Kabir azabı konusu kur'anda , delaleti ve subuti kat'i ayetlerle bize bilgi veren bir konu olmadığı halde zorlama te'villerle akide konusu haline getirilmiş bir konudur. Kur'andan herhangi bir konu hakkında bilgi edinmek için kur'an ve konu bütünlüğü gözetilerek ilgili ayetlerin hepsinin bir araya getirildikten sonra o konu hakkında nasıl bir bilgi verildiğine bakılması gerektiği halde önkabullu okumalar geliştirilerek, "bu konu hakında hangi ayetleri delil getirebiliriz" şeklinde bir okuma ile yapılan okumalar bizlere sağlıklı bilgi vermekten uzaktır. Kabir azabı konusuda bu tür okumalar neticesinde kur'andan delil çıkarılmaya çalışılmış bir konu olup özellikle mü'min s. 46 ayeti etrafında delil serdedilmeye çalışılmıştır. Bu konu ile ilgili olarak " ölüm ile diriliş arasının kur'anda anlatımı" başlıklı bir yazımızda bu konu ile ilgili ayetleri ele alıp ölüm ile diriliş arasındaki zamanın kur'anda nasıl anlatıldığını ayetler çerçevesinde görmüştük, Bu yazımızda sadece mü'min s. 46 . ayetini ele alıp kabir azabı konusunda bir delil olup olmayacağı ve bu ayet ile ilgili diğer ayetleri de ele alarak anlamaya çalışacağız.
Mü'min s. 46. ayetinde " Ateş; onlar, sabah akşam ona karşı sunulur dururlar. Kıyamet kopacağı gün de:
«Tıkın Firavun ailesini en şiddetli azaba!» (denilir)." buyurulmasından hareketle kıyamet öncesi ateşe sunulmaları onların sanki kabirde azab görmeleri şeklide anlaşılmıştır.
Bu ayetin siyak sibakı 23. ayette başlayan , musa as ve firavun ailesinden imanını gizleyen bir adamın firavun ve melesine olan tebliği ile alakalıdır.
-----23.
Andolsun ki biz Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, gönderdik.
-----24.
Firavun'a,Hâmân'a ve Karun'a da onlar: "Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! "dediler.
-----25.
İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman
edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kâfirlerin
tuzağı elbette boşa çıkar.
-----26.
Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın!
Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından
korkuyorum.
-----27.
Musa da: Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin
de Rabbinize sığındım, dedi.
-----28.
Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir
adamı "Rabbim Allah'tır" diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden
apaçık mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer
doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin (azâbın), bir kısmı olsun gelip size
çatar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.
-----29.
Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir. Ama
Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder? Firavun: Ben size
kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi.
-----30.
İman etmiş olan dedi ki : "Ey kavmim! Doğrusu ben ben üzerinize önceki toplulukların
günü gibi, bir günün gelmesinden korkuyorum."
-----31.
"Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi, Allah,
kullarına bir zulüm dileyecek değildir."
-----32.
"Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden, korkuyorum.
-----33.
"O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız.Fakat sizi Allah'tan (O'nun azabından)
kurtaracak kimse yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek
de yoktur."
-----34.
Andolsun ki, (Musa'dan) önce Yusuf da size açık deliller getirmişti ve onun
size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o vefat edince
"Allah ondan sonra peygamber göndermez" dediniz. İşte Allah o aşırı giden
şüphecileri böyle saptırır.
-----35.
Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında
mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir
nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle
mühürler.
-----36.
Firavun:" Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara erişirim."
-----37."Göklerin
yollarına erişirim de Musa'nın Tanrısı'nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı
sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan
saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı.
-----38.
O iman eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.
-----39.
Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama ahiret, gerçekten
kalınacak yurttur.
-----40.
Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin
olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara
hesapsız rızık verilecektir.
-----41.
Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
-----42.
Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, azîz ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum.
-----43.
Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete
değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin
kendileridir.
-----44.
Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum.
Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.
-----45.
Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zatı korudu,
Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.
----46.
Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini
azabın en çetinine sokun (denilecek)!
-----47.
(Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük
taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz?
derler.
-----48.
O büyüklük taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki
Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi, derler.
-----49.
Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün
olsun azabı hafifletsin! diyecekler
-----50.
(Bekçiler:) Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler.
Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O halde kendiniz
yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.
-----51.
Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin
şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.
-----52.
O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de onlarındır,
kötü yurt da onlarındır!
Firavun bilindiği gibi küfrün ve zulmün sembol şahsiyetlerinden birisi olarak kur'anda ismi geçmektedir. Firavun ve benzeri kafirlerin karargahları kıyamet sonrası ebedi cehennem olarak müteaddit ayetlerde belirtilmiştir. Yine kıyamet sonrası insanların kabirlerden çıkışlarının anlatıldığı ayetlerde " bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?" diye sordukları yine kur'anın haberidir, eğer bu kişiler kabirlerinde azab görmüş olsalar bu azabı dile getirmezlermiydi ?diye akletmek kabir azabını savunanların düşünmediği sorular olduğu muhakkaktır. Kabir azabının sadece firavuna has olduğunuda düşünmek yanlış olduğuna göre "kıyamet öncesi sabah akşam ateşe sunulmaları nasıl anlaşılmalı" sorusunun cevabının verilmesi gerekir.
Yukarda meallerini vermiş olduğumuz mü'min s. musa as kıssası içindeki 37. ayetteki "İşte
böylece Firavun'a kötü ameli süslü gösterildi de yoldan çıkarıldı. Çünkü
Firavun düzeni hep boşa çıkar." cümlesi bizlere 46. ayetin nasıl anlaşılması gerektiği yönünde bir bilgi verecektir.
"Firavunun yoldan çıkarılması ve amelinin süslenmesi" nin ne demek olduğu bunun ile ilgili diğer ayetlerden bir kaç örnek okumamız gerekmektedir.
----- 7.186Allah'ın saptırdığını yola getirecek yoktur. O, sapanları
taşkınlıkları içinde bocalayıp dururlarken bırakır.
-----13.033Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir
olur mu? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: «Onlara bir ad bulun bakalım;
yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sözlere
mi aldanıyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurdukları düzenler güzel gösterildi ve
doğru yoldan alıkonuldular. Zaten Allah'ın saptırdığına yol gösteren
bulunmaz.
-----39.023 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı
sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan
tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar
ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru
yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.
Doğru yola gelme konusunda herhangi bir isteği bulunmayanların artık dünyada iken cehennemi hakettiklerinin belli olduğuna dair ayet örneklerini çoğaltmak mümkündür. Kur'an bizlere , tebbet suresinde ebu lehebin iman etmeyeceğini daha kendisi hayatta iken bildirmektedir. İbrahim as ın babasınında aynı şekilde kendisi hayatta iken iman etmeyeceği ibrahim as a bildirilmiştir.
-----9.113 Ne Peygambere ne iyman edenlere, akrıba bile olsalar Cehennemlik
oldukları onlara tebeyyün ettikten sonra müşrikler için istiğfar etmek
yoktur.
-----9.114 İbrahimin babası hakkındaki istiğfarı da sırf ona vermiş olduğu bir
va'dden dolayı idi, böyle iken onun için Allah düşmanı olduğu kendisine tebeyyün
edince ondan teberri etti, her halde İbrahim çok yanık, çok halîm idi.
Mü'min s. 46. ayetindeki "sabah akşam ateşe arzolunmaları" meselesinide bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir. 23 - 52. ayetler arasına baktığımız zaman firavun ve çevresinin dünya ve ahiretteki hallerinin anlatıldığı görülmektedir. Mü'min s. 46. ayet bu anlatımın dünya hayatından ahirete geçiş kısmını kapsamaktadır. "Onlar, sabah akşam ateşe arzolunurlar" mealindeki ilk cümle firavunun ebu leheb veya ibrahim as ın babası gibi artık dünyada iken cehennemi hakettiklerinin haberi olup öldükten sonra kıyamete kadar geçecek sürede başına gelecek olanın haberi değildir. "Kıyamet kopacağı gün de: «Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!»
(denilecektir)." şeklindeki ikinci cümle ise dünyada iken cehennemi hakettiği belli olan firavunun kıyamet sonrası durumu anlatılmaktadır.
Mü'min s. 46. ayetini bağlamından kopararak yapılan bir okuma ve oluşturulmuş önkabullere uygun ayetler arama çabasının bir neticesi olarak kabir azabına delil olduğu düşüncesi bu ayetin siyak ve sibakı ile uygunluk arzetmemektedir. Kıssayı, anlatıldığı zaman ile ilgili olarak düşünecek olursak firavun ve imanını gizleyen kişi daha hayatta olup, firavun'un bu inkarı ile artık geri dönülmez bir yola girdiği anlaşılmaktadır. Yani firavun ve çevresinin ölen kadar iman etmeyeceği ebu leheb ve ibrahim as ın babası ile ilgili ayetlerde gördüğümüz gibi bilinmektedir. Bu konu Allah cc nin bilmesi , kader ve irade konuları ile ilgili olup firavunun iman etmeyeceğinin belli olması onun iradesinin kullanmasına engel olmadığı gibi Allah cc nin onu iman etmemesi için zorladığı anlamına gelmez.
-----043.077] Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik
de: Siz böyle kalacaksınız! der.
Zuhruf. 77. ayetinde
cehennemde azab gören birisinin cehennem bekçisine olan feryadı dile
getirilerek o kişinin ölümü istediği görülmektedir. Eğer bu kişi ölümden
önce kabirde bir azab görmüş olsaydı ölümü istermiydi? çünkü ölüm sonra
beklediği kabirdede azab görmüş olsaydı böyle bir istekte
bulunmazdı.
-----040.011] Onlar: «Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz
de suçlarımızı itiraf ettik, bir daha çıkmağa yol var mıdır?» derler.
Mü'min s. 11. ayetinde yine cehennem ehlinin feryadı dile getirilmekte ve onlar rablerinden onun öldüren ve dirilten kudretini dile getirerek artık ölümü istemektedirler, aynı şekilde ölüm sonrası yeniden dirilişe kadar herhangi bir azab görmüş olsalardı acaba ölümü isterlermiydi?
Firavun ve yandaşlarının kıyamet öncesi sabah akşam ateşe arzolunmaları eğer kabir azabına delil ise o zaman sadece firavun ve yandaşlarına özel bir durummudur'ki diğer cehennem ehli cehennem azabından kurtulmak için ölmeyi istiyorlar. Cehennem azabından çıkmak için ölüm isteyen bu insanlar şayet firavun ve yandaşları gibi kabirde azab görmüş olsalardı, " zaten bundan öncede azab gördük bu azabtan nasılsa kurtuluş yok ses etmeden azabımız çekelim" demezlermiydi?
Kur'anın diğer ayetlerinde ölüm ile diriliş arası vakti arasında azab konusu ile ilgili hiçbir karine dahi bulunmazken sadece rivayetlere uygun ayet arama çabası olan bu tür çıkarımlar bizlere ayet ile rvayet arasında bir tercih sunmaktadır. "Ayet var diyorsun ama rivayet var kardeşim" türünden itirazlar rivayeti ayete tercih edenlerin harcı olup mü'min olma iddiamıza gölge düşüren davranışlardır. Mü'min olmak demek rivayetlere uygun ayet aramak çabasında olmak değil gelen her haberi ayetler ışığında anlamak demektir ayetin desteklemediği bir rivayet ve düşüncenin doğru olamayacağı açık olarak bizler tarafından bilinmedikçe bu tür konular etrafında yapılan tartışmaların arkası gelmeyecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder