Mesel kelimesi sözlükte , "bir başkasının benzeri üzerine resmedilmiş,biçimlendirilmiş,şekil verilmiş,hakkedilmiş olan" anlamına gelmekte olup,verilmek istenen mesajın başka bir şeye benzetilerek verilmesidir. Mesel yolu ile anlatım şekli kur'anda bir çok ayette örneğini bulabileceğimiz bir uslub olup bu yazımızda nur s. 35 ve 36. ayetleri arasındaki anlatımlardaki mesajı anlamaya çalışacağız.
Merhum prof. dr. Zeki Duman'ın nur s. 35. ayeti ile ilgili yazdığı yazıdan bir alıntı yaparak hem onu rahmetle anmak hemde kur'anın semboller ile anlatımındaki amacını ondan öğrenelim .
"Hiç şüphe yok ki, edebî ve kutsal metinlerde sembolik anlatımın asıl
amacı, soyut anlatım ve idealleri, fikirleri ya da kelimelerle ifade
edilmesi mümkün olmayan derin, ince ve soyut manaları, okuyucu
tarafından tecrübe edilebilir bir teşbih, temsil ve sembol ile somut bir
biçimde idraklere yaklaştırmak ve farklı anlayış düzeyine sahip
insanların kendi anlayış derecelerine göre bir anlam çıkarabilmelerine
imkân tanımaktır."
[024.035] Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O'nun nûrunun temsili, içinde
lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o
fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nisbet
edilemeyen mübarek bir ağaçtan, zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun
yağı, neredeyse, kendisine ateş değmese dahi ışık verir. (Bu,) nûr üstüne
nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle)
temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.
[024.036] (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine
ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu (öyle
kimseler) tesbih eder ki;
Bu iki ayet , 35. ayet içindeki " Allah, göklerin ve yerin nûrudur." cümlesinin temsili bir anlatımını içermektedir. "Nur" kelimesi , "karanlıkta görmeye yarayan ışık" anlamında bir kelimedir. Bu kelime kur'anda 50. ye yakın yerde kullanılmış , bir kaç ayet haricinde bütün kullanımları mecaz anlamdadır. Kandilin ,karanlıktan kurtulmak için kullanıldığını hatırlayacak olursak , "zulumat" (karanlık) kelimesinin yine bir çok ayette mecaz anlam olarak, yani küfür karanlığından kurtulmak için Allah cc nin nuruna ihtiyaç olduğu vurgusu yapılmaktadır.
36. ayette geçen "buyutin" (evler) kelimesinin anlamını biraz açmak gerekmektedir ; " insanın gece sığındığı yer" anlamına gelen bu kelime gecenin, mecaz anlamında kullanılarak küfür karanlığından sığınmak için girilen evlerde aydınlanmak için Allah cc den başkasının nuru (vahyi) işe yaramaz mesajı verilmektedir.
"Mişkat" kelimesi; "duvarda karşı tarafa geçişi olmayan delik veya oyuk" anlamında bir kelime olup elektriğin olmadığı zamanlarda gaz lambalarının konulduğu duvar oyuğu anlamında kullanılan bir kelimedir. Bu kelime ile mecaz olarak insanın gögüs boşluğu olarak tanımlanabilir.
"Misbah" kelimesi; sa-be-ha kelimesinden türemiş olup "sabahlanacak yani aydınlanacak alet , lamba,kandil,çerağ" anlamında bir kelimedir. Mişkat kelimesini "insanın gögüs boşluğu" , misbah kelimesi'nide "insanın göğüs boşluğuna yerleştirilen aydınlatıcı" olarak tanımlarsak , Allah cc nin bütün insanların göğüs boşluğuna yerleştirmiş olduğu fıtrat olarak düşünebiliriz.
"Zücace" kelimesi ise ; "cam" anlamında olup ayette "ışığı sönmekten korumak için kullanılan" alet anlamında bu kelime , " insanın göğüs boşluğu içinde yerleştirilmiş olan fıtratı sönmekten koruması için insanlara fıtratlarını hatırlatan elçiler" anlamında kullanılmış olduğu düşünülebilir. Zücacenin "kevkebün düriyyun" (inci gibi yıldız) olarak tanımlanmasını elçilerin önemine dair getirilmiş bir deyim olarak anlayabiliriz.
"doğuya da, batıya da nisbet
edilemeyen mübarek bir ağaçtan, zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur"
Şimdi sıra bu lambanın beslendiği kaynağın anlatıldığı cümlede.
Bu cümle , insanın göğüs boşluğu içinde yerleştirilmiş olan fıtratı sönmekten koruyan elçilerin o ateşin yanmasını sağlayan maddenin yani vahyin kaynağını anlatmaktadır. "Doğuya da batıya da nisbet edilmemesi" şeklindeki cümleden "doğu -batı" gibi yön terimlerinin dünyaya ait terimler olduğu hatırlanacak olursa Allah cc nin bizlere nur olan yani karanlıklarda kaybolmamamızı sağlayan vahyinin kaynağını açıklamaktadır.
"Mübarek zeytin ağacı"deyimi ile neyin anlatılmak istendiğini daha kolay anlamak için mü'minun s. 20. ayeti bizlere yol göstermektedir. "Bir de Tur-i Sina'da yetişen bir ağaç ki, hem yağ hem de yiyenlere bir katık ile
biter." Ağacın tur dağında yetişmesi ile tur dağının israiloğulları ve Musa as ile bağını hatırlayacak olursak , bu vahyin Muhammed as dan önceki elçilerden olan Musa as ın beslendiği kaynak ile bağlantısı kurularak, israioğullarına Musa as ile vahyeden Allah cc nin aynı vahyi şimdi Muhammed as ile " mübarek zeytin ağacı" teşbihi ile anlatarak ve surenin medinede inmiş olduğunuda hatırlayarak medinedeki muhataplardan olan israiloğullarına Allah cc tarafından , " sizin iman ettiğinizi iddia ettiğiniz Musa'ya nasıl mübarek bir vahiy indirdimse aynı vahyi şimdide Muhammed'e indirdim" şeklinde bir mesaj verilmektedir.
Musa as ın ,ailesi ile birlikte medyen'den ayrıldıktan sonra bir ışık görüp oradan bir haber getirmek için o ışığa yöneldikten sonraki olayı anlatan ayetler konuyu anlamamızı daha kolaylaştıracaktır.
[028.030] Oraya gelince, o mübarek yerdeki vâdinin sağ kıyısından,
(oradaki) ağaç tarafından kendisine şöyle seslenildi: Ey Musa! Bil ki ben, bütün
âlemlerin Rabbi olan Allah'ım.
Tin suresinde üzerine yemin edilenlere baktığımız zaman bu bağı görmek o suredede mümkündür.
[095.001-3] İncire, zeytine, Sina dağına ve şu emîn beldeye yemin ederim
ki,
incir,zeytin ve sina dağı emin belde olarak tanımlanan mekke'de inen vahy ile daha önce orada inen vahyin kaynağının Allah cc olduğunun hatırlatılmasıdır.
"nûr üstüne
nûr" olması ise daha önceki elçilerden olan Musa as a verilen kitap nasıl "nur" ise Muhammed as a verilen kitap'ta aynı şekilde "nur" yani Musa as a verilen nur'un üstüne nur'dur yani her iki vahiy'de karanlıkta kalan insanların yolunu bulmaları için Allah cc tarafından gönderilmiştir.
[005.044] Gerçekten Biz, içinde bir hidayet, bir nur bulunan Tevrat'ı
indirdik. Kendilerini Allah'a teslim etmiş nebiler, yahudilere onunla
hükmederlerdi. Bir de Allah dostları ve ilim adamları da Allah'ın kitabını
muhafaza etmekle görevli olmaları ve üzerine şahit olmaları dolayısıyla onunla
hüküm verirlerdi. Artık insanlardan korkmayın, Benden korkun ve Benim ayetlerimi
birkaç paraya değişmeyin! Ey hakimler, her kim Allah'ın indirdiği hükümlerle
hüküm vermezse, onlar hep kafirlerdir.
[005.046] Onların izi üzerine arkalarından Meryem oğlu İsa'yı, ondan önce
gelmiş bulunan Tevrat'ı doğrulayarak gönderdik. Ona, yol gösterici, nur
olan ve önünde bulunan Tevrat'ı doğrulayan İncil'i sakınanlara öğüt ve yol
gösterici olarak verdik.
[007.157] Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o, o
ümmî resul nebiye uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder,
onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.
Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona
saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nûr'a (Kur'an'a)
uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
[014.005] Andolsun ki, Musa'yı ayetlerimizle: «Kavmini karanlıklardan
nura çıkar ve onlara Allah günleri ile öğüt ver!» diye gönderdik. Şüphesiz ki,
bunda çok sabreden, çok şükreden herkes için birçok ibretler vardır.
Ayetlerin içinde geçen "nur" kelimesine dikkat edecek olursak Musa as ile Muhammed as arasındaki ortak bağın her ikisinede Allah cc den kullarının yollarını bulmaları için "NUR" indirilen elçiler olmasıdır.
"Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir".Bu cümledeki "Allah'ın dilemesi" deyimini kur'an bütünlüğünde anlamak gerekir , Allah cc nin dilemesi demek haşa onun keyfi davranması şeklinde değil, kendisinin kulları üzerinde yegane hükümdar olduğunun hatırlatılması olarak anlamak gerekir .Bu konuyu merhum Zeki Duman hocanın bu ayet ile ilgili yazmış olduğu makaleden alıntıladığımız paragraf'tan okuyalım.
"İşte bu gerekçelerle biz, hidayet ve dalâlet, iman ve küfür konularında
Allah’ın dilemesinin, insanın dileyip iradeli olarak yönelmesine ve
kendi hür eylemlerine bağlı olduğunu düşünüyoruz. Kul bilgi ve bilinç
ile hidayeti ister, iradesini o yöne teksif eder ve kararlılıkla
hidayetin gereklerini yaparsa, Allah o kul için: “Ben seni hidayete
erdirmem!” demez! Çünkü kendi adalet ilkesi ve insanın yaratılış amacı
bunu gerektirir. Dalâlete yönelenler için de durum böyledir…
Kanaatimizce, Allah’ın dilemesinin insanın dileyip iradeli olarak
yönelmesine bağlı olması Allah’a ne eksiklik getirir ne de acziyet…
Çünkü herkesin kendi eliyle ahiretteki yerini kazanması ilkesini koyan
da Allah’tır, O’nun adaleti de vaadi de kendisinin vazgeçilmez
ilkesidir… Öyleyse Allah’ın adalet vasfı ve koyduğu ilkesi sebebiyle
kulun eylemini gerçekleştirmesi, ancak O’nun yüceliğine delalet eder!"
[024.036] (Bu kandil) birtakım evlerdedir ki, Allah (o evlerin) yücelmesine
ve içlerinde isminin anılmasına izin vermiştir. Orada sabah akşam O'nu (öyle
kimseler) tesbih eder.
36. ayetin mesajı ise, 35. ayette mişkat-misbah-zücace -mübarek zeytin ağacı sembolleri üzerinden verilen mesajın içeriğinin "beyt" kelimesinin ifade ettiği mana ile pekiştirilerek verilmesidir. Beyt kelimesinin "karanlıktan sığınılan yer" anlamından hareketle , küfür karanlığından sığınmak için girilen evin içinde aydınlanılması gereken ışığın başkalarının lambasından çıkan beşeri ışıklar ile değil ,Allah cc tarafından indirilen zikir'in ve o zikri bizlere ulaştıran elçilerin örnekliğindeki nur ile olması gerektiği vurgulanmaktadır.
Sonuç olarak; "Allah göklerin ve yerin nurudur" diye başlayan ve Allah cc nin yaratmış olduğu herşeye yol gösteren olduğu ifade edildikten sonra bu nur olmaklığın insan üzerinde nasıl tezahür ettiği nur s. 35.36. ayetlerinde mesel yolu ile anlatılmakta olup , insanın göğüs boşluğu içinde yerleştirilmiş olan fıtratı sönmekten koruması için insanlara fıtratlarını hatırlatan elçilerin birbiri ile bağları olduğu hatırlatılmakta olup temsili anlatımın kur'an içindeki örneklerinin belkide en güzeli olan bir ayettir. Bu ayeti okurken kur'andaki kelimelerin birbiri ile nasıl bir iç içelik serdettiğinide görmüş olduk. Meselli anlatım dediğimiz " muhataplara aşina oldukları objeler üzerinden mesajlar aktarmanın örneği zeytin ağacı, lamba , zeytin yağı gibi semboller üzerinden verilerek muhatapların anlaması kolaylaştırılmıştır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder