Kur'an kıssalarının, yaşanmışlık içinden yapılan anlatımlar ile muhataplarına mesaj vererek öncekilerin başlarından geçenlerden ibret almasını sağlamak amaçlı olduklarını kıssalar ile ilgili yazılarımızda özellikle vurgulamaya çalışmıştık. Kıssaları bu şekil okumak bizleri kıssaları bir masal olarak kurtarır ve canlı birer örnek mesabesine sokar. Nuh as kıssasını okuduğumuz zaman olmuş bitmiş olaylar olarak değil, onun üzerinden yapılan anlatımların bizler içinde geçerli örneklikler olduğu görülecektir.
Kıssaları anlatılan bütün kavimlerde olduğu gibi Nuh as ın kavmininde en büyük hastalığı şirk'tir. Kur'an o kavmin kulluk ettiği putların adlarının Nuh s . 23. ayetinde, vedd , suva,
yeğus, ye'uk ve nesr olduğunu bildirmektedir. Bugün müslümanlar olarak kendimize baktığımız zaman o putların isimleri değişiklik arz ettiği, ancak işlev olarak herhangi bir farkın olmadığı görülecektir.
Kendimizi müslüman kimliği altında görmemiz şirkten kurtulmuş olduğumuz anlamına gelmemekteve bir çok müslüman kimliği altında insan kendisini kur'an dışında kitaplara ve bu kitapları yazan kişilere kul ederek şirk bataklığına düşmektedirler. Nuh as kavminin dediği gibi her fırka mensubu kendi fırka lideri ve kitabına aynen o kavim misali yapışarak onları asla terketmek istememektedirler. Nuh as ın kavminin putlarını her türlü güncelleştirmek mümkündür. Mensubu olduğumuz fırka , şeyh , siyasi parti vs hangi şey bizi Allah cc ye kul olmaktan geri atıyorsa putumuz odur .
Şirk denilen olguyu sadece mekke veya kıssaları anlatılan kavimler içine hapsettiğimiz zaman kur'anın şirk merkezli anlatımlarının hiçbirisi bizleri zerre kadar ilgilendirmemekte olduğu zannına kapılarak, kur'an dışında iman ettiğimiz kitapları , Allah cc dışında iman ettiğimiz kullara rağmen kendimizi muvahhidlerin önde gideni zannederek hayatımızı şirk içinde geçirdiğimizin farkında bile olmadan ebedi cehennemi hak etmemiz içten bile değildir.
Ankebut s. 14. ayetinde Nuh as ın 1000 seneden elli sene eksik yani 950 sene kalması bazı kesimlerde farklı anlaşılarak böyle bir kalışın imkansız olduğu düşünülerek "olsa olsa aydır yıl falan olamaz" diyerek verilmek istenen sabır mesajını anlamakta zorlandıklarını görmekteyiz. Aynı kur'an kalem s. 48. ayetinde Yunus as ın sabırsızlığına vurgu yaparak "onun gibi olma" buyurur, Nuh ve Yunus as ları sabır ve sabırsızlık konusunda birlikte okuduğumuz zaman yine tebliğ sürecinde önümüze çıkan engellere karşı nasıl bir tutum içinde olmak gerektiği Nuh as örneğinde bizlere öğretilmektedir. Nuh s. ayetlerine baktığımız zaman Nuh as ın kavmine karşı uyguladığı tebliğ metodu onun ne kadar sabırlı bir kul olduğu hakkında bizlere bilgi vererek örnek almamızı sağlamaktadır.
Sabır, tebliği sürecinde önümüze çıkan engelleri aşmak konusunda bizlere lazım olan bir şeydir , Nuh as bunu kendisi yaşayarak bizlere örnek olmuştur. Allah cc Nuh as a gemi yapmasını emretmesi yine bir sabır örneği olarak karşımıza çıkmaktadır. Bugünkü teknik ile bir geminin yapımının bile uzun bir sürede meydana geldiğinin düşünecek olursak , Nuh as ın yaptığı gemi acaba kaç yılda meydana gelmiştir? .
Nuh as ın gemisinin hangi dağın tepesine indiği ve bu geminin kalıntılarının hala aranması kıssa ile ilgili verilmek istenen mesajın anlaşılmadığını olayın sadece yaşanmışlığı içinde düşünüldüğünün bir tezahürüdür. Allah cc Nuh as a bir gemi yapmasını emretmiş , bu gemiye iman edenleri ve hayvanları bindirmesini emrederek geri kalan insanları suda boğmuştur, bu olayı sadece bu şekil bir anlayış çerçecesinde düşünüp mesaj içerikli okumamak kıssayı eksik anlamak demek anlamına gelir.
Allah cc bir çok ayetinde kendisine iman edilmesini emretmekte , bu iman neticesinde insanların ebedi kurtuluşa erişeceğini , iman edilmediği takdirde ebedi cehennem azabı ile ceza göreceklerini beyan etmiştir. Bu anlatımlar iddia olup karşılığı ölüm sonrası görülecektir, bu tür iddiaların ispatı kıssalardaki anlatımlarda karşımıza çıkarak , Allah cc nin iddiası ispatlanmış olmaktadır.
Bu iddianın ispatını Nuh as örneğinde şöyle anlayabiliriz. Allah cc Nuh as ı kavmine göndererek şirki terketmelerini tek ilah olan Allah cc ye kulluk etmeleri gerektiğini tebliğ etmesi için onu elçi seçmiştir. Kavmi bu tebliğe olumlu yanıt vermeyerek onu red etmiş ve ilahlarını asla terketmeyeceklerini Nuh as a haykırmışlardır. Nuh as onlara bu yaptıklarının karşılığının ebedi cehennem olarak geri dönceğinin söylemesine rağmen onlar bu haberi ciddiye almayarak "hadi getirde görelim" diyerek rest çekmişlerdir.
Allah cc kavminin bu resti karşısında ona gemi yapmasını emrederek iman edenlerin bu gemiye binerek kurtulmalarını sağlar. Şimdi bu kıssayı günümüze getirerek okuyacak olursak şunları söyleyebiliriz; Geminin Nuh as a iman edenleri kurtarmasının karşılığı bugün elimizde olan kitap'tır , bu kitap insanlara tek olan Allah cc ye iman etmelerini tavsiye etmekte bu tavsiyeye uyanların ve uymayanların akıbetlerinin ne olduğunu aynı kitap içinde beyan etmektedir. Kitaba iman ederek gereklerini hayatlarında yerine getiren insanlar gemiye binerek kurtulanlar ile aynı durumda olmakta , kitaba iman etmeyenler ise gemiye binmeyerek helak olanlarla aynı durumda olmaktadır. Bu canlı ve yaşanmış bir örnek olup tabiri yerindeyse işin şakasının olmadığını bizlere göstermektedir. Geminin kalıntılarını aramak yerine, gemi üzerinden verilmek istenen mesaja odaklanıp kurtulanlardan olmayı seçmek daha akıllıca bir yöntemdir.
Sonuç olarak; Nuh as kıssası yaşanmış bitmiş bir kıssa değil her an yaşanmaya devam eden bir kıssa olarak capcanlı olarak karşımızda durmaktadır. Nuh as ın Allah cc nin dışında kulluk ettikleri putların sadece isimleri değişmiş isimleri falan kitap , feşmekan zat olmuş ama işlev olarak aynı şekilde günümüzde yaşamaya devam etmektedirler. Gemi objesi üzerinden verilmek istenen mesaj ise yine canlı olarak yaşamaya devam ederek gemi ile kur'anı aynileştirerek düşündüğümüz takdirde o gün gemiye binerek helaktan kurtulanlar , bugün ve yarın kur'ana iman ederek helaktan kurtulacaklardır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
hayata etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hayata etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2 Ağustos 2014 Cumartesi
22 Temmuz 2014 Salı
İbrahim a.s Örneğinde Kıssaları Hayata Taşımak (Ateşe Atılması)
Kıssalar ile ilgili yazılarımızda vurgulamaya çalıştığımız en önemli konu olan , kıssaların anlatılma amacının sonrakilere örnek olması meselesi, atamız İbrahim as kıssasında da unutulmaması gerekmektedir. Kıssa okumalarında en büyük sorun , anlatılan kıssanın sadece anlatıldığı zaman ve mekan içinde bırakılarak okunması olup, kıssanın mesaj verme özelliğini kaybettirmektedir. "Parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak" veya "kıssa içinde dönüp dolaşmak" metodu şeklinde izah edebileceğimiz okuma metodlarını , modernist okumaların bir açmazı olarak gördüğümüzü ifade edelim . Bu şekil bir okuma İbrahim as kıssasındaki onun ateşe atılması konusu etrafındada yapılarak olayın gerçek olarak yaşanmadığı , mecaz bir anlatım olduğu şeklinde düşüncelerin ortaya atıldığı konu ile alakalı olanların malumudur.
İbrahim as, kavminin hükümdarı , babası ve kavmi ile olan mücadelesinin anlatıldığı ayetleri buraya almaktan ziyade bu mücadelenin bizlere dönük nasıl bir mesaj içermiş olabileceği konusunda düşünmeye çalışarak bu mücadelesinin ateşe atılmak sureti ile sona ermiş olması akabinde gelişen olayların bizler tarafından nasıl anlaşılabileceği konusundaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
İnsanları ve cinleri sadece kendilerine kul olsunlar diye yaratan Allah cc , şeytanın ayartmaları sonucu bir çok kulunun bu yoldan sapması üzerine elçiler gönderip onlara vahyederek yaratılış amaçlarını onlara hatırlatmış ve kendinden başkalarını ilah ve rab olarak kabul etmemelerini istemiştir. Kur'anda kıssası anlatılan elçiler bu yolda canla başla gayret ederek insanlara vahyi tebliğ etmeye çalışmalarına rağmen , bir çok insan bu vahyi red etmiş , red etmekle kalmamış kendi ilahlarını yüceltmeye devam ederek o elçilere güç ile karşı koymuşlardır.
Elçiler ve onlara tabi olanlar bu engellemelere karşı can siperane karşı durarak vazifelerini yerine getirmişlerdir , elçilerin bu sünnetleri bizler için önemli bir mesaj olarak okunması gerekmesine rağmen kıssa içinde anlatılan bazı olayların akli olarak izah edilememesinden hareketle bu olayların olmadığı , anlatımın hakiki değil mecazi olabileceği düşüncesi bir kısım insanlarda hakim olmuştur. Kur'anda mecazın varlığı red edilmeyecek bir olgu olmasına rağmen , hangi anlatımın mecaz olabileceği veya olamayacağı konusuna dikkat edilmesi gerekmektedir.
İbrahim as ın, kendisine tevdi edilen elçilik görevini yılmadan bıkmadan usanmadan sonuna kadar yerine getirmeye çalışarak kavminin şirk koşmakta olduğu putları kırması onun bize örneklik olması açısından okunması gerekmekte , başına gelebilecek muhtemel tehlikeleri hiçe sayarak bunu yapması ve Allah cc nin yolunda canını dahi hiçe saymış olmasını mecaz bir anlatım olarak görmek mümkün değildir. İbrahim as ı ateşe kadar götüren olayları bir bütün olarak okuyup bütün olanları gerçek olarak anlamak kıssayı doğru anlamanın gereğidir , şayet ateşe atılmaya kadar geçen olayları hakiki ateşe atılma ve sonrasını mecaz anlayacak olursak bu çelişkili bir okuma olacaktır. Başına gelen olay canlı ve gerçek olarak yaşanmış olan, kavminin putlarına karşı yapmış olduğu eylem sonucunda olmuş olması ve akıbetinin ateşe atılmış olmasının mecaz görülmesini gerektirecek bir yönü yoktur. İbrahim as ın ateşe atılmasına kadar gelişen olayları doğru bir biçimde okuyup gereki olan mesajı aldıktan sonra onun ateşe atılmasını ve ateşten kurtarılmasını daha kolay anlayabileceğimizi düşünüyoruz.
Allah cc bir çok kur'anda ayetinde elçilerine ve inananlara karşı yardım etmesinin kendi üzerine bir vazife olduğunu beyan etmektedir. Allah cc nin üzerine borç olarak beyan ettiği bu yardım bir kurala bağlanmış olup kimseye yattığı yerden gelmemektedir. İbrahim as başta kavmin hükümdarı , babası ve kavmi ile bir ömür mücadele ederek geri adım atmadan vazifesini yerine getirmiş olması Allah cc nin yardım vaadini hak ettiğini göstermektedir.
Kavminin bütün putlarını kırarak en büyük putu hariç tutması , ve putların ne kadar aciz birer varlık olduklarını kendi dilleri ile kavmine itiraf ettirmiş olması bardağı taşıran son damla olmuş ve kavmi tarafından ateşte yakılmak sureti ile öldürülmek istenmiştir. İbrahim as a yapılacak olan bu korkunç muamele ve onun böyle cezadan kurtulmak için af talep etmemiş olması yine örneklik olarak okunması gerekmektedir. Yaratılmış olan insanların onu yakmak için kurdukları ateş tezgahının büyüklüğünün ahiret ateşi ile mukayesesi bile yapılmayacak kadar küçük olduğunu çok iyi bilen İbrahim as böyle bir cezadan kurtulmak için af dileyip ahirette ebedi olarak ateş içinde kalmaktan kurtulmuştur.
Aynı şekilde Musa as kıssasını hatırlayacak olursak , firavunun büyücüleri karşısındaki galibiyeti sonucunda büyücülerin Musa as iman etmiş olmaları karşısında firavunun öfekelenerek onları korkunç bir şekilde cezalandırma tehditlerine boyun eğmemişler ve dünyadaki saadeti terkederek ahiret saadetini tercih etmişlerdir. Bu anlatımlar bizler için canlı hayat içinde yaşanmış örneklikler olarak okunması gerekirken başka taraflara çekilip mesajından uzaklaştırılarak okunması sonucu kur'an ölü bir metin haline sokulmuş ve yaşanan hayata herhangi bir mesajı olup olmadığı konusu göz ardı edilmiştir.
Allah cc bir çok ayette dünya hayatının geçici olduğu, asıl olanın ahiret yurdu olduğu, dünya hayatındaki kazanımlarımızın ebedi hayatımızdaki yerimizi belirlediğini beyan etmiştir. Dünya hayatındaki hayal edebileceğimiz en büyük servet dahi ahireti satmamıza değecek kadar değerli olmadığı yine kitabın içindeki ayetlerde beyan edilip, canını cennet karşılığı satanların yaptığı alışverişin ne kadar karlı olduğu haberi verilmiştir. Atamız İbrahim as işte böyle bir alışverişe gözünü kırpmadan girmiş ve bizlere örnek olmuştur. Şayet dünya ateşi içinde yanmayı göze almayıp af dilemek yoluyla kurtulmayı seçseydi, kurtulduğu ateşi arayacağı sonsuz bir hayatın onu beklediğini çok iyi biliyordu.
Allah cc nin kendisine dünya ve ahirette yardım edeceği vaadine hiç tereddüt etmeden iman eden İbrahim as ın atıldığı ateş ona "soğuk ve selamet" bir yer olmuş olmasını mecaz olarak görmek Allah cc nin yardım vaadini , İbrahim as ın örnekliğini göz önüne almadan kur'an perspektifinden olaya bakmamanın bir tezahürü olduğunu düşünmekteyiz. Allah cc nin sünneti olarak ifade edilen elçilerine yardım sözünün lafta kalmadığı kimsenin güç yetiremeyeceği bir durumda onlara yardıma koşmuş olmasını ifade eden, ateşin soğuk ve selamet olmasını sünnetullahın çiğnenmesi olarak görmek yapılabilecek en büyük yanlış anlama örneğidir.
Sünnetullahı , Allah cc nin değişmez kuralı olarak okuyup ateşin yakma özelliğini göz önüne getirip elçilere ve inananlara yardım sünnetini görmezden gelmek kitabı tersten okumaya bir örnektir. İbrahim as örneğinde insanların tehdidine boyun eğmeyerek canını hiçe sayanların alacakları vaad edilen karşılık yine lafta kalmamış gerçek olduğu göz ile canlı olarak gösterilmiştir. İbrahim as ölümden kurtulmak için dünyadaki ateşte yanmayı göze alarak ahirette "soğuk ve selamet" bir yurtta ebedi olarak yerleşmeye hak kazanmıştır.
Ateşin "soğuk ve selamet" olmasını sünnetullah yasaları gereği yakmama özelliği açısından değilde , kafirlerin tehditlerine boyun eğmeyerek ölümü göze alanların ahirette karşılaşacakları vaad edilen yerin gerçek hayat içinde canlı bir örneği olarak gösterilmesi açısından okuduğumuz zaman "kıssa içinde dönüp dolaşmak" metodu dediğimiz kıssadan herhangi bir mesaj alma kaygısı olmadan okunması yanlışına da düşülmemiş olacaktır.
Ateşin "soğuk ve selamet" olması demek dünya hayatında kafirleri boyun eğmemek suretiyle onlara karşı canını ortaya koyanlara vaad edilen cennetlerin lafta kalmayan kuru iddialar olmadığı , İbrahim as örneğinde canlı bir ispatı olduğunu göstermesi açısından okunduğu zaman , metin üzerinde tahrifat yapma pahasına bile bu olayı aklileştirme çabalarının ne kadar boş olduğunu gösterecektir. İbrahim as ın ateşe atılıp ateşin ona "soğuk ve selamet" olmasını kafirlere itaat etmeyerek ateşten kurtulmayı ve cennet nimetleri ile karşılıklandırılma olarak anlamak kıssayı bağlamı içinde okumak anlamına gelecektir.
Bu göz ile okunan bir kıssa yaşanmış bitmiş bir masal olarak değil ileriye dönük mesajları olan örneklikler olarak görülecek olup kur'anı ölü bir metin haline dönüştürme hatasına düşülmemiş olacaktır. Mecaz olarak okunan bu olay , İbrahim as ı bu olaya götüren eylemleride doğru anlamamayı beraberinde getirecek olup bunun örneği maalesef görülmektedir.Kendilerini özellikle "hanif" olarak lanse eden bir takım insanların İbrahim as ın dün kırdığı putların benzerlerinin önünde secde ve kıyam etmeleri onların bu kıssaları ne kadar anladıklarını !! göstermektedir.
Sonuç olarak; kur'an kıssaları içinde anlatılan bazı olayların sünnetullah dediğimiz yasalara aykırı olarak görülerek yine sünnetullah olan , Allah cc nin yardım sözünün gerçekleşmesi , kullarına vaad ettiği ahiret nimetlerinin gerçek olduğunun haberi gibi mesajlar içermiş olması gözü ile okunarak, olmuş bitmiş bir olay olmaktan kurtarılıp yaşanan hayata dair mesajları olan örneklikler olarak okunması kitabı ölü bir metin olarak okunmaktan kurtaracaktır. Tarih boyunca elçilerin örnekliğinde gösterilen şirk ile mücadele örneği atamız İbrahim as örnekliğinde bizlere can ve mal noktasında takınmamız gereken tavrı öğreterek insanların ateşine karşı çıkmanın, Allah cc tarafından "soğuk ve selamet" olan bir yurtta edebi olarak yaşamayı beraberinde getirdiği anlatılmaktadır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
İbrahim as, kavminin hükümdarı , babası ve kavmi ile olan mücadelesinin anlatıldığı ayetleri buraya almaktan ziyade bu mücadelenin bizlere dönük nasıl bir mesaj içermiş olabileceği konusunda düşünmeye çalışarak bu mücadelesinin ateşe atılmak sureti ile sona ermiş olması akabinde gelişen olayların bizler tarafından nasıl anlaşılabileceği konusundaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız.
İnsanları ve cinleri sadece kendilerine kul olsunlar diye yaratan Allah cc , şeytanın ayartmaları sonucu bir çok kulunun bu yoldan sapması üzerine elçiler gönderip onlara vahyederek yaratılış amaçlarını onlara hatırlatmış ve kendinden başkalarını ilah ve rab olarak kabul etmemelerini istemiştir. Kur'anda kıssası anlatılan elçiler bu yolda canla başla gayret ederek insanlara vahyi tebliğ etmeye çalışmalarına rağmen , bir çok insan bu vahyi red etmiş , red etmekle kalmamış kendi ilahlarını yüceltmeye devam ederek o elçilere güç ile karşı koymuşlardır.
Elçiler ve onlara tabi olanlar bu engellemelere karşı can siperane karşı durarak vazifelerini yerine getirmişlerdir , elçilerin bu sünnetleri bizler için önemli bir mesaj olarak okunması gerekmesine rağmen kıssa içinde anlatılan bazı olayların akli olarak izah edilememesinden hareketle bu olayların olmadığı , anlatımın hakiki değil mecazi olabileceği düşüncesi bir kısım insanlarda hakim olmuştur. Kur'anda mecazın varlığı red edilmeyecek bir olgu olmasına rağmen , hangi anlatımın mecaz olabileceği veya olamayacağı konusuna dikkat edilmesi gerekmektedir.
İbrahim as ın, kendisine tevdi edilen elçilik görevini yılmadan bıkmadan usanmadan sonuna kadar yerine getirmeye çalışarak kavminin şirk koşmakta olduğu putları kırması onun bize örneklik olması açısından okunması gerekmekte , başına gelebilecek muhtemel tehlikeleri hiçe sayarak bunu yapması ve Allah cc nin yolunda canını dahi hiçe saymış olmasını mecaz bir anlatım olarak görmek mümkün değildir. İbrahim as ı ateşe kadar götüren olayları bir bütün olarak okuyup bütün olanları gerçek olarak anlamak kıssayı doğru anlamanın gereğidir , şayet ateşe atılmaya kadar geçen olayları hakiki ateşe atılma ve sonrasını mecaz anlayacak olursak bu çelişkili bir okuma olacaktır. Başına gelen olay canlı ve gerçek olarak yaşanmış olan, kavminin putlarına karşı yapmış olduğu eylem sonucunda olmuş olması ve akıbetinin ateşe atılmış olmasının mecaz görülmesini gerektirecek bir yönü yoktur. İbrahim as ın ateşe atılmasına kadar gelişen olayları doğru bir biçimde okuyup gereki olan mesajı aldıktan sonra onun ateşe atılmasını ve ateşten kurtarılmasını daha kolay anlayabileceğimizi düşünüyoruz.
Allah cc bir çok kur'anda ayetinde elçilerine ve inananlara karşı yardım etmesinin kendi üzerine bir vazife olduğunu beyan etmektedir. Allah cc nin üzerine borç olarak beyan ettiği bu yardım bir kurala bağlanmış olup kimseye yattığı yerden gelmemektedir. İbrahim as başta kavmin hükümdarı , babası ve kavmi ile bir ömür mücadele ederek geri adım atmadan vazifesini yerine getirmiş olması Allah cc nin yardım vaadini hak ettiğini göstermektedir.
Kavminin bütün putlarını kırarak en büyük putu hariç tutması , ve putların ne kadar aciz birer varlık olduklarını kendi dilleri ile kavmine itiraf ettirmiş olması bardağı taşıran son damla olmuş ve kavmi tarafından ateşte yakılmak sureti ile öldürülmek istenmiştir. İbrahim as a yapılacak olan bu korkunç muamele ve onun böyle cezadan kurtulmak için af talep etmemiş olması yine örneklik olarak okunması gerekmektedir. Yaratılmış olan insanların onu yakmak için kurdukları ateş tezgahının büyüklüğünün ahiret ateşi ile mukayesesi bile yapılmayacak kadar küçük olduğunu çok iyi bilen İbrahim as böyle bir cezadan kurtulmak için af dileyip ahirette ebedi olarak ateş içinde kalmaktan kurtulmuştur.
Aynı şekilde Musa as kıssasını hatırlayacak olursak , firavunun büyücüleri karşısındaki galibiyeti sonucunda büyücülerin Musa as iman etmiş olmaları karşısında firavunun öfekelenerek onları korkunç bir şekilde cezalandırma tehditlerine boyun eğmemişler ve dünyadaki saadeti terkederek ahiret saadetini tercih etmişlerdir. Bu anlatımlar bizler için canlı hayat içinde yaşanmış örneklikler olarak okunması gerekirken başka taraflara çekilip mesajından uzaklaştırılarak okunması sonucu kur'an ölü bir metin haline sokulmuş ve yaşanan hayata herhangi bir mesajı olup olmadığı konusu göz ardı edilmiştir.
Allah cc bir çok ayette dünya hayatının geçici olduğu, asıl olanın ahiret yurdu olduğu, dünya hayatındaki kazanımlarımızın ebedi hayatımızdaki yerimizi belirlediğini beyan etmiştir. Dünya hayatındaki hayal edebileceğimiz en büyük servet dahi ahireti satmamıza değecek kadar değerli olmadığı yine kitabın içindeki ayetlerde beyan edilip, canını cennet karşılığı satanların yaptığı alışverişin ne kadar karlı olduğu haberi verilmiştir. Atamız İbrahim as işte böyle bir alışverişe gözünü kırpmadan girmiş ve bizlere örnek olmuştur. Şayet dünya ateşi içinde yanmayı göze almayıp af dilemek yoluyla kurtulmayı seçseydi, kurtulduğu ateşi arayacağı sonsuz bir hayatın onu beklediğini çok iyi biliyordu.
Allah cc nin kendisine dünya ve ahirette yardım edeceği vaadine hiç tereddüt etmeden iman eden İbrahim as ın atıldığı ateş ona "soğuk ve selamet" bir yer olmuş olmasını mecaz olarak görmek Allah cc nin yardım vaadini , İbrahim as ın örnekliğini göz önüne almadan kur'an perspektifinden olaya bakmamanın bir tezahürü olduğunu düşünmekteyiz. Allah cc nin sünneti olarak ifade edilen elçilerine yardım sözünün lafta kalmadığı kimsenin güç yetiremeyeceği bir durumda onlara yardıma koşmuş olmasını ifade eden, ateşin soğuk ve selamet olmasını sünnetullahın çiğnenmesi olarak görmek yapılabilecek en büyük yanlış anlama örneğidir.
Sünnetullahı , Allah cc nin değişmez kuralı olarak okuyup ateşin yakma özelliğini göz önüne getirip elçilere ve inananlara yardım sünnetini görmezden gelmek kitabı tersten okumaya bir örnektir. İbrahim as örneğinde insanların tehdidine boyun eğmeyerek canını hiçe sayanların alacakları vaad edilen karşılık yine lafta kalmamış gerçek olduğu göz ile canlı olarak gösterilmiştir. İbrahim as ölümden kurtulmak için dünyadaki ateşte yanmayı göze alarak ahirette "soğuk ve selamet" bir yurtta ebedi olarak yerleşmeye hak kazanmıştır.
Ateşin "soğuk ve selamet" olmasını sünnetullah yasaları gereği yakmama özelliği açısından değilde , kafirlerin tehditlerine boyun eğmeyerek ölümü göze alanların ahirette karşılaşacakları vaad edilen yerin gerçek hayat içinde canlı bir örneği olarak gösterilmesi açısından okuduğumuz zaman "kıssa içinde dönüp dolaşmak" metodu dediğimiz kıssadan herhangi bir mesaj alma kaygısı olmadan okunması yanlışına da düşülmemiş olacaktır.
Ateşin "soğuk ve selamet" olması demek dünya hayatında kafirleri boyun eğmemek suretiyle onlara karşı canını ortaya koyanlara vaad edilen cennetlerin lafta kalmayan kuru iddialar olmadığı , İbrahim as örneğinde canlı bir ispatı olduğunu göstermesi açısından okunduğu zaman , metin üzerinde tahrifat yapma pahasına bile bu olayı aklileştirme çabalarının ne kadar boş olduğunu gösterecektir. İbrahim as ın ateşe atılıp ateşin ona "soğuk ve selamet" olmasını kafirlere itaat etmeyerek ateşten kurtulmayı ve cennet nimetleri ile karşılıklandırılma olarak anlamak kıssayı bağlamı içinde okumak anlamına gelecektir.
Bu göz ile okunan bir kıssa yaşanmış bitmiş bir masal olarak değil ileriye dönük mesajları olan örneklikler olarak görülecek olup kur'anı ölü bir metin haline dönüştürme hatasına düşülmemiş olacaktır. Mecaz olarak okunan bu olay , İbrahim as ı bu olaya götüren eylemleride doğru anlamamayı beraberinde getirecek olup bunun örneği maalesef görülmektedir.Kendilerini özellikle "hanif" olarak lanse eden bir takım insanların İbrahim as ın dün kırdığı putların benzerlerinin önünde secde ve kıyam etmeleri onların bu kıssaları ne kadar anladıklarını !! göstermektedir.
Sonuç olarak; kur'an kıssaları içinde anlatılan bazı olayların sünnetullah dediğimiz yasalara aykırı olarak görülerek yine sünnetullah olan , Allah cc nin yardım sözünün gerçekleşmesi , kullarına vaad ettiği ahiret nimetlerinin gerçek olduğunun haberi gibi mesajlar içermiş olması gözü ile okunarak, olmuş bitmiş bir olay olmaktan kurtarılıp yaşanan hayata dair mesajları olan örneklikler olarak okunması kitabı ölü bir metin olarak okunmaktan kurtaracaktır. Tarih boyunca elçilerin örnekliğinde gösterilen şirk ile mücadele örneği atamız İbrahim as örnekliğinde bizlere can ve mal noktasında takınmamız gereken tavrı öğreterek insanların ateşine karşı çıkmanın, Allah cc tarafından "soğuk ve selamet" olan bir yurtta edebi olarak yaşamayı beraberinde getirdiği anlatılmaktadır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
9 Haziran 2014 Pazartesi
Yunus a.s Örneğinde Kıssaları Hayata Aktarmak
Kur'an kıssa yollu anlatım metodu ile muhataplarına vermek istediği mesajı gözlere ve kulaklara hitap ederek zihinlerde daha kalıcı bir yer tutmasını sağlamıştır, hangi birimiz yıllar önce seyrettiğimiz herhangi bir sinema veya tiyatro eserini dün seyretmiş gibi hatırlamayız?. Kur'an bizden öncekilerin geçmiş yaşantısını kıssa olarak anlatmak ile bizlerin hisse almasını sağlamak olması gerçeği, çoğunluk tarafından doğru okunamamış ve "aya değil parmağa bakmak" veya " kıssa içinde dönüp dolaşmak metodu şeklinde okunmuş ve eskilerin masallarına dönüştürülmüştür.
Kur'an kıssalarını 2 farklı okuma başlığı altında toplarsak, 1- geleneksel tefsir metodu içinde gördüğümüz kıssa içinde dönüp dolaşarak yaşandığı zaman ve mekana hapseden bir okuyuş , 2- bu okuyuşa tepki olarak, özellikle mucize olarak nitelenebilecek olayların yorumlarında mecaz olarak anlaşılması gerektiği şeklinde akılcı bir okuyuş şeklinde özetleyebiliriz. Her iki okuyuşun ortak noktası kıssanın mesajını anlamamak olarak ortaya çıkmakta olup problemli bir okuyuş olduğunu düşünmekteyiz.
Bu metodlar çerçevesinde yapılmış olan okumaları eleştirmekten ziyade teklif ettiğimiz metodu anlatarak, bu metod içinde yaptığımız okuma örneklerini paylaşmak istiyoruz. Teklif ettiğimiz metod kısaca şöyledir; kıssaları yaşanmışlığı içindeki anlatımları gerçek olarak anlayıp bu gerçekliğin bizlere verdiği mesaj ne olabilir? sorusunun cevabını aramak şeklinde özetleyebiliriz. Bu yazımızda Yunus as kıssası üzerinde durarak o kıssa üzerinden bizlere verilmek istenen mesaj nedir? sorusunun cevabını aramaya çalışacağız.
Önce Yunus as kıssasını kısaca hatırlayalım; Yunus as ı Allah cc kavmine elçi olarak seçmiş ve onları tevhide davet etmesi için görevlendirmiştir, ancak kavminin inadı karşısında bir gemiye binerek kavmini terketmiş ve gemiden denize atılarak balık tarafından yutulmuş ve balığın karnında ettiği dua ile kurtarılmış, yeniden kavmine dönmüş ve o kavmi ona iman ederek helak olmaktan kurtulmuştur.
Yunus as ın kıssasını kur'anda bu şekilde anlatıldığını görmekteyiz, geleneksel okuma onu yutan balığın cinsini tartışmış , modernist okuma böyle bir olayın aklen olmasının mümkün olmadığı olayın mecaz olduğu yönündeki yorumlar ile kıssayı okumaya çalışmıştır. Olayın mecaz olup olmadığını tartışmaktan ziyade , olayı hakiki olarak anlayıp bu hakikat üzerinden bizler nasıl bir mesaj çıkarabiliriz sorusunu cevaplamaya çalışalım.
Yunus as kavmini terketmesi öncelikle tebliğ görevi ile ilgili olarak okunmalı ve öncelikle Muhammed as a bu terkediş örneği verilerek "onun gibi olma" emri verilmekte, bu emir bizler için de geçerlidir. Müslümanlar dan olmak iddiasında olmanın gereklerinden birisi de Allah cc nin vahyini hayata aktarmak ve o vahyi başkalarına tebliğ etmektir, bu tebliğ sürecinde önümüze her türlü engelin çıkacağını bize örnekleri verilen elçilerin kıssalarında da görmekteyiz. Yunus as dışındaki elçiler bu süreç te sonuna kadar mücadele etmişler ve önlerine çıkan engelleri vahyin onlara çizdiği yol içinde göğüs germişlerdir.
Yunus as kavmini terkederek yaptığı hatayı ancak denize atıldığı zaman anlamış ve bu hatasından dönerek tevbe etmiş ve tevbesi kabul edilerek görev yerine yeniden dönmüştür. Kavmini terkettikten sonra onun başına gelenleri kendimiz ile bir paralellik kurarak okumak bizlerin de bir anlık hata sonucu böyle bir duruma düştüğümüzde karşılaşacağımız sonuç noktasında Yunus as kıssasından örneklik çıkarmak durumundayız.
Hata yapmak insana has bir özellik olup , hatasını anlayıp geri dönüp tevbe etmek Allah cc nin insana açmış olduğu bir kapıdır. İnsan ne kadar ağır bir günah işlemiş olursa olsun kendisinin bu günahının Allah cc tarafından affedileceğini umarak ondan, yaptığı günahın affedilmesini isteyebilir. Allah cc nin affedici olduğuna dair bir çok ayet bunun gerçekliğini anlatmasının yanısıra Yunus as örneğinde bu affediciliğinin gerçek hayat içinde yansıması bizlere gösterilmektedir.
Yunus as ın balığın karnında olduğu zaman kur'anda "zulumat" (karanlık) kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu kelime den hareket ederek balığın karnında olmasını ve bu zulumattan kurtulmasının bizim için ne ifade edebileceğini anlamak kolaylaşır.
[021.087] Zünnun'u (Yunus'u) da. Hani öfkelenerek gitmişti de Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken karanlıklar(zulumati) içinde: «Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben gerçekten zalimlerden oldum diye.» seslendi.
Enbiya s. 87. ayetinde balığın karnındaki halinin anlatıldığı "zulumat içinde" olmasının ne olduğunu bu kelimenin ifade ettiği anlamı kur'an genelinde okuyarak anlayabiliriz. Zulumat (karanlık) kelimesi nur (aydınlık) kelimesinin zıddı olup, bu kelime kur'anda hakiki ve mecaz anlam şeklinde kullanılmaktadır. Hakiki anlamını nuzül öncesi arapların kullandığı dil anlamında "gecenin karanlığı içinde etrafını görememek" şeklinde olup , kur'an nazil olmaya başlayınca bu kelimenin anlamı genişlemiş , "vahyi kabul etmeyerek ışıktan yani nur dan mahrum kalmak" şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Allah cc zulumat içinde kalan kullarına her zaman tevbe kapısını açmış ve onları bağışlayacağını vaad etmiştir. Yunus as ın balığın karnında olmasının gerçek mekan olarak birleştirecek olursak , sesini duyurabilecek ve yardıma koşabilecek kimsenin olmadığı bir mekan olarak denizin metrelerce altında ve bir balığın karnında olan Yunus as ,sesini sadece alemlerin rabbi olan Allah cc nin duyabileceğini bildiği için ona tevbe etmiş ve bu ses denizin metrelerce altından bir balığın karnının içinden başka kimsenin duymasının imkanı olmayan bir yerden çıkmış ve "beni çağırdığınızda size icabet ederim" diye buyuran tarafından duyulmuş ve zulumat içinden (balığın karnından) kurtarılmıştır.
Bu kurtarma sadece Yunus as a has bir olmayıp kıyamete kadar hata ve isyan içine düşüp rabbine dua eden her insan için vaad edilmiş bir durumdur. Her insan bir şekilde hata edip Yunus as ın içinde düştüğü durum gibi çok sıkıntılı bi duruma düşebilir. İnsan düştüğü durum hali itibari ile "bundan daha beter bir duruma düşemem" dediği bir anda çağırınca duyurabileceği ve günahlarını bağışlayacağını bildiği , bu çağrıya icabet edecek olan bir varlığın olduğunu bilmesi bu kıssanın bizlere anlatılma amacı olduğunu anlayabiliriz.
Allah cc nin dışında kulluk edilen putların , çağıranın sesini duyamayacaklarının bir çok ayette vurgulanması , kullarının çağrısını duyan ve ona icabet edecek olanın sadece Allah cc olduğunun gerçek hayata yansımış bir anlatımı olan Yunus as ın balığın karnında olması ve oradan kurtarılmasını mecazi olarak okumanın şöyle bir yanlışı olduğunu hatırlatmak isteriz. Allah cc bizlere , kendisinin her an kullarını işittiğini her ne durumda olurlarsa olsunlar onlara yardım edeceğini vaad etmiş olup tevbeleri kabul eden ve kullarını kurtuluşa çıkaranın kendisi olduğunu beyan etmektedir. Yunus as kıssası bu durumdan kurtarmanın gerçek bir örneğini vermiş olup mecazidir denildiği zaman gerçek olmadığı gibi bir iddia ortaya atılmış olup kıssanın bizlere anlatılış amacına uygun bir düşünce değildir.
Aynı kıssanın saffat suresinde anlatılan ayetlerinin 142. ve 144. ayetler içinde şöyle buyurulmaktadır.
037.142-144 O yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi. Eğer çok tesbih edenlerden olmasa idi.Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
Bu ayetleri eğer yüzeysel bir okuma yaparsak şöyle bir soru kaçınılmazdır. Yunus as tesbih edenlerden olmasaydı balığın karnında diriliş gününe kadar nasıl kalır, balık diriliş gününe kadar hiç ölmeyecekmi ki böyle söylenmektedir , bunu nasıl anlamak gerekmektedir?. Bu anlatımı şöyle anlamak mümkündür; Yunus as eğer hatasını anlayıp tevbe etmeseydi bu günahından asla kurtulamayacak enbiya s. 87. ayet te gördüğümüz zulumat içinde kalmış olacak ve yeniden diriliş günü bu günahının cezasını çekmek üzere hesab günü Allah cc nin karşısına çıkacaktır.
Sonuç olarak; bizlere yaşanmış olaylar üzerinden Allah cc nin vaadinin, kulu hangi şartlar altında olursa olsun gerçekleşeceğini Yunus as kısssası örneğinde anlatan rabbimiz , bizlerinde hangi şartlar altında olursak olalım, elçisi Yunus as gibi çağrımıza icabet edeceğini beyan etmekte olup balığın karnında olmak durumu ile herhangi bir insanın çok zor şartlar altında olmasını bir paralellik içinde anlarsak balığın karnında bir insan nasıl yaşar gibi bir soru ile kıssanın asıl amacından sapmadan gerekli hisseyi almış oluruz. Kıssaların bizim hayatımıza yansıması nasıl olabilir? şeklinde sorunun cevabını Yunus as örneğinde böyle vermeye gayret ettik, diğer elçilerin örnekliğini bu çerçevede okuma merkezli diğer yazılamızı da bundan sonra elimizden geldiğince yayınlamaya devam edeceğiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kur'an kıssalarını 2 farklı okuma başlığı altında toplarsak, 1- geleneksel tefsir metodu içinde gördüğümüz kıssa içinde dönüp dolaşarak yaşandığı zaman ve mekana hapseden bir okuyuş , 2- bu okuyuşa tepki olarak, özellikle mucize olarak nitelenebilecek olayların yorumlarında mecaz olarak anlaşılması gerektiği şeklinde akılcı bir okuyuş şeklinde özetleyebiliriz. Her iki okuyuşun ortak noktası kıssanın mesajını anlamamak olarak ortaya çıkmakta olup problemli bir okuyuş olduğunu düşünmekteyiz.
Bu metodlar çerçevesinde yapılmış olan okumaları eleştirmekten ziyade teklif ettiğimiz metodu anlatarak, bu metod içinde yaptığımız okuma örneklerini paylaşmak istiyoruz. Teklif ettiğimiz metod kısaca şöyledir; kıssaları yaşanmışlığı içindeki anlatımları gerçek olarak anlayıp bu gerçekliğin bizlere verdiği mesaj ne olabilir? sorusunun cevabını aramak şeklinde özetleyebiliriz. Bu yazımızda Yunus as kıssası üzerinde durarak o kıssa üzerinden bizlere verilmek istenen mesaj nedir? sorusunun cevabını aramaya çalışacağız.
Önce Yunus as kıssasını kısaca hatırlayalım; Yunus as ı Allah cc kavmine elçi olarak seçmiş ve onları tevhide davet etmesi için görevlendirmiştir, ancak kavminin inadı karşısında bir gemiye binerek kavmini terketmiş ve gemiden denize atılarak balık tarafından yutulmuş ve balığın karnında ettiği dua ile kurtarılmış, yeniden kavmine dönmüş ve o kavmi ona iman ederek helak olmaktan kurtulmuştur.
Yunus as ın kıssasını kur'anda bu şekilde anlatıldığını görmekteyiz, geleneksel okuma onu yutan balığın cinsini tartışmış , modernist okuma böyle bir olayın aklen olmasının mümkün olmadığı olayın mecaz olduğu yönündeki yorumlar ile kıssayı okumaya çalışmıştır. Olayın mecaz olup olmadığını tartışmaktan ziyade , olayı hakiki olarak anlayıp bu hakikat üzerinden bizler nasıl bir mesaj çıkarabiliriz sorusunu cevaplamaya çalışalım.
Yunus as kavmini terketmesi öncelikle tebliğ görevi ile ilgili olarak okunmalı ve öncelikle Muhammed as a bu terkediş örneği verilerek "onun gibi olma" emri verilmekte, bu emir bizler için de geçerlidir. Müslümanlar dan olmak iddiasında olmanın gereklerinden birisi de Allah cc nin vahyini hayata aktarmak ve o vahyi başkalarına tebliğ etmektir, bu tebliğ sürecinde önümüze her türlü engelin çıkacağını bize örnekleri verilen elçilerin kıssalarında da görmekteyiz. Yunus as dışındaki elçiler bu süreç te sonuna kadar mücadele etmişler ve önlerine çıkan engelleri vahyin onlara çizdiği yol içinde göğüs germişlerdir.
Yunus as kavmini terkederek yaptığı hatayı ancak denize atıldığı zaman anlamış ve bu hatasından dönerek tevbe etmiş ve tevbesi kabul edilerek görev yerine yeniden dönmüştür. Kavmini terkettikten sonra onun başına gelenleri kendimiz ile bir paralellik kurarak okumak bizlerin de bir anlık hata sonucu böyle bir duruma düştüğümüzde karşılaşacağımız sonuç noktasında Yunus as kıssasından örneklik çıkarmak durumundayız.
Hata yapmak insana has bir özellik olup , hatasını anlayıp geri dönüp tevbe etmek Allah cc nin insana açmış olduğu bir kapıdır. İnsan ne kadar ağır bir günah işlemiş olursa olsun kendisinin bu günahının Allah cc tarafından affedileceğini umarak ondan, yaptığı günahın affedilmesini isteyebilir. Allah cc nin affedici olduğuna dair bir çok ayet bunun gerçekliğini anlatmasının yanısıra Yunus as örneğinde bu affediciliğinin gerçek hayat içinde yansıması bizlere gösterilmektedir.
Yunus as ın balığın karnında olduğu zaman kur'anda "zulumat" (karanlık) kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu kelime den hareket ederek balığın karnında olmasını ve bu zulumattan kurtulmasının bizim için ne ifade edebileceğini anlamak kolaylaşır.
[021.087] Zünnun'u (Yunus'u) da. Hani öfkelenerek gitmişti de Bizim kendisini asla sıkıştırmayacağımızı sanmıştı; derken karanlıklar(zulumati) içinde: «Senden başka ilah yoktur, seni tenzih ederim, ben gerçekten zalimlerden oldum diye.» seslendi.
Enbiya s. 87. ayetinde balığın karnındaki halinin anlatıldığı "zulumat içinde" olmasının ne olduğunu bu kelimenin ifade ettiği anlamı kur'an genelinde okuyarak anlayabiliriz. Zulumat (karanlık) kelimesi nur (aydınlık) kelimesinin zıddı olup, bu kelime kur'anda hakiki ve mecaz anlam şeklinde kullanılmaktadır. Hakiki anlamını nuzül öncesi arapların kullandığı dil anlamında "gecenin karanlığı içinde etrafını görememek" şeklinde olup , kur'an nazil olmaya başlayınca bu kelimenin anlamı genişlemiş , "vahyi kabul etmeyerek ışıktan yani nur dan mahrum kalmak" şeklinde kullanılmaya başlanmıştır. Allah cc zulumat içinde kalan kullarına her zaman tevbe kapısını açmış ve onları bağışlayacağını vaad etmiştir. Yunus as ın balığın karnında olmasının gerçek mekan olarak birleştirecek olursak , sesini duyurabilecek ve yardıma koşabilecek kimsenin olmadığı bir mekan olarak denizin metrelerce altında ve bir balığın karnında olan Yunus as ,sesini sadece alemlerin rabbi olan Allah cc nin duyabileceğini bildiği için ona tevbe etmiş ve bu ses denizin metrelerce altından bir balığın karnının içinden başka kimsenin duymasının imkanı olmayan bir yerden çıkmış ve "beni çağırdığınızda size icabet ederim" diye buyuran tarafından duyulmuş ve zulumat içinden (balığın karnından) kurtarılmıştır.
Bu kurtarma sadece Yunus as a has bir olmayıp kıyamete kadar hata ve isyan içine düşüp rabbine dua eden her insan için vaad edilmiş bir durumdur. Her insan bir şekilde hata edip Yunus as ın içinde düştüğü durum gibi çok sıkıntılı bi duruma düşebilir. İnsan düştüğü durum hali itibari ile "bundan daha beter bir duruma düşemem" dediği bir anda çağırınca duyurabileceği ve günahlarını bağışlayacağını bildiği , bu çağrıya icabet edecek olan bir varlığın olduğunu bilmesi bu kıssanın bizlere anlatılma amacı olduğunu anlayabiliriz.
Allah cc nin dışında kulluk edilen putların , çağıranın sesini duyamayacaklarının bir çok ayette vurgulanması , kullarının çağrısını duyan ve ona icabet edecek olanın sadece Allah cc olduğunun gerçek hayata yansımış bir anlatımı olan Yunus as ın balığın karnında olması ve oradan kurtarılmasını mecazi olarak okumanın şöyle bir yanlışı olduğunu hatırlatmak isteriz. Allah cc bizlere , kendisinin her an kullarını işittiğini her ne durumda olurlarsa olsunlar onlara yardım edeceğini vaad etmiş olup tevbeleri kabul eden ve kullarını kurtuluşa çıkaranın kendisi olduğunu beyan etmektedir. Yunus as kıssası bu durumdan kurtarmanın gerçek bir örneğini vermiş olup mecazidir denildiği zaman gerçek olmadığı gibi bir iddia ortaya atılmış olup kıssanın bizlere anlatılış amacına uygun bir düşünce değildir.
Aynı kıssanın saffat suresinde anlatılan ayetlerinin 142. ve 144. ayetler içinde şöyle buyurulmaktadır.
037.142-144 O yaptığından ötürü pişman bir vaziyette iken balık onu yutuverdi. Eğer çok tesbih edenlerden olmasa idi.Onun karnında (insanların) dirilip-kaldırılacakları güne kadar kalakalmıştı.
Bu ayetleri eğer yüzeysel bir okuma yaparsak şöyle bir soru kaçınılmazdır. Yunus as tesbih edenlerden olmasaydı balığın karnında diriliş gününe kadar nasıl kalır, balık diriliş gününe kadar hiç ölmeyecekmi ki böyle söylenmektedir , bunu nasıl anlamak gerekmektedir?. Bu anlatımı şöyle anlamak mümkündür; Yunus as eğer hatasını anlayıp tevbe etmeseydi bu günahından asla kurtulamayacak enbiya s. 87. ayet te gördüğümüz zulumat içinde kalmış olacak ve yeniden diriliş günü bu günahının cezasını çekmek üzere hesab günü Allah cc nin karşısına çıkacaktır.
Sonuç olarak; bizlere yaşanmış olaylar üzerinden Allah cc nin vaadinin, kulu hangi şartlar altında olursa olsun gerçekleşeceğini Yunus as kısssası örneğinde anlatan rabbimiz , bizlerinde hangi şartlar altında olursak olalım, elçisi Yunus as gibi çağrımıza icabet edeceğini beyan etmekte olup balığın karnında olmak durumu ile herhangi bir insanın çok zor şartlar altında olmasını bir paralellik içinde anlarsak balığın karnında bir insan nasıl yaşar gibi bir soru ile kıssanın asıl amacından sapmadan gerekli hisseyi almış oluruz. Kıssaların bizim hayatımıza yansıması nasıl olabilir? şeklinde sorunun cevabını Yunus as örneğinde böyle vermeye gayret ettik, diğer elçilerin örnekliğini bu çerçevede okuma merkezli diğer yazılamızı da bundan sonra elimizden geldiğince yayınlamaya devam edeceğiz.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)