85. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
85. etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Şubat 2018 Pazar

Bakara s. 85. Ayetinde Geçen "Ve in ye'tiküm üsera tüfadühum" Cümlesinin Çevirileri Üzerinde Bir Mülahaza

Kur'an'ın Arap dilinden bir başka dile yapılan çevirilerinde karşılaşılan sorunlardan bir tanesi, orjinal metne sadık kalarak yapılan lafzi bir çevirinin, okuyucu tarafından anlaşılamaz oluşudur. Çevirmen bütün iyi niyetini kullanarak herhangi bir tahrife imza atmamış olmayı amaçlamakta, fakat onun bu iyi niyeti maalesef çevirdiği ayet hakkında bazı istifhamların doğmasına yol açmaktadır. 

Bu duruma örnek olarak, Bakara s. 85. ayetinde geçen bir cümlenin çevirilerini verebiliriz. 

Ayetin Arapça metni:

ثُمَّ أَنْتُمْ هَٰؤُلَاءِ تَقْتُلُونَ أَنْفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقًا مِنْكُمْ مِنْ دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِمْ بِالْإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِنْ يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ ۚ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ ۚ فَمَا جَزَاءُ مَنْ يَفْعَلُ ذَٰلِكَ مِنْكُمْ إِلَّا خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا ۖ وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَىٰ أَشَدِّ الْعَذَابِ ۗ وَمَا اللَّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

[002.085] [DI] Sonra siz, birbirinizi öldüren, aranızdan bir takımı memleketlerinden süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkta birleşen, onları çıkarmak haramken size esir olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz. Kitabın bir kısmına inanıp, bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Aranızda böyle yapanın cezası ancak dünya hayatında rezil olmaktır. Ahiret gününde de azabın en şiddetlisine onlar uğratılırlar. Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.

Ayet içinde çeviri problemi olarak düşündüğümüz kısım, وَإِنْ يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ cümlesidir. Bu cümle genellikle şu şekilde çevrilmektedir.

"Onları çıkarmak haramken size esir olarak geldiklerinde fidyelerini vermeye kalkan kimselersiniz."

"Ve şayet size esir olarak gelirlerse fidyeleşmeğe kalkıyorsunuz, halbuki çıkarılmaları üzerinize haram kılınmış idi"

"Bununla beraber, onlar esir olarak gelirlerse fidyelerini verip onları kurtarıyorsunuz. Halbuki aslında onların çıkarılması size haram kılınmıştı"

Cümlenin bu şekildeki çevirilerinde, gramer kuralları açısından herhangi bir hata olduğunu iddia etmek güçtür, ancak okuyucunun böyle bir çeviri karşısında kafasının allak bullak olmaması içten değildir.

Çünkü savaşın fıtratında bir asker düşman tarafına esir düştüğünde, o esirin kurtarılması için fidye verecek olan taraf onu esir alan düşman tarafı değil, askerin kendi tarafıdır. Halbuki ayetin çevirisinden fidye veren tarafın, o askeri esir alan taraf olduğu anlaşılmaktadır.

Ayetin harfi çevirisine sadık kalmak isteyenlerin yol açtıkları bu durumun izalesi için, öncelikle savaşın gerçeklerinin dikkate alınması, ondan sonra bu ayete ona göre bir anlam verilmesi zorunluluğu olduğu muhakkaktır.

Bu cümle çevrilirken öncelikle savaşın gerçekleri göz önüne alınmalı, esir düşülmesi halinde fidyeyi hangi tarafın vermesi gerektiği dikkate alınmalıdır. Fidyenin hangi tarafın vereceği bilindikten sonra ayete verilecek anlam daha net olarak ortaya çıkacaktır. Ayet içinde geçen  تُفَادُوهُمْ kelimesi, karşılıklı olarak bir iş yapmayı ifade etmektedir. Yani ortada fidye alan ve fidye veren birileri olduğunu göstermektedir. Kelimeye verilecek anlamın bu durumu ifade edecek bir şekilde çevrilmesi gerekmektedir.

وَإِنْ يَأْتُوكُمْ أُسَارَىٰ Eğer size (savaşta) esir düşmüş olarak gelirlerse.
تُفَادُوهُمْ (serbest bırakmak için) onlardan fidye talep ediyorsunuz.
وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ Halbuki onları yurtlarından çıkarmanız (bu suretle onları esir ederek fidye vermek zorunda bırakmanız) haram kılınmıştı.

Bakara s. 85. ayetinin, surenin İsrailoğulları ile ilgili ayetlerinin bağlamına dahil olduğunu hatırlattıktan sonra, bir önceki 84. ayette onlara birbirlerini yerinden yurdundan etmemelerinin emredildiğini, yani bu fiilin onlara Haram kılındığını öğrenmekteyiz.

Yani İsrailoğullarının güçlü olan bir kısmı, güçsüz olan diğer kısmı ile haklı bir gerekçesi olmadan savaşıyor, ve güçsüz olanları yurtlarından çıkarmak sureti ile kendilerine haram kılınan bir fiili işliyor, bunun neticesinde o insanlardan bir kısmını esir alıyor, ve bu esirleri serbest bırakmak için onlardan fidye talep ediyor.

Allah (c.c) bu fiili işleyenlere zımnen, "Size onları yurtlarından çıkarmayı haram ettiğim halde, bu haramı hem çiğniyor, hem de onları esir alarak fidye talep etmekle hakkınız olmayan bir istekte bulunuyorsunuz" demektedir. 

Bundan sonra ayetin devam eden  أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ (yoksa siz kitabın bir kısmına inanıyorsunuz da bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?) cümlesini anlayabilmek daha kolay olacaktır. Çünkü bu cümle, yine çevirilerde ayet içi bağlama dikkat edilmeden çevrilmekte, dolayısı ile cümle biraz havada kalmaktadır.

Kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar etmek ne demektir?.

Allah (c.c) nin insanlara yaşamlarını düzenlemeleri için elçileri aracılığı ile indirdiği bilgilerin en geniş kapsamlı ismi EL KİTAP tır. Bu kelime şemsiye bir terim olup, Tevrat, İncil Zebur, Kur'an gibi bildiğimiz ve bilmediğimiz özel isimlere sahip olan kitapların hepsinin ortak ismi El Kitap tır.

Allah (c.c) nin İsrailoğullarına El Kitap'ta "Birbirinizi yurtlarınızdan çıkarmayın" şeklinde bir emir verdiğini, bu onların bu emri tutacaklarına dair söz verdiklerini yine Kur'an'dan öğrenmekteyiz.

Savaş, bir insanlık gerçeği olarak binlerce yıldır insanların birbirinin kanını dökmelerine vesile olan, kıyamete kadar da varlığını sürdürecek bir yöntemdir. Yalnız bu yöntemin haklı olabilmesi için, Allah'ın izin verdiği meşru sınırların gözetilmesi zarureti vardır. Kendi yanlarından çıkardıkları sudan bahanelerle, savaş sebepleri üreterek, insanların kanını dökmeye, onları yurtlarından çıkarmaya, kimsenin hakkı yoktur.

Fidye olarak bildiğimiz ve Kurtulma bedeli anlamına gelen kelime, Allah'ın El Kitap'ta meşru olarak yapılmış savaşlar için geçerli olmak üzere, o savaşın galiplerine tanıdığı ve helal kıldığı bir bedel olarak, binlerce yıldır süregelen kadim bir uygulamadır.

Şayet, "Fidye'nin kadim ve helal bir uygulama olduğunun delili nedir?" diye sorulacak olursa, Enfal s. 68. ayetini delil olarak gösterebiliriz. Bedir savaşında düşmanı iyice sindirmeden esir alan ve onlardan salıverme karşılığı olarak fidye alan Muhammed (a.s) ın yaptığı bu uygulamanın yanlış olduğunu, Enfal s. 67. ayetinden öğrenmekteyiz. 

Bir sonraki 68. ayette, "Daha önceden Allah'tan verilmiş bir hüküm olmasaydı(kitabun minallahi), aldıklarınızdan ötürü size büyük bir azab erişirdi" buyurulmuş olması, fidye almanın geçmişten gelen bir uygulama olduğunu da göstermektedir.

Bunlardan sonra İsrailoğullarının kitabın bir kısmına inanmalarının ne anlama gelebileceği de anlaşılacaktır.

Kitabın bir kısmına inanmaları, kitabın onlara fidye almayı helal kılmış olmasına inanmaları anlamındadır. İsrailoğulları yurtlarından çıkararak esir ettiği insanları fidye karşılığı salıvermekte, talep ettikleri bu fidyeyi ise kendilerine iman ettikleri kitabın verdiği bir hak olarak görüyorlardı.

Fakat göz ardı ettikleri bir şey vardı ki, onların esirlerden aldıkları bu fidye, meşru bir gerekçeye dayanmadan yaptıkları savaşın bir sonucu alınmakta, ve Allah (c.c) onlara bu şekil bir savaşı Haram kılmıştı. Haksız yere açılan bir savaş sonucunda alınan fidyenin helal olması ise asla düşünülemez. Bedir savaşında fidye almalarının yanlış olduğu bildirilen Müslümanlara bu fidyenin helal kılınmasının sebebinin, müşrik ordusu ile yaptıkları savaşın meşru bir gerekçesinin olduğu unutulmamalıdır.

Toparlayacak olursak, İsrailoğulları El Kitabın fidyeyi helal kılmasına inanıyorlar, fakat aynı El Kitabın haksız yere savaşmayı haram kılmasını ise inkar ederek, Allah'a karşı isyankar davranıyorlardı.

Tetkik etme imkanı bulduğumuz meallerde, Bakara s. 85. ayetinin kafada bazı istifhamların oluşmayacağı şekilde yapılan çevirisinin, Muhammed Esed ve Mustafa İslamoğlu tarafından yapıldığını gördük.

Muhammed Esed:Bakara s. 85- Buna rağmen yine sizlersiniz birbirinizi katleden ve -kesinlikle yasaklanmış olduğu halde- kendi halkınızdan bir kısmını yurtlarından süren, onlara karşı günahkarlık ve nefrette yarışıp yardımlaşan ve esir olarak elinize düştüklerinde onları ancak fidye alarak bırakan! Böyle yaparak, ilahi kelamın bir kısmına inanıyor, diğer kısmını inkar mı ediyorsunuz? Öyleyse bilin ki, içinizden böyle yapanların karşılığı, bütün dünya hayatında zilletten ve Kıyamet Günü en acıklı azaba uğratılmaktan başka bir şey olmayacaktır. Zira Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.


Buna rağmen yine sizlersiniz birbirinizi katleden ve -kesinlikle yasaklanmış olduğu halde- kendi halkınızdan bir kısmını yurtlarından süren, onlara karşı günahkarlık ve nefrette yarışıp yardımlaşan ve esir olarak elinize düştüklerinde onları ancak fidye alarak bırakan! Böyle yaparak, ilahi kelamın bir kısmına inanıyor, diğer kısmını inkar mı ediyorsunuz? Öyleyse bilin ki, içinizden böyle yapanların karşılığı, bütün dünya hayatında zilletten ve Kıyamet Günü en acıklı azaba uğratılmaktan başka bir şey olmayacaktır. Zira Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
Mustafa İslamoğlu:Bakara s. 85- Bütün bunlara rağmen birbirinizi katleden, günah ve düşmanlıkta dayanışma sergileyerek kendi içinizden bir kısımını yurtlarından çıkaran -ki onların çıkarılması size kesinlikle yasaklanmıştı- ve elinize esir düşdüklerinde onları ancak fidye karşılığı serbest bırakan yine sizlerdiniz. Şimdi siz vahyin bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? İyi bilin ki, sizden kim böyle yaparsa, kesinlikle onun cezası dünya hayatında zilletten başka bir şey olmayacaktır. Ahirette ise azabın en acıklısına mahkum olacaklar. Zira Allah yaptıklarınıza karşı duyarsız değildir.

Bakar s. 85. ayetine verilen mealler diğer meallere nazaran daha anlaşılır olsa da, yine de bazı yerlerde eksiklikler olduğunu söylemek mümkündür. Bu ayet ile ilgili bizim yapmaya çalıştığımız meal örneği şöyledir;

Bakara s. 85- Sonra (bu sözleri veren) sizler, birbirini öldüren, içinizden (zayıf gördüğünüz) bir gurubu yerinden yurdundan çıkaran, günah ve düşmanlıkta birbirinize arka çıkan, size esir (düşmüş)ler olarak geldiklerinde, (onların size esir düşmelerine sebep olan) yerinden yurdundan çıkarmanız haram kılındığı halde, onları fidye alarak serbest bırakanlar oldunuz. Yoksa siz kitabın bir kısmına (fidye almayı helal kılmasına) iman ediyorsunuz da, (birbirinizin yerinden yurdundan etmesini haram kılmasına) bir kısmını inkar mı ediyorsunuz?. Sizden kim bunu yaparsa, onun bu yaptığının karşılığı, dünya hayatında rezil rüsvay olmaktır. Kıyamet gününde ise onlar, azabın en şiddetlisine çarptırılarak rezil ve rüsvay olmaya devam edeceklerdir.


                                              EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

22 Mart 2017 Çarşamba

Bakara s. 54. ve 85. Ayetlerindeki "Nefisleri Öldürmek" Deyiminin Anlamı Üzerine Bir Mülahaza

Türkiye'de son yıllarda artan bir eğilim olan İslamın Kur'an'dan öğrenilmesi, bu kitabın Türkçe çevirilerinin artmasına da neden olmuştur. Sevindirici bir gelişme olarak gördüğümüz bu durum, bir takım okuma ve anlama sıkıntılarını da beraberinde getirmiştir. Bazı meal okuyucuları, Kur'an'da gördükleri bir kelimenin her ayette anlamının aynı olmamasından dolayı bir takım ikilemlere düşmekte, ve kafalarında oluşan bazı sorulara cevap aramaktadır. Meallerin tefsir gibi geniş bir alanı olmaması, meale bağlı kalarak okuma yapanlarda daha fazla sorunun oluşmasına neden olduğu da bir gerçektir.

Bundan önceki bazı yazılarımızda, kelimelerin bağlı bulunduğu cümle içinden çekip çıkarılarak, cümleden kopuk olarak anlaşılmaya çalışılmasının bir takım sıkıntılara yol açacağı konusundaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışmıştık. Bu yazımızda Bakara s. 54. ve 85. ayetlerde geçen Nefisleri Öldürmek  deyiminin üzerinde durmaya çalışacağız.

وَإِذْ قَالَ مُوسَى لِقَوْمِهِ يَا قَوْمِ إِنَّكُمْ ظَلَمْتُمْ أَنفُسَكُمْ بِاتِّخَاذِكُمُ الْعِجْلَ فَتُوبُواْ إِلَى بَارِئِكُمْ فَاقْتُلُواْ أَنفُسَكُمْ ذَلِكُمْ خَيْرٌ لَّكُمْ عِندَ بَارِئِكُمْ فَتَابَ عَلَيْكُمْ إِنَّهُ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ

[002.054] Musa, kavmine dedi: «Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (ilah) edinmekle nefislerinize zulmettiniz. Hemen, yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.» Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

ثُمَّ أَنتُمْ هَؤُلاء تَقْتُلُونَ أَنفُسَكُمْ وَتُخْرِجُونَ فَرِيقاً مِّنكُم مِّن دِيَارِهِمْ تَظَاهَرُونَ عَلَيْهِم بِالإِثْمِ وَالْعُدْوَانِ وَإِن يَأتُوكُمْ أُسَارَى تُفَادُوهُمْ وَهُوَ مُحَرَّمٌ عَلَيْكُمْ إِخْرَاجُهُمْ أَفَتُؤْمِنُونَ بِبَعْضِ الْكِتَابِ وَتَكْفُرُونَ بِبَعْضٍ فَمَا جَزَاء مَن يَفْعَلُ ذَلِكَ مِنكُمْ إِلاَّ خِزْيٌ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيَوْمَ الْقِيَامَةِ يُرَدُّونَ إِلَى أَشَدِّ الْعَذَابِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ

[002.085] Sonra sizler; nefislerinizi öldüren, aranızdan bir takımını yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkla birleşen, onları (yurtlarından) çıkarmak haram kılınmışken esir olarak geldiklerinde fidyeleşmeye kalkan kimselersiniz. Yoksa kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanın cezası; dünya hayatında rezil olmaktan başka birşey değildir. Kıyamet gününde ise onlar, azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.

Eline ilk defa meal alarak okuyan veya ayetlerin bağlam ve bütünlüğüne dikkat etmeyen bir kimsenin kafasında bu ayetleri okuduğu zaman, Allah bir ayette nefislerinizi öldürün derken, diğer ayette ise nefislerini öldürenlerin yanlış yaptığını söylüyor şeklinde bir istifhamın oluşması muhtemeldir.

Bu tür ayetler, bazı art niyetli kişilerin elinde bir silah olarak kullanılmakta, Kur'an'da çelişki arayan yaman hafiyelerin !!!, bulduk zannettikleri çelişkiler gibi görünmektedir. Yazımızın bu tür kimseleri ikna etmek gibi bir amacı olmadığını hatırlatmak isteriz.

Her dilde olduğu gibi kelimeler Hakiki Anlam- Mecaz Anlam olarak tarif edilen anlamlara sahiptir. Bir kelimenin hangi anlama sahip olacağı, o kelimenin cümle içindeki bağlamından anlaşılabilir. Konumuz olan ayet böyle bir duruma örnek verebileceğimiz ayetlerden olup, aynı deyim bir ayette mecaz, diğer ayette ise hakiki anlamda kullanılmaktadır. 

Bakara s. 54. ayetinde geçen Nefislerinizi öldürün emrinin bulunduğu ayet, Bakara s. 51. ayetten başlayan bir bağlama sahiptir. 

[002.051]  Ve hani, Musa ile kırk geceyi vaidleşmiştik. Yine siz zalimler olarak onun arkasından buzağıyı (ilah) edinmiştiniz.
[002.052]  sonra bunun arkasından da sizden afvettik, gerekti ki şükredecektiniz
[002.053]  Ve hani bir zamanlar Musa'ya o kitabı ve furkanı verdik, gerekirdi ki, doğru yolda gidesiniz.
[002.054] Musa, kavmine dedi: «Ey kavmim, gerçekten siz, buzağıyı (ilah) edinmekle nefislerinize zulmettiniz. Hemen, yaratanınıza tevbe edip nefislerinizi öldürün: bu, yaratıcınız katında sizin için daha hayırlıdır.» Bunun üzerine (Allah) tevbelerinizi kabul etti. Şüphesiz O tevbeleri kabul edendir, esirgeyendir.

Ayetleri bağlamını gözeterek okuduğumuzda, buzağıyı ilah edinmekle yapılan yanlıştan dönmenin tevbe etmek ile mümkün olacağını görmekteyiz. Nefislerinizi öldürün şeklindeki emir, hakiki anlamda bir öldürmekten değil, mecaz anlamda bir öldürmekten yani, Nefislerinizde mevcut olan sizi şirke götüren kötü duyguları öldürün anlamındadır. Meallerin bir çoğu zaten parantez açmak sureti ile, ayetin emrinin mecazi anlamda olduğuna işaret etmektedir. 

Bakara s. 85. ayetinin ise, 83. ayetten başlayan bir bağlamı bulunmaktadır. 

[002.083]  Ve bir vakit İsrailoğullarından şöyle söz almıştık: «Allah'tan başkasına kulluk etmeyeceksiniz, ana-babaya, yakınlığı olanlara, öksüzlere ve biçarelere de iyilik yapacaksınız. İnsanlara güzel söz söyleyin, salatı ayakta tutun, zekatı verin.» Sonra pek azınız müstesna olmak üzere sözünüzden döndünüz, hala da dönüyorsunuz!
[002.084] Kanınızı dökmeyin, birbirinizi yurdunuzdan sürmeyin diye sizden söz almıştık, sonra bunu böylece kabul etmiştiniz, buna siz şahitsiniz.
[002.085] Sonra sizler; nefislerinizi öldüren, aranızdan bir takımını yurtlarından süren, onlara karşı günah ve düşmanlıkla birleşen, onları (yurtlarından) çıkarmak haram kılınmışken esir olarak geldiklerinde fidyeleşmeye kalkan kimselersiniz. Yoksa kitabın bir kısmına inanıp bir kısmını inkar mı ediyorsunuz? Sizden böyle yapanın cezası; dünya hayatında rezil olmaktan başka birşey değildir. Kıyamet gününde ise onlar, azabın en şiddetlisine uğratılırlar. Allah, yaptıklarınızdan gafil değildir.
[002.086] Onlar ahiret karşılığında dünya hayatını satın alan kimselerdir, bu yüzden azabları hafifletilmez, onlar yardım da görmezler.

Bakara s. 54. ayetindeki nefislerin öldürülmesi emrinin mecaz olmasına karşın, 85. ayetteki nefislerini öldürülmesi, İsrailoğullarının birbirlerinin kanını dökmek sureti ile yaptıkları hakiki anlamda bir eylemdir. 84. ayete dikkat ettiğimizde Kanınızı dökmeyin şeklindeki emre isyan ederek, birbirlerinin kanını döktükleri, 85. ayetten anlaşılmaktadır.

Sonuç olarak; Kur'an'ın doğru anlaşılmasında bağlam ve bütünlük gözetmenin önemine dikkat çekmeye çalıştığımız, Bakara s. 54. ve 85. ayetlerindeki Nefisleri Öldürmek deyimi, 54. ayette mecaz anlamda, 85. ayette ise hakiki anlamda kullanılmaktadır. Bir kelimenin veya deyimin hakiki veya mecaz anlamlardan hangisine sahip olabileceğini anlamanın yolu, o kelime veya deyimi bağlı bulunduğu cümleden koparmak yolu ile değil, bağlı bulunduğu cümle, ayet, sure bütünlüğüne dikkat etmek sureti ile olacağı görülmektedir.

Bazı ayetler üzerinde ön yargıları kabul ettirmek şeklinde bir okuma yapanların vardıklarını zannettikleri sonuç, bazı kelime ve deyimleri bağlamından koparmak sureti ile gerçekleştirilmiş olduğu dikkate alındığında, bağlam ve bütünlük gözetilmesi daha fazla önem kazanmaktadır. 

Bakara s. 54. ve 85. ayetlerinde geçen birbirine benzer deyimlerin aynı anlamda olmadığı, ayetlerin bağlı bulunduğu cümle ve konu bütünlüğünden anlaşılmaktadır. Dikkat çekmek istediğimiz asıl konu, bir kelime ve deyimin anlamının tek başına değil, bağlı olduğu cümle dikkate alınarak anlaşılabileceğidir.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.