"İçtihat" etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
"İçtihat" etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Kasım 2015 Pazartesi

"Mezhep" ve "İçtihat" Kavramlarını Yeniden Düşünmek

Mezhep ve İçtihat , İslam düşüncesi içinde önemli bir yere sahip olan iki kavramdır.Bu kelimeler ile ifade edilen konular, İslam tarihi içinde bir takım olumsuzlukları barındırmış olması nedeniyle , özellikle son zamanlarda Kur'anın öne çıkması ile birlikte sorgulanmaya başlanarak toptancı bir mantık ile  hayat içinden çıkarılmaya yönelik bir düşünce oluşturulmaya çalışılmaktadır. 

Bu tür toptancı düşüncelerin oluşmasına zemin hazırlayan etkenler , bu iki kavram etrafında oluşturulmuş olan fıkhi kuralların, din haline getirilerek  tartışılmaz bir hale sokulması ve tarih içinde oluşturulmuş bu fıkhi kuralların sanki evrensel bir hüküm arz ettiği gibi bir havaya sokulması ,ve günümüze kadar gelen ve "4 hak mezhep" şeklinde dilimizde dolanan bir tabu haline getirilmiş olmasıdır. 

Kur'anın yeterliliği etrafında gündeme gelen bu tartışmalarda , Kur'anın yeterliliğini iddia eden taraf , Kur'anda her şeyin olduğu ve onun dışında herhangi bir kaynağın özellikle mezheplerin gereksiz olduğu yönündedir. Bizim mezheplerin gerekliliğinden kastımız, bildiğimiz anlamda 4 mezhebin uygulanması  olmamakla birlikte , bu mezheplerin çıkışını gerektiren amillerin üzerinde durarak , bu kavramların günümüzde nasıl bir anlayış zeminine oturtulması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaşacağız. 

Kur'anın yeterliliği ve yetersizliği konusunda yapılan tartışmalarda,  ortaya konulan argümanlar maalesef tatmin edicilikten uzak , sadece karşı tarafın görüşlerine itiraz etmeye dayalı bir tartışmadan ileri gidememektedir. 

Klasik İslam düşüncesinde "İslamın kaynakları" denilince, akla gelen "Kur'an-Sünnet-İcma-Kıyas" şeklindeki yerleşmiş inancı savunanların ortaya koyduğu delillerden bir tanesi, Kur'anın bazı konularda yeterli olmadığı ve bu yetersizliğin Kur'an dışındaki kaynaklar yardımı ile aşılabileceği yönündedir. 

Kur'anın yeterliliğini savunanlara göre , Kur'anda hiç bir şey eksik bırakılmamış olması nedeniyle , hadis , sünnet , mezhep , gibi ilavelere ihtiyaç yoktur ve her konuda Kur'an bize gerekli olan bilgiyi vererek , başka bir kaynağa muhtaç bırakmamaktadır. 

Kur'anın yeterliliği konusunda görüş beyan edenlerin, bu konuda doğru düşündüğü kadar hatalı düşündüğü noktalarda mevcuttur. 

Evet Kur'an yeterlidir , Kur'an içinde beyan edilmiş olan ayetler, bizlerin itikadını belirleme açısından yeterli olup , harici bir kaynak tarafından ilave itikadi hükümlere asla ihtiyaç yoktur. Nasıl ki bir talebe imtihana girdiği zaman , sorulan sorular ona öğretilen konulardan olup , müfredat harici konulardan imtihana çekilmiyorsa , bizimde Din adına müfredat konumuz, sadece Kur'an içindekiler olup , bunun dışındaki kaynaklardan oluşturulmuş bir müfredattan sorguya çekilmeyeceğiz.  

Kur'anın yaklaşık 1500 yıl önce nazil olan bir kitap olması , aynı zamanda kıyamete kadar gelecek ve kendisini "Müslüman" olarak tanımlayacak insanlar için hayat rehberi olacak olması, bu kitabın içinde beyan edilen bazı hükümlerin, yaşanan zaman ve mekana uygun düzenlemeler içermesi gerekliliğini de beraberinde getirmiştir. Bu gereklilik , "Mezhep" ve "İçtihat" dediğimiz kavramların yeniden gündeme gelmesini gerektirmektedir. 

Bu gerekliliği maalesef , düşüncelerini Kur'anın belirlediğini iddia eden bir kısım insan anlayamamakta ve bu kelimeleri duyunca , elektrik çarpmışa dönmektedirler. Bu insanların bir çoğu, okudukları Kur'anı sadece hadisçileri ve tasavvufçuları , yani "Cübbeli şirk" olarak gördükleri kısımdaki insanları tekfir etmek için kullanmakta , şirk'in öteki kanadı olan  "Kravatlı şirk" için  herhangi bir tepki koymamaktadırlar. 

"Kravatlı şirk" deyiminden kastımız , içinde yaşadığımız yönetim sisteminin temelinin , Kur'anın "Tağut" olarak nitelediği sistemlerden alınma olması , bir Müslümanın bu tür sistemlere karşı nebevi bir duruş sergilemesi gerektiği , fakat kendisini "Kur'an Müslümanı" olarak tanıtan bir kısım insanın , bırakın böyle bir duruş sergilemeyi , sistemi içselleştirmeye ve bu sisteme itaat etmeyi Kur'ani bir temele dayandırmaya yönelik düşünce içinde olmalarıdır.

Bu insanlar için, Kur'anın itikadi konulardaki beyanı dikkate alınıp , yaşanan hayat içinde günlük sorunlarımıza karşı herhangi bir çözümü olup olmadığı bile düşünülmediği için, "Mezhep" ve "İçtihat" kavramları onlar için gereksiz hatta şirk !! içeren kavramlar haline gelmiştir. 

"Mezhep" ve "İçtihat" kavramlarının isimlerini değiştirerek , "Mezhep" kavramını "farklı görüş" olarak , "İçtihat" kavramını ise "Hüküm çıkarmak için yapılan çalışma" olarak tarif edersek,  bu kavramlara karşı olan antipati bir nebze olsun azalacaktır.  

Kur'an nasıl bir kitaptır?. 

Bu sorunun cevabı , konumuz ile ilgili kavramların hayat içinde gerekli, hatta olmazsa olmaz kavramlardan olduğunu da ortaya çıkaracaktır.

Kur'an, insanı yaşadığı hayat içinde "Tek İlah" sistemine dayalı bir hayatı esas almasını emreden bir kitaptır. Tek İlah sistemi, akide boyutunda yaşanması gerektiği gibi , sosyal hayatın içinde gerekli olan konular içinde de geçerlidir. İnsan birlikte yaşama fıtratında yaratılmış olması nedeniyle , onun bu birlikte yaşamı bazı sorunları da beraberinde getirmektedir. Bu sorunların aşılması , bir takım düzenlemeler yapılarak , insanların bu kurallara uyması neticesinde gerçekleşebilir. 

Allah (c.c) insanların tek Rabbi ve İlahı olması sebebi ile , o insanların yaşamlarını belirleyecek düzenlemeler koyma hakkının kendisine ait olduğunu söyleyerek , son elçi ile gelen kitap içinde bu hükümleri vaaz etmiştir. Miras , evlilik , boşanma , ceza, savaş , barış v.s gibi insan hayatı içinde ortaya çıkan bu gibi konular Kur'an tarafından bir takım kurallara bağlanmıştır. 

Bu hükümlerin indirildiği zaman ve mekan, yaklaşık 1500 sene önce Arapların yaşadığı Mekke ve Medine şehirleridir. Bu zaman ve mekan içinde inen ayetler , sosyal hayatın nasıl düzenleneceği konusunda gerekli olan hükümleri vaaz ederken , Kur'anın beyan etmediği hükümler emir sahibi yani devlet başkanı olan , Muhammed (a.s) tarafından hükme bağlanmaktaydı.

Ancak ilerleyen zamanlarda , insanların sosyal hayatlarındaki gereksinimlerin genişlemesi ile , İslama dayalı olarak yaşanan hayat içinde yeni düzenlemeler yapılması şartı hasıl olmuştur. Muhammed (a.s) ın yaşamıyor olması , bu düzenlemelerin başka kimseler tarafından yapılma gereğini de beraberinde getirmiştir.

Bu düzenlemeleri yapan kişiler, Kur'an ayetlerini ve bu konuda Muhammed (a.s) dan varid olan rivayetleri baz alarak görüş beyan etmişlerdir. Bu kişilerin yapmış olduğu çalışmanın literatürdeki adı "İÇTİHAT" , bu kişilerin aynı konuda ortaya koyduğu farklı görüşlerin literatürdeki adı ise "MEZHEP" tir.

"İçtihat" kelimesini güncelleyerek "Hüküm çıkarmak için yapılan çalışma" , "Mezhep" kelimesini güncelleyerek "Farklı görüşler" olarak bir tarif getirdikten sonra bunların İslami bir hayat içinde nasıl bir yeri olduğunu düşünebiliriz. 

Kur'an içindeki hüküm ile ilgili ayetler , maksadı öne çıkarması açısından okunması gerekli olan ayetlerdir. Kur'an her konuda en ince detayına kadar hüküm vermekten ziyade , ilgili konuda genel bir çizgi çizerek , ilgili konuda nasıl bir yol takip edilmesi gerektiğini önerir. 

"Adalet" kavramı bu konuda olmazsa olmazlardan olan bir kavramdır. Nisa s. 135 ve benzeri ayetler bizlere insanlar arasında hüküm konusunda yol çizmektedir. İşlenen suça ceza verilmesi ile ilgili ayetlerin maksadını okumaya çalıştığımızda öne çıkan mesaj, "Caydırıcılık"tır. 

Özellikle ceza hukuku ile ilgili ayetler bağlamında baktığımızda , Kur'anda açık ve net olarak cezası bulunmayan bir suç için takip edeceğimiz en önemli yol , verdiğimiz cezanın adalete uygun , ve caydırıcı olup kamu vicdanını rahatlaması icap etmektedir. Bu gün ülkemiz bağlamında baktığımız zaman , bazı suçlara verilen cezaların adalet ve caydırıcılıktan uzak olmuş olması , suç işleme potansiyeline sahip olanları teşvik edici bir unsur olarak karşımızda durmaktadır.

Kur'ana baktığımız zaman içindeki güncel yaşama dair sorunlar ile ilgili hükümler konusunda, en ince detayına kadar hükümler bulunmamaktadır , bulunmasını beklemek onun yaşanan hayata dair kıyamete kadar sözü olmasına engel bir durumdur. 

Yaşanan hayatın her geçen gün değişmesi , bu hayat içindeki ihtiyaçları da beraberinde getirmekte olduğu bir gerçektir. 1500 sene önce nazil olan bir kitabın , kıyamete kadar geçecek süre içinde gelecek olan insanların hayatlarına dair en ince ayrıntısına dair hükümler vaaz etmesi beklenemez. İnsan unsuru burada devreye girerek , yaşanan hayatla ilgili sorunlar konusunda yapılması gereken düzenlemeler , Kur'anın çizmiş olduğu yol doğrultusunda yapılacaktır.

Bugün elimize Kur'anı verip , "Al bu beldeyi Kur'ana göre yönet" deseler , günlük yaşam içinde karşımıza bazı sorunlar hakkında Kur'an içinde net ve açık hükümlerin olmadığını görebileceğiz. Bu durumda hukukçular gerekli olan çalışmaları yaparak , yaşadığımız zaman ve mekana uygun yeni hükümler ihdas etmek zorunda kalacaklardır.

Kur'an içinde açık ve net bir şekilde hüküm bulamadığımız konular hakkında çalışma yapmak ve bu çalışma yapanların farklı görüşlere sahip olması bildiğimiz anlamda "İçtihat" ve "Mezhep" kavramlarının gündeme gelmesini gerektirecektir. 

Örneğin ; Kasten adam öldürmenin cezası , kısas olup katilin aynı cezayı görmesidir . Fakat nefsi müdafaa durumunda kalarak karşısındaki kişiyi öldüren kişiye nasıl bir ceza verileceği Kur'anda yoktur. Bu durumda ilgili kişiye nasıl bir ceza uygulanacağı hukukçuların belirlemesine bırakılmıştır.

Kur'ana baktığımız zaman , bazı suçlara kefaret olarak , köle azat edilmesi emrini görmekteyiz. Bugün kölelik kurumu artık olmadığına göre , Kur'an içindeki bu hükmün bugün nasıl bir düzenleme ile hayat içinde geçerli olacağı yine hukukçuların belirlemesine bırakılmıştır. 

Kur'anın hırsızlık cezasına verdiği el kesme şeklindeki cezanın , bugün bütün hırsızlık vakalarına uygulanabilir mi ? sorusunu beraberinde getirmiştir. Yaşadığımız hayat içinde adına "Hırsızlık" diyebileceğimiz ve Kur'anın nazil olduğu zaman içinde bilinmeyen ve yapılmayan türden suçlar ortaya çıkmıştır. El kesmenin daha altında veya daha üzerinde ceza verilmesini gerektiren bu tür suçların hükmü yine hukukçular tarafından belirlenecektir. 

Vergi bir devletin en önemli geliri olup , "Zekat" adı altında toplanan gelirler, İslam hükümleri ile yönetilen devletin gelir kaynağıdır. Bu verginin miktarı Kur'anda yoktur. Geçmişte , 1/40 olarak belirlenmiş olan miktar değişmez bir miktar olmayıp , ihtiyaca göre artırılıp eksiltilebilir. Bu miktar ülkenin iktisatçıları tarafından belirlenerek uygulanır.

Maide s. 33. ayeti içinde beyan edilen suç için önerilen 4 ayrı cezanın hangisinin uygulanması gerektiği yine hukukçular tarafından belirlenecektir , bu örnekleri çoğaltmak mümkündür , fakat verdiğimiz örneklerin , anlatmak istediğimiz konu için yeterli olduğunu düşünüyoruz. 

Çoğaltılması mümkün olan bu örneklerden sonra şunu söyleyebiliriz ; Kur'an ceza hukuku kitabı değildir , fakat ceza hukuku ile ilgili ana  düzenlemeler konusunda yol belirler. Kur'an ekonomi kitabı değildir , fakat ekonomi ile ilgili düzenlemeler konusunda yol belirler. Kur'an insan hayatı ile ilgili düzenlemelerin nasıl yapılması konusunda ana yolu belirleyen bir kitap olup , ara yol tabir edebileceğimiz , günün şartlarına uygun hükümlerin düzenlenmesi o günü yaşayan insana bırakılmıştır. 

Bu durumu T.C. anayasası ile benzeştirmek mümkündür. T.C. anayasasında, bu topraklar üzerinde yaşayan insanlar için gerekli olan sosyal düzenlemelerin ana hatları belirtilmiş olup , her türlü sosyal düzenlemenin, bu anayasanın maddelerine uygun olması gerekmektedir. Örneğin , ceza kanunu ile ilgili yapılan bir düzenleme, eğer anayasanın ilgili maddesine uymuyor ise, bu madde Cumhurbaşkanı veya muhalefet tarafından anayasa mahkemesine götürülerek , ilgili düzenlemenin anayasaya uygun olması için gerekli müdahele yapılır . 

Herhangi bir kanun eğer yaşanan şartlara uygun olmayan bir hale gelmiş ise , yine anayasanın ilgili maddesi esas alınarak , günün şartlarına uygun olarak yeniden düzenlenebilir. Bu düzenlemeler yapılırken hukukçular tarafından ortaya farklı görüşler konulabilir. Yapılan bu tür çalışmaların ve ortaya konulan farklı görüşlerin , İslami literatürdeki adı olan "Mezhep" "İçtihat" kelimesinin ihtiva ettiği anlam ile eşdeğerdir.

 Kur'anı bir anayasa gibi düşünürsek , onun içindeki sosyal hayata ilişkin düzenlemeler , hükmünü Kur'anda bulamadığımız hükümler için yol göstericidir. Bu yol göstericiliği insanların bu konuda çalışmalar yapmasını da beraberinde getirdiği için , "Mezhep" ve "İçtihat" kavramları , Kur'anın yaşanan zamana dair sosyal düzenlemeleri ihtiva ettiğini düşünenler , ve sosyal hayatta Kur'anın belirleyici bir kitap olmasını isteyenler için olmazsa olmaz kavramlardandır.

Sonuç olarak ; Geçmişte yapılan bazı olumsuzluklardan yola çıkarak, adını duyduğunda bir kısım insanın elektrik çarpmışa döndüğü, "Mezhep" ve "İçtihat" kavramları , İslamın sosyal hayata dair düzenlemeleri hayata geçtiği takdirde en önemli kavramlar olarak yaşamın ayrılmaz bir parçası haline gelecektir. 

Kur'anın yeterliliğinin ne demek olduğu veya, yeterlilikten anlaşılması gerekenin ne olduğu bilinmeden ortaya atılan, "Kur'an yeter" sloganının her yerde geçerli olmadığı , Kur'anın sosyal hayata indirilmesi sonucunda görülecektir. 

"Yalnız Kur'an" denilince Kur'anın dışında herhangi bir kaynağın, din adına hiçbir şekilde kural koyamayacağı iddiası elbette doğrudur , ancak bu sloganın her yerde kullanılamayacağı , bu sloganı kullanan bir kısım zevatın eline Kur'anı verip , "Al bu kitapla şu beldeyi yönet" dediklerinde, bu slogan sahiplerince anlaşılacaktır. Karşılarına çıkan bir takım sorunlara Kur'an dışından hüküm vermek zorunda kalacak olan bu insanların , konumuz olan kavramları ön yargısız ve realist bir biçimde yeniden değerlendirerek "Herşeye karşıyız" modunda bir anlayış sergilemeleri onların gerçeklerlerden habersiz bir Kur'an anlayışı içinde olduklarını göstermektedir.

"Mezhep" ve "içtihat" kavramlarının , "Yalnız Kur'an" sloganına herhangi bir halel getirmediği , Kur'anın yaşam içinde pratize edilmesi gereken bir kitap olduğu idrak edildiğinde daha kolay anlaşılarak , bu kavramlara yapılan gereksiz itirazlar son bulacaktır.

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.