Bakara s. Medine'nazil olan surelerden olup , 286 ayetlik bir suredir. Bu yazımızda surenin ilk 5. ayeti üzerinde tefekkür etmeye çalışacağız.
[002.001] Elif, Lam, Mim.
Sure , "Hurufu Mukattaa" denilen kesik harfler ile başlamaktadır, tefsirlere baktığımız zaman, bu harfler ile ilgili olarak bir çok yoruma rastlamaktayız. En makul yorum olarak , sure başlangıcının belli olması , sonraki gelecek ayetlere dikkat çekmek için kullanılmış olması , arap alfabesinin harfleri olması nedeniyle , inen ayetlerin bu harflerin oluşturduğu , kelime , cümle , ayet ,surelerden oluşarak muhataplarının anladığı bir dil üzere olduğu gibi yapılan yorumları burada serdedebiliriz. İbrahim ve Şura surelerindeki ayetler, bu harfleri anlamayı kolaylaştırmakta ve bu harfler üzerinde gereksiz spekülasyonlar yapılmasını önlemektedir.
[014.004] Biz hiç bir peygamberi, kendi kavminin dilinden başkasıyla
göndermedik ki, onlara apaçık anlatsın. Böylece Allah, dilediğini
şaşırtıp-saptırır, dilediğini hidayete yöneltip-iletir. O, üstün ve güçlü
olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
[042.001-3] Hâ, Mîm. Ayn, Sîn, Kâf.Güçlü olan, Hakim olan Allah, sana da, senden öncekilere de böyle vahyeder.
Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn(muttekîne).
[002.002] İşte bu kitab, onda hiç bir şüphe yoktur, müttekiler için
hidayettir.
Dikkatli bir okuyucunun "İşte bu kitab" ibaresini okuduğunda , "Daha Kur'anın inişi devam ettiği halde neden kitap ifadesi kullanılıyor?" şeklinde bir sorunun aklına gelmesi gayet mantıklıdır. Bu sorunun cevabı için , "Kitap" kelimesinin arap dilindeki anlamının bilinmesi, sorunun cevabını da beraberinde getirecektir.
"Kitab" kelimesi ; "İki deriyi birbirine eklemek" anlamındaki "Elketbü" kelimesinden türemiş, yaygın dilde "Harfleri birbirine eklemek" anlamında kullanılmıştır. Ağızdan çıkan lafızların da birbiri ardında dizilerek , birbirine eklenmesi, yazılarak veya konuşularak ortaya konan kelimelerin, "Kitap" şeklinde bir anlam olarak ifade edilmesini beraberinde getirmiştir.
Bu anlamı dikkate aldığımız zaman, inmesi devam eden ve bildiğimiz anlamda henüz kitap haline sokulmamış ayetlerin , Muhammed (a.s) ın ağzından birbirine eklenerek muhataplara iletilmesi "Kitap" anlamını taşımaktadır.
Allah (c.c) nin , "La raybe fihi" ( Onda şüphe yoktur) şeklindeki beyanının ne anlama gelebileceğini , Kur'an içindeki ayetler de görmekteyiz.
[010.037] Bu Kur’an Allah’tan başkası tarafından uydurulmuş bir şey
değildir. Ancak kendinden öncekini doğrulayan ve o Kitab’ı açıklayandır. Onda
şüphe yoktur, o âlemlerin Rabbindendir.
[032.002] Bu Kitab'ın, âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiş olduğunda asla
şüphe yoktur.
Allah (c.c), bu kitabın kendisinin katından olduğundan asla şüphe edilmemesi gerektiğini beyan ederek , böyle bir şüphede bulunanların , bu kitaba emsal bir kitap ortaya koymalarını aynı surenin 23. ayetinde şöyle beyan etmektedir;
[002.023] Eğer siz, kulumuza indirdiğimizden şüphede iseniz, haydin ona
benzer bir sure getirin. Allah'dan başka şahidlerinizi de çapırın; eğer doğru
sözlüler iseniz...
Kitabın "Müttakiler için hidayet" olması ne anlama gelmektedir ?.
"Hüden" kelimesi ; "dalal" yani yolunu kaybetmiş bir kimseye yolunu göstermek , ona doğru yolu tarif etmek" anlamındadır. Bu kelimeye Ku'ran, teknik yani ıstılahi bir anlam yükleyerek , "Küfr'ün karanlığında kalarak yolunu kaybetmiş olanlar için doğru yolu göstermek" anlamında kullanmıştır.
"El vikaye" kelimesi ; "Bir nesneyi ,kendisine eza, ve zarar verecek şeylerden korumak" anlamındadır. "Takva" ise , "nefsi kendisinden korkulan şeyden koruma içine almak" anlamındadır.
"Müttaki" , kendisi için tehdit edilen şeylerden korunan ve sakınanlara verilen bir isimdir.
Yazılarımızda vurgulamaya çalıştığımız bir konu olan , Kur'anın önyargılardan arınmış bir kafa ile okunmasının ne kadar önemli olduğu konusuna burada bir istisna getirerek , Kur'an okumalarında olması gereken tek önyargının, bu kitabın Allah (c.c) katından olduğundan asla şüphe edilmemesi , okurken bize problem gibi gelen ayetlerin anlaşılmasından kaynaklanan problemin haşa Allah (c.c)den asla kaynaklanmayacağı , şayet problem olarak gördüğümüz bir ayet varsa bu problemin bizden kaynaklandığı , Allah (c.c) nin ayetlerinde asla ve asla bir çelişki olamayacağı ön yargısı olmalıdır.
Ancak böyle bir ön yargı ile okunan kitap bizler için doğru yol rehberi olabilir , aksi takdirde anlamadığımız bir ayet hakkında bu ayetin Kur'andan olmadığı gibi hezeyanlar ortaya atmak cesaretini gösterenlerin düştüğü küfür karanlığına düşmekten kurtulamayız.
[004.082] Onlar hala Kur'an'ı gereği gibi düşünmeyecekler mi? Eğer o,
Allah'tan başkası tarafından gelseydi, muhakkak ki içinde birbirini tutmayan bir
çok şeyler bulurlardı.
Bakara s. 3. ve 4. ayetleri , müttaki vasfına nasıl sahip olunacağını bildirmektedir.
Ellezîne yu’minûne bil gaybi ve yukîmûnes salâte ve mimmâ razaknâhum yunfikûn(yunfikûne).
[002.003] Ki onlar, gayba inanırlar, salatı ayakta tutarlar ve
kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak ederler.
Vellezîne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablik(kablike) ve bil âhireti hum yûkınûn(yûkınûne).
[002.004] Ve onlar o kimselerdir ki sana indirilmiş ve senden evvel
indirilmiş kitaplara da imân ederler ve onlar ahirete de yakînen kani
olurlar.
1- Gayb'a veya gayben iman , 2- Salatı ayakta tutmak , 3- Kendilerine rızık olarak verilenden infak etmek , 4- Muhammed (a.s) a ve ondan önce indirilmiş olan kitaplara iman , 5-Ahirete iman , şeklinde sıralanan, müttaki olmanın şartları biraz açacak olursak şunları söyleyebiliriz ;
1- Gayb'a veya gayben iman
"El ğaybu" kelimesi ; Güneş veya başka bir şeyin gözden saklı hale gelmesi , gizlenmesi anlamına gelen "Ğabe" fiilinden türemiştir. Bu kelime , algıdan ve insanın bilgisine saklı kalan şeylerle ilgili kullanılır.
Gayb'a veya gayben iman'ın ne demek olduğunu bir kaç örnek ayet vererek öğrenmek mümkündür.
[005.094] Ey İnananlar! Gıyabında Kendisinden, kimin korktuğunu bilmek için, (ihramlıyken) elinizin ve mızraklarınızın ulaştığı avdan bir şeyle
Allah and olsun ki sizi dener. Bundan sonra kim haddi aşarsa ona elem verici
azab vardır.
Bu konu ile ilgili ayetler, çevirilerin bütününde "Gayb'a iman" şeklinde çevrilmiştir. Ancak aşağıda vereceğimiz ayetler bizi "Gayben iman" şeklinde bir çevirinin daha doğru olabileceği görüşüne sevketmiştir.
Maide s. 94. ayetinde , Allah (c.c) nin diğer zamanlar helal olan avlanmayı , hac zamanında yasakladığını görmekteyiz. Bu yasağın sebebi ise kendisinden gıyaben kimin korktuğunu bilmesi için olduğunu beyan etmektedir. Allah (c.c) kimsenin başına polis dikmeden sadece onun bize olan "Avlanmayın" emrini yerine getirmiş olmamız, ve hayatımızın her anında bu bilinç içinde olarak yaşamamız , bizim onu görmediğimiz halde yanımızda ve bizi her an gözlediğinin bilinci içinde olmanın adı "GAYBEN İMAN"dır.
[012.052] (Yusuf), «Maksadım, vezire, gıyabında ihanet etmediğimi, hainlerin
tuzaklarını Allah'ın başarıya erdirmediğini bilmesini sağlamaktı» dedi.
Yusuf (a.s) bilindiği gibi kendisi ile zinaya yanaşmadığı için , kendisine vezir'in karısı tarafından iftira atılarak yıllarca zindanda kalır. Suçsuz olduğu anlaşıldığı zaman söylediği bu sözler bizlere, bir şeyden korkmak için illaki tepemizde bir bekçi olması gerekmediğini , bizden istenen bir şeyin bizim hakkımız olmadığını bilmemiz ve bu hakkımız olmayan şeyi yapmamak için vicdanımızın sesini dinlemek gerektiğini öğretmekte, vezir'in yokluğunu fırsat bilerek , o kadının ahlaksız teklifini ,yıllarca hapis yatmayı göze alarak red ederek bize örneklik etmektedir.
[019.061] Rahman'ın kullanna gıyaben söz verdiği Adn cennetlerine, şüphe
yok ki, O'nun verdiği söz, daima yerine getirilmiştir.
[021.049] O takva sahipleri için ki, gıyabında Rablerinden korkarlar ve
kıyamet endişesiyle titrer dururlar.
[035.018] Hem günah çeken bir nefis, başkasının günahını çekmiyecek, yükü
ağır basan onun yükletilmesine çağırsa da ondan bir şey yüklenilmiyecek, isterse
bir yakını olsun, fakat sen ancak o kimseleri sakındırırsın ki gaybde rablarının
haşyetini duyarlar, salatı ayakta tutarlar, temizlenen de sırf kendisi için
temizlenir, nihayet gidiş Allahadır
Bizler Allah (c.c) nin yaptıklarımıza karşılık vereceğini vaad ettiği , cennet veya cehenneme göz ile görerek iman etmiş değiliz, sadece Allah (c.c) öyle dediği için buna inanmaktayız. Bu iman herhangi bir laboratuar raporu sonucu elde edilmiş bir şey değildir. Allah (c.c) nin sözüne olan güvenimizden dolayı, gözümüz ile şahid olmadığımız bazı şeylere o var dediği için gözümüz ile görmüş gibi iman etmekteyiz. Gayba iman etmek , veya gıyaben iman etmek dediğimiz şey , iman etmeyenlerin anlayamacağı , hatta iman edenleri alaya aldıkları bir iman şeklidir.
Gayb'a veya gıyaben iman sahibi olan bir kimse , tepesinde polis olmasa dahi , yapacağı herhangi yanlış bir amelin karşılığının asla en küçük zerresine kadar karşılıksız kalmayacağını bilerek yaşar. Dünya nüfusunun büyük çoğunluğunun böyle bir imanı gerçek bir biçimde hayatına yansıttıklarını düşündüğümüzde , dünyadaki insanların birbirlerine karşı olan tutumlarında inanılmaz değişiklikler olacak ve dünya cennete dönecektir.
Maalesef, bırakın dünya nüfusunun bir çoğunu , kendisini müslüman olarak tanımlayanlar bu imanı gerçek olarak içselleştirseler diğer insanlara örnek bir hayat yaşayarak dünyaya önemli katkılarda bulunabilirler. İman ettiğimizi söylediğimiz şeylerin bir çoğu sadece dil ile ikrar dan öteye geçmeyerek amele yansımamaktadır.
2- Salatı ayakta tutmak.
Maalesef bu ibare geçtiği tüm ayetlerde "Namazı dosdoğru kılmak" şeklinde çevrilerek , ve dini hayat "Kıl beşi bitir işi" mantığında yaşandığı için camiye hapsedilmiş ve onun dışında yaşanmayan bir din ortaya çıkmıştır. Namazı dosdoğru kılmaktan anlaşılan şey elin , belin , ayağın, milimetrik olarak ilmihal bilgileri doğrultusunda ayarlanması anlaşıldığı için ,elini göbekten aşağı koyanlar ile , göbekten yukarı koyanlar arasında büyük kavgalar çıkmaktadır.
Salat kelimesi , Kulun hayatının bütünün Allah'a has kılması anlamında bir kelime olup , namaz bu kelimenin bir bütününü değil sadece bir cüz'ünü karşılamaktadır. Salatın ayakta tutulması yani yere hiç düşürülmemesi emri , hayatın amacı olup kulun 24 saatini kapsaması gerekmektedir. Kul yaşamı içinde karşılaştığı olaylara Allah merkezli bir bakış ile bakıyorsa işte o kul salatı ayakta tutan birisidir.
3-Kendilerine rızık olarak verilenden infak etmek.
"Kendilerinin kazandıklarından infak etmek" buyurmayıp , kendilerine rızık olarak verdiklerimizden" buyurulması bizler için önemli bir uyarıdır. Hayat içinde sahip olduğumuz şeyler bizim değil , bize geçici bir süre için verilen emanetlerdir. İnsanoğlu kendisinin olmayan bu malı infak ederek, dünya hayatında sosyal dengesizliklerin dengeye oturmasını sağlar. Şayet mal ve servet , zenginler arasında dolaşan bir metaya dönüşürse, dünyadaki gelir dağılımı büyük bir ekonomik ve sosyal felakete yol açacaktır. Dünya nüfusunun en zengin % 1 lik kesiminin , dünya gelirinin % 50 , dünya nüfusunun en fakir %50 sinin ise % 1 pay aldığı yapılan istatistiklerde görülmektedir.
Bu durum zengin ile fakirin arasında inanılmaz bir uçurum olduğunu göstermektedir. Bu zengin kesimin , zenginliğinin kaynağının fakir kesimin yaşadığı topraklardaki sömürdükleri doğal kaynaklar olduğunu düşündüğümüzde , zenginlerin acımasız bir canavar haline dönüştüğü ortaya çıkmaktadır. Kendi ülkelerinin dışındaki topraklardaki doğal kaynakları ve insan kaynaklarını acımasızca sömüren batılı ülkeler, bu gün elde ettiği zenginliğin kaynağını sömürdükleri afrika ve asya kıtalarındaki ülkelere ve insanlara borçludurlar.
Başka insanların üzerinde yaşadıkları topraklarda hak iddia edecek kadar zalimleşen bu ülkeler ve zenginler , bu servetin kendi hakları olduğunu düşünerek Allah (c.c) den rol çalmaya kalkmakta ve ilahlık iddiasında bulunmaktadırlar. Sünnetullah gereği kıyamet öncesi bu ülkeler ve kişiler mutlaka yıkıma uğrayacaklardır , ancak bu yıkımın mehdi eliyle gerçekleşeceğini inanan bizler, yattığımız yerden gelecek olan mehdinin bizim için savaşmasını beklemekten başka bir şey yapmamaktayız.
4- Muhammed (a.s) a ve ondan önce indirilmiş olan kitaplara iman
Allah (c.c) elçi ve "Kitap" göndererek, yaşayan insanların hayatlarını bu kitapların esaslarına göre düzenlenmesini istemektedir. Bu zincirin son halkası olan Muhammed (a.s) ın Medineli muhataplarının arasında, kendilerinin İncil ve Tevrat'a iman ettiği iddiasında olan Hıristiyan ve Yahudiler de bulunmaktaydı. Bu kitapları da kendisinin göndermiş olduğunu beyan eden Rabbimiz , bu zincirin son halkasının Kur'an olduğunu beyan ederek bu kitapların tamamına iman edilmesi gerektiğini bildirmektedir.
Kitaplara iman esası kişilerin hayatında nasıl gerçekleşir?.
Kitaba iman demek, kitap içinde olan muhteviyatı hayata geçirerek onu yaşamak anlamındadır. Dil ile yapılan bir iman sözü yeterli değildir. Allah (c.c) o kitapları bize göndererek yaşamımızda esas alacağımız kriterleri belirlememizi istemektedir. Kitap sadece sayfaları kutsansın , anlaşılmadan okunsun , sevap makinesi haline dönüşsün amacı ile gönderilmemiştir.
Kitap, ebedi olan hayata geçiş yeri olan dünya hayatında yaşayan insanların , kul oldukları bilinci içinde yaşayarak , İlah olan Allah (c.c) nin belirlediği esaslar üzerinde yaşamanın gereğine binaen indirilmiş olup, dünya ve ahiret mutluluğu için bu esaslar üzerinde bir hayat sürülmesi gerekmektedir.
5-Ahirete iman
Ahirete iman esası , gayb'en iman esasının içinde sayılabilecek bir iman esasıdır. Kur'anın ahiret hayatı ile ilgili bilgileri , gözle görerek inandığımız bir şey değildir , sadece Allah (c.c) Kitabında bizlere,"ölümden sonra sizin başınıza şunlar gelecek" buyurduğu için bizler ahiret hayatına iman etmekteyiz.
Ahiret hayatı ile ilgili bilgilerin , biz insanların dünya hayatında, yaptıkları iyi ve kötü amellerin ödeneceği bir yer olmuş olması , iyilikleri teşvik edici , kötülükleri önleyici bir fonksiyonu vardır. Dünya hayatını yaşayan bir kişinin, yaptığı iyiliğin kat ve kat karşılığının verilecek olması , kişiyi iyiliklere teşvik edici , yapılan kötülüğe karşı acı bir azap olduğunun haber verilmesi ise , kötülükleri önleyici bir fonksiyona sahiptir.
Dünya hayatını yaşayan insanların böyle bir hayatın varlığına gerçek olarak iman ettiğini düşündüğümüzde , dünya bir cennete dönüşerek , iyilik yapılmak için yarışılan , kötülüklerden kaçmak için delik aranan bir yer haline gelecektir.
Ayetin sonunda, ahirete "Yakin olarak inanmak" ifadesi , inanıyormuş gibi yapmak değil , bu imanın gereğini hayat içine yansıtmak, "müttaki" vasfını almanın bir gereği olarak beyan edilmektedir. Biz müslümanların bu esasa iman ettiğimizi dil ile beyan ederek , fiili bir biçimde hayata yansıtmıyor olmamız , "yakin" kelimesinin içerdiği anlamı göz ardı etmek anlamına gelmektedir.
Ulâike alâ huden min rabbihim ve ulâike humul muflihûn(muflihûne).
[002.005] İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve
kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
Bakara s. 3. ve 4. ayetlerde sayılan esasları hayatları içinde pratiğe dökerek uygulayanların , doğru bir yol üzerinde oldukları , kurtuluşa ermenin yolunun bu esaslar üzerinde bir hayat tesis edilme şartına bağlı olduğu hatırlatılmaktadır.
Sonuç olarak ; Allah (c.c) elçileri aracılığı ile bizlere , ebedi olan ahiret hayatını mutlu , mesut ve bahtiyar bir halde geçirmemiz için gerekli olan şartların , "dünya hayatı" denilen ilk hayat içinde yaptığımız amellere bağlı olduğunu beyan etmektedir. Bu amellerin nasıl bir esasa dayanması gerektiğini ise Kitabının pek çok yerinde beyan etmektedir. Allah (c.c) nin biz kulları için beyan ettiği kurallar , bizlerin dünya ve ahiret hayatını cennete çevirme esasına dayalı olup , bu esaslar dışında bir hayat dünya ve ahiret hayatının cehenneme çevrilmesi anlamını taşır.
Bu gün etrafımıza baktığımızda , dünyada kan gözyaşı selinin durmadan akıyor olması , Allah (c.c) nin bizlerin yaptıkları her an gözlüyor olması haberlerini es geçmek yani "Gıyaben iman" esasını red etmek , yaşadığımız bütün zaman içinde Allah (c.c) merkezli bir hayat sürmemek yani "Salatı ayakta tutMAmak" , dünyanın bütün doğal kaynaklarının , mal ve servetinin sadece kendimize ait olduğunu zannederek "rızıklandırıldığımız şeylerden infak etMEmek" , Allah (c.c) nin indirdiği kitapları red ederek başka kitaplara iman ederek hayatımızı bu kitaplar üzerine oturtmak , yaptığımız kötülüklerin cezasız kalacağı zannı ile ahiret yokmuş gibi yaşadığımız içindir.
Rabbimiz bizleri, bu esaslar üzere bir hayat süren , ve bütün insanların böyle bir hayatı tesise yönelik çalışmaları için gayret eden , bu yolda ömrünü tüketen kullarından kılsın.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder