13 Haziran 2024 Perşembe

Enfâl s. 33. Ayetinde وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ İfadesinde Kast Edilenler Kimlerdir?

 Enfal s. 33. ayeti ile ilgili daha geniş bilgi sahibi olmak isteyen bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak yapılan yorumlara ve meâllere baktığında bağlam ile alakası olmayan bilgiler olduğunu görecektir. Bazı meâl ve yorumlarda yazımıza başlık yaptığımız ifade ile inananların kast edildiği yönünde bilgiler olduğunu gördüğü zaman, "Acaba öyle mi?" sorusunun cevabını arayacaktır. Biz bu yazımızda bu ayetin bağlamı üzerinden bir anlama çalışması yapmaya çalışacağız. 

Ayetin metni şu şekildedir: 

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَاَنْتَ ف۪يهِمْۜ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Bu ayete verilen meâller genelde şöyledir:

Fakat sen, onların içinde oldukça onları azaplandırmaz ve gene yarlıganma dilerlerken Allah onlara azap vermez.

Oysa (ey Resulüm!) Sen onların içlerinde bulunduğun sürece, Allah onları azaplandıracak değildi. Ve onlar, (tevbe istiğfar edip) bağışlanmalarını dilerlerken de, Allah onları azaplandıran olmayacaktır.

Halbuki sen (Ey Rasûlüm), onların içindeyken Allah onlara azap verecek değildi. İstiğfar ettikleri halde de Allah onlara azap edecek değil...

Oysa sen onların içinde bulundukça Allah, onlara azab edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allah, onlara azab edecek değildi.

Yukarıdaki meâl örneklerini anlamak için 32. ayetten başlayan bir okuma yapmak gerektiğini düşünmekteyiz. 

Enfâl s. 32----Hani yine onlar, “Allahımız! Eğer bu kitap senin katından gelen gerçek ise, gökten üzerimize taş yağdır veya bize elem verici bir azap ver!” demişlerdi.

Bu ayette Mekke'li müşriklerin Kur'an'a karşı açıkça meydan okumalarını görmekteyiz. Allah (c.c) ayetin devamında, onların bu meydan okumalarına cevap vermektedir. 33. ayetin metnine dikkat ettiğimizde, 32. ayette Kur'an'a meydan okuyan Mekke'liler, burada "Hum" (onlar) zamiri ile ifade edilmektedir. Ayet içinde 4 adet "Hum" zamiri bulunmakta ve hepsi de Mekke'li müşriklere işaret etmektedir.

Fakat 4. zamirin geçtiği وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile ilgili tefsirlere ve bazı meâllere baktığımızda, bu ifade ile inananların kast edildiği yönünde izahlar bulunmaktadır. Arapça gramer kaidelerinde her ne kadar bazı istisnai durumlar olsa da, zamir en yakınındaki isme racidir, şeklinde genel bir kaide vardır. Bu kaideden haberi olan bir kimse, "Acaba neden böyle bir yoruma gidildi? sorusunu haklı olarak soracaktır.

Yorumlar hakkında "Bu düşünce kesinlikle yanlıştır" şeklinde bir iddiamız olmamakla birlikte, Kur'an bütünlüğü dikkate alınarak bir okuma yapılsaydı, 33. ayette geçen  وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesi ile yine Mekke'li müşriklerin kast edildiği rahatlıkla anlaşılacak farklı yorumlara da gerek kalmayacaktı. 

Hud s. ilk ayetlerine baktığımızda, Allah'ın elçisinin muhataplarına O'ndan bağışlama istemelerini söylediğini görmekteyiz. 

Hud s. 1--- Elif, Lam, Ra. (Bu,) Ayetleri muhkem kılınmış, sonra hüküm ve hikmet sahibi ve her şeyden haberdar olan (Allah) tarafından 'birer birer (bölüm bölüm) açıklanmış' bir Kitap'tır.

Hud s. 2--- Öyle ki, Allah'tan başkasına ibadet etmeyin. Gerçekten ben, sizi O'nun tarafından uyaran ve müjdeleyenim;

Hud s. 3--- Ve Rabbinizden bağışlanma dileyin; sonra O'na tevbe edin. O da sizi, adı konulmuş bir vakte kadar güzel bir meta (fayda) ile metalandırsın ve her ihsan sahibine kendi ihsanını versin. Eğer yüz çevirirseniz gerçekten ben, sizin için büyük bir günün azabından korkarım.

Hud s. 3. ayetinde Allah'ın elçisinin muhataplarına bağışlama istemelerini söylenmektedir. Hud suresinin bağlamına baktığımızda, önceki elçilerin de muhataplarına bu doğrultuda mesajlar verdiğini görmekteyiz. 

Konumuz olan ayete dönecek olursak, Allah (c.c.) azap için belirli bir şart koşmaktadır. 1- Elçi onların içlerinde olduğu sürece, 2- Onlar Allah'tan bağışlama istedikleri sürece. 

Ancak bu ayet ile ilgili yapılan meâller, 2. şart ile ilgili olarak, halen bağışlanma isteyenler olduğu şeklinde bir anlam vermişlerdir. Bu anlamı vermenin sebebi ise, Mekke'de halen inananların olmasından ötürü, onların Allah'tan bağışlanma istemekte oldukları şeklinde tefsirlerde yapılan yorumların dikkate alınmış olmasıdır. 

Halbuki ayetin siyak ve sibakında inananlar ile ilgili olarak hiçbir ifade bulunmamaktadır. Biz bu tür yorumların Kur'an bütünlüğünün dikkate alınmamasının neticesinde yapıldığını düşünmekteyiz. 

Halbuki وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ ifadesini, Mekke'li müşriklerin bağışlanma istedikleri takdirde şeklinde anlamış olsalardı, daha isabetli yorum ve anlam vermiş olacaklarını düşünmekteyiz. Yani Allah (c.c.) Mekke'li müşriklerin azap isteklerinin geri çevrilmesini, onların bağışlanma istemeleri şartına bağlamaktadır. Yani 33. ayette Allah (c.c) Mekke'li müşriklere dolaylı olarak şöyle söylemektedir:

"Ey Mekke'li müşrikler siz bana meydan okuyarak sizi helâk etmemi istiyorsunuz, ancak benim sizi helâk etmem iki şarta bağlıdır. 1- Benim elçim sizin yaşadığınız topraklarda olduğu sürece sizi helâk etmem, ancak elçi aranızdan giderse 1. şart gerçekleşebilir. 2- Siz inkarı bırakıp inanmaya dönüp bağışlanma istediğiniz takdirde sizi helâk etmem, ancak bunu yapmayıp inkara devam ederseniz o zaman helâk ederim."

Konu ile ilgili ayeti bağlamı dahilinde okuduğumuzda şöyle bir anlam vermek daha isabetli olacaktır.

Enfâl s. --- 30- Ve bir zaman o inkar edenler, seni kısıtlamaları veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

Enfâl s. --- 31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

Enfâl s. --- 32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı veren azabı getir" demişlerdi.

Enfâl s. --- 33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor halde oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

Enfâl s. --- 34- Ve onlar, onun sahip çıkan koruyucuları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun sahip çıkan koruyucuları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

Enfâl s. --- 35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın. 

Ayetleri bağlam dahilinde okuduğumuzda "Onlar" olarak ifade edilenlerin hepsinin Mekke'li müşrikler olduğu anlaşılmaktadır. Bağlam ve anlam müsade etmediği halde, araya inananların sıkıştırılmış olmasının, bağlam ve bütünlük gözetilmemesi sonucunda olduğunu düşünmekteyiz.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

12 Haziran 2024 Çarşamba

ENFAL SURESİ MEALİ

1- Sana ganimetlerden soruyorlar. De ki: Ganimetler Allah'ın ve elçinindir. Artık Allah'tan korunun ve aranızı düzeltin. Ve eğer inananlardan iseniz, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin.

2- İnananlar ancak o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir ve O'nun ayetleri onlara okunduğu zaman (bu ayetler) inançlarını artırır ve onlar Rablerine güvenirler.

3- Onlar kulluk görevlerini ayakta tutarlar ve rızık olarak verdiğimizden harcarlar.

4- İşte onlar hakiki inananların ta kendileridir. Onlar için Rablerinin katında kademeler ve bağışlanma ve değerli rızık vardır.

5- (Ganimet taksiminden ötürü inananların bazılarının durumu Bedir'de) Rabbinin seni evinden meşru bir gerekçe için çıkardığı durum gibidir. İnananlardan bir grup(Bedir'de savaş için) isteksizlerdi.

6- Hakikat (savaşma kararı) açıkça belli olduktan sonra bile, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlar gibi sana karşı üstünlük sağlamaya çalışıyorlardı.

7- Ve hani Allah size iki bölükten birini "O sizindir" diye vaad ediyordu. Siz ise dikensiz (silahsız) olanın sizin olmasını istiyordunuz. Allah ise kelimeleri ile hakikati ortaya koymak ve inkarcıların arkasını kesmek istiyordu.

8- İnkarcılar hoşlanmasa da geçerliyi geçerli yapmak ve geçersizi de geçersiz kılmak için.

9- Hani siz Rabbinizden yoğun olarak yardım istiyordunuz da, buna karşılık (O'da) " Şüphesiz ki ben size meleklerden ardı ardına bin tanesi ile (el) uzatacağım" (diye) cevap vermişti.

10- Allah bunu ancak müjde ve onunla kalplerinizin yatışması için yaptı. Yardım ancak Allah'ın katındandır. Şüphesiz ki Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

11- Hani kendisinden bir güvenlik olmak üzere hafif bir uyku sizi örtüyor ve onunla sizi temizlemek ve sizden sarsıntıyı gidermek ve kalplerinizi bağlamak ve onunla ayaklarınızı dirençli hale getirmek için üzerinize gökten su indiriyordu.

12- Hani senin Rabbin meleklere, Şüphesiz ki ben sizinleyim artık inananları(n ayaklarını) sabitleştirin. İnkar edenlerin kalplerine korku salacağım. Artık vurun boyunlarının üzerine ve vurun onların parmaklarına" (diye) vahyediyordu.

13- Çünkü onlar Allah'a ve O'nun elçisine karşı ayrışım içine girmişlerdi. Ve kim Allah'a ve O'nun elçisine karşı ayrışım içine girerse, artık şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

14- İşte bu sizin içindir artık onu tadın. Ve şüphesiz ki inkarcılar için ayrıca ateşin azabı vardır.

15- Ey inananlar, ordu halinde iken inkar edenlerle karşılaştığınız zaman, artık sakın arkalarınızı onlara dönmeyin. 

16- Ve kim o gün savaş (taktiği) için bir tarafa kayma hali veya topluluğa katılma hali haricinde onlara arkasını dönerse, artık kesinlikle Allah'tan bir gazaba uğramıştır ve onun barınağı cehennemdir. Ve orası ne kötü dönüş yeridir.

17- Sonuçta onları siz öldürmediniz, ancak onları Allah öldürdü. Ve attığın zaman da sen atmadın ancak Allah attı. Ve inananları kendisinden güzel lütufla denemek için (yaptı). Şüphesiz ki Allah işiticidir bilicidir.

18- İşte bu sizin içindir. Ve şüphesiz ki Allah, inkarcıların plânlarını gevşeticidir.

19- Eğer zafer istiyorsanız işte zafer! size gelmiştir. Ve eğer (düşmanlıktan) vazgeçerseniz artık bu sizin hayrınızadır. Ve eğer (düşmanlığa) dönerseniz, o zaman biz de döneriz. Ve topluluğunuz çok olsa da sizden hiçbir şeyi gideremeyecektir. Ve şüphesiz ki Allah inananlarla beraberdir.

20- Ey inananlar, Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin. Ve işittiğiniz halde iken ondan yüz çevirmeyin.

21- Ve işitmedikleri (kulak asmadıkları) halde "İşittik" diyenler gibi olmayın.

22- Şüphesiz ki Allah'ın katında canlıların en beteri sağırlar ve dilsizlerdir.

23- Ve şayet Allah onlarda bir hayır bilmiş olsaydı, onlara kesinlikle işittirirdi. Ve şayet işittirmiş olsaydı da onlar yüz çevirenler olarak arkalarını dönerlerdi.
  
24- Ey inananlar, sizi diriltecek şeye çağırdığı zaman Allah'a ve elçiye (olumlu) cevap verin. Ve bilin ki Allah, kişi ile onun kalbi arasına girer. Ve şüphesiz ki O'na toplanacaksınız.

25- Ve içinizden yalnızca yanlış yapanlara isabet etmeyecek olan bir kargaşadan sakının. Ve bilin şüphesiz ki Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

26- Ve hatırlayın ki siz bir zaman yeryüzün(Mekke)de azınlık olduğunuz halde güçten düşürülmüşler idiniz, (müşrik) insanların sizi kapıp götürüvermelerinden korkuyordunuz da, şükretmeniz için sizi yardımıyla barındırmış ve güçlendirmiş ve temiz şeylerden size rızık vermişti.

27- Ey inananlar, Allah'a ve elçiye ihanet etmeyin. Ve siz biliyor olduğunuz halde iken emanetlere de ihanet etmeyin.

28- Ve bilin ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak ve ancak bir denemedir. Ve şüphesiz ki Allah, büyük mükâfat O'nun katındadır.

29- Ey inananlar, eğer Allah'a karşı korunursanız, buna karşılık O'da size (doğru ile yanlışı birbirinden) bölme gücü verir ve günahlarınızı sizden örter ve sizi bağışlar. Çünkü Allah büyük lütuf sahibidir.

30- Ve bir zaman o inkar edenler, seni kısıtlamaları veya seni öldürmeleri veya seni (Mekke'den) çıkarmaları için sana tuzak kuruyordu. Ve onlar tuzak kuruyorlar, Allah'ta onların tuzaklarını boşa çıkarıyordu. Allah tuzakları boşa çıkaranların hayırlısıdır.

31- Ayetlerimiz onlara okunduğu zaman, "İşittik, şayet dilemiş olsaydık bunu örneği gibisini biz de deriz. Bu öncekilerin yazdıklarından başka birşey değildir." dediler.

32- Ve bir zaman, "Ey Allah'ımız, eğer bu senin katından bir hakikat ise, o takdirde üzerimize gökten taş yağdır veya bize acı veren azabı getir" demişlerdi.

33- Ve sen onların içlerinde olduğun halde iken, Allah onlara azap edecek değildir. Ve onlar bağışlanma istiyor oldukları takdirde de, Allah onlara azap edici değildir.

34- Ve onlar, onun sahip çıkan koruyucuları olmadıkları halde, Mescid-i Haram'dan uzaklaştırmaktalar iken, Allah onlara niçin azap etmesin?  Onun sahip çıkan koruyucuları korunanlardan başkası değildir. Fakat onların hiçbiri bunu bilmezler.

35- Onların, Ev'in (Kabe'nin) çevresindeki tavafları, ıslık çalmak ve el çırpmaktan başka birşey değildir. İnkar etmekte olmanızdan dolayı artık azabı tadın.

36- Şüphesiz ki inkar etmekte olanlar mallarını Allah'ın yolundan alıkoymak için harcıyorlar. Onları (aynı yolda) harcamaya devam edecekler, sonra (bu harcamaları) onlara pişmanlık olacak, sonra da yenilgiye uğratılacaklar. Ve o inkar edenler cehenneme toplanacaklar.

37- Temiz olmayanı, temiz olandan ayırması ve temiz olmayanın kimini, kiminin üzerine toplu halde yığması ve böylece onu cehenneme atması için (bunu yapacaktır). İşte onlar zarara uğrayanların ta kendileridir.

38- O inkar edenlere de ki: Eğer (düşmanlıktan) vazgeçerlerse, o takdirde onların geçmişleri bağışlanacaktır. Ve eğer (düşmanlığa) geri dönerlerse, o takdirde de öncekilerin değişmeyen yasaları (uygulamaya) geçecektir.

39- Ve kargaşa ortadan kalkıncaya ve hayat nizamı (belirleme yetkisi) nın tamamı Allah'ın oluncaya kadar, onlarla savaşın. Eğer vazgeçerlerse, o takdirde şüphesiz ki Allah, işlemekte olduklarını görücüdür.

40- Ve eğer yüz çevirirlerse artık bilin, şüphesiz ki Allah, sizin sahip çıkan koruyucunuzdur. O, ne güzel sahip çıkan koruyucu ve ne güzel yardımcıdır.

41- Ve bilin ki, eğer Allah'a ve bölünmenin gününde, iki topluluğun karşılaşmasının gününde kulumuza indirdiğimize inanıyorsanız, ganimet olarak aldığınız şeyden beşte bir Allah'a ve elçiye ve yakınlık sahiplerine ve yoksullara ve yolun oğluna (yolda kalmışa)dır. Ve Allah, herşeyin üzerine güç yetiricidir.

42- Hani siz vadinin yakın tarafında ve onlar ise vadinin uzak tarafında ve binekliler (kervan) ise sizden daha aşağıda idi. Ve şayet sözleşme yapmış olsanız dahi, yine de sözleşme vaktinde ihtilaf ederdiniz. Ve ancak Allah (her zaman) yapılagelmiş bir emrin yerine gelmesi için (böyle yaptı) ki, yok olacak olan apaçık bir delilden ötürü yok olsun ve var olacak olan da apaçık bir delilden ötürü var olsun. Ve şüphesiz ki Allah, kesinlikle işitici bilicidir.

43- Hani Allah uykunda sana onları az halde gösteriyordu. Ve şayet sana onları çok halde göstermiş olsaydı, o takdirde siz yılgınlık gösterir ve emr (savaş) konusunda çekişirdiniz. Ve ancak Allah (sizi) esenliğe çıkardı. Çünkü O, göğüslerin özünü bilicidir.

44- Ve hani onlarla karşılaştığınız zaman, Allah (her zaman) yapılagelmiş bir emrin yerine gelmesi için onları sizin gözünüzde az halde gösteriyor ve sizi de onların gözünde az gösteriyordu. Ve işler yalnızca Allah'a döndürülür.

45- Ey inananlar, bir toplulukla karşılaştığınız zaman, artık dirençli olun ve umduklarınıza kavuşabilmeniz için Allah'ı çokça hatırlayın.

46- Ve Allah'a ve O'nun elçisine itaat edin ve anlaşmazlığa düşmeyin, yoksa yılgınlığa düşersizin ve rüzgârınız (gücünüz) gider. Ve direnerek mücadele edin. Şüphesiz ki Allah direnerek mücadele edenlerle beraberdir.

47- Ve yurtlarından şımararak ve insanlara gösteriş yapmak ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmak için çıkanlar gibi olmayın. Ve Allah onların işlemekte olduklarını çepeçevre kuşatıcıdır.

48- Ve o zaman şeytan onların işlediklerini onlara süslemiş ve "Bugün sizi insanlardan yenecek yoktur ve şüphesiz ki ben sizin yakınınızım" demiş, fakat iki topluluk birbirini gördüğünde ise, iki ökçesi üzerinde geri kaçmış ve "Şüphesiz ki ben sizden uzağım. Şüphesiz ki ben sizin görmediğinizi ben görüyorum. Şüphesiz ki ben Allah'tan korkuyorum" demişti. Ve Allah'ın sonuçlandırması şiddetlidir.

49- O zaman ikiyüzlüler ve kalplerinde bozukluk olanlar, "Hayat nizamları bunları aldattı" diyordu. Ve kim Allah'a güvenirse, artık şüphesiz ki Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

50- Ve melekler, inkar edenlerin yüzlerine ve arkalarına vurarak ve "Yakıcı azabı tadın" (diyerek) ömürlerini tamamladıkları zaman, (onların halini) bir görseydin.

51- İşte bu, elleriniz ile sunduklarınız sebebiyledir. Yoksa Allah kullarına karşı asla yanlış yapan değildir.

52- (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar Allah'ın ayetlerini inkar ettiler, bundan dolayı Allah'ta onları günahları ile yakaladı. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir sonuçlandırması şiddetlidir.

53- İşte bu (yakalama), Allah'ın bir topluluğa olan nimetini, ta ki onlar kendilerinde olanı başkalaştırmadıkları sürece, (O'nun da) başkalaştırıcı olmadığı sebebiyledir. Ve şüphesiz ki Allah işiticidir bilicidir.

54-  (Bunların izledikleri yol) Firavun yoldaşları ve ondan öncekilerin gidişi gibidir. Onlar Rablerinin ayetlerini yalanladılar, bundan dolayı biz de Firavun yoldaşlarını günahları sebebiyle boğarak yok ettik. Ve hepsi yanlış yapmışlardı.

55- Şüphesiz ki Allah'ın katında canlıların en beteri inkar edenlerdir. Onlar artık inanmazlar.

56- Onlar, kendilerinden söz aldığın, sonra da her seferinde sözlerini bozan kimselerdir. Onlar artık korunmazlar.

57- Bundan dolayı, eğer onları harpte yakalayacak olursan, öğüt almaları için artık onların arkalarındakilere gözdağı verecek bir karşılık ver.

58- Ve eğer bir topluluğun (anlaşmaya) ihanetinden korkacak olursan, sende (anlaşmayı) onlara aynı şekilde at. Çünkü Allah hainleri sevmez.

59- O inkar edenler öne geçtiklerini (kaçtıklarını) sakın hesap etmesinler. Çünkü onlar (bizi) geri bırakamazlar.

60- Ve onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvetten (askerden silahtan) ve (eğitilmiş) bağlı atlardan hazırlayın. Bununla Allah'ın düşmanını ve sizin düşmanınızı ve bunların dışında diğerlerini -ki siz onları bilmiyorsunuz, Allah onları biliyor- korkutursunuz.  Ve Allah'ın yolunda şey(savaş ile ilgili araç gereç)den ne harcarsanız, size tam olarak ödenir ve siz haksızlığa uğratılmazsınız.

61-Ve eğer onlar barışa yanaşırlarsa, artık sen de ona yanaş ve Allah'a güven. Çünkü O, işiticidir bilicidir.

62- Ve eğer seni aldatmak isterlerse, şüphesiz ki artık Allah sana kafidir. O, seni yardımıyla ve inananlarla güçlendirendir.

63- Ve (O, inananların) kalplerinin arasını ısındırdı. Eğer yeryüzündekilerin tamamını onların kalplerinin arasını ısındırmak için harcamış olsaydın, yine de ısındıramazdın. Ancak Allah onların aralarını ısındırdı. Çünkü O, güçlüdür doğru karar vericidir.

64- Ey Nebi, Allah ve inananlardan sana uyan, sana kafidir.

65- Ey Nebi, inananları savaşmaya teşvik et. Eğer içinizden direnerek mücadele eden yirmi kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Ve eğer içinizden yüz kişi olursa, inkar edenlerden bin kişiye galip gelirler. Çünkü onlar kavramayan bir topluluktur.

66- Allah şimdi sizde zayıflık olduğunu bildi ve sizden hafifletti. Artık eğer içinizden direnerek mücadele eden yüz kişi olursa, iki yüz kişiye galip gelirler. Ve eğer içinizden bin kişi olursa, Allah'ın izni ile iki bin kişiye galip gelirler. Ve Allah direnerek mücadele edenlerle beraberdir.

67- Hiçbir Nebi için yeryüzünde ağırlığını tam olarak kabul ettirmedikçe, esirler alması olmamıştır. Siz dünya(hayatı)nın genişliğini istiyorsunuz, ve Allah ise ahireti (tercih etmenizi) istiyor. Ve Allah güçlüdür doğru karar vericidir.

68- Eğer Allah'tan geçmiş bir yazgı (fidye almanın helâlliği) olmasaydı, o takdirde size, aldığınızdan dolayı kesinlikle büyük azap dokunurdu.

69- Artık ganimet olarak aldığınızdan helâl temiz olarak yeyin ve Allah'a karşı korunun. Şüphesiz ki Allah bağışlayıcıdır merhametlidir.

70- Ey Nebi, o esirlerden ellerinizde olanlara de ki:"Eğer Allah sizin kalplerinizde bir hayır bilirse, o takdirde size sizden alınmış olandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Çünkü Allah bağışlayıcıdır merhametlidir."

71- Ve eğer sana ihanet etmek isterlerse, onlar daha önce  Allah'a ihanet etmişler, O'da size onlara karşı imkan vermişti. Ve Allah bilicidir doğru karar vericidir.

72- Şüphesiz ki onlar inandılar ve hicret ettiler mallarıyla ve canlarıyla Allah'ın yolunda gayret ettiler ve onları barındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar birbirlerinin sahip çıkan koruyucusudur. Ve inanan fakat hicret etmeyenlere gelince, onlar ta ki hicret edinceye kadar sizin onlar için hiçbir şeyden sahip çıkan koruyuculuğunuz yoktur. Ve eğer hayat nizamı ile ilgili sizden yardım isterlerse o zaman size onlara yardım düşer. Ancak sizinle onlar arasında yeminle kayıtlanmış bir sözleşme bulunan topluluğa karşı (yardım istekleri olması) hariç. Ve Allah işlemekte olduklarınızı görücüdür.
 
73- Ve inkar ise birbirlerinin sahip çıkan koruyucularıdır. Eğer siz de böyle (birbirinizin sahip çıkan koruyuculuğunu) yapmazsanız, o takdirde yeryüzünde kargaşa ve büyük bozgun meydana gelir.

74- Ve onlar ki inandılar ve hicret ettiler ve Allah'ın yolunda gayret ettiler ve onları barındırdılar ve onlara yardım ettiler, işte onlar hakiki inananların ta kendileridir. Onlar için bağışlanma ve değerli rızık vardır.

75- Ve onlar ki sonradan inandılar ve hicret ettiler ve sizinle birlikte gayret ettiler, işte onlar artık sizdendir. Rahim sahipleri (akrabalar) Allah'ın yazgısında birbirlerine daha yakındır. Şüphesiz ki Allah herşeyi bilicidir.

Enfâl s. 64. Ayetinin Farklı Mealleri Üzerinde Bir Mülâhaza

Enfâl s. 64. ayet meâlini karşılaştırmalı olarak okuyan bir kimse, bu ayet ile ilgili olarak birbirinden farklı iki meâle rastlayacaktır. Ancak bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemek yanlış olacaktır. Çünkü irab kaideleri bakımından farklı tercihler, bu ayetin iki farklı şekilde çevrilmesini mümkün kılmaktadır. 

Ayetin Arapça metni ve iki farklı meâli şöyledir: 

يَٓا اَيُّهَا النَّبِيُّ حَسْبُكَ اللّٰهُ وَمَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الْمُؤْمِن۪ينَ۟

1. Meâl----Ey peygamber! Allah sana da yeter, sana uyan inanmış kişilere de. 

2. Meâl----Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter. 

Dikkat edilirse 1. Meâlde, Allah'ın Nebi'ye ve inananlara yeteceği şeklinde bir anlam verilmişken, 2. Meâlde ise, Allah'ın ve inananların Nebi'ye yeteceği şeklinde bir anlam verilmiştir. Bu iki farklı meâlden birisinin doğru, diğerinin ise yanlış olduğunu söylemenin yanlış olacağını yukarıda belirtmiş, bu farklı meâllerin sebebinin ise irab kurallarının tercihlerinden kaynaklandığını söylemiştik.

Ancak bağlama dikkat edersek, hangi anlamın doğruya daha yakın olduğu konusunda bir fikir olmamız mümkün olacaktır. Biz de bağlama riayet ederek bu ayetleri okumaya çalışacağız. Konuyu fazla uzatmamak adına, surenin 62. ayetinden itibaren okumaya başlayacağız.

Konunun daha öncesi müşriklerle savaş ve anlaşmayı bozması ile ilgilidir. 

Enfâl s. 62----- Sana hile yapmak isterlerse, sana Allah yeter. O seni yardımıyla ve müminlerle destekleyendir.

Bu ayette Allah'ın elçisini kendi yardımı ve inananlarla desteklediği beyan edilmektedir. Bu nokta 64. ayeti anlamak için bize bir ipucu vermektedir. Allah (c.c.) elçisini hem kendi yardımıyla hem de inananlarla desteklemesi ayetin anlaşılması için önemli bir noktadır. 

Enfâl s. 63----- (Allah) onların kalplerinin arasını birleştirmiştir. [*] Sen yeryüzünde bulunan her şeyi verseydin, yine onların kalplerinin arasını birleştiremezdin fakat Allah onların arasını kaynaştırdı. Şüphesiz ki O güçlüdür, doğru hüküm verendir.

Bu ayette ise Allah (c.c.) inananlarla ilgili olarak, onların daha önce bozuk olan aralarının düzeltilmiş olduğu beyan edilmektedir. 

Enfâl s. 64----- Ey Peygamber! Allah ve sana uyan müminler, sana yeter.

Enfâl s. 64. ayetinin iki farklı şekilde yapılmış meâlinden, bizim tercihimiz 2. meâldir. bunun nedeni ise 62. ayette Allah'ın elçisini inananlarla desteklemiş olduğunu beyan etmesidir Çünkü buradaki anlam 64. ayetin anlamı ile yakından alâkalıdır.

Kur'an ayetleri ile ilgili yorum ve çevirilerde Arapçanın irab kurallarından kaynaklanan farklı yorum ve çeviriler, birçok Kur'an ayetinden rastlamaktadır. Bizler bu farklılıkları doğru veya yanlış olarak ifade etmek yerine, doğruya daha yakın hangisidir? sorusunun cevabını bulmaya çalışmanın daha yerinde olacağını düşünmekteyiz. Bu noktada bağlama dikkat etmek bizi daha doğruyu bulma noktasında önemli bir katkı sağlayacaktır.

                                         EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.

3 Haziran 2024 Pazartesi

Kur'an Meali Çalışması İle İlgili Birkaç Söz

Blogda yayınlamaya başladığım çalışma, yıllardır okumaya, anlamaya ve yaşamaya çalıştığım Kur'an'ın daha iyi ve doğru anlamak için yapmaya gayret ettiğim bir meal çalışmasıdır. Bu çalışmanın amacı, "Ben herkesten daha iyi meal yaparım" gibi bir iddia asla değildir. Ancak meallerde görülen bazı aksaklıkları tekrar etmemek üzerine kurulmuş bir düşüncenin pratiğe aktarılmaya çalışılan bir ürünü olma gayretiyle yapılmaktadır.

"Her meal kişisel bir yorumdur" düşüncesinin doğru tarafı olmakla birlikte, bu doğruluk "Anlam Yorum" tarzında yapılan mealler için daha geçerlidir. Benim yapmaya çalıştığım "Lafzi Meal" tarzı, kişisel yorumu en fazla kısıtlayan ve metne sadakat esasına dayalı bir yöntem olması açısından her türlü eleştiriye açıktır. Anlam yorum tarzında kişisel yorum daha fazla öne çıktığı için eleştiri alanı daha kısıtlıdır.

Kur'an meallerini karşılaştırmalı okuyan bir kimsenin karşılaştığı en büyük sorun, ayet içindeki herhangi bir kelimenin veya ibarenin aynı kelime ve ibarenin geçtiği ayetlerdeki anlam uyumuna pek dikkat edilmemesidir. Kur'an'da bulunan herhangi bir kelimenin anlamı kitabın her yerinde kök anlamına uygun biçimde olduğu kanaatine sahip olduğumuz için, bütün kelimeleri kök anlama uygun biçimde vermeye gayret ediyoruz.

Kur'an'ı Arapça metninden okuyan bir kimse birçok cümlenin özellikle ayet sonlarının farklı surelerde aynı kalıpta geldiğini görecektir. Fakat aynı kalıpta gelen bu cümle veya kelimeler aynı kişi tarafından farklı şekilde anlam verilmiştir. Çevirmenin yapması gereken şey, mealini bitirdikten sonra sadece tekrar gözden geçirerek aynı şekilde gelen ibarelerin çevirisinde uyum sorunu olup olmadığını kontrol etmektir. Maalesef bu kontrolun pek yapılamadığını okuduğumuz meallerden görmekteyiz.

Biz bu hataya düşmemek adına meali her daim kontrol ederek uyum sorunu olup olmadığı noktasında herhangi bir yanlışı düzeltme cihetine gidiyoruz. Bundan dolayı mealimizde her zaman düzeltme yapmamız sözkonusu olmaktadır. 

Eleştiriler bizim için önemli bir katkı sağlama açısından dikkate alınacaktır.

Gayret bizden başarı Allah'tandır.