Samiri;
Musa(as) kıssasında ortaya çıkan bir karakter olup, sadece o gün
yaşamış ve kaybolmuş bir karakter olmayıp, kıyamete kadar gelecek olan
aldatıcıları tanımak için bizlere verilmiş bir ip ucu örneğidir.
Musa(as)'ın kıssasının anlatıldığı TAHA 96 ayetinde; Samiri'nin "elçinin izinden bir avuç alması"
ibaresini, Musa(as)'ın ayak izinden alması şeklinde yorumlamak; kıssada
verilmek istenen evrensel mesajın anlaşılmamasına yol açacaktır.
"Samirilik" olarak ifade edilen olguyu kısaca tarif edecek olursak; "insanları aldatmak isteyenlerin dini motifleri kullanarak sadece bir avuç doğru söylem kullanarak yanlışları onlara içirmesi" şeklinde özetleyebiliriz.
Samiri'nin,
elçinin izinden avuçlayarak İsrailoğulları'na yapmış olduğu buzağı;
belki o gün yakılıp külleri denize savruldu ama bugün çağdaş
Samiriler’in yapmış oldukları buzağılar böğürmeye devam etmektedirler.
Bu tür bir böğürmeye verebileceğimiz örnek; Kur'an'ın MÜDDESSİR SURESİ
30. ayetindeki "üzerinde 19 vardır" mealindeki ayetten yola çıkarak Kur'an'ın matematiksel bir mucize(!) ile korunduğu iddiasıdır.
Samiriliğin
temelinde yatan olgu burada da ortaya çıkarak, bir avuç doğru katılarak
yanlışın içirilmesi çalışmalarına şahit olmaktayız. "Bu doğru nedir?" dersek; Kur'an'ın bir kısım kelimelerinin ve harflerinin 19 rakamı ile matematiksel bir uyum sağladığıdır. "İçirilmek istenen yanlış nedir?" dersek; Kur'an'ın TEVBE SURESİ'nin son iki ayetinin sonradan ilave edildiği iddiasıdır.
"O kadar ayet var, iki ayet olmayıversin" demek veya “hepsini mi red ediyorlar, sadece iki ayeti red ediyorlar”
demek; olayın altında yatan tehlikeyi hafife almak veya görmezden
gelmek anlamına gelecektir. Bazılarının komplo teorisi olarak
görebileceği tehlike şudur;
Müslümanlar
olarak bizler; Kur’an'ın Allah(cc) tarafından Muhammed(as)'a indirilmiş
bir kitap olduğuna iman ederiz. Bu imanımız somut delillere dayanmaz.
Kitap’ın iniş sürecince vahiy ile ilgili olguyu sadece Muhammed(as)
yaşadı ve bunu kimse görmedi. Kitap’a inanan sahabe veya inanmayan
müşrik; Muhammed(as)'ın kendilerine söylediği söze güvenerek veya
güvenmeyerek o Kitap’a iman ettiler veya inkar ettiler. Ondan
sonrakiler, bizler ve bizden sonrakiler Kitap’a bu şekilde inanmak
durumundadırlar. Dünyanın hiçbir laboratuvarının, Kur’an’ı tetkik edip; "evet bu kitap Allah tarafından indirilmiştir veya indirilmemiştir"
şeklinde bir rapor vermesi mümkün değildir. Kur’an’ın bir çok ayetinin;
mü’min olma vasıflarından birisinin gayba iman etmek ve Kur’an’a
inananların bu insanlar olduğunu vurgulaması; bu kitabın Allah katından
olup olmadığının hiçbir şekilde somut olarak ispatlanamayacağı içindir.
Kur’an’ın
matematik ilminin verileri ile Allah katından olduğunun ispatlanması
için yapılan çalışmalar, onun içinde Allah katından olmayan(!!!) iki
ayetin bulunması ile sonuçlanmıştır. Biz burada TEVBE SURESİ son iki
ayetinin Allah katından olduğunun ispatı ile ilgili olarak herhangi bir
görüş beyan etmekten çok, Kur’an’ın Allah katından olduğunun 19
sayısının uyumu ile ispatlanması çalışmalarının masum bir çalışma
olmadığı hakkındaki düşüncelerimizi paylaşacağız.
Yazımızın
başlığında bunu bir proje olarak nitelendirmemizin gerekçesini şu
şekilde açıklayabiliriz. 1974 yılına kadar TEVBE SURESİ son iki ayeti
Kur'an'dan sanılarak okunmuş, bilgisayar yardımı ile 19 sayısının
katlarının sağladığı uyum ile hesaplanarak Kur'an'a ayet sokulduğu 1000
küsür sene sonra ispatlanmıştır!!! Bilgisayar adlı aletin olmaması
nedeniyle, bizden öncekiler TEVBE SURESİ son iki ayetini Kur'an'dan
zannederek yüzyıllarca boşuna okumuşlar ve bu hata bilgisayar yardımı
ile düzeltilmiştir!!!!
Bilgisayar
yardımı ile düzeltilen bu büyük yanlış(!!!!), bizlerin kafasında şöyle
bir soru işareti bırakmaz mı; eğer Kur'an'da böyle sonradan ilave
edilmiş sahte ayetler varsa, Reşad Halife'nin bulmayı başaramadığı başka
ayetler de bulunamazmı? Madem Kur'an'da bu çeşit ilaveler var, sadece
iki ayet olduğunun garantisi olabilir mi?
Kur'an'ın
korunmasının somut bir delil(!) ile sağlanmış olmasının arkasında yatan
asıl amacın; Kur'an'ın korunduğu değil, korunmadığı olduğu için böyle
bir soru işareti oluşturulan kafalarda, artık Kur'an hidayet kitabı
olmaktan çıkacaktır. İçinde çakma ayetler olan bir kitabın sahte
ayetleri, 1000 küsür sene sonra birisi tarafından ortaya çıkarılıyor ve
insanların kafasında, "Kur'an'ın içinde sahte ayetler varmış" şeklinde bir düşünce oluşturularak, onun korunmuşluk duvarı yıkılmak istenmektedir.
Bugün Kur'an adına söz söyleyen bazı insanlara baktığımızda, anlayamadığı veya işine gelmeyen bazı ayetler hakkında "bu ayetler çakmadır"
demesi; Kur'an'da çakma ayetler arama çalışmalarına girmesi, bu
projenin onlara vermiş olduğu cesaret sayesindedir. Kur'an'da iki ayet
fazlalıksa, bu tür fazlalıklar olma ihtimalini göz ardı etmeyen hafiye
Kur'ancılar(!!!), elde büyüteç ile fazlalık ayetleri özenle
ayıklamaktadırlar!!!
Kimsenin
kalbini yarıp niyetini okuma gibi bir durumumuz asla yoktur ancak
yapılan eylemin kime yaradığına bakarak o eylem hakkında düşünce beyan
edebiliriz. 19'culuk adı ile bugün yapılan eylem, Kur'an'ın
korunmuşluğunun somut deliller ile ispatlanması gibi bir niyet ile yola
çıkmış olmasının altında yatan asıl düşünce; Kur'an'ın sanıldığı gibi
korunmuş bir kitap olmadığı ve içinde sahte ayetleri barındırdığı fikri
olup, Kur'an'daki sahte ayetleri arayan yeni yetme hafiyelere baktığımız
zaman bu düşüncenin asıl amacının bu olduğu anlaşılmaktadır.
Müslümanlar
için yegane ölçü olan bir kitap hakkında güvenilmezlik oluşturduğunuz
zaman, eldeki tek sermaye olan Kitap gidecek, dayanacak ve "kesin doğrudur" diyecek herhangi bir materyal elimizde olmayacaktır. "Et kokarsa tuzlanır, tuz kokarsa ne çare!"
sözünü hatırlayalım; Kur'an bugün elimizde tuz mesabesinde olan bir
Kitap'tır. Din adına gelen bilgileri onun ile sağlama yaparak
doğruluğunu veya yanlışlığını tespit ederiz. İçindeki ayetlerin hadisler
gibi sahih olup olmadığı gibi bir tartışmaya asla girmeyiz. Bizler için
tuz olan bir kitabın güvenilirliğinin sarsılması; tuzun kokutulması,
dolayısıyla da artık elimizde sağlam bir Kulp'un olmaması anlamına gelir
ki bundan faydalanacak kesim herhalde müslümanlar olmayacaktır.
Olayın
bir de şöyle bir boyutu vardır; hepimiz dahil 19 taraftarları da
Kur'an'ın anlaşılır bir kitap olduğu iddiasını her fırsatta dile
getirmekteyiz. Allah Kur'an'ın anlaşılmasını, indirilmesinden yüzlerce
yıl sonra icad edilen bir makinaya bağladıysa; o makina icad edilmeden
hayattan ayrılanların Kur'an'ı anlamadan, dolayısı ile eksik bir imanla
göçüp gitmeleri gibi bir durum ortaya çıkmaktadır. Ve bu makinanın
olmadığı zamanlarda Kur'an anlaşılmaz bir kitap işlev sürdürmüş anlamına
gelmiş demektir. Buluşu yapan kişilerden birisi olan Ahmed Deadat'ın,
bu işin nereye gittiğini görerek tevbe edip geri dönmesi, bu işi devam
ettiren Reşad Halife'nin kendisini "resul" ilan etmesi, daha ileri
giderek kendisinin miraca çıkma(!!!) iddiaları, olayın sanıldığı gibi
masum bir olay olmadığı savını güçlendirmektedir.
Olayın
Türkiye ayağına baktığımızda, 19'cu olmak neredeyse bir iman şartı
haline gelmiş ve müslüman olmanın temel kuralı, Kur'an'ın 19 rakamı ile
uyumlu olmasına ve TEVBE SURESİ son iki ayetinin şeytan ayetleri(!!)
olduğuna iman etmek haline getirilmiştir. Edip Yüksel tarafından yapılan
Kur'an meali, bu tarikatın başucu kitabı haline gelmiş ve yapılan bazı
ayet mealleri metinde olmamasına rağmen meale sokularak Kitap'ın
ayetlerinin 19'a iman etmeyi gerektirdiği şeklinde bir anlam örgüsü
etrafında tercüme edilmeye çalışılmıştır. Olay artık bir nevi tarikat
haline gelmiş, Kur'an sadece 19 rakamının uyumu ile ilgili olarak
okunmaya başlanmıştır. Harfler teker teker sayılarak 19 ile olan uyumu
ispat edilmeye çalışılmıştır.
Sonuç
olarak; Kur'an'ın korunmuşluğunun delili olarak 19 rakamının bazı
kelime ve harfler ile uyumundan yola çıkılıp, Samiri misali doğrulardan
bir avuç alınarak yanlışların içirilme taktiği adına 19'culuk denilen
tarikat yapılanması içinde kendisini göstermiştir. Kur'an'ın 19 ile
korunduğunun iddiasının altında; aslında kafalarda istifham yaratmak
amaçlı bir düşünce olduğu, son senelerde bırakın 2 ayet atmayı eline
Kur'an alan hafiyecikler, Kur'an'da çakma ayet arama sevdasına 19'culuk
ile açılan duvardan tırmanarak girmeye çalışmaları, olayın samimi bir
çalışmadan çok bir proje ürünü olduğu düşüncesini güçlendirmektedir.
Kur'an'ın tuz mesabesinde olan bir kitap olduğunu bizlerden daha iyi
bilenler, tuzu kokutmak için ellerinden geleni yapmaktan
çekinmemektedirler. Tuzu kokutma eylemleri düşmanca bir tavır ile değil;
içeriye sokulan truva atlarına yerleştirilmiş Samiriler ile yapılmakta
olması, işin ciddiyetini daha da artırmaktadır. 19'culuğun öne çıkan
söylemlemlerinden birisinin, Kur'an'ın indiği zaman ve mekandaki
yaşantıyı gözönüne almadan, sadece tek bir defada dağ başına inmiş bir
kitap zannı ile okunması olup, yaşanan hayat içinde inen bir kitap
olduğunun unutulmasıdır. Allah(cc)'nin; Kitap'ı, harflerini ve
kelimelerini saymak için değil, harf kelimelerden oluşan ayetleri,
sureleri okuyarak anlamak ve hayat içinde tatbik etmek için göndermiş
olduğu akıllardan çıkarılmamalıdır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.