20 Ocak 2015 Salı

Adem ve İblis Kıssasını Okuma Kılavuzu

Adem ve İblis kıssası Kur'an'da yedi ayrı sure içinde geçmektedir. Bu kıssa içinde yapılan anlatımlar ile ilgili olarak tefsir kitaplarında birçok yorumların yapıldığı malumdur. Ancak iddiamız odur ki; yapılan bu yorumların birçoğu kıssanın anlatım amacını yakalayabilmiş değildir. Bu amacın yakalanmama sebebinin, kıssanın anlatım uslubunu doğru anlamamaktan kaynaklandığını düşünmekteyiz. Yazımızın amacı kıssayı anlatmak değil, anlamaya çalışırken gözetilmesi gerektiğini düşündüğümüz bazı noktalar üzerinde durmak olacaktır.

Kur'an'ın anlatım üsluplarından bir tanesi de; olayı görselleştirerek anlatma metodu olup, muhatapların zihninde kalıcılık sağlamasıdır. Bu metot özellikle gaybî ve bizim için algılanması imkansız olan konular için kullanılmıştır. Bu anlatımda öne çıkan en önemli faktör; gaybın yani duyu organlarımız ile şahit olamadığımız alanın, benzetme yolu ile yani duyu organlarımız ile şahit olduğumuz alana benzetilerek anlatılmasıdır. Adem ve İblis kıssasında bu tür bir anlatım uslubu ortaya çıkmakta olup, kıssayı okurken bu üslubun dikkate alınması gerekmektedir.

Kıssayı okurken bu üslup dikkate alınmalı ve kıssada yapılan anlatımlar birebir yaşanmış ve gerçek bir olaymışçasına OKUNMAMALIDIR. Tefsir kitaplarında yer alan ve cevabı verilememiş, verilmiş olsa da bu cevapların yeni sorular üretmiş olması ve netice olarak bitmeyen sorular içinde kısır döngü içinde kalmanın en başta gelen sebebi kıssanın yaşanmış bir olay gözü ile okunmasıdır.

Kıssanın konuşma uslubu içinde anlatılmış olması, oradaki konuşmaların birebir gerçekleştiği zannına bizleri kaptırmamalıdır. Allah(c.c)'nin bazı ayetlerlerde dağlar, gök ve yer ile konuşması anlatılmaktadır. Mesela AHZAB 72 ayetinde dağların kendilerine teklif edilen emaneti reddettiği, FUSSİLET 11 ayetinde göklere ve yere "isteyerek veya istemeyerek gelin" emrine karşılık onların "isteyerek geldik" cevabını verdikleri görülür. Bu ifadeleri gerçek anlamda yapılmış konuşmalar olarak görmek mümkün değildir. Konuşma üslubu üzerinden Rabbimizin bizlere vermek istediği mesajı okumak lazımdır. Aksi takdirde bu konuşmaların nasıllığı üzerinde kafa yormaya kalktığımızda, bunun cevabını bulamayız veya bulduğumuzu zannettiğimiz yanlışlar çıkar.

Allah(c.c)'nin konuşma keyfiyetinin bizler gibi asla olamayacağı düşüncesi üzerinden gidilerek, kıssa içindeki yapılan konuşmaların okuyucuya mesaj içerikli anlatımlar ve bu mesajın, muhatapların anlayacağı üslup olan karşılıklı konuşma üzerinden aktarılması olarak okunsaydı, bugün kıssa ile ilgili birçok sorunun ve tartışılan konuların ne kadar gereksiz olduğu anlaşılırdı.

Kıssa ile ilgili yapılan en önemli yanlış; kıssanın yaşanmış, bitmiş bir olay olarak okunmasıdır. Kıssayı görsel bir eser anlatımı üslubunu dikkate alarak okuduğumuzda, kıssa içindeki kişi ve objelerin her an yaşayan kişiler olduğu ortaya çıkacaktır. Adem ve İblis'in portesi üzerinden anlatılan Şeytan, kıyamete kadar yaşayacak karakterler olup, bu iki karakter birbirlerine düşman olarak yaşayacak ve aralarındaki savaş kıyamete kadar sürecektir.

Kıssanın BAKARA Suresi içinde geçen kısmına baktığımızda; Allah(c.c)'nin yeryüzünde halife kılma sözüne karşı meleklerin bir itirazı sözkonudur. Tefsir kitapları bu itirazın mahiyeti üzerinde uzun uzun izahlarda bulunmuşlardır. Bu izahatların sebebi; konuşmayı gerçek olarak algıladıkları içindir. Halbuki meleklerin böyle bir itirazı asla olamaz. Tefsir yazarları, onların "kan dökecek ve fesad çıkarak olanı mı kılacaksın?" sözlerini, BAKARA içinde geçen İsrailoğulları ile ilgili ayetlerin, onların kan dökücülüğü ve fesad çıkarıcılığı ile bağını kurmaya çalışsalardı bu kadar izahata ve İsrailiyat ile doldurmalarına gerek kalmazdı.

Adem'in yaratıldığı yerin nerede olduğu da ihtilaflı konulardan birisidir. "Cennet" olarak vasıflanan yerin dünyada mı, yoksa Ahirette mi olduğu tefsirlerin tartışma konularından bir tanesidir. Bahsi geçen "Cennet"in nerede olduğundan çok, onun üzerinden verilmek istenen mesajın Ademoğullarına verilen nimetler olduğu okunmaya çalışılsaydı, bu tür ihtilaflar ortaya çıkmazdı. 

Allah(c.c)'nin meleklere Adem'e secde etmelerini emretmeleri, sanki Adem'i meleklerin karşısına dikerek "buna secde edin" şeklinde bir emir verdiği, İblis'in buna karşı çıktığı düşünülmekte olup, "Allah(c.c) bir insana neden secde etmeyi emretsin? Bu secde onu yarattığı için kendisinedir" şeklinde itirazlar gelmektedir. Tefsirciler, burada verilmek istenen mesajı anlamaya yönelik bir okuma yapmış olsalardı; Allah(c.c)'nin kuluna emrettiği herhangi bir konuda hata aramaya yönelmeden, kendi hevasını öne çıkarmadan emre tabi olunması gerektiği mesajını çıkararak, bu tür ihtilaflı konular ile vakit geçirmezlerdi.

Adem ve eşine yasaklanan ağacın hangi ağaç olduğu konusu tefsirlerde tartışılan konulardan birisidir. Halbuki kıssanın yaşayan bir kıssa olduğu hatırdan çıkarılmadan yapılan bir okumada, bu ağacın temsili olarak anlatıldığı ve Allah(c.c)'nin kullarına elçileri vasıtası ile indirdiği Kitaplar'da, onlara nehyettiği ve yaklaşmamalarını emrettiği şeylerin tamamını temsil ettiği düşünülerek okunsaydı, bu ağacın hangi ağaç olduğunu tartışmanın ne kadar komik olduğu anlaşılırdı.

İblis'in melek mi yoksa cin mi olduğu kıssanın tartışmalı konularından bir tanesidir. Allah(c.c) "bütün meleklere" diyerek İblis'in secde edenlerden olmadığının beyanı, onun "melek" olduğu, KEHF 50 ayetinde "kane min elcinni" ibaresinin "o cinlerdin idi" şeklinde anlamlandırılması sonucu, bir yerde "melek", bir yerde "cin" olduğu ifade edilen bir İblis ortaya çıkmaktadır. Halbuki kıssa içinde geçen "kane" fiiline "-idi" anlamı yerine, kıssanın diğer ayetlerde geçtiği yerlerde verilen "oldu" anlamı verilseydi; "İblis'in cinlerden olduğu" anlamı verilir ve "İblis'in cinlerden olmasının" ne anlama geldiği meselesi Kur'an'ın cinlerin insanları saptırması ve şirke düşürmelerini anlatan ayetler ile bağlantısı kurularak okunmuş olsaydı, bu tür hararetli tartışmaların yapılmasına gerek duyulmazdı.

İblis'in ontolojik mahiyeti yine cevabı bulunmamış sorulardandır. Kovulduktan sonra Adem'in bulunduğu Cennet'e girerek onu aldatması, sanki gözle görünür canlı bir varlık olarak algılanmıştır. Adem ve eşine vesvese vererek kandırması, onun canlı ve gözle görünür bir varlık olarak karşılarına dikilmiş olmadığını göstermektedir. Kovulduktan sonra "Şeytan" vasfı verilerek ona hitap edilmesi, Kur'an'ın odak kavramlarından olan bu kelimenin ihtiva ettiği anlamın "İblis" adı verilen bir temsil üzerinden müşahhaslaştırılarak anlatılmasıdır.

Onun ontolojik mahiyeti olduğu düşünülmesi, kulun hayatının sonuna kadar tevbe etme imkanı olmasından yola çıkılarak, onun da tevbe edebileceği gibi bir traji komik bir iddiayı beraberinde bile getirmiş olması, yapılan bir yanlışın başka bir yanlışı beraberinde getirmesine kötü bir örnektir.

İblis adında yaratılmış bir varlık olmadığını iddia etmemiz, yanlış anlaşılarak "Şeytan" diye bir varlık olmadığını iddia ettiğimiz anlamına GELMEMELİDİR. Kur'an; Şeytan kavramını anlama kolaylığı olması açısından "İblis" adını verdiği temsili bir varlık üzerinden canlandırarak anlatmıştır, olay budur.

"İblis" kelimesi; sözlükte "ümidini kesmiş" anlamında ve kafirler için kullanılmaktadır. Düşünün; Allah(c.c) bir varlık yaratıyor ve adını "İblis" koyuyor. Bu şekil ismi konulan varlığın "Ey Rabbim! Beni neden ümidini kesen biri olarak yarattın?" şeklinde bir soru sorma hakkı yok mudur? Rabbimiz yarattığı kulunun iradesini iki yoldan birini seçme konusunda serbest bırakmıştır ama bakıyoruz İblis ismi verilen bir varlık yaratılmış ve bunun ümit kesenlerden olacağı baştan belirlenmiş. Böyle bir durum Allah(c.c)'nin adaleti ile bağdaşmaz.

Tefsir kitaplarında İblis ile ilgili olarak birçok malumat vardır. Bu malumatları buraya almadan açık ve net olarak şunu söyleyebiliriz; İBLİS HAKKINDAKİ TEFSİR KİTAPLARINDAKİ BÜTÜN KUR'AN DIŞI BİLGİLERİN TAMAMI HURAFE, UYDURMA VE İSRAİLİYYAT OLUP GÜVENİLİRLİĞİ ASLA YOKTUR.

Kıssayı Kur'an genelinde okuduğumuzda, asıl aktörün Adem'den çok İblis olduğu görülecektir. Şeytan adı verilerek onun üzerinden verilen konuşmalar, Şeytan olgusuna dikkati çekmek, onun bize olan düşmanlık yollarını kendisinin üzerinden muhataba aktararak, bizlerin bu tür iğvalar ile karşımıza gelen kim olursa olsun ŞEYTAN vasfını taşıdığının bilinmesi içindir.

İnsan neslinin nasıl çoğaldığı, insanların kafasına takılan bir soru olarak bu kıssa içinden cevap aranmaya çalışılan konulardan birisidir. İlk yaratılanın Adem ve eşi olduğu ve çoğalmanın kardeş evliliği ile sağlandığı konusuna getirilen itirazî delil, kıssanın A'RAF 11'de "Andolsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, «Adem'e secde edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı." ayetinden yola çıkılarak; Adem'den önce yaratılanlar olduğu ve çoğalmanın diğer insanlarla sağlandığıdır. Kıssanın A'RAF Suresi içindeki ayetlerini bütünlük içinde okuduğumuzda, bu kıssanın yaşanmış bitmiş bir kıssa OLMADIĞI, her an yaşanan bir kıssa olduğu mesajı çıkmaktadır.

İnsan neslinin kardeşler ile evlenerek çoğaldığı iddiasında olmamakla birlikte nasıl çoğaldığı konusunda A'RAF 11 ayetinin delil olarak sunulması parçacı bir okumanın ürünü olup, Kur'an'ın bizlere bu konuda "net ve kesin bir bilgi" vermediğini düşündüğümüzü, "şayet bu bilgi gerekli olsaydı verilirdi" diyerek bilgi verilmeyen bir konunun peşinde koşmanın kişileri yanlışa düşürme ihtimalinin yüksek olduğunu hatırlatalım.

Bütün bunlardan sonra konuyu toparlayacak olursak;

Kur'an kıssalarının anlatımının, belli bir tarihî olayı yansıtmak amacı ile olmadığının bilinmesi, kıssayı okumaya başlamanın anahtarı sayılır.

Adem ve İblis kıssası gaybî bir kıssa olup, Kur'an'ın gaybî konulardaki anlatım uslubu olan şahit olduğumuz alan verilerine benzeterek anlatılmış bir kıssadır. 

Allah(c.c)'nin; melekler, İblis ve Adem ile olan konuşmasının gerçek bir konuşma olmadığı hatırdan ÇIKARILMAMALIDIR. Bu konuşmalar üzerinden verilmek istenen mesajın ne olduğu okunmaya çalışılarak kıssanın anlatım amacı daha doğru anlaşılacaktır.

Adem ve İblis kıssası yaşanmış bitmiş bir kıssa olarak değil, her an yaşanan ve kıyamete kadar yaşanacak olan İnsan ve Şeytan arasındaki savaşın Adem ve eşi örneği üzerinden anlatılarak, bizlerin de her an için Şeytan'ın iğvasına muhatap olanlar olarak ona karşı nasıl savaşılması gerektiğinin bilgilerini verilmiş olması açısından okunması gerektiğini düşünmekteyiz. Kıssadaki her anlatımın bize dönük mesajları aranarak okunduğunda, tefsirlerde yapılmış olan bir çok tartışmanın yersiz olduğu görülecektir.

Sonuç olarak; yazımıza "Okuma Klavuzu" şeklinde bir başlık atma sebebimiz, Kur'an kıssalarının okunmasında gördüğümüz yaşanmış bitmiş bir kıssa olarak okuma yanlışına, Adem ve İblis kıssasında da düşülmüş olmasıdır. Bizleri direk ilgilendirdiği için bu kıssa Kur'an'ın en önemli kıssası olup, bize dönük mesajları okunamadığı takdirde kıssadan alınması gereken hisse alınmamış olacaktır. Adem ve İblis kıssasını sadece belli kişiler ile sınırlandırmadan, bütün insanların kıssası olarak okuduğumuz zaman verilmek istenen mesaj doğru anlaşılacaktır. Kıssa eğer Kur'an'ın edebî anlatım üslubu göz önüne alınmadan okunacak olursa, içindeki anlatımlar üzerinden bir çok ihtilaflı konu üretilir ve bunların cevaplarının bulunması için yapılan yorumlar başka soruları beraberinde getirerek büyük bir açmaza götürür.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

1 yorum:

  1. Hocam Allah sizin iyiliğinizi versin inş... Şimdi tekrar iletiye atılan yorumlara okurken İsmail Hakkı Hoca da keşke yorum bıraksaydı diye geçirmiştim içimden ve siz yazınızı attınız...Allah razı olsun çok faydalı oldu yazınız...Saygılar...

    Elif Kararlı

    YanıtlaSil