düşünmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
düşünmek etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2015 Pazartesi

"Mezhep" ve "İçtihat" Kavramlarını Yeniden Düşünmek

Mezhep ve İçtihat , İslam düşüncesi içinde önemli bir yere sahip olan iki kavramdır.Bu kelimeler ile ifade edilen konular, İslam tarihi içinde bir takım olumsuzlukları barındırmış olması nedeniyle , özellikle son zamanlarda Kur'anın öne çıkması ile birlikte sorgulanmaya başlanarak toptancı bir mantık ile  hayat içinden çıkarılmaya yönelik bir düşünce oluşturulmaya çalışılmaktadır. 

Bu tür toptancı düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlayan etkenler , bu iki kavram etrafında oluşturulmuş olan fıkhi kuralların, din haline getirilerek  tartışılmaz bir hale sokulması ve tarih içinde oluşturulmuş bu fıkhi kuralların sanki evrensel bir hüküm arz ettiği gibi bir havaya sokulması ,ve günümüze kadar gelen ve "4 hak mezhep" şeklinde dilimizde dolanan bir tabu haline getirilmiş olmasıdır. 

Kur'anın yeterliliği etrafında gündeme gelen bu tartışmalarda , Kur'anın yeterliliğini iddia eden taraf , Kur'anda her şeyin olduğu ve onun dışında herhangi bir kaynağın özellikle mezheplerin gereksiz olduğu yönündedir. Bizim mezheplerin gerekliliğinden kastımız, bildiğimiz anlamda 4 mezhebin uygulanması  olmamakla birlikte , bu mezheplerin çıkışını gerektiren amillerin üzerinde durarak , bu kavramların günümüzde nasıl bir anlayış zeminine oturtulması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaşacağız. 

Kur'anın yeterliliği ve yetersizliği konusunda yapılan tartışmalarda,  ortaya konulan argümanlar maalesef tatmin edicilikten uzak , sadece karşı tarafın görüşlerine itiraz etmeye dayalı bir tartışmadan ileri gidememektedir. 

Klasik İslam düşüncesinde "İslamın kaynakları" denilince, akla gelen "Kur'an-Sünnet-İcma-Kıyas" şeklindeki yerleşmiş inancı savunanların ortaya koyduğu delillerden bir tanesi, Kur'anın bazı konularda yeterli olmadığı ve bu yetersizliğin Kur'an dışındaki kaynaklar yardımı ile aşılabileceği yönündedir. 

Kur'anın yeterliliğini savunanlara göre , Kur'anda hiç bir şey eksik bırakılmamış olması nedeniyle , hadis , sünnet , mezhep , gibi ilavelere ihtiyaç yoktur ve her konuda Kur'an bize gerekli olan bilgiyi vererek , başka bir kaynağa muhtaç bırakmamaktadır. 

Kur'anın yeterliliği konusunda görüş beyan edenlerin, bu konuda doğru düşündüğü kadar hatalı düşündüğü noktalarda mevcuttur. 

Evet Kur'an yeterlidir , Kur'an içinde beyan edilmiş olan ayetler, bizlerin itikadını belirleme açısından yeterli olup , harici bir kaynak tarafından ilave itikadi hükümlere asla ihtiyaç yoktur. Nasıl ki bir talebe imtihana girdiği zaman , sorulan sorular ona öğretilen konulardan olup , müfredat harici konulardan imtihana çekilmiyorsa , bizimde Din adına müfredat konumuz, sadece Kur'an içindekiler olup , bunun dışındaki kaynaklardan oluşturulmuş bir müfredattan sorguya çekilmeyeceğiz.  

Kur'anın yaklaşık 1500 yıl önce nazil olan bir kitap olması , aynı zamanda kıyamete kadar gelecek ve kendisini "Müslüman" olarak tanımlayacak insanlar için hayat rehberi olacak olması, bu kitabın içinde beyan edilen bazı hükümlerin, yaşanan zaman ve mekana uygun düzenlemeler içermesi gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Bu gereklilik , "Mezhep" ve "İçtihat" dediğimiz kavramların yeniden gündeme gelmesini gerektirmektedir. 

Bu gerekliliği maalesef , düşüncelerini Kur'anın belirlediğini iddia eden bir kısım insan anlayamamakta ve bu kelimeleri duyunca , elektrik çarpmışa dönmektedirler. Bu insanların bir çoğu, okudukları Kur'anı sadece hadisçileri ve tasavvufçuları , yani "Cübbeli şirk" olarak gördükleri kısımdaki insanları tekfir etmek için kullanmakta , şirk'in öteki kanadı olan  "Kravatlı şirk" için  herhangi bir tepki koymamaktadırlar. 

"Kravatlı şirk" deyiminden kastımız , içinde yaşadığımız yönetim sisteminin temelinin , Kur'anın "Tağut" olarak nitelediği sistemlerden alınma olması , bir Müslümanın bu tür sistemlere karşı nebevi bir duruş sergilemesi gerektiği , fakat kendisini "Kur'an Müslümanı" olarak tanıtan bir kısım insanın , bırakın böyle bir duruş sergilemeyi , sistemi içselleştirmeye ve bu sisteme itaat etmeyi Kur'ani bir temele dayandırmaya yönelik düşünce içinde olmalarıdır.

Bu insanlar için, Kur'anın itikadi konulardaki beyanı dikkate alınıp , yaşanan hayat içinde günlük sorunlarımıza karşı herhangi bir çözümü olup olmadığı bile düşünülmediği için, "Mezhep" ve "İçtihat" kavramları onlar için gereksiz hatta şirk !! içeren kavramlar haline gelmiştir. 

"Mezhep" ve "İçtihat" kavramlarının isimlerini değiştirerek , "Mezhep" kavramını "farklı görüş" olarak , "İçtihat" kavramını ise "Hüküm çıkarmak için yapılan çalışma" olarak tarif edersek,  bu kavramlara karşı olan antipati bir nebze olsun azalacaktır.  

Kur'an nasıl bir kitaptır?. 

Bu sorunun cevabı , konumuz ile ilgili kavramların hayat içinde gerekli, hatta olmazsa olmaz kavramlardan olduğunu da ortaya çıkaracaktır.

Kur'an, insanı yaşadığı hayat içinde "Tek İlah" sistemine dayalı bir hayatı esas almasını emreden bir kitaptır. Tek İlah sistemi, akide boyutunda yaşanması gerektiği gibi , sosyal hayatın içinde gerekli olan konular içinde de geçerlidir. İnsan birlikte yaşama fıtratında yaratılmış olması nedeniyle , onun bu birlikte yaşamı bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunların aşılması , bir takım düzenlemeler yapılarak , insanların bu kurallara uyması neticesinde gerçekleşebilir. 

Allah (c.c) insanların tek Rabbi ve İlahı olması sebebi ile , o insanların yaşamlarını belirleyecek düzenlemeler koyma hakkının kendisine ait olduğunu söyleyerek , son elçi ile gelen kitap içinde bu hükümleri vaaz etmiştir. Miras , evlilik , boşanma , ceza, savaş , barış v.s gibi insan hayatı içinde ortaya çıkan bu gibi konular Kur'an tarafından bir takım kurallara bağlanmıştır. 

Bu hükümlerin indirildiği zaman ve mekan, yaklaşık 1500 sene önce Arapların yaşadığı Mekke ve Medine şehirleridir. Bu zaman ve mekan içinde inen ayetler , sosyal hayatın nasıl düzenleneceği konusunda gerekli olan hükümleri vaaz ederken , Kur'anın beyan etmediği hükümler emir sahibi yani devlet başkanı olan , Muhammed (a.s) tarafından hükme bağlanmaktaydı.

Ancak ilerleyen zamanlarda , insanların sosyal hayatlarındaki gereksinimlerin genişlemesi ile , İslama dayalı olarak yaşanan hayat içinde yeni düzenlemeler yapılması şartı hasıl olmuştur. Muhammed (a.s) ın yaşamıyor olması , bu düzenlemelerin başka kimseler tarafından yapılma gereğini de beraberinde getirmiştir.

Bu düzenlemeleri yapan kişiler, Kur'an ayetlerini ve bu konuda Muhammed (a.s) dan varid olan rivayetleri baz alarak görüş beyan etmişlerdir. Bu kişilerin yapmış olduğu çalışmanın literatürdeki adı "İÇTİHAT" , bu kişilerin aynı konuda ortaya koyduğu farklı görüşlerin literatürdeki adı ise "MEZHEP" tir.

"İçtihat" kelimesini güncelleyerek "Hüküm çıkarmak için yapılan çalışma" , "Mezhep" kelimesini güncelleyerek "Farklı görüşler" olarak bir tarif getirdikten sonra bunların İslami bir hayat içinde nasıl bir yeri olduğunu düşünebiliriz. 

Kur'an içindeki hüküm ile ilgili ayetler , maksadı öne çıkarması açısından okunması gerekli olan ayetlerdir. Kur'an her konuda en ince detayına kadar hüküm vermekten ziyade , ilgili konuda genel bir çizgi çizerek , ilgili konuda nasıl bir yol takip edilmesi gerektiğini önerir. 

"Adalet" kavramı bu konuda olmazsa olmazlardan olan bir kavramdır. Nisa s. 135 ve benzeri ayetler bizlere insanlar arasında hüküm konusunda yol çizmektedir. İşlenen suça ceza verilmesi ile ilgili ayetlerin maksadını okumaya çalıştığımızda öne çıkan mesaj, "Caydırıcılık"tır. 

Özellikle ceza hukuku ile ilgili ayetler bağlamında baktığımızda , Kur'anda açık ve net olarak cezası bulunmayan bir suç için takip edeceğimiz en önemli yol , verdiğimiz cezanın adalete uygun , ve caydırıcı olup kamu vicdanını rahatlaması icap etmektedir. Bu gün ülkemiz bağlamında baktığımız zaman , bazı suçlara verilen cezaların adalet ve caydırıcılıktan uzak olmuş olması , suç işleme potansiyeline sahip olanları teşvik edici bir unsur olarak karşımızda durmaktadır.

Kur'ana baktığımız zaman içindeki güncel yaşama dair sorunlar ile ilgili hükümler konusunda, en ince detayına kadar hükümler bulunmamaktadır , bulunmasını beklemek onun yaşanan hayata dair kıyamete kadar sözü olmasına engel bir durumdur. 

Yaşanan hayatın her geçen gün değişmesi , bu hayat içindeki ihtiyaçları da beraberinde getirmekte olduğu bir gerçektir. 1500 sene önce nazil olan bir kitabın , kıyamete kadar geçecek süre içinde gelecek olan insanların hayatlarına dair en ince ayrıntısına dair hükümler vaaz etmesi beklenemez. İnsan unsuru burada devreye girerek , yaşanan hayatla ilgili sorunlar konusunda yapılması gereken düzenlemeler , Kur'anın çizmiş olduğu yol doğrultusunda yapılacaktır.

Bugün elimize Kur'anı verip , "Al bu beldeyi Kur'ana göre yönet" deseler , günlük yaşam içinde karşımıza bazı sorunlar hakkında Kur'an içinde net ve açık hükümlerin olmadığını görebileceğiz. Bu durumda hukukçular gerekli olan çalışmaları yaparak , yaşadığımız zaman ve mekana uygun yeni hükümler ihdas etmek zorunda kalacaklardır.

Kur'an içinde açık ve net bir şekilde hüküm bulamadığımız konular hakkında çalışma yapmak ve bu çalışma yapanların farklı görüşlere sahip olması bildiğimiz anlamda "İçtihat" ve "Mezhep" kavramlarının gündeme gelmesini gerektirecektir. 

Örneğin ; Kasten adam öldürmenin cezası , kısas olup katilin aynı cezayı görmesidir . Fakat nefsi müdafaa durumunda kalarak karşısındaki kişiyi öldüren kişiye nasıl bir ceza verileceği Kur'anda yoktur. Bu durumda ilgili kişiye nasıl bir ceza uygulanacağı hukukçuların belirlemesine bırakılmıştır.

Kur'ana baktığımız zaman , bazı suçlara kefaret olarak , köle azat edilmesi emrini görmekteyiz. Bugün kölelik kurumu artık olmadığına göre , Kur'an içindeki bu hükmün bugün nasıl bir düzenleme ile hayat içinde geçerli olacağı yine hukukçuların belirlemesine bırakılmıştır. 

Kur'anın hırsızlık cezasına verdiği el kesme şeklindeki cezanın , bugün bütün hırsızlık vakalarına uygulanabilir mi ? sorusunu beraberinde getirmiştir. Yaşadığımız hayat içinde adına "Hırsızlık" diyebileceğimiz ve Kur'anın nazil olduğu zaman içinde bilinmeyen ve yapılmayan türden suçlar ortaya çıkmıştır. El kesmenin daha altında veya daha üzerinde ceza verilmesini gerektiren bu tür suçların hükmü yine hukukçular tarafından belirlenecektir. 

Vergi bir devletin en önemli geliri olup , "Zekat" adı altında toplanan gelirler, İslam hükümleri ile yönetilen devletin gelir kaynağıdır. Bu verginin miktarı Kur'anda yoktur. Geçmişte , 1/40 olarak belirlenmiş olan miktar değişmez bir miktar olmayıp , ihtiyaca göre artırılıp eksiltilebilir. Bu miktar ülkenin iktisatçıları tarafından belirlenerek uygulanır.

Maide s. 33. ayeti içinde beyan edilen suç için önerilen 4 ayrı cezanın hangisinin uygulanması gerektiği yine hukukçular tarafından belirlenecektir , bu örnekleri çoğaltmak mümkündür , fakat verdiğimiz örneklerin , anlatmak istediğimiz konu için yeterli olduğunu düşünüyoruz. 

Çoğaltılması mümkün olan bu örneklerden sonra şunu söyleyebiliriz ; Kur'an ceza hukuku kitabı değildir , fakat ceza hukuku ile ilgili ana  düzenlemeler konusunda yol belirler. Kur'an ekonomi kitabı değildir , fakat ekonomi ile ilgili düzenlemeler konusunda yol belirler. Kur'an insan hayatı ile ilgili düzenlemelerin nasıl yapılması konusunda ana yolu belirleyen bir kitap olup , ara yol tabir edebileceğimiz , günün şartlarına uygun hükümlerin düzenlenmesi o günü yaşayan insana bırakılmıştır. 

Bu durumu T.C. anayasası ile benzeştirmek mümkündür. T.C. anayasasında, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar için gerekli olan sosyal düzenlemelerin ana hatları belirtilmiş olup , her türlü sosyal düzenlemenin, bu anayasanın maddelerine uygun olması gerekmektedir. Örneğin , ceza kanunu ile ilgili yapılan bir düzenleme, eğer anayasanın ilgili maddesine uymuyor ise, bu madde Cumhurbaşkanı veya muhalefet tarafından anayasa mahkemesine götürülerek , ilgili düzenlemenin anayasaya uygun olması için gerekli müdahele yapılır . 

Herhangi bir kanun eğer yaşanan şartlara uygun olmayan bir hale gelmiş ise , yine anayasanın ilgili maddesi esas alınarak , günün şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenebilir. Bu düzenlemeler yapılırken hukukçular tarafından ortaya farklı görüşler konulabilir. Yapılan bu tür çalışmaların ve ortaya konulan farklı görüşlerin , İslami literatürdeki adı olan "Mezhep" "İçtihat" kelimesinin ihtiva ettiği anlam ile eşdeğerdir.

 Kur'anı bir anayasa gibi düşünürsek , onun içindeki sosyal hayata ilişkin düzenlemeler , hükmünü Kur'anda bulamadığımız hükümler için yol göstericidir. Bu yol göstericiliği insanların bu konuda çalışmalar yapmasını da beraberinde getirdiği için , "Mezhep" ve "İçtihat" kavramları , Kur'anın yaşanan zamana dair sosyal düzenlemeleri ihtiva ettiğini düşünenler , ve sosyal hayatta Kur'anın belirleyici bir kitap olmasını isteyenler için olmazsa olmaz kavramlardandır.

Sonuç olarak ; Geçmişte yapılan bazı olumsuzluklardan yola çıkarak, adını duyduğunda bir kısım insanın elektrik çarpmışa döndüğü, "Mezhep" ve "İçtihat" kavramları , İslamın sosyal hayata dair düzenlemeleri hayata geçtiği takdirde en önemli kavramlar olarak yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelecektir. 

Kur'anın yeterliliğinin ne demek olduğu veya, yeterlilikten anlaşılması gerekenin ne olduğu bilinmeden ortaya atılan, "Kur'an yeter" sloganının her yerde geçerli olmadığı , Kur'anın sosyal hayata indirilmesi sonucunda görülecektir. 

"Yalnız Kur'an" denilince Kur'anın dışında herhangi bir kaynağın, din adına hiçbir şekilde kural koyamayacağı iddiası elbette doğrudur , ancak bu sloganın her yerde kullanılamayacağı , bu sloganı kullanan bir kısım zevatın eline Kur'anı verip , "Al bu kitapla şu beldeyi yönet" dediklerinde, bu slogan sahiplerince anlaşılacaktır. Karşılarına çıkan bir takım sorunlara Kur'an dışından hüküm vermek zorunda kalacak olan bu insanların , konumuz olan kavramları ön yargısız ve realist bir biçimde yeniden değerlendirerek "Herşeye karşıyız" modunda bir anlayış sergilemeleri onların gerçeklerlerden habersiz bir Kur'an anlayışı içinde olduklarını göstermektedir.

"Mezhep" ve "içtihat" kavramlarının , "Yalnız Kur'an" sloganına herhangi bir halel getirmediği , Kur'anın yaşam içinde pratize edilmesi gereken bir kitap olduğu idrak edildiğinde daha kolay anlaşılarak , bu kavramlara yapılan gereksiz itirazlar son bulacaktır.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.



2 Mayıs 2013 Perşembe

Kur'an Müslümanlığını Yeniden Düşünmek (3) Resul-Hadis-Sünnet Anlayışı

Özeleştiri olarak başlamış olduğumuz yazı dizilerinin 3. yazısını resul-hadis ve sünnet anlayışımızdaki yanlışlıklar üzerinde durarak devam etmek istiyoruz. Geleneksel islam düşüncesindeki resul anlayışının nasıl olduğu hepimizin malumudur, kainatın onun yüzü suyu hürmetine yaratılmış olan, bütün resullerin en üstünü olan, sözleri vahiy olan, haram ve helal koyan bir elçi anlayışı üzerine kurulmuş bir din anlayışına karşı çıkan kur'an müslümanlığı tabiri altında toplanmış müslümanlar.   

Geleneğin ifrat anlayışına karşı çıkmak için üretilen bazı tefriti anlayışların maalesef kur'anın tasvir ettiği resul anlayışı ile alakası olmadığı gibi yanlışlık açsından geleneğin içinde bulunduğu yanlıştan'da bir farkı yoktur. Geleneğin oluşturmuş olduğu resul anlayışı onu öldürmek üzerine kurulmuş bir anlayış anlayış olduğu gibi buna karşı çıkan düşüncenin oluşturmuş olduğu resul anlayışıda aynı şekilde resulu öldürmek üzerine kurulmuştur. "Resulleri öldürmek" tabiri sadec israiloğullarına has bir tabir olmayıp vahyin oluşturduğu anlayışın dışında oluşturulan her resul anlayışını anlatır.  

Allah cc, Adem as dan Muhammed as a kadar sayısını kendisinin bildiği elçiler göndererek dünyadaki hayatları için gerekli olan emir ve yasakları onlar vasıtası ile bildirmiştir. Gönderilmiş olan bu elçiler sadece vahyi ulaştırmakla kalmayıp kendilerine indirilen vahyi pratik olarak uygulamış ve örnek olmuşlardır.    

Muhammed as da bu resullerin son halkası olup önceki elçilerin nasıl bir görevi varsa oda aynı görevle  gönderilmiş olan bir elçiydi. Ancak daha hayatta iken onun yapıp ettiklerinin anlaşılması konusunda sahabe arasında bile farklı anlayışlar başgöstermiştir. Muhammed as ın her yaptığını taklit eden bir gurup sahabeye karşın onun yaptıklarının maksadını gözeten ayrı bir gurup sahabenin mevcudiyeti hepimizin malumudur. Bu iki farklı anlayış bugüne kadar süregelmiş olup baskın olan anlayış onun şahsiyetini kutsayan sözlerini kur'ana eşdeğer sayan
 bir anlayış olarak günümüzde devam etmektedir.   

Kur'anın sınırlarını çizdiği görevinin dışına çıkmayan muhammed as, vefatı sonrası olduğundan farklı bir duruma getirilerek sanki yardımcı ilah pozisyonuna getirilmiştir. Kur'an müslümanlığı düşüncesi etrafında buluşan müslümanlar bu yanlışları dile getirerek muhammed as ın kur'anın verdiği misyonun dışına çıkarılan anlayışlara karşı çıkmışlardır.   

Mutedil olan düşünceler bir tarafa , "hepsini al " düşüncesine karşı "hepsini at" düşüncesinin konuşulmaya başlanması ve bu düşünce etrafında bazı uygulamaların ortaya konulmasından anlaşıldıki "hepsini at" düşünceside öteki düşünce gibi yanlış bir düşüncedir." Hadisi şerif" deyimi muhammed as a ait olduğu iddia edilen sözlerin literatürdeki bir adıdır, elimizdeki hadis külliyatında ona atfedilen sözlerin olduğu ciltlerce kitaplar olmasına karşın maalesef içinde olan hadislerin büyük bir kısmı kur'anla uyuşmayan sözlerdir. Kur'an müslümanı olmak demek  o hadislerin topunu atmak değil o hadislerin kur'ana uygun olanı ile olmayanları birbirinden ayırarak seçmektir.

Hadis konusundan daha önemli konu "sünnet" tir, bu konuda yapılan yanlışlar mevcut olup daha vahim bir durum arzetmektedir. Kur'an hiç bir ayetinde, "resulun görevi ölene kadardır" şeklinde bir aksine haber vermemiş, aksine resullerin misyonunun kur'anın devamı ile eşdeğer bir zaman ile sınırlı olduğunu bildirmiştir. Bunun aksi bir durum resul ile ilgili ayetlerin hepsini nesh olmuş duruma getirir.   

Kur'an, yaşanan hayat içinde inmiş olan bir kitap olması nedeniyle onu yaşanmış olduğu hayat içinden ayırmak doğru olmaz. Kur'anın insan hayatını düzenleyen kaide ve kurallar kitabı olduğu açık iken, elçinin kendisine indirilen kitabı uygulayış şekli hakkındaki bilgilerin bir kenara atılması Allah ve elçisine hakarettir.

Kur'an daki bazı ayetlere baktığımız zaman o ayetler ile bilgilerin önceden mevcut olduğu yeni gelen ayetlerin o bilgi alt yapısı dahilinde olduğu görülür. Hacc,salat,kurban,oruç vs gibi konularle ilgili ayetler alt yapı bilgisi dahilinde nazil olmuştur. Hal böyle iken herhangi bir kişi bu kitab kendisine inmiş gibi bildiklerini bir kenara atıp kur'anı okumaya kalksa "bu kitab ne diyor?" diye başkasına sormak zorunda kalacağı açıktır.

Bilindiği üzere kur'an ritüeller konusu ile ilgili olarak yeni bir uygulama getirmemiştir, mevcut olan uygulamaları şirk karanlığından çıkarıp tevhidin aydınlığına çıkarmıştır. Muhammed as a inen ayetlerde "secde et" emri bu kelimenin ifade etmiş olduğu anlamın bilgisi dahilinde uygulanmıştır, çünkü kur'an nazil olmadan evvel insanlar secde etmekte olup kendilerine yaratan rablerine değil aracı kıldıkları putlara secde etmekteydi, salat kelimesi ile ifade ve içinde kıyam,ruku ve secdeyi barındıran ibadet yine bilinen bir ibadet olup şirk bulaşmış bir haldeydi.    

Bu güne baktığımız zaman eline kur'anı alan bazı kişilerin namaz,oruç,hacc gibi ibadetlerin şirk olduğunu iddia etmeleri trajikomik bir durum arzetmektedir. Bu tür düşüncelerin samimiyetten uzak olduğunu kur'anı doğru okuyan bir kişide bu tür düşüncelerin olamayacağını daha önceki bazı yazılarımızda belirtmeye çalışmıştık.  

Bu gün kılmış olduğumuz namaz uygulanarak gelmesi itibarı ile bizlerinde aynı şekilde ifa etmek durumunda olduğumuz ritüellerdendir. Kur'an müslümanlığı düşüncesi etrafında şekillenen bazı düşüncelere baktığımız zaman geleneğin ilmihal hastalığınını bir benzeri duruma düşüldüğü görülmektedir. Vakitleri ve rekatları ve nereye yönelmek gerektiği konusunda sanki herkes muhayyer ve istenildiği gibi hareket edilebilir gibi bir durumun olduğu zannedilmektedir.

Namaz ibadetinin ne demek olduğu kur'andan anlaşılacaksa, kur'anın ritüel ibadetlerin ne demek olduğunu bildiren ayetlerin iyi anlaşılması gerekmektedir. Herkes kafasına göre rekat,vakit, yön ve şekil uydurup bu ibadeti ifa etmeye kaktığı zamanki ortaya çıkacak olan kargaşadan kimlerin fayadalanacağı düşünülerek bu tür ibadetler üzerinde gereksiz olan ilmihal kavgaları bırakılarak bu ibadetlerin gerçek yönü ortaya çıkarılmalıdır.

Resulun örnekliği bu konuda bizlere en önemli bir kaynak olmalıdır. Yaşamış olduğu zamanla ilgili olarak yapmış olduğu bu tür ibadetler ile ilgili haberlerde herhangi bir namazı farklı sayıda rekatle kıldığı veya bir vakiti terk ettiği gibi haberler kesinlikle olmayıp aksine devamlılık ve kararlılık ve cemaat şeklinde birlikte ifa edildiğini bilmekteyiz.

Sonuç olarak, kur'an müslümanlığı tabirinden anlaşılması gereken resul sav i hayatın dışına atmak değil , hayatın içine alarak onun uygulamalarını örnek edinmek olmalıdır. Onu yok sayarak yapılacak kur'an okumaları doğru bir okuma olmayıp beraberinde yanlışları getiren okumalar olacaktır. Dışlama metodu ile yapılan okumalara baktığımız zaman kur'anı hayatın içine almak diye bir gayesi olmayan okumalar olup ibrahim as ın yolundan gittiğini ifade edip onun kırdığı putların önünde secde eden çakma haniflerden bir farkımız kalmaz.  

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

5 Nisan 2013 Cuma

Kur'an Müslümanlığını Yeniden Düşünmek (2) (Kur'an Algıları)

Özeleştiri mahiyetinde başlamış olduğumuz yazı dizilerine kur'an algıları konusu ile devam etmektedir. Kur'an müslümanlığı iddiasında olan nir kısım kardeşlerimiz için kur'an yaşanacak bir hayat öngören kitap oarak değil kur'ana olan yaklaşımlarından dolayı ötekileştirdikleri müslümanlara karşı onların yanlışlarını ortaya dökme aracı olarak kullandıkları bir malzeme haline gelmiştir. Diğer müslümanlardan hem daha fazla kur'an okuyan bu insanlar nasıl olurda bazı konular ile ilgili yaklaşımlarından dolayı "siz başkasına iyliği emrederken kendiniz ondan öğüt almazsınız" şeklinde bir hitaba muhatap   olabiliyorlar?.  

Şirk'in en büyük zulüm olduğunu defalarca okuyan bizler tasavvuf düşüncesindeki , şeyhe olan saygının veya resul sav e yüklemiş oldukları yarı ilahlık görevinin şirk olduğunu bas bas bağırırda içinde bulunduğumuz tağuti düzenin kurucularına ve onun devamı için çaba gösterenlere karşı aynı tepkiyi göstermeyiz?. Onların şirkleri şirk oluyorda bizlerin tağuti rejim kurucularına ve onların bekçilerine olan tavrımız nedir diye acaba hiç düşündükmü?   
Durum böyle iken kur'anın mesajının ne olduğunu yeniden düşünmek kur'an  müslümanlığımızı'da  bu yapıya uygun bir hale getirmemiz gerekmektedir.

Allah bütün yarattıklarını kendisine ibadet için yarattığını gönderdiği elçi ve kitapların kendisine kul olmaktan alıkoyan her türlü engeli ortadan kaldırmak amaçlı olduğunu bize kitabında bildirmektedir. Yani kur'anın çağrısı sadece Allah cc ye kul olmak ve ona rakiplik iddiasında bulunan diğer sahte ilahları red etmek üzerine kuruludur. Kur'an müslümanlığı iddiasında bulunup "sahte ilah" deyiminin içini doldurmakta yaşadığımız sorun en baştaki sorunumuz olduğunu düşünmekteyiz. Sahte ilah bazılarımız için tasavvuf şeyhleri, müşrik ise bu şeyhlere kendisini kaptırmış müridler olmaktan öte geçememektedir.  

Allah cc,"benden başka ilaha  ibadet etmeyin " şeklinde buyururken bizlere sadece tasavvuf anlayışındaki şirk'i red edinmi demiş yoksa tüm şirk anlayışlarını  red edinmi demiş?, buna herkesin cevabı tüm şirk anlayışıların red edin şeklinde olacağı muhakkaktır ama senin şirkin kötü benim şirkim iyi şeklinde bir tutum içinde olmamızda kendimize yakışır bir durum değildir.  

Atamız ibrahim as   örnekliği bizlerin sahte ilahlara karşı nasıl davranacağımızı bir çok ayette öğretmektedir."Hanif müslüman"adını kendisine layık görüp onun kırdığı putların bugünkü versiyonlarının düşünce şirklerine karşı onlara ihtiram duruşunda bulunup ruku ve kıyam etmek kur'an müslümanlığının hangi ayetinde bulunabilir?   

Öncellediğimiz ve elimizden düşürmediğimiz bu kitap bizlere bu şirki öğretmiyor ise bizim bu kitabı muaviye ordusu misali mızraklamızın ucuna takıp ayetlerini sadece tasavvuf erbabına karşı kullanmamızın ne faydası olabilir?   

Ademas dan muhammed as a gelen bütün elçilerin çağrısı bu yönce  iken bizlerin kur'an algılarımızı yeniden gözden geçirip, " bu kitap bizden nasıl bir müslüman olmamızı istiyor?" sorusunun cevabını aramak için yeniden bu kitaba eğilmemiz gerekmektedir. Hiç bir resul ve arkadaşları inen kitaba karşı bizim günümüzde uyguladığımız yanlışları yapmamıştır. Allah cc, "ins ve cinni bana ibadet etsinler diye yarattım" buyururken kendinden başka bütün varlıkları kastettiğini anlamak yerine "cin" nedir?, kimdir? tipi, eni ,boyu üzerinde tartışıp vakit kaybetmemiz kur'anı okuma örneklerinden biridir.   

"Parmak ayı gösterirken aya değil parmağa bakmak " misali okumalar bizlere doğru bir kur'an algısı öneren okumalar değildir. Bu tür okuma yöntemleri şeytanın önerdiği ve "zararsız müslüman" projelerinin bir ürününden başka bir şey olamaz. Dünyadaki şeytani güçlerin projelerinden olan " zararsız müslüman" istekleri diyalogcu, tasavvufçu, mesnevici , ve içi boşaltılmış kur'an müslümanlığı ile bir şekilde yerine getirilmektedir.   

Tasavvuf veya farklı islam  algılarının müslümanlar için ne gibi bir tehlike teşkil ettiğinin şuurundaki müslümanlar tarafından gündeme getirilen " kur'an müslümanlığı" düşüncesinin bu gün geldiği durum "tu kaka" dediğimiz müslümanların kur'an algısından farklı olmaması bizlerin kur'anı yaşamaktan önce doğru düzgün okuma ihtiyacımız olduğunun bir göstergesidir. Kur'an hayat kitabıdır diye ortaya çıkıp onu hayattan çıkarmak için elinden geleni yaptığının farkında olunmadan okunan bir kur'anın kişiye vakit kaybından başka bir getirisi olmaz.   

Üzerimizdeki eziklik psikolojisini atarak , bu kitabın Allah cc nin kitabı olduğunu ve tüm insanları kula kulluktan kurtarıp tek ve gerçek ilah olanın yoluna iletmek için indirildiğini içindeki hükümlerin kıyamete kadar geçerli olduğunu yeniden düşünüp çağa uymadığı düşünülen bazı hükümleri "kitabına uydurma çalışmalarını" bırakıp Allah cc nin bizler için öngördüğü hükümler olduğuna önce kendimiz inanmalı sonrada diğerlerine "güzel söz" uslubu dahilinde tebliğ etmeliyiz.   

Bizler gibi düşünmeyeni ötekileştirip  kendimizi sırça köşklere atıp haftanın belli günleri "kur'an anla(ma)ma" çalışmalarını bırakıp herkese ulaştırmamız gereken bir kitabı yine o kitabtan öğrendiğimiz metod ile önce kendimiz doğru anlayıp sonra başkalarına tebliğ etmedikçe "kur'an müslümanlığı" iddiamız entel faaliyet olarak kalmaya mahkumdur.



29 Mart 2013 Cuma

Kur'an Müslümanlığını Yeniden Düşünmek (1)

"Kur'an müslümanlığı" deyimi türkiye müslümanlarının aşağı yukarı 40 yıldır gündemlerinde olan bir deyim olup, hadis,mezhep,tasavvuf vs müslümanlıklarına alternatif amaçlı samimi bir çıkış olarak bizimde ilk yıllardan beri içinde olmaya çalıştığımız bir deyimdir. Allah cc nin fussilet s 33. ayetinde bizler için seçmiş olduğu müslüman isminin önüne herhangi bir isim koymanın pek doğru olmamasına rağmen kur'anın öncellenmesini teşvik amaçlı olarak bu deyim bizler için çok cazip gelmişti ve bugünde cazipliği devam etmektedir.  

Hareketin ilk başladığı zamanlardan bu yana bir özeleştiri yapmak gerektiğini düşündüğüm için bu yazıyı ve aynı başlık altında farklı konuların nasıl anlaşıldığını ve nasıl anlaşılmasını gerektiği konusunda düşünce serdetmek için bu yazı bir giriş mahiyetindedir. Kur'an müslümanlığı düşüncesinin çıkış amaçları bugünde müslümanların içinde bulunduğu sıkıntılara bir alternatif olma iddiasında çıkmıştır. Rivayetlerin kur'anın önüne geçirildiği , falan şeyhin falan alimin otoritesi , bunların karizmatik durumları kur'anın önünde en büyük engel olduğunu farkedenler kur'anın öncellenmesi gerektiğini, bu kişi  kurum ve düşüncelerin sağlamlığının kur'anla ölçülmesi gerektiğini savunmuşlardır.   

40 yıl önce böyle samimi düşüncelerle ortaya çıkan hareketin bugün geldiği noktaya bakacak olursak " nerede yanlış yaptıkta bu kadar farklı kur'an anlayışı ortaya çıktı" dedirtecek kadar ayrışımın olması bizleri derinden üzmektedir. İnsanları birleştirmek inen bir kitabın, sadece onun öncellediklerinin iddia edenler tarafından bu faarklı anlaşılması geldiğimiz noktanın acı bir sonucu olsa gerektir.   

Eline bir kur'an alan kişinin , namaz yok, hacc yok, faiz helal,başörtüsü yok, içki helal diyerek koşup gelmesi kur'anın bir hayat kitabı olmaktan çıkarılıp kelimelerinin tahlil edildiği bir oyuncak haline sokulan bir kitap haline getirildiğinin bir işaretidir. Muhammed as ın bazı çevrelerde yarı ilah pozisyonuna sokulmasına tepki olarak bazı çevrelerdede muhammed ismi üzerinde bir alerji oluştuğunu görmekteyiz.  

"Kur'an müslümanlığı" deyiminin içini dolduran kişilere elbette sözümüz olamaz ancak üzüntümüz  bu deyimi içi boş sadece entel faaliyet olarak görüp eseri kişinin üzerinde görülmeyen bir etiket olarak taşıyanlar içindir. Gelenekteki yanlış inançlara tepki olarak gündeme gelen bu düşünce gelenekteki doğruları atarak yerine kendi anladıkları yanlışları doğru olarak koyarak doğru sandıkları yanlışlar üzerinden ürettikleri kur'an anlayışlarının kendileri için bir şey ifade etmediğini gördükçe "deizm" bataklığına saplanmaktadırlar.   

Mezheplerin müslümanlar üzerindeki ayrıştırıcı etkisi ile bütün mezheplere hayır deyip, iş kur'anı anlamaya gelince kur'an dışı oluşturulmuş düşüncelerle kurana bakanların her biri ayrı bir mezhep oluşturduklarının farkında bile değillerdir.   

Bu satırları yazan acaba kur'an müslümanlığından istifamı etti diye bir düşünce aklına gelenlere derimki, eskisinden daha kavi ve daha heyecanlı olarak kur'an müslümanlığı düşüncesinden bir milim dahi geri atmak niyetinde değiliz. Amacımız , bu hareketin başıboş biçimde herkesin kendi anlayışını din edindiği bir hareket olmaktan çıkıp ortak bir anlayış zemini oluşturmak çabasıdır. Bundan önceki yazılarımızı takip edenler bilirler'ki yazılarımızda sahih bir kur'an anlayışı üzerinden yola çıkıp ortak bir anlayış zemini üzerinde ısrarla durmaktayız. Tabiki , "senin teklif ettiğin anlayışın sahih olduğuna dair delilin nedir" diyenede yanlışlarımızın kur'an açısından ne olduğunu gösterdikleri zaman onlara teşekkür etmekten bir an geri durmadığımızın bilinmesini isteriz.    

Kur'an müslümanlığını yeniden düşünmek başlığı altında giriş olarak ve genel olarak sıkıntılarımızı ortaya koymaya çalıştığımız bu giriş yazısının bundan sonraki devamında düşüncelerimizi ortak bir noktada toplama amaçlı olarak bazı alt başlıklar açıp , elçi , namaz,oruç,hacc , vahiy, kur'an kıssaları vs. gibi konuları yazıya taşıyıp düşünce birliği sağlanmasına çalışılacaktır. 
                                              gayret bizden başarı Allah cc dendir.