Adem
ve İblis kıssası Kur'an'da yedi ayrı sure içinde geçmektedir. Bu kıssa
içinde yapılan anlatımlar ile ilgili olarak tefsir kitaplarında birçok
yorumların yapıldığı malumdur. Ancak iddiamız odur ki; yapılan bu
yorumların birçoğu kıssanın anlatım amacını yakalayabilmiş değildir. Bu
amacın yakalanmama sebebinin, kıssanın anlatım uslubunu doğru
anlamamaktan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Yazımızın amacı kıssayı
anlatmak değil, anlamaya çalışırken gözetilmesi gerektiğini düşündüğümüz
bazı noktalar üzerinde durmak olacaktır.
Kur'an'ın
anlatım üsluplarından bir tanesi de; olayı görselleştirerek anlatma
metodu olup, muhatapların zihninde kalıcılık sağlamasıdır. Bu metot
özellikle gaybî ve bizim için algılanması imkansız olan konular için
kullanılmıştır. Bu anlatımda öne çıkan en önemli faktör; gaybın yani
duyu organlarımız ile şahit olamadığımız alanın, benzetme yolu ile yani
duyu organlarımız ile şahit olduğumuz alana benzetilerek anlatılmasıdır.
Adem ve İblis kıssasında bu tür bir anlatım uslubu ortaya çıkmakta
olup, kıssayı okurken bu üslubun dikkate alınması gerekmektedir.
Kıssayı
okurken bu üslup dikkate alınmalı ve kıssada yapılan anlatımlar birebir
yaşanmış ve gerçek bir olaymışçasına OKUNMAMALIDIR. Tefsir kitaplarında
yer alan ve cevabı verilememiş, verilmiş olsa da bu cevapların yeni
sorular üretmiş olması ve netice olarak bitmeyen sorular içinde kısır
döngü içinde kalmanın en başta gelen sebebi kıssanın yaşanmış bir olay
gözü ile okunmasıdır.
Kıssanın
konuşma uslubu içinde anlatılmış olması, oradaki konuşmaların birebir
gerçekleştiği zannına bizleri kaptırmamalıdır. Allah(c.c)'nin bazı
ayetlerlerde dağlar, gök ve yer ile konuşması anlatılmaktadır. Mesela
AHZAB 72 ayetinde dağların kendilerine teklif edilen emaneti reddettiği,
FUSSİLET 11 ayetinde göklere ve yere "isteyerek veya istemeyerek gelin"
emrine karşılık onların "isteyerek geldik" cevabını verdikleri görülür.
Bu ifadeleri gerçek anlamda yapılmış konuşmalar olarak görmek mümkün
değildir. Konuşma üslubu üzerinden Rabbimizin bizlere vermek istediği
mesajı okumak lazımdır. Aksi takdirde bu konuşmaların nasıllığı üzerinde
kafa yormaya kalktığımızda, bunun cevabını bulamayız veya bulduğumuzu
zannettiğimiz yanlışlar çıkar.
Allah(c.c)'nin
konuşma keyfiyetinin bizler gibi asla olamayacağı düşüncesi üzerinden
gidilerek, kıssa içindeki yapılan konuşmaların okuyucuya mesaj içerikli
anlatımlar ve bu mesajın, muhatapların anlayacağı üslup olan karşılıklı
konuşma üzerinden aktarılması olarak okunsaydı, bugün kıssa ile ilgili
birçok sorunun ve tartışılan konuların ne kadar gereksiz olduğu
anlaşılırdı.
Kıssa
ile ilgili yapılan en önemli yanlış; kıssanın yaşanmış, bitmiş bir olay
olarak okunmasıdır. Kıssayı görsel bir eser anlatımı üslubunu dikkate
alarak okuduğumuzda, kıssa içindeki kişi ve objelerin her an yaşayan
kişiler olduğu ortaya çıkacaktır. Adem ve İblis'in portesi üzerinden
anlatılan Şeytan, kıyamete kadar yaşayacak karakterler olup, bu iki
karakter birbirlerine düşman olarak yaşayacak ve aralarındaki savaş
kıyamete kadar sürecektir.
Kıssanın
BAKARA Suresi içinde geçen kısmına baktığımızda; Allah(c.c)'nin
yeryüzünde halife kılma sözüne karşı meleklerin bir itirazı sözkonudur.
Tefsir kitapları bu itirazın mahiyeti üzerinde uzun uzun izahlarda
bulunmuşlardır. Bu izahatların sebebi; konuşmayı gerçek olarak
algıladıkları içindir. Halbuki meleklerin böyle bir itirazı asla olamaz.
Tefsir yazarları, onların "kan dökecek ve fesad çıkarak olanı mı kılacaksın?"
sözlerini, BAKARA içinde geçen İsrailoğulları ile ilgili ayetlerin,
onların kan dökücülüğü ve fesad çıkarıcılığı ile bağını kurmaya
çalışsalardı bu kadar izahata ve İsrailiyat ile doldurmalarına gerek
kalmazdı.
Adem'in
yaratıldığı yerin nerede olduğu da ihtilaflı konulardan birisidir.
"Cennet" olarak vasıflanan yerin dünyada mı, yoksa Ahirette mi olduğu
tefsirlerin tartışma konularından bir tanesidir. Bahsi geçen "Cennet"in
nerede olduğundan çok, onun üzerinden verilmek istenen mesajın
Ademoğullarına verilen nimetler olduğu okunmaya çalışılsaydı, bu tür
ihtilaflar ortaya çıkmazdı.
Allah(c.c)'nin meleklere Adem'e secde etmelerini emretmeleri, sanki Adem'i meleklerin karşısına dikerek "buna secde edin" şeklinde bir emir verdiği, İblis'in buna karşı çıktığı düşünülmekte olup, "Allah(c.c) bir insana neden secde etmeyi emretsin? Bu secde onu yarattığı için kendisinedir"
şeklinde itirazlar gelmektedir. Tefsirciler, burada verilmek istenen
mesajı anlamaya yönelik bir okuma yapmış olsalardı; Allah(c.c)'nin
kuluna emrettiği herhangi bir konuda hata aramaya yönelmeden, kendi
hevasını öne çıkarmadan emre tabi olunması gerektiği mesajını çıkararak,
bu tür ihtilaflı konular ile vakit geçirmezlerdi.
Adem
ve eşine yasaklanan ağacın hangi ağaç olduğu konusu tefsirlerde
tartışılan konulardan birisidir. Halbuki kıssanın yaşayan bir kıssa
olduğu hatırdan çıkarılmadan yapılan bir okumada, bu ağacın temsili
olarak anlatıldığı ve Allah(c.c)'nin kullarına elçileri vasıtası ile
indirdiği Kitaplar'da, onlara nehyettiği ve yaklaşmamalarını emrettiği
şeylerin tamamını temsil ettiği düşünülerek okunsaydı, bu ağacın hangi
ağaç olduğunu tartışmanın ne kadar komik olduğu anlaşılırdı.
İblis'in melek mi yoksa cin mi olduğu kıssanın tartışmalı konularından bir tanesidir. Allah(c.c) "bütün meleklere" diyerek İblis'in secde edenlerden olmadığının beyanı, onun "melek" olduğu, KEHF 50 ayetinde "kane min elcinni" ibaresinin "o cinlerdin idi"
şeklinde anlamlandırılması sonucu, bir yerde "melek", bir yerde "cin"
olduğu ifade edilen bir İblis ortaya çıkmaktadır. Halbuki kıssa içinde
geçen "kane" fiiline "-idi" anlamı yerine, kıssanın diğer ayetlerde geçtiği yerlerde verilen "oldu" anlamı verilseydi; "İblis'in cinlerden olduğu" anlamı verilir ve "İblis'in cinlerden olmasının"
ne anlama geldiği meselesi Kur'an'ın cinlerin insanları saptırması ve
şirke düşürmelerini anlatan ayetler ile bağlantısı kurularak okunmuş
olsaydı, bu tür hararetli tartışmaların yapılmasına gerek duyulmazdı.
İblis'in
ontolojik mahiyeti yine cevabı bulunmamış sorulardandır. Kovulduktan
sonra Adem'in bulunduğu Cennet'e girerek onu aldatması, sanki gözle
görünür canlı bir varlık olarak algılanmıştır. Adem ve eşine vesvese
vererek kandırması, onun canlı ve gözle görünür bir varlık olarak
karşılarına dikilmiş olmadığını göstermektedir. Kovulduktan sonra
"Şeytan" vasfı verilerek ona hitap edilmesi, Kur'an'ın odak
kavramlarından olan bu kelimenin ihtiva ettiği anlamın "İblis" adı
verilen bir temsil üzerinden müşahhaslaştırılarak anlatılmasıdır.
Onun
ontolojik mahiyeti olduğu düşünülmesi, kulun hayatının sonuna kadar
tevbe etme imkanı olmasından yola çıkılarak, onun da tevbe edebileceği
gibi bir traji komik bir iddiayı beraberinde bile getirmiş olması,
yapılan bir yanlışın başka bir yanlışı beraberinde getirmesine kötü bir
örnektir.
İblis
adında yaratılmış bir varlık olmadığını iddia etmemiz, yanlış
anlaşılarak "Şeytan" diye bir varlık olmadığını iddia ettiğimiz anlamına
GELMEMELİDİR. Kur'an; Şeytan kavramını anlama kolaylığı olması
açısından "İblis" adını verdiği temsili bir varlık üzerinden
canlandırarak anlatmıştır, olay budur.
"İblis" kelimesi; sözlükte "ümidini kesmiş"
anlamında ve kafirler için kullanılmaktadır. Düşünün; Allah(c.c) bir
varlık yaratıyor ve adını "İblis" koyuyor. Bu şekil ismi konulan
varlığın "Ey Rabbim! Beni neden ümidini kesen biri olarak yarattın?"
şeklinde bir soru sorma hakkı yok mudur? Rabbimiz yarattığı kulunun
iradesini iki yoldan birini seçme konusunda serbest bırakmıştır ama
bakıyoruz İblis ismi verilen bir varlık yaratılmış ve bunun ümit
kesenlerden olacağı baştan belirlenmiş. Böyle bir durum Allah(c.c)'nin
adaleti ile bağdaşmaz.
Tefsir
kitaplarında İblis ile ilgili olarak birçok malumat vardır. Bu
malumatları buraya almadan açık ve net olarak şunu söyleyebiliriz; İBLİS
HAKKINDAKİ TEFSİR KİTAPLARINDAKİ BÜTÜN KUR'AN DIŞI BİLGİLERİN TAMAMI
HURAFE, UYDURMA VE İSRAİLİYYAT OLUP GÜVENİLİRLİĞİ ASLA YOKTUR.
Kıssayı
Kur'an genelinde okuduğumuzda, asıl aktörün Adem'den çok İblis olduğu
görülecektir. Şeytan adı verilerek onun üzerinden verilen konuşmalar,
Şeytan olgusuna dikkati çekmek, onun bize olan düşmanlık yollarını
kendisinin üzerinden muhataba aktararak, bizlerin bu tür iğvalar ile
karşımıza gelen kim olursa olsun ŞEYTAN vasfını taşıdığının bilinmesi
içindir.
İnsan
neslinin nasıl çoğaldığı, insanların kafasına takılan bir soru olarak
bu kıssa içinden cevap aranmaya çalışılan konulardan birisidir. İlk
yaratılanın Adem ve eşi olduğu ve çoğalmanın kardeş evliliği ile
sağlandığı konusuna getirilen itirazî delil, kıssanın A'RAF 11'de "Andolsun
ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, «Adem'e secde
edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden
olmadı." ayetinden yola çıkılarak; Adem'den önce yaratılanlar olduğu
ve çoğalmanın diğer insanlarla sağlandığıdır. Kıssanın A'RAF Suresi
içindeki ayetlerini bütünlük içinde okuduğumuzda, bu kıssanın yaşanmış
bitmiş bir kıssa OLMADIĞI, her an yaşanan bir kıssa olduğu mesajı
çıkmaktadır.
İnsan
neslinin kardeşler ile evlenerek çoğaldığı iddiasında olmamakla
birlikte nasıl çoğaldığı konusunda A'RAF 11 ayetinin delil olarak
sunulması parçacı bir okumanın ürünü olup, Kur'an'ın bizlere bu konuda
"net ve kesin bir bilgi" vermediğini düşündüğümüzü, "şayet bu bilgi
gerekli olsaydı verilirdi" diyerek bilgi verilmeyen bir konunun peşinde
koşmanın kişileri yanlışa düşürme ihtimalinin yüksek olduğunu
hatırlatalım.
Bütün bunlardan sonra konuyu toparlayacak olursak;
Kur'an
kıssalarının anlatımının, belli bir tarihî olayı yansıtmak amacı ile
olmadığının bilinmesi, kıssayı okumaya başlamanın anahtarı sayılır.
Adem
ve İblis kıssası gaybî bir kıssa olup, Kur'an'ın gaybî konulardaki
anlatım uslubu olan şahit olduğumuz alan verilerine benzeterek
anlatılmış bir kıssadır.
Allah(c.c)'nin;
melekler, İblis ve Adem ile olan konuşmasının gerçek bir konuşma
olmadığı hatırdan ÇIKARILMAMALIDIR. Bu konuşmalar üzerinden verilmek
istenen mesajın ne olduğu okunmaya çalışılarak kıssanın anlatım amacı
daha doğru anlaşılacaktır.
Adem
ve İblis kıssası yaşanmış bitmiş bir kıssa olarak değil, her an yaşanan
ve kıyamete kadar yaşanacak olan İnsan ve Şeytan arasındaki savaşın
Adem ve eşi örneği üzerinden anlatılarak, bizlerin de her an için
Şeytan'ın iğvasına muhatap olanlar olarak ona karşı nasıl savaşılması
gerektiğinin bilgilerini verilmiş olması açısından okunması gerektiğini
düşünmekteyiz. Kıssadaki her anlatımın bize dönük mesajları aranarak
okunduğunda, tefsirlerde yapılmış olan bir çok tartışmanın yersiz olduğu
görülecektir.
Sonuç
olarak; yazımıza "Okuma Klavuzu" şeklinde bir başlık atma sebebimiz,
Kur'an kıssalarının okunmasında gördüğümüz yaşanmış bitmiş bir kıssa
olarak okuma yanlışına, Adem ve İblis kıssasında da düşülmüş olmasıdır.
Bizleri direk ilgilendirdiği için bu kıssa Kur'an'ın en önemli kıssası
olup, bize dönük mesajları okunamadığı takdirde kıssadan alınması
gereken hisse alınmamış olacaktır. Adem ve İblis kıssasını sadece belli
kişiler ile sınırlandırmadan, bütün insanların kıssası olarak okuduğumuz
zaman verilmek istenen mesaj doğru anlaşılacaktır. Kıssa eğer Kur'an'ın
edebî anlatım üslubu göz önüne alınmadan okunacak olursa, içindeki
anlatımlar üzerinden bir çok ihtilaflı konu üretilir ve bunların
cevaplarının bulunması için yapılan yorumlar başka soruları beraberinde
getirerek büyük bir açmaza götürür.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Hocam Allah sizin iyiliğinizi versin inş... Şimdi tekrar iletiye atılan yorumlara okurken İsmail Hakkı Hoca da keşke yorum bıraksaydı diye geçirmiştim içimden ve siz yazınızı attınız...Allah razı olsun çok faydalı oldu yazınız...Saygılar...
YanıtlaSilElif Kararlı