ENFAL s. 33. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ENFAL s. 33. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Şubat 2016 Pazartesi

ENFAL s. 33. Ayetinin Farklı Çeviri ve Yorumları Üzerine Bir Mülahaza

Kur'an ayetlerinin çeviri ve yorumlarında , ilgili ayetin bağlamının gözetilmesi , doğru çeviri ve doğru bir yorum için önemli bir unsur olup , bağlam gözetilmeden yapılan bir çalışmanın , bizi yanlış veya eksik sonuçlara götürme ihtimali yüksektir. Enfal s. 33. ayeti ile ilgili çeviri ve yorumlara baktığımızda , bu bağlam gözetilmeden  yapılmış çeviri ve yorumların olduğunu görmek mümkündür. Yazımızda, bu ayet ile ilgili bazı yorum ve çevirileri ele alarak , doğru olduğunu düşündüğümüz çeviri ve yorum hakkında düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.

وَمَا كَانَ اللّهُ لِيُعَذِّبَهُمْ وَأَنتَ فِيهِمْ وَمَا كَانَ اللّهُ مُعَذِّبَهُمْ وَهُمْ يَسْتَغْفِرُونَ

Bu ayetin Türkçe anlamının, bazı Kur'an çevirilerinde şu şekilde yapıldığını görmekteyiz. 

Bayraktar Bayraklı :
Halbuki sen onların içinde iken Allah onlara azap verecek değildir ve aralarındaki müminler bağışlanma dilerken de şüphesiz Allah onlara azap etmez.

Celal Yıldırım :
Oysa sen onların arasında iken Allah onlara azâb edecek değildir ve onların (arasında kalan mü'minler) istiğfar ederken Allah yine kendilerine azâb edici değildir.

Süleyman Ateş :
Oysa sen onların içinde bulundukça Allâh, onlara azâb edecek değildi ve onlar istiğfar ederlerken (içlerinde istiğfar edenler var iken) de Allâh, onlara azâb edecek değildi.

Örneklerini verdiğimiz bu çevirilerde , ilgili ayette ki  "Ve hüm yestağfirune" (Onlar bağışlanma dilerken) ibaresinin , bağışlanma isteyenlerin mü'minler olduğu dikkate alınarak çevrildiğini görmekteyiz. İlk okunuşta haklı olarak, böyle bir isteğin ancak iman edenler tarafından gelebileceği düşüncesinin, böyle bir çevirinin yapılmasına sebep olduğunu düşünüyoruz.

Enfal s. 32. ayetinde Kafirlerin "Bir vakıt da ey Allahımız, eğer bu, senin tarafından gelmiş hak kitâb ise durma üzerimize gökten taşlar yağdır veya bize daha elîm bir azâb ver demişlerdi" sözlerinden sonra gelen 33. ayette , Allah (c.c) nin kendisine meydan okuyan bu kafirlerin istemiş olduğu azabı neden indirmediği anlatılmaktadır. 

Sünnetullah gereği bir beldenin içinde eğer elçi bulunuyorsa , o belde helak edilmez , eğer o belde halkı helak edilmeyi hak etti ise , elçi ve ona  iman edenler o beldeyi terk ettikten sonra sadece kafirlerin kalmış olduğu belde helak edilmektedir. Elçi kıssalarına baktığımızda, kafir kavmin helakı öncesinde, elçi ve beraberindekilerin o beldeyi terk etmeleri istenmekte ve helak ondan sonra gerçekleşmektedir.

33. ayetteki " sen onların içinde iken Allah onlara azap verecek değildir" cümlesi bu durumu ifade etmektedir yani 32. ayette gördüğümüz kafirlerin azap istekleri , Muhammed (a.s) o belde içinde iken yerine getirilmez. Ayet , Muhammed (a.s) kafir bir topluluk içinde iken o topluluğun helak edilmeyeceğini beyan ederken , ayetin devamında helak edilmeyi engelleyen bir durumun daha olduğu beyan edilmektedir.

Bu noktada , Muhammed (a.s) ın Mekkeden Medineye hicret ettikten sonra neden Mekke nin helakının gerçekleşmediği sorusu zihinlere takılabilir . Muhammed (a.s) Medine ye hicret ettikten sonra , Mekke de Müslümanlar mevcut olduğu için yani bütün Müslümanlar tamamen Mekkeyi terkedip , Mekke şehri tamamen kafirler ile baş başa kalmadığı için helak gerçekleşmemiştir.

"Onlar bağışlanma dilerlerken de elbette Allah azab edecek değildir." cümlesi sanki bağışlama isteyenlerin iman edenler olduğu gibi bir çağrışım yapmasına rağmen , ayeti bağlam dahilinde okuduğumuzda bağışlanma isteyenlerin iman edenler olduğuna dair herhangi bir karine görememekteyiz. 

Ayeti, Enfal s. 30. ve 35. ayetler arasında bir bağlam dahilinde okuduğumuzda , iman edenleri içine alan bir ibarenin olmadığı görülecektir.

[008.030]  Hani küfredenler; seni tutup bağlamak, yahut öldürmek veya çıkarmak için düzen kuruyorlardı. Onlar düzen kurarlarken Allah da düzenlerine müdahale ediyordu. Allah, düzen yapanların en hayırlısıdır.
[008.031] Onlara âyetlerimiz okunduğu zaman dediler ki: «(Evet) işittik, istesek biz de bunun benzerini elbette söyleyebiliriz. Bu öncekilerin masallarından başka bir şey değildir.»
[008.032]  Bir vakit de, «Ey Allahımız, eğer bu Senin katından gelmiş bir hak kitap ise, hiç durma üstümüze gökten taşlar yağdır veya bize daha acı bir azap ver» demişlerdi.
[008.033] Halbuki sen onların içinde iken Allah, onlara azap edecek değildir. Ve onlar mağfiret dilerlerken de Allah onlara azap edici değildir.
[008.034]  Onlar, Mescid-i Haram'dan (insanları) alıkoyarlarken ve onun (gerçek ve layık) koruyucuları değilken Allah, ne diye onları azablandırmasın? Onun (asıl) koruyucuları yalnızca korkup-sakınanlardır. Ancak onların çoğu bilmezler.
[008.035]  Onların Beyt'in yanındaki duaları; sadece ıslık çalmak veya el çırpmaktan başka bir şey değildir. Öyleyse devam edegelmekte olduğunuz küfürden dolayı tadın azabı.

Ayetlerin bağlamı , 33. ayetin bazı çevirilerinde gördüğümüz üzere, içine iman edenlerin ilave edilmesini gerektirecek herhangi bir karine olmadığına göre , "Onlar bağışlanma dilerlerken de elbette Allah azab edecek değildir." cümlesinin nasıl okunabileceği sorusunun cevabının verilmesi gerekmektedir.

[011.117] Halkı, ıslah eden kimseler iken, senin Rabbin o ülkeleri zulm ile helak edecek değildi.

Enfal s. 33. ayeti içindeki ,  "Onlar bağışlanma dilerlerken de elbette Allah azab edecek değildir." cümlesini , Hud s. 117. ayeti içinde beyan edilen "Sünnetullah" dediğimiz yasalar dahilinde okuduğumuzda daha kolay anlaşılacağını düşünmekteyiz. Allah (c.c) helak etme sünnetinin işlemesi için , o kavmin helak edilme ile ilgili yasalar dahilinde bir hayat sürmesi yani fesada koşan bir hayat sürerek ,helak edilmeyi hak etmesi gerekmektedir. 

Hud s. 117. ayeti , helak ile ilgili yasayı bizlere hatırlatarak , ıslah edici yani fesat peşinde koşmayan bir hayat süren toplulukların helak edilmeyeceğini bildirmektedir. 

Hud s. 117. ayetinin bildirdiği haberi ,  "Onlar bağışlanma dilerlerken de elbette Allah azab edecek değildir." cümlesi ile bağlayarak okuduğumuzda , kafir olanların Allah (c.c) nin onlara azap etmesinden vazgeçmesi için, onların Allah (c.c) den bağışlanma dileyen bir hayata dönmeleri yani küfürden dönerek iman edenler olarak hayat sürdürmeleri gerektiği dolayısı ile onların bu azaptan bu şekilde kurtulabilecekleri aksi takdirde azabın onlar üzerine hak olacağı bildirilmektedir. 

Fahreddin Razi nin  tefsirinde konu ile ilgili yapılan yorumlar şöyledir;


İmhaları Matlup Değilse, Niçin Onlarla Kıtal Yapılıyor?

Eğer: "Peygamberlerin, kavimleri içinde bulunmaları, Allah´ın o kavimlere azab indirmesine mani olduğuna göre, Cenâb-ı Hak daha nasıl, "Onlarla savaşın ki, Allah sizin ellerinizle onları azablandırsın." buyurmuştur?" denilirse, biz deriz ki: Önceki ile, "kökünü kazıma azabı"; bu ayetteki cümle de, savaş ve vuruşma sebebi ile olacak azab kastedilmiştir.

İkinci sebep: Ayetteki, "Onlar istiğfar ederlerken de yine, Allah onlara azab etmez" tabirinin anlattığı husustur. Bu ifadenin tefsiri hususunda da, şu izahlar yapılmıştır:

a) İçlerinde, istiğfar eden mü´minler olduğu sürece, Allah o kâfirlere azab etmez. lâfız, her ne kadar umumî ise de, bu umum lafızla onların bir kısmı kastedilmiştir.

Nitekim, bir kısmı murad edilerek, "Mahallenin halkı, bir adam öldürdü" ve "Falanca beldenin halkı, fesada yöneldi" denilir.

b) Allah, onların Allah´a iman eden, O´na istiğfarda bulunan birtakım çocukları : olacağını bildiği sürece, o kâfirlere azab edici değildir. Böylece onlar, çocuklarının ve zürriyetlerinin sıfatlarıyla sıfatlanmış olurlar.

c) Katâde ve Süddî, bu ifadeye "Şayet onlar, mağfiret talep etmiş olsaydılar, azab olunmazlardı" manasını vermişlerdir. Böylece, bu ifadenin zikredilmesinden kastedilen, onların mağfiret talebinde bulunmalarını istemektir. Yani, "Onlar, eğer magfıret talebinde bulunmuş olsalardı, Allah onlara azab etmezdi" demektir. İşte sebebten dolayı bazı kimseler, burada zikredilen istiğfarın, "müslüman olmak" manasına geldiğini söylemişlerdir. Buna göre mana, "Allah´ın ilm-i ezelîsine göre, zaman içinde, müslüman olacak bir kavim bulunduğu müddetçe..." şeklinde olur. Meselâ, Ebu Süfyân İbn Harb, Ebu Süfyân İbn el-Haris İbn el-Muttalib, Haris İbn -;sam, Hakîm İbn Hizam... gibi kimseler bunlardandır. Buna göre, Onlar istiğfar ederken de yine, Allah onlara azab etmez" ifadesinin manası, "Sen ve Allah´ındinde, işin sonunda iman edecek olan kimseler bulunduğu müddetçe..." şeklinde olur.

Ehl-i maânî şöyle demiştir: "Bu ayet, mağfiret taleb etmenin bir emniyyet ve ilahî anttan bir kurtuluş olduğuna delâlet eder."


Tefsirlerin kaynağı olarak bilinen Razi nin tefsirinde , konumuz olan ayet içindeki "Onlar bağışlanma dilerlerken de elbette Allah azab edecek değildir" cümlesi ile ilgili olarak meallerde gördüğümüz iki farklı çevirinin kaynağı görülmektedir. Bizim tercihimiz Katade ve Süddi nin ve "Ehli maani" olarak ifade edilen kimselerin tercih ettiği görüş yönünde olup , bu görüş ayetin siyak ve sibakına daha uygun olan bir görüştür. Diğer görüşü "Kesinlikle yanlıştır" şeklinde mahkum etmemekle birlikte , doğruya daha yakın olanın bu görüş olduğunu söyleyebiliriz.

Hasılı kelam ; Enfal suresi 33. ayetinin çevirisi , ayetin bağlamı dikkate alınarak yapıldığında şu şekilde daha doğru olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır.


Suat Yıldırım :
Halbuki sen onların aralarında bulunduğun müddetçe Allah onları azaba uğratmaz; eğer onlar istiğfar ederlerse Allah bu takdirde de onlara azab etmez.

Ulaşabildiğimiz mealler içinde ayetin bağlamına uygun en doğru anlamın Suat Yıldırım tarafından verilmiş olduğunu gördük. Yapılan çeviri , kafirlerin azaptan kurtulmalarını istiğfar etmeleri yani iman etmeleri şartına bağlamaktadır.

Bu ayet ile ilgili tetkik ettiğimiz meallerde ağırlıklı olarak bu ayetin çevirisinin "Oysa, sen içlerinde iken Allah onlara azabetmez. Onlar bağışlanma dilerlerken de elbette Allah azab edecek değildir." şeklinde olduğunu gördük . Ancak bu şekilde yapılan çevirilerde "Onlar" olarak ifade edilenlerin mü'minler olabileceği gibi bir düşünceyi çağrıştırdığı için , Suat Yıldırım tarafından yapılmış ve "Onlar" olarak bahsedilenlerin kafirler olduğuna vurgu yapan bir çevirinin, okuyucu tarafından daha anlaşılır bir çeviri olduğunu söyleyebiliriz.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.