Mümin suresinin içinde anlatılan Musa (a.s) kıssasında , Firavun ailesinden olan mümin bir kişi öne çıkmakta , Musa (a.s) ı öldürmek isteyen Firavun'a karşı hakkı haykırmakta ve onu savunmaktadır. Bu mümin kişi ile ilgili ayetlere geçmeden önce , mümin kişi ile ilgili ayetlerle bağlantılı olan surenin ilk ayetleri üzerinde durarak , Kur'an'ın sure ve kitap bütünlüğü içindeki anlatım üslubuna da dikkat çekmek istiyoruz.
[040.001] Ha, Mim.
[040.002] Bu Kitabın indirilmesi, Aziz, Alim olan Allah'tandır;
[040.003] O, günah bağışlayıcı, tevbe kabul edici, azabı şiddetli, kerem
sahibi Allah'tandır ki O'ndan başka ilâh yoktur. Hem dönüş O'nadır.
[040.004] Allah'ın ayetleri üzerinde, kafirlerden başkası tartışmaya
girişmez. İnkarcıların memlekette gezip dolaşması seni aldatmasın.
[040.005] Onlardan önce Nuh kavmi de yalanladı. Arkalarından muhtelif
topluluklar da. Her ümmet kendi peygamberlerini yakalamaya yeltendi ve hakkı
batılla yok etmek için mücadeleye girişti. En sonunda Ben de onları yakaladım.
Azabım nasılmış?
[040.006] Senin Rabbinin kâfirler üzerindeki: «Gerçekten onlar ateşin
halkıdır» sözü böylece hak oldu.
Hurufu mukattaa (kesik harfler) ile başlayan sure , kitabın kimin tarafından indirildiğini haber vererek devam etmekte , kitabı indiren Allah'ın tevbeleri kabul edici olduğu gibi , azabının da şiddetli olduğu beyan edilmektedir. 4-5-6. ayetlerde beyan edilenler , ilerleyen ayetlerde gelecek olan Musa (a.s) kıssası ile yakından alakalıdır. Allah'ın ayetleri hakkında Musa (a.s) ile tartışmaya giren Firavun , onun helak edilmesi ve ateşe atılması ile ilgili ayetler ile yukarıda meallerini verdiğimiz ayetler yakından alakalıdır.
Bu ayetlerin birbiri içindeki anlam örgüsünün muhteşemliği , kıssa eğer Arapça orjinal metni ile birlikte okunacak olursa daha net olarak ortaya çıkacaktır. Dikkatli bir okuyucu , kelimelerin birbiri ile arasındaki bağını kurarak okuduğu zaman , verilmek istenilen mesajı daha kolay anlayacaktır.
[040.007] Arş'ı taşıyanlar ve çevresinde bulunanlar Rabblarını hamd ile
tesbih ederler, O'na inanırlar ve mü'minlerin yarlığanmasını isterler: Rabbımız;
ilim ve rahmetle her şeyi kuşattın. Tevbe edip Senin yoluna uyanları bağışla. Ve
onları cehennem azabından koru.
[040.008] Rabbımız; onları ve babalarından, eşlerinden, soylarından salih
olanları kendilerine vaadettiğin Adn cennetlerine girdir. Şüphesiz ki Aziz,
Hakim olan Sensin Sen.
[040.009] Onları kötülüklerden koru. O gün kötülüklerden kimi korursan;
şüphesiz ona rahmet etmiş olursun. En büyük kurtuluş işte budur
Melekler ile ilgili anlatımlar , Kur'an'ın gaybe dair anlatımlarına dahildir. Meleklerin işlevi ile ilgili ayetleri okuduğumuzda, onların iman edenlere yardım ettikleri , onlar için Allah'tan bağışlanma istediklerini görmekteyiz. Elbette onların yardımı ve bizler için istiğfar etmeleri , bizim onu hak etmemiz ile yakından ilişkilidir. Surenin Firavun ailesinden olan mümin kişi ile ilgili ayetleri , meleklerin duasının ve istiğfarının nasıl hak edileceğini de bizlere öğretmektedir.
Bu konuda başka surelerde de ayetler bulunmaktadır.
[041.030-32] Şüphesiz, Rabbimiz Allah'tır deyip, sonra dosdoğru yolda
yürüyenlerin üzerine melekler iner. Onlara: Korkmayın, üzülmeyin, size vâdolunan
cennetle sevinin! derler. «Biz, dünya hayatında da, ahirette de sizin velileriniziz. Orda nefislerinizin
arzuladığı her şey sizindir ve istemekte olduğunuz her şey de sizindir.»Gafur, Rahim olanın ikramı olarak.
Mümin s. 7-8-9. ayetlerde meleklerin lisanı üzerinden yapılan duayı hak etmek gerektiğini yukarıda söylemiştik. Mümin s. 23. ayetinden itibaren başlayan Musa (a.s) kıssasının 28. ayetinden itibaren , Firavun ailesinden olan ve imanın gizleyen bir mümin kişi sahneye çıkar ve konumuz olan ayetlerde meleklerin duasının ne şekilde hak edileceğini bize gösterir.
Mü'min s. 26. ayetinde Firavun " bırakın beni,: öldüreyim Musâyı da o rabbına duâ etsin, zira ben onun
dininizi değiştirmesinden ve yâhud Arzda bir fesad çıkarmasından korkuyorum" dedikten sonra Mü'min kişi sahneye çıkar ve Firavun ve kavmine karşı şunları söyler;
[040.028] Firavun ailesinden olup da imanını gizleyen mü'min bir adam da
demiştir ki: Rabbım Allah'tır, dedi diye bir kişiyi mi öldüreceksiniz? Halbuki
o, size Rabbınızdan ayetlerle gelmiştir. Eğer yalancıysa; yalanı kendisinedir.
Eğer doğru sözlü ise; sizi tehdit ettiklerinin bir kısmı başınıza gelebilir.
Muhakkak ki Allah; haddi aşan yalancı bir kimseyi hidayete erdirmez.
[040.029] «Ey kavmim! Bugün mülk sizin içindir. Yerde yükselmişler
bulunuyorsunuz. Fakat eğer bize Allah'ın azabı gelirse bize kim yardım
edebilir?» Fir'avun dedi ki: «Ben size muvafık gördüğüm reyim ne ise ancak onu
gösteriyorum ve ben doğru yoldan başkası için size rehberlik etmekte
değilim.»
[040.030] İmân eden zât da dedi ki: «Ey kavmim! Şüphe yok ki ben sizin
üzerinize Ahzab gününün mislinden korkuyorum.»
[040.031] «Nuh kavmi, Ad, Semûd ve onlardan sonra gelenlerin durumuna
benzer (bir gün) . Allah, kullar için zulüm istemez.»
[040.032] Ey kavmim; doğrusu ben, sizin için o feryad gününden endişe
ediyorum.
[040.033] «O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız. Fakat sizi Allah'tan
koruyacak olan yoktur. Her kimi Allah şaşırtırsa, artık ona bir yol gösterici
bulunmaz.»
[040.034] «Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O
zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat
edince, demiştiniz ki: «Allah, ondan sonra kesin olarak bir peygamber
göndermez.» İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır.»
[040.035] Onlar ki; kendilerine gelmiş bir huccet bulunmaksızın Allah'ın
ayetleri üzerinde tartışırlar. Bu, Allah katında da, iman edenlerin yanında da
öfkeyi arttırır. Ve böylece Allah; büyüklük taslayan her zorbanın kalbini
mühürler.
[040.036] «Firavun dedi: Ey Haman, bana yüksek bir kule yap ki o sebeplere
(yollara) erişeyim.»
[040.037] Semaların esbabına da Musânın tanrısına muttali' olurum ve her
halde ben onu yalancı sanıyorum» İşte bu suretle Fir'avne kötü ameli
süslendirildi de yoldan çıkarıldı, Fir'avn düzeni hep husrandadır
[040.038] O inanan kimse dedi ki: «Ey milletim! Bana uyun, sizi doğru yola
eriştireyim.»
[040.039] Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama
ahiret, gerçekten kalınacak yurttur.
[040.040] Kim, bir kötülük işlerse; ancak onun benzerleriyle ceza görür.
Kadın veya erkek her kim de inanarak salih amel işlerse; işte onlar, cennete
girerler ve orada hesapsız şekilde rızıklanırlar.
[040.041] Ey kavmim; bana ne oluyor ki, sizi kurtuluşa çağırırken, siz
beni; ateşe çağırıyorsunuz.
[040.042] «Siz beni Allah'a (karşı) küfre sapmaya ve hakkında bilgim
olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırmaktasınız. Ben ise sizi, üstün ve güçlü
olan, bağışlayan (Allah') a çağırıyorum.»
[040.043] Sizin beni davet ettiğiniz şeyin ne dünyada, ne de ahirette
hiçbir davet yetkisi yoktur: Gerçekte dönüşümüz Allah'adır. Aşırı gidenlere
gelince, işte onlar ateş ehlidirler:
[040.044] «İşte size söylemekte olduklarımı yakında hatırlayacaksınız. Ben
de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir.»
[040.045] Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin
kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü
kuşatıverdi.
Surenin 9. ayetinde meleklerin "Onları kötülüklerden koru" duası , 45. ayet içinde Firavun ailesinden olan mümin kişi için " Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu" şeklinde karşılık bulmaktadır.
Mü'min s. 28-45. ayetlerini okuduğumuz zaman , Firavun ailesinden olan mümin kişinin Firavun ve kavmine karşı olan sözlerinin , iman iddiasında olan bir kimsenin yapması gereken davranışlardan olduğunu görmekteyiz. Onun bu davranışları Allah (c.c) katında övgüye değer bir davranış olarak görülerek cennet ile karşılık bulacaktır.
Firavun ailesinden olan mümin kişi , imanının şahitliğini yerine getirerek hayata veda etmiştir. Fakat onun yaptıklarının bizlere anlatılmasının sebebi , ne kadar kahraman bir yiğit mümin olduğundan ziyade, bizlerin yaşadığı hayatta eğer meleklerin yardımını ve istiğfarını hak etmek istiyor isek , böyle bir yaşam sürmemizin gerektiğini hatırlatmak amaçlıdır.
Firavun ailesinden olan mümin kişi surenin 25. ayetinde söze " Rabbım Allah'tır, dedi diye bir kişiyi mi öldüreceksiniz?" diye başlamaktadır. Bu ve devamında gelen sözleri söylemesine sebep , Firavun'un "bırakın beni,: öldüreyim Musâyı" diyerek Musa (a.s) ın canına kast etmeye kalkmış olmasıdır.
Musa (a.s) bilindiği üzere kendisini rab ve ilah olarak ilan eden (Naziat s. 24 - Şuara s. 29) Firavun'a karşı gerçek rab ve ilah'ın sadece alemlerin rabbi olan Allah (c.c) olduğunu savunarak , Firavun'un bir sahtekar ve yalancı olduğunu söylemektedir. Ülkenin en mahir sihirbazlarını Musa (a.s) ın karşısına çıkartması ve onların yenilerek iman etmesinin ve öldürülmelerinin ardından , artık iplerin elinden iyice elinden gitmeye başladığı anlayan Firavun , çareyi Musa'yı öldürmekte bulur , ve karşısına kendi ailesinden bir mümin çıkarak yapmak istediği şeyin yanlışlığını, her türlü tehlikeyi göze alarak Firavun'un karşısında haykırır.
Firavun ailesinden olan mümin kişinin Firavun'un karşısındaki bu kıyamı, bize neler söyleyebilir ?.
Bilindiği üzere Kur'an kıssalarının anlatılış amacı, sadece geçmişlerin başından geçenlerin anlatılması değil , o anlatımlardan ibret alınmasına yöneliktir. Firavun ailesinden olan mümin kişi , o aileden olmanın verdiği imkanlara sahip bir kimsedir. Bunu Firavun'un karşısında konuşabilmesinden anlamak mümkündür. Mümin kişi bu kıyamının ona neye mal olacağını da çok iyi bilmektedir. Buna rağmen hayatını , makam ve mevkisini hiçe sayarak, Musa (a.s) ın arkasında durmakta ve onu Firavun'a karşı savunmaktadır.
Çünkü Firavun'un tarafında olmanın karşılığı ile , Musa'nın tarafında olmanın karşılığının farklı olduğunu çok iyi bilmekte , Firavun tarafında olmanın geçici menfaatlerine karşılık , Musa'nın tarafında olmanın ona ebedi cennet menfaatlerini sağlayacağını biliyor ve hayatını bu inanç üzerine tesis ediyordu.
Geçici dünya menfaatleri ile ebedi menfaatler arasında seçim yapmak zorunda kalmak sadece bir kereliğine yaşanmış bitmiş olay değil , her gün yaşanan ve yaşanabilecek bir olaydır. Firavun ailesinden olan mümin kişinin kıyamı , bizlere hangi tarafı seçmemiz gerektiğini öğretmektedir. Çünkü surenin ilerleyen ayetleri , geçici dünya menfaatlerini seçerek , ebedi cehennemi hak edenlerin ateş içindeki yaşantılarından kesitler sunulmakta , dünyadaki seçimlerinin karşılıklarının ne oldukları bizlere gösterilmektedir.
[040.046] Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün
ise: «Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun» .
[040.047] Ateşin içinde birbirleriyle tartışırlarken güçsüzler, büyüklük
taslayanlara derler ki: Doğrusu biz, size uymuştuk. Şimdi ateşin bir parçasını
olsun bizden savabilir misiniz?
[040.048] Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin)
içindeyiz; gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi .»
[040.049] Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki:
«Rabbinize dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin.»
[040.050] (Bekçiler:) «Size kendi peygamberleriniz apaçık belgelerle gelmez
miydi?» dediler. Onlar: «Evet» dediler. (Bekçiler:) «Şu halde siz dua edin»
dediler. Oysa kâfirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
[040.051] Şüphesiz ki Biz; peygamberlerimize ve iman etmiş olanlara hem
dünya hayatında, hem de şahidlerin şehadet edecekleri günde mutlaka yardım
ederiz.
[040.052] Zalimlere kendi mazeretlerinin hiç bir yarar sağlamayacağı gün;
lanet de onlarındır, yurdun en kötüsü de.
Bu ayetler , dünya hayatında yaşamlarını elçiler vasıtası ile gelen vahye göre uydurmayarak onları ret edenlerin, ahirette düşecekleri zelil durumu tasvir etmektedir. Herkesin malumu olduğu üzere , surenin 46. ayeti cımbızla seçilerek bağlamından koparılmak sureti ile rivayetler yolu ile bize gelen "Kabir Azabı" meselesini Kur'an'a onaylatmak amaçlı kullanılmaktadır. Halbuki 46. ayet bağlamı gözetilerek okunduğunda , çocukların bile anlayabileceği bir netlikte olup , rivayetler yolu ile gelen bir bilgiyi onaylaması mümkün değildir.
Surenin 51. ayetindeki Allah'ın yardımının nasıl gerçekleşeceği , daha önceki ayetlerden de anlaşılacağı üzere , yaşanmış bir şekilde gösterilmektedir. Allah'ın yardımının kullar üzerinde gerçekleşmesinin , kulların bu yardımı hak etmesi ile yakından alakalı olduğu asla unutulmamalıdır. Allah (c.c) hiç bir elçisine ve kuluna yardımını, onlar bu yardımı hak edecek fiillerde bulunmadan yapmamıştır , yapmaz ve yapmayacaktır.
Musa (a.s) kendisine yüklenen risalet görevini bıkmadan , yorulmadan , korkmadan yerine getirmek sureti ile Allah'ın dünya ve ahiret yardımını hak ederken , Firavun ailesinden olan mümin kişi ise , iman ettiği elçinin arkasında canını , malını , istikbalini hiçe sayarak durmak sureti ile Allah'ın dünya ve ahiret yardımını hak etmiştir.
Şimdiye kadar sıraladığımız ayetleri toparlayacak olursak şunları söyleyebiliriz ;
Allah'ın ayetleri üzerinde tartışmak sureti ile inkar edenlerin uğradıkları ve uğrayacakları akıbet haber verildikten sonra , meleklerin Allah'ın ayetleri üzerinde tartışanlara karşı çıkarak , imanlarını ispat edenlere karşı olan mağfiret talepleri dile getirilerek , Allah'ın ve meleklerin kime destek çıktığı gösterilmektedir.
İlerleyen ayetlerde kıssa yollu anlatım üslubu ile Allah'ın ayetleri hakkında tartışma yapan Firavun ve ona karşı çıkan bir mümin üzerinden onların yaşamları içinde hak ve batıl için nasıl mücadele ettikleri anlatılmaktadır.
Yaşamlarını küfür ve şirk üzerine bina ederek ahirete kavuşanların düşecekleri durum canlı bir biçimde sunulmak sureti ile gösterilerek , "İleride düşeceğiniz durum bu dur" mesajı verilmektedir.
Bu ayetler üzerinden bizlere de elbette mesajlar verilmektedir.
Küfür ve iman arasında tercih yapmak zorunda kaldığımız zaman , seçmemiz gereken taraf iman tarafı olması gerektiği mesajı bizler tarafından alınması gereken önemli bir mesajdır. Bir tarafta dünya hayatının süslü güzellik ve zenginlikleri , diğer tarafta ise meşakkat ve çile olsa bile , bizler imanımız gereği geçici olanı değil , ebedi olanı seçmek sureti ile imanımızın şahitliğini yapmak zorundayız.
Aksi takdirde iman dediğimiz şey ,sadece dil de kalan , yaşanmayan , sıkıya geldiğinde sırttan atılan bir yük olarak yaşamımızda yerini alacak, ve bu iman hesap gününde bizlere herhangi bir fayda sağlamayacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Mü'min s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mü'min s. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
9 Şubat 2017 Perşembe
10 Ocak 2015 Cumartesi
Mü'min s. 11. Ayeti:İki Defa Ölmek İki Defa Dirilmek
Mü'min s. 11. ayeti , "Bu ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusu yerine , "Bu ayetten biz neyi ispatlayabiliriz?" sorusu sorularak okunmuş bir ayet olarak karşımızda durmaktadır. Bu şekilde sorulan bir sorunun cevabının bu Ayetten bulunarak !! , kabir azabına delil görülen ayetlerden biri olarak tefsirlerde yerini almıştır. Biz Mü'min s. 11. Ayetini kabir azabına delil olmayacağına delil olarak değil , Ayetin mesajını anlamak için okumaya çalışacağız.
[040.011] Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»
Ayetin siyak sibakı , Dünya hayatındaki küfrü sebebi ile Cehennem azabını hak edenlerin ateş içindeki feryatlarıdır. Ateşin içinde bağıranlar "«Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin" demekle neyi itiraf etmektedirler?.
Bu sorunun cevabı için Kur'an içinde kısa bir gezinti yapmak gerekiyor;
[002.028] ÖLÜ idiniz sizleri DİRİLTTİ, sonra ÖLDÜRECEK sonra tekrar DİRİLTECEK ve sonunda O'na döneceksiniz; öyleyken Allah'ı nasıl inkar edersiniz?.
Bakara s. 28. ayetinde , Dünyaya gelmeden önceki halimiz ÖLÜLER olarak , Dünyaya gelişimiz DİRİLTİLMEMİZ , sonra yine ÖLECEĞİMİZ ve DİRİLTİLECEĞİMİZ beyan edilmektedir. Dikkati çekeceği üzere Ayette 2 ÖLÜM ve 2 DİRİLİŞ ten bahsedilmektedir.
[022.066] Sizi dirilten, sonra öldürecek sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.
[030.040] Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir.
[045.026] De ki: «Sizi Allah diriltir, sonra öldürür, sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde toplar. Ama insanların çoğu bilmezler.»
[050.043] Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir.
[007.158] De ki: «Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Allah'a ve ümmi, haber getiren peygamberine -ki o da Allah'a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız.»
[009.116] Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah'ındır; dirilten ve öldüren O'dur. Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur.
[023.080] Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz?
[040.068] Dirilten, öldüren O'dur. Bir şeye karar verirse «Ol» der, o da oluverir.
[044.008] O'ndan başka tanrı yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz önceki atalarınızın da Rabbidir.
[057.002] Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir.
[025.003] Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
Yukardaki örnek Ayet mealleri daha önce verdiğimiz Bakara s. 28. Ayeti doğrultusunda olup , ilk yaratılışı DİRİLMEK olarak beyan ederek 2 ÖLÜM ve 2 DİRİLİŞİN ne olduğunu anlatan ayetlerdir.
Hal böyle iken İnsan yeniden dirilişi inlar ederek 1 ÖLÜM ve 1 DİRİLİŞ olduğunu iddia ederek yeniden dirilişi inkar etmektedir.
[045.024] Hayat; ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak Dehr helak eder, dediler. Oysa onların bu konuda bilgileri yoktur. Başka değil, onlar sadece zannediyorlar.
[006.029] «Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir, biz dirilecek değiliz» dediler.
[023.037] O, dünyadaki hayatımızdan başka birşey değildir, ölürüz ve yaşarız; fakat tekrar diriltilecek değiliz.
[016.038] Onlar: «Allah ölen bir kimseyi diriltmez» diye olanca güçleriyle Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek bir vâdidir. Fakat insanların çoğu bilmez.
[023.035] «Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?»
[056.047] Şöyle söylerlerdi: «Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?»
Dünya hayatını böyle inkarcı bir vaziyette geçirerek ölen bu kişiler , amellerinin karşılığı olarak Cehennemi boylamışlardır. Cehennem ehlinin oradan çıkarılmaları için yakarışları bir çok ayette karşımıza çıkmaktadır. Aynı sure içinde 47-52. Ayetler Cehennemdeki feryatlarından kesitler sunmaktadır.
[040.047] Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir) lere derler ki: «Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?»
[040.048] Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi .»
[040.049] Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: «Rabbinize dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin.»
[040.051] Şüphe yok ki, Biz elbette resûllerimize ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım ederiz.
[040.052] O gün zalimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.
[030.057] Zulmedenlerin, o gün mazeretleri fayda vermez; artık kendilerinden Allah'ı hoşnut edecek şeyleri yapmaları da istenmez.
Mü'min s. 52 ve Rum s. 57.Ayetlerinde o gün ile ilgili olarak mazeret ve özür beyanlarının hiç kimseye bir fayda getirmeyeceği hatırlatılarak konumuz ile ilgili ayetlere dönebiliriz.
[040.010] Ama inkar edenlere, «Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür; imana çağrıldığınızda inkar ederdiniz» diye seslenilir.
[040.011] Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»
[040.012] Onlara: «Yalnız Allah çağrıldığı zaman inkar ederdiniz de, O'na eş koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm, yüce Allah'ındır» denir.
Dünya hayatında iken , ahireti red etmiş ve onu hesaba katmadan bir yaşantı geçirmiş olanların , yalanladıkları şey başlarına geldiği ve red ettikleri hayatın gerçek olduğunu gördükleri zaman Dünya hayatında red ettikleri yeniden dirilişi artık kabul ettiklerini ifade etmeleri ,onlardan kabul edilmeyecek azab onlardan hafifletilmeden ebedi olarak sürecektir.
11. Ayette söyledikleri söz , onların yalanladığı şeyin gerçek olduğunu "İKİ DEFA ÖLÜMÜ VE İKİ DEFA DİRİLMEYİ" artık kabul ettiklerini ve ateşten çıkarılmayı talep ettiklerini görmekteyiz , ancak bu itiraflarını Dünya hayatında yaparak o doğrultuda bir hayat geçirmedikleri için onlardan kabul edilmeyecektir.
Sonuç olarak ; Kur'an ayetlerini " Ne anlamak istiyoruz?" yerine "Ne anlatmak istiyor?" sorusunu sorarak okuduğumuz takdirde , ön kabullerimize kurban edebileceğimiz Ayetler olmaktan çıkarak mesajını anlayabileceğimiz ayetler olarak görmeye başlayabiliriz. Mü'min s. 11. Ayeti , ön kabuller doğrultusunda okunarak kabir azabı ve kabre konduktan sonra sorgu için yeniden dirilişi anlatan ayetler olarak anlaşılmasını gerektiğini iddia eden yorumlara rastlamaktayız. Ancak ön kabulden uzak Kur'an merkezli bir yaklaşımla bunun böyle olmadığı ortaya çıkarak , Dünya hayatında yeniden dirilişi inkar eden , ancak Cehennem azabını gördüğünde bu red edişinin yanlış olduğunu anlayan kişilerin , geç kaldıkları kabule yanaştıklarını 11. Ayetteki ifadelerinden anlamaktayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
[040.011] Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»
Ayetin siyak sibakı , Dünya hayatındaki küfrü sebebi ile Cehennem azabını hak edenlerin ateş içindeki feryatlarıdır. Ateşin içinde bağıranlar "«Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin" demekle neyi itiraf etmektedirler?.
Bu sorunun cevabı için Kur'an içinde kısa bir gezinti yapmak gerekiyor;
[002.028] ÖLÜ idiniz sizleri DİRİLTTİ, sonra ÖLDÜRECEK sonra tekrar DİRİLTECEK ve sonunda O'na döneceksiniz; öyleyken Allah'ı nasıl inkar edersiniz?.
Bakara s. 28. ayetinde , Dünyaya gelmeden önceki halimiz ÖLÜLER olarak , Dünyaya gelişimiz DİRİLTİLMEMİZ , sonra yine ÖLECEĞİMİZ ve DİRİLTİLECEĞİMİZ beyan edilmektedir. Dikkati çekeceği üzere Ayette 2 ÖLÜM ve 2 DİRİLİŞ ten bahsedilmektedir.
[022.066] Sizi dirilten, sonra öldürecek sonra yine diriltecek olan O'dur. İnsan gerçekten pek nankördür.
[030.040] Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir.
[045.026] De ki: «Sizi Allah diriltir, sonra öldürür, sonra sizi şüphe götürmeyen kıyamet gününde toplar. Ama insanların çoğu bilmezler.»
[050.043] Doğrusu Biz diriltiriz, Biz öldürürüz, dönüş Bize'dir.
[007.158] De ki: «Ey insanlar! Doğrusu ben, göklerin ve yerin hükümranı, O'ndan başka tanrı bulunmayan, dirilten ve öldüren Allah'ın, hepiniz için gönderdiği peygamberiyim. Allah'a ve ümmi, haber getiren peygamberine -ki o da Allah'a ve sözlerine inanmıştır- inanın; ona uyun ki doğru yolu bulasınız.»
[009.116] Göklerin ve yerin hükümranlığı elbette Allah'ındır; dirilten ve öldüren O'dur. Allah'tan başka dost ve yardımcınız yoktur.
[023.080] Dirilten de, öldüren de O'dur. Gece ile gündüzün birbiri ardından gitmesi de O'nun emrine bağlıdır. Düşünmez misiniz?
[040.068] Dirilten, öldüren O'dur. Bir şeye karar verirse «Ol» der, o da oluverir.
[044.008] O'ndan başka tanrı yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbiniz önceki atalarınızın da Rabbidir.
[057.002] Göklerin ve yerin hükümranlığı O'nundur; diriltir, öldürür. O, her şeye Kadir'dir.
[025.003] Kafirler, O'nu bırakıp, birşey yaratamayan, bilakis kendileri yaratılmış olan, kendilerine ne zarar ve ne de fayda verebilen; öldürmeye, diriltmeye ve ölümden sonra tekrar canlandırmaya güçleri yetmeyen tanrılar edindiler.
Yukardaki örnek Ayet mealleri daha önce verdiğimiz Bakara s. 28. Ayeti doğrultusunda olup , ilk yaratılışı DİRİLMEK olarak beyan ederek 2 ÖLÜM ve 2 DİRİLİŞİN ne olduğunu anlatan ayetlerdir.
Hal böyle iken İnsan yeniden dirilişi inlar ederek 1 ÖLÜM ve 1 DİRİLİŞ olduğunu iddia ederek yeniden dirilişi inkar etmektedir.
[045.024] Hayat; ancak bu dünyada yaşadığımızdır. Ölürüz ve yaşarız. Bizi ancak Dehr helak eder, dediler. Oysa onların bu konuda bilgileri yoktur. Başka değil, onlar sadece zannediyorlar.
[006.029] «Hayat ancak bu dünyadakinden ibarettir, biz dirilecek değiliz» dediler.
[023.037] O, dünyadaki hayatımızdan başka birşey değildir, ölürüz ve yaşarız; fakat tekrar diriltilecek değiliz.
[016.038] Onlar: «Allah ölen bir kimseyi diriltmez» diye olanca güçleriyle Allah'a and içtiler. Aksine, bu O'nun bizzat kendisine karşı gerçek bir vâdidir. Fakat insanların çoğu bilmez.
[023.035] «Öldüğünüz, toprak ve kemik yığını olduğunuz zaman tekrar dirilmenizle sizi tehdit mi ediyor?»
[056.047] Şöyle söylerlerdi: «Öldüğümüzde, toprak ve kemik yığını olduğumuzda mı, biz mi tekrar dirileceğiz?»
Dünya hayatını böyle inkarcı bir vaziyette geçirerek ölen bu kişiler , amellerinin karşılığı olarak Cehennemi boylamışlardır. Cehennem ehlinin oradan çıkarılmaları için yakarışları bir çok ayette karşımıza çıkmaktadır. Aynı sure içinde 47-52. Ayetler Cehennemdeki feryatlarından kesitler sunmaktadır.
[040.047] Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir) lere derler ki: «Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?»
[040.048] Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: «Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçek şu ki Allah, kullar arasında hüküm verdi .»
[040.049] Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: «Rabbinize dua edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin.»
[040.051] Şüphe yok ki, Biz elbette resûllerimize ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım ederiz.
[040.052] O gün zalimlere, özür beyan etmeleri fayda vermez. Lanet onlaradır. Yurdun kötüsü de onlaradır.
[030.057] Zulmedenlerin, o gün mazeretleri fayda vermez; artık kendilerinden Allah'ı hoşnut edecek şeyleri yapmaları da istenmez.
Mü'min s. 52 ve Rum s. 57.Ayetlerinde o gün ile ilgili olarak mazeret ve özür beyanlarının hiç kimseye bir fayda getirmeyeceği hatırlatılarak konumuz ile ilgili ayetlere dönebiliriz.
[040.010] Ama inkar edenlere, «Allah'ın gazabı, sizin birbirinize olan öfkenizden daha büyüktür; imana çağrıldığınızda inkar ederdiniz» diye seslenilir.
[040.011] Dediler ki: «Rabbimiz, bizi iki kere öldürdün ve iki kere de dirilttin; biz de günahlarımızı itiraf ettik. Şimdi çıkış için bir yol var mı?»
[040.012] Onlara: «Yalnız Allah çağrıldığı zaman inkar ederdiniz de, O'na eş koşulunca inanırdınız. Bugün hüküm, yüce Allah'ındır» denir.
Dünya hayatında iken , ahireti red etmiş ve onu hesaba katmadan bir yaşantı geçirmiş olanların , yalanladıkları şey başlarına geldiği ve red ettikleri hayatın gerçek olduğunu gördükleri zaman Dünya hayatında red ettikleri yeniden dirilişi artık kabul ettiklerini ifade etmeleri ,onlardan kabul edilmeyecek azab onlardan hafifletilmeden ebedi olarak sürecektir.
11. Ayette söyledikleri söz , onların yalanladığı şeyin gerçek olduğunu "İKİ DEFA ÖLÜMÜ VE İKİ DEFA DİRİLMEYİ" artık kabul ettiklerini ve ateşten çıkarılmayı talep ettiklerini görmekteyiz , ancak bu itiraflarını Dünya hayatında yaparak o doğrultuda bir hayat geçirmedikleri için onlardan kabul edilmeyecektir.
Sonuç olarak ; Kur'an ayetlerini " Ne anlamak istiyoruz?" yerine "Ne anlatmak istiyor?" sorusunu sorarak okuduğumuz takdirde , ön kabullerimize kurban edebileceğimiz Ayetler olmaktan çıkarak mesajını anlayabileceğimiz ayetler olarak görmeye başlayabiliriz. Mü'min s. 11. Ayeti , ön kabuller doğrultusunda okunarak kabir azabı ve kabre konduktan sonra sorgu için yeniden dirilişi anlatan ayetler olarak anlaşılmasını gerektiğini iddia eden yorumlara rastlamaktayız. Ancak ön kabulden uzak Kur'an merkezli bir yaklaşımla bunun böyle olmadığı ortaya çıkarak , Dünya hayatında yeniden dirilişi inkar eden , ancak Cehennem azabını gördüğünde bu red edişinin yanlış olduğunu anlayan kişilerin , geç kaldıkları kabule yanaştıklarını 11. Ayetteki ifadelerinden anlamaktayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
9 Nisan 2013 Salı
Mü'min s. 46. Ayeti Çerçevesinde Kabir Azabı Konusu Hakkında Bir Mülahaza
Kabir azabı konusu kur'anda , delaleti ve subuti kat'i ayetlerle bize bilgi veren bir konu olmadığı halde zorlama te'villerle akide konusu haline getirilmiş bir konudur. Kur'andan herhangi bir konu hakkında bilgi edinmek için kur'an ve konu bütünlüğü gözetilerek ilgili ayetlerin hepsinin bir araya getirildikten sonra o konu hakkında nasıl bir bilgi verildiğine bakılması gerektiği halde önkabullu okumalar geliştirilerek, "bu konu hakında hangi ayetleri delil getirebiliriz" şeklinde bir okuma ile yapılan okumalar bizlere sağlıklı bilgi vermekten uzaktır. Kabir azabı konusuda bu tür okumalar neticesinde kur'andan delil çıkarılmaya çalışılmış bir konu olup özellikle mü'min s. 46 ayeti etrafında delil serdedilmeye çalışılmıştır. Bu konu ile ilgili olarak " ölüm ile diriliş arasının kur'anda anlatımı" başlıklı bir yazımızda bu konu ile ilgili ayetleri ele alıp ölüm ile diriliş arasındaki zamanın kur'anda nasıl anlatıldığını ayetler çerçevesinde görmüştük, Bu yazımızda sadece mü'min s. 46 . ayetini ele alıp kabir azabı konusunda bir delil olup olmayacağı ve bu ayet ile ilgili diğer ayetleri de ele alarak anlamaya çalışacağız.
Mü'min s. 46. ayetinde " Ateş; onlar, sabah akşam ona karşı sunulur dururlar. Kıyamet kopacağı gün de: «Tıkın Firavun ailesini en şiddetli azaba!» (denilir)." buyurulmasından hareketle kıyamet öncesi ateşe sunulmaları onların sanki kabirde azab görmeleri şeklide anlaşılmıştır.
Bu ayetin siyak sibakı 23. ayette başlayan , musa as ve firavun ailesinden imanını gizleyen bir adamın firavun ve melesine olan tebliği ile alakalıdır.
-----23. Andolsun ki biz Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, gönderdik.
-----24. Firavun'a,Hâmân'a ve Karun'a da onlar: "Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! "dediler.
-----25. İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.
-----26. Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum.
-----27. Musa da: Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım, dedi.
-----28. Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah'tır" diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin (azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.
-----29. Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir. Ama Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder? Firavun: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi.
-----30. İman etmiş olan dedi ki : "Ey kavmim! Doğrusu ben ben üzerinize önceki toplulukların günü gibi, bir günün gelmesinden korkuyorum."
-----31. "Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi, Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir."
-----32. "Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden, korkuyorum.
-----33. "O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız.Fakat sizi Allah'tan (O'nun azabından) kurtaracak kimse yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek de yoktur."
-----34. Andolsun ki, (Musa'dan) önce Yusuf da size açık deliller getirmişti ve onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o vefat edince "Allah ondan sonra peygamber göndermez" dediniz. İşte Allah o aşırı giden şüphecileri böyle saptırır.
-----35. Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
-----36. Firavun:" Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara erişirim."
-----37."Göklerin yollarına erişirim de Musa'nın Tanrısı'nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı.
-----38. O iman eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.
-----39. Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama ahiret, gerçekten kalınacak yurttur.
-----40. Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.
-----41. Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
-----42. Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, azîz ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum.
-----43. Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir.
-----44. Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.
-----45. Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zatı korudu, Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.
----46. Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)!
-----47. (Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz? derler.
-----48. O büyüklük taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi, derler.
-----49. Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler
-----50. (Bekçiler:) Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.
-----51. Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.
-----52. O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!
Firavun bilindiği gibi küfrün ve zulmün sembol şahsiyetlerinden birisi olarak kur'anda ismi geçmektedir. Firavun ve benzeri kafirlerin karargahları kıyamet sonrası ebedi cehennem olarak müteaddit ayetlerde belirtilmiştir. Yine kıyamet sonrası insanların kabirlerden çıkışlarının anlatıldığı ayetlerde " bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?" diye sordukları yine kur'anın haberidir, eğer bu kişiler kabirlerinde azab görmüş olsalar bu azabı dile getirmezlermiydi ?diye akletmek kabir azabını savunanların düşünmediği sorular olduğu muhakkaktır. Kabir azabının sadece firavuna has olduğunuda düşünmek yanlış olduğuna göre "kıyamet öncesi sabah akşam ateşe sunulmaları nasıl anlaşılmalı" sorusunun cevabının verilmesi gerekir.
Yukarda meallerini vermiş olduğumuz mü'min s. musa as kıssası içindeki 37. ayetteki "İşte
böylece Firavun'a kötü ameli süslü gösterildi de yoldan çıkarıldı. Çünkü Firavun düzeni hep boşa çıkar." cümlesi bizlere 46. ayetin nasıl anlaşılması gerektiği yönünde bir bilgi verecektir.
"Firavunun yoldan çıkarılması ve amelinin süslenmesi" nin ne demek olduğu bunun ile ilgili diğer ayetlerden bir kaç örnek okumamız gerekmektedir.
----- 7.186Allah'ın saptırdığını yola getirecek yoktur. O, sapanları taşkınlıkları içinde bocalayıp dururlarken bırakır.
-----13.033Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: «Onlara bir ad bulun bakalım; yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sözlere mi aldanıyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurdukları düzenler güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkonuldular. Zaten Allah'ın saptırdığına yol gösteren bulunmaz.
-----39.023 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.
Doğru yola gelme konusunda herhangi bir isteği bulunmayanların artık dünyada iken cehennemi hakettiklerinin belli olduğuna dair ayet örneklerini çoğaltmak mümkündür. Kur'an bizlere , tebbet suresinde ebu lehebin iman etmeyeceğini daha kendisi hayatta iken bildirmektedir. İbrahim as ın babasınında aynı şekilde kendisi hayatta iken iman etmeyeceği ibrahim as a bildirilmiştir.
-----9.113 Ne Peygambere ne iyman edenlere, akrıba bile olsalar Cehennemlik oldukları onlara tebeyyün ettikten sonra müşrikler için istiğfar etmek yoktur.
-----9.114 İbrahimin babası hakkındaki istiğfarı da sırf ona vermiş olduğu bir va'dden dolayı idi, böyle iken onun için Allah düşmanı olduğu kendisine tebeyyün edince ondan teberri etti, her halde İbrahim çok yanık, çok halîm idi.
Mü'min s. 46. ayetindeki "sabah akşam ateşe arzolunmaları" meselesinide bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir. 23 - 52. ayetler arasına baktığımız zaman firavun ve çevresinin dünya ve ahiretteki hallerinin anlatıldığı görülmektedir. Mü'min s. 46. ayet bu anlatımın dünya hayatından ahirete geçiş kısmını kapsamaktadır. "Onlar, sabah akşam ateşe arzolunurlar" mealindeki ilk cümle firavunun ebu leheb veya ibrahim as ın babası gibi artık dünyada iken cehennemi hakettiklerinin haberi olup öldükten sonra kıyamete kadar geçecek sürede başına gelecek olanın haberi değildir. "Kıyamet kopacağı gün de: «Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!» (denilecektir)." şeklindeki ikinci cümle ise dünyada iken cehennemi hakettiği belli olan firavunun kıyamet sonrası durumu anlatılmaktadır.
Mü'min s. 46. ayetini bağlamından kopararak yapılan bir okuma ve oluşturulmuş önkabullere uygun ayetler arama çabasının bir neticesi olarak kabir azabına delil olduğu düşüncesi bu ayetin siyak ve sibakı ile uygunluk arzetmemektedir. Kıssayı, anlatıldığı zaman ile ilgili olarak düşünecek olursak firavun ve imanını gizleyen kişi daha hayatta olup, firavun'un bu inkarı ile artık geri dönülmez bir yola girdiği anlaşılmaktadır. Yani firavun ve çevresinin ölen kadar iman etmeyeceği ebu leheb ve ibrahim as ın babası ile ilgili ayetlerde gördüğümüz gibi bilinmektedir. Bu konu Allah cc nin bilmesi , kader ve irade konuları ile ilgili olup firavunun iman etmeyeceğinin belli olması onun iradesinin kullanmasına engel olmadığı gibi Allah cc nin onu iman etmemesi için zorladığı anlamına gelmez.
-----043.077] Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der.
Zuhruf. 77. ayetinde cehennemde azab gören birisinin cehennem bekçisine olan feryadı dile getirilerek o kişinin ölümü istediği görülmektedir. Eğer bu kişi ölümden önce kabirde bir azab görmüş olsaydı ölümü istermiydi? çünkü ölüm sonra beklediği kabirdede azab görmüş olsaydı böyle bir istekte bulunmazdı.
-----040.011] Onlar: «Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik, bir daha çıkmağa yol var mıdır?» derler.
Mü'min s. 11. ayetinde yine cehennem ehlinin feryadı dile getirilmekte ve onlar rablerinden onun öldüren ve dirilten kudretini dile getirerek artık ölümü istemektedirler, aynı şekilde ölüm sonrası yeniden dirilişe kadar herhangi bir azab görmüş olsalardı acaba ölümü isterlermiydi?
Firavun ve yandaşlarının kıyamet öncesi sabah akşam ateşe arzolunmaları eğer kabir azabına delil ise o zaman sadece firavun ve yandaşlarına özel bir durummudur'ki diğer cehennem ehli cehennem azabından kurtulmak için ölmeyi istiyorlar. Cehennem azabından çıkmak için ölüm isteyen bu insanlar şayet firavun ve yandaşları gibi kabirde azab görmüş olsalardı, " zaten bundan öncede azab gördük bu azabtan nasılsa kurtuluş yok ses etmeden azabımız çekelim" demezlermiydi?
Kur'anın diğer ayetlerinde ölüm ile diriliş arası vakti arasında azab konusu ile ilgili hiçbir karine dahi bulunmazken sadece rivayetlere uygun ayet arama çabası olan bu tür çıkarımlar bizlere ayet ile rvayet arasında bir tercih sunmaktadır. "Ayet var diyorsun ama rivayet var kardeşim" türünden itirazlar rivayeti ayete tercih edenlerin harcı olup mü'min olma iddiamıza gölge düşüren davranışlardır. Mü'min olmak demek rivayetlere uygun ayet aramak çabasında olmak değil gelen her haberi ayetler ışığında anlamak demektir ayetin desteklemediği bir rivayet ve düşüncenin doğru olamayacağı açık olarak bizler tarafından bilinmedikçe bu tür konular etrafında yapılan tartışmaların arkası gelmeyecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Mü'min s. 46. ayetinde " Ateş; onlar, sabah akşam ona karşı sunulur dururlar. Kıyamet kopacağı gün de: «Tıkın Firavun ailesini en şiddetli azaba!» (denilir)." buyurulmasından hareketle kıyamet öncesi ateşe sunulmaları onların sanki kabirde azab görmeleri şeklide anlaşılmıştır.
Bu ayetin siyak sibakı 23. ayette başlayan , musa as ve firavun ailesinden imanını gizleyen bir adamın firavun ve melesine olan tebliği ile alakalıdır.
-----23. Andolsun ki biz Musa'yı mucizelerimiz ve apaçık hüccetle, gönderdik.
-----24. Firavun'a,Hâmân'a ve Karun'a da onlar: "Bu, çok yalancı bir sihirbazdır! "dediler.
-----25. İşte o (Musa), tarafımızdan kendilerine hakkı getirince: Onunla beraber iman edenlerin oğullarını öldürün, kadınları sağ bırakın! dediler. Ama kâfirlerin tuzağı elbette boşa çıkar.
-----26. Firavun: Bırakın beni, dedi. Musa'yı öldüreyim; (Kurtarabilirse) Rabbine yalvarsın! Çünkü ben onun, dininizi değiştireceğinden, yahut yeryüzünde fesat çıkaracağından korkuyorum.
-----27. Musa da: Ben, hesap gününe inanmayan her kibirliden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığındım, dedi.
-----28. Firavun ailesinden olup, imanını gizleyen bir mümin adam şöyle dedi: Siz bir adamı "Rabbim Allah'tır" diyor diye öldürecek misiniz? Halbuki o, size Rabbinizden apaçık mucizeler getirmiştir. Eğer o yalancı ise yalanı kendisinedir. Eğer doğru söylüyorsa sizi tehdit ettiğinin (azâbın), bir kısmı olsun gelip size çatar. Şüphesiz Allah, haddi aşan, yalancı kimseyi doğru yola eriştirmez.
-----29. Ey kavmim! Bugün, yeryüzüne hakim kimseler olarak hükümranlık sizindir. Ama Allah'ın azabı bize gelip çatarsa, kim bize yardım eder? Firavun: Ben size kendi görüşümü söylüyorum ve yine size ancak doğru yolu gösteriyorum dedi.
-----30. İman etmiş olan dedi ki : "Ey kavmim! Doğrusu ben ben üzerinize önceki toplulukların günü gibi, bir günün gelmesinden korkuyorum."
-----31. "Nuh kavminin, Âd, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumu gibi, Allah, kullarına bir zulüm dileyecek değildir."
-----32. "Ey kavmim! Gerçekten sizin için o bağrışıp çağrışma gününden, korkuyorum.
-----33. "O gün arkanıza dönüp kaçacaksınız.Fakat sizi Allah'tan (O'nun azabından) kurtaracak kimse yoktur. Allah kimi saptırırsa, artık onu doğru yola iletecek de yoktur."
-----34. Andolsun ki, (Musa'dan) önce Yusuf da size açık deliller getirmişti ve onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o vefat edince "Allah ondan sonra peygamber göndermez" dediniz. İşte Allah o aşırı giden şüphecileri böyle saptırır.
-----35. Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.
-----36. Firavun:" Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara erişirim."
-----37."Göklerin yollarına erişirim de Musa'nın Tanrısı'nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı.
-----38. O iman eden kimse: Ey kavmim! dedi, siz bana uyun, sizi doğru yola götüreceğim.
-----39. Ey kavmim! Şüphesiz bu dünya hayatı, geçici bir eğlencedir. Ama ahiret, gerçekten kalınacak yurttur.
-----40. Kim bir kötülük işlerse, onun kadar ceza görür. Kim de kadın veya erkek, mümin olarak faydalı bir iş yaparsa işte onlar, cennete girecekler, orada onlara hesapsız rızık verilecektir.
-----41. Ey kavmim! Nedir bu hal? Ben sizi kurtuluşa çağırıyorum, siz beni ateşe çağırıyorsunuz.
-----42. Siz beni, Allah'ı inkâr etmeye ve hiç tanımadığım nesneleri O'na ortak koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, azîz ve çok bağışlayan Allah'a davet ediyorum.
-----43. Gerçek şu ki, sizin beni davet ettiğiniz şeyin dünyada da ahirette de davete değer bir tarafı yoktur. Dönüşümüz Allah'adır, aşırı gidenler de ateş ehlinin kendileridir.
-----44. Size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben işimi Allah'a havale ediyorum. Şüphesiz Allah, kullarını çok iyi görendir.
-----45. Nihayet Allah, onların kurdukları tuzakların kötülüklerinden bu zatı korudu, Firavun'un kavmini ise kötü azap kuşatıverdi.
----46. Onlar sabah akşam o ateşe sokulurlar. Kıyametin kopacağı gün de: Firavun ailesini azabın en çetinine sokun (denilecek)!
-----47. (Kâfirler) ateşin içinde birbirleriyle çekişirlerken zayıf olanlar, o büyüklük taslayanlara: Biz size uymuştuk. Şimdi ateşin birazını bizden savabilir misiniz? derler.
-----48. O büyüklük taslayanlar ise: Doğrusu hepimiz bunun içindeyiz. Şüphe yok ki Allah kulları arasında vereceği hükmü verdi, derler.
-----49. Ateşte bulunanlar cehennem bekçilerine: Rabbinize dua edin, bizden, bir gün olsun azabı hafifletsin! diyecekler
-----50. (Bekçiler:) Size peygamberleriniz açık açık deliller getirmediler mi? derler. Onlar da: Getirdiler, cevabını verirler. (Bekçiler ise): O halde kendiniz yalvarın, derler. Halbuki kâfirlerin yalvarması boşunadır.
-----51. Şüphesiz peygamberlerimize ve iman edenlere, hem dünya hayatında, hem şahitlerin şahitlik edecekleri günde yardım ederiz.
-----52. O gün zalimlere, özür dilemeleri hiçbir fayda sağlamaz. Artık lânet de onlarındır, kötü yurt da onlarındır!
Firavun bilindiği gibi küfrün ve zulmün sembol şahsiyetlerinden birisi olarak kur'anda ismi geçmektedir. Firavun ve benzeri kafirlerin karargahları kıyamet sonrası ebedi cehennem olarak müteaddit ayetlerde belirtilmiştir. Yine kıyamet sonrası insanların kabirlerden çıkışlarının anlatıldığı ayetlerde " bizi yattığımız yerden kim kaldırdı?" diye sordukları yine kur'anın haberidir, eğer bu kişiler kabirlerinde azab görmüş olsalar bu azabı dile getirmezlermiydi ?diye akletmek kabir azabını savunanların düşünmediği sorular olduğu muhakkaktır. Kabir azabının sadece firavuna has olduğunuda düşünmek yanlış olduğuna göre "kıyamet öncesi sabah akşam ateşe sunulmaları nasıl anlaşılmalı" sorusunun cevabının verilmesi gerekir.
Yukarda meallerini vermiş olduğumuz mü'min s. musa as kıssası içindeki 37. ayetteki "İşte
böylece Firavun'a kötü ameli süslü gösterildi de yoldan çıkarıldı. Çünkü Firavun düzeni hep boşa çıkar." cümlesi bizlere 46. ayetin nasıl anlaşılması gerektiği yönünde bir bilgi verecektir.
"Firavunun yoldan çıkarılması ve amelinin süslenmesi" nin ne demek olduğu bunun ile ilgili diğer ayetlerden bir kaç örnek okumamız gerekmektedir.
----- 7.186Allah'ın saptırdığını yola getirecek yoktur. O, sapanları taşkınlıkları içinde bocalayıp dururlarken bırakır.
-----13.033Herkesin yaptığını gözeten Allah, bunu yapamayan putlarla bir olur mu? Onlar Allah'a ortak koştular. De ki: «Onlara bir ad bulun bakalım; yeryüzünde bilmediği bir şeyi mi Allah'a haber veriyorsunuz? Yoksa kuru sözlere mi aldanıyorsunuz? Fakat inkar edenlere, kurdukları düzenler güzel gösterildi ve doğru yoldan alıkonuldular. Zaten Allah'ın saptırdığına yol gösteren bulunmaz.
-----39.023 Allah, ayetleri birbirine benzeyen ve yer yer tekrar eden Kitap'ı sözlerin en güzeli olarak indirmiştir. Rablerinden korkanların, bu Kitap'tan tüyleri ürperir, sonra hem derileri ve hem de kalbleri Allah'ın zikrine yumuşar ve yatışır. İşte bu Kitap, Allah'ın doğruluk rehberidir, onunla istediğini doğru yola eriştirir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren bulunmaz.
Doğru yola gelme konusunda herhangi bir isteği bulunmayanların artık dünyada iken cehennemi hakettiklerinin belli olduğuna dair ayet örneklerini çoğaltmak mümkündür. Kur'an bizlere , tebbet suresinde ebu lehebin iman etmeyeceğini daha kendisi hayatta iken bildirmektedir. İbrahim as ın babasınında aynı şekilde kendisi hayatta iken iman etmeyeceği ibrahim as a bildirilmiştir.
-----9.113 Ne Peygambere ne iyman edenlere, akrıba bile olsalar Cehennemlik oldukları onlara tebeyyün ettikten sonra müşrikler için istiğfar etmek yoktur.
-----9.114 İbrahimin babası hakkındaki istiğfarı da sırf ona vermiş olduğu bir va'dden dolayı idi, böyle iken onun için Allah düşmanı olduğu kendisine tebeyyün edince ondan teberri etti, her halde İbrahim çok yanık, çok halîm idi.
Mü'min s. 46. ayetindeki "sabah akşam ateşe arzolunmaları" meselesinide bu açıdan değerlendirmek gerekmektedir. 23 - 52. ayetler arasına baktığımız zaman firavun ve çevresinin dünya ve ahiretteki hallerinin anlatıldığı görülmektedir. Mü'min s. 46. ayet bu anlatımın dünya hayatından ahirete geçiş kısmını kapsamaktadır. "Onlar, sabah akşam ateşe arzolunurlar" mealindeki ilk cümle firavunun ebu leheb veya ibrahim as ın babası gibi artık dünyada iken cehennemi hakettiklerinin haberi olup öldükten sonra kıyamete kadar geçecek sürede başına gelecek olanın haberi değildir. "Kıyamet kopacağı gün de: «Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!» (denilecektir)." şeklindeki ikinci cümle ise dünyada iken cehennemi hakettiği belli olan firavunun kıyamet sonrası durumu anlatılmaktadır.
Mü'min s. 46. ayetini bağlamından kopararak yapılan bir okuma ve oluşturulmuş önkabullere uygun ayetler arama çabasının bir neticesi olarak kabir azabına delil olduğu düşüncesi bu ayetin siyak ve sibakı ile uygunluk arzetmemektedir. Kıssayı, anlatıldığı zaman ile ilgili olarak düşünecek olursak firavun ve imanını gizleyen kişi daha hayatta olup, firavun'un bu inkarı ile artık geri dönülmez bir yola girdiği anlaşılmaktadır. Yani firavun ve çevresinin ölen kadar iman etmeyeceği ebu leheb ve ibrahim as ın babası ile ilgili ayetlerde gördüğümüz gibi bilinmektedir. Bu konu Allah cc nin bilmesi , kader ve irade konuları ile ilgili olup firavunun iman etmeyeceğinin belli olması onun iradesinin kullanmasına engel olmadığı gibi Allah cc nin onu iman etmemesi için zorladığı anlamına gelmez.
-----043.077] Ey Mâlik! Rabbin bizim işimizi bitirsin! diye seslenirler. Mâlik de: Siz böyle kalacaksınız! der.
Zuhruf. 77. ayetinde cehennemde azab gören birisinin cehennem bekçisine olan feryadı dile getirilerek o kişinin ölümü istediği görülmektedir. Eğer bu kişi ölümden önce kabirde bir azab görmüş olsaydı ölümü istermiydi? çünkü ölüm sonra beklediği kabirdede azab görmüş olsaydı böyle bir istekte bulunmazdı.
-----040.011] Onlar: «Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin. Biz de suçlarımızı itiraf ettik, bir daha çıkmağa yol var mıdır?» derler.
Mü'min s. 11. ayetinde yine cehennem ehlinin feryadı dile getirilmekte ve onlar rablerinden onun öldüren ve dirilten kudretini dile getirerek artık ölümü istemektedirler, aynı şekilde ölüm sonrası yeniden dirilişe kadar herhangi bir azab görmüş olsalardı acaba ölümü isterlermiydi?
Firavun ve yandaşlarının kıyamet öncesi sabah akşam ateşe arzolunmaları eğer kabir azabına delil ise o zaman sadece firavun ve yandaşlarına özel bir durummudur'ki diğer cehennem ehli cehennem azabından kurtulmak için ölmeyi istiyorlar. Cehennem azabından çıkmak için ölüm isteyen bu insanlar şayet firavun ve yandaşları gibi kabirde azab görmüş olsalardı, " zaten bundan öncede azab gördük bu azabtan nasılsa kurtuluş yok ses etmeden azabımız çekelim" demezlermiydi?
Kur'anın diğer ayetlerinde ölüm ile diriliş arası vakti arasında azab konusu ile ilgili hiçbir karine dahi bulunmazken sadece rivayetlere uygun ayet arama çabası olan bu tür çıkarımlar bizlere ayet ile rvayet arasında bir tercih sunmaktadır. "Ayet var diyorsun ama rivayet var kardeşim" türünden itirazlar rivayeti ayete tercih edenlerin harcı olup mü'min olma iddiamıza gölge düşüren davranışlardır. Mü'min olmak demek rivayetlere uygun ayet aramak çabasında olmak değil gelen her haberi ayetler ışığında anlamak demektir ayetin desteklemediği bir rivayet ve düşüncenin doğru olamayacağı açık olarak bizler tarafından bilinmedikçe bu tür konular etrafında yapılan tartışmaların arkası gelmeyecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
21 Ağustos 2011 Pazar
Mü'min s. 46. ve Tevbe s.101. Ayeti Kabir Azabına Delil Olurmu
Kur'anda varlığına dair hiçbir delil bulunmayan kabir azabı konusu Resulullah s.a.v den rivayet edildiği iddia edilen hadisler yoluyla itikadi bir konu haline getirilmiş ve buna inanmayan kişiler kafir ilan edilmeye kadar gidilmiştir. Bizlerin iman etmesi gereken her türlü itikadi bilgi Kur'an kaynaklı olması gerekmesine rağmen bu konu hadisler yolu ile itikat alanında mühim bir yer teşkil ettirilmiştir.
Kabir azabı konusuna girmeden önce Kur'an harici bize gelen bir bilgiyi ne şekilde kabul edeceğimizi hatırlamadan bu konunun açıklığa kavuşması zor görünmektedir.Bizlere hadis adı gelen herhangi bilginin sağlamasını Kur'an ile yapmadıkça o bilginin doğruluğu ve yanlışlığı anlaşılamaz.Hadis adı altında gelen bir bilgi Kur'an ile uyuşuyorsa kabule şayandır eğer bu bilgi Kur'anla uyuşmuyorsa kabul edilemez. Kabir azabı hakkında gelen hadisleri de bu kriter ile ölçmek zorundayız. Yani Kur'anın doğruluğu hadis ile değil , hadisin doğruluğu kur'an ile ölçülmelidir. Kabir azabı konusu da bu kriter ile ölçüldüğü zaman karşımıza çıkan sonuç bu haberlerin sahih olmadığıdır.
Geleneksel din anlayışına hakim olan genel geçer düşünce Kur'an ile hadis çakışınca Kur'anı hadise uydurmak şeklinde bir anlayıştır. Kabir azabı konusu da bu anlayışa uydurulan meselelerdendir. Özelikle Mümin suresi 46. ayeti kabir azabına delil getirilen bir ayet olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazımız Mü'min s. 46. ayetinin kabir azabına delil olup olmayacağı ile ilgili olacaktır. Ölüm ile diriliş arası durumu kur'an ışığında başka bir yazımızda ortaya koymaya çalışmıştık. Bu ayeti anlamak için konu bütünlüğü içinde okunması gerekmektedir. Ayetin bağlamı bilindiği gibi Musa as ve Firavun kıssası ile ilgilidir. Mü'min s. 23. ve 50. ayetlerinin meali şu şekildedir.
23- Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
24- Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür" dediler.
25- Böylece, o, Katımız'dan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
26- Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."
27- Musa dedi ki: "Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım."
28- Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez."
29- "Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?" Firavun dedi ki: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum."
30- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum."
31- "Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez."
32- "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum."
33- "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."
34- "Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."
35- "Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah Katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler."
36- Firavun (alayla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,"
37- "Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum." İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
38- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim."
39- "Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur."
40- "Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler."
41- "Ey kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."
42- "Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.
43- "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar."
44- "İşte size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir."
45- Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
46- Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (denecek).
47- Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?
48- Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)."
49- Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin."
50- (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
Firavun , Haman ve Karun bilindiği üzere kur'anda küfrüne örnek verilen sembol şahsiyetlerdendir. Bu 3 insan gurubu ademden kıyamete kadar müstazafların başına musallat olan ve olacak olan zalimlere bir örnektir. Bu inkarcılar daha dünyada iken cehennemi hak edenler gurubuna dahildirler. Yani daha dünyada iken bunların yerleri rezerve edilmiştir. Buna dair ayet meallerinden birkaçını örnek olarak verelim.
5.10 İnkar edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cehennemliklerdir.
22.51 Ayetlerimizi tartışarak bozmağa uğraşanlar, işte onlar cehennemliklerdir.
57.19 Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır
4.115 Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!
Daha dünyada iken yaptıkları karşısında cehennemi hak eden İbrahim as ın babasının zikri geçen Tevbe s 113. ayetinde de "çılgın ateşin yaranı oldukları açıklananlardan oldukları" kimseler bahsedilmektedir. Mümin s. 45 ayetinde de mümin kimseyi koruyup firavun ve yaranının ateşin en kötüsüne aday oldukları ve ateşin onları kuşattıkları 46. ayette bildirilmektedir.
Yunus s. 33. ayetinde fasıkların iman etmeyeceklerini kesin olarak bildiren rabbimiz yukarıda verdiğimiz örnek ayetlerde de bunların yerlerinin cehennem olduğunu beyan etmektedir. Firavun ve yaranı da bunlara dahildir. Sabah akşam ateşe sunulmaları kıyamet gününden önce değil aksine hayatta iken ateşe rezervasyonu yapılanlardan oldukları için "sabah akşam ateşe sunulurlar" denilmektedir.
Kur'anda ölümden sonra kabirlerden kalkanlar için kullanılan "yattığımız yerden bizi kim kaldırdı" sorusunu soranlar şayet kabirlerinde herhangi bir azap görselerdi bu sözleri söyleyecekleri bize bildirilir miydi?
Kabir azabı ile ilgili delil getirilen ayetlerden biride Tevbe s. 101 ayetidir. Ayetin meali şöyledir.
9.101 Çevrenizdeki Bedeviler içinde ikiyüzlüler ve Medine'liler içinde de ikiyüzlülükte direnenler vardır. Onları siz değil, ancak Biz biliriz. Kendilerine iki defa azab edeceğiz; onlar sonra da büyük bir azaba uğratılırlar.
Ayette geçen "iki defa azab edilmesi " tabirinden yola çıkılarak birinci azabın kabirde olacağı görüşü ortaya atılmıştır. Kur'an bütünlüğü göze alındığı zaman bu ayetinde kabir azabına delil olmayacağı ortaya çıkmaktadır.
10.97 Onlara bütün uyarıcı mesajlar gelse bile. Ancak acıklı azabı görünce iman ederler.
26.201Onlar acıklı azabı görmedikçe ora inanmazlar.
39.26 Allah onlara, dünya hayatında rezilliği tattırdı; ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilseler!
Tevbe s. 126. ayetine baktığımızda, iki defa azap etmenin nerede olduğu daha net anlaşılmaktadır.
[009.126] Ya görmüyorlar mı ki, onlar her yıl mutlaka bir defa veya iki defa bir fitneye, bir belâya tutuluyorlar da sonra tevbe etmiyorlar. Ve onlar düşünüp ibret de almıyorlar.
Tevbe s. 101. ayetinin bağlamı Medine ve çevresindeki münafıklar ile olduğunu dikkate aldığımızda, Tevbe s. 126. ayetinde onların yanlışlarını düşünüp kendilerini düzeltmeleri için, yılda bir veya iki defa belaya çarptırıldıklarının anlatılmış olduğunu görmekteyiz. Tevbe s. 101. ayeti onlara verilecek olan bu belayı haber vermekte, kendilerini düzeltmedikleri takdirde ise, büyük azaba yani ebedi cehennem azabına atılacaklarını bildirmektedir.
Sonuç olarak: kur'anda herhangi bir şekilde bizlere haber verilmemesine rağmen kabir azabı konusu hadisler gündeme getirilerek ortaya atılmıştır. Ancak hadisleri kur'anla sağlama yapma gereğince bu konuya kur'andan delil yoktur. Kur'andan delil olarak getirilen Mümin s. 46 ve Tevbe s. 101 ayetlerini kur'an bütünlüğünde ele aldığımız zaman bunların delil olamayacakları ortadadır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kabir azabı konusuna girmeden önce Kur'an harici bize gelen bir bilgiyi ne şekilde kabul edeceğimizi hatırlamadan bu konunun açıklığa kavuşması zor görünmektedir.Bizlere hadis adı gelen herhangi bilginin sağlamasını Kur'an ile yapmadıkça o bilginin doğruluğu ve yanlışlığı anlaşılamaz.Hadis adı altında gelen bir bilgi Kur'an ile uyuşuyorsa kabule şayandır eğer bu bilgi Kur'anla uyuşmuyorsa kabul edilemez. Kabir azabı hakkında gelen hadisleri de bu kriter ile ölçmek zorundayız. Yani Kur'anın doğruluğu hadis ile değil , hadisin doğruluğu kur'an ile ölçülmelidir. Kabir azabı konusu da bu kriter ile ölçüldüğü zaman karşımıza çıkan sonuç bu haberlerin sahih olmadığıdır.
Geleneksel din anlayışına hakim olan genel geçer düşünce Kur'an ile hadis çakışınca Kur'anı hadise uydurmak şeklinde bir anlayıştır. Kabir azabı konusu da bu anlayışa uydurulan meselelerdendir. Özelikle Mümin suresi 46. ayeti kabir azabına delil getirilen bir ayet olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu yazımız Mü'min s. 46. ayetinin kabir azabına delil olup olmayacağı ile ilgili olacaktır. Ölüm ile diriliş arası durumu kur'an ışığında başka bir yazımızda ortaya koymaya çalışmıştık. Bu ayeti anlamak için konu bütünlüğü içinde okunması gerekmektedir. Ayetin bağlamı bilindiği gibi Musa as ve Firavun kıssası ile ilgilidir. Mü'min s. 23. ve 50. ayetlerinin meali şu şekildedir.
23- Andolsun, Biz Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille gönderdik;
24- Firavun'a, Haman'a ve Karun'a. Ama onlar: (Bu,) Yalan söyleyen bir büyücüdür" dediler.
25- Böylece, o, Katımız'dan kendilerine bir hak ile geldiği zaman, dediler ki: "Onunla birlikte iman edenlerin erkek çocuklarını öldürün; kadınlarını ise sağ bırakın." Ancak kafirlerin hileli-düzeni boşa çıkmakta olandan başkası değildir.
26- Firavun dedi ki: "Bırakın beni, Musa'yı öldüreyim de o (gitsin) Rabbine yalvarıp-yakarsın. Çünkü ben, sizin dininizi değiştirmesinden ya da yeryüzünde fesat çıkarmasından korkuyorum."
27- Musa dedi ki: "Gerçekten ben, hesap gününe iman etmeyen her mütekebbirden, benim de Rabbim, sizin de Rabbinize sığınırım."
28- Firavun ailesinden imanını gizlemekte olan mü'min bir adam dedi ki: "Siz, benim Rabbim Allah'tır diyen bir adamı öldürüyor musunuz? Oysa o, size Rabbinizden apaçık belgelerle gelmiş bulunuyor. Buna rağmen o eğer bir yalancı ise yalanı kendi aleyhinedir; ve eğer doğru sözlü ise, (o zaman da) size va'dettiklerinin bir kısmı size isabet eder. Şüphesiz Allah, ölçüyü taşıran, çok yalan söyleyen kimseyi hidayete erdirmez."
29- "Ey Kavmim, bugün mülk sizindir, yeryüzünde hüküm sahibi kimselersiniz. Fakat bize Allah’tan dayanılmaz bir azap gelecek olursa bize kim yardımcı olabilecek?" Firavun dedi ki: "Ben, size yalnızca gördüğümü (kendi görüşümü) gösteriyorum ve ben sizi doğru yoldan da başkasına yöneltmiyorum."
30- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, ben o fırkaların gününe benzer (bir günün felaketine uğrarsınız) diye korkuyorum."
31- "Nuh kavmi, Ad, Semud ve onlardan sonra gelenlerin durumuna benzer (bir gün). Allah, kullar için zulüm istemez."
32- "Ve ey kavmim, doğrusu ben sizin için o feryat (edeceğiniz kıyamet) gününden korkuyorum."
33- "Arkanızı dönüp kaçacağınız gün; sizi Allah'tan koruyacak yoktur. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğruya yöneltecek bulunmaz."
34- "Andolsun, daha önce Yusuf da size apaçık belgeler getirmişti. O zaman size getirdikleri hakkında kuşkuya kapılıp durmuştunuz. Sonunda o, vefat edince, demiştiniz ki; "Allah, ondan sonra kesin olarak bir elçi göndermez." İşte Allah, ölçüyü taşıran, şüpheci kimseyi böyle saptırır."
35- "Ki onlar, Allah'ın ayetleri konusunda kendilerine gelmiş bir delil bulunmaksızın mücadele edip dururlar. (Bu,) Allah Katında da, iman edenler katında da büyük bir öfke (sebebi)dir. İşte Allah, her mütekebbir zorbanın kalbini böyle mühürler."
36- Firavun (alayla) dedi ki: "Ey Haman, bana yüksek bir kule bina et; belki o yollara ulaşabilirim,"
37- "Göklerin yollarına. Böylelikle Musa'nın ilahına çıkabilirim. Çünkü ben, onun yalancı olduğunu sanıyorum." İşte Firavun'a, kötü ameli böyle çekici kılındı ve yoldan alıkonuldu. Firavun'un hileli-düzeni, 'yıkım ve kayıpta' olmaktan başka (bir şey) olmadı.
38- İman eden (adam) dedi ki: "Ey Kavmim, siz bana tabi olun, ben sizi doğru yola iletip-yönelteyim."
39- "Ey kavmim, gerçekten bu dünya hayatı, yalnızca bir meta (kısa süreli bir yararlanma)dır. Şüphesiz ahiret, (asıl) karar kılınan yurt odur."
40- "Kim bir kötülük işlerse, kendi mislinden başkasıyla ceza görmez; kim de -erkek olsun, dişi olsun- bir mü'min olarak salih bir amelde bulunursa, işte onlar, içinde hesapsız olarak rızıklandırılmak üzere cennete girerler."
41- "Ey kavmim, ne oluyor ki ben sizi kurtuluşa çağırıyorken, siz beni ateşe çağırıyorsunuz."
42- "Siz beni Allah'a (karşı) inkar etmeye ve hakkında bilgim olmayan şeyleri O'na şirk koşmaya çağırıyorsunuz. Ben ise sizi, üstün ve güçlü olan, bağışlayan (Allah')a çağırıyorum.
43- "İmkanı yok; gerçekten sizin beni kendisine çağırmakta olduğunuz şeyin, dünyada da, ahirette de çağrıda bulunma (yetkisi, gücü, değeri ve bağışlama)sı yoktur. Şüphesiz, bizim dönüşümüz Allah'adır. Ölçüyü taşıranlar, onlar ateşin halkıdırlar."
44- "İşte size söylediklerimi yakında hatırlayacaksınız. Ben de işimi Allah'a bırakıyorum. Şüphesiz Allah, kulları pek iyi görendir."
45- Sonunda Allah, onların kurdukları hileli-düzenlerinin kötülüklerinden onu korudu ve Firavun'un çevresini de azabın en kötüsü kuşatıverdi.
46- Ateş; sabah akşam, ona sunulurlar. Kıyamet-saatinin kopacağı gün: "Firavun çevresini, azabın en şiddetli olanına sokun" (denecek).
47- Ateşin içinde, iddialar öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar, büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir misiniz?
48- Büyüklenen (müstekbir)ler derler ki: "Biz hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar arasında hüküm verdi (artık)."
49- Ateşin içinde olanlar, cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua edin; azaptan bir günü (olsun) bize hafifletsin."
50- (Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet" dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin" dediler. Oysa kafirlerin duası, çıkmazda olmaktan başkası değildir.
Firavun , Haman ve Karun bilindiği üzere kur'anda küfrüne örnek verilen sembol şahsiyetlerdendir. Bu 3 insan gurubu ademden kıyamete kadar müstazafların başına musallat olan ve olacak olan zalimlere bir örnektir. Bu inkarcılar daha dünyada iken cehennemi hak edenler gurubuna dahildirler. Yani daha dünyada iken bunların yerleri rezerve edilmiştir. Buna dair ayet meallerinden birkaçını örnek olarak verelim.
5.10 İnkar edenler ve ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar cehennemliklerdir.
22.51 Ayetlerimizi tartışarak bozmağa uğraşanlar, işte onlar cehennemliklerdir.
57.19 Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır
4.115 Doğru yol kendisine apaçık belli olduktan sonra, Peygamberden ayrılıp, inananların yolundan başkasına uyan kimseyi, döndüğü yöne döndürür ve onu cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir dönüş yeridir!
Daha dünyada iken yaptıkları karşısında cehennemi hak eden İbrahim as ın babasının zikri geçen Tevbe s 113. ayetinde de "çılgın ateşin yaranı oldukları açıklananlardan oldukları" kimseler bahsedilmektedir. Mümin s. 45 ayetinde de mümin kimseyi koruyup firavun ve yaranının ateşin en kötüsüne aday oldukları ve ateşin onları kuşattıkları 46. ayette bildirilmektedir.
Yunus s. 33. ayetinde fasıkların iman etmeyeceklerini kesin olarak bildiren rabbimiz yukarıda verdiğimiz örnek ayetlerde de bunların yerlerinin cehennem olduğunu beyan etmektedir. Firavun ve yaranı da bunlara dahildir. Sabah akşam ateşe sunulmaları kıyamet gününden önce değil aksine hayatta iken ateşe rezervasyonu yapılanlardan oldukları için "sabah akşam ateşe sunulurlar" denilmektedir.
Kur'anda ölümden sonra kabirlerden kalkanlar için kullanılan "yattığımız yerden bizi kim kaldırdı" sorusunu soranlar şayet kabirlerinde herhangi bir azap görselerdi bu sözleri söyleyecekleri bize bildirilir miydi?
Kabir azabı ile ilgili delil getirilen ayetlerden biride Tevbe s. 101 ayetidir. Ayetin meali şöyledir.
9.101 Çevrenizdeki Bedeviler içinde ikiyüzlüler ve Medine'liler içinde de ikiyüzlülükte direnenler vardır. Onları siz değil, ancak Biz biliriz. Kendilerine iki defa azab edeceğiz; onlar sonra da büyük bir azaba uğratılırlar.
Ayette geçen "iki defa azab edilmesi " tabirinden yola çıkılarak birinci azabın kabirde olacağı görüşü ortaya atılmıştır. Kur'an bütünlüğü göze alındığı zaman bu ayetinde kabir azabına delil olmayacağı ortaya çıkmaktadır.
10.97 Onlara bütün uyarıcı mesajlar gelse bile. Ancak acıklı azabı görünce iman ederler.
26.201Onlar acıklı azabı görmedikçe ora inanmazlar.
39.26 Allah onlara, dünya hayatında rezilliği tattırdı; ahiret azabı daha büyüktür. Keşke bilseler!
Tevbe s. 126. ayetine baktığımızda, iki defa azap etmenin nerede olduğu daha net anlaşılmaktadır.
[009.126] Ya görmüyorlar mı ki, onlar her yıl mutlaka bir defa veya iki defa bir fitneye, bir belâya tutuluyorlar da sonra tevbe etmiyorlar. Ve onlar düşünüp ibret de almıyorlar.
Tevbe s. 101. ayetinin bağlamı Medine ve çevresindeki münafıklar ile olduğunu dikkate aldığımızda, Tevbe s. 126. ayetinde onların yanlışlarını düşünüp kendilerini düzeltmeleri için, yılda bir veya iki defa belaya çarptırıldıklarının anlatılmış olduğunu görmekteyiz. Tevbe s. 101. ayeti onlara verilecek olan bu belayı haber vermekte, kendilerini düzeltmedikleri takdirde ise, büyük azaba yani ebedi cehennem azabına atılacaklarını bildirmektedir.
Sonuç olarak: kur'anda herhangi bir şekilde bizlere haber verilmemesine rağmen kabir azabı konusu hadisler gündeme getirilerek ortaya atılmıştır. Ancak hadisleri kur'anla sağlama yapma gereğince bu konuya kur'andan delil yoktur. Kur'andan delil olarak getirilen Mümin s. 46 ve Tevbe s. 101 ayetlerini kur'an bütünlüğünde ele aldığımız zaman bunların delil olamayacakları ortadadır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)