"Musa ve ilim verilen kul kıssası" olarak bildiğimiz, Kehf suresi 60 ve 82. ayetleri arasında anlatılan kıssanın , Kur'anın en fazla spekülasyona uğrayan kıssası olduğunu söylemek sanırım yanlış olmayacaktır. Bu kıssa okunurken yapılan yanlışları sıralayacak olursak , diğer kıssaların başına gelen bir durum olan , rivayetleri onaylatmak amaçlı okumak, önyargıları kabul ettirmeye yönelik okumak , Kur'an bütünlüğüne dikkat etmemek gibi unsurları sıralayabiliriz.
Öncelikle şunu söylemek isteriz ki ; Bu kıssa ile ilgili olarak yapılan, kıssanın yaşanmışlığı dikkate alınarak yapılan okumalar , bizleri içinden çıkılmaz sorulara yöneltmekte , bu sorulara verilmeye çalışılan cevaplar ise, kıssayı tamamen içinden çıkılmaz bir duruma düşürmektedir.
Biz bu kıssayı okurken bu kıssanın birebir yaşanmış bir kıssa olmadığını , bu kıssanın Adem kıssası gibi temsili bir kıssa olduğunu düşündüğümüzü baştan söylemek istiyoruz. Özellikle çocuğun öldürülmesi ile ilgili olarak yapılan bütün yorumlar, yaşanmışlık çerçevesinde yapıldığında , spekülatif yorumlara açık bir duruma gelerek , bazı kimselerin ellerinde başkalarına karşı kullanacağı bir silah haline gelmektedir.
Kıssanın yaşanmış bir kıssa değil temsili bir kıssa olduğunu iddia etmiş olmamız , bütün kıssaların temsili olduğunu iddia ettiğimiz anlamına gelmemelidir. Kur'an kıssaları ile ilgili yazılarımızı takip edenler , kıssaların bize dair mesaj içeren yönlerini okumaya dönük bir yöntem izlediğimizi yakından bilmektedirler. Bu kıssanın yaşanmadığını iddia etmemiz , yaşandığı iddia edildiğinde çocuğun öldürülmesini izah etmenin mümkün olmadığı içindir.
Kur'anın anlatım üslubu içinde bu tür anlatımlar mevcut olup , bu anlatımlar üzerinden verilmek istenen mesajın okunmaya çalışılması , ilgili anlatımlar üzerinde oluşan bir takım müşkilatın çözülmesini sağlayacaktır.
Bu yazımızda, kıssayı anlamanın anahtar kavramının "İhata" kelimesi olduğunu , bu kavramın diğer ayetlerde geçişi üzerinden kıssa ile bağını kurarak verilmek istenen mesajı anlamaya çalışacağız.
"İhata"; "Bir mekanın etrafını çeviren duvar" anlamına gelen El haitu kelimesinden türemiştir. İhata kelimesi , cisimlerle ilgili olarak bir yerin etrafını çevirmek , kuşatmak anlamındadır.
"El ihatatu bi şey'in ilmen" ; Bir şeyi ilmen kuşatmak , onun varlığını , cinsini , miktarını , keyfiyetini , niteliğini bilmek demektir.
Bu anlamı dikkate aldığımızda kelime, iki şeyi birbirinden ayırmak anlamına da gelmektedir şöyle ki ; Etrafına çekilmiş bir duvar içinde kalmış insanın görüş alanı ve bilgi sınırı , duvarın dışındakileri görmesine engeldir. Bu da demektir ki , insanın görüş ve bilgisi etrafına örülmüş duvar ile sınırlı olup , duvarın dışında kalan bazı şeyleri algılayabilme imkanından mahrumdur.
Bildikleri ve gördükleri, etrafına çekilmiş bir duvar ile sınırlandırılmış olan insanın , duvarın dışında olanları görmesi anlaması ve bilmesi mümkün değildir. Etrafına çekilmiş bir duvar içinde kalan insan , ya duvarın dışındaki bilgilerin ardına düşmeyecek , veya duvarın dışında kalanlar konusunda bilgi sahibi olabilmek için, kendisine verilen kadar yetinecektir. Etrafına çekilmiş bir duvar içinde kalmak zorunda bırakılan insan , zaten duvarın ardında kalanlardan sorumlu olmayacak , dolayısı ile böyle bir bilgi ve arayış içine girmesine gerek kalmayacaktır.
Musa ve salih kul kıssasını bu bakış açısı ile okuduğumuzda , kıssada anlaşılmakta zorlanan bazı taraflar kendiliğinden aydınlanacak ve bu kıssa üzerinden kendilerine pay çıkarmak isteyen bazı uyanık din baronlarının ekmekleri ellerinden alınmış olacaktır.
Kıssaya geçmeden önce ihata kelimesinin Kur'anda geçtiği bir kaç meal örneği okuyalım ;
[017.060] Sana: «Rabbin şüphesiz insanları
ihata etmiştir» demiştik; sana
gösterdiğimiz rüya ile ve Kuran'da lanetlenmiş ağaçla, sadece insanları denedik.
Biz onları korkutuyoruz, fakat bu onlara büyük taşkınlık vermekten başka birşeye
yaramıyor.
[018.029] De ki: «İşte Rabbiniz tarafından gerçek geldi. Artık dileyen iman
etsin, dileyen inkâr etsin.» Şu da bir gerçektir ki Biz o zalimlere, duvarları
kendilerini çepeçevre
ihata etmiş olan müthiş bir ateş hazırladık. Eğer susuzluktan
feryad edecek olurlarsa kendilerine erimiş maden gibi yüzleri haşlayan bir su
verilir. O ne fena bir içecektir ve cehennem ne fena bir barınaktır!
[065.012] Yedi göğü ve yerden de bir o kadarını yaratan Allah'tır, Allah'ın
herşeye Kadir olduğunu ve Allah'ın ilminin herşeyi
ihata ettiğini bilmeniz için
Allah'ın buyruğu bunlar arasında iner durur.
[072.028] Ta ki Rabblarının risaletlerini, gerçekten tebliğ etmiş
olduklarını bilsin. Onların yaptıklarını
ihata etmiş ve her şeyi bir sayı ile
saymıştır.
[027.022] Derken uzun zaman geçmeden geldi ve dedi ki: «
Senin ihata edemediğin şeyi ben ihata ettim ve sana Saba'dan kesin
bir haber getirdim.»
[010.039] Onlar,
ihata edemedikleri ve henüz yorumu da kendilerine
bildirilmemiş olan şeyi yalanladılar. Onlardan öncekiler de böylece
yalanlamışlardı. Zalimlerin sonunun nasıl olduğuna bir bak.
[020.110] O onların önlerindekini ve arkalarındakini bilir, onlar ise onu
ılmen
ihata edemezler.
[041.054] Dikkat edin; onlar Rablerine kavuşmaktan şüphededirler; dikkat
edin; Allah şüphesiz her şeyi bilgisiyle kuşatandır (MUHİTUN).
[004.126] Göklerde olanlar da, yerde olanlar da Allah'ındır. Allah her şeyi
kuşatır (MUHİTAN).
Musa ve ilim verilen kul kıssası iki bölümden oluşmaktadır , ilk bölümü Musa nın yardımcısı ile olan yolculuğu , ikinci bölümü ise ilim verilen kul ile olan yolculuğudur. Biz yazıyı uzatmamak için sadece ikinci bölüm üzerinde durmaya gayret edeceğiz.
[018.065] Nihayet kullarımızdan bir kul buldular ki, biz ona katımızdan bir
rahmet vermiş ve tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.
[018.066] Musa ona dedi ki: «Doğru yol (rüşd) olarak sana öğretilenden bana
öğretmen için sana tabi olabilir miyim?»
[018.067] Doğrusu, dedi: sen benimle sabredemezsin
Musa karşılaştığı kişiye, ona öğretilen bilgiden kendisinin de öğrenmek istediğini söyleyince , o kişi Musa ya onunla birlikte olmaya sabredemeyeceğini söylemektedir . Onunla beraber sabredememesine sunduğu gerekçe 68. ayette şöyle ifade edilmektedir.
Ve keyfe tesbiru alâ mâ lem tuhıt bihî hubrâ(hubren).
[018.068] «Haber bakımından ihata edemediğin şeye nasıl sabredeceksin?»
Bu ayet , kıssayı anlamanın anahtar ayetidir diyebiliriz. O kişinin ihata ettiği bilgi sınırı ile , Musa nın ihata ettiği bilgi sınırı farklı olup , Musa, o kişinin sahip olduğu bilgi sınırlarına girmek istemektedir. Dolayısı ile o kişi Musa ya buna sabredemeyeceğini söylemektedir.
Bu ayetin bir benzeri, aynı surenin Zülkarneyn kıssasının anlatıldığı 91. ayetinde de çıkmaktadır.
Kezâlik(kezâlike), ve kad ehatnâ bimâ ledeyhi hubrâ(hubren).
[018.091] İşte böylece onun yanında olan haber bakımından ihata etmiştik.
Bu iki ayete dikkat ettiğimizde ortak yönleri "İhata" ve "Haber" kelimelerinin kullanılmış olmasıdır. Bu iki ayette geçen kelimelerin birbiri ile alakasını kurabildiğimiz zaman , kıssanın anlaşılmasında önemli bir müşkilat ortadan kalkacaktır.
Surenin 68. ayetinde, Musa nın bir haberi ihata edememesi , 91. ayette ise Zülkarneyn'in haberlerinin Allah (c.c) tarafından ihata edilmesini , kul ile Allah (c.c) arasındaki haber alma ve bilgi sahibi olma seviyesinin farklı olduğu açısından okuduğumuz zaman , kıssanın anlaşılmasında önemli bir adım atılmış olacaktır.
Yazının başında söylemiş olduğumuz , kıssanın birebir yaşanmış bir kıssa değil temsili bir kıssa olduğunu tekrar hatırlatarak , "Musa" adı ile temsil edilen şahsiyet üzerinden, kendisine sınırlı bilgi verilerek , bazı haberleri ihata etme kavrayabilme bilgisinden yoksun, yani herhangi bir konu hakkında kendisine verilmiş olan bilgi sınırlı olan İNSAN , "İlim verilen kul" adı ile temsil edilen şahsiyet üzerinden ise , bilgisinin sınırı olmayan , bir bilginin insan gibi sadece bir yüzüne değil , bütün yüzlerine vakıf olan ALLAH (c.c) nin ilminin ve bilgisinin SINIRSIZLIĞI anlatılmaktadır.
70. ayette "O halde, bana uyacaksan, ben sana anlatmadıkça herhangi bir şey hakkında bana
soru sormayacaksın
" ifadesini Kur'anın diğer ayetleri ile bağını kurarak , ilim verilen kul temsili üzerinden kimin anlaşılabileceğini görebiliriz.
[021.023] O, yaptıklarından sorulmaz, oysa onlar sorguya
çekilirler.
Enbiya s. 23. ayetinde kendisini La yus'el olarak bildiren rabbimizin bu beyanını dikkate aldığımızda, Kehf s. 70. ayetinde kendisine soru sorulmaması gereken kişi, Allah (c.c) yi temsil etmektedir.
Kıssada anlatılan geminin delinmesi , çocuğun öldürülmesi , duvarın düzeltilmesi olaylarının ortak yönü Musa tarafından itiraz edilerek soru sorulması, fakat sorduğu soruya "Gerçekten benimle birlikte olma sabrını göstermeye kesinlikle güç
yetiremeyeceğini ben sana söylemedim mi?
" karşılığını almış olmasını , insan olarak bazı konularda sahip olduğumuz bilginin sınırlı olduğu , ve bu sınırın dışına taşarak Allah (c.c) nin sınırlarını ihlal etmeye kalkmamak gerektiği olarak anlayabiliriz.
Kıssanın ana mesajının , Allah (c.c) nin sahip olduğu bilgi ile , biz kulların sahip olduğu bilginin eşit olmadığı , bizim ihata edebileceğimiz bilgi ile , Allah (c.c) ihata ettiği bilginin aynı olmadığı , bizim baktığımız yerden olayın bir kısmı görünürken Allah (c.c) nin baktığı yerden olayın tamamının göründüğü , eğer bize böyle bir görüş gücü verilse bunu kaldıramayacağımız şeklinde olduğunu söyleyebiliriz .
Kıssada anlatılan olaylar, insanın gaybe ait konularda sahip olduğu bilgi ile , Allah (c.c) nin bilgisinin farklı olduğunu da bizlere göstermektedir.
Kıssada anlatılan her üç olay , bizim bir haberin bütün yönlerini ihata edebilme yani kavrayabilme sınırımız ile ,Allah (c.c) nin haberi ihata etme sınırının farklı olduğunun bizler tarafından daha kolay anlaşılmasına yönelik verilen misallerdir.
[018.079] «Gemi, denizde çalışan yoksullarındı, onu kusurlu yapmak istedim,
(çünkü) ilerilerinde, her gemiyi zorbalıkla ele geçiren bir kral vardı.»
[018.080-81] «Erkek çocuğa gelince, onun ana-babası, mümin kimselerdi. Bunun
için (çocuğun) onları azgınlık ve nankörlüğe boğmasından korktuk.» Rabblarının o çocuktan daha temiz ve daha çok merhametli birini vermesini
istedik.
[018.082] «Duvar ise, şehirde iki yetim erkek çocuğa aitti. Duvarın altında
onların bir hazinesi vardı; babaları da iyi bir kimseydi. Rabbin onların
erginlik çağına ulaşmasını ve Rabbinden bir rahmet olarak hazinelerini
çıkarmalarını istedi. Ben bunları kendiliğimden yapmadım. İşte dayanamadığın
işlerin içyüzleri budur.»
80 ve 81. ayetler de anlatılan çocuğu öldürme gerekçesi , bu kıssa içinde en fazla istismara uğratılan bir konudur. Bu kıssa üzerinden geçmişte "Hariciler" olarak adlandırılan fırka , bazı çocukları kendilerine büyüdüklerinde zarar verecekleri gerekçesi ile öldürme cevazını , Osmanlı sultanları ise , bebek şehzadelerin büyüdüklerinde taht kavgasına sebep olabilecekleri için onları boğdurma cevazını çıkarmışlardır.
Çocuğun öldürülmesi konusunda bir insanın göstermesi gerçekçi tutum, Musa nın gösterdiği tepkidir. Bir cana karşılık olmaksızın masum bir cana kıyılması bir insan için olacak bir şey değildir. Böyle bir olayın gerçek hayatta asla yeri olamaz. Hiç bir insan gelecekte birilerine zarar verecek diye diğer bir insanın canına kıyamaz , bunun adı olsa olsa cinayet olur.
Ancak başımıza gelen ve bizim tarafımızdan bakıldığında, bizim için isyana düşmemize sebep olabilecek bazı olayların, yarın bizim için hayır olduğu görülebilir. Çünkü bizler başımıza gelen bir olayın belirli bir tarafını görebiliriz .Yani etrafımıza örülmüş olan gayb duvarının arka tarafını görmek imkanından mahrumuz.
İşte çocuğun öldürülmesi olayı bizlere, duvarın arkasında sizin bilmediğiniz , bugün sizin için şer olarak gördüğünüz bir olayın , yarınlarda sizin için hayırlar doğurabileceğini düşünerek , olaylara tepki verin mesajını vermektedir.
Kıssa okumasında bize düşen taraf , "ilim verilen kul" olarak bahsedilen kişinin kim olduğu üzerinde spekülasyonlar yaparak Hızır masalları uydurmak değil , bu hadise üzerinden bize nasıl bir mesaj çıkabilir yönünde bir okuma yapmak olmalıdır. Kur'an kıssalarında şahısların kimliği üzerinde takılı kalmak , o şahıslar üzerinden verilmek istenen mesajın anlaşılmasında engel teşkil etmektedir. İlim verilen kul kıssasında ki şahsiyetin kimliği üzerinden yapılan spekülasyonlar , kıssayı mitolojik bir masal , uçtu kaçtı hikayelerini kendilerine din edinmiş tarikat ehlinin elinde bir silah haline getirmiştir.
"Bu kıssa üzerinden bize nasıl bir mesaj verilmek isteniyor olabilir?" sorusuna , bizim vereceğimiz cevaplar şunlar olabilir ;
Geminin delinmesi üzerinden bizlere , karşımıza çıkabilecek olan büyük bir tehlikeden korunmak için , daha küçük zararları göze alabilmeliyiz mesajı çıkabilir. Çünkü bazı şeyleri elde tutabilmenin yolu , o şeylerin bir kısmından feragat etmeyi gerektirebilir.
Geminin delinmesi olayını , günümüzde genelde ekonomi terminolojisinde kullanılan "Risk Yönetimi" deyimi üzerinden okumakta mümkündür. Risk yönetimi demek kısaca , "Hedefe giden yolda karşılaşma ihtimali olan sorunlara önceden önlem alarak , o sorunları en az zararla atlatmak için yapılan planlama" demektir.
Tabi ki böyle bir planlama yapmak ileriyi görebilmek, ve muhtemel tehlikeleri önceden kestirebilmek ile mümkündür. Böyle bir risk yönetimi ancak, ileri görüşlü ve feraset sahibi yöneticilerin iş başında olması ile gerçekleşebilir.
İlim verilen kul temsilinde böyle bir yönetici portresi çizilmekte Musa kimliğinde ise , gelebilecek riski kestiremeyen bir kimsenin verebileceği tepki anlatılmaktadır. Geminin delinmesi olayını, yönetici pozisyonunda olan kimsenin ileriyi göremeyenler tarafından gelebilecek olan, bu türden tepkileri dikkate almayarak, doğru bildiği yolda gitmesi gerektiğini öğütleyen bir anlatım olarak anlayabiliriz.
Çocuğun öldürülmesi olayını ise , bugün başımıza gelen ve bizi son derece sarsan ve üzen bir olayın daha ileri zamanlarda bizi , " İyi ki böyle olmuş" diyebileceğimiz bir duruma getirebileceği mesajının verilmesi olarak okuyabiliriz.
[002.216] Savaş size farz kılındı, gerçi o size hoş gelmez. Olabilir ki
siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir
ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür. Allah bilir,
siz bilmezsiniz.
Ayetin bağlamı her ne kadar savaş ile alakalı olsa da , ayet içindeki " Olabilir ki siz, bir şeyden hoşlanmazsınız; oysa ki o sizin için bir hayırdır. Yine olabilir ki, siz bir şeyi seversiniz, oysaki o sizin için bir kötülüktür
" cümlesini , kıssa içindeki çocuğun öldürülmesi üzerinden verilmek istenen mesaj ile ilişki kurarak okumak mümkündür.
Başımıza gelen ve bizim hoşlanmadığımız bir olay , o gün için bizlerin hoşuna gitmeyecek bir durumda olabilir ve bizi sabırsızlık ve isyana sevk edebilir. Ancak başımıza gelen bu olay , daha sonraki zaman içinde bizim lehimize bir durum oluşmasına sebep olabilir. Bu sebepten ötürü, başımıza gelen olayları "İmtihan" olgusu içinde değerlendirip , bu imtihana gereği gibi sabrederek , sabrımızın karşılığını dünya ve ahirette almak, bir Müslüman için yapılması gereken bir amel olmalıdır.
Gelelim duvarın düzeltilme olayına ; Dikkat edilirse düzelttikleri duvar , yemek istedikleri halde kendilerine yemek vermeyen bir belde içinde bulunmaktadır. Kendilerine yemek vermemiş olmalarına aldırmayarak o duvarı düzelten kul , bu yaptığı işten ücret bile talep etmemiştir.
Bu bizim için ne anlama gelebilir ?.
"İyiliğe karşı iyilik her kişinin harcı , kötülüğe karşı iyilik ise kişinin harcıdır"
Hayatımızın bir anında yardıma ihtiyaç duyup ta , yardım etmeleri gerektiğini düşündüğümüz bazı kimselerin kapılarını çaldığımızda, o kapılar yüzümüze kapanabilir. Bize yapılan bu tür muameleye karşı , bize o kapıları kapatanlara değil kin duymak , onların yardıma ihtiyaçları olduğunda bize kapanan kapıları hatırlayarak , bizimde onlara kapı kapatmak değil , elimizden gelen yardımı onlara göstermek , onların bize yaptığını unutarak yardıma koşmanın, erdem sahibi bir insanın yapması gereken şey olduğu mesajı okunabilir.
Sonuç olarak ; Üzerinde en fazla spekülasyon yapılan kıssalardan birisi olan "Musa ve ilim verilen kul" kıssası okumaya çalıştığımız yazımızda şu sonuçlara varmaya çalıştık;
Kıssa öncelikle yaşanmış bir kıssa değil, temsili bir kıssa olup , "Musa" adı ile temsil edilen şahsiyetin , bildiğimiz Musa (a.s) olduğunu düşündüğümüzü söylemek istiyoruz. Onun şahsında temsil edilen kişinin, bilgi sınırları etrafı duvarla sınırlandırılmış gaybe dair bilgileri kısıtlı olan biz insanları temsil ettiği , "İlim verilen kul" adı altında temsil edilen şahsiyetin ise "El Muhit" ismine sahip olan Allah (c.c) nin sınırsız bilgisini temsil ettiğini söyleyebiliriz.
Kıssa içinde geçen olayları , uçtu kaçtı hikayelerini din edinmiş , kerametleri müritlerinden menkul din baronlarının ellerinde koz olarak olarak kullandıkları silah olmaktan çıkararak , bize dönük mesajlar olarak okumak mümkün olup , bilgimiz dahilinde bunu gerçekleştirmeye çalıştık.
"Kıssa illaki böyle anlaşılmalıdır" şeklinde bir iddia sahibi olmamakla birlikte , istismara açık bir duruma düşürülerek , sadece şahısların kimliği üzerinden bir sonuca varılarak , o kimliği bazı şahıslara vermeye çalışmak şeklinde yapılan okumalar , Kur'ana karşı yapılmış büyük bir zulüm olacaktır.
"İlim verilen kul" adındaki temsili şahsiyet , Allah (c.c) nin sınırsız bilgisini temsil ettiği için , bu kimliği ve bu kimlik üzerinden yapılan bazı tasarrufların kullar tarafından da yapılabileceğini düşünmek, kişileri şirk tehlikesine götürecektir. İslam düşüncesinde mitoloji haline gelmiş olan Hızır masalları , işte bu kulun kimliği üzerinden yapılmış olan istismar ve spekülasyonların bir sonucudur.
Hızırı her şeye yetişen ölümsüz bir şahsiyet olarak Allah (c.c) ye ortak koşan zihniyet sahipleri , bununla yetinmeyerek, kendi tarikat büyüklerini de bu alana sokarak büyük bir sektör oluşturmuş, bu yolla insanları kendilerine kul olmaya zorlamaktadırlar. Bizler kıssaları bazılarının bazılarını kul edinmesine vesile haline getirilen anlatımlar olarak değil , gerçek hayatta yeri olan bize dönük mesajlar olarak okumak zorundayız.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.