13 Haziran 2016 Pazartesi

Sebe Hükümdarının Süleyman'ın Kitabına Teslim Olması ve Bu Teslimiyetin Karşılığı

Kur'anın muhataplarına vermek istediği mesajı iletmekteki kullandığı yollardan birisi, insanların birbirleri arasındaki iletişimlerinde kullandıkları edebi sanatlardır. "Teşbih" (benzetme) sanatı denilen edebi üslup , insanların kendi aralarındaki iletişimlerinde sıkça kullandıkları, bilinen bir üsluptur. Kur'an bu sanatı, özellikle gaybi anlatımlarda kullanarak , zihin dünyamızın algılayamadığı gaybi alemi, zihin dünyamızın algıladığı, gözle gördüğümüz alemin verilerine benzeterek anlatmaktadır.

Kur'anın Allah (c.c) ile ilgili verdiği bilgilerin anlatımında böyle bir edebi üslup kullanılmaktadır.

Allah (c.c) kendisini bizlere, zihin dünyamızın aşina olduğu "Hükümdar" tasvirine uygun bir benzetme kullanarak anlatmaktadır. Neml suresinde anlatılan Süleyman (a.s) kıssasını okuduğumuzda, beşer bir hükümdarın emrine tabi olan ve olmayanlara ne yapacağı üzerinden , Allah (c.c) nin kendisini hükümdara benzetmesi ile ilgisini kurarak , emrine tabi olan ve olmayanlara ne yapacağını görmekteyiz. 

Neml suresinde anlatılan Süleyman (a.s) kıssasında , onun Sebe hükümdarına gönderdiği elçi ile arasında geçenlerin anlatıldığı ayetlere baktığımızda, Allah (c.c) nin hükümdarlığı ile , Süleyman (a.s) ın hükümdarlığı arasında bir benzetme kurulduğunu görmekteyiz. Süleyman (a.s) ın elçisi ile "Kitap" gönderdiği Sebe hükümdarına, kendisine teslim olması gerektiğini , teslim olmadığı takdirde onu orduları perişan edeceğini haber vermektedir. Sebe hükümdarı, Süleyman (a.s) ın bu isteğine olumlu cevap vererek , kendisi ve ülkesini helak edilmekten kurtarmış ve sarayda ağırlanmaya hak kazanmıştır. 

Kur'an geneline baktığımızda ise , Allah (c.c) nin elçileri ile gönderdiği kitaba iman etmeyen kavimleri helak ettiğini , edenleri ise helak olmaktan kurtardığını görmekteyiz.

Bu yazımızda, ilgili ayetler üzerinden kurulan benzerliği okumaya çalışarak , Allah (c.c) nin, yeryüzündeki bir hükümdarın kendi emrine uyan ve uymayanlara yapacakları üzerinden, kendi emrine uyan ve uymayanlara yapacaklarını anlamaya çalışacağız.

Hüdhüd , Sebe adlı ülkeden haber getirerek oradaki durumu Süleyman (a.s) a anlattıktan sonra (27/ 22.27) , Süleyman (a.s) ona şunları söylemektedir ; 

[027.028]  Şu kitabımı götür onlara bırak; sonra geri çekil de, ne sonuca varacaklarına bak!

Hükümdarların bir ülkeye elçi gönderme adetine uygun olarak, elçi  seçtiği Hüdhüd'ü Sebe ülkesine gönderen Süleyman (a.s) ın, o elçisini gönderirken kullandığı "Şu kitabımı götür onlara bırak" cümlesi önemli bir noktadır. 

Burada Hüdhüd'ün ne veya kim olduğu noktasında herhangi bir açıklama yapmamış olmamız , bu konuda daha önceden bir çalışma yapmış olduğumuz içindir. Bu çalışmayı okumak isteyenler verdiğimiz linkteki yazıya göz atabilirler. 

http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2014/03/hudhud-ve-elcilerin-kimligi.html 

Allah (c.c) Alemlerin yegane rabbi ve ilahı olarak, mülkü altında yaşayan insanların hangi kurallara tabi olacaklarını bildirmek için, elçileri aracılığı ile KİTAP göndermektedir. Bu durumu Süleyman (a.s) ın beşer bir hükümdar olarak elçi ve kitap göndermesi ile benzerliğini kurabiliriz. Süleyman (a.s) bir hükümdar olarak , başka bir ülkenin hükümdarına elçi göndererek , kendisinin emirlerine tabi olmalarını istemektedir.

Süleyman (a.s) ın Hüdhüd'e söylediği "sonra geri çekil de, ne sonuca varacaklarına bak" emrinin, Allah (c.c) nin göndermiş olduğu elçilerin , muhataplarına karşı olan vazifelerinin sınırlarını anlatan bir ifade olduğunu söyleyebiliriz. 

Başta Muhammed (a.s) olmak üzere elçilerin vazifelerinin sadece mesajı iletmek (elçilerin sadece postacı olduğunu söylemek istemediğimizi hatırlatalım) muhataplarına herhangi bir baskı ve zorlama gibi bir vazifelerinin olmadığını ifade eden ayetleri dikkate alarak okuduğumuzda , Hüdhüd'e Süleyman (a.s) tarafından verilen "sonra geri çekil de, ne sonuca varacaklarına bak" daha kolay anlaşılacaktır. Elçiler getirdikleri mesajı muhataplarına iletirken onların kabul etmeleri noktasında onlara herhangi bir baskıda bulunmaları gibi bir vazife ve selahiyete sahip değillerdir.

Elçinin getirmiş olduğu kitap kendisine ulaşan Sebe hükümdarı şunları söylemektedir;

[027.029] Dedi ki: Ey ileri gelenler (meleu); gerçekten bana kerim bir kitap bırakıldı.
[027.030] Süleyman'dan; o Rahman ve Rahim Allah'ın adıyla (başlamakta)dır.
[027.031]  «Bana karşı üstün gelmeye çalışmayın (elle ta'lu aleyye), teslimiyet göstererek(müslimine) bana gelin diye (yazmaktadır).»

Sebe hükümdarının , Süleyman'ın elçisi tarafından kendisine bırakılan kitab'a karşı söylediği "kerim bir kitap" ifadesi onun , Süleyman tarafından kendisine gönderilen kitaba teslim olduğunu göstermektedir. 

Süleyman (a.s) ın Sebe hükümdarına hitaben söylediği "elle ta'lu aleyye ve'tuni müslimine" (Bana karşı üstün gelmeye çalışmayın teslimiyet göstererek bana gelin) ifadesi , Allah (c.c) nin elçileri vasıtası ile bildirdiği biz kullarından olan isteğini ifade etmektedir. Bu ifadenin bir benzeri Musa (a.s) tarafından Firavuna karşı söylenmektedir. 

[044.019] «Allah'a karşı üstün gelmeye kalkışmayın (ve en le ta'lu alallahi; doğrusu ben size apaçık bir delil getirdim.»

Bu noktada Mısır hükümdarı Firavun ile , Sebe hükümdarı arasındaki ortak bağı kurmanın faydalı olacağını düşünmekteyiz. 

Her ikisinin de ortak yönü, ellerinde mülk , güç ve servet bulundurmuş olmalarıdır. Firavun kendisine gönderilen "Kerim elçi" yi (44.17) ret ederken , Sebe hükümdarı kendisine Süleyman tarafından gönderilen "Kerim kitap" a iman etmiştir.

Ayetlerde geçen "Mele" kelimesi ; " bir düşünce ve inançta birleşmiş olan topluluk" anlamında olup , ayrıca hükümdarların etrafında bulunan danışmanlar için de kullanılmaktadır. Süleyman (a.s) ve Sebe hükümdarlarının yanlarında bulunan mele , hükümdarların yanlarında bulunan bir danışman kadrosunu oluşturmaktadır.

Bu bağlamda Allah (c.c) nin kendisini bir hükümdar olarak tanıtmasına paralel olarak "Mele i Ala" (Yüce topluluk) terkibinin de kullanıldığını hatırlatalım (37/ 8 - 38 / 69). Bu terkibin kullanılmasından maksadın , Allah (c.c) nin yaptığı işleri bu topluluğa danışarak karar alması şeklinde bir durumun olduğunu söylemek mümkün değildir , böyle bir terkip kullanılmasının amacının , Allah (c.c) nin kendisini bizlere tanıtır iken kullandığı hükümdar benzetmesine uygunluk olduğunu söyleyebiliriz. 

Allah (c.c) nin Firavundan , Süleyman (a.s) ın Sebe hükümdarından istediği "Bana üstün gelmeye kalkmayın" ifadesi örtülü olarak ,  "malınıza , mülkünüze , gücünüze güvenerek bana kafa tutmaya kalkmayın" anlamındadır. Bu tehdide Firavun kulak asmamış , sonucunda helak edilmiş , fakat Sebe hükümdarı bu tehdide boyun eğerek kurtulmuştur.

[027.032]  Dedi ki: «Ey ileri gelenler! Bu işim hakkında bana fetva veriniz. Siz hazır bulununcaya değin ben bir işimi kestirmiş değilim.»

Hükümdarların yanlarında olan danışmanları ile olan müşaveresi Sebe hükümdarı tarafından da yapılmakta , aynı müşavere Firavun tarafından da yapılmaktadır.

[007.110]  O, sizi yurdunuzdan çıkarmak istiyor. (Firavun): «O halde siz ne diyorsunuz?» dedi.

Sebe hükümdarının melesi, kararı hükümdara bırakır iken , Firavunun melesi, Musa (a.s) a karşı hileler düzenlemenin yollarını aramak için Firavuna akıl vermektedir. 

[027.033]  Dediler ki: «Biz kuvvet sahipleriyiz ve şiddetli bir azim sahipleriyiz ve emir sana aittir. Artık bak, ne emredeceksen.»

[007.111-2] «Onu ve kardeşini alıkoy, bütün şehirlere de görevliler yolla, usta sihirbazların hepsini senin huzuruna getirsinler» dediler.

[027.034] Hükümdarlar bir memlekete girdiler mi, orayı perişan ederler ve halkının ulularını alçaltırlar. (Herhalde) onlar da böyle yapacaklardır, dedi.

Sebe hükümdarı , sorumluluk örneği göstererek ülkesini ve halkını düşünüp , melesi tarafından teklif edilen savaş önerisini ret eder. Onun bu sözleri , kendisine elçiler aracılığı ile gelen talimatlara kişilerin nasıl bir cevap vermesi gerektiği yönünde mesaj içermektedir.

Kur'an kıssalarında anlatılan kavimlerin , kendilerine elçiler aracılığı ile gelen talimatlara karşı inkarcı tavır takınanların uğradıkları sonları okuduğumuzda , Neml s. 34. ayetinin anlaşılması kolaylaşacaktır. Kur'an kıssalarında anlatılan helak edilen beldeler ile ilgili baktığımızda o beldelerde taş üstünde taş bırakılmadığını dümdüz edildiği haber verilmektedir.

[027.035]  «Ben onlara bir hediye göndereyim de, bir bakayım elçiler neyle dönerler.»

Sebe hükümdarının bu sözleri, elinde bulundurmuş olduğu servetin kendisine fayda sağlayabileceği ve bu servet ile Süleyman'ın kendisine karşı yaptığı teslim olma emrini delme umudunu taşıyan sözlerdir. Bu sözleri daha geniş anlamda , iman etmeyi bazı karşılıklı tavizlere bağlamak isteyenlere mesaj niteliği taşıması açısından okumak mümkündür.

Kur'an geneline baktığımızda kendilerine gelen elçilere karşı çıkanların öne çıkan söylemlerinde , ellerinde bulunan güç ve servete güvenerek bu karşı çıkışlarını yaptıklarını gözlemlemekteyiz. Ellerindeki 3 kuruşluk dünya malı ile kendilerini yenilmez görerek, ilahlık ve rablik taslayanların başında Firavun gelmektedir.

[043.051] Firavun kavmine seslendi ve şöyle dedi: «Ey kavmim! Mısır mülkü ve altımdan akıp giden şu ırmaklar benim değil mi? Hâla görmüyor musunuz?»

Kur'anın pek çok ayeti, mal ve evlatlar ile övünerek, bunları Allah (c.c) ye kafa tutma vasıtası yapanların, dünya ve ahirette uğrayacakları akıbeti haber vermektedir. Sebe hükümdarı da elinde bulundurduğu mal ve servetten bir kısmını Süleyman'a hediye olarak göndererek , kayıtsız şartsız teslimiyet konusunda Süleyman'dan bir çeşit ödün yani müdahene başvurusunda bulunmaktadır. 

Bu başvuruya Süleyman'ın cevabı şöyledir ; 

[027.036-7] Süleyman'a geldiklerinde: «Bana mal ile yardım etmek mi istiyorsunuz? Allah'ın bana verdiği size verdiğinden daha iyidir. Ama belki de siz hediyenizle sevinirsiniz. Onlara dön! And olsun ki, güç yetiremeyecekleri bir ordu ile gelir onları oradan alçalmış ve küçük düşmüş olarak çıkarırız» dedi.

Süleyman beşer bir hükümdar iken , kendisine tam bir teslimiyet ile gelinmesini istemekte, bu konuda hiç bir taviz vermemektedir. Hükümdarların hükümdarı olan , Allah (c.c) pazarlıklı bir imanı acaba kabul edebilir mi?. Kur'anın bir çok ayetinde pazarlıklı bir imanın kabul edilmeyeceği , imanın şartlarını kulların değil , Allah (c.c) nin belirlediğini , bu şartlara herkes tarafından uyulması gerektiği , uymayanların nasıl bir akıbete uğrayacaklarını haber verilmektedir.

Bu konuda özellikle ilk inen surelerde Muhammed (a.s) a çizilen yol haritasında, tavizkar, yani müdaheneci bir tavıra asla müsaade edilmemektedir. 

 [068.008-14] Şu halde yalanlayanlara itaat etme. Onlar, senin kendilerine yaranıp-onlarla uzlaşmanı arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.Diliyle iğneleyen, kovuculuk eden, iyiliği daima önleyen, aşırı giden, suç işleyen, çok yemin eden alçak zorbaya, bütün bunlar dışında bir de soysuzlukla damgalanmış kimseye, mal ve oğulları vardır diye aldırış etmeyesin.

Sebe hükümdarı , Süleyman (a.s) tarafından kendisine elçi vasıtası ile gönderilen kitaba teslim olarak , helak edilmekten kurtulmuş , Süleyman (a.s) ın sarayında ağırlanmaya hak kazanmıştır.

[027.044] Ona denildi ki: «Saraya gir.» Vaktâ ki onu gördü, onu derin bir su sandı, iki baldırını açıverdi. (Süleyman) Dedi ki: «O hakikaten sırçalardan döşenmiş düz, açık bir yerdir (min kavarira)

Sebe hükümdarı ,kendisine elçi aracılığı ile gelen kitaba iman ederek , o elçiyi gönderen Süleyman (a.s) ın ona orduları ile saldırmasından korunmuş , netice olarak Süleyman (a.s) ın sarayında ağırlanmaya hak kazanmıştır. Kur'anın "Allah'ın orduları" ile alakalı ayetlerine baktığımızda , Süleyman'ın ordusu ile bir ülkeyi helak etme tehdidi ile , Allah (c.c) nin orduları ile kendisine iman etmeyenleri helak etmiş olduğunun anlatıldığı ayetler daha kolay anlaşılacaktır.

Aynı şekilde , Allah (c.c) nin elçi aracılığı ile gönderdiği kitaba iman edenlerde aynı şekilde Allah (c.c) nin saraylarında ağırlanmaya hak kazanacaktır. Kur'anın cennet ile ilgili anlatımlarına baktığımızda bu yönde bir paralellik görmekteyiz.

[076.015]  Çevrelerinde gümüş kaplar ve billur kaseler (kavariradolaştırılır.
[076.016]  Billurları (kavarira)gümüş gibi parlaktır, onları ölçüp ölçüp dağıtırlar.

Sonuç olarak ; Kur'anın içinde benzeterek anlatma (teşbih) üslubunu taşıyan ayetler önemli bir yer tutmaktadır. Bu anlatıma, gayb alanı içine giren konular dahil olmakta , ve o alana ait bilgiler dünya hayatında bilgimiz olan alana ait verilere benzetilerek anlatılmaktadır.

Allah (c.c) kendisini bir hükümdara benzetmekte ve bu benzetme, yaşamış gerçek bir hükümdar olan Sülayman (a.s) ın Sebe hükümdarına gönderdiği elçi ve kitap ile eşleştirilerek , Süleyman (a.s) ın gönderdiği elçi ve kitaba karşı çıkanlara ne yapacağı üzerinden, kendisinin gönderdiği elçi ve kitaplara karşı çıkanlara tarih boyunca ne yaptığı elçi kıssalarında anlatılmaktadır.

Kendisinin gönderdiği elçi ve kitaplara iman edenlere ise ne yapacağını , yine yaşamış gerçek bir hükümdar olan Süleyman (a.s) ın , Sebe hükümdarına gönderdiği elçi ve kitaba iman etmesi neticesinde onu sarayında ağırlaması ile eşleştirdiğimizde , Allah (c.c) de kendisine iman edenleri ahirette saraylarda ağırlayacağını cennet ile ilgili ayetlerde bizlere bildirmektedir. 

                                    EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder