cezası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
cezası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

2 Ekim 2017 Pazartesi

Recm Cezası Örneğinde Allah'ın Ayetlerinin Geçersiz Kılınması ve Bu Cezanın Kur'an Ayeti Olduğu İftirası Üzerine Bir mülahaza

Bugün bir çok Müslümana şayet, "İslam hukukunda zina eden evli bir erkek ile, evli bir kadının cezası nedir?" diye sorulacak olsa alınacak olan cevap, "Recm edilmek yani taşlanarak öldürülmek" şeklinde olacaktır. Ancak Kur'an zina eden kimseler için  böyle bir ceza emretmemekte, fakat bu ceza Kur'an'da böyle bir ayetin inmiş olduğu, Muhammed (a.s) ın vefatı sırasında bu ayetin yazılı olduğu sayfaların keçi tarafından yenmesi sureti ile Kur'an'a konulmadığı gibi, neresinden baksanız yalan ve iftira olan bir rivayetle desteklenerek, veya bu cezanın Muhammed (a.s) tarafından uygulandığı iddia edilerek, İslam hukuku içine sokulmuş, dahası bu cezayı ret etmek ise küfrü gerektiren bir cürüm haline sokulmuştur.

Yazımızın konusu, bu ceza örneğinde Allah'ın ayetlerinin geçersiz kılınmasına nasıl kılıflar geçirildiğini ortaya koymaya çalışmak olacaktır. 

Recm cezasının Kur'an'a rağmen İslam hukuku içine sokulmasının yollarından birisinin, bu cezanın ayet olarak indiği şeklinde bir iddia ile gerçekleştiğini yukarıda söylemiştik. Elimizdeki mushaf içinde olmayan bu ayet, Nesh Teorisi ile işler hale getirilmiştir. Bilindiği gibi bu teoride Metni mensuh hükmü baki şeklinde bir kategori bulunmaktadır. Bu kategorinin açılma sebebi ise sadece recm cezasının Allah'ın bir ayeti olduğu inancını sağlamlaştırmak amaçlıdır.

Allah (c.c) nin Muhammed (a.s) a indirdiği iddia edilen ve keçinin yediği !! recm ayeti rivayetlerde şu şekildedir;

Evli erkek (eşşeyhü) ve evli kadın (eşşeyhetü) zina ederlerse, Allah'tan bir ceza olmak üzere onları recm edin. Allah aziz ve hakimdir.

İddia, bu mealdeki bir ayetin Allah (c.c) tarafından indirildiği, fakat Muhammed (a.s) ın vefatı sırasındaki telaştan dolayı, Aişe validemizin yatağının altında yazılı bulunan bu ayetin keçi tarafından yendiği, bundan dolayı metninin mushaf içinde olmasa dahi, hükmünün geçerli bir ayet olarak yürürlükte olması gerektiği yönündedir. 

[004.082] Onlar halâ Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilâflar) bulacaklardı.

Bu iddia bir çok yönden ele alınarak ne kadar yalan ve iftira ile dolu olduğu ortaya konulabilir. Biz konuyu Kur'an'ın çelişkisiz bir kitap olması yönünden ele almaya, Nur s. içinde bulunan zina ile ilgili ayetlerin evlileri de kapsadığını ortaya koymaya çalışarak, eğer böyle bir ayet inmiş olsa idi ki inmesi imkansızdır, Kur'an'ın kendi içinde çelişki barındıran bir kitap durumuna düşeceğine dikkat çekmeye çalışacağız.

[024.001]  Bu, indirip, hükümlerini kesinleştirdiğimiz suredir. Öğüt alasınız diye onda apaçık ayetler indirdik.

Nur s, 1. ayetinde Allah (c.c) bu sure için Faradnahe yani hükümlerini kesinleştirdiğini buyurmaktadır. Bu ikaz konumuz olan aynı sure içindeki zina hükümlerini içeren ayetler içinde geçerli olduğu asla unutulmamalıdır.

الزَّانِيَةُ وَالزَّانِي فَاجْلِدُوا كُلَّ وَاحِدٍ مِنْهُمَا مِائَةَ جَلْدَةٍ ۖ وَلَا تَأْخُذْكُمْ بِهِمَا رَأْفَةٌ فِي
دِينِ اللَّهِ إِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللَّهِ وَالْيَوْمِ الْآخِرِ ۖ وَلْيَشْهَدْ عَذَابَهُمَا طَائِفَةٌ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ

[024.002] Zaniye ve zanî, hemen bunlardan her birine yüz değnek vurun, Allahın dininde bunlara bir acıyacağız tutmasın, Allaha ve Âhıret gününe gerçekten inanıyorsanız, hem mü'minlerden bir taife azâblarına şâhid olsun

Hükümlerinin kesinleştirildiği beyan edilen surenin 2. ayeti, zina eden kadın ve erkeğe verilecek cezayı bildirmektedir. Zina eden kadın ve erkeğe verilecek olan ceza, ayette 100 değnek olarak bildirilmektedir. 

Ancak bu cezanın bekar olanları kapsadığı, evli olanlar için ayrı bir ayet indiği, inen bu ayetin başına neler geldiği !! herkesçe malumdur. Biz bir an için recm ayetinin Allah (c.c) tarafından indirilmiş olduğunu, elimizdeki mushafın herhangi bir suresinin içinde olduğunu farz ederek, Nur s. içindeki diğer ayetlerde evli olan bir kimsenin zina cezasının nasıl olduğunu görmeye çalışalım.

[024.006]  Kendi eşlerine (zina suçu) atan ve kendileri dışında şahidleri bulunmayanlar ise, onlardan da her birinin şahidliği, Allah adına dört (kere yemin) ile kendisinin hiç şüphesiz doğru söyleyenlerden olduğuna şahidlik etmektedir.
[024.007]  Beşinci defada da, eğer yalan söyleyenlerden ise Allah'ın lanetinin kendi boynuna olmasını ifade etmelidir.

Nur s. 6. ayetinden itibaren, eşleri hakkında zina isnadında bulunan, fakat eşlerinin ceza görmesi için gerekli olan 4 şahidi bulunmayanlar için gerekli olan prosedür beyan edilmekte, zina eden evlinin cezası da bu ayetler içinden çıkmaktadır. Eşinin zina ettiğine dair 4 şahidi olmayan kimse, bu şahitler yerine kendisi 4 defa yemin edecektir. Ayetteki olay karısı zina eden bir erkekmiş gibi anlatılmış, fakat aynı durum kocası zina eden bir kadın için de geçerlidir. 

وَيَدْرَأُ عَنْهَا الْعَذَابَ أَنْ تَشْهَدَ أَرْبَعَ شَهَادَاتٍ بِاللَّهِ ۙ إِنَّهُ لَمِنَ الْكَاذِبِينَ

[024.008] Kadının dört defa: «Allah'a yemin ederim ki, o muhakkak yalancılardandır!» diye şahitlik etmesi kendisinden azabı kaldırır.
[024.009] Beşincisinde ise, eğer o (kocası) doğru söyleyenlerden ise, Allah'ın gazabının kendi üzerine olmasını ister.

Nur s. 8. ve 9. ayetlerde, kendisine zina isnadında bulunulan kadın şayet 4 defa zina yapmadığına dair yemin ederse, zina cezası almaktan kurtulmaktadır. 

Burada şöyle bir soru sorulmalıdır, bu soruya alacağımız cevap, Kur'an'ın evli kadın ve erkek zaniye verdiği cezayı ortaya çıkaracaktır.

Eğer bu kadın zina ettiğini itiraf etmiş olsaydı alacağı ceza ne olacaktı?

Bu sorunun cevabı için surenin 2. ayetinde geçen ve zina eden kadın ve erkeğe verilen 100 değnek cezası için kullanılan, ve bu cezanın açık bir alanda ve herkesin görebileceği bir şekilde olmasını emreden cümle içinde geçen Azabehuma kelimesi anahtar bir mahiyet arz etmektedir.

Nur s. 8. ayetine baktığımızda zina etmediğine dair yemin etmesinin o kadından cezayı kaldıracağı bildirilmekte, bu beyanın Arapça metni ise, Ve yedreu anhel azabe şeklindedir. 

Burada şöyle bir sorulacaktır; 

Kadından kalkan azap yani ceza, hangi cezadır?

Cevap= Nur s. 2. ayetinde geçen Azabehüma kelimesi 100 değnek cezasının ifade ettiğine göre, Nur s. 8. ayetinde geçen kendisine yapılan zina isnadını ret eden kadından kalkan ceza 100 değnek cezasıdır. 

YANİ EVLİ KADIN ŞAYET ZİNA ETTİĞİNİ İTİRAF ETMİŞ OLSAYDI, ALACAĞI CEZA 100 DEĞNEK CEZASI OLUP, KENDİSİNE YAPILAN ZİNA İSNADINI RET ETMEK SURETİ İLE İTİRAFI HALİNDE ONA UYGULANACAK OLAN 100 DEĞNEK CEZASI ONDAN KALKMIŞTIR.

Şimdi soruyoruz, Allah (c.c) zina eden kadın ve erkeğin, evli veya bekar olduğuna bakmadan, 100 değnek ile cezalandırılması hükmünü kesinleştirdiğine göre (Nur s.1 ayet), aynı kitap içinde zina eden evliler için ayrı bir ayet indiğini iddia etmek, Kur'an'da çelişki olduğu iftirasını atmak değil midir?. Recm cezasını savunmak demek, aynı zamanda Kur'an'a karşı yapılmış bir çelişki isnadını da savunmak anlamına gelmektedir. 

Recm cezası, Allah'ın ayetlerinin nasıl işlevsiz bırakılabileceğine dair verilebilecek bir örnektir. Allah (c.c) nin zina suçuna verdiği cezayı beğenmeyerek, farklı ceza uygulaması isteklerinin Allah'ın ayetlerine ve elçisine yalan iftiralar düzmek sureti ile İslami bir kılıf uydurma çalışmaları, biz Müslümanların yüz karalarından bir tanesidir. Nur s. 2. ayetine bakıldığında bu cezanın Allah'ın Dini olduğu beyan edilmektedir. Bu cezanın dışında bir cezayı dine yamamaya kalkmak, Allah'ın dininin üzerine din bina etmeye çalışmaktan başka bir şey değildir.

İşin daha acı bir yönü ise, recm cezasını kabul etmeyenlerin, Kafir, Zındık, Hadis sünnet inkarcısı gibi yaftalarla suçlanmış olmasıdır. Yine işin daha ahlaksızca bir yönü ise, recm cezasını ret edenlerin zina etmeyi meşru gören, fakat bu suçun cezasının bu kadar ağır olmasını istemeyenler oldukları iddiasıdır.

Ayrıca bu cezanın Muhammed (a.s) tarafından uygulandığı iddiaları da, ona yapılmış ayrı bir iftiradır. Kendisine inen kitabın ayetlerinin hükmüne aykırı hareket eden bir elçi portresini Muhammed (a.s) için düşünmek, ona yapılmış en büyük iftiralardan birisidir. Recm cezası neresinden tutsak maalesef elimizde kalmaktadır.

Recm konusu aynı zamanda biz Müslümanlar için Kur'an'ın ne ifade ettiğini de ortaya koyan bir imtihan konusudur. Kur'an'ın beyan ettiği bir cezanın karşısına başka bir ceza ile çıkmak demek olan recm cezası, bu cezayı savunanların Kur'an'ı nasıl arkalarına attıklarının canlı bir örneğidir. 

Mütevatir sünnet Kur'an ayetini nesheder şeklinde bir hezeyan dolu iddia ise, recm cezasını meşrulaştırmak için ortaya atılmış iddialardan bir tanesidir. Kur'an'a aykırı hareket ettiği iftirası ortaya atılan Muhammed (a.s) ın recmi uyguladığı iddiası, bu konudaki Kur'an ayetinin hükmünü kaldırabileceği tezinin ortaya atılmasına sebep olmuştur. Yani Muhammed (a.s) Allah'ın zina konusundaki cezasını az görerek, daha etkili bir ceza uygulamış, ve bu ceza ile Kur'an ayetinin hükmünü kaldırma yetkisi olduğu zannı yayılmaya çalışılmıştır.

Yine bu cezanın Tevrat'ta olduğu, Nur s. 2. ayeti gelene kadar, Muhammed (a.s) ın recm cezasını uyguladığı, ayet indikten sonra bu cezayı uygulamadığı iddiaları ortaya atılmaktadır. Başka bir yazıda bu konuyu ele almaya çalıştığımız için burada sadece recm cezasının Tevrat'ta Allah (c.c) tarafından indirilen bir ceza olmadığı, şayet var ise İsrailoğullarının böyle bir cezayı Tevrat'a dahil etmiş olmalarının kuvvetli bir ihitmal olduğunu, burada kısaca söylemek istiyoruz.

Sonuç olarak; Kur'an zina eden kadın ve erkeğe evli bekar ayrımı yapmadan 100 değnek cezası vermiş olmasına rağmen, bu cezanın bekarlar için geçerli olduğu, evliler için recm cezası uygulanması gerektiği, İslam dünyasında yaygın olan bir görüştür. 

Allah'ın evliler için ayrı bir ayet indirdiği, bu ayetin mushafta metni olmasa dahi hükmünün geçerli olduğu iddiası, akıllara zarar bir teori ile ortaya konulmakta, fakat bu teorinin yol açtığı tehlikeler görmezden gelinmektedir. Böyle bir iddianın yol açtığı tehlikelerden sadece bir tanesi, Allah'ın çelişkisiz bir kitap olarak beyan ettiği kitabına karşı, o kitapta çelişki olduğu iddiası olup, bu tehlikenin ne yazıktır ki farkına dahi varılmamakta, bu  cezayı ret edenler tekfir edilmektedir.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


5 Kasım 2016 Cumartesi

Dişi Devenin Evrensel Sembollüğü Üzerinden Allah'ın Arzında Fesada Yönelmenin Cezası

Kur'an kıssaları geçmiş yaşamlardan örnekler vererek , gelecek yaşamların şekillenmesinde rehberlik yapan önemli anlatımlardır. Salih a.s kıssası içinde geçen "Naqatullah" (Allah'ın Dişi Devesi) , "Arzullah" (Allah'ın Arzı) deyimleri etrafında gelişen olaylar ve onların sonuçlarını, sadece Semud kavmine has anlatımlar olarak okuduğumuzda , kıssanın vermek istediği mesaj büyük ölçüde ıskalanmış olacaktır.

Semud, bilindiği gibi sonu helak ile biten bir yaşam süren kavim olarak Kur'an içinde zikri geçmektedir. Bu kavmi kendi adı ile veya kendilerine gelen elçinin adı ile anmak , o kavmin helak olma sebebinin evrensel bir mahiyeti olduğunu bizlere unutturacaktır. "Dişi deveyi kesen kavim" , veya "Allah'ın arzını fesada boğan kavim" olarak anmak , bu kavmin helak ediliş sebeplerini zihnimizde canlı tutarak , kıssanın mesajının güncel halde kalmasını sağlayacaktır.

[007.073] Semud kavmine de kardeşleri Salih'i gönderdik. «Ey kavmim! Allah'a kulluk edin, O'ndan başka ilahınız yoktur. Rabbinizden size bir belge geldi: Allah'ın bu dişi devesi size bir ayettir, onu bırakın, Allah'ın arzında  otlasın; ona kötülük etmeyin, yoksa can yakıcı azaba uğrarsınız.

[011.064] «Ey kavmim! Bu, size bir ayet olarak, Allah'ın dişi devesidir. Bırakın onu, Allah'ın arzında otlasın; ona fenalık etmeyin, yoksa siz hemen azaba uğrarsınız»

Bilindiği gibi , kendilerine gönderilen elçinin uyarmalarını dikkate almayan Medyen'liler Allah'ın arzında otlaması için serbest bırakılması gereken dişi deveyi keserek helak edilmeyi hak etmişlerdir. Kıssa içinde geçen bu iki deyime güncel bir anlam yükleyerek , kıssanın evrensel bir mesajı olduğunu okuyabiliriz şöyle ki ;

Allah c.c nin üzerinde yaşadığımız arzı "Arzullah" (Allah'ın Arzı) olarak hatırlatması , bu arz ve üzerinde olanların tümünün onu mülkü olduğunun bilinmesi amacına matuftur. Bir mülk içinde yaşayanlar , o mülk'ün sahibinin koyduğu kurallara göre hareket etmek zorundadırlar. 

"Dişi Deve" ile ilgili olarak eski tefsirlere bakıldığında, bu devenin kayadan çıkıp çıkmadığı üzerinde yapılan tartışmalar gözümüze çarpmaktadır. Geçmişteki tefsir yazarlarının en büyük sıkıntısı , özellikle kıssalar ile ayetleri tefsir ederken verilmek istenen mesaja odaklanmak yerine , zaman ve mekana sıkıştırılmış bir çalışma yaparak aya değil parmağa bakan bir çalışma yapmış olmalarıdır. 

Bazı ayetlerin tefsirinde laf olsun sayfa dolsun kabilinden İsrailiyat denilen masallar ile doldurulmuş bilgileri tefsir olarak okumaya alışkın olan kimseler , kıssaların bugüne dair mesajları olabileceği düşüncesi içinde kıssa okumaları yapanları "Modernist" olarak görmekte ve yaptıkları bazı yorumlara karşı çıkmaktadırlar. Modernist olarak görülen bazı okumalarda da bazı sorunların olduğu bir gerçek olmakla birlikte , kıssaların ön yargılı olarak okunmayarak , bize dönük mesajlarının okunmaya çalışılması, daha sağlıklı sonuçlar ortaya çıkaracaktır.

Kıssa içinde geçen deyimlerin evrensel anlamlarından önce, insan ile ilgili önemli kavramlardan olan "Halife" nin anlamını hatırlamanın gerektiğini düşünmekteyiz. Halife , "Arka" anlamına gelen "Halfün" sözcüğünden türemiş , "Arkadan gelen" anlamındadır. Bu kelime, insanın elinde bulundurduğu her türlü imkanın gerçek sahibi olmadığını , onu belirli bir süre elinde tuttuktan sonra ardından gelene devretmesi anlamına da gelmektedir.

Yani insan , yaşadığı arz üzerinde kendi emrine müsahhar kılınmış olan kevni ayetlerin gerçek sahibi değil , geçici kullanıcısı olup , bu ayetlerin nasıl kullanması gerektiğini her şeyin gerçek sahibi olan Allah c.c den öğrenmek zorundadır. Şirk kavramı, işte bu noktada ortaya çıkarak , sahip olmadıkları mülk üzerinde halife olarak yaşayan insanların , halife olmayı bırakarak asil olmaya soyunmasının bir sonucu olarak , ilah olmanın gereği olan bir hakkı, kendi hakları olduğunu zannederek , kendi kurallarını koymaya çalışmalarına ilahlıkta ortaklık yani "Şirk" adı verilmiştir. 

Şirk dediğimiz olgu , insanların sadece putlara tapması şeklinde hayat sahnesine çıkmaz. Şirk olgusu, yaşam sistemi koymak hakkını Allah'tan alarak onun dışındakilere vermek şeklinde ortaya çıkmaktadır. Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile şirk'in hayat içindeki yansımasını geçmiş kavimler üzerinden anlatarak , bu suçun toplumlar üzerindeki tahribatına dikkat çekmiş ve aynı suçun işlendiği tüm zaman ve mekanlarda yaşayan insanların, aynı akıbete uğrayacağını hatırlatmıştır.

Semud kavmindeki şirk , emanetçi olarak yaşadıkları arz üzerinde, kendilerinin dışındaki canlı hayatına saygı duymamaları , onları kendi belirledikleri kurallara göre yönetmek istemeleri şeklinde ortaya çıkmaktadır. Allah'ın arzı üzerinde "Dişi Deve" olarak sembolize edilen kendilerinin dışındaki canlı hayatına saygı duymayan bir yaşam biçimi bu kavmin sonunu getirmiştir. 

Allah'ın arzı üzerinde yaşayan canlılara saygı duymayan , onların da en az kendileri kadar  yaşam hakları olduğunu düşünmeden , kendilerinin emrine müsahhar kılınmış olan kevni ayetleri hoyratça harcamanın tüm zamanlar için geçerli olacak olan sonu, Semud kavminin sonuna benzer şekilde yok olmaktır.

Şu anda yaşadığımız arz bizim değil , bizden öncekilerden miras aldığımız , belirli bir süre faydalandıktan sonra bizden sonrakilere miras olarak bırakacağımız bir emanettir. Sadece kendisini düşünerek gelecek olan nesilleri düşünmeyen insanoğlu , geçmiştekilerden ödünç olarak alınan ve gelecek olan nesilleri devredilmesi gereken , arz üzerinde olan bu nimetleri hoyratça kullanmak sureti ile, kendi sonunu hazırlamaktadır.

İnsanoğlu yeryüzünde kendisine faydalanması için verilen nimetler ile hayatiyetini sürdürebilir. "Ekolojik Denge" olarak ifade edilen temiz hava , su , bitki ve hayvan neslinin devam etmesi insan hayatının devam etmesi için gerekli olan en önemli unsurlardır.

Sadece kendi çıkarını düşünmek sureti ile gelecek nesillere üzerine ilave edilerek devredilmesi gereken arz üzerinde yaşayan bitki ve hayvan neslini , daha çok kazanmak , daha çok yemek uğruna heba eden insanoğlu bunu yapmakla hem kendisinin sonunu , hem de gelecek nesillerin sonunu tehlikeye atan bir tutum sergilemektedir. 

Daha çok kazanmak ve tüketmek için her tarafa dikilen fabrikaların bacalarından çıkan zehirli gazların kirlettiği hava, zaman içinde insanları temiz havadan yoksun bırakarak çeşitli hastalıklara maruz bırakmaktadır. Bu gazların neden olduğu tehlikenin önüne geçmek yapılan çalışmalara engel olan devletler, yine bu gazların en fazla çıktığı fabrikalara sahip olan ülkelerdir. İnsanları ve kendilerini zehirlemek pahasına da olsa , kazanç kapılarının kapanmasını istemeyen bu müstekbirler , yaptıkları yanlışın kendi kapılarını çaldığında , geri dönmek için artık vakit çok geç olacaktır.

Herkesin malumu olduğu üzere , fabrikaların havaya verilen zehirli gazları , akarsulara verilen atık suları , temiz su ve bitki neslini büyük ölçüde tehdit etmektedir. Hava , su ve gıda, insan hayatı için çok önemli unsurlar olması nedeniyle , insan eli ile bunların yok edilmeye çalışılması, insanlığın önündeki büyük felaketin habercisidir. Eğer gerekli ve köktenci tedbirler alınmadığı takdirde ilerleyen zamanlarda , insanoğlu içecek temiz su , yiyecek temiz gıda , soluyacak temiz havadan yoksun olarak kitlesel ölümlerle karşılaşarak , helak denilen olay yeniden tarih sahnesine çıkacaktır.  

Kavimlerin helak edilmesi ile ilgili olarak anlatılan korkunç helak biçimleri , o kavimlerin işlemiş olduğu cürümlerin ne denli korkunç olduğunu tasvir etmek için kullanılan bir üsluptur. Bizim kıssaları okurken odaklanmamız gereken taraf , kavimlerin nasıl helak edildikleri değil neden helak edildikleri olmalıdır. Helak biçimine değil , helak nedenine odaklanan bir okuma , kıssalarda anlatılan sebeplerin hangi zamanda yaşanırsa yaşansın aynı karşılığını bulacağını bizlere göstererek , aynı akıbete uğramamak için bizlerin de gerekeni yapmasını sağlayacaktır.

[027.048]  Ve şehirde dokuz kişi var idi ki, yerde fesada çalışıyorlardı, ıslahda bulunmuyorlardı.

Kazanmak ve diğer insanlar üzerinde tahakküm etmek hırsı , insanoğlunu öyle bir hale getirmiştir ki , bırakın kendi dışındaki bitki ve canlı neslini , kendi çıkarları için kendi cinsinden olan insan neslini bile katletmekten çekinmemektedir. 

Semud kavmi içinde bulunan 9 lu çetenin bugünkü karşılığı , kendi çıkarları için dünyayı kan ve göz yaşına boğmaktan kaçınmayan ülke ve o ülkelerin varlıktan şımarmış ele başlarıdır. Bu insanlar için bir damla petrol , insan hayatından daha değerli olup , kendi ülkelerinde bir kişinin yaşaması için , başka ülkelerde binlerce kişinin öldürülmesine göz yummaktadırlar. 
Çıkarları için arz üzerinde her türlü fesadı yapmaktan çekinmeyenler , yaptıklarının cezasının ahirette çekecekleri gibi , ahiret öncesi dünya hayatlarında helak olarak çekeceklerdir.

Sonuç olarak : Semud kavmi örneğinde "Allah'ın Arzı ve Devesi" olarak geçen deyimler ,  insan yaşamı için önemli olan unsurları sembolize etmektedir. Semudlular kendi yanlarından ihdas ettikleri şirk düşünceleri doğrultusunda , kendi emirlerine amade kılınmış olan kevni ayetleri , Allah'ın elçisi ile önerdiği kullanma klavuzuna göre değil , kendi yanlarından ürettikleri klavuzu göre yönetmek istemeleri sonucunda tarih sahnesinden silinmişlerdir.

Dünyanın hangi zaman biriminde yaşarsa yaşasın , hangi mekanında yaşarsa yaşasın , kendilerine emanet olarak verilen , ve kendilerinden sonraki nesillere miras bırakmaları gerekenleri , hoyratça kullananlar hem kendilerini , hem de gelecek nesillerin hayatlarını tehlikeye atarak , helak olmalarına sebep olacaklardır. 

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.


18 Haziran 2015 Perşembe

DUHAN s. 40-50. Ayetleri : Allah (c.c) den Rol Çalmanın Cezası

Allah (c.c) yaratmış olduğu kullarının üzerinde yegane otorite ve tasarruf sahibi olduğunu , göndermiş olduğu Elçileri vasıtası ile bildirerek kendisinin dışında otorite ve tasarruf sahibi olmaya çalışmanın veya onun dışındaki otorite ve tasarruf sahiplerine tabi olmayı "ŞİRK" olarak niteleyerek, bu suçu asla af etmeyeceğini beyan etmiştir .

[004.048] Gerçekten, Allah, kendisine şirk koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında kalanı ise, dilediğini bağışlar. Kim Allah'a şirk koşarsa, doğrusu büyük bir günahla iftira etmiş olur.
[004.116]  Doğrusu Allah kendine şirk koşulmasını mağfiret buyurmaz, ondan berisini ise dilediğine mağfiret buyurur, kim de Allaha şirk koşarsa hakıkatte pek uzak bir dalâle sapmıştır.

Ancak bir çok insan, kendisine verilen bu bilgilere ve yapılan tehditlere rağmen ilahlığa soyunmayı veya ilahlığa soyunanlara tabi tercih etmiş ve ahirette ebedi Cehennem azabına hak kazanmıştır. 

Kur'anın anlatım usluplarından bir tanesi , Dünya hayatında kişilerin yaptıklarının karşılığını Cennet veya Cehennem olarak haber verdikten sonra , Cennet veya Cehennem hayatından kesitler sunarak , bizleri ölmeden evvel oralara götürüp getirmesi ve oradaki yaşantıdan kesitler sunmasıdır. Duhan s. 40 ila 50. Ayetlerine baktığımızda böyle bir anlatım üslubu dahilindeki Ayetlerde , Dünyada yaptıkları neticesinde Cehennemi hak etmiş bulunanların nasıl bir karşılık görecekleri beyan edilmektedir. 

[044.040]  Haberiniz olsun ki o fasıl günü hepinizin mikatıdır.

Ayet içinde geçen "Yevmel fasli" (Ayırım günü) ibaresi başka Ayetlerde de geçmekte olup bu geçişleri , Ayetin anlaşılmasında kolaylık sağlamaktadır.

[037.016-24]  «Gerçekten biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuz zaman mı, diriltileceğiz?»Evvelki atalarımız da mı?.De ki: «Evet hem de zelil ve hakir olarak.» O, sadece bir tek çığlıktır ki onların birden bire gözleri açılıverecektir. Eyvah bizlere derler bu o din günü.Bu işte o sizin yalan dediğiniz fasıl günü. O zulmedenleri, eşlerini ve Allah'tan başka taptıkları şeyleri Toplayın mahşere, toplayın da götürün onları cehennem yoluna doğru ve tutuklayın onları çünkü sorguya çekilecekler.

[077.011-15]  Elçiler, tayin edilen vakitlerine erdirildikleri zaman,Bunlar hangi güne ertelendiler?.Fasıl gününe. O fasıl gününün ne olduğunu sana ne bildirdi?.O gün yalanlamış olanların vay haline!.

[078.017-28]  Şüphesiz o hüküm (fasl) günü, belirlenmiş bir vakittir. O gün Sûr'a üflenir, bölük bölük gelirsiniz.Gök de açılmış artık kapı kapı oluvermiştir. Dağlar da yürütülmüş de, su gibi görülen bir hayâl olmuştur.Kuşkusuz Cehennem gözetleme yeri olmuştur. (Azgınlar) orada çağlar boyu kalırlar, orada bir serinlik ya da (susuzluk gideren) bir içecek tatmazlar, ancak (dünyada yaptıklarına) uygun karşılık olarak kaynar su ve irin tadarlar.Çünkü onlar, hesaba çekileceklerini sanmazlardı.Ayetlerimizi hep yalan sayıp dururlardı.

[044.041] O gün, dostun dosta hiçbir faydası olmaz, yardım da görmezler.
[044.042]  Yalnız, Allah'ın merhamet ettiği kimseler bunların dışındadır. O, şüphesiz güçlüdür, merhametlidir.

Bu Ayetler , fasıl gününde , Allahın dışında kimsenin herhangi bir yardımı olmayacağını beyan etmektedir. Allahın merhamet ettiği kişiler , yardımı başkalarından değil sadece Allah tan göreceklerdir. Şefaat konusu ile ilgili ayetlere bakıldığında bu durum açık seçik görülmektedir. Geleneksel Din algısına baktığımız zaman rivayetler kanalı ile giren bilgiler Kur'ana onaylatılmaya çalışılarak , ilgili Ayetler bir nevi tahrife uğratılmış ve rivayetler doğrultusunda yorumlanmaya çalışılarak, Allah (c.c) nin dışında şefaatçiler olduğu gibi bir algı oluşturulmuş ve bu algılar doğrultusunda bir takım şefaatçiler ihdas edilerek Allah (c.c) nin hükmüne itiraz edebilecek derecede ona denkler ortaya çıkarılmıştır.

[002.048]  Kimsenin kimseden faydalanamayacağı, kimseden bir şefaat kabul edilmeyeceği, kimseden bir fidye alınmayacağı ve yardım görülmeyeceği günden korunun.
[002.123]  Kimsenin kimse namına bir şey ödemeyeceği, hiç kimseden fidye alınmayacağı, kimseye şefaatin yarar sağlamayacağı ve onların yardım görmeyeceği günden korunun.

[044.043]  Şüphesiz zakkum ağacı,
[044.044]  Günahkarların yiyeceğidir.
[044.045]  Sanki erimiş madenler gibi karınlarında kaynar.
[044.046] Kaynar-suyun kaynaması gibi.
[044.047]  Tutun onu, cehennemin ortasına sürükleyin.
[044.048] Sonra başının üzerine kaynar su azabından dökün.

Kur'andaki Cehennem tasvirlerine baktığımızda yukardaki Ayetler gibi, bırakın tatmayı okuyanların dahi içini kaldıracak derecede bir anlatım ile oradakilerin yiyecekleri bildirilerek bu azabı hak etmemeleri için yol henüz yakınken Cennet ehli olma yolunda çalışılması tavsiye edilmektedir.

[056.052-56]  Doğrusu bir zakkum ağacından yiyeceksiniz.Karınlarınızı onunla dolduracaksınız;Onun üzerine kaynar su içeceksiniz;Hem de susamış develerin suya saldırışı gibi içeceksiniz;İşte bu, onların din (hesap ve ceza) gününde şölenleridir.

[037.062-68]  Konukluk olarak bu mu iyidir, yoksa zakkum ağacı mı? Ki biz onu zalimler için bir fitne kılmışızdır. O, cehennemin dibinde çıkan bir ağaçtır. Tomurcukları sanki şeytanların başları gibidir. Onlar muhakkak ondan yiyecekler ve karınlarını onunla dolduracaklardır. Sonra üzerine onlar için kaynar bir içecek vardır.Doğrusu sonra dönecekleri yer yine cehennemdir.

[078.024-28]  Orada ne bir serinlik tadacaklar, ne de bir içecek.Yalnızca bir kaynar su ve irin. Yaptıklarına uygun bir ceza olarak.Çünkü onlar, hesaba çekileceklerini sanmazlardı.Ayetlerimizi hep yalan sayıp dururlardı.

[047.015]  Allah'a karşı gelmekten sakınanlara söz verilen cennet şöyledir: Orada temiz su ırmakları, tadı bozulmayan süt ırmakları, içenlere zevk veren şarap ırmakları, süzme bal ırmakları vardır. Onlara orada her türlü ürün ve Rablerinden mağfiret vardır. Bunların durumu, ateşte temelli kalan ve bağırsaklarını parça parça edecek kaynar su içirilen kimselerin durumu gibi olur mu?

[044.049]  Tad bakalım, sen Elaziz Elkerim idin.
[044.050]  İşte bu; doğrusu şüphelenip durduğunuz şeydir.

49. Ayet , yukarıdaki Ayetlerde sözü edilen duruma dahil olma sebebini açıklamaktadır. Bu Ayette dikkatimizi Allah (c.c) nin esmasına dahil olan iki isim çekmektedir. 

"El Aziz" ismi ; İzzet sahibi , yüceliğin zirvesinde olmak, mağlub edilmeyen , azamet, büyüklük ve kudret sahibi anlamına gelmektedir. 

"El Kerim" ismi ; Cömert , iyiliksever , ikramı bol olan anlamına gelmektedir.

Kişinin Cehenneme girme sebebi olarak zikredilen bu iki isim , kişilerin bu isimlerin ifade ettiği anlamı kullanarak diğer insanları kendilerine kul olmaya çağırması nedeniyledir. Mekke döneminde inen Ayetlere baktığımızda , Muhammed (a.s) ın çağrısına karşı çıkan insanların ortak özellikleri mal , servet ve güç sahibi olmaları idi. Onlar ellerindeki bu güce öylesine güvenmişlerdi ki, kendilerini Allahın bile helak edeceğini sanmıyorlar ve Allaha karşı bir meydan okuma içine girmişlerdi. 

Bir çok Ayette, Kendilerinden daha güçlü olanların Allah (c.c) tarafından helak edilmiş olduğu haber verilerek , "Elinizde üç kuruşa güvenerek bana kafa tutmaya kalkmayın" mesajı verilmektedir.

[002.209]  Size apaçık deliller geldikten sonra, yine de kayarsanız, şunu iyi bilin ki Allah azîzdir, hakîmdir.
[003.018]  Allah, şehadet etti ki: Gerçekten O'ndan başka ilah yoktur. Melekler ve ilim sahibleri de adaleti ayakta tutarak buna şehadet ettiler; O'ndan başka ilah yoktur. O, Aziz'dir, Hakim'dir.
[014.001]  Elif, Lam, Ra. Bu, insanları Rabblarının izniyle karanlıklardan aydınlığa çıkarman için onu sana indirdiğimiz bir kitaptır. Aziz ve Hamid'in dosdoğru yoluna.
[004.056] Şüphesiz ki ayetlerimizi inkar edenleri yakında ateşe atacağız. Derileri piştikçe azabı duysunlar diye, derilerini değiştirip yenileyeceğiz. Allah; Aziz, Hakim olandır.

[004.139] Onlar ki, müminleri bırakıp kafirleri dost ediniyorlar; onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Oysa izzet ve şeref, tamamıyla Allah'a aittir.
[010.065] Onların sözleri seni üzmesin. Şüphesiz 'izzet ve gücün' tümü Allah'ındır. O, işitendir, bilendir.
[035.010]  Her kim izzet istiyorsa bilsin ki izzet tamamıyla Allah'ındır. O'na hoş kelimeler yükselir, onu da salih amel yükseltir. Kötülükler kuranlara gelince, onlara şiddetli bir azab vardır. Onların tuzakları hep darmadağın olur.

Ayrıca Alak s. 3. Ayetinde, Rabbimiz kendisini "El Ekrem" yani "En Kerim" olarak tanıtmaktadır. Bu şekil bir tanıtmanın sebebi , Mekkeli müşriklerde yaygın olan ve sadece "El Kerim" ismini almak için nesi va nesi yok son kuruşuna veren insanların olduğu hatırlanacak olursa daha kolay anlaşılacaktır. Allah (c.c) , "Ben sizden daha kerimim" şeklinde bir ifade kullanarak , Mekkelilerin "Kerim" ismin almak için verdikleri malın bile kendisinin olduğunu hatırlatarak , bizim sahib olduğumuz servetin sadece geçici bir süreliğine emaneten olduğunu , ancak kendisindeki servet ve gücün ebedi olduğunu bize hatırlatmaktadır. 

Bu iki ismin zikredilerek , kendilerine üstünlük ve zenginlik atfedip, ilahlıktan bir payları vehmine kapılarak insanlar üzerinde hegemonya kurmak isteyenlerin, bu güçlerinin hesap gününde artık hiç bir işe yaramadığının görülerek, kul olmak şeklindeki durumlarını hatırlamaları ve ona göre bir hayat sürmeleri hatırlatılmaktadır.

Sonuç olarak; Kişilerin Cehennem ile cezalandırılmalarının sebebleri bir çok Ayette beyan edilmiş ve konumuz olan Ayetlerde de, kişinin Cehennem ile cezalandırılma sebebi olarak, Allah (c.c) den rol kapmaya çalışmak yani ilahlığa soyunmak olduğunu görmekteyiz. Elinde "Aziz" olmak gibi fırsat bulunanların Yusuf (a.s) ı örnek almaları ve onun Azizliği gibi bir Aziz olmak mecburiyetleri vardır. Azizliği Musa (a.s) ın karşısındaki Firavun örneğinde olduğu gibi yerine getirmeye çalışanların akıbeti Firavundan farklı olmayacaktır. Kul olarak "Aziz" sıfatı taşıyanların kendilerinin üzerinde bir "EL AZİZ" in olduğunu , kul olarak "Kerim" sıfatı taşıyanların kendilerinin üzerinde bir "EL KERİM" in olduğunu unutarak yaşadıkları bir hayat onları yukardaki Ayetlerde beyan edilen Cehennem azabına düçar edecektir. Allahın yaratmış olduğu biz insanların , Allah tarafından nasıl bir konuma oturtulduğumuz asla unutulmamalı ve bu konuma ilişkin bize verilen görevleri yerine getirerek ilgili Ayetlerdeki duruma düşmemek için çaba harcamalıyız. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

6 Şubat 2015 Cuma

Maide s.33-34. Ayeti: Fesadçıların Cezası ve Tevbesi

Allah (c.c) Alemlere rahmet ve hidayet olarak gönderdiği Kitabında bir takım had, yani işlenen suça uygulanacak dünyevi cezaları vaz etmiştir. Bu had cezalarının uygulanması , İslam hükümlerinin tatbik edildiği bir devlet sistemi içinde olması gerekmektedir. Had cezalarının uygulanması bu devlet içinde yaşayan insanların, o cezayı hak edecek fiileri yapmak zorunda kalmasının önünü kapattıktan  sonra uygulanabileceğini hatırlattıktan sonra konumuz olan Maide s. 33-34. Ayetlerine geçebiliriz.

[005.033]  Allah ve Resulüne karşı savaşan ve yeryüzünde fesat çıkarmaya çalışanların cezası, ancak öldürülmeleri veya asılmaları yahut ayak ve ellerinin çaprazlama kesilmesi, ya da yeryüzünde başka bir yere sürgün edilmeleridir. Bu, dünyada onlar için bir zillettir. Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır.

[005.034]  Ancak, siz kendilerini ele geçirmeden önce tevbe edenleri olursa, biliniz ki, Allah bağışlayan ve merhamet edendir.

Ayetler , Allah ve Resulune karşı savaşan ve fesada koşanların İslami bir devlet çerçevesinde nasıl bir cezaya çarptırılacaklarına dair hükümleri ihtiva etmekte olup bu cezalar , 1- öldürülmeleri , 2- asılmaları , 3- elleri ve ayaklarının çapraz vari kesilmesi, 4- bulundukları yerden sürülmeleridir. 

Ayet içinde , öldürülmek ve asılmak şeklinde iki ayrı cezanın geçtiği dikkati çekmektedir. Bu Ayeti okuyan birisi haklı olarak " ikisi de aynı şey değilmi? diye soracaktır . Evet aynı şeydir ama "öldürülmek" şeklindeki cezayı savaş alanında yapılacak karşılıklı muharebe çerçevesinde , asılmayı ise ele geçirildikten sonra uygulanacak ceza olarak düşünürsek , sorunun cevabı bulunacaktır. 

 Bu suçları işleyenlerin çarptırılacakları cezalar , suçun derecesine göre değişkenlik arz edebileceği ve suçun ağırlığına  Ayet içindeki cezaların belirlenmesi hukukçuların içtihadına bırakılmıştır.

"Ellerin ve ayakların çapraz kesilmesi" cezası ile ilgili olarak bir takım meallerde farklı çeviriler olduğunu hatırlatarak , bu çevirilerin doğru olmadığını düşündüğümüzü ve bu düşüncemizi, verilen mealleri ele almaya çalıştığımız bir yazımızda belirtmeye çalıştığımız için bu yazıda  konuya değinmeyeceğiz. 

Bu cezayı, Firavun'un iman eden sihirbazlara karşı uyguladığını görmekteyiz. Bu uygulamanın Firavun uygulaması olduğundan hareketle , Allah (c.c) nin böyle korkunç bir ceza uygulamasını nasıl emrettiği şeklinde bir takım tereddütlerin olduğu görülmektedir. 

Bu ceza için bakılması gereken taraf , Firavun uygulaması olduğu değil , Firavunun bu cezayı haksız yere uygulaması olmalıdır. Başkaları uygulamış diye bu cezanın Allah (c.c) tarafından uygulamasının emredilmesini hümanist bakışla değil, caydırıcılık olması bakımından okunmasının daha doğru bir bakış açısı olduğunu düşünmekteyiz. Firavunun uygulamış olmasına bakılarak , haşa Allah (c.c) nin zalim olduğunu düşünmek yerine , Firavunun böyle bir ceza ihdas etmekle İlahlığa soyunmuş olmasının yanlışlığı görülmelidir. 

34. Ayet , bu suçu işleyenlerin tevbe etmesi ile ilgili bir Ayet olup, edilen tevbenin had cezasını kaldırıp kaldırmayacağı tefsirlerde tartışılan konulardandır. 

Bazı tefsirci ve fıkıhçıların, 33. Ayet içindeki belirtilen suçu işleyenlerin ele geçirilmeden önce tevbe ettikleri takdirde, had cezasının düşeceği yani uygulanamayacağı yönündeki görüşlerine katılmadığımızı baştan söyleyerek bu konudaki düşüncelerimizi paylaşalım.  

33. Ayette işlenen suça verilecek cezalar beyan edildikten sonra "Bu, dünyada onlar için bir zillettir." buyurularak bu cezaların Dünyadaki karşılığı olduğu , Ayetin devamında "
Ahirette ise onlar için büyük bir azab vardır." buyurularak , Dünyadaki cezalarından sonra Ahirette de onlara ayrı bir ceza olduğu beyan edilmektedir. 

34. Ayette  istisna edilen ceza Ahiretteki ceza olup , Ayetin "Allah bağışlayan ve merhamet edendir." şeklindeki son cümlesi buna işaret etmektedir. Allah (c.c) nin bağışlayıcılığı Ahiretteki karşılık için geçerli olup , Dünyadaki had cezasının uygulamasını kaldırmaz. Suçu işleyen kişi eğer yakalandıktan sonra tevbe ederse , bu tevbesi ahirette de makbul olmayacaktır. Tevbenin makbul olması için gerekli şartları Rabbimiz şu Ayetlerde beyan etmektedir.

[004.017-18]  Allah kötülüğü bilmeyerek yapıp da, hemen tevbe edenlerin tevbesini kabul etmeyi üzerine almıştır. Allah işte onların tevbesini kabul eder. Allah Bilen'dir, Hakim olandır.Kötülükleri işleyip dururken, ölüm kendisine geldiği zaman; «şimdi tevbe ettim» diyenler ile kafir olarak ölenlerin tevbesi makbul değildir. İşte onlara elem verici azab hazırlamışızdır.

 Tevbe edilmiş olması şayet , Dünyadaki verilecek cezanın kalkmasına sebeb olsaydı , had cezalarındaki asıl amaç olan "Caydırıcılık" unsuru deformasyona uğrar , cezadan kurtulmak için herkes tevbe eder ve kurtulurdu, kimsenin kalbini yarıp bakma imkanı olmadığı için yapılan bu tevbe ile cezaların uygulaması iptal edilir ve bu noktada art niyetlilerin istismarına kapı aralanmış olurdu. Kişi ,eğer suçu işlediği sabit olduğu takdirde tevbe etmiş olsa da işlediğinin Dünyadaki cezasını çekmekten kurtulamaz , ancak ettiği tevbe gerçekten samimi ise Ahiret cezasından kurtulur. Had cezalarının caydırıcılık ve başkalarına ibret olma yönü bu şekilde hayatiyetini sürdürme imkanı bulabilir. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

19 Ağustos 2014 Salı

Hırsızlık Cezası Bağlamında Had Cezalarının Uygulanabilme Sorunu

İnsanlar yaratılış itibarı ile birlikte yaşamaya uygun bir yapıya sahiptirler , bu birliktelik bir kısım insanın diğer bir kısım insana karşı olarak hak ihlallerini de beraberinde getirdiği malum bir durumdur. Birlikte yaşamak demek, o insanların tabi olmak zorunda olduğu bir takım kurallara uymak zorunda olması demektir,hiç bir insan diğer bir insana canının istediği şekilde haksızlık yapmaya hakkı yoktur,böyle bir cürüm işlediği takdirde toplumun ceza kuralları devreye girerek haksızlık yapanı cezalandırır.

Allah cc alemlerin yegane rabbi ve ilahı olarak arz üzerinde yaşayan insanlara tabi olacakları kuralları elçileri vasıtası ile bildirerek dünya ve ahirette huzurlu bir hayat sürmelerini temin etmiştir. Son elçi Muhammed as vasıtası ile gönderdiği kitap, diğer kitaplar gibi arz üzerinde yaşayan insanların dünya ve ahiretteki huzurlarını sağlamak için bir takım emirler ve nehiyleri kapsamakta olup , bunlara işlenen bazı suçlara verilecek olan cezalarda dahildir. 

Kur'anda , hırsızlık ,cinayet , zina, iftira,yol kesicilik gasp gibi suçlara verilecek olan cezalar beyan edilmiştir. Bugün bu cezaların uygulanabirlik sorunu tartışılmakta olup , tarihselci görüşe sahip olan bir kısım insan özellikle hırsızlık cezasının uygulanabirliği konusunda, "cezada asıl olan caydırıcılık ise bu caydırıcılığı el kesme ile yapmak zorunda değiliz" türünden görüşler beyan ettiğine şahit olmaktayız. 

Bizce asıl konuşulması gereken şey 1400 sene inen bir kitabın muhatapları zamanındaki hırsızlık şeklinin bugün daha geniş bir alana yayılmış olması nedeniyle her suça aynı ceza verilir mi konusu olmalıdır. Bu yazımızda başta hırsızlık cezası olmak üzere had cezalarının kur'anda beyan edildiği şekli ile nasıl uygulanabileceği konusu üzerinde durmaya gayret edeceğiz. 

 [005.038]  Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıklarından ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza olarak, ellerini kesin. Allah Güçlü'dür, Hakim'dir.

Maide s. 38. ayeti üzerinde bir takım modernist yorumlar ile el kesme cezasının hakiki bir anlam olarak değil mecazi bir anlam olarak anlaşılması gerektiğini düşünenler ile ilgili olarak burada herhangi bir konuya girmeyeceğiz , bu konu ile ilgili olarak müstakil bir yazımız mevcuttur. 

Yazacak olduğumuz görüşler İslam kanunları tarafından yönetilen bir belde olduğu varsayımı ile olacağı için ve böyle bir beldede önce suçun önlenmesine yönelik tedbirler alınması zorunluğu olması gerektiğinin bilinmesi gerekmektedir. Siz eğer hırsızlık yapmayı gerektirecek kadar insanları aç bırakırsanız hırsızlık yapana vereceğiniz ceza zulüm olacaktır öncelikle bunun bilinmesi gerekir , bütün önlemler alındıktan sonra eğer bir kişi hırsızlık yapıyorsa ona verilecek ceza hak olacaktır. Ömer r.a nın kıtlık zamanı hırsızlık cezasının uygulamadığı rivayetleri böyle bir kaygının ürünü olup Ömer r.a nın yapmış olduğu içtihat örnek bir davranıştır. Hatırlatmak isteriz ki bu görüşleri hukukçu kimliği olarak değil , Müslümanlar arasında konuşulan bir konuya dair bir görüş beyanı olarak okunmalıdır.

 Kur'anın hırsıza verdiği el kesme cezasından maksadın caydırıcılığı kuvvetli ve başkalarına ibret olması gereken bir ceza olduğu muhakkaktır. Bu cezayı bugüne taşıyacak olursak karşımıza değişik hırsızlık cezaları çıktığı zaman her hırsızlığa bu cezayı uygulayabilirmiyiz sorusu haklı olarak sorulacaktır.

Bugün bize herhangi bir beldeyi verip , "Alın burayı sadece Kur'ana göre yönetin" deseler elimizde olan kur'ana göre bir beldede ortaya çıkan suçlara kitabın içinden gerekli olan cezayı bulamayacağımız muhakkaktır , 1400 sene öncesindeki yaşanan hayatın şartlarına göre yaşadığımız zaman şartları içinde hırsızlık olarak görülebilecek bir çok farklı suç ortaya çıkmıştır. Adam kitap yazıyor başkası onun kitabının korsan baskı yaparak satıyor ve yazarın emeğini çalıyor,ha keza sanatçı bir müzik albümü çıkarıyor hemen onun korsanı yapılarak sanatçının emeği çalınıyor bu örnekleri çoğaltmak mümkündür ,  her hırsızlık el kesmeyi gerektirecek bir cezayı mı gerektirir? sorusu burada ortaya çıkarak cevap beklemektedir.
 
Mezhep ve içtihat kavramları bugün özellikle sadece kur'an söylemi içinde olan bir takım insanların nefret ettiği bir kelimedir. Biz bu kelimelerin geçmişte içinin nasıl doldurularak hatalar yapıldığı konusunu konuşmayacağız , ancak bu kelimelerin geçmişteki işlevinin gerekli olduğunu savunarak bu gün Kur'anın hayat içinde uygulama sorunu diyebileceğimiz , ceza konusundaki her ihtiyaç olan ayeti kur'anda bulamayacağımız bizleri bu iki kelime ile ifade edilen şeyleri yapmaya mecburen sevk edecektir. 

Bugünün şartları içinde karşımıza çıkan farklı hırsızlık suçlarına tek tip bir ceza uygulamanın mümkün olmayacağı açıktır. Hukukçular , karşılarına çıkan hırsızlık suçunun ağırlığı nisbetinde bir ceza öngörüsü yapabilir bunun adı İÇTİHAT , eğer hukukçuların her biri karşılarındaki suça farklı cezalar öngörüyorlarsa bunun adı da MEZHEP olacaktır. Bir kısmımızın nefret ettiği bu iki kelime şayet kur'an ile bir yönetim tarzı ortaya konulacak ise olmazsa olmazlardan olarak karşımıza çıkacaktır. Kur'an ceza mantığı olarak caydırıcılık ve başkalarına ibret öngörmekte, suçluya acıma duygusu içinde bir hafifletme öngörmemektedir. 

Bugün eğer kur'an ile bir yönetim şekli sergilemek durumunda kalırsak karşımızdaki sorun kur'andaki cezaların uygulanabilirliğinden çok Kur'anda net olarak belirtilmeyen suçlara karşı verilecek cezalar veya genel çerçevesi çizilmiş olan suçların hangisine denk olarak bu cezaların verileceği sorunudur. 

 [005.033]  Allah ve Peygamberiyle savaşanların ve yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların cezası öldürülmek veya asılmak yahut çapraz olarak el ve ayakları kesilmek ya da yerlerinden sürülmektir. Bu onlara dünyada bir rezilliktir. Onlara ahirette büyük azab vardır.

Maide s. 33. ayetinde bir had cezası görmekteyiz ," yeryüzünde bozgunculuğa uğraşanların" şeklinde bir ibarenin altını nasıl dolduracağımız yine net bir şekilde belirtilmemiştir. El ve ayağın çapraz kesilmesi veya sürülmesi şeklinde bir cezayı hak edenler aynı şekilde hukukçuların içtihadı ile belirlenecektir. 1-öldürülmek 2-el ve ayağın çapraz kesimi 3- sürülmek şeklinde beyan edilen 3 farklı ceza çeşidi suçun derecesine göre tayin edilerek uygulanacaktır. Bu uygulamadan önce hangi suça hangi ceza verileceği hukukçuların tayini ile olacaktır. 

 [004.016]  İçinizden zina eden iki kimseye eziyet edin, tevbe edip düzeltirlerse onları bırakın. Doğrusu Allah tevbeleri daima kabul ve merhamet eder.

Nisa s. 16. ayetinde zina eden iki erkeğe eziyet edilmesinin nasıl olacağı yine Kur'anda belirtilmemiştir. Eziyet şeklinde ifade edilen kelimenin altını doldurmak herhalde işkence olmayacaktır, bu zina türü bugün tedavi edilebilir bir noktaya gelmiş olup , eziyet kelimesinin altını , "o tür fiil işleyenleri o fiilden uzaklaştırmak için gerekli olan işleri yapmak" şeklinde dolduracak olursak tedavi olmak isteyene tedavi ile , istemeyeni o fiili yapmaması için lazım gelen engellemenin hukukçuların tayini yani içtihadı ile belirlenmesi gerekir. 

[004.015]  Kadınlarınızdan zina edenlere, bunu isbat edecek aranızdan dört şahid getirin, şehadet ederlerse, ölünceye veya Allah onlara bir yol açana kadar evlerde tutun.

 Nisa s. 15. ayeti kadınların birbiri ile olan zinasında uygulanacak olan yolu belirlerken yine ucu açık olarak uygulamayı insanların içtihadına bırakmıştır. Evler de tutmak onları hapis ederek bu işi yapmalarını engellemek demek olup eğer ıslah olmak istiyorlarsa onların ıslah olmasına yönelik her türlü tedbir alınması gerekmektedir, tevbe etmeleri onların bu işi bir daha yapmamaları demek olup bu tevbelerini kolaylaştıracak tıbbı tedavi dahil her türlü önlemin alınarak onlar topluma kazandırılacaktır.

Zina ve hırsızlık suçlarının cezalarına baktığımız zaman bu cezadaki maksatlardan birinin o suçu işleyeni toplum içinde ifşa etmek ve bu suçu işleyenlere acımamak gibi bir şeye matuf olduğu anlaşılmaktadır. Böyle bir maksadı gözeterek kur'anda cezası bulunmayan tecavüz suçunun cezası zina cezasından daha ağır olmak şartı ile hukukçuların içtihadı ile belirlenecektir. 

[002.178]  Ey İnananlar! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı: Hür ile hür insan, köle ile köle ve kadın ile kadın. Öldüren, ölenin kardeşi tarafından bağışlanmışsa, kendisine örfe uymak ve bağışlayana güzellikle diyet ödemek gerekir. Bu, Rabbiniz'den bir hafifletme ve rahmettir. Bundan sonra tecavüzde bulunana elem verici azab vardır.

Cinayet suçunun cezası ile ilgili olarak , maktulun yakını tercih ettiği takdirde katilin diyet ödeyerek kurtulma şansı vardır , bu diyetin tespiti yine kur'an tarafından tayin edilmemiş yaşandığı zaman ve mekanın şartlarına bırakılmıştır. Bu şekil bir ucu açıklık kur'anın had cezalarının tarihsellikten evrenselliği çıkarılması anlamını taşır , insiyatifi insanlara bırakarak yaşandığı zaman ve mekanın şartlarına göre değişkenlik arz eden şartlara uyum sağlamak amacı güdülmektedir.

Nisa s. 92. ayetinde hata ile adam öldürmenin hükmü beyan edilirken diyet olarak "mü'min bir köle" azad edilmesi gerektiği buyurulmaktadır, bugün içinde bulunduğumuz şartlar bizi bu şekil bir diyet ödemekten mahrum kılmış olması kölelik müessesesinin yeniden canlandırmaya mecbur bıraktığını söyleyemeyiz , bu şekil bir diyet yerine hukukçuların bunun yerini tutacak bir diyet içtihadında bulunmaları gerekmektedir.

Sonuç olarak ; kur'an insanların dünya hayatını düzenleyen bir takım kurallar getirmiştir , bu kuralların içinde insanların birbirlerinin haklarını çiğnedikleri zaman dünya hayatında onlara uygulanacak olan cezalarda mevcuttur. 1400 yıl önce belli bir zaman ve mekana hitab eden bir kitab olarak inen kur'andaki had cezalarını sadece o zaman has kılırak tarihselliği gömmek taraftarı değiliz. 

Kur'an insanlar için kıyamete kadar hayat rehberi olacaksa ki olacaktır , o zamana kadar yaşayacak insanların ihtiyaçlarına uygun düzenlemeler getirmiştir. Had cezalarındaki maksat üzerinden gidilerek kur'anda net olarak hükmü bulunmayan bazı suçların hukukçular tarafından tayin edilerek uygulanmasına açık kapı bırakılmış olması kur'anın eksik olması değil onun çağlara hitap eden bir kitap olmasındandır. Bu açıdan bakıldığında bir beldenin yönetimi eğer kur'an ile olacaksa öncelikle o suçları işlemeye sevk edecek unsurların ortadan kaldırılarak suça teşvik edilmesi ortadan kaldırılır , bu sağlandıktan sonra eğer birisi suç işlerse caydırıcı ve başkalarına ibret olacak şekilde cezalandırılır ki bir daha bu suçun işlenme olasılığı azalsın. 

Bu noktada "sadece kur'an" söyleminin bazı sıkıntılı tarafları da ortaya çıkmış olduğunu belirtmek isteriz. Eğer bir belde sadece kur'an içindeki hükümler ile yönetilecek diye bir düşüncemiz olduğu takdirde Kur'an içinden bütün hükümleri net olarak bulmamız imkansızdır. Burada insan faktörü devreye girerek kur'anda net olarak hükmü bulunmayan konularda yine Kur'an mantığından hareketle uygun çözümler bulmak hukukçulara düşmektedir. Hukukçuların bu şekil bir çıkarım çalışmasının adı içtihat , hukukçuların kendi aralarında aynı konu üzerindeki farklı görüşleri mezhep olacaktır , her ne kadar bu iki kelimeden bazılarımız ürperse de kur'anı eğer insan yönetiminde kullanacak olursak bu iki kelime ile ifade edilen işler mutlaka olacaktır. 

Yine hatırlatmak isteriz ki , bugün konuşulması gereken şey öncelikle kur'anın hayat içindeki kuralları düzenleyen bir kitap olduğu ve had cezalarının uygulanabirliğinden ziyade Kur'anda hükmü bulunmayan cezaların veya çağdaş ihtiyaçların , Kur'ana bağlı kalarak hüküm çıkarma kabiliyetine haiz olan hukukçuların yetiştirilmesi çabası olmalıdır .

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

2 Eylül 2013 Pazartesi

Nisa s. 26. Ayeti ve Zina Suçunun Tevrat'taki Cezası

Rabbimiz nisa s. 26. ayetinde şu şekilde bir beyanda bulunmaktadır.

يُرِيدُ اللّهُ لِيُبَيِّنَ لَكُمْ وَيَهْدِيَكُمْ سُنَنَ الَّذِينَ مِن قَبْلِكُمْ وَيَتُوبَ عَلَيْكُمْ وَاللّهُ عَلِيمٌ حَكِيمٌ                
Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah Bilen'dir, Hakim'dir.

Bu ayeti anlamak için 26. ayetten önce başlayan 22-23-24-25. ayetlerdeki hükümleri okumak gerekmektedir.   

 -----4.022 Babalarınızın evlendikleri kadınlarla evlenmeyin, geçmişte olanlar artık geçmiştir çünkü bu bir fuhuş ve igrenç bir şeydi, ne kötü yoldu!
-----4.023 Sizlere, analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, kızkardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızin yanınızda kalan üvey kızlarınız ki onlarla gerdeğe girmemişseniz size bir engel yoktur, öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak suretiyle evlenmek, -geçmişte olanlar artık geçmiştir- size haram kılındı. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder.
-----4.024 Evli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Maliki bulunduğunuz cariyeler müstesna, bunlar, Allah'ın üzerinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunlardan başkasını, zinadan kaçınıp, iffetli olarak, mallarınızla istemeniz size helal kılındı. Onlardan faydalandığınıza mukabil, kararlaştırılmış olan mehirlerini verin; kararlaştırılandan başka, karşılıklı hoşnud olduğunuz hususda size bir sorumluluk yoktur. Allah Bilen'dir, Hakim'dir.   
-----4.025Sizden, hür mümin kadınlarla evlenmeye güç yetiremiyen kimse, ellerinizdeki mümin cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı çok iyi bilir. Birbirinizdensiniz, aynı soydansınız. Onlarla, zinadan kaçınmaları, iffetli olmaları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde, velilerinin izniyle evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin.EVLENDİKLERİNDE ZİNA EDECEK OLURLARSA ONLARA HÜR KADINLARA EDİLEN AZABIN YARISI EDİLİR.  Cariye ile evlenmedeki bu izin içinizden, günaha girme korkusu olanlaradır. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlar ve merhamet eder.

Bu 4 ayetteki hükümler sıralandıktan sonra rabbimiz 26. ayette "Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah Bilen'dir, Hakim'dir. " buyurarak BU HÜKÜMLERİN BİZDEN ÖNCEKİLEREDE UYGULANAN HÜKÜMLER OLDUĞUNU BEYAN ETMEKTEDİR.

25. ayete dikkat edecek olursak ayet içindeki " EVLENDİKLERİNDE ZİNA EDECEK OLURLARSA ONLARA HÜR KADINLARA EDİLEN AZABIN YARISI EDİLİR." hükmünün, bizden öncekilere uygulanan hükümler arasında olduğu görülmektedir. Bu ayetteki yarım azabın tam olanı nur s. 2. ayetinde "Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun." şeklinde bizlere bildirilmektedir. Bu ayet'teki ceza hükmü zina edenler için evli ve bekar ayrımı yapılmadan uygulanması bir bir hükümdür olup bu konu ile ilgili olan "Recm kavramı ve zina fiilinin kur'an ve tevrattaki cezası" başlıklı yazımıza bakılabilir.    

Zina cezasının evli bekar ayrımı yapılmadan 100 değnek olduğunu kabul edenler maalesef recm cezasının tevrat'ta olan bir ceza olduğu kur'anın nazil olması ile bu cezanın nesholunduğu iddiasını dile getirmektedirler.   

Nisa s. 26 . ayeti bu düşüncenin yanlış bir düşünce olduğu yolundaki düşüncemize delil olarak getirdiğimiz bir ayettir şöyleki ; eğer nisa s. 25. ayet içindeki "EVLENDİKLERİNDE ZİNA EDECEK OLURLARSA ONLARA HÜR KADINLARA EDİLEN AZABIN YARISI EDİLİR" hükmü bizden öncekilerede uygulanan bir hüküm ise tevratta olduğu iddia edilen RECM cezasının yarısı nasıl ve ne şekilde uygulanmaktaydı? Çünkü bizden öncekilere uygulanan hükmüler bizden öncekilere indirilen kitabın içinde olması gerekir. Tevratta böyle bir ceza olmuş olsaydı ki, şimdi elimizde olan tevrat içinde olması bize bu cezanın Allah cc nin öngörmüş olduğu ceza olduğu anlamına gelmez çünkü bugün elimizde olan tevrat Allah cc nin elçileri vasıtası ile indirdiği şekli ile mevcut olmayıp tahrife uğramış bir kitaptır.   

Sonuç olarak, recm cezasını kabul etmeyenlerin bu cezanın tevratta olan bir ceza olduğu ve kur'an ile neshedildiği düşüncesi nisa s. 26. ayet çerçevesinde düşünülecek olursa doğru bir düşünce olmadığı görülmektedir. Çünkü bizden öncekilerden zina suçunu işleyen bir kimse eğer hür değilse onlara hür olanların yarısı kadar ceza veriliyorsa bu cezanın RECMEDİLMEK OLAMAYACAĞI ayan beyan ortadadır.   

                                  EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
 


11 Temmuz 2011 Pazartesi

Recm Kavramı ve Zina Fiilinin Kur'an ve Tevrattaki Cezası

 İslam hukukunda zina fiilinin cezası evli ve bekar ayrımı yapılarak bekarlar için 100 değnek ,evliler için  recmetmek (taşlayarak öldürmek) şeklinde belirlenmiştir. Ancak kur'anda bu fiilin cezası için evli ve bekar ayrımı yapıldığını göremiyoruz. Nur suresi 2. ayetinde bu cezanın şekli bizlere şu şekilde bildirilmiştir.    " Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun. "  Ayetten anlaşıldığı üzere evli veya bekar ayrımı yapılmadan cezanın  ne şekilde olacağını görmekteyiz. 

Ancak Medine de Muhammed sav in rivayetlerde gördüğümüz kadarı ile evli olanları recm ettirdiğine dair rivayetler mevcuttur. Müslümanları ta başından beri ikiye böldüğüne şahid olduğumuz zina cezasının evliler için recmetme şeklindeki kısmı yüzyıllardır ihtilaf konusu olmaktadır. Bugün İslam dünyasının çoğunluğunda hakim olan inancın karşılığını kur'anda bulamamıza rağmen ,kur'anın korunmuşluğuna gölge düşüren rivayetlerle desteklenmeye çalışıldığını maalesef görmekteyiz. Recm ayetinin aslında kur'anda olduğu ve muhammed sav in öldüğü sırada ölüm telaşı esnasında hz aişenin yatağının altında olan ayeti keçinin gelip yediği onun için kur'ana alınmadığı rivayet kitaplarında mevcuttur. Biz bu rivayetleri iftira olarak saymaktayız , üzerinde durup yazının hacmini büyültmemek için sadece hatırlatmakla yetineceğiz. 

Recm cezasını meşru gören düşüncelerin kaynaklarından biriside muhammed sav in bu cezayı uygulamış olmasıdır. Bu cezanın kur'anda olmamasına rağmen tevratta olduğu ve zina fiilini işleyenlerin yaudi olmaları hasebi ile onlara tevrattaki , zina fiilinin evliler için olan karşılığının recm etmek olduğu için bu cezayı uygulamış olduğu iddia edilmektedir. Tevratın muharref bir kitap olduğunun kur'an tarafındanda teyid edildiğini bildiğimize göre muhammed sav in bu cezayı uyguladığı rivayetlerini şüphe ile karşılamak gerekmektedir. Çünkü bugün müslümanlar üzerindeki hakim olan düşünce ,kur'anı rivayetler doğrultusunda anlamak şeklinde geliştiği için kur'ana ters olan bir rivayeti kur'ana yamamak için binbir ilim geliştirilmiştir. Ancak kur'anı rivayetler doğrultusunda değilde rivayetleri kur'an doğrultusunda anlamak şeklinde bir düşünce gelişmiş olsaydı bugün birçok tartışmanın yapılmasına gerek bile kalmazdı. Recm tartışmalarıda bunlardan birisidir

Biz bu makalemizde önce "recm" kavramının kur'anda nasıl kullanıldığını göreceğiz. Sonra kur'anda zina cezasının evliler içinde 100 değnek olduğunun delilerini vereceğiz. Sonrada bugün recm cezasının kur'anda olmadığını savunan, ancak bunun tevratta olduğunu söyleyenlerin bu söylemlerinin kur'anda karşılığının bulunup bulunmadığına bakacağız.Çünkü elimizdeki tek sağlam delil " KUR'AN"dır. Bize kur'an dışında gelenbir bilginin doğruluğunu veya yanlışlığını kur'andan sağlamasını yapmak sureti ile öğreneceğimize göre bu rivayetler de olabilir kur'andan önce inmiş incil veya tevratta olabilir. Tevratta olduğu söylenen bir hükmün doğru olup olmadığı kararını yine kur'andan öğrenmek mecburiyetindeyi

             KUR'ANDA  RECM  KAVRAMI

"Recm " kelimesi, lugatta taş atmak, taşlayarak kovalamak anlamlarına gelmektedir. Herhangi bir kişi bulunduğu toplumun genel geçer kurallarına aykırı davrandığı takdirde onu taşlayarak bulunduğu toplumdan hor ve hakir olarak atma eyleminin adı "recm etmek" olarak karşımıza çıkıyor. Muhammed sav in taife davet için gittiği zaman çocuklar tarafından taşlanarak kovulması örneği hepimizin hafızlarında  üzücü bir olay olarak kalmıştır. "Recm kelimesi çoğunlukla kur'anda da bu lügat karşılığı olarak kullanılmaktadır.

11.91 «Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur» dediler.

18.20 «Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.»

18.22 Karanlığa taş atar gibi, «Mağara ehli üçtür, dördüncüleri köpekleridir» derler, yahut, «Beştir, altıncıları köpekleridir» derler, yahut «Yedidir, sekizincileri köpekleridir» derler. De ki: «Onların sayısını en iyi bilen Rabbim'dir. Onları pek az kimseden başkası bilmez.» Bunun için, onlar hakkında, bu kısaca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma 
 

19.46 Babası: «Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz çevirmek mi istiyorsun? Bundan vazgeçmezsen mutlaka seni taşlarım; uzun bir süre benden uzaklaş git.» dedi.
26.116 «Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın» dediler.
 

44.20«Beni taşlamanızdan ötürü, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.» 

36.18 «Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır» dediler.   

 67.5 And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.

3.36 Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu bilirken «Ya Rabbi! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir, ben ona Meryem adını verdim, ben onu da soyunu da, kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım» dedi. 

15.17 Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk

15.34 Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun! 

16.98Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. 

38.77 Allah: «Çık oradan sen artık kovulmuş birisin.»

81.25 O, kovulmuş şeytanın sözü değildir. 

Yukarda meallerini verdiğimiz "recm" kelimesi geçen ayetlere baktığımız zaman , resuller ve şeytan  için kullanılan o topluluğun inançlarını reddeden birisini toplumdan kovma şeklindeki anlamın ta nuh as dan muhammed as a kadar kullanılan bir yöntem olduğunu görmekteyiz. Bazı meallerde "taşlayarak öldürürüz" şeklinde olmasına rağmen "öldürmek" kelimesi ayetin metninde olmayıp ilave yapılmıştır. Recm kelimesinin kur'anda ne şekilde kullanıldığını gördükten sonra kur'anda zina cezasının evli veya bekar ayrımı yapılmadan nasıl olduğuna geçebiliriz.  

ZİNA CEZASININ KUR'ANDAKİ HÜKMÜ  

"24.2 Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun."

Zina cezasının kur'anda belirtilen cezası 100 değnek olarak bildirilmektedir.Ancak bu cezanın bekarlar için olduğu evliler için sünnetten ceza getirilerek onunda recm etmek olarak belirlendiği iddia edilmektedir. Kur'andaki bu cezanın evli veya bekar ayrımına gitmeden aynı olması gerektiğini eski tefsirlerde bu ayrıma karşı çıkanların "harici" olmakla suçlanmasından anlamaktayız. Kur'ana rağmen hüküm getirenler maalesef kendilerinin ne olduğunu düşünmeden karşı düşünceyi "harici " olmakla suçlamaktadırlar.Recm cezası için getirilen en kuvvetli delil muhammed sav in bu cezay uyguladığına dair rivayetlerdir.

 Kur'anı rivayetler ışığında anlamaya ayarlı düşünceler kur'an ile rivayetler çeliştiği zaman rivayetleri atmak yerine maalesef kur'anı attıkları için rivayetlere sarılıp bu cezanın meşruluğunu savunmaya devam etmektedirler. Peki bu kur'an ayetine rağmen muhammed sav recm cezası uygulamış mıdır? bunu hakka suresi 44-47. ayetlerini hatırlayarak devam edelim.  "Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. Sizden kimse de buna mani olamazdı." Kur'an zina cezasının evliler için olan cezasını da 100 değnek olarak belirlemiştir. Bunun delillerini nur s. ayetlerinden bulmaktayız. 

Nur s. 2. ayetinde "O ikisinin ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun." cümlesinde zina eden kadın ve erkeğe uygulanan değnek cezası ayetin metninde" AZABEHUMA" ( o ikisinin ceza görmesine) kelimesi 100 değneğin karşılığı olarak zikredilmektedir. devam eden ayetlerde ise eşlerine zina isnad eden erkeklerle ilgili olarak yapması gerekenler zikredilmektedir (6-7-8). Eşine zina isnad eden bir erkek kendinden başka şahidi yoksa 4 defa doğru söylediğine dair yemin edip beşincide eğer yalancı ise Allahın lanetinin üzerine olmasını isteyecektir. Kadının dört defa "kocam yalancıdır "şeklinde yemin etmesi ve beşincide kocası doğrulardan ise kendisinin Allah'ın gazabınını üstüne olmasını istemesidir.

8. ayette " VE YEDREUL ANHELAZABE"(azabı kadından kaldırır) cümlesinden anlaşılması gereken şudur,Kadın kocasının yalancı olduğunu söyleyince ceza üzerinden kalkar bu ceza 2. ayette bildirilen "AZABEHUMA" (ikisinin azabına) kelimesinden anladığımıza göre 100 değnek olarak belirlenen cezadır. 2. ayette "AZABEHUMA" kelimesi ile aynı olan " ANHELAZABE"(azabı kadından kaldırır)kelimesinden , eğer kadın zina ettiğini kabul ettiği takdirde ona uygulanacak olan ceza 2. ayette " AZAB" olarak geçen 100 değnek cezasıdır. Suçlamaya kabul etmediği için kadından 100 değnek cezası kalkmış olur. Şimdi burada sormak lazım 6. ayette " EZVACİHİM" kelimesinin anlamı " EŞLERİNE" olan ve haliyle evli olduklarını anladığımız kadın zina ettiğini kabul etseydi recm cezası ilemi cezalandırılacaktı? Tabiki hayır.  Evli olan kadın eğer kocasınınsuçlamasını kabul etseydi üzerinden kalkan " EL'AZAB " olarak bildirilen 100 değnek cezası ile azab görecekti. Şimdi biraz düşünelim kur'an evli kadın için böyle bir hükmü açık açık vermesine rağmen hala recm,recm diye bağıranlar kur'anın bu açık hükmünü arkaya atmış olmuyorlarmı?

Ayrıca nisa s. 25 ayetinde geçen  zina eden cariyeler için belirlenen "Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara edilen azabın yarısı edilir. " şeklindeki emrin ayetin metninde " EL'AZAB"  şeklinde geçmesinden nur s. 2. ayetindeki " AZAB" kelimesi ile bağının kurularak onlara verilecek olan cezanın 50 değnek olduğu anlaşılır. Zina eden bir kadının cezası taşlayarak öldürme olsaydı bu cezanın yarısı ne şekilde uygulanması gerekirdi,recm cezasını savunanlar bunu acaba hiç düşündülermi?  

ZİNA CEZASININ TEVRATTAKİ GÜVENİLİRLİĞİ  


 Recm cezasının kur'anda olmadığını kabul eden ancak bu cezanın tevratta bulunduğu ve muhammed sav in bu cezayı kendilerine suçlarını itiraf eden yahudiler için uyguladığını iddia edenler ise bu düşünceleri ile bazı çelişkilere düşmektedirler. Bize gelen rivayetleri hem kabul etmemek hem "bu ceza tevratta vardır "diyerek bir şekilde tevratı tasdikleme yoluna gitmek  bize göre çelişki arzetmektedir.Kendisine kur'an indirilen bir resul kur'andaki onca "sana rabbinden vahyolunana uy" emrinin tersi bir uygulamaya kalmasını nasıl izah edebiliriz.  

Nur s.34. ayetinde rabbimiz bizlere "  And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenlerden misal ve sakınanlara öğüt indirdik."şeklinde buyurmasından önce ayetler, gelen zina fiilinin cezası ve iftira atmanın cezasını bildirmektedir. Buda bize göstermektedirki , özellikle zina fiilinin cezası geçmiş ümmetlerdede aynıdır.


 
Allah cc nisa s. 26. ayetinde bize şöyle buyurmaktadır. "Allah; size bilmediklerinizi açıkça bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Allah Halim'dir, Hakim'dir"

 
Ayette geçen " sizden öncekilerin yollarını size göstermek " cümlesini anlamak için 23-24-25. ayetler ile birlikte okumak gerekmektedir. Ayetlerde geçen bizden öncekilerede emredilen hükümler içinde 25.ayette zina eden bir cariyenin cezasının evli kadının yarısı olması gerektiği hükmü vardır. 26. ayetteki bizden öncekilerin gösterilen yollarından yani onlara uygulanan hükümlerinden "zina edeni öldürün" şeklinde bir emir olmuş olsaydı cariyenin evli kadına göre yarısı olan zina cezasının uygulaması nasıl olması gerekirdi?  

Nisa s. 26 ayeti nur s. 34. ayeti ışığında bizler için uygulanan hükümlerin öncekileride kapsamasından anlaşılması gereken şudurki:  ALLAH TEVRATTA ZİNA EDENİ ÖLDÜRÜN ŞEKLİNDE BİR CEZA EMRETMEMİŞTİR. ŞAYET EMRETMİŞ OLSAYDI CARİYENİN YARI CEZASI NASIL UYGULANMASI GEREKİRDİ. 26. AYETTTEN ANLADIĞIMIZA GÖRE ALLAHIN  KIYAMETE KADAR GEÇERLİ OLAN HÜKÜMLERİ BÜTÜN KİTAPLARDA AYNIDIR. KUR'ANDA  , ÖLDÜRÜLME İLE UYGULANMAYAN ZİNA CEZASI KUR'ANDAN ÖNCEDE ÖLDÜRÜLME ŞEKLİNDE UYGULANMAMIŞTIR.NİSA S.  26  VE NUR S. 34.AYETTEKİ BİZDEN ÖNCEKİLERİN YOLLARINDA ALLAHIN ONLARADA UYGULADIĞI HÜKÜM BUDUR. RABBİMİZ MUHAMMED SAV DEN ÖNCEKİ RESULLEREDE GÖNDERDİĞİ KİTAPLARDA ZİNA FİİLİNİN CEZASI OLARAK 100 SOPA DAN DAHA AŞKA BİR CEZA ÖNGÖRMEMİŞTİR. BUNU AKSİNE BİR İFADE ALLAHA ATILAN BİR İFTİRADIR.

 
Ayrıca şura s. 13. ayetinde "
O,size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tütün ve onda ayrılığa düşmeyin. Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir."
 diye buyuran rabbimiz, eğer musa as a zina edenleri taşlayarak öldürün diye bir emir verseydi aynı emri muhammed as a da vermezmiydi? 

 
Karşımıza soru olarak tevrattaki bu cezayı ne yapacağız ? sorusuna verilecek cevap ise KUR'ANLA SAĞLAMASI YAPILIP DOĞRULUĞU KUR'AN TARAFINDAN ONAYLANMAYAN HER HÜKMÜ NE YAPACAKSAK ONADA ONU YAPACAĞIZ.
SONUÇ OLARAK KUR'ANIN BİR HÜKMÜ İLE KUR'AN DIŞI KAYNAKALARIN BİR HÜKMÜ ZITLIK ARZETTİĞİNCE ALMAMIZ GEREN HÜKÜM KUR'ANIN HÜKMÜDÜR. ALLAH CC BİZLERE KUR'ANDA BU DOĞRULTUDA BİR ÇOK EMİRLER VERMEKTEDİR. BU EMİRLERİN HİLAFINA KUR'AN TARAFINDAN ONAYLANMAYAN VE RESULULLAH SAV E  ATFEDİLEN BİR ÇOK RİVAYET ALLAH VE RESULE İFTİRADAN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. TARİHTE ÖZELLİKLE RECM CEZASI ETRAFINDA OLUŞTURULAN KUR'ANA AYKIRI DİN ANLAYIŞINI SAVUNANLAR KARŞISINDAKİ İNSANLARI HARİCİ OLMAKLA SUÇLAMAKLA UĞRAŞANA KADAR KENDİLERİNİN BU DÜŞÜNCELERİNİN NE OLDUĞUNA BAKMALIDIRLAR. ALLAH CC KIYAMETTE HEPİMİZ HAKKINDA HÜKMÜNÜ VERECEKTİR. 

 
 ENDOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.