tahriful kur'an etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tahriful kur'an etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Tebyinül Kur'andan Tahriful Kur'an Örnekleri 7 (Bakara Kıssası)

"Tebyinül kur'an" adlı eserdeki tahrifleri ele almaya bakara suresine adını veren bakara kıssası ile devam ediyoruz. Bu kıssadada sayın yazar diğer kur'an kıssalarında olduğu gibi kelimeler üzerinde oynayarak ve tarihi sıralamayı göz ardı ederek , musa as ın kur'anda anlatılan kıssasının diğer kısımlarıyla karıştırarak tahrif cinayetlerine devam etmektedir. Önce kıssa ile ilgili verdiği ayetlerin meallerini verelim. 

67.         Ve hani Mûsâ kavmine, “Şüphesiz ki Allah, size bir sığır boğazlamanızı emrediyor” demişti. Onlar, “Sen bizi alaya mı alıyorsun?” dediler. O [Mûsâ], “Ben câhillerden biri olmaktan Allah'a sığınırım” dedi.
68.         Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o [sığır] her ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. O [Mûsâ], “O [Rabbim] diyor ki: ‘Şüphesiz o [sığır], pek yaşlı değil, pek körpe de değil, ikisi arası dinçtir.’ Haydi, emrolunduğunuz şeyi yapınız” dedi.
69.         Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, onun rengi ne ise onu bizim için açığa koysun” dediler. O [Mûsâ], “Şüphesiz O [Rabbim] diyor ki”: “Şüphesiz o [sığır], rengi bakanlara sürur veren, sapsarı bir inektir” dedi.
70.         Onlar, “Bizim için Rabbine dua et, o, nedir bizim için açığa koysun, şüphesiz ki o sığır, bize müteşâbih geldi ve biz şüphesiz Allah dilerse kesinlikle doğru yolu bulmuşlarız” dediler.
71.         O [Mûsâ], “Şüphesiz O [Rabbim] diyor ki”: “O [sığır], zelil olmayan [çifte koşulmayan], arazi sürmeyen, ekin sulamayan, salma gezen ve hiç alacası olmayan bir sığırdır.” Onlar, “İşte tam şimdi gerçeği getirdin” dediler. Sonunda onu boğazladılar. Ama neredeyse yapmayacaklardı.
72.         Ve hani siz bir nefsi öldürmüştünüz de onun hakkında birbirinizle atışmıştınız. Hâlbuki Allah, saklamış olduğunuzu çıkarandır.
73.         Sonra Biz, “Onun [öldürülen kişinin] ezası [ondan gelecek sıkıntı] sebebiyle o'nu [Mûsâ'yı] yola çıkarın” dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve akıllı davranasınız diye size âyetlerini gösterir.

Dikkat edileceği üzere kıssanın 67. ile 72. ayetleri arsı mealinde bir problem olmamasına rağmen 73. ayetin meali üzerinden kıssayı anlatarak iddia attiğimiz tahrifini gerçekleştirmeye çalışmıştır. Şimdi eserinde bu kıssasile ilgili yazdıklarına bakalım.  

Bu pasaj, İsrâîliyâtın etkisiyle yanlış yorumlanmıştır. Âyetlerin tahliline geçmeden bu konuyla ilgili iddialara yer vermek istiyoruz .  

Şeklinde klasik bir girişle başlayarak eserin hacmini veya kendi yaptıklarını örtme amacıyla bizimde kabul edemeyeceğimiz rivayetleri sergileyerek tabiri caizse yavuz hırsız veya minareye kılıf uydurma amaçlı olarak eserinde yer vermektedir. 

Burada sayın yazarın katılmadığı ancak bizim katıldığımız bir görüşüne yer vermek istiyoruz. 

Bu pasaj klasik kaynaklarda, İsrâîloğulları'nın işi fazla detaya boğmaları nedeniyle işlerinin zora koşulduğu, o sebeple verilen emri fazla irdelemeden hemen yapılması gerektiği noktasında açıklanmıştır. 

Kur'anda müminlerin vasıflarından biri olarak zikredilen konulardan biriside Allah ve resulu bir işe hükmettiği zaman müminlerin ona teslim olmaları şeklindedir. Tabiki bu emirler resul olan musa as ve rabbinin verdiği bir emir içinde geçerlidir. 

33.36 Allah ve resulu bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seçmek yaraşmaz. Allah'a ve Peygamber'e baş kaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur. 

24.51 Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: «İşittik, itaat ettik» demek, ancak müminlerin sözüdür, işte saadete erenler onlardır. 

Bakara s. 93. ayetinde bu konunun esas amacı hususunda bizlere bir mesaj verilmektedir.  
 
 2.93 Sizden kesin söz almış ve Tur'u tepenize dikmiştik, «Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve dinleyin» demiştik «İşittik ve karşı geldik» dediler de inkarları yüzünden buzağı sevgisi kalblerine sindirildi. De ki, «Eğer inanmışsanız, imanınız size ne kötü şey emrediyor?



Kur'anda israiloğulları ile ilgli ayetlere baktığımız zaman onların firavunun zulmundan kurtarıldıklarını ve onca rızık ile nimetlendirilmelerine karşılık onların buna şükür değil nankörlük ile cevap verdikleri bildirlmektedir. Ve bu nankörlükleri karşısında israiloğuları daha ağır imtihanlarla karşılaştırılmaktadır. Bakara kıssasında anlatılan olayda bunun bir örneğidir. İçlerine buzağı sevgisi sindirilen bir kavmin onu kesmek ile imtihanları bu kıssanın amaçlarından biridir.Amacımız bu kıssadaki tahrif konusu olduğu için bu kıssa ile ilgili anlatılmak istenen hisse konusunu ayrı bir yazımızda ele almak istediğimiz için biz tebyinül kur'an adlı eserden alıntılarla iddialarımızı ortaya koymaya çalışacağız.

Yukarda dediğimiz gibi kıssanın 67.ile 72. ayetlerinin mealinde herhangi bir problem yoktur, ancak kıssayı dayandırdığı 73. ayet mealinde ve konu ile yazdıklarında sayın yazar kur'an tarafından verilen tarihi verileride hiçe sayıp konuyu tamamen karıştırarak şöyle devam etmektedir.

73.         Sonra Biz, “Onun [öldürülen kişinin] ezası [ondan gelecek sıkıntı] sebebiyle o'nu [Mûsâ'yı] yola çıkarın” dedik. Allah ölüleri işte böyle diriltir ve akıllı davranasınız diye size âyetlerini gösterir.

Bu âyetlerde de İsrâîloğulları'nın geçmişlerinden başka bir kesit; atalarının işlemiş olduğu bir cürüm ve Allah'ın onlara verdiği emirler nakledilmekte; ayrıca Mûsâ'nın işlediği cinâyet nedeniyle başına gelebilecek sıkıntılardan kurtulması için o'nun Mısır'dan başka bir yere gönderilişi konu edilmektedir. Aynı konu Kasas sûresi'nde de yer almıştı.  

Sayın yazarın  "bu ayetlerde   Musa as ın işlediği bir cinayet nedeniyle başına gelebilecek sıkıntılardan kurtulması için onun mısırdan başka bir yere gönderilişi konu edilmektedir" şeklindeki bir iddiasına karşı önce kelimeleri tahrif etmeden önceki tarihi bilgileri nasıl tahrif ettiğini görelim.  

Bakara suresindeki israiloğulları ile ayetlerin başlangıcı 40. ayettten başlamaktadır. 50. ayette "firavunun zulmunden kurtarıldıkları" hatırlatılan israiloğullarına  atalarının bu kurtuluştan sonraki yaptıkları hatırlatılmaktadır. Yani anlatılan tarihi süreç firavunun boğulup denizden karşı tarafa geçtikleri zaman içindeki olaylardır. Bilindiği gibi mu sa as ın işlediği cinayet mısırda ve daha resul olmadan önceki bir olaydır. Sayın yazar bu olayı karıştırarak kıssayı tahrife dayanak yapmaya çalışmaktadır.

Sayın yazar konuya şu şekilde devam etmektedir.

Burada Mûsâ'nın elçiliğe hazırlanışı ve o'nun vahye muhatap olması nedeniyle sosyal ölülerin diriltilmesi söz konusudur. Âyetteki, Allah ölüleri işte böyle diriltir ve akıllı davranasınız diye size âyetlerini gösterir ifadesi de, buna işaret eder, cesedin canlanmasına değil. Nitekim Rasûlullah ve o'nun tebliğ ettiği vahiylerle ilgili de şöyle buyurulmuştur  

Sayın yazar musa as ın elçiliğe hazırlanma zamanını ve mekanını buradada karıştırmış ve "sosyal ölülerin diriltilmesi söz konusudur" demektedir. Halbuki kendisinin 72. ayete verdiği mealde "hani siz bir nefsi öldürmüştünüz" şeklinde verdiği ayet mealini unutarak buradaki öldürme hadisesini mecaz olarak görmekte ve hakiki anlamda verdiği meale karşılık ayetin izahında bunu mecaz olarak değerlendirmekte ve kur'anda mecaz olarak geçen ayetleri iddiasına dayanak olarak sunmaktadır. Yazar daha önceki yazılarımızdaortaya koyduğumuz şekilde tenakuzlarına bir yenisini daha katmaktadır. Eserinde gözümüze çarpan bir husus bir  konu ile ilgili tefsirlerdeki geleneksel yanlış bilgileri ortaya dökerek eserin hacmini büyültmesi ve o yanlışların üstüne kendi yanlışını bine ederken o yanlışla kendi yanlışını örtmeye çalışmasıdır. Sayın yazarın  eserinde şimdiye kadar okumaya fırsat bulduğumuz kadarıyla bir göz boyama diyebileceğimiz şekilde yüzde 70 i yanlış alıntılarla eserini doldurup yüzde 30 kendi düşüncelerini ortaya koymaya çalışmasıdır.
73. ayeti kıssadan ayrı bir ayet olarak değerlendiren sayın yazar aşağıdaki şekilde devam ederek ve mevdudinin eserinden alıntılarla tefsirSine devam etmektedir. Mevdudinin bu yazdıklarına bizimde katılmadığımızı ifade edelim. 

Bu paragraf, “sığır kesme” pasajının devamı olarak algılanmış, makul ve makbul olmayan iddialar öne sürülmüştür. Bunlardan biri de, birçok konuda takdir ettiğimiz Mevdûdî tarafından zikredilmiştir:  

Mevdudiden yaptığı alıntıların devamında sayın yazar şu şekilde devam etmektedir. 

Âyette geçen  بعض[ba‘z] sözcüğü, “kısım, parça” anlamında edat olduğu gibi, بَعُضَ [ba‘uza/eza etti, acıttı] fiilinin mastarı da olabilir. Klasik anlayış, sözcüğün “parça” anlamını [edat hâlini] dikkate almıştır. 

BA‘Z
بعض [ba‘z] sözcüğü, “parça” anlamında kullanıldığı gibi, بعض [ba‘uza/dişledi, eziyet etti] fiilinin mastarı da olur. Hatta,  بعوضة[ba‘uzat/sivrisinek] sözcüğü de buradan gelir.[48]

DARB
Bu sözcüğün de birçok anlamı vardır. Bu konu hakkında Sâd sûresi'nin tahlilinde Eyyûb kıssası sadedinde açıklamalarda bulunmuştuk ve kelimenin, “yola çıkmak, bir başka yere gitmek” anlamını tercih etmiştik.[49]
Sözcükler bu anlama alındığında mana şöyle olur: Öldürülen kişi sebebiyle Mûsâ'ya eza edilmemesi için o'nu Mısır'dan uzaklaştırın, yola koyultun. Burada emir, Mûsâ'ya Mısır'dan kaçmasını öneren kimseye verilmiş, o da Mûsâ'nın Mısır'dan kaçmasını sağlamıştır. Bu kişi Mü’min sûresi'nde, “Firavun'un yakınlarından olup imanını gizleyen biri” olarak nitelenmiştir. Biz bu kişinin, Firavun'un karısı –ki Kur’ân'da övülmektedir– olduğu kanaatindeyiz. 

Sayın yazar 73. ayeti kıssadan ayrı bir paragraf olarak değerlendirerek "ba'z"kelimesi üzerinde durarak makul ve makbul !! iddalarına delil getirmeye devam etemktedir. "ba'z" kelimesinin sonundaki "he " zamirini hesaba katmadan bu kelimenin esas anlamını bırakıp yan anlamını tercih etmektedir. ragıp elisfahaninin müfredatında bu kelimenin anlamı "bir nesnenin cüzü, kısmı yada parçası " olarak verilmiş sivrisinek anlamı ise esas anlamından hareketle " diğer hayvanlara nispetle cisminin küçük olmasından dolayı" verildiği yazılır . Yani" bir nesnenin bir kısmı" bu kelimenin esas anlamıdır ve siyak ve sibaka uygun olanda budur. 

Yine aynı şekilde "darebe " (vurmak) fiilinede esas anlamını terkederek yan anlamını tercih etmiş ve bu iddiasını "özrü kabahatinden büyük" dedirtecesine eyyub as kıssasındaki darebe fiilinede yola çıkmak anlamını verdiğini buradada bunu tercih ettiğini söylemektedir. "darebe" fiiline "yoa çıkmak" manası yine esas anlamından hareketle ayakları yere vurmaktan kinaye olarak yan anlam olarak verilmiştir. Ancak burada verilmesi gerekn esas anlamı terkederek yan anlamı tercih etmiştir . Halbuki siyak ve sibaka uygun olan esas fiilin esas anlamıdır. 

 Sayın yazar burada artık tabiri caizse iyice çuvallayarak mutad olduğu üzere tenakuzlarına devamla 73. ayete şu anlamı vermektedir. "öldürülen kişi sebebiyle musaya eza edilmemesi için onu mısırdan uzaklaştırın" burada kur'an bütünlüğü ve arapçanın kuralları darmadağın edilerek verdiği mananın makul ve makbulluğu!!  üzerinde biraz duralım. Öncelikle bakara kıssasının tarihi ile musa as ın işlediği cinayet zamanı arasındaki zaman farkını  hesaba katmayan sayın yazar  "idrubuhu bi ba'diha" kelimesini musaya eziyet edilmemesi için mısırdan uzaklaştırın" şeklinde meallendirerek kur'anda israiloğulları için söylenen "kelimeleri yerinden oynatmanın" örneklerini sergilemiştir. Sayın yazar arap gramer kaidelerini kendi belirleyerek "hu" müzekker zamiri ile "he" müennes zamirlerini musa as için kullanmaktadır.Arapları " bizleri babalarımızın bulduğumuz dilden geri çevirmek isteyen bir adam dedirtircesine gramer kurallarını dahi hevası uğruna tahrif etmekten çekinmeyen bir arapça uzmanıdır!!! sayın yazarımız.Tarihi hesaba katmadan yaptığı tahriflere birini daha ekleyerek, musa as ın gençlğinde yani daha resul olmadan işlediği cinayet ile firavunla olan mücadelesinin anlatıldığı mümin suresindeki " imanını gizleyen adamı"  firavunun karısı" olarak söyleyip kendini iyice gülünç duruma sokmaktadır. mümin s. 28 ayetinde " gale raculun mü'minun"  ayetini acab hangi arap " kadın bir mümin " olarak anlamış bizim sayın yazarımız buna kadın diyor? . O ayetlerde mümin kişi için erkek tabirini kullanmış olsa bile o mümin kişinin musa as  ile bir konuşması olmadığını ayetlerde görmekteyiz. 

Sonuç olarak: özellikle kur'an kıssaları üzerindeki tahriflerini ortaya koymaya çalıştığımız "tebyinul kur'an" adlı eserin bakara kıssasında gördüğümz üzere diğer tahrif edilmiş kıssalara ilaveten burada tarihi olayların seyri birbirine karıştırılarak ve kelimeler yerinden oynatılarak sayın yazarın adeti olduğu üzere tahriflere " durmak yok yola devam" denilmektedir. Biz bu yazımızı sayın yazar kıssadaki tahirflerini ele alma amaçlı olarak yazdığımız için bu kıssadan hisse alma amaçlı olarak anlaşılması gerekenlerin üzerinde bir başka yazımızda durmak istiyoruz. 
               EN DOĞRUSUNU ALLAH CC   BİLİR.

5 Temmuz 2011 Salı

Tebyinül Kur'andan Tahriful Kur'an Örnekleri 3 (Cebrail)

Kur'anı tahrif ederek kendi hevasına uygun bir yorum getirme örneği açısından rezervi bol bir maden mesabesinde olan "tebyinül kur'an " adlı eserden tahrifler sunmaya devam ediyoruz. Bu seride eserdeki "vahiy meleği" yani "cebrail" hakkındaki düşüncelerini doğrulatmak için tahrif ettiği ettiği ayetlerden örnekler vermeye devam edeceğiz.  Öncelikle sayn yazarın  vardığı neticeden yola çıkarak bu yola varmak için ketmettiği ayetleri ne şekilde oynayarak tahrif ettiğini görelim.    

"CEBRAİL, RUH ül KUDÜS, eR rUH üL EMİN, RUHULLAH" isimli makalesinden alıntılar yaparak önce vardığı sonucu sonra bu sonuca varmak izlediği yolu. görelim.  

"""RUHÜ'L-KUDÜS: " روحRuh" ve " القدسkudüs" sözcüklerinden meydana gelmiş bir izafet [belirtili isim tamlaması] olan ve Kur'an'da dört yerde geçen "Ruhü'l-Kudüs" ifadesi, "kudüsün ruhu" demektir. Bu ifadenin bir sıfat tamlaması olarak "kutsal ruh" olarak çevrilmesi yanlış, hatta büyük bir cinayettir. Bu ifade ile ilgili olarak klâsik eserlerde ciddî bir tahlile dayanmayan, tamlamanın yapısına aykırı ve tamlamayı oluşturan sözcüklerin anlamlarına uymayan birçok açıklama mevcuttur. Onlara bağlı olarak hazırlanan bazı ansiklopediler de aynı yanlışları devam ettiren birçok açıklamayla doludur. Ne yazık ki, bunun sonucu olarak "Ruhü'l-Kudüs" ifadesi hakkında ileri sürülmüş birçok yanlış anlam elden ele, dilden dile dolaşmaya devam etmektedir." ""   

Sayın yazar klasik tefsirlerdeki görüş farkılıklarını bahane ederek kendi düşüncesinin haklılığını ortaya çıkarma düşüncesi  ile tefsirlerden alıntılar yapmaya  devam etmektedir. Tefsirlerden örnekler vererek devam ettiği yazısının sonunda şöyle söylemektedir.  

"""Görüldüğü gibi, "Ruhü'l-Kudüs" ifadesine verilen anlamlar "Denildi ki" temeli üzerine kurulmuş, ancak bu sözleri diyenlerin kimliği de, bu dediklerini hangi delile dayanarak söyledikleri de açıklanmamıştır. Yani bu ifadelerin hiçbir ilmi kıymeti yoktur; hepsi zandan ibarettir ve dolayısıyla hiç birisi gerçeği yansıtmamaktadır."""  

Yazısına ""RUHÜ'L-KUDÜS" TAMLAMASININ TAHLİLİ  " başlığı ile devam etmektedir. bu başlık altında "ruh " ve kudüs" kelimelerinin tahlilini yaparak , "kudüs " kelimesinin iki anlama gelebileceğini belirttikten sonra  "ruhul kudüs " kelimesine "Allahtan gelen temiz ilahi " anlamı yüklemiştir. Bu anlamda dikkatimizi çeken klasik bilgilerin aksine "ruhul kudüsün " bir varlık değil " vahiy " anlamını yüklemiş olmasıdır. Yani "ruhul kudüs "vahyi getiren değil gelen vahyin kendisidir. Bunu destek için şuara 192-194. ayetlerinin mealini şu şekilde vermiştir.
 
  """Şuara 192-194: Kesin olan şu ki, o, âlemlerin Rabbinin indirmesidir.
Onunla, uyarıcılardan olasın diye senin kalbine "er-Ruhü'l-Emin [Güvenilir Ruh]" indi.""""

 Sayın yazar temeli attıktan sonra binayı yükseltmeye başlamıştır. Ancak bozuk bir temel üzerine bina edilen  bir yapı  veya eksik malzeme ile yapılan bir yapı  yıkılmaya mahkumdur. Şuara s. 192- 194 ayelerine verdiği mealide bu akıbete duçardır. bu ayetleri kelime kelime tahlilini yapalım.  


"Ve innehu (muhakkakki o) le tenzilü rabbil alemine ( alemlerin rabbından indirilmedir) nezele bihi (onu indirdi ) erruhul emin (ruhul emin) ala kalbike ( kalbinin üstüne) li tekune minel münzirine ( uyarıcılardan olasın diye )"   

Sayın yazar ayetteki "nezele ( indi) fiiline  " be " harfi cerrini  hesaba katmadan anlam vermiştir. çünkü "be "  harfi cerri  lazım (geçişsiz) fiili müteaddi ( geçişli ) yapar. Eğer 193. ayette "bihi" diye bir  kelime olmasaydı  yani " nezele erruhul emin "(  ruhul emin  indi ) şeklinde olsaydı kendisinin verdiği meal doğru olabilirdi, ancak ayet " nezele bihi erruhul eminü" şeklindedir. Buradaki "bihi " nezele  yani "indi kelimesini  indirdi şeklinde okunmasını gerektirir. Sayın yazarın daha önceki yazı serilerimizde belirttiğimiz gibi tahrifine kapı açmak için " bunu yazan yanlış yazmış" yada ben yaptım oldu" şeklinde bektaşi mantığı içinde ayetleri eğip bükme örneklerini vermiştik. Önceden kendisinin oluşturduğu ön kabul doğrultusunda ayetlere mana vermekten çekinmeyerek dil kurallarını ve kur'an bütünlüğünü ayaklar altına almaktan çekinmemektedir.    

Yazı meryem suresinin 17. ayetinin tahrifiyle devam etmektedir . Ancak bu ayet ile ilgili tahrifi meryem suresi ile iligli bir başlıkta ele almayı düşündüğümüz için burada sadece hatırlatmakla gçiyoruz. Verdiği anlamlar doğrultusunda minareyi çalmadan önce kılıf zaten hazırdır artık. Ve şu sonuca varmıştır artık yazarımız. Artık muhammed sav evahyi getiren bir elçi yoktur. yazara göre.
 
 "Sonuç olarak, "kudüs" sözcüğünün geliş yerinin farklılıklarını da hesaba katmak üzere sözcüklerin anlamlarından yola çıkılarak yapılan tahlil, "Ruhü'l-Kudüs" tamlamasının anlamının "Allah'ın ruhu, Allah'ın vahyi, Allah'tan gelen bilgi" olduğunu göstermektedir. "Ruhü'l-Kudüs" tamlamasının bu anlamı taşıdığı, tamlamanın geçtiği ayetlerden de kolayca anlaşılmaktadır:"   


Yazının devamında bakara 87-253, maide 110 , nahl 102 ayetlerini örnek göstererek nahl 102. ayetinin yanlış çevrildiğini bu yanlış!! çevirilerden örnekler vererek kendi doğru!! çevirisini vermektedir. Yazara göre doğru çeviri  ve gerekçesini  makalesinden aktarıyoruz.  

""""Nahl 101-103: Ve Biz bir ayet yerine başka bir ayet getirdiğimiz zaman -Allah ne indirdiğini daha iyi bilen olmasına rağmen- onlar, "Sen, ancak bir uydurucusun" dediler. İşin doğrusu onların çoğu bilmiyorlar.
De ki: "İman etmiş kimseleri güçlendirip kökleştirmek / tutundurmak için ve Müslümanlara bir müjde ve kılavuz olmak üzere, senin Rabbinden ona birçok Ruhü'l-Kudüs hakk ile inmiştir.
Ve kesinlikle Biz biliyoruz ki, onlar "Sadece, ona bir beşer öğretiyor" diyorlar. Ona [Peygambere] öğretiyor zannında bulundukları kimsenin dili yabancıdır. Bu [Kur'an] ise apaçık bir Arapçadır. Görüldüğü gibi, 101. ayette açık ve net olarak Kur'an'ın "Allah'ın indirmesi" olduğu bildirilmektedir. Oysa 102. ayetle ilgili olarak Kur'an'ı Cebrail adlı meleğin indirdiği yolundaki Kur'an dışı kabul, 102. ayet ile 101. ayetlere verilen anlamlar arasındaki çelişkinin görmezden gelinmesine ve 102. ayette bir dilbilgisi kuralının ihlâl edilmesine yol açmıştır. Şöyle ki;


"""102. ayette geçen " نزّلnezzele" filinin aslı " نزلnezele"dir ve anlamı "indi" demektir. Geçişsiz bir fiil olan "nezele" fiili, kural gereği burada Tef'il babından "nezzele"ye dönüştürülmüştür. Bu kalıba sokulan sözcükler sadece fiilde, failde veya mef'ulde çokluğu ifade ederler. Bu kurala göre, ayetteki "nezzele" fiili "çok çok indi" anlamına gelir. Geçişsiz bir fiil olan "nezele" sözcüğünün geçişli hâle dönüşmesi ve "indirdi" olarak anlamlandırılması ancak bir teaddi edatı kullanılmasıyla veya fiilin "enzele" kalıbına dönüştürülmesiyle sağlanır. Ayette geçen "bilhakkı" ifadesindeki " بbe" harf-i cerri ise مصاحبةmusahabe anlamında olduğundan teaddi edatı sayılamaz. Arapça dil bilgisinin bu kuralları gereği ayetteki "nezzelehü ruhu'l-kudüsü" ifadesinin anlamı, "Ona birçok ruhü'l-kudüs [vahy] inmiştir" demektir. "Ruhü'l-Kudüs"ü, yani "vahy"i kimin indirdiği ise 101. ayette belirtilmiş ve indirenin Allah olduğu açıkça ifade edilmiştir. Ortaya çıkan sonuç özet olarak şudur: Kur'an'da geçen "Ruhü'l-Kudüs" ifadeleri, "Vahy, Allah'tan gelen temiz, sağlam bilgiler" demek olup kesinlikle "Cebrail adı verilen vahiy meleği" demek değildir."""""

 Sayın yazar "nezzele " fiili ile ilgili görüşlerini yazarken şöyle diyor," bu kalıba sokulan sözcükler sadece fiilde ,failde veya mefulde  çokluğu sağlar". Ancak sayın yazar tef'il babının çokluğu ifade etmesi yanında müteaddi ( geçişli) manasıda verdiğini neden hatırlamaz ? "nezzele " fiili kur'anda 12 ayette geçmektedir ve bu ayetlerin hepsinde geçişli olarak "indirmek anlamında kullanılmıştır. Ancak yazarın kendisi bile bu 12 yerde geçen "nezzele" fiilini "indirmek" anlamında kullanmaktadır.  "indirdi" olarak diğer ayetlerde meallendirmesine rağmen nahl 102 de " indi" anlamı vererek  "ruhul kudüs" kelimesi vahiy meleği olarak değil "Allahtan gelen temiz  ve sağlam bilgiler " olarak , kendsininde söylediği gibi "cebrail adı verilen vahiy meleği olmadığı" kanaatına varmıştır.  


Vahiy meleği  diye bir varlığın olmadığı yolunaki iddialarını delillendirmek için bakara s. 97-98. ayetlerini şu şekilde meallendirerek devam etmektedir. ayetlere verdiği meal şöyledir.  
"""Bakara 97, 98: De ki: "Kim Cibril'e düşmansa, bilsin ki şüphesiz O [Allah], onu [cibrili], kendisinden öncekileri doğrulayıcı, inananlar için bir yol gösterme ve müjde olarak, senin kalbine Allah'ın izniyle indirmiştir.
Kim ki, Allah'a, meleklerine, elçilerine, Cibril'e, Mikail'e düşman olursa, bilsin ki, şüphesiz Allah da inkârcılara düşmandır."""


Buradada tahriflere devam ederek  Allahın onun  kalbine cibrili indirdiği şeklinde meal vermişitr. Halbuki başkalarını ayetlere cebrailin olduğu önkabulu ile yaklaşarak "yavuz hırsız" misali kendi yaptığı tahrifi örterek başkalarını tahrifçilkle suçlamaktadır. Halbuki bakara 97. 98. ayetleri bütün meallerde doğru şekilde verilmiştir. Kendi önkabulunu kur'ana onaylatmak amacıyla bu ayetide ketmetmişitr. Ayetlerin doğru çevirisi şu şekildedir.

" de'ki cibrile düşman olan Allahada düşmandır muhakkakki o, kendinden öncekileri tasdik ederek müminlere hidayet ve müjde olan (kitab)ı senin kalbine indirmiştir. kim Allaha ,meleklerine ,resullerine, cibrile ve mikaile düşman olursa bilsinki şüphesiz Allah da o kafirlerin düşmanıdır."
Sayın yazar alt yapıyı oluşturmak amacıyla tahrif ettiği ayetlerin üstüne gecekondu misali binayı kurarak şöyşe devam etmektedir.

"""""Kur'an'ın orijinal ifadesinde Cibril "indiren" değil, "indirilen"dir, yani "inen"dir.
Fakat tüm bunlara rağmen Bakara/97, Nahl/102 ve Şuara/194. ayetler çarpıtılarak Kur'an'ın "Cebrail" tarafından indirildiği anlamına gelen çeviriler yapılmıştır. Hâlbuki bu ayetlerin ön veya arkasında yer alan ayetlerde yine Kur'an'ı indirenin bizzat Allah olduğu açıklanmaktadır. Ne hikmetse, art arda gelen bu ayetlerdeki bu çelişki üstünde durulmamıştır, belki de işin farkında olunmamıştır.
Kur'an'da Kur'an'ın indirilmesi, kitabın indirilmesi, ayetlerin indirilmesi, surelerin indirilmesi, meleklerin [vahylerin] indirilmesi, hikmetin indirilmesi, Tevrat'ın indirilmesi, İncil'in indirilmesi, Furkan'ın indirilmesi ile ilgili üç yüz civarında ayet mevcuttur. Bu ayetlerin hepsinde de bunları indirenin Allah olduğu bildirilmiştir. Kur'an'ı başkasının indirdiğini bildiren hiçbir ayet yoktur, olamaz da. Çünkü Kur'an asla ve kat'iyen kendisiyle çelişmez.""""""

Tahrif etiği ayetlerin yardımıyla yazarın düşüncesi odurki " cibril vahyi indiren varlık değil inen vahyin kendisidir. Kendisi "yavuz hırsız" misali başkalarını tahrifçilikle suçlayarak cebrail diye bir varlığın olmadığı düşüncesini başkalrını çelişki içinde içinde olmakla suçlayarak devam eden yazar  "nezzele" fiilini" çok çok inmek " şeklinde anlayarak , ancak "nezzele" fiilinin geçtiği diğer 12 ayette kendsinin bile "indirdi" anlamı vererek kendi çelişkisini görmemişitr. Allah cc nin diğer ayetlerde gördüğümüz şekli ile vahyi kulu muhammed sav e inidrmek için görevlendirdiği vahiy meleğini yok saymak için yapılacak tek şey ayetleri tahrif metodudur. Biz bu yazımızda sayın yazarın   " vahiy meleğini yok saymak" düşüncesi üzerine kurduğu gecekondunun temellerinin ayetleri tahrif üzerine olduğunu  verdiği ayet örneklerini ne şekilde tahrif ettiğini göstermek  üzerinde durmak istedik. vahyin ne şekilde muhammed sav e geldiği yolundaki düşüncelerimizi " VAHYİN MUHAMMED SAV E GELİŞİ " başlıklı yazımızda anlatmaya çalıştık.
RABBİMİZ BİZLERİ AYETLERİNİ  KENDİ HEVASI DOĞRULTUSUNDA ANLAYAN KULLARININ ŞERRİNDEN MUHAFAZA ETSİN.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.