14 Nisan 2013 Pazar

Musa ve İlim Verilen Kul Kıssası

Musa ve ilim verilen kul kıssası kur'anın en çok istismar edilen kıssalarından biri ve kerameti kendinden menkul bazı din baronlarının bir kısım insanlar üzerindeki hegomonyasını artırmak amaçlı olarak yüzyıllardır "hızır" efsanesi eşliğinde insanlara yutturulmaya çalışılmaktadır. Hızır mitolojisi sadece islamda değil diğer dinlerdede bulunan mitolojik şahsiyetlerden birisidir. Bu oluşturulmuş şahsın etrafında uydurulan din söylemleri akıllara durgunluk verecek seviyelerde olup kur'anın hiçbir ayetinden onay almadığı gibi kur'ana aykırı bir durumdur. Bu yazımızda bu şahıs olduğu iddia edilen "ilim verilen kul" şeklinde kur'anda geçen kişi ile musa nın yolculuğunun bizlere nasıl bir mesaj içerdiğini paylaşmaya çalışacağız.   

Musa ve ilim verilen kul kıssası kur'andaki kıssaların içinde ayrı bir yeri olan ve anlaşılma açısından biraz müşkilatlar taşıyan bir kıssadır. Çünkü yer,zaman,mekan ve şahsiyetler bakımından gaybi denilebilecek unsurlar mevcuttur. Musa isminin elçi olan musa'mı yoksa başka bir musa'mı olduğu tefsirlerde tartışılan bir konudur. Evet elçi musadır denilse, " ozaman kavminden neden ayrıldı tur dağına çıktığında onun yokluğunu firsat bilen kavmi buzağıya  tapındı öyleyse kavmini neden terketti?" şeklinde bir soru sorulduğunda cevabının nasıl verileceği merak konusudur, "hayır musa elçi olmadan evvel çıktı" denilebilsede cevabımız ,"kıssadaki musa adındaki şahsın kimliğinin pek fazla önemi yoktur" olursa daha doğru olacaktır. Bu kıssanın yanlış anlaşılma sebeblerinden biride kıssayı yaşandığı zaman sınırları içinde anlamaya çalışmak olduğu görülür halbuki kıssayı zaman, mekan, şahıs isimleri etrafında değil nasıl bir mesaj vermek istediği şeklinde anlamaya çalışmak ayrıntı dediğimiz şeyler etrafında vakit kaybetmemizi önleyecektir.

Kur'an kıssalarını daha doğru anlamak için kıssanın görsel bir anlatım tarzı olduğunu düşünüp sanki bir tiyatro veya sinema eserini izler gibi izleyip, sahnedeki şahısların kimliği üzerinde takılmadan o şahısların kimliği üzerinden verilmek istenen mesaja odaklanmak gerekmektedir. Musa ve salih kul kıssasıda bu tür bir anlatım olup sahısların kimliğini değil o kimlik üzerinden verilmek istenen mesaja odaklanmamız bizden istenmektedir.

Bu kıssayı  yaşandığı zaman ,mekan ve şahıslar etrafında düşünüp verilmek istenen mesajı anlamaya çalışmamak bu kıssa üzerindeki istismar edilen konulara kapı aralamak anlamına gelmektedir. Kıssa iki bölüm olarak anlatılmaktadır, ilk bölüm musa ile arkadaşının yolda geçen zamanları ikinci bölümde ise vardıkları yerdeki şahıs ile olan yolculuk,bu yolculukta musa'nın arkadaşı sahneden çekilmektedir. 

-----18.060] [E0] Bir vakit de Musâ fetâsına demişti ki: durmıyacağım tâ iki denizin cemolduğu yere kadar varacağım, yâhud senelerce gideceğim.
-----018.061] [E0] Bunun üzerine ikisi bir vaktaki iki deniz arasının cemolduğu yere vardılar balıklarını unuttular o vakıt o, denizde bir deliğe yolunu tutmuştu.
 -----018.062] [E0] Bu sûretle vakta ki geçtiler fetâsına getir, dedi: Kuşluk yemeğimizi, hakikaten biz bu seferimizden yorgunluğa giriftar olduk.
-----018.063] [E0] Gördünmü? dedi: kayaya sığındığımız vakıt doğrusu ben balığı unuttum, ve bana onu söylememi her halde Şeytan unutturdu, o âcayib bir sûrette denizdeki yolunu tutmuştu.
-----018.065] [E0] Derken kullarımızdan bir kul buldular ki biz ona nezdimizden bir rahmet vermiş ve ledünnimizden bir ılim öğretmiştik.

Kıssanın ilk bölümü musa'nın arkadaşına hedeflediği menzile varmak için ne gerekiyorsa yapacağını bildirmektedir. Musa adındaki şahsın elçi musa'mı yoksa başka bir musa'mı olduğu tefsirlerde tartışılmıştır ancak bu tartışma bizce gereksiz bir tartışma olup musa yerine herhangi bir isim olabilirdi. Kıssalarda bizlere anlatılan şeyler tarihi bilgi değil o kıssada anlatılanlardan hisse çıkarmak amaçlıdır. Burada hisse olarak, hedeflediğimiz menzile varmak için kararlılık ve bu yolda gerekli olan çalışmadır. Musa kendisinden ilim öğrenmek için aradığı şahsın yanına gelmesini beklememiş aksine kendisi onu aramaya çıkmış ve yolda önüne çıkan engelleri arkadaşı hata yapmış olsada onu kırmadan telafi ederek sonunda hedeflerine ulaşmışlardır.     

Kıssanın ikinci bölümü ile ilgili ayetlerin mealleride şu şekildedir.
-----018.066] [E0] Musâ, ona öğretildiğin ılimden bana bir rüşd öğretmen şartiyle sana ittiba edebilirmiyim? dedi.
-----018.067] [E1] O: «Doğrusu sen benimle beraber olmaya sabredemezsin.
-----018.068] [E0] Havsalanın almadığı şey'e nasıl sabredeceksin?
-----018.069] [E0] İnşaallah dedi: beni sabırlı bulacaksın ve senin hiç bir emrine âsı olmam.
-----018.070] [E0] O halde dedi: eğer bana tabi, alacaksan bana hiç bir şeyden suâl etme tâ ben sana ondan bir söz açıncıya kadar.
-----018.071] [E0] Bunun üzerine ikisi bir gittiler, nihayet gemiye bindiklerinde tuttu gemiyi yaraladı, â, dedi: ehalisini gark etmek için mi yaralandın onu? Alimallah müdhiş bir şey yaptın.
-----018.072] [E0] Demedim mi, dedi: doğrusu sen benimle sabredemezsin?
-----018.073] [E0] Beni dedi: unuttuğumla muâhaze etme ve bana bu işimden dolayı güçlük çıkarma.
-----018.074] [E0] Yine gittiler, nihayet bir oğlana rast geldiler tuttu onu öldürüverdi, â! Dedi: ter temiz bir nefsi bir nefis mukabili olmaksızın öldürdün mü? alimallah çok münker bir şey yaptın.
-----018.075] [E0] doğrusu sen benimle sabredemezsin demedim mi sana? dedi.
-----018.076] [E0] Eğer, dedi: bundan sonra sana bir şey sorarsam artık bana musahib olma, doğrusu tarafımdan son özre erdin.
-----018.077] [E0] Bunun üzerine yine gittiler, nihayet bir karyenin ehline vardılar ki bunları müsafir etmekten imtina ettiler, derken orada yıkılmak isteyen bir divar buldular, tuttu onu doğrultuverdi, isteseydin, dedi: her halde buna karşı bir ücret alırdın.
-----018.078] [E0] İşte dedi: bu, seninle benim aramın ayrılması. Sana o sabredemediğin şeylerin te'vilini haber vereyim
-----018.079] [E2] «Gemi, denizde çalışan bir kaç yoksula aitti. Onu kusurlu kılmak istedim, çünkü onların ilerisinde her sağlam gemiye zorla el koyan bir hükümdar vardı.»
-----018.080] [E0] Evvelâ gemi, denizde çalışan bir takım biçarelerin idi, ben onu ayıblandırmak istedim ki: ötelerinde bir Melik vardı, her sağlam gemiyi gasben alıyordu.
-----018.081] [E0] Oğlana gelince: ebeveyni mü'minlerdi, onun için bunları tuğyan ve küfrile sarmasından sakındık da istedik ki kendilerinin rabbı ona bedel bunlara temizlikçe daha hayırlısını ve merhametce daha yakınını versin.
-----018.082] [E0] Gelelim divara: şehir de iki yetîm oğlanın idi, altında onlar için saklanmış bir defîne vardı ve babaları salih bir zat idi, onun için rabbın irade buyurdu ki ikisi de rüştlerine ersinler ve defînelerini çıkarsınlar, hep bunlar rabbından bir rahmet olarakdır ve ben hiç birini kendi re'yimden yapmadım ve işte senin sabredemediğin şeylerin te'vili.

Kıssanın ikinci bölümünde musa aradığı kişiyi bulmuştur ve onun ilminden öğrenmek için ona tabi olmak istemektedir. Bu kıssada en çok istismara uğrayan taraf musa'nın tabi olmak istediği kul hakkında oluşmuş olup bu konu üzerinde yazımızın girişinde durmaya çalışmıştık. İlim verilen kulun melekmi insanmı olduğu tartışmasıda aynı şekilde kıssanın ilk bölümünde musanın hangi musa olduğu tartışması kabilinden bir tartışma olup o şahsın kimliğide çok önemli değildir. Ancak bu şahsın kimliği, kafasında soru işareti olarak kalacak kimseler için şahsın kimliği hakkında onun melek değil insan olduğu daha ağır basmaktadır. 65. ayette "tarafımızdan rahmet verilmiş" denilmesi , 77. ayette vardıkları kasaba halkından yiyecek istemeleri o kişinin insan olma ihtimalini güçlendirmektedir.   

Kıssada özellikle bu şahsın kimliği üzerinden yaptıklarını değerlendirecek olursak bir çok soruyu beraberinde getirecek olan müşkilat ortaya çıkacaktır. Özellikle çocuğun öldürülmesi konusundan yola çıkılarak gelecekleri için tehlike arzettiğini düşündükleri bebekleri dahi boğdurmaktan geri durmayan osmanlı sultanlarına fetvayı veren saray alimleri bu kıssayı örnek almışlardır.   

Kıssayı anlamada en büyük problem bu şahsın kimliği üzerinden verilmek istenen mesajın anlaşılmamasıdır. Kıssadaki iki şahsiyetten biri olan musa'nın temsil ettiği, olayların zahiri yönünü bilen bir kul , ilim verilen kulun temsil ettiği ise Allah cc nin kulları için öngürmüş olduğu emir ve yasakların sorgulanmadan "semi'na ve ata'na"(duyduk ve itaat ettik) denilerek kabul edilmesinin gerektiğidir. Çünkü kul Allah cc nin kendisi için öngördüğü emir ve yasakların ebedi hayatı için gerekli olan faydalarını idrak etmeyebilir. Kul , "rabbim benim için en doğrusunu bilir" deyip ona teslim olmak durumundadır.    

Çocuğun öldürülmesi konusunu sadece kıssa içinde anlamak durumunda kaldığımız müddetçe bazı problemler ortaya çıkacaktır. Ortada bir çocuk vardır , ilim verilen kul onu öldürür, hemen musa bir insanın hangi şartlar altında öldürülebileceğini söyleyerek ona itiraz eder doğru olanda budur . Bilindiği üzere, büyüyünce kafir olacağı için çocukların öldürülmesi diye bir şey Allah cc nin kitabında yoktur, çünkü  bu bir gaybi konu olup birileri kafir yapma korkusu ile şimdiden o kişinin öldürülmesininde Allah cc nin ktabında yeri yoktur. Dahası, ilim verilen kulun çocuğu öldürme gerekçesi " istedik ki kendilerinin rabbı ona bedel bunlara temizlikçe daha hayırlısını ve merhametce daha yakınını versin. " demesidir . Bunu demesini sadece kıssa içinde ele alacak olursak kelamcıların yüzyıllardır tartıştıkları meseleler gündeme gelecektir. Yeni doğacak olan çocuğun öldürülen çocuk gibi kafir olmayacağının garantisi nedir? , çünkü Allah cc yaratmış olduğu kullarına irade vererek onlara göstermiş olduğu iki yoldan birini şeçme konusunda serbest bırakmıştır. Allah cc nin, doğacak olan çocuğun diğer yaratılanlardan ayrı olarak iradesini zorla mü'min olma yolunda bir baskı kurması düşünülemez , bunu düşünmek cebriye inancının buradan destek alması anlamına gelir.   

Aynı şekilde kasabadaki duvarı düzeltme gerekçesini açıklarken "şehir de iki yetîm oğlanın idi, altında onlar için saklanmış bir defîne vardı ve babaları salih bir zat idi, onun için rabbın irade buyurdu ki ikisi de rüştlerine ersinler ve defînelerini çıkarsınlar,"demiştir. Şimdi buradada ,"babaları salih olması o çocuklarında büyüyünce salih olacaklarının garantisimidir? sorusu gündeme gelebilir.    

Çocuğun öldürülme olayının bir'de kıssada sahne almayan anne babası tarafında nasıl karşılanmış olacağı yönü vardır. Kıssada bu yön anlatılmamış olsa bile hiç bir anne babanın ölen bir çocuğu için üzüntü duymamasını imkansız olmasından yola çıkarak onlarında büyük bir üzüntüye düştmüş olacağını söyleyebiliriz. Ancak çocuk büyüyünce anne babasına asi olup ahkaf s 17. ayetinde anlatılan kafir çocuk misali "Anasına-babasına: «Of size! Siz bana, benden önce nice kuşaklar geçmiş iken, tekrar çıkarılacağımı mı va'd ediyorsunuz?» diyen kimseye anası-babası Allah'a eleman çekerek (sığınarak): «Yazık sana; iman et! Kesinlikle Allah'ın va'di gerçektir.» diyorlar da o, yine: «Bu eskilerin uydurmalarından başka birşey değildir!» diyor." diyenlerden olacağını anne babası önceden bilmiş o çocuğun keşke daha bu günahları işlemeden ölmesine razı olmazlarmıydı?, veya ahirette cehenneme atılan bir kul "rabbim beni neden çocuk iken öldürmedin?" diye bir itirazda bulunmazmı ?   

Bu tür müşkilatlar kıssayı, sadece olayın geçtiği zaman , mekan ve şahıslarla sınırlı anlamak durumunda kaldığımız takdirde doğru anlamamız güçleşecektir. Kıssayı eğer görsel bir anlatım usulu ile okuyarak kıssadaki şahısların kimliğini değil o kimlikler üzerinden bizlere verilen mesajı okumaya çalışırsak doğru bir anlam yakalamamız kolaylaşacaktır.   

Kur'an kıssaları anlatım tekniği açısından birden fazla mesaj taşıması düşünülebilecek kıssalar olarak okunabilecek kıssaları olur "musa ve alim kul" kıssasıda bu türden mesajlar taşıyan bir kıssadır.

Öncelikle kıssa içindeki musa'nın Allah cc nin kullarının durumu olarak görülmelidir. Alim kulu ayrıcalığı olan bir kişi olarak gördüğümüz takdirde o kula benzetilerek gaybı bildiğini iddia eden ve diğer insanlar üzerinde hegomonyasını bu şekilde kurmak isteyen insanların türemesi içten bile değildir. Alim kul tiplemesi burada teşbihi bir tipleme olup Allah cc nin kulları üzerinde yapmış olduğu tasarrufun biz kullar açısından yanlış olduğu düşünülse bile yarınımız için doğru bir tasarruf olduğunun alim kulun yaptıklarının üzerinde sembolik olarak gösterilmesidir.

Kıssa'da anlatılan alim kul tasviri üzerinden yola çıkılarak , Allah cc nin bazı kullarına gaybı bildirdiği, o kulların kur'ana aykırı bir iş yapmış olsalar dahi " bie hikmeti vardır" şeklinde hoşgörü ile karşılanması şeklinde bir anlayış bu kıssa üzerinde yapılabilecek en büyük bir istismardır. İlim verilen kul tasviri Allah cc nin insanları üzerindeki yapmış olduğu tasarrufun o an için hoş olmayan durumlar doğursa bile ilerisi için hayırlı sonuçlar doğrucağını anlatır. Bu kıssadaki mesaj bütün  insanların musa'nın konumunda olduğu hiç bir kula "ledün ilmi" adı altında gayri meşru işler yapabilme yetkisi verilmediğidir. Musa dikat edileceği üzere "yaptığının bir hikmeti vardır" diyerek ona boyun eğmememiş ve bildikleri üzerinden ona itiraz etmiştir.

Bu kıssayı birde yöneten yönetilen,hoca talebe,amir memur vs ilişkileri açısında okumakda mümkündür.İnsan olarak herşeyi bilmemiz mümkün olmadığından bazı şeyleri bizden daha iyi bildiğini düşündüğümüz kişilerden öğrenmek durumunda olmamız bir gerçektir. İnsanların tabiatları gereği birlikte yaşama ihtiyacı olduğu ve bu birlikte yaşamanın belli kurallara bağlı olduğu bu birlikte yaşam içinde yöneten ve yönetilen sınıfı olmasıda bir gerçektir.    

Talebe olarak hocamıza, yönetilen olarak yönetenimize, memur olarak amirimize tabi olurken onlarında uyması gereken şartlar olduğunu onların her zaman hatırlaması için onların dediklerine uymamızın belli kurallar dahilinde olması gerektiği yani teba olarak başımızdakilerin her zaman ensesinde olmamız yine  bu kıssadan çıkarılabilecek sonuçlardan birisidir.     

Olayın birde yönetici tarafından bakılması yönü vardır. Bir yönetici eğer insanları yönetmek için o insanlardan onay almışsa onun diğer insanlardan belirgin özelliği onun ileri görüşlü olması gerektiğidir. Yönetimi altında bulunan insanların o gün için zararlarına olan bir durum, eğer gelecek için fayda sağlayacaksa yönetici o insanların tepkilerinden çekinmeden onu uygulamalıdır. Eğer "insanlar ne der" diye çekinerek yerine getirmediği bir vazife ilerde o toplum için sıkıntı yarattığı takdirde sorumlu olan kişi yöneticidir.   

Çocuğun öldürülmesi meselesi'nide yöneticinin feraset sahibi olması gerekmesi yönünden ele almak mümkündür. Büyük tepkiyi göze alarak, bugün yapmış olduğu icraatın yanlış olduğunu zanneden topluma karşı direnen feraset sahibi bir yöneticinin doğru icraatı ilerideki günler için bilineceği  için günlük menfaatlerini düşünen halk tarafından olumlu olarak karşılanmayabilir, ancak yönetici bu tepkilere göüğüs gerecek cesarette olmalıdır.  

Sonuç olarak, anlatılan kıssadan hisse alınması gerekmesi,kıssada anlatılan kişi ve olayların sadece kıssa içinde anlaşılmaması gerektiği düşüncesinden yola çıkarak "musa ve ilim verilen kul" kıssası ile anladıklarımızı sizlerle paylaşmak istedik, eksiğimiz mutlaka olabileceği gibi yanlışlarımızda olabilir , yazdıklarımız okuyup anladıklarımızdan yapmaya çalıştığımız çıkarımlar olup "sadece bu kadardır" şeklinde bir iddiamızın asla olmadığını hatırlatmak isteriz.    

                                               EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder