19 Kasım 2015 Perşembe

Bakara s. 214 Ayeti :Allah'ın Yardımı ve Cennet Nasıl Hak Edilir ?

Cennet , Allah (c.c) nin dünya hayatında iman edip salih amel işleyenlere ahirette vereceğini vaad ettiği bir karşılık olup , cenneti hak etmenin yolunu , kitabında bir çok ayet içinde beyan etmektedir. Gelgelelim kitap harici ortaya atılan bilgiler , cennete gitmenin yolunu Kur'an ın beyan ettiği şartlar haricine bağlayıp , bu şartları yerine getirenlerin cenneti hak edeceğini söyleyerek insanları aldatmaktadırlar. Bu yazımızda her Müslümanın hayali olan cennet'in, bu kadar ucuz olup olmadığını , aramızdaki ihtilaflarda tek hüküm kaynağı olan Kur'ana bakarak okumak istiyoruz.

[002.214] Yoksa siz, sizden önce gelip geçenlerin başına gelenler size de gelmeden cennete gireceğinizi mi sandınız? Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır.

Cennet yolunun kimlere ve nasıl açılacağı beyan eden sadece bu ayet olmayıp ,Kur'an geneline yayılmış bir çok ayet , dünya hayatında nasıl bir yaşam karşılığında bu cennetin hak edileceğini beyan etmektedir. 

[003.142] Yoksa içinizden Allah cihad edenleri ve sabredenleri bilmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz?
[009.016] Yoksa, Allah, sizden, cihad edip Allah, peygamber ve müminlerden başkasını kendilerine sırdaş edinmeyenleri bilmeden bırakılacağınızı mı sandınız? Allah yaptıklarınızdan haberdardır.
[029.002-3] And olsun, biz kendilerinden öncekileri de denemişken, insanlar, «İnandık» deyince, denenmeden bırakılacaklarını mı sanırlar? Allah elbette doğruları bilecek ve elbette yalancıları da bilecektir.

Bu konudaki ayetlerin geneline baktığımızda , cennet halkından olmak için gerekli olan ameller, iman ve salih amel çerçevesinde özetlenen bir hayat sürmekten geçmektedir. Kur'an , iman ve salih amel ile ifade edilen yaşamın nasıl olmasını gerektiğini bir çok yerde beyan etmiş , ayrıca bu yaşamı canlı bir şekilde hayatlarına geçiren elçiler ve onunla birlikte olan iman edenlerin hayatlarını kıssa olarak anlatarak canlı modelleri bizlere sunmuştur.

Ancak delillerini Kur'ana dayamayan kitaplara baktığımızda , iman'ın tarifi sadece "dil ile ikrar kalb ile tasdik" kuralına bağlanarak, amel bu kuralın dışında bırakılmıştır. Cennet ehli olmak için yapılması gerekenler dil ile tekrarlanan kelimelere bağlanmış , ancak bu kelimenin hayat sahasına geçirilmesi için çalışma şartı gibi bir şart, maalesef konulmamıştır. 

Kur'anda geçen yaşam örneklerine baktığımız zaman , bütün mücadelenin o kelimeyi hayat sahasına indirmek isteyenler ile , indirmek istemeyenler arasında geçtiğini hatırlayacak olursak , hayatın anlamını Allah (c.c) nin kurallarının hakim olması için yapılan bir mücadele içinde olmak şeklinde olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.

Bakara s. 214. ayetine baktığımızda , cennet talibi olanların başlarına gelenler hatırlatılarak bu olayları yaşamadığımız müddetçe, bizimde cennete giremeyeceğimiz beyan edilmektedir. 

Peki bu ayette anlatılan olaylar iman edenlerin başlarına neden gelmiştir ? , böyle olaylar hepimizin başına gelmek zorunda mı? , böyle şeyler başımıza gelmeden cennete girmek imkanı yokmu dur ?. 

Bu soruların cevabının verilebilmesi için , insanın yaratılış gayesini ve bu gayenin yolunu tıkamak isteyen unsurları dikkate almak gerektiğini düşünmekteyiz. 

[051.056] Cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.

Zariyat suresindeki bu ayet, insanın yaratılış gayesini anlatmaktadır. Hayatın, bu ayet çerçevesinde bir hayat sürmek isteyenler ile, bu ayet çerçevesinde bir hayat sürmek istemeyenlerin arasında sürüp giden bir mücadeleden ibaret olduğunu söyleyebiliriz.

Bu durumun Kur'anda nasıl anlatıldığını görmek için Bakara s. 213. ayetini okumak gerektiğini düşünüyoruz. 

[002.213] İnsanlar bir tek ümmet oldu. Bunun üzerine, Allah nebileri müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdi; insanların ayrılığa düşecekleri hususlarda aralarında hüküm vermek için onlarla birlikte hak Kitaplar indirdi. Ancak Kitap verilenler, kendilerine belgeler geldikten sonra, aralarındaki ihtiras yüzünden onda ayrılığa düştüler. Allah, inananları, ayrılığa düştükleri gerçeğe kendi izni ile eriştirdi. Allah dilediğini doğru yola eriştirir.

İnsanlar yaratılış gayelerini unutarak , Allah (c.c) dışında tabi olunacak başka merciler bulmaya çalıştığı zaman, arz üzerinde fesat meydana gelmektedir. Allah (c.c) insanlara yaratılış gayelerini hatırlatmaları için nebiler ve onlarla birlikte kitaplar göndererek , insanların bu kitabın belirlediği kurallara uymalarını istemiştir. Ancak bazı insanlar bu kurallara uymayı red ederek , hayatlarını başkalarının belirlediği kurallara göre yönlendirmek istediklerini beyan ederek, elçi ve kitaplara karşı savaş açmıştır. 

İnsanlar, elçiye tabi olanlar ve karşı olanlar olmak üzere 2 guruba ayrıldığında, bu iki gurup arasında çekişmeler kaçınılmaz olarak başlamaktadır. İman ettiğini iddia edenlerin elçi ve kitaplara karşı olanlara nasıl bir duruş sergilemeleri gerektiği, yaşanmış örneklerle karşımızda durmaktadır.

Bakara s. 213. ayeti mucibince , müjdeci ve uyarıcı olarak gönderilen son nebi Muhammed (a.s) da, kendisinden önceki elçilerin başına gelenlerin bir benzeri ile karşılaşmıştır. Allah (c.c) , Muhammed (a.s) ve ona tabi olanlara , kendilerinden önceki elçi ve onlara tabi olan mü'minlerin başlarından geçenleri "Kıssa" şeklinde anlatarak , vahye karşı çıkanlar ile nasıl bir mücadele yolu izleneceğini canlı örnekleri ile anlatmıştır.

Bu mücadeleler anlatılırken , Allah (c.c) elçi ve iman edenlere yardım ettiğini ve böyle bir yardımın kendi üzerine borç olduğunu bildirmektedir.

[012.110]  Nihayet peygamberler ümitlerini yitirip de kendilerinin yalana çıkarıldıklarını sandıkları sırada onlara yardımımız gelir ve dilediğimiz kimse kurtuluşa erdirilir. (Fakat) suçlular topluluğundan azabımız asla geri çevrilmez.
[030.047]  Andolsun ki, biz senden önce de elçileri kavimlerine gönderdik, onlar belgeler getirdiler; dinleyip suç işleyenlerden öç aldık, zira inananlara yardım etmek bize hak olmuştur.
[006.034] Andolsun senden önce de peygamberler yalanlandı; onlara yardımımız gelinceye kadar yalanlandıkları ve eziyete uğratıldıkları şeye sabrettiler. Allah'ın sözlerini (va'dlerini) değiştirebilecek yoktur. Andolsun, gönderilenlerin haberlerinden bir bölümü sana da geldi.
[040.051] Şüphe yok ki, Biz elbette resûllerimize ve imân edenlere dünya hayatında ve şahitlerin kâim olacakları günde yardım ederiz.

Allah (c.c) kendisinin elçi ve iman edenlere yardım edeceğine dair olan vaadinin gerçekleşmesini belirli kurallara bağlamış ve bu kurallar dün nasıl işlediyse , bu , yarın ta ki kıyamete kadar hiç değişmeden işleyecektir. 

Bakara s. 214. ayetine baktığımızda Allah (c.c) nin yardımının ne zaman geldiği anlatılmaktadır "Yoksulluk ve sıkıntı onlara öylesine dokunmuş ve öyle sarsılmışlardı ki, nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır." cümlesi Allah (c.c) nin yardım yasasının nasıl ve ne zaman işlediğini anlatmaktadır.

Yaşanan hayat içinde , Allah (c.c) nin yasalarının belirleyici olmasını istemeyenler , isteyenlerden sayı ve güç olarak her zaman fazla olmuşlar ve bu güçlerini iman edenleri sindirmek için kullanmışlardır. İman edenler sayı ve güç bakımından az olsalar bile , yılmadan çalışmış gayret etmişler, ve bu gayretlerini güçlerinin son haddine kadar sürdürmüşlerdir. İman edenlerin bu gayretleri Allah (c.c) nin vaadi olan yardım yasalarının işlemesine neden olarak, iman edenler kafirlere galebe çalmışlardır. 

Bu örnekleri çok iyi okuyan Muhammed (a.s) ve ona tabi olan ashabı 23 yıl süren mücadele sonunda çıkarıldıkları şehir olan Mekke ye muzaffer olarak geri dönmüşlerdir. Bu geri dönüşe zemin hazırlayan ayetler, Allah (c.c) nin onlardan öncekilere nasıl ve ne zaman ve hangi şartlar altında kaldıklarında yardım vaadinin nasıl işlediğini çok iyi okuyarak içselleştirdikleri ayetlerdir. 

Bu ayetleri bugün okuduğumuzda bizlere nasıl bir mesaj vermektedir ?   

Hayatın akışı dün nasıl cereyan etmiş ise , bugün de aynen devam etmektedir. Kul olma gereğini Allah (c.c) ye hasretmek isteyenler ile , bu gereği başkalarına hasretmek isteyenler arasındaki mücadele , dün olduğu gibi bu gün , yarın ta ki kıyamete kadar sürecektir. 

Bizler eğer kul olma sorumluluğunu, Allah (c.c) nin belirlediği esaslar üzerinden yaşanan bir hayat içinde devam ettirenlerin tarafında olmak istiyorsak ki cennete giden kapının anahtarını böyle bir yoldan gitmek açacaktır , o zaman bu yürüyeceğimiz yolun işaret taşları Kur'an içinde bizleri beklemektedir.

Cennet yolu güllük gülistanlık bir yol değildir. Hele rivayet ve hurafelerle bezenmiş , Kur'an ayetlerinin yer bulmadığı kitaplarda anlatıldığı gibi , günde bilmem kaç defa çekilen tesbih , salavat , nafile namaz gibi mekanik ritüelleri yaparak bol hurili bir cennet, ancak rüyamızda göreceğimiz bir cennet olacaktır.

"İman ve salih amel" çerçevesinde olması gereken bir hayatın sadece "iman" kısmını alarak , bu kısmı da sadece dil ile ikrar düzeyinde bırakan bir yaşam , "salih amel" olarak yapılan kısmı sadece tapınaklarda icra edilen dini bir hayat olarak görmenin bizlere cennet kapısını ne kadar açabileceğini hesap günü göreceğiz.

Bizler , "Allah (c.c) nin yardımı" denildiği zaman , aklımıza ilk gelen şey Bedir harbinde Meleklerin elinde kılıç ile inerek müşrik ordusunu hak ile yeksan ettiği şeklindeki düşüncelerdir. Bu anlayış bizleri, Kur'an ile uzaktan yakından alakası olmayan bir yardım anlayışı içine sokarak , Meleklerin hala inerek bizim yerimize savaşmasını beklemekteyiz. 

Allah (c.c) ne Bedir de, ne başka bir savaş meydanında, gökten melekleri indirerek onları savaştırMAmıştır. Bu düşünce, tamamen tefsir kitaplarında Bedir harbi ile ilgili ayetlerin, Sünnetullah yasalarının doğru okunmadan yorumlanması sonucunda yapılan, uydurma yorumlardan başkası değildir. Bu aptalca inancın tezahürü , Çanakkale ve Kıbrıs harbinde de ortaya çıkarak , orada yeşil sarıklı dedelerin veya Meleklerin savaştığına dair masallar hala köy kahvelerinde, veya masallara meraklı tarikat erbabı tarafından anlatılmaktadır. 

Elçi kıssalarına baktığımızda , elçi ve iman edenlere olan yardımın, onların güçlerinin son haddine kadar çalışıp gayret etmeleri sonucunda geldiğini görürüz. Muhammed (a.s) ve onunla birlikte olan ashabı bu kıssaları sadece sohbet malzemesi yaparak , deniz yarılıp yarılmadı mı ? şeklinde sabahlara kadar süren tartışmalar yaptıklarını söylemek mümkün değildir.

Muhammed (a.s) ve ashabı Musa (a.s) kıssasını, onun Firavun'a karşı nasıl bir mücadele yöntemi izlediğini öğrenerek , aynı yolu izlemek için okumuş ve o mücadele örneği , onlara yol göstermiştir. 

Bu gün aynı kitabı okuduğunu iddia edenlerin bir kısmı , Musa (a.s) ın kıssasını masal tadında okuyarak hoşça vakit geçirmek , bir kısmı ise kafasına göre bir sünnetullah tarifi ortaya atarak deniz'in yarılmasını te'vil edebilmek için sabahlamaktadır. 

Musa (a.s) kıssasının ,Firavun ile olan mücadelesinin anlatıldığı ayetler okunduğunda , bu mücadelenin yıllarca sürdüğünü görürüz . İsrailoğullarının Mısır'ı terketmelerine kadar olan süreç, onların var güçleri ile Firavun ve ordusuna karşı koymaya çalışarak ayakta kaldıklarının bir kanıtıdır. Bu sürecin devamı olan Mısır dan çıkmak için deniz kıyısına varmak, artık yapılacakların son haddine kadar yapıldığı ve insan olarak onların elinden bir şeyin gelemeyeceği bir an dır.

"Nihayet Peygamber ve beraberindeki müminler: Allah'ın yardımı ne zaman! dediler. Bilesiniz ki Allah'ın yardımı yakındır."

Bu cümlenin tecelli ediş şekli en açık ve net bir biçimde Musa (a.s) kıssasının , deniz yarılması ile ilgili anlatımlarında görülmektedir. Bizler hala bunların olup olmadığı üzerinde vakit geçire duralım , elin oğlu dünya üzerinde her türlü fesadı yaparak mazlumların ensesinde boza pişirmektedir.

Sonuç olarak ; Cennet , her Müslümanın hayalini kurduğu bir yer olup , bu yerin hak edilmesi belirli şartları yerine getirmeye bağlanmıştır. Hurafelerle doldurulmuş sayfaları halka okuyan vaizlerin ağzına düşen cennet'in yolu onlara göre , belirli sayıda yapılan virdler , ne kadar çok nafile namaz o kadar huri , hatim seansları ile hayata geçirilen bir dini yaşantıdan geçmektedir.

Fakat Allah (c.c) cennete gitmenin yolunu , bu kitaplarda yazanın aksi bir şekilde beyan etmektedir. Hayat içinde tek ilah olarak Allah (c.c) nin kurallarının hakim olması için çalışılan bir hayat, cennetin garantisi olarak bizlere beyan edilmektedir. Bu hayat tarzının kolay olmadığı Kur'anın bir çok ayetine yayılmış olan yaşantı örnekleri ile anlaşılmaktadır. 

Allah (c.c) bu zorlukların , kendisi tarafından gelecek olan yardımlarla aşılacağını vaad etmektedir. Ancak bu yardımların nasıl ve ne şekilde yürütülen bir mücadele sonunda geleceği de aynı ayetlerin içinde yer almaktadır. Bizler Müslümanlar olarak , sadece  Allah (c.c) nin yardım edeceği vaadinin olduğu ayetleri okuyup , bu yardımın nasıl geleceğini bildiren ayetleri okumadığımız için , "Armut piş ağzıma düş" tarzı bir hayat yaşayarak , bizim yerimize Allah (c.c) nin savaşmasını beklemekteyiz.

Allah (c.c) nin böyle bir yardım sünneti olmadığını hala bir çoklarımız anlamış değildir. Bizler , Bakara s. 213. ayetinin beyanı gereğinde , aramızdaki ihtilafların kitap rehberliğinde çözüleceği bir hayatın ikamesi için çalışmak ve gayret etmek ,bu uğurda can ve malı esirgememek ile mükellef olduğumuzun önce bilincine varmak zorundayız. 

Bu bilinç içinde olanlar , kendilerinden önce aynı bilince sahip olanların izledikleri yolu izleyerek , bu yolda önlerine çıkan engelleri aşacaklardır. Bu engelleri aşmak mutlaka kolay olmayacaktır. Allah (c.c) nin iman edip salih amel işleyenlere vaad ettiği nimetler dünya hayatında yattığımız yerden kazanılmadığını bilmek her iman iddiasında olan kişi için bilinmesi gereken en önemli bilgi olmalıdır. 

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder