temel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
temel etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Ekim 2016 Pazartesi

Nekalen Kelimesi Örneğinde, Kelimelerin Temel Anlam Yan Anlam Sorunu Üzerine Bir Mülahaza

Kur'an , bilindiği üzere nazil olduğu mekan dahilinde yaşayan insanların konuştukları dil ve o dilin üslup özelliklerini kullanan bir şekilde nazil olmuştur. Arap dilinde nazil olan bu kitabın , başka dili konuşanlar tarafından anlaşılması ise, o dile çevrilmesi ile mümkün olabilir. Arap dilinden başka bir dile çevrilen Kur'anın, çevirilerden kaynaklanan bazı sorunlar ile karşılaştığı da malumdur. Arap dilindeki kelimenin ifade ettiği anlamın,  başka bir dile tam olarak çevrilememesi, veya daha başka nedenler yüzünden ortaya çıkan bu sorunlar , Kur'anı Türkçe mealler üzerinden okuyup anlamak durumunda kalanlar için bir sıkıntı teşkil etmektedir. 

Bazı meal okuyucuları , Kur'andaki bir kelimenin anlamının bir yerde ayrı , bir yerde ayrı olduğunu fark ederek , bunun nedenleri üzerinde araştırma yaparak kafa yormakta , bazıları ise, bir kelimenin anlamının bir yerde farklı , bir yerde farklı kullanılmasının yanlış olduğunu iddia ederek , bir kelimenin anlamının her yerde aynı olması gerektiğinden yola çıkarak , yanlış olduğunu düşündükleri kelimeye , doğru olduğunu düşündükleri anlamı koymaya çalışmakta , fakat kelimeye doğru olduğunu düşünerek verdikleri bu anlam , doğruluktan uzak bir anlam olmaktadır.  

Biz bu konuda yapılan bir hataya dikkat çekmek istiyoruz . Bir kelimenin nasıl bir anlama gelebileceği , o kelimenin dahil olduğu cümle dikkate alınarak anlaşılabilir. Cümleden koparılarak tek başına anlaşılmaya çalışılan bir kelime, beraberinde bazı yanlış anlamaları da beraberinde getirecektir. 

Yazımızda bu duruma, "Nekalen" kelimesini örnek verecek , bu kelimenin kullanıldığı ayetleri ve bu ayetlerdeki geçişlerini ele alarak , bir kelimenin cümle içinde nasıl bir anlam alabileceğini anlamaya çalışacağız. 

Kelimeye geçmeden önce "Temel anlam" deyiminin , bir kelimenin insan zihninde meydana gelen ilk anlamı yani sözlük anlamı , "Yan anlam" deyiminin ise , bir kelimenin temel yani sözlük anlamına bağlı olarak kazandığı yeni anlam için kullanıldığını hatırlatmak isteriz.

Enneklü = Hayvanın kaçmasını önlemek önlemek için ayağına takılan demirden yapılmış halka (Bukağı) , ayrıca , mahkumların kaçmaması için ayaklarına takılan demirden yapılmış halkalar olan ve bizim "Pranga" olarak bildiğimiz kelime ile aynı anlama gelmektedir. Türkçede kullandığımız, "Bir işin gerçekleşmesini önlemek" anlamındaki "Engel" kelimesi de, bu kelimeden dilimize geçmiştir.

[073.012]  Zira bizim yanımızda bukağılar (enkalen, ve alevli ateş var.

Bu kelime Müzzemmil s. 12. ayetinde ,cehennem ehlinin bir yere kaçmasını önlemek için , insanların yaşadığı hayat içinde bildiği bir nesne olan , hayvanın kaçmasını önlemek için kullanılan demirden yapılmış halka olarak , temel anlamda yani sözlük anlamında kullanılmıştır.

[004.084]  Artık Allah yolunda savaş. Sen, kendinden başkası (sebebiyle) sorumlu tutulmazsın. Müminleri de teşvik et. Umulur ki Allah kâfirlerin gücünü kırar. Allah güç bakımından daha şiddetlidir ve engelleyicilik , caydırıcılık bakımından (tenkilen) daha şiddetlidir.

Nisa s. 84. ayetinde geçen bu kelime burada "ayağa takılan demir halka" anlamında yani sözlük anlamında değil , sözlük anlamına bağlı olarak kazanılmış olan yan anlam olan "Engellemek- Caydırmak" anlamında kullanılmıştır.

[079.025-26]  Allah bunun üzerine onu (Firavun'u) dünya ve ahiret (in ibretli) cezasıyla (nekaleyakaladı. Şüphesiz ki bunda, korkan kimseler için ibret vardır.

Naziat suresinin bu ayetlerinde , Firavun'un sonundan bahsedilmektedir. Nekale olarak geçen kelime , Firavun'a verilen cezanın adı olarak geçmektedir. Çevirilere "azap" veya "ceza" olarak geçen bu kelimenin anlamı , başkalarının da aynı suçu işlediğinde alacağı cezayı bildiren ibretli karşılık yani suçun işlenmemesine yönelik bir engellemedir.  

[002.065-66]  Andolsun ki, sizler içinizden cumartesi gününde haddi tecavüz edenleri elbette bilmişsinizdir. Biz de onlara «Sefil, hakîr maymunlar olunuz» demiştik. Artık bunu hem önündekilere, hem de ardındakilere ibret verici caydırıcı engelleyici bir ceza (nekalen), hem de müttakilere bir öğüt kıldık.

İsrailoğullarından bir gurubun cumartesi yasağını çiğnemeleri sonucu başlarına gelenlerin anlatıldığı ayetlerde , cumartesi yasağını çiğneyenlerin başlarına gelenlerin öncekiler ve sonrakiler için ne ifade etmesi gerektiği "Nekalen" kelimesi ile ifade edilmektedir. 

Bu kelime ayette , aynı suçun işlendiği takdirde suçluların başlarına gelecek olanın anlatılma sebebinin "Nekalen" , yani bir daha ki bu suçun benzerini işleyecekler için caydırıcı ve engelleyici ibretli bir ceza anlamındadır.

[005.038]  Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici caydırıcı , engelleyici bir ceza olarak (nekalen), ellerini kesin. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir.

Maide s. 38. ayeti hırsızlık yapan kadın ve erkeğe verilen cezanın amacını açıklamaktadır. Kadın ve erkek hırsızın ellerinin kesilmesi cezasının "Nekalen" olarak belirtilmiş olması , aynı suçu işleyecek olanlara karşı caydırıcı , engelleyici ve ibretli bir ceza olması anlamındadır. 

"Nekalen" kelimesinin geçtiği ayetleri ele alarak , bir kelimenin Kur'an içinde nasıl bir anlam dahilinde kullanılabileceğini göstermeye çalıştık. Her dilde olduğu gibi , Arap dilinde de kelimelerin hakiki , mecaz , yan anlam dediğimiz türden anlamları bulunmaktadır. Bir kelimenin hangi anlamının daha uygun olduğu, ayet içindeki diğer kelimelerden koparılmadan yani konu bütünlüğü dahilinde aranmaya çalışılmalıdır. 

Bu kelimenin esas anlamı hayvanın kaçmaması için onun ayağını demirden yapılmış bir halka ile bağlamaktır. Hayvanı bağlamaktan amaç ,onu kaçmasına mani olmak , onu kaçmaktan caydırmak , engel koymak anlamı vardır. 

Bu kelimenin Müzzemmil suresindeki kullanımı temel anlamda yani , cehenneme atılmış olan bir kimsenin kaçmasını engellemek , ona mani olmak , caydırmak anlamında dünyada insanların kullandığı bir yönteme benzetmek sureti ile anlatılmasıdır. Diğer ayetlerde ise temel anlam esas olarak türetilmiş olan yan anlamları görmekteyiz. 

Bu kelimenin yan anlamı ise , esas anlamı olan ayağa bukağı veya pranga vurmak sureti ile bir şeyin yapılmasına mani olmak için , başkalarına yapılan bir şeyi göstererek onların ibret alarak , o yanlışı  yapmaktan caymalarını sağlamaktır. 

Gördüğümüz üzere bu kelime temel anlamı sadece, Naziat suresi içindeki geçişinde kullanılmış, diğer surelerdeki geçişleri ise yan anlamı şeklinde geçmektedir. Birisi kalkıp "Hayır bütün geçtiği yerlerde temel anlamının geçmesi lazım" şeklinde bir iddiada bulunacak olursa , ortaya çıkacak garabeti deneyip görebilir.

Cümle ile olan bağından koparılarak anlaşılmaya çalışılan bir kelimenin doğru anlamını bulmak zorlaşacağı gibi , bu yolun bazı ayetlere kendi ön yargılarını kabul ettirmeye yönelik olarak bazı kimselerin kullandığı bir yol olduğunu hatırlatmak isteriz. Ancak bu kimselerin büyük çoğunluğu Arap dilinin bazı üslup özelliklerini bilmedikleri için , yaptıkları yanlışın içinde boğulup gitmekte , fakat yanlış yaptıklarının farkında bile olmadan, doğru bir iş yapmanın verdiği gönül rahatlığı ile, kendi yanlışlarını doğru , doğruları yanlış olarak lanse ederek , kendilerinin tersi anlam verenleri tekfir etmekten dahi çekinmemektedirler.

"Arapça bilmeyenler Kur'an hakkında konuşamaz" şeklinde bir iddianın sahibi olmadığımızı hatırlatmakla birlikte , bazı konularda karar sahibi olmak için , o konu hakkında biraz daha detaylı bilgi sahibi olmak gerektiğini söylemek istiyoruz. Kur'an , kendi anlam sağlamasını kendi içinde yapan bir kitaptır. Bir kelimenin anlamı bağlı olduğu cümle içinde bağımsız olarak verildiği  zaman o anlam sırıtarak yanlışlığı belli olacaktır. Nekalen kelimesi örneğinde bunu somut olarak izah etmeye çalıştık.


Bu iddiamızın daha kolay anlaşılması için daha somut bir örnek vererek , "Ümmet" kelimesinin 2 ayetteki kullanılışı ile diğer ayetlerde kullanılışı ile arasındaki farkı göstererek anlatmaya çalışalım . 

[012.045]  Hapisteki iki kişiden kurtulmuş olanı, nice zaman (ba'de ümmetin) sonra Yusuf'u hatırladı ve: «Ben size bunu yorumlayacağım, hele beni gönderin» dedi.

[011.008] Şayet Biz kendilerine azap göndermeyi sayılı bir zamana (ümmetin ma'dudetinkadar ertelersek: «Bu azabı alıkoyan sebep nedir?» derler. İyi bilin ki o azap başlarına geldiği gün, artık onlardan geriye çevrilmez ve alaya aldıkları o azap, kendilerini çepeçevre kuşatmış olur.»

Yusuf s. 45. ve Hud s. 8. ayetlerine baktığımızda o ayetler içinde geçen "ümmetin" kelimesinin "ZAMAN-SÜRE" anlamında kullanıldığını görmekteyiz. Fakat aynı kelimenin ve türevlerinin geçtiği başka ayetlere baktığımız bu kelimenin "İNSAN TOPLULUĞU" anlamında kullanıldığını görürüz.

Şimdi kalkıp birisi , "bir kelime bir yerde başka bir yerde başka olmaz her yerde aynı olması lazım" şeklindeki teorisini, yukarıdaki ayetlere uygulayacak olursa ortaya çıkacak trajikomik durumu düşünmek bile istemiyoruz.

Verdiğimiz bu son somut örnek , anlatmaya çalıştığımız konunun anlaşılmasını büyük ölçüde kolaylaştırdığını düşünüyoruz. 

Sonuç olarak: Her dilde olduğu gibi , Arap dilinde de kelimelerin temel, yan, mecaz anlam şeklinde bazı kullanılışları bulunmaktadır. Bir kelimenin hangi anlamının kullanılması gerektiği , o kelimenin bağlı bulunduğu cümle , ayet ve konu ile yakından alakalıdır. Kelimeler cümle içinden koparılarak cümle ve konu bütünlüğünden bağımsız olarak anlaşılmaya çalışıldığı takdirde , büyük bir yanlışa imza atılmış olacaktır. 

Kur'an ayetlerini hevasına göre yorumlamak peşinde olanların en fazla kullandıkları olan bu yol sayesinde , Kur'ana istediğini söyletmek daha kolay hale gelmektedir. "Ben yaptım oldu - ben dedim oldu" mantığı ile yapılan bu işlemde yol , yordam , yöntem gözetilmemekte , yol , yordam ve yöntem, sanki öcü imiş olarak gösterilerek karalanmaya çalışılarak kendilerinin icat ettikleri yöntemler cici olarak gösterilmeye çalışılmaya çalışılmaktadır. 

Nekalen kelimesi üzerinden anlatmak istediğimiz durumun benzeri bir çok kelime, Kur'an içinde mevcut olup , ilerleyen zamanlarda bu kelimeler üzerinde örnekler göstermeye inşallah göstermeye devam etmeye gayret edeceğiz.


                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

4 Mart 2012 Pazar

İslam Dininin Temel Direği Abdestsiz Namaz mıdır?

Yazı başlığı okununca "yahu abdestsiz namazmı olur?" diye bir itiraz yükselecektir, tabiki abdestsiz namaz olmaz ancak sayın Hakkı Yılmaz'ın yazmış olduğu son kitabı olan" islam dininin temel direkleri" adlı kitapta abdestsiz namaz kılınacağına dair düşünceleri bulmak mümkündür. Biz sayın yazarın bu düşüncesini üzerine oturtmuş olduğu ayetlere kendi verdiği mealler üzerinden giderek çelişkilerini ortaya koyarak sayın yazarın kendisinin bu konuda ne kadar net! olduğunu görmeye çalışacağız. Yeri gelmişken adı geçen kitabı bana kendisini ziyarete gittiğim zaman hediye etme nezaketinde bulunduğu için kendisine teşekkür etmek istiyorum.

Adı geçerin 39. sahifesinde, "NAMAZ/DUA" başlığı altında araf s. 55-56. ayetlerinin mealini şu şekilde vermektedir. " Rabbinize alçala alçala ve gizlice/açıkça göstererek dua edin; namaz kılın. Kesinlikle o, sınırı aşanları sevmez.Ve düzeldikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Ona ürpererek verahmetini umarak dua edin. Kesinlikle Allah'ın rahmeti, iyileştirenlere güzelleştirenlere çok yakındır. 

Sayın yazar bu ayet ile ilgili olarak kur'andaki namazın kaynağının bu ayet olduğunu ve "salat" söcüğünün malum namazla bir alakasının olmadığın söylemektedir. Ancak sayın yazar araf s. 55. ayetinin mealini bu eserinde "açıkça göstererek namaz kılın" şeklinde bir ilavede bulunmuştur. Ayetin metninde olmayan bu ilaveyi daha önce yazmış olduğu "tebyin'ül kur'an" adlı eserinde bulamadık. "Tebyinül kur'an" adlı eserinde adı geçen ayete verdiği meal şu şekildedir. "Rabbinize yalvara yakara ve gizlice dua edin. Kesinlikle O, haddi aşanları sevmez.
         Ve düzeltildikten sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. O'na, ürpererek ve rahmetini umarak dua edin. Muhakkak ki Allah'ın rahmeti, muhsinlere [iyileştirenleregüzelleştirenlere]  çok yakındır."

Namaz ibadetinin gizli olarak değil aksine cemaatle eda etmenin daha faziletli olduğunu bile sayın yazar, ayetin metninde olmamasına ve daha önce bu ayete böyle bir meal vermemesine rağmen kitabında ayetin mealine neden böyle bir ilavede bulunmuştur?. Sayın yazar ayete ilave yapmaması halinde namaz ibadetinin gizli olarak yapılmasının yanlış olacağını bildiği için ayetin metninde olmamasına rağmen "açıkça göstererek namaz kılın"  şeklinde ilaveye ihtiyaç duymuştur. Araf s.55. ayetinde geçen "tazarru'an ve hufyeten" kelimelerinin başka ayetlerdede geçmesine rağmen sayın yazar yine son kitabında yaptığı ilaveleri bu ayetlere verdiği meallerdede göremiyoruz.  

------6- 63.        De ki: "Siz, 'bizi bundan kurtarırsa kesinlikle şükür edenlerden olacağız' diye gizli ve yakararak O'na yalvarıp dururken, karanın ve denizin karanlıkların dan sizi kim kurtarır?"
-----7-205.       Ve sabah-akşam [her zaman]  kendi içinden, korkarak ve yalvararak, yüksek olmayan bir sesle Rabbini an ve umursamazlardan olma!        

Sayın yazarı bu çelişkili meallerini yeniden gözden geçirmeye davet ediyoruz.
 
İlerleyen sahifelerde namaz ibadetinin gereksiz ilmihal bilgileri ile dolduulmasından şikayet eden sayın yazar ( bu şikayetlerin bir kısmına haklılık payı vermemek mümkün değildir) bu ilmihal koşullarını tahlilini yapmaya şu şekilde devam eder. "HÜKMİ PİSLİKTEN(HADESTEN) TAHARET/ TEMİZLİK" başlığı altında cünüplük abdestsizlik hayız ve nifas durumlarında namaz kılınamayacağına dair kuralı birilerinin koymuş olduğu kuralar olduğunu iddia ederek bu hallarin namaz kılmaya engel olamayacağını iddia eder. Burada hayız ve nifas halinde namaz kılınamayacağına dair düşüncelerin yanlış olduğunu düşündüğümüzüde belirterek cünüplük ve abdestsizlik durumlarının namaza engel olacağına katıldığımızı sayın yazarın bu düşüncesinin yanlış olduğunu belirtmek isteriz. "KIBLEYE DÖNMEK" başlığı altında , namazda kabeye dönmek emrinin islamı yozlaştıran bir emir olduğunu iddia eden sayın yazar böyle bir emrin olmadığı iddiasında bulunur. Bakara s. 115 . ayetine dayanarak doğu ve batının Allahın olduğunu onun için namazda yönelinmesi gereken belli bir yer olmadığını söyleyen sayın yazar ancak cemaatle kılınan namazlarda kargaşayı önlemek için belli bir istikametin gerekli olduğunu söyler. Kargaşayı önlemek için belli bir yönünü cemaatle kılınan namazlar için gerekliliğini iddia eden sayın yazar aynı kargaşa kaygısını tek olarak kılınan namazlar için neden duymamaktadır , düşününki bir mescidde ferdi namaz kılınıyor ve herkes canı istediği bir yöne dönüyor ve bu kargaşa olmuyor. 

"NAMAZ KAÇ REKAT OLMALIDIR?" başlığı altında , "özellikle resulullahtan tevatüren bize ulaşan  uygulamalar dikkate alındığında" cümlesini yazan yazar bu tevatür uygulamalarının içinde en önemli bir yer tutan 5 vakit namazın olmadığını kabul ederek kendisi ile çelişen  sayın yazar (salat ile namazı ayırmaktadır) öğle ve ikindi vakitlerinin salat vakti olmadığını salat vaktinin "sabah,akşam,yatsı" vakitleri olduğunu söyler. Tevatüren uygulamaları kabul ettiğini gördüğümüz sayın yazarın hem kabul ettiğini söylemesi hemde 5 vakit olarak tevatürle gelen namazdan öğle ve ikindiyi kaldırmasını nasıl izah edebilir? "Resulullah toplu namazı , genellikle salat vakitlerinde ve salatın icrasından önce yapmıştır" şeklinde yazan sayın yazar madem resulullahın yaptığı uygulamalar hakkında gelen rivayetlere itibar ediyor neden öğle ve ikindi vakti bu ibadetlerin icra edildiği konusundaki tevatüren gelen rivayetlere itibar etmiyor? bu  çifte standarttan başka bir şey değildir.  

Kitabının "SALAT" dlı bölümünde bu kavramın lügat anlamları üzerinde durduktan sonra salat kavramının "zihni" ve "mali"olarak iki yönü olduğu kararına varır. 75. sahifede bakara s. 3. ayetindeki "bilgaybi" kelimesine "ıssız yerlerde iman eden" anlamı vermesinide pek doğru bulmadığımızıda belirtelim. "Salatı ikame edin" emrinin geçtiği bütün ayetlere parantez açarak "zihni ve mali destek kurumları oluşturun" anlamı veren sayın yazar bu ayetlerdeki "zekatı verin" şeklinde geçen emirleri salata mali destek anlamı verme konusundaki kararını , hem mali destek verin hem zekatı verin şeklindeki emirlerin bir ayet içinde bulunmasının ne kadar uygun olduğunu gözden geçirmesini tavsiye ediyoruz.  

Kitabının 101. sahifesinde, "SALAT EN ZOR ŞARTLAR ALTINDA İHMAL EDİLMEZ" başlığı altında namaz ibadetinin salatın ritüel bir kısmı olduğu yolundaki red düşüncesini devam ettiren sayın yazar salatın ritüel kısmının bir delili olan bakara s. 238-239 ve nisa 101. ayetlerinin mealinide çarpıtmak zorunda kalmıştır. Namazın her türlü şart altında eda edilmesini emreden bu ayetler korkulu bir durumda iken yaya veya binekte iken dahi terkedilmeyeceği yolundaki bir emre delalet eden bu ayeti yaya veya binekte iken mali ve zihni destek kurumlarının nasıl oluşturulacağı izahı sayın yazar tarafından kapalı bırakılmıştır. Sayın yazarın nisa s. 101-102. ayetlerini şu şekilde vermiştir. 

"Ve yeryüzünde sefere çıktığınız zaman, kâfir kimselerin sizi fitnelendirmesinden [size bir kötülük yapacağından] korkarsanız, salâttan kısaltmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin için apaçık düşmandırlar.
      Ve sen onların içinde bulunup da onlar için salât ikâme ettiğin zaman [eğitim-öğretim verdiğin zaman] içlerinden bir kısmı seninle beraber dikilsinler [eğitime katılsınlar]. Silâhlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar boyun eğdiklerine [ikna olduklarında] arka tarafınıza geçsinler. Sonra salâta katılmamış [eğitim-öğretim almamış] diğer bir kısmı gelsin seninle beraber salât etsinler [eğitim-öğretim yapsınlar] ve tedbirlerini ve silâhlarını alsınlar. Kâfirler, silâhlarınızdan ve eşyanızdan gafil olsanız da size ani bir baskın yapsınlar isterler. Eğer size yağmurdan bir eziyet erişir veya hasta olursanız, silâhlarınızı bırakmanızda sizin için bir sakınca yoktur. Tedbirinizi de alın. Şüphesiz Allah, kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamıştır

 Parantez içi meal,kendi düşüncesini kur'ana kabul ettirmek isteyenlerin en büyük silahıdır  ayetin metnini açtıkları parantezlerle bozarak hevasına alet edenler büyük bir vebal kazandıklarının farkında olmalıdırlar. Sayın yazarda  parantez içi yorumu en çok kullananlardan birisidir. 101. 102 .ayette normal zamandakinden daha kısa eda edilmesi gereken bir ibadetin nasıl yapılacağı yolunda bilgiler verilmektedir. 102 ayette namazın rukünundan olan secde etmekten bahsedilir ancak bu kelimeye "boyun eğdiklerinde ikna olduklarında" şeklinde çevirmiştir, adama sormazlarmı, "yahu hocam ayette bahsedilen kişiler zaten boyun eğmiş ikna olmuş Allah için cihad eden insanlar bunların nesi ikna olacak boyun eğecek? ayette bahsedilen secdeli bir salattır sen secdeyi ne kadar yazmasanda o kelime ayetin içindedir o zaman şunun cevabını ver, secdeli salatın adı nedir?" 


"ALLAHIN PEYGAMBERE VE İNSANLARA SALAT'I "başlığı altında ahzab s. 56. ayetinin meali üzerinden , yozlaştırılan ve namaza indirgendiğini iddia ettiği salatın namaz demek olmadığı iddiasını bu ayetteki " yusallune" ( salat ederler) kelimesinin nasıl " allah ve meleklerinin resule ve mü'minlere namaz kıldığını çözememişlerdir" demektedir. Ahzab s. 56. ayetini şimdiye kadar  hangi meal yapıcısı o şekilde vermiştirki sayın yazar bunu çözememişlerdir" demektedir. Bu ayet ile ilgili yanlış mealler "yusallune" kelimesine "salavat getirirler" şeklinde yapılagelmiştir o şekilde bir mealin yanlış olduğu muhakkaktır ama " Allah ve melekleri resul ve mü'minlere namaz kılarlar" şeklinde hiç bir şekilde meal yapılmamıştır. Sayın yazara acizane tavsiyemiz, bu ayetin mealindeki "melaiketü" (melekler) kelimesine verdiği "doğadaki güçler indirdiği kur'an ayetleri" şeklindeki meali gözden geçirmesidir.   


"SALAT'IN (ZİHNİ VE MALİ DESTEĞİN) VAKİTLERİ" adlı açtığı başlıkta, salatın (namazın değil) sabah, akşam,yatsı olarak 3 vakit olarak belirlendiğini söyler . Salatın vakiterinin belirlendiğini ancak namazı salattan saymadığı için onun herhangi bir vakti olmadığını iddia eden sayın yazar , resulullah sav den gelen tevatürlü uygulamaları kabul etmesine rağmen namazı salattan saymaması ve salatı 3 vakit olarak anlaması ve o 3 vaktin içinde gündüz salat vaktinin olmayışı sayın yazarın bu konudaki taassubunun bir sonucudur. Savaşların daha ziyade gündüz yapılmasından hareketle nisa s. 102. ayetinde tarif edilen secdeli salatın gündüz olma ihtimalini hesaba katmış olsaydı gündüz vakti içinde olan bir salat vaktini bulabilirdi . Salatların neden geceye tahsis edildiği ile ilgili açtığı başlık altında, " gündüz iş güç borç harç gibi dünyevi meşakketlerin salata engel teşkil edeceği iddiasındandır. Mealini verdiği müzzemil s. 20 ayetini okumuş olsaydı gündüz vakti içinde sayılan Allah yolunda savaşmanın ve nisa s. 102 de tarif edilen salatın gündüz vaktinde olmasını anlayabilirdi.  

172. sahifede, "CÜNÜBLÜK VE CENABET" başlığı altında bu konuda bilinen bütün ilmihal bilgilerinin yanlış olduğu iddiasını dile getirir. Sayın yazarın bu konu ile ilgili olduğu halde kitabına almadığı nisa s.43 ve maide s.6 ayetlerinin mealini kendi eserinden naklediyoruz.  

-----4-43      Ey iman etmiş kişiler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, Cünüp iken de –yolcu olanlar müstesna– yıkandırılıncaya kadar, salâta yaklaşmayın. Eğer hasta iseniz veya yolculukta bulunursanız veyahut biriniz çukurdan [tuvaletten] geldiyse veya kadınlarla dokunuştuysa, su da bulamamışsanız o zaman, hemen tertemiz bir toprağa yönelin. Sonra da yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır.
------5-6     Ey iman etmiş kişiler! Salâta [eğitime-öğretime, sosyal yardım çalışmasına] doğru kalktığınız zaman, hemen yüzlerinizi ve dirseklere kadar ellerinizi yıkayın. Başlarınızı ve iki topuğa kadar ayaklarınızı el ile silin. Ve eğer cünüp [kopuk/şehveti kabarık] iseniz temizlik üstüne temizlik yapın [cinsel ilişkiye girin, orgazm olun ve yıkanın]. Ve eğer hasta iseniz yahut yolculukta iseniz yahut sizden birisi çukurdan [tuvaletten] gelmişse yahut kadınlarla temaslaştıysanız [cinsel ilişkiye girdiyseniz], sonra da su bulamamışsanız, hemen temiz bir toprağa yönelin. Sonra da ondan [temiz topraktan] yüzlerinizi ve ellerinizi el ile silin. Allah size herhangi bir güçlük çıkarmak istemez, fakat sizi temizlemek ve şükredesiniz diye üzerinizdeki nimetini tamamlamak ister.


Maide s. 6. ayetine verdiği meali açtığı parantezleri kapatarak okuduğumuzda herhangi bir problem teşkil etmemektedir. Sayın yazarın iddia ettiği şekilde salat için cünüplükten yıkanılması gerekir ama namaz için böyle bir gereksinim yoktur ve cünüb halde namaz kılınabilir. Sayın yazarın ilmihal bilgileri doğrultusunda hareket eden birisi abdestsiz ve cünüb olarak namaz kılabilir.

"KIBLE" başlığı ile ilgili olarak açtığı başlıkta ise, bu kavramında salat kavramı gibi içinin boşaltıldığını ve yönelişte birliği sağlamak için namazda kabeye yönelme esasının  getirildiği iddiasındadır. "Kıble" kavramının içinin boşaltıldığı görüşü genel olarak doğrudur, ancak sayın yazarın iddia ettiği gibi kabeye yönelmek namaz gibi tevhidi bir eylem için gerekmeyecekte ne için gerekecek? . Namaz ve kabe ikisi birbirini tamamlayan ritüel ve sembollerdir. Bu konu ile ilgili olarak daha geniş bir bir yazımız olduğu için konuyu uzatmak istemiyoruz.

Sonuç olarak, sayın yazarın islam dininin temel direği olarak anladığı şeyler 1- salat namaz değildir, 2-namaz için kıbleye yönelme mecburiyeti yoktur,3- abdest salat için gereklidir namaz için abdest gerekli değildir,4-cünüplük salata mani bir haldir namaza mani değildir,5- salat için 3 vakit emir vardır,6- namaz için belirli bir vakit yoktur. Sayın yazarın düşüncesini oturtmuş olduğu ana fikir "namaz salat değildir" şeklindedir. Kur'anda namaz ibadetinin salattan ayrı bir ismi olmadığına göre arapların günlük dilde bizim namaz adını verdiğimiz ibadete verdikleri isim nedir? sayın yazar bunun cevabını düşünüp yazdıklarını yeniden gözden geçirmelidir aksi takdirde ankebut s. 13. ayetinde buyurulduğu üzere hem kendi yükünü hemde bilgisizce saptırdığı başkalarının günah yükünü yüklenecektir.  


                    EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.