Bugün Müslümanların ekseriyetinin sahip olduğu elçi anlayışının Kur'an tarafından değil, riayet kitapları tarafından inşa edildiği bir gerçektir. Bu gerçek, rivayet kitaplarının oluşturduğu elçi anlayışına sahip olanlara anlatılmaya çalışıldığı zaman, büyük bir tepki çekmekte, Kur'an'ın anlattığı elçi portresi maalesef bir çok Müslüman tarafından kabul görmemektedir. Kabul görmediği gibi, Kur'an'ın tarif ettiği elçinin kabul görmesini isteyenler, "Elçi Düşmanı, Zındık" v.s gibi isimlerle yaftalanmaktadır.
Yine bilinmektedir ki, Kur'an'ın şefaat konulu ayetleri ile, rivayetler tarafından oluşturulmuş şefaat inancı, birbiri ile taban tabana zıttır. Kur'an, şefaat inancını müşriklerin sahip olduğu bir inanç olarak değerlendirirken, rivayetler ise şefaati bir İslam inancı olarak görmektedir. Yine rivayetler tarafından öğretilen şefaat inancında Muhammed (a.s) baş rolü oynamakta ve birçok Müslüman onun hesap gününde ümmetine şefaat ederek kendilerini ateşten kurtaracağına inanmaktadır.
Aşağıda yaptığımız örnek alıntılar, bu yanlış inancın bir tezahürü olarak kitaplarda ve birçok internet sitesinde yer almaktadır.
"Allah Resûlü (asm), ümmetinden bir kısmının cehenneme gireceğini duyduğu an mahşer meydanında secdeye kapanıp "Ümmetim! Ümmetim!"diye yakarışa geçecek, o esnada cenneti, hurilerin perdedarlığını ve kim bilir daha nice güzellikleri unutacak ve gözyaşlarını ceyhun ede ede hep ağlayacak O'na "Artık başını kaldır! Şefaat et, şefaatin kabul edilecek!"deninceye kadar başını yerden kaldırmayacak ve hep "Ümmetî! Ümmetî!"diye inleyecektir."
"Evet, günah-ı kebaîr işlemiş, düşmüş kalkmış, yer yer sürüm sürüm olmuş ve kirlenmiş, fakat ümidini yitirmemiş, ümitle ve zayıf da olsa imanla Huzur-u Risaletpenâhî’ye varabilmiş, Rasulü Ekrem’in şefaat atmosferi içine girmiş ne kadar mücrim varsa herkese bir bişarettir bu. Allah (celle celâluhû) O’na “Şefaat et! Şefaatin kabul görecektir” buyurmuşsa, O da bu teveccühü değerlendirecektir evet, Cenab-ı Hak, Habibi başını yere koyup, “Ümmetim, Ümmetim!” diye yalvardığında O’nun içine su serpecek ve rahmet esintili şu sözleri söyleyecektir: “Ya Muhammed! İrfa’ ra’seke, işfa’ tüşeffa’ / Ya Muhammed! Başını kaldır. Şefaat et! Şefaatin makbuldür bugün.”"
Yukarıda bulunan iki paragrafta yazılanlar, Muhammed (a.s) ın hesap gününde şefaatçi olacağına dair genel geçer algının bir yansıması olup, ateşten kurtarma yetkisine sahip olduğuna inanılan bir elçi inancını yansıtmaktadır.
Rivayetler tarafından örülen ATEŞTEN KURTARAN ELÇİ inancının ne derece doğru olabileceği konusunda Zümer s. 19. ayeti bize yol gösterecektir.
أَفَمَنْ حَقَّ عَلَيْهِ كَلِمَةُ الْعَذَابِ أَفَأَنْتَ تُنْقِذُ مَنْ فِي النَّارِ
[039.019] Hakkında azap hükmü kesinleşmiş kimseyi, ateşte olan kimseyi sen
mi kurtaracaksın?
Zümer s. 19. ayetinde Muhammed (a.s) a hitaben söylenilen bu sözler, bize onun hesap günündeki konumunu da anlatmaktadır. Bu ayete bakıldığında Muhammed (a.s) ın kimseyi ateşten kurtarmak gibi bir yetkisi olmadığı görülmektedir.
Burada, "Muhammed (a.s) ın ateşten kurtaramayacağı insanlar kafir olan kimselerdir. Onun ateşten kurtarma yetkisi Müslümanlar için olacaktır" şeklinde bir itirazın gelmesi de muhtemeldir.
Bu itiraza karşı şunları söyleyebiliriz:
Bu ayet içinde dikkat edilmesi gereken cümle, "Hakkında azap hükmü kesinleşmiş kimse" cümlesidir. Allah (c.c) nin hakkında azap hükmü verdiği bir kişi Müslüman da olsa (ki bu düşünce yine problemlidir) elçisi olan bir kulu için bu sözünü değiştireceği düşüncesi, itikadi açıdan sakıncalar doğurmaktadır. Allah'ın sözünün üzerine söz söyleyebileceğine inanılan bir kişinin Allah'a denk sayıldığı gözden uzak tutulmamalıdır. Allah'a denk görülen her şeyin ona ortak koşmak anlamına gelmektedir.
Hasılı kelam, Muhammed (a.s) ın hakkında azap hükmü kesinleşmiş olan Müslümanları ateşten kurtaracağı iddiası, yine bu ayet ile ret edilmektedir.
Şimdi burada Müslümanlar, rivayetler aracılığı ile anlatılan bir insanı ateşten kurtaracağına inanılan elçi portresi ile, Kur'an tarafından anlatılan kimseyi ateşten kurtarma yetkisi olmayan elçi arasında seçim yapmak durumundadır.
AYET VAR DİYORSUN AMA HADİS VAR KARDEŞİM
Bu söz, rivayetler tarafından gelen ve Kur'an ile çelişki arz eden bilgiye karşı getirilen bir karşı itiraz olarak, bir çok Müslümandan maalesef duyulmaktadır. Yine bu söz Kur'an'ın bazı Müslümanlar nezdindeki yerini göstermesi açısından acı bir örnektir. Çünkü bu gibi sözleri sarf edebilen kişiler, Kur'an ile rivayet arasında tercih yapılması gerektiğinde, Kur'an'ın değil rivayetlerin tercih edilmesi gereğine inanan, hatta bunu imanın bir gereği olarak görmektedirler.
"Hadis İnkarcısı" deyimini dillerine dolayan bazı kimselerin, bu deyim ile kast ettikleri insanlar, dinde rivayetlerin değil Kur'an'ın belirleyici olması gerektiğini savunanlardır. Muhammed (a.s) ın Kur'an'a aykırı en ufak bir söz dahi söylemeyeceği üzerinde, bütün Müslümanların ittifak etmiş olmasına rağmen, bu ittifak pratiğe çıkmamakta, Kur'an ile çakışan bir rivayetin Muhammed (a.s) tarafından asla söylenemeyeceği maalesef dile getirilmekten korkulmaktadır. Bu korkunun en büyük sebebi ise, bu gibi Kur'an ile çelişen rivayetlerin bulunduğu kitaplara dokunulmazlık zırhının giydirilmiş olmasıdır.
Bugün bir rivayet şayet Buhari, Müslim v.s gibi rivayet kitaplarında varsa, veya makbul olarak görülen bir kişinin ağzından çıkmış ise, bazı Müslümanlar tarafından Kur'an ayetinden daha sağlam olarak görülmekte, bu rivayetin güvenilir olup olmadığı konusunda en küçük bir şüphe dahi duyulmamaktadır.
Halbuki olması gereken, Kur'an'ın dinde belirleyici olması, üzerine dokunulmazlık zırhı giydirilmiş kitaplarda geçse dahi Kur'an ile çelişip çelişmediğine bakılması, kim söylemişse söylesin doğruluğu kişilere göre değil, Kur'an'a göre değerlendirilmesidir. Maalesef bu yapılmamakta, yapılmadığı gibi de bu yöntemi savunanlar en ağır ithamlara layık görülmektedir. Halbuki bu kimseler, Kur'an ile çelişen rivayetleri ret etmeyerek Hadis İnkarcısı olarak görülmemek için, KUR'AN İNKARCISI olmayı göze alabilmektedir.
Sonuç olarak: Muhammed (a.s) hesap gününde diğer insanlar gibi hesaba çekilecek (Araf s. 6), bu hesabın sonunda karşılığını alacaktır. Onun hesap gününde başkalarını ateşten kurtarmak gibi bir yetkisi olmadığı gibi, ona böyle bir yetkinin verildiğine inanmak itikadi açıdan sakıncalar içermektedir.
Genel geçer İslam düşüncesindeki elçi inancı Kur'an tarafından belirlenmediği için bu gibi sorunlar ortaya çıkmakta, Müslümanlar arasında fikir ayrılıklarının başını Muhammed (a.s) ın sahip olması gereken konum oluşturmaktadır. Şayet her konuda olması gerektiği gibi bu konuda da Kur'an belirleyici bir kitap olarak görülmüş olsaydı, bugün Müslümanlar arasındaki ayrılıklar büyük ölçüde giderilmiş olabilirdi.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
19. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
19. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
21 Temmuz 2018 Cumartesi
4 Temmuz 2011 Pazartesi
Hakka s. 40. ve Tekvir s. 19.Ayetlerindeki Kerim Elçi Kim?
Hakka suresi 40. ve tekvir suresi 19. ayetleri aynı ibarelerle "İNNEHU LEKAVLUN RESULİN KERİM" mealen "MUHAKKAKKİ O KERİM BİR ELÇİNİN SÖZÜDÜR" şeklinde kur'anda yer almaktadır.Kur'an Allah azze ve cellenin kelamı olduğuna göre bu ayetlerdeki kerim elçiler kimlerdir? sorusu karşımıza çıkmaktadır. Maalesef bugün karşımıza çıkan acı bir tablo bu ayetlerin siyak ve sibakına bakılmadan kur'anın muhammed as mın sözü veya cebrailin sözü olduğuna dair "kuran merkezli düşünce" adı altında geliştirlmeye çalışılmaktadır. Kur'anın Allah cc nin kelamı olduğu yolunda hiçbir müslümanın kuşkusu olmadığı halde ayetteki "resul" kavramının içeriğini kavrayamayan bazıları "kur'anın kaynağı sorunu" şeklinde bir sorun çıkarmaya çalışmaktadırlar. Konu ile ilgili ayet mealleri şunlardır. Tekvir s ayet 15 ile 21 arası
15- Artık hayır; yemin ederim (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen)lere,
16- Bir akış içinde yerini alanlara;
17- Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun,
18- Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;
19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
Hakka suresi 38 ile 48 ayet mealleri de şunlardır.
38- Hayır; gördüklerinize yemin ederim,
39- Görmediklerinize de.
40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
48- Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.
Birde Allah cc nin kullaryla iletşim nasıl kurduğunu şura s 51. ayetinin mealinden öğrenelim.
51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Konu ile ilgili olarak vakıa s 75 ile 81 ayetlerinin mealide şöyledir.
75- Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
76- Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
77- Elbette bu, bir Kur'an-ı Kerim'dir.
78- Saklanmış-korunmuş bir Kitap'ta (yazılı)dır.
79- Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
80- Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
81- Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz.
Şura s 51. ayetinin mealinden anlaşılacağı üzere Allah cc yeryüzündeki kullarıyla 3 şekilde iletişim kuracağından bahsetmektedir. 3. şekil olan "bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi" şeklinin kur'anın vahyedilme şekliyle ilşkisi bulunmaktadır. Yine mealini verdiğimiz vakıa suresinin ve buruc s. 22. ayetlerinden anlaşılacağı üzere "levhi mahfuz"denilen yani Allahın ilminde saklı olan bir kitaptan "mutahharun" diye vasfedilen meleklerden başkasının dokunamadığı ( buradaki dokunmaktan kasıt vahye cin veya şeytan gibi dışardan bir müdahelenin olmadığıdır) bir yerden alınan kur'an Allah cc nin yeryüzünde seçmiş olduğu Muhammed as a vahyedilmektedir. "kerim" olarak vasıflandırdığı kitabını şura s 51. ayetinden anlaşıldığı üzere yeryüzündeki kullarına yine resulleri vasıtasıyla indirdiğini belirten rabbimiz bu " kerim " olan kitabını yine "kerim resulleri" vasıtasyla indirmiştir
Hakka s 40 ve tekvir s 19. daki "kerim resulun sözü " olma meselesinide "resul" kavramının açılmıyla izah edebiliriz. Resul kelimesi sözlükte haberci anlamına gelmektedir. ıstılah anlamı oarak Allah cc nin, vahyini iletmek amacıyla şeçtiği kullarına verilen isimdir.Bir kimsenin "resulluk" vasfını taşıması mesajını ilettiği kimsenin mesajına eksiltme veya ilave etme yönünde herhangi bir müdahalede bulunma hakkını vermez. Kur'an bilindiği gibi sözlü olarak vahyedilmiş bir kitaptır. Ve kaynağı, hakka 43,fussilet 2,42 vakıa 80 , isra 106, taha 4 vb ayetlerdede belirtildiği üzere ALLAH cc dir. Kur'anın yeryüzündeki kullarına iletimini sağlayan iki tane resul vardır. birincisi nahl s. 102 ve şuara s. 93. ayetlrinde "ruhul emin ve ruhul kuds" olarak vasfedilen cebrail , ikinciside muhammed as.dır.Tekvir s. 19 . ayetteki "kerim resul" 20. ve 21. ayetleri vasıfları belirtilen cebraildir. Ancak hakka s.40. ayetindeki "kerim resul" bazıları tarafından buradada cebrail olarak anlaşılmaktadır. Burada cebrail dışında birinin sözü olarak anlaşıldığı takdirde kurana şüphe düşürme korkusuyla muhammed as olarak anlaşılmamasını bir samimiyet göstergesi olarak görsekte ayetlerin siyak ve sibakı maalesef hakka 40. daki "kerim resulu" cebrail olarak görmemize engeldir.
Hakka s. 40. ayettindeki "kerim resulu" muhammed as olarak anlamak için kur'an bütünlüğünden faydalanmak gerekmektedir. Hakka 41. ayetindeki" o bir şairin sözü değildir ne az inanıyorsunuz" mealindeki ayetten anlaşıldığına göre kur'anın şair sözü olmadığı belirtiliyor. Kur'anın diğer ayetlerine baktığımız zaman muhammed as için şairlik şuçlaması yapıldığını görmekteyiz ".Onlar: «Hayır; bunlar karışık rüyalardır», «Hayır; onu uydurmuştur», «Hayır; o şairdir», «Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin» dediler." enbiya s.5. ayet. , " Yoksa senin için şöyle mi derler: «Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.»" tur s. 30 ayet , " Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır" yasin s. 69. ayet , " O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar".şeklindeki ayetlerden gördüğümüz gibi müşriklerin "obir şairdir" iddialarına karşı kur'anın şair sözü olmadığı belirtilmektedir. Tur s.29 ayetinde ise "Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin."buyurularak müşriklerin kahinlik iddiaları rededilmektedir. müşriklerinin kur'ana getirdikleri itirazlardan birisi ayetlerden gördüğümüz gibi onun şair ve kahin olduğu iddialarıdır.Hakka s. ayetlerinde ise müşriklerin şair ve kahin diye suçladıkları dolayısıyla kur'anında şair ve kahin sözü olma durumunda olduğu yolundaki müşrik iddiaları red edilerek " KUR'ANIN ALEMLERİN RABBİNDEN İNDİRİLMİŞ BİR KİTAP OLDUĞU VE MUHAMMED AS INDA NE ŞAİR NE DE KAHİN OLMADIĞI BİLDİRİLMEKTEDİR.
Sonuç olarak tekvir s. 19. ve hakka s. 40. ayetlerindeki "kerim elçiler" tekvir 19 da cebrail olarak, hakka s. 40 ayetinde ise muhammed as olarak anlaşılması gerekmektedir.Günümüzde "kur'an merkezli düşünce" iddasıyla yola çıkarak kur'an bütünlüğünü gözetmeden kur'anı anlamak durumunda olan bazı kişiler için tekvir 19. ve hakka 40. ayetindeki "kerim resul" her iki ayettede cebrail olarak anlaşılmaktadır(.Burada maalesef kur'an merkezli düşünce" iddiasıyla yola çıkarak arabayı şarampole deviren bazı kimselerde cebrail yada vahiy meleği diye bir olguyu kabul etmemektedirler.Konumuz cebrailin var olup olmadığı meselesi olmadığı için bunu parantez içi bahsedip parantezi kapatalım.) Alemlerin rabbi olan ALLAH cc kullarına emir ve nehiylerini bildirmek için indirdiği "kerim" kitabını yine "kerim" olan cebrail ve muhammed as elçiliği ile kullarına indirmiştir. Bu işlemlerde Allah cc nin vahyine ne cebrailin nede muhammed as ın sözü karışmıştır. KUR'ANI KERİM ALEMLERİN RABBİ OLAN ALAH CC DENYİNE KERİM ELÇİLER OLAN CEBRAİL VE MUHAMMED AS ELÇİLİĞİ İLE İNDİRİLMESİ SIRASINDA RESULLERİN, VAZİFELERİ GEREĞİ GETİRDİKLERİ MESAJI OLDUĞU GİBİ BİLDİRMEK DURUMUNDA OLMALARI HASEBİYLE ELİMİZDEKİ MESAJIN İÇERİĞİ ALLAH CC DEN İNDİRİLDİĞİ ŞEKLİ İLE ELİMİZDE MEVCUTUR. NE CEBRAİLE NEDE MUHAMMED AS A AİT OLAN BİR SÖZ İÇERMEMEKTEDİR. en doğrusunu Allah cc bilir.
15- Artık hayır; yemin ederim (gündüz) sinip (gece) dönen (gezegen)lere,
16- Bir akış içinde yerini alanlara;
17- Kararmaya ilk başladığı zaman, geceye andolsun,
18- Ve nefes almaya başladığı zaman, sabaha;
19- Şüphesiz o (Kur'an), üstün onur sahibi bir elçinin gerçekten (Allah'tan getirdiği) sözüdür;
20- (Bu elçi,) Bir güç sahibidir, arşın sahibi Katında şereflidir.
21- Ona itaat edilir, sonra güvenilirdir.
Hakka suresi 38 ile 48 ayet mealleri de şunlardır.
38- Hayır; gördüklerinize yemin ederim,
39- Görmediklerinize de.
40- Hiç şüphesiz o (Kur'an), şerefli bir elçinin kesin sözüdür.
41- O, bir şairin sözü değildir. Ne az inanıyorsunuz?
42- Bir kahinin de sözü değildir. Ne az öğüt alıp-düşünüyorsunuz?
43- Alemlerin Rabbinden bir indirilmedir.
44- Eğer o, Bize karşı bazı sözleri uydurup-söylemiş olsaydı.
45- Muhakkak onun sağ-elini (bütün güç ve kudretini) çekip-alıverirdik.
46- Sonra onun can damarını elbette keserdik.
47- O zaman, sizden hiç kimse araya girerek bunu kendisinden engelleyip-uzaklaştıramazdı.
48- Çünkü o (Kur'an, Allah'tan sakınan) muttakiler için bir öğüttür.
Birde Allah cc nin kullaryla iletşim nasıl kurduğunu şura s 51. ayetinin mealinden öğrenelim.
51- Kendisiyle Allah'ın konuşması, bir beşer için olacak (şey) değildir; ancak bir vahy ile ya da perde arkasından veya bir elçi gönderip Kendi izniyle dilediğine vahyetmesi (durumu) başka. Gerçekten O, Yüce olandır, hüküm ve hikmet sahibidir.
Konu ile ilgili olarak vakıa s 75 ile 81 ayetlerinin mealide şöyledir.
75- Hayır, yıldızların yer (mevki)lerine yemin ederim.
76- Şüphesiz bu, eğer bilirseniz gerçekten büyük bir yemindir.
77- Elbette bu, bir Kur'an-ı Kerim'dir.
78- Saklanmış-korunmuş bir Kitap'ta (yazılı)dır.
79- Ona, temizlenip-arınmış olanlardan başkası dokunamaz.
80- Alemlerin Rabbinden indirilmedir.
81- Şimdi siz bu sözü mü hor görüp-küçümsüyorsunuz.
Şura s 51. ayetinin mealinden anlaşılacağı üzere Allah cc yeryüzündeki kullarıyla 3 şekilde iletişim kuracağından bahsetmektedir. 3. şekil olan "bir elçi gönderip kendi izniyle dilediğine vahyetmesi" şeklinin kur'anın vahyedilme şekliyle ilşkisi bulunmaktadır. Yine mealini verdiğimiz vakıa suresinin ve buruc s. 22. ayetlerinden anlaşılacağı üzere "levhi mahfuz"denilen yani Allahın ilminde saklı olan bir kitaptan "mutahharun" diye vasfedilen meleklerden başkasının dokunamadığı ( buradaki dokunmaktan kasıt vahye cin veya şeytan gibi dışardan bir müdahelenin olmadığıdır) bir yerden alınan kur'an Allah cc nin yeryüzünde seçmiş olduğu Muhammed as a vahyedilmektedir. "kerim" olarak vasıflandırdığı kitabını şura s 51. ayetinden anlaşıldığı üzere yeryüzündeki kullarına yine resulleri vasıtasıyla indirdiğini belirten rabbimiz bu " kerim " olan kitabını yine "kerim resulleri" vasıtasyla indirmiştir
Hakka s 40 ve tekvir s 19. daki "kerim resulun sözü " olma meselesinide "resul" kavramının açılmıyla izah edebiliriz. Resul kelimesi sözlükte haberci anlamına gelmektedir. ıstılah anlamı oarak Allah cc nin, vahyini iletmek amacıyla şeçtiği kullarına verilen isimdir.Bir kimsenin "resulluk" vasfını taşıması mesajını ilettiği kimsenin mesajına eksiltme veya ilave etme yönünde herhangi bir müdahalede bulunma hakkını vermez. Kur'an bilindiği gibi sözlü olarak vahyedilmiş bir kitaptır. Ve kaynağı, hakka 43,fussilet 2,42 vakıa 80 , isra 106, taha 4 vb ayetlerdede belirtildiği üzere ALLAH cc dir. Kur'anın yeryüzündeki kullarına iletimini sağlayan iki tane resul vardır. birincisi nahl s. 102 ve şuara s. 93. ayetlrinde "ruhul emin ve ruhul kuds" olarak vasfedilen cebrail , ikinciside muhammed as.dır.Tekvir s. 19 . ayetteki "kerim resul" 20. ve 21. ayetleri vasıfları belirtilen cebraildir. Ancak hakka s.40. ayetindeki "kerim resul" bazıları tarafından buradada cebrail olarak anlaşılmaktadır. Burada cebrail dışında birinin sözü olarak anlaşıldığı takdirde kurana şüphe düşürme korkusuyla muhammed as olarak anlaşılmamasını bir samimiyet göstergesi olarak görsekte ayetlerin siyak ve sibakı maalesef hakka 40. daki "kerim resulu" cebrail olarak görmemize engeldir.
Hakka s. 40. ayettindeki "kerim resulu" muhammed as olarak anlamak için kur'an bütünlüğünden faydalanmak gerekmektedir. Hakka 41. ayetindeki" o bir şairin sözü değildir ne az inanıyorsunuz" mealindeki ayetten anlaşıldığına göre kur'anın şair sözü olmadığı belirtiliyor. Kur'anın diğer ayetlerine baktığımız zaman muhammed as için şairlik şuçlaması yapıldığını görmekteyiz ".Onlar: «Hayır; bunlar karışık rüyalardır», «Hayır; onu uydurmuştur», «Hayır; o şairdir», «Haydi önceki peygamberler gibi o da bize bir mucize getirsin» dediler." enbiya s.5. ayet. , " Yoksa senin için şöyle mi derler: «Şairdir, zamanın onun aleyhine dönmesini gözlüyoruz.»" tur s. 30 ayet , " Biz ona şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kuran'dır" yasin s. 69. ayet , " O şairlere gelince; onlara azgınlar uyar".şeklindeki ayetlerden gördüğümüz gibi müşriklerin "obir şairdir" iddialarına karşı kur'anın şair sözü olmadığı belirtilmektedir. Tur s.29 ayetinde ise "Öğüt ver; Rabbinin nimetiyle sen, ne kahinsin ne de delisin."buyurularak müşriklerin kahinlik iddiaları rededilmektedir. müşriklerinin kur'ana getirdikleri itirazlardan birisi ayetlerden gördüğümüz gibi onun şair ve kahin olduğu iddialarıdır.Hakka s. ayetlerinde ise müşriklerin şair ve kahin diye suçladıkları dolayısıyla kur'anında şair ve kahin sözü olma durumunda olduğu yolundaki müşrik iddiaları red edilerek " KUR'ANIN ALEMLERİN RABBİNDEN İNDİRİLMİŞ BİR KİTAP OLDUĞU VE MUHAMMED AS INDA NE ŞAİR NE DE KAHİN OLMADIĞI BİLDİRİLMEKTEDİR.
Sonuç olarak tekvir s. 19. ve hakka s. 40. ayetlerindeki "kerim elçiler" tekvir 19 da cebrail olarak, hakka s. 40 ayetinde ise muhammed as olarak anlaşılması gerekmektedir.Günümüzde "kur'an merkezli düşünce" iddasıyla yola çıkarak kur'an bütünlüğünü gözetmeden kur'anı anlamak durumunda olan bazı kişiler için tekvir 19. ve hakka 40. ayetindeki "kerim resul" her iki ayettede cebrail olarak anlaşılmaktadır(.Burada maalesef kur'an merkezli düşünce" iddiasıyla yola çıkarak arabayı şarampole deviren bazı kimselerde cebrail yada vahiy meleği diye bir olguyu kabul etmemektedirler.Konumuz cebrailin var olup olmadığı meselesi olmadığı için bunu parantez içi bahsedip parantezi kapatalım.) Alemlerin rabbi olan ALLAH cc kullarına emir ve nehiylerini bildirmek için indirdiği "kerim" kitabını yine "kerim" olan cebrail ve muhammed as elçiliği ile kullarına indirmiştir. Bu işlemlerde Allah cc nin vahyine ne cebrailin nede muhammed as ın sözü karışmıştır. KUR'ANI KERİM ALEMLERİN RABBİ OLAN ALAH CC DENYİNE KERİM ELÇİLER OLAN CEBRAİL VE MUHAMMED AS ELÇİLİĞİ İLE İNDİRİLMESİ SIRASINDA RESULLERİN, VAZİFELERİ GEREĞİ GETİRDİKLERİ MESAJI OLDUĞU GİBİ BİLDİRMEK DURUMUNDA OLMALARI HASEBİYLE ELİMİZDEKİ MESAJIN İÇERİĞİ ALLAH CC DEN İNDİRİLDİĞİ ŞEKLİ İLE ELİMİZDE MEVCUTUR. NE CEBRAİLE NEDE MUHAMMED AS A AİT OLAN BİR SÖZ İÇERMEMEKTEDİR. en doğrusunu Allah cc bilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)