Kur'anın bir çok ayetinde geçen "Allah'a ve onun Resulüne itaat edin" şeklindeki emirlerin , "Resulüne itaat edin" emrinin nasıl gerçekleşeceği üzerinde yapılan tartışmalarda , bu itaat emrinin yerine gelmesinin , Muhammed (a.s) ın artık hayatta olmaması nedeniyle , onun sözlerinin yer aldığı kitaplardaki rivayetlere itaat edilmesi ile gerçekleşeceği, "Ehli Hadis" fırkasının en önemli argümanı olarak , bu günlerde her zamankinden daha fazla dile getirilmeye başlandığını görmekteyiz.
Bu fırka genel olarak "Allah'a ve Resulüne itaat edin" şeklindeki ayetlerdeki "VE" bağlacının, Allah ve Resulünü ayırdığını , dolayısı ile Resulün de dinde ayrı bir teşri sahibi olduğu iddiasını bu şekilde delillendirmeye çalıştıkları bilinmektedir. Bu konu ile ilgili olarak "Ehli Hadis" fırkasının, bu düşüncesine delil saydığı ayetleri teker teker ele alarak , bu görüşün ne kadar doğru olabileceği üzerindeki görüşlerimizi paylaştığımız yazılarımız mevcut olup , bu yazımızda Nisa s. 65. ayetinin bu konuda delil olarak ileri sürülmesinin ne kadar gerçekçi olabileceğini ele almaya çalışacağız.
فَلاَ وَرَبِّكَ لاَ يُؤْمِنُونَ حَتَّىَ يُحَكِّمُوكَ فِيمَا شَجَرَ
بَيْنَهُمْ ثُمَّ لاَ يَجِدُواْ فِي أَنفُسِهِمْ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيْتَ
وَيُسَلِّمُواْ تَسْلِيمًا
[004.065] Hayır, Rabbına andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni
hakem ta'yin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı
duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.
Bugün, içinde Nisa s. 65. ayetinin de bulunduğu bir takım ayetler gurubu dile getirilerek , Resule itaatın, kendisi aramızda olmaması , ve bu ayetlerinde kıyamete kadar geçerli olması nedeniyle , başta Buhari ve Müslim olmak üzere hadis kitaplarına uymakla gerçekleşeceği Allah adına yemin dahi edilerek dile getirilmektedir.
Kur'anın doğru anlaşılma yollarından birisi, kafadaki ön kabulleri tasdik ettirmeye yönelik bir okuma yapılmaması , ve ilgili ayetin bağlamının dikkate alınma gereğidir. Nisa s. 65. ayeti, böyle bir okuma ve ayetin bağlamının gözetilmemesi sonucunda istenilen amaca hizmet ettirilmeye çalışılan bir ayet olarak, "Ehli Hadis" fırkasının dilinde gezmektedir.
Ayeti önce bağlamı ve nuzül dönemi muhataplarına olan ilk hitabını gözeterek okumaya , sonra bize dönük mesajını anlamaya çalışacağız.
[004.060] Sana indirilene ve senden önce indirilenlere inandıklarını ileri
sürenleri görmedin mi? Tâğut'a inanmamaları kendilerine emrolunduğu halde,
Tâğut'un önünde muhakemeleşmek istiyorlar. Halbuki şeytan onları büsbütün
saptırmak istiyor.
[004.061] Onlara: Allah'ın indirdiğine ve Resûl'e gelin , denildiği zaman, münafıkların senden iyice uzaklaştıklarını
görürsün.
[004.062] Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiğinde,
nasıl hemen sana geldiler de; gayemiz sadece bir iyilik etmek ve ara bulmaktan
ibaret idi, diye yemin ediyorlar.
[004.063] Onlar Allah'ın, kalplerindekini bildiği kimselerdir; onlara
aldırma, kendilerine öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında tesirli söz
söyle.
[004.064] Biz, hiçbir resulü Allah'ın izniyle itaat edilmekten başka
bir gaye ile göndermedik. Onlar kendilerine yazık ettikleri zaman, sana gelip
Allah'tan mağfiret dileseler ve resul de onlara mağfiret dileseydi
elbette Allah'ı Tevvab ve Rahim olarak bulacaklardı.
[004.065] Hayır, Rabbına andolsun ki; aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem ta'yin edip sonra haklarında verdiği hükümden dolayı içlerinde bir sıkıntı duymadan kendilerini tamamen teslim etmedikçe iman etmiş olmazlar.
[004.066] Şayet onlara «Kendinizi öldürün» yahut «Memleketinizden çıkın»
diye emretmiş olsaydık, pek azından başkaları bunu yapmazlardı. Kendilerine
verilen öğüdü yerine getirmiş olsalardı onlar için daha iyi ve daha sağlam
olurdu.
[004.067] O zaman elbette kendilerine nezdimizden büyük mükâfat
verirdik.
[004.068] Ve onları dosdoğru bir yola iletirdik.
[004.069] Kim Allah'a ve Resûl'e itaat ederse işte onlar, Allah'ın
kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, sıddîkler, şehidler ve salih
kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır!
[004.070] Bu nimet, Allah'tandır. Bilen olarak Allah yeter.
Görülmektedir ki Nisa s. 65. ayeti , Nisa s. 60. ve 70. ayetler arası bir bağlama sahip bir ayettir. Eğer bu ayet doğru bir biçimde anlaşılmak isteniyor ise , önce bağlamının gözetilmesi , sonra ilk hitabının kimlere olduğuna dikkat edilmelidir.
Ayetler , Medine de Müslümanlar arasına çöreklenmiş olan "Münafık" olarak vasıflandırılmış olan kimselerin , iman ettiklerini iddia ettikleri kitap ve elçinin hakemliğine itiraz etmelerini ele almaktadır.
İlgili ayetlerin tarihselci bir bakış ile okunarak , bizlere dair mesajları olmadığı gibi bir iddia içinde olmadığımızı hatırlatarak , bu ayetlerin bize dönük mesajlarının okunabilmesi için , Muhammed (a.s) ın "KUL" ve "RESUL" statüsüne tabi olduğunun , kesinlikle unutulmaması gerektiği hatırda tutulmalıdır.
Beşer bir elçi olan Muhammed (a.s) , Allah (c.c) den bağımsız bir teşri yetkisine haiz olabilmesi için , Allah (c.c) ile denk bir konuma sahip olması gerekir ki ,böyle bir yetki ve görevi olabilsin. Böyle bir durum imkansız olduğuna göre , onun beşer bir elçi olmasından başka bir görev ve yetkisi olmadığı bilincinde olunarak , "Allah VE Resulü" ayetlerinin , onu Allah (c.c) den ayırmadığı , aksine ona bağlı kıldığı , ondan bağımsız hareket imkanı olmadığı şeklinde bir ön kabul içinde okunması gerekmektedir.
Şurası asla unutulmamalıdır ki ; Muhammed (a.s) Allah (c.c) nin elçisi sıfatına sahip bir kişi olarak , kendisine indirilen kitap ile insanlar arasında hüküm vermek zorunda idi. Onun insanlar arasında nasıl ve ne ile hükmetmesi gerektiği, bir çok ayet içinde beyan edilmektedir.
[005.048] Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak
gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan
sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol
ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu,
verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin
dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.
[005.049] O halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın
sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine
uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları
cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar.
[004.105] Doğrusu, insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği gibi
hükmedesin diye Kitap'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf
olma.
[042.010] Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a
mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na dayandım ve O'na yönelirim.
[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem
mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından
indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
Muhammed (a.s) yaşayan bir elçi olarak , yaşadığı zaman ve mekan dahilinde çıkan sorunlara karşı çözümleri vahyin rehberliğinde üreten bir kimse olup, onun ürettiği çözümlerde herhangi bir hata olduğu zaman , bu hatanın yeni vahiy ile düzeltilmesi mümkün idi.
"Resul", Allah (c.c) nin hükümlerini insanlara bildirmesinde aracı olan kimsedir. Resul vasfına sahip olan bir kimsenin bu hükümlere herhangi bir eksiltme veya artırma gibi bir müdahale yetkisi yoktur. Kur'an içinde geçen "Allah VE Resulü" şeklinde geçen ayetlerdeki "Ve" bağlacı, sanki böyle bir yetkiyi tanıyormuş gibi bir düşünce etrafında okunarak , Resul vasfına sahip bir kul olan Muhammed (a.s) , Allah (c.c) ile yetki paylaşımında bulunan birisi haline getirilmiştir.
Bu düşünce etrafında gelişmiş olan resul algısı , vefatı sonrası onun hüküm koyma yetkisinin devam ettiği düşüncesinden yola çıkılarak , bu hükümlerin yazılı olduğu iddia edilen hadis kitaplarının , vefatından sonraki "Resule itaat" emrini yerine getiren hüküm kitapları olması gerektiği iddiası dile getirilmeye başlanmıştır.
"Resule itaat" emrinin bugünkü gerçekleşme şeklinin hadis kitaplarına itaat olduğunu iddia eden zihniyet , bu kitaplar üzerinde oluşabilecek olan bazı soru işaretlerini ortadan kaldırmak için bu kitapların üzerine "Korunmuş Kitap" kılıfı giydirerek , bu kitapların sorgulanma yolunu ve imkanını baştan kapatmışlardır.
Şurası bir gerçektir ki ; Din konusunda hakemlik yapan ve hüküm vermekte kullanılacak olan kaynağın "La raybe fihi" (Şüphe olmayan) vasfına sahip bir konumda olması gerekmektedir. Bu vasfa sahip olarak birden fazla kitabı ortaya koyduğunuzda çıkacak durumun "Kaos" olacaktır.
"La raybe fihi" olan Kur'ana karşı , aynı vasfa sahip başka kitaplar ortay koyduğunuz zaman , "Bu kitaplardaki birbiri ile uyuşmayan bilgilerin doğruluğu hangi kaynağa göre belirlenecektir ?" sorusu gündeme gelmektedir. Bu sorunun cevabını, "Ehli Hadis" düşüncesine mensup olanlar "Buhari ve Müslime göre" şeklinde cevaplamaktadırlar.
Bilindiği üzere, bu kitaplarda Kur'an ile uyuşmayan bir çok bilgi ve haber bulunmakta olup , bütün kavga, bu bilgi ve haberlerin yanlışlığının ortaya çıkarak , Buhari ve Müslim adlı kitapların "Dinde belirleyicilik" vasfının ortadan kalkarak , rivayetler üzerine kurulu din anlayışının yıkılma korkusudur.
Hem "Kur'anın Allah (c.c) nin kitabı olduğuna iman ediyorum" diyeceksiniz , hem de bu kitaba karşı nazire kitaplar getireceksiniz , yapılan bu ameliyenin adı Nisa s. 65. ayetinde beyan edilen kişiler ile aynı kategoriye düşmenin adından başka bir şey değildir.
Nisa s. 65. ayetinde beyan edilen "Münafık" karakterindeki insanların yapmış olduğu , Muhammed (a.s) ın , Allah (c.c) nin kitabı ile yapmış olduğu hakemliği , ve onunla verdiği hükmü kabul etmeyerek , işlerine gelen başka kaynak ile hakemlik yapılması ve hüküm verilmesi idi. Bugün Allah (c.c) nin kitabı ile değil de başka kitaplar ile hüküm verilmesini isteyenlerin adı "Münafık" tan başka bir şey olabilir mi ?.
Sahih olup olmadığı, kişilerin belirlediği kriterler dahilinde şekillenen hadislerin toplandığı , Resulün hakem olmasının bugünkü karşılığı olduğu iddia edilen rivayet kitaplarına giydirilen "La raybe fihi" (Asla şüphe olmayan) kılıfı , sadece ve sadece Kur'an için geçerli olup , onun dışında hangi kitaba böyle bir kılıf giydirilmeye çalışılsın , o kitap Kur'ana denk bir kitap haline getirilerek , "Kulların Kitabı" ile "Allah'ın Kitabı"nın aynı seviyeye çekilmesi anlamına gelir.
Buhari , Müslim gibi kitapların "Kul Kitabı" olmaktan çıkarılarak , Kur'an gibi bir kutsiyet yüklenmesi sonucunda "Eleştirilemez ve sorgulanamaz bir kitap" statüsüne tabi tutulduktan sonra , Muhammed (a.s) ın vefatı ile boşalan yerin, bu kitaplar tarafından doldurulduğu iddiaları daha kolay bir şekilde kabul ettirilmiştir.
Nisa s. 65. ayetinin içindeki "seni hakem ta'yin edip sonra haklarında verdiği hükümden" cümlesinin ne anlama geldiği noktasında oluşacak olan doğru bir anlayış , Buhari ve Müslim gibi kitapları Kur'an ile denk tutma şirk'ini de ortadan kalkmasına zemin hazırlayacaktır.
Ayet içindeki "HAKEM" ve "HÜKÜM" kelimelerinin Muhammed (a.s) ın hayatında nasıl bir uygulama alanına sahip olması gerektiğini ona Kur'an öğretmektedir.
[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir HAKEM mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
Enam suresi 114. ayetinden anlaşılacağı üzere , Nisa s. 65. ayetindeki "Resulün hakem olması", onun kendisinin değil KUR'ANIN HAKEM OLMASI anlamına gelmektedir. Çünkü "Resul" görevini yüklenmiş olan kişi , insanların aralarındaki olan ihtilafları kendisini gönderenin verdiği karar doğrultusunda çözmeye çalışmak ile görevlidir.
[004.105] Doğrusu, insanlar arasında ALLAH'IN SANA GÖSTERDİĞİ GİBİ HÜKMEDESİN diye Kitap'ı sana hak olarak indirdik; hakkı gözet, hainlerden taraf olma.
[042.010] Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde HÜKÜM VERMEK, ALLAH'A MAHSUSTUR. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na dayandım ve O'na yönelirim.
[005.049] O halde, ALLAH'IN İNDİRDİĞİ KİTAP İLE ARALARINDA HÜKMET, Allah'ın sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar.
Verdiğimiz ayet meallerinde ki altını çizdiğimiz cümlelere dikkat edecek olursak , Muhammed (a.s), insanlar arasında kendisine indirilen ile HÜKMEDEREK , HAKEMLİK yapmaktadır.
Nisa s. 65. ayetinden, insanlar arasında HAKEM olup , onların aralarında HÜKÜM verirken , başvurduğu şeyin, ALLAH (C.C) NİN KİTABI OLAN KUR'AN OLDUĞU AÇIK VE NET BİR BİÇİMDE ANLAŞILMAKTADIR.
Muhammed (a.s) ın hayatta iken yapmış olduğu hakemlik ve hüküm vermekte, Allah (c.c) nin kitabını kullanmış olması gerçeğini göz ardı ederek ,bugün bu hakemliğin yerini "Buhari ve Müslim" gibi kitapların alması gerektiğini iddia edenler , Bu kitaplara iman etmenin Allah (c.c) nin emri olduğunu söyleyerek insanlar üzerinde, yalan ve iftira üzerine kurulmuş bir din algısını yaymaya çalışmaktadırlar . Bu düşünce , Allah'a atılmış büyük bir iftira olup , iddia sahiplerini ve bu iddialara inananları KÜFÜR ve ŞİRK batağına sokmaktadır.
Muhammed (a.s) hayatta iken "Resul" vasfını taşıyan bir kimse olarak , insanlar arasında din ile ilgili meselelerde kendi insiyatifini kullanarak hakemlik yapıp hüküm veren biri olmamıştır. Böyle olduğunu iddia etmek , Allah'a ve ona atılmış büyük bir yalan ve iftira olacaktır.
Hal böyle iken ; Hayatta iken din ile ilgili meselelerde Allah (c.c) nin kitabı ile hüküm veren bir elçinin , vefatından sonra neden aynı kitap ile hakemlik yapılıp , hüküm verilmesinde bir sakınca görülerek , Kur'anın yerini Buhari ve Müslim'in aldığı gibi bir iddia da bulunulmaktadır?.
Muhammed (a.s) ın hakemlik ve hüküm vermede kullandığı Allah (c.c) nin kitabının yerini ne oldu da bugün Buhari ve Müslim gibi rivayet kitaplarının alması gerektiği düşüncesi oluştu?.
Bu düşüncenin oluşmasına en büyük sebep , Muhammed (a.s) ın dindeki konumunun, aynı Allah (c.c) gibi eşit durumda olduğu düşüncesidir. Bilindiği üzere, onun söylediği rivayet edilen sözler, "Gayri Metluv Vahiy" adlı bir kategoriye dahil edilerek Kur'an ile aynileştirilmiştir. Hadis literatüründe , "Erike Hadisi" olarak bilinen bir uydurma rivayet ile , kendisine Kur'an ile bir misli daha verildiği söyletilerek , hadislerin aynı Kur'an gibi kendisine indirilmiş olduğu iddiasının pekiştirilmeye çalışılmakta olduğu , konu ile alakalı olanların malumudur.
Kur'anın eksik olduğu , ve bu eksikliği hadislerin doldurduğu iddiası , bu kitapların dinde belirleyici olması gerektiği düşüncesine sahip olanların iddialarından bir tanesidir. Muhammed (a.s) ın dinde eksikliği giderici bir konuma sahip olduğunu iddia edenlerin bu iddiaları , haşa Allah (c.c) nin "Kemale erdirdim" dediği dinine karşı , "Hayır eksik bıraktın" şeklinde bir itiraz getirilerek , ona karşı yalan ve iftira atmak anlamına gelmektedir.
Buhari ve Müslim gibi kitapların dinde hakem olması düşüncesi , bu iddian sahiplerinin akidesinde derin yaralar açan bir düşüncedir. Kur'anın beşer mahsulü olan kitaplara denk tutulması demek , beşer mahsulü kitaplara ilahi bir anlam yüklemek , bu kitapların sahiplerini de ilahlaştırmak anlamına gelmektedir.
Buhari ve Müslim gibi kitaplar , dinde belirleyicilik gibi bir vasfa asla sahip olamazlar. Bu kitapların İslam düşüncesi içinde olması gereken yer Kur'anın önünde değil , geçmiş yaşantılardan örnekler olarak okunabilecek bir siyer kitapları mesabesinde olmalıdır.
Sonuç olarak ; "Resul" sıfatına sahip birisi olarak , insanlar arasında Allah (c.c) nin ona indirdiği ile hakemlik yapmak ve hüküm vermekle yükümlü olan elçinin vefatından sonra ortaya atılan yanlış mülahazalar sonucunda , artık bu hakemlik ve hüküm verme görevi , ona isnat edilen sözlerin yer aldığı rivayet kitaplarına düştüğü dile getirilir olmuştur.
Yaşadığı hayat içinde kendisine indirilen "La raybe fihi" (Şüphe olmayan) kitap ile hakemlik yapan ,ve onunlar hüküm veren bir bir elçi olan Muhammed (a.s) ın bıraktığı tek sahih kaynak olan Kur'ana denk olarak getirilmeye çalışılan kulların kitapları üzerine "Şüphe olmayan kitap" kılıfı giydirilerek , korunmuş olduğunu iddia etmek "Küfür" ve "Şirk" ten başka bir şey değildir.
Yavuz hırsız olan bu kitapların müdafilerinin , kendi görüşlerine uymayanları aynı yafta ile suçlamalarına karşı , asıl küfür ve şirk suçunu bu kitapları Allah (c.c) nin kitabına denk tutmakla kendileri işlemektedirler.
RABBİMİZ BİZLERİ , DİNDE HAKEM VE HÜKÜM KAYNAĞI OLARAK KULLARININ KİTAPLARINI DEĞİL , KENDİ KİTABINI SAVUNAN KULLARINDAN KILSIN.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Buhari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Buhari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
20 Şubat 2016 Cumartesi
17 Şubat 2016 Çarşamba
Allah (c.c) "Resule İtaat Edin" Emri İle Bizi Buhari ve Müslim'e mi Mahkum Etti ?
Kur'anın bir çok yerinde Allah (c.c) bizlere, "Allah'a ve Resulüne itaat edin" şeklinde emirler vermektedir. Bu emirlerin , Muhammed (a.s) hayatta iken anlaşılması ve yaşanmasında, sahabe tarafından herhangi bir problem teşkil etmemesine karşın , Muhammed (a.s) ın vefatı sonrasında bu emirlerin, "Resulüne itaat edin" kısmının nasıl anlaşılması gerektiği konusunda bazı ihtilaflar meydana gelmiş , ve bu ihtilaflar halen sürmektedir.
"Resulüne itaat edin" şeklindeki emirlerin , Muhammed (a.s) ın artık hayatta olmaması neticesinde , ve bu emirlerin kıyamete kadar geçerli olmasına istinaden , bu emirlerin şu anda hayata geçirilmesi, başta "Buhari" ve "Müslim" olmak üzere , Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözlerin toplandığı kitaplara iman etmekle yerine getirilmiş olacağı "Hadis Ehli" fırkası mensuplarınca iddia edilmektedir.
Bu iddia , özellikle son yıllarda Kur'anın öne çıkmasını hedefleyen düşünce hareketine karşı bir söylem halinde daha da hız artırarak , bu kitaplara karşı çıkmanın kişinin imanına halel getireceği , küfre düşüreceği , bu kitaplara iman etmenin haşa Allah (c.c) nin emri olduğu , bunlara iman etmeden gerçek bir Mü'min olmanın imkansız olduğu gibi sözler, daha yüksek sesle dile getirilir olmuştur.
Yazımızda , imana halel getiren durumun , Buhari ve Müslim gibi kitaplara iman etmemek değil , bu kitaplara iman etmek ve bunun çığırtkanlığını yapmak olduğunu dile getirmeye çalışarak , bu söylemin kişinin imanında açacağı derin yaralara dikkat çekmeye gayret edeceğiz.
Bu konudaki problemin asıl kaynağı, "Resul" kelimesinin anlam çerçevesinin yanlış anlaşılması veya anlaşılmak istenilmemesinden kaynaklanmaktadır. Müslümanlar, eğer bu kelimenin anlamını ilk yıllardan beri doğru olarak anlamış olsalardı, böyle bir kavganın gündemimize oturarak aramızdaki düşmanlığın körüklenmesine sebep kalmazdı.
"Allah VE Resulüne itaat edin" ayetlerindeki "VE" bağlacının, Allah ile Resulünü ayırdığı dolayısı ile , Resulünün Allah tan bağımsız bir yetkiye sahip olduğu düşüncesi , "Resul" kelimesinin anlamına tamamen terstir. Bu düşünce, Allah ile Resulünün arasını ayırmak anlamına gelerek , sadece Allah'ın elçisi olan bir kişiyi, Allah ile dinde ortak bir duruma getirmektedir.
"Resul" kelimesi ; "Bir kimsenin sözünü , başka bir kimseye ileten kişi" anlamında bir kelimedir. Bu kelime, bizlere kendisini "Hükümdar" tasviri içinde tanıtan Rabbimizin emirlerini, bizlere tebliğ etmesi için, bizler içinden seçtiği insanlar için kullanılmaktadır.
"Resul" sıfatını alan kişi , taşıdığı mesajı sadece ve sadece karşısındakilere aktarmakla mükellef olup , bu mesaja İLAVE veya EKSİLTME şeklinde herhangi bir müdahalede bulunamaz. Yeryüzünde yaşayan bir hükümdarın elçisinin bile , aldığı mesaja herhangi bir müdahalede bulunması o elçi için ölüm sebebidir.
[069.044-6] Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.
Bu bağlamda Muhammed (a.s) hem mesajın taşıyıcısı , hem de mesajın muhatabı olması nedeniyle o mesajı aktarmak ve yaşamak ile mükellef bir kişi olup onun "Postacı" olduğunu iddia etmek , ona karşı atılmış en büyük yalan ve iftira olacaktır.
Resuller yeryüzünde Allah (c.c) nin sözlerini insanlara aktaran kişiler olup , bunun dışında onların getirdikleri mesaja ilave ve eksiltme yapma yetkisine sahip olduğunu iddia etmek , Allah ve Resulüne yapılmış en büyük bir iftiradır.
Resullerin görev ve yetki sınırı , Allah (c.c) den aldıkları mesajı YAŞAMAK ve İLETMEK ile sınırlı olup , o mesajın içeriğine İLAVE veya EKSİLTME gibi müdahalede bulunma hakları asla yoktur. Resulü yüceltmek adına yapılmış böyle bir iddia , Resulü Allah (c.c) ile eşitlemek , yani Resulü ilah konumuna çıkarmak, Allah (c.c) yi ise Resul konumuna yani İlahı kul durumuna düşürmek anlamına gelecektir.
Muhammed (a.s) ın sünnetinin Kur'an ayetini neshedebileceği yani hükmünü kaldırabileceği düşüncesi , "Ehli Hadis" düşüncesi içinde savunulan bir düşüncedir. Bu demektir ki ; Muhammed (a.s) Allah (c.c) nin kendisine indirdiği vahydeki hükümler konusunda muhayyerdir .
Recm cezası etrafında geliştirilen teori , onun böyle bir yetkisi olduğuna dair olan düşüncenin bir ürünüdür. Kur'anda böyle bir ceza olmamasına rağmen "Mütevatir sünnet Kur'an ayetini nesheder" düşüncesi böyle bir cezanın İslam ceza hukuku içinde yer almasını sağlamıştır.
Muhammed (a.s) ın dinde haram helal koyma yetkisi olduğu iddiası, "Ehli Hadis" fırkasının hararetle savunduğu düşüncelerden bir tanesidir. Bu iddia, Allah (c.c) nin dininin eksik olduğu , ve bu eksikliğin Muhammed (a.s) tarafından tamamlandığı iddiasını beraberinde getirmektedir. Hükümde muhayyerlik veya hükümde artırmaya gidebilme yetkisine sahip bir peygamber , Allah (c.c) nin değil kitabının değil , hadis ehlinin oluşturduğu ve Hristiyanlık düşüncesindeki İsa (a.s) ın ilah ve rab olduğu düşüncesinin, Müslümanlar arasındaki yansımasının bir sonucudur.
Çocukluk çağından beri öğrendiğimiz kelime-i şehadet içindeki, "Muhammed onun KULU ve RESULÜDÜR" kısmı, pratik hayat içinde hadis ehli tarafından , "Muhammed onun DİNDE ORTAĞI ve HÜKÜM KOYUCUSUDUR" şekline dönüştürülmüştür.
"Ehli Hadis" düşüncesinin yaptığı en büyük hata , Muhammed (a.s) ı Allah (c.c) nin dininin "İLETENİ ve YAŞAYANI olmaktan yani bir kul olmaktan çıkararak , onu Allah (c.c) nin dininin TAMAMLAYICISI ve HÜKÜM KOYUCUSU yani bir ilah olarak görmesi olmuştur.
"Ehli Hadis" fırkası şemsiyesi altında toplanmış, ve "Selefiyye" olarak bilinen insanların düşüncelerinin temelini oluşturan , Allah (c.c) nin dışındaki kimselerin hüküm koymalarının "Küfür ve Şirk" olduğu düşüncesinden Muhammed (a.s) ı istisna ederek ona ayrıcalık tanıma düşünceleri hem çelişki, hem de bu konuda tekfir ettikleri insanlar ile aynı duruma düşmeleri anlamına gelmektedir.
Allah (c.c) nin yarattığı bütün insanlar "Kul" statüsüne tabi olup , bu statüden kimse istisna edilemez. İsa (a.s) ın bu statüden istisna edilme düşüncesi, nasıl ki Hristiyanları "Küfür ve Şirk" e düşürmüş ise, bu statüden Muhammed (a.s) ı istisna etmek isteyen Müslümanları da aynı şekilde "Küfür ve Şirk" batağına düşürecektir.
"Biz Muhammed (a.s) ın ilah olduğunu iddia etmiyoruz o beşer bir resuldür" şeklinde gelecek olan bir itiraza cevabımız şu olacaktır ;
[003.079-80] Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.O, melekleri ve peygamberleri sizin Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslümanlar olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?
[009.031] Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Oysa ki, hepsi ancak bir ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur; O, onların ortak koştukları herşeyden münezzehtir.
Tevbe s. 31. ayeti ile ilgili tefsirlere baktığımızda Adiyy Bin Hatem adlı eski Hristiyan bir sahabenin "Biz böyle yapmıyorduk" şeklindeki itirazına , Muhammed (a.s) tarafından "Onlara haram ve helal kılma noktasında uyup uymadıkları" sorusuna "Evet" cevabını verdiğinde "İşte Rab edinmek bu dur" dediğini görmekteyiz.
Kendisinden başka Rabler edinmemizi istemeyen Rabbimiz, neden Muhammed (a.s) ı bundan istisna ederek , onun tarafından haram ve helal kılınmasına izin versin ?.
Allah (c.c) nin dışında kim tarafından olursa olsun , Resul konumuna sahip olsa da o kişi önce "Kul" statüsüne tabi olan bir kişi olup , Allah (c.c) nin dininde onun yetki sahibi olduğu iddiası, tekfirciliği bir silah olarak kullanan ve bunu kendilerine amentü haline getirmiş olan "Selefiyye" fırkasına dönerek kendilerinin "Kafir" ve "Müşrik" olduklarına kendileri tarafından şahit olunması anlamına gelecektir.
Resulün dindeki konumu "Şari" yani hüküm koyuculuk değil , konulan hükmü uygulayıcılıktır. Onun bu uygulamaları rivayet kitaplarında yer alabilir , ve bunlar okunabilir bunda herhangi bir mahzur yoktur. Ancak bu kitapların , dinin tamamlayıcısı muamelesine tabi tutulması doğru bir tutum değildir. Bu kitapların İslam dünyasında hükmünün kalkarak Resulün sünnetinin ortadan kalkacağı korkusu , bu kitapların taraftarları tarafından yayılmış bir mahalle baskısı ve korku imparatorluğudur.
Resul bizlere elbette "En güzel örnek" tir, onun bu örnekliğini hiç bir Müslüman inkar edemez. Ancak bu örnekliğin nerede ve nasıl olduğu ve olması gerektiği konusundaki yaklaşımlarda ihtilaf bulunmaktadır. Onun örnekliğini sahihliği konusunda şüpheler bulunan rivayet kitaplarında aramak , onun gerçek sünnetinin ne olduğunu bizlere asla öğretemez. Kur'an Muhammed (a.s) dahil bütün Resullerin sünnetinin öğrenileceği en doğru kaynak olarak , rivayet kitapları ile örtülmüş olan din algısının bizlerin üzerinden kalkarak onun dinde belirleyici olmasını beklemektedir.
[017.111] De ki; «Hamd, çocuk edinmemiş olan, egemenlikte ortağı bulunmayan ve güçsüzlüğünü telafi edecek bir destekçiye gerek duymayan Allah'a mahsustur. O'nun büyüklüğünü gereğince dile getir.
Allah (c.c) nin mülkünde asla ortak edinmeyeceğini beyan eden bir kitaba iman ettiğini iddia eden "Ehli Hadis" fırkası , mülkte ortaklık anlamına gelen Muhammed (a.s) ın da Allah (c.c) gibi haram helal koyma yetkisine sahip olduğunu iddia etmesi bu düşünce sahiplerinin "ŞİRK" içine düşmelerine sebep olmaktadır.
Gelelim, böyle yanlış ve şirk içeren düşünceler içinde olan "Ehli Hadis" fırkasının "Resule itaat emrinin hayata geçirilmesi bugün hadis kitaplarına itaat etmek şeklinde olur" tezinin ne derece doğru olabileceği konusuna ;
Hadisler bilindiği üzere, Kur'an gibi Muhammed (a.s) ın ağzından çıktığı an da yazıya geçmeyen bir müktesebat olup , rivayet ile bu kitapları oluşturan kimselere ulaşmıştır. Elimizde olan bu kitaplardaki rivayetlerin sahihliği, "Ehli Hadis" fırkasının tercih ettiği, o sözleri rivayet eden kişilerin "Cerh ve Tadil" metoduna göre belirlenmiştir. Yani hadisin metni değil, hadisi rivayet eden kişiler merkeze alınarak , ilgili rivayetin sahih olup olmadığı konusunda kişisel içtihatlar yapılmıştır.
Buhari ve Müslim gibi kitaplardaki rivayetlerin senet zincirinde olan bazı kişiler, daha ilk yıllarda tenkide tabi tutularak , başkaları tarafından güvenilmez olarak görülebilmişlerdir. Kısacası rivayet zincirinde olan kişilerin güvenilirliği, kişisel tercihler neticesinde yapılmış olup , o kitabın derleyicisinin belirlediği şartlar, bu konuda baz alınmıştır.
Uzun yıllar önce, bugün İslam dünyasında Kur'anın önüne geçen kitaplardaki bazı rivayetler ve bu rivayet zincirindeki bazı kişiler, hadisçiler tenkide tabi tutularak , eleştirel yaklaşımlar getirilmiştir. Bu yaklaşımlar, adı geçen kitapların asla bir dokunulmazlığı olmadığını göstermektedir. İlerleyen zamanlarda değişen algılar , bu kitapları sorgulanamaz bir hale getirmiş , bu konuda müthiş bir mahalle baskısı ile kişiler sindirilmiş , bu kitaplara en küçük bir dil uzatmanın, kişiyi küfre düşüreceği korkusu ile kimse bu kitaplara eleştirel bir yaklaşım getirmeye cesaret dahi edememiştir.
Bugün Türkiye genelinde yapılan mücadelenin hadis tarafında olanlar , bu kitaplara öyle bir misyon yüklemektedirler ki , bu kitaplar kesinlikle sorgulanamaz ve eleştirilemez. Bu kitaplar, "Ne derse ne yazıyorsa doğrudur" şeklinde bir bakış açısı ile savunulmaktadır. Mücadelenin hadis tarafında olanların, bu kitaplar hakkında söyledikleri akla zarar sözler , konu ile alakalı olanların malumudur.
Buhari ve Müslim gibi rivayet kitapları sadece , Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözleri ihtiva eden kitaplar olup , bu kitapların içindeki Muhammed (a.s) atfedilen sözlerin doğru veya yanlış olma ihtimalleri vardır. "Kesinlikle doğrudur" şeklinde bir ifadenin sadece, Allah (c.c) nin kitabı için kullanılabileceğini hatırlatarak , diğer kitaplar için böyle bir ifadenin kullanılması ve böyle bir muamele yapılması , Allah (c.c) kitabına ortak kitaplar ihdas etmek anlamına gelecektir.
Bu kitaplar içindeki sözlerin üzerinde herhangi bir şüphe duyulmaması noktasında geliştirilen argümanlar , kişileri itikadi yönden sıkıntıya sokacak , bu bu kitapların musanniflerini yüceltmek durumuna getirecektir.
Allah (c.c) nin, dinini eksik bırakarak bu eksikliğin Muhammed (a.s) ın hadisleri ile doldurulduğu iddiası , Muhammed (a.s) ı Allah (c.c) nin dininde ortak bir hale getirmek anlamına nasıl geliyorsa , Muhammed (a.s) ın hadislerinin toplandığı kitaplara iman etmenin farz olduğu iddiası da , aslında Resule değil bu sözleri toplayan kişilere iman edilmesinin farz olduğunu iddia etmek anlamına, yani Buhari ve Müslim gibi kişileri Allah (c.c) ye ortak koşmak anlamına gelir.
Çünkü bu kitaplardaki sözlerin Resule aidiyet noktasındaki belirlemesi , o kitapların musannifleri tarafından yapılmış, doğru veya yanlışlığı kişilerin insiyatifine göre belirlenmiştir. Kişinin sahih olarak görerek aldığı bir rivayet sahih olmayabileceği gibi , sahih görmeyerek almadığı bir rivayetinde sahih olabilme ihtimali mevcuttur.
Buhari ve Müslim gibi kitapların Müslümanların hayatında nerede ve nasıl bir yeri olmalıdır?.
Bu kitapların İslam kültürünün bir gerçeği olduğunu unutmadan, bunlara öyle bir yer verilmesi gerekir ki, bu kitapların isimleri duyulduğu ve anıldığı vakit , Müslümanların elleri ve ayakları titremesin, ve yüzlerinin rengi değişmesin.
Bu kitaplar Müslümanların hayatında, onlara dininin kurallarını vaz eden kitaplar olarak değil , geçmişteki yaşanmışlıklardan kesitler sunan, içinde doğru veya yanlış olma ihtimalini taşıyan bilgileri ihtiva eden, bir siyer kitabı olarak yer almalıdır.
Allah (c.c) dinini eksik bırakarak resulüne eksikliği doldurması gibi bir yetki vermediği gibi , bizleri bu eksikliği tamamladığı iddia edilen hadis kitaplarına da mahkum etmemiştir. Bu konular açıldığı zaman "Hadi bana Kur'anda namazı göster" , "Hadi bana zekatın kaçta kaç verileceğini göster" hadi bana ..... göster" v.s diyerek , Kur'anın eksik olduğunu ispatlamaya çalışarak , rivayet kitaplarını kutsamak adına , Allah (c.c) nin dininin eksik olduğunu utanmadan söyleyebilmektedirler.
Namaz, Muhammed (a.s) ile farz olan bir ibadet olmayıp , insanlığın kadim bir ibadet şeklidir. Hadis ehli taraftarları, bu ibadetin Muhammed (a.s) ile farz olduğu gibi bir cehalet içine girerek , miraç masalları ile, haşa Muhammed (a.s) ı Allah (c.c) ile pazarlığa oturtmaktan haya etmemişlerdir. Zekat miktarı zaman ve zemine göre değişebilen bir miktar olup , rivayet kitaplarında olan miktar, evrensellik arz eden bir miktar değildir . Belirlenen miktar , o zamanın değerlerine göre belirlenmiş olup , toplumun ihtiyaç durumuna göre artar veya eksilebilir.
Bu kitaplar, İslam dünyasında bu hali ile saltanat sürmeye devam ettiği müddetçe , çok başlılığın getirdiği zararlar, biz Müslümanlara daha büyük etkiler yaparak , hala 1400 sene öncesinin din anlayışını savunan ve onun kavgalarını yapan insanlar olarak, yaşanan zamandan uzak bir halde kendimizle kavgaya devam ederek , düşmanlarımıza kendimizi güldürmekten başka bir şey yapmış olmayız.
Ayrıca bu kitapları Kur'an ile eş tutmanın kişiye verdiği itikadi zararın boyutları ahirete de yansıyarak , telafisi imkansız olan bir duruma sokacaktır. Bu kimseleri, o kitaplarda yazan şefaat masalları veya cehennemde biraz yanıp çıkacağız gibi rivayetler tarafından belirlenmiş din algısı bile kurtaramayacak , dünya hayatında yaptıkları şirk ve küfür amellerinin cezasını ebedi olarak ödeyeceklerdir.
Sonuç olarak ; Allah (c.c) dinini, Resulü ile bizlere bildirmiş, bu konuda herhangi bir eksik bırakarak , "Buraları Resulüm doldursun" şeklinde kimseye bir yetki vermemiştir. Resulün sözleri olduğu iddia edilen kitaplara bizi mahkum ederek, "Resule itaat Buhari ve Müslime itaat ile gerçekleşir" şeklinde küfür ve şirk içeren sözleri söylememize ve bunları savunmamızı gerektirecek herhangi bir emirde vermemiştir.
Bugün iyice gün yüzüne çıkmış olan Kur'an-Hadis savaşının , Hadis tarafında olanlar tarafından koparılan yaygaralar , bu kitapların saltanatının sallanmaya ve bu kitaplar üzerinden oluşmuş olan din algısının sorgulanmaya başlanmasından doğan bir rahatsızlığın iyice su yüzüne çıkmış şeklidir.
Allah (c.c) dininde asla eksik bırakarak bu eksiğin giderilmesini , ne elçisine bırakmamış ne de elçisinin sözlerinin yer aldığı rivayet kitaplarına bizi mahkum etmemiştir. Elçinin sünneti, eğer bu kimselerin çok umurlarında ise , o elçinin gerçek sünneti Kur'an içinde ayan beyan ortada durmaktadır. Ancak Kur'an yerine hadis kitaplarını din edinenler için bu gerçek maalesef görülememektedir.
RABBİMİZ BİZLERİ RİVAYET KİTAPLARINA KUL OLMAYA ÇAĞIRAN PEYGAMBER DÜŞMANLARINDAN MUHAFAZA ETSİN.
"Resulüne itaat edin" şeklindeki emirlerin , Muhammed (a.s) ın artık hayatta olmaması neticesinde , ve bu emirlerin kıyamete kadar geçerli olmasına istinaden , bu emirlerin şu anda hayata geçirilmesi, başta "Buhari" ve "Müslim" olmak üzere , Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözlerin toplandığı kitaplara iman etmekle yerine getirilmiş olacağı "Hadis Ehli" fırkası mensuplarınca iddia edilmektedir.
Bu iddia , özellikle son yıllarda Kur'anın öne çıkmasını hedefleyen düşünce hareketine karşı bir söylem halinde daha da hız artırarak , bu kitaplara karşı çıkmanın kişinin imanına halel getireceği , küfre düşüreceği , bu kitaplara iman etmenin haşa Allah (c.c) nin emri olduğu , bunlara iman etmeden gerçek bir Mü'min olmanın imkansız olduğu gibi sözler, daha yüksek sesle dile getirilir olmuştur.
Yazımızda , imana halel getiren durumun , Buhari ve Müslim gibi kitaplara iman etmemek değil , bu kitaplara iman etmek ve bunun çığırtkanlığını yapmak olduğunu dile getirmeye çalışarak , bu söylemin kişinin imanında açacağı derin yaralara dikkat çekmeye gayret edeceğiz.
Bu konudaki problemin asıl kaynağı, "Resul" kelimesinin anlam çerçevesinin yanlış anlaşılması veya anlaşılmak istenilmemesinden kaynaklanmaktadır. Müslümanlar, eğer bu kelimenin anlamını ilk yıllardan beri doğru olarak anlamış olsalardı, böyle bir kavganın gündemimize oturarak aramızdaki düşmanlığın körüklenmesine sebep kalmazdı.
"Allah VE Resulüne itaat edin" ayetlerindeki "VE" bağlacının, Allah ile Resulünü ayırdığı dolayısı ile , Resulünün Allah tan bağımsız bir yetkiye sahip olduğu düşüncesi , "Resul" kelimesinin anlamına tamamen terstir. Bu düşünce, Allah ile Resulünün arasını ayırmak anlamına gelerek , sadece Allah'ın elçisi olan bir kişiyi, Allah ile dinde ortak bir duruma getirmektedir.
"Resul" kelimesi ; "Bir kimsenin sözünü , başka bir kimseye ileten kişi" anlamında bir kelimedir. Bu kelime, bizlere kendisini "Hükümdar" tasviri içinde tanıtan Rabbimizin emirlerini, bizlere tebliğ etmesi için, bizler içinden seçtiği insanlar için kullanılmaktadır.
"Resul" sıfatını alan kişi , taşıdığı mesajı sadece ve sadece karşısındakilere aktarmakla mükellef olup , bu mesaja İLAVE veya EKSİLTME şeklinde herhangi bir müdahalede bulunamaz. Yeryüzünde yaşayan bir hükümdarın elçisinin bile , aldığı mesaja herhangi bir müdahalede bulunması o elçi için ölüm sebebidir.
[069.044-6] Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık.
Bu bağlamda Muhammed (a.s) hem mesajın taşıyıcısı , hem de mesajın muhatabı olması nedeniyle o mesajı aktarmak ve yaşamak ile mükellef bir kişi olup onun "Postacı" olduğunu iddia etmek , ona karşı atılmış en büyük yalan ve iftira olacaktır.
Resuller yeryüzünde Allah (c.c) nin sözlerini insanlara aktaran kişiler olup , bunun dışında onların getirdikleri mesaja ilave ve eksiltme yapma yetkisine sahip olduğunu iddia etmek , Allah ve Resulüne yapılmış en büyük bir iftiradır.
Resullerin görev ve yetki sınırı , Allah (c.c) den aldıkları mesajı YAŞAMAK ve İLETMEK ile sınırlı olup , o mesajın içeriğine İLAVE veya EKSİLTME gibi müdahalede bulunma hakları asla yoktur. Resulü yüceltmek adına yapılmış böyle bir iddia , Resulü Allah (c.c) ile eşitlemek , yani Resulü ilah konumuna çıkarmak, Allah (c.c) yi ise Resul konumuna yani İlahı kul durumuna düşürmek anlamına gelecektir.
Muhammed (a.s) ın sünnetinin Kur'an ayetini neshedebileceği yani hükmünü kaldırabileceği düşüncesi , "Ehli Hadis" düşüncesi içinde savunulan bir düşüncedir. Bu demektir ki ; Muhammed (a.s) Allah (c.c) nin kendisine indirdiği vahydeki hükümler konusunda muhayyerdir .
Recm cezası etrafında geliştirilen teori , onun böyle bir yetkisi olduğuna dair olan düşüncenin bir ürünüdür. Kur'anda böyle bir ceza olmamasına rağmen "Mütevatir sünnet Kur'an ayetini nesheder" düşüncesi böyle bir cezanın İslam ceza hukuku içinde yer almasını sağlamıştır.
Muhammed (a.s) ın dinde haram helal koyma yetkisi olduğu iddiası, "Ehli Hadis" fırkasının hararetle savunduğu düşüncelerden bir tanesidir. Bu iddia, Allah (c.c) nin dininin eksik olduğu , ve bu eksikliğin Muhammed (a.s) tarafından tamamlandığı iddiasını beraberinde getirmektedir. Hükümde muhayyerlik veya hükümde artırmaya gidebilme yetkisine sahip bir peygamber , Allah (c.c) nin değil kitabının değil , hadis ehlinin oluşturduğu ve Hristiyanlık düşüncesindeki İsa (a.s) ın ilah ve rab olduğu düşüncesinin, Müslümanlar arasındaki yansımasının bir sonucudur.
Çocukluk çağından beri öğrendiğimiz kelime-i şehadet içindeki, "Muhammed onun KULU ve RESULÜDÜR" kısmı, pratik hayat içinde hadis ehli tarafından , "Muhammed onun DİNDE ORTAĞI ve HÜKÜM KOYUCUSUDUR" şekline dönüştürülmüştür.
"Ehli Hadis" düşüncesinin yaptığı en büyük hata , Muhammed (a.s) ı Allah (c.c) nin dininin "İLETENİ ve YAŞAYANI olmaktan yani bir kul olmaktan çıkararak , onu Allah (c.c) nin dininin TAMAMLAYICISI ve HÜKÜM KOYUCUSU yani bir ilah olarak görmesi olmuştur.
"Ehli Hadis" fırkası şemsiyesi altında toplanmış, ve "Selefiyye" olarak bilinen insanların düşüncelerinin temelini oluşturan , Allah (c.c) nin dışındaki kimselerin hüküm koymalarının "Küfür ve Şirk" olduğu düşüncesinden Muhammed (a.s) ı istisna ederek ona ayrıcalık tanıma düşünceleri hem çelişki, hem de bu konuda tekfir ettikleri insanlar ile aynı duruma düşmeleri anlamına gelmektedir.
Allah (c.c) nin yarattığı bütün insanlar "Kul" statüsüne tabi olup , bu statüden kimse istisna edilemez. İsa (a.s) ın bu statüden istisna edilme düşüncesi, nasıl ki Hristiyanları "Küfür ve Şirk" e düşürmüş ise, bu statüden Muhammed (a.s) ı istisna etmek isteyen Müslümanları da aynı şekilde "Küfür ve Şirk" batağına düşürecektir.
"Biz Muhammed (a.s) ın ilah olduğunu iddia etmiyoruz o beşer bir resuldür" şeklinde gelecek olan bir itiraza cevabımız şu olacaktır ;
[003.079-80] Hiçbir insanın, Allah'ın kendisine Kitap, hikmet ve peygamberlik vermesinden sonra (kalkıp) insanlara: Allah'ı bırakıp bana kul olun! demesi mümkün değildir. Bilakis (şöyle demesi gerekir): Okutmakta ve öğretmekte olduğunuz Kitap uyarınca Rabbe hâlis kullar olunuz.O, melekleri ve peygamberleri sizin Rabler edinmenizi emretmez. Siz, müslümanlar olduktan sonra, size küfrü mü emredecek?
[009.031] Onlar, Allah'ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini, bir de Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler. Oysa ki, hepsi ancak bir ilaha ibadet etmekle emrolunmuşlardı ki, O'ndan başka hiçbir ilah yoktur; O, onların ortak koştukları herşeyden münezzehtir.
Tevbe s. 31. ayeti ile ilgili tefsirlere baktığımızda Adiyy Bin Hatem adlı eski Hristiyan bir sahabenin "Biz böyle yapmıyorduk" şeklindeki itirazına , Muhammed (a.s) tarafından "Onlara haram ve helal kılma noktasında uyup uymadıkları" sorusuna "Evet" cevabını verdiğinde "İşte Rab edinmek bu dur" dediğini görmekteyiz.
Kendisinden başka Rabler edinmemizi istemeyen Rabbimiz, neden Muhammed (a.s) ı bundan istisna ederek , onun tarafından haram ve helal kılınmasına izin versin ?.
Allah (c.c) nin dışında kim tarafından olursa olsun , Resul konumuna sahip olsa da o kişi önce "Kul" statüsüne tabi olan bir kişi olup , Allah (c.c) nin dininde onun yetki sahibi olduğu iddiası, tekfirciliği bir silah olarak kullanan ve bunu kendilerine amentü haline getirmiş olan "Selefiyye" fırkasına dönerek kendilerinin "Kafir" ve "Müşrik" olduklarına kendileri tarafından şahit olunması anlamına gelecektir.
Resulün dindeki konumu "Şari" yani hüküm koyuculuk değil , konulan hükmü uygulayıcılıktır. Onun bu uygulamaları rivayet kitaplarında yer alabilir , ve bunlar okunabilir bunda herhangi bir mahzur yoktur. Ancak bu kitapların , dinin tamamlayıcısı muamelesine tabi tutulması doğru bir tutum değildir. Bu kitapların İslam dünyasında hükmünün kalkarak Resulün sünnetinin ortadan kalkacağı korkusu , bu kitapların taraftarları tarafından yayılmış bir mahalle baskısı ve korku imparatorluğudur.
Resul bizlere elbette "En güzel örnek" tir, onun bu örnekliğini hiç bir Müslüman inkar edemez. Ancak bu örnekliğin nerede ve nasıl olduğu ve olması gerektiği konusundaki yaklaşımlarda ihtilaf bulunmaktadır. Onun örnekliğini sahihliği konusunda şüpheler bulunan rivayet kitaplarında aramak , onun gerçek sünnetinin ne olduğunu bizlere asla öğretemez. Kur'an Muhammed (a.s) dahil bütün Resullerin sünnetinin öğrenileceği en doğru kaynak olarak , rivayet kitapları ile örtülmüş olan din algısının bizlerin üzerinden kalkarak onun dinde belirleyici olmasını beklemektedir.
[017.111] De ki; «Hamd, çocuk edinmemiş olan, egemenlikte ortağı bulunmayan ve güçsüzlüğünü telafi edecek bir destekçiye gerek duymayan Allah'a mahsustur. O'nun büyüklüğünü gereğince dile getir.
Allah (c.c) nin mülkünde asla ortak edinmeyeceğini beyan eden bir kitaba iman ettiğini iddia eden "Ehli Hadis" fırkası , mülkte ortaklık anlamına gelen Muhammed (a.s) ın da Allah (c.c) gibi haram helal koyma yetkisine sahip olduğunu iddia etmesi bu düşünce sahiplerinin "ŞİRK" içine düşmelerine sebep olmaktadır.
Gelelim, böyle yanlış ve şirk içeren düşünceler içinde olan "Ehli Hadis" fırkasının "Resule itaat emrinin hayata geçirilmesi bugün hadis kitaplarına itaat etmek şeklinde olur" tezinin ne derece doğru olabileceği konusuna ;
Hadisler bilindiği üzere, Kur'an gibi Muhammed (a.s) ın ağzından çıktığı an da yazıya geçmeyen bir müktesebat olup , rivayet ile bu kitapları oluşturan kimselere ulaşmıştır. Elimizde olan bu kitaplardaki rivayetlerin sahihliği, "Ehli Hadis" fırkasının tercih ettiği, o sözleri rivayet eden kişilerin "Cerh ve Tadil" metoduna göre belirlenmiştir. Yani hadisin metni değil, hadisi rivayet eden kişiler merkeze alınarak , ilgili rivayetin sahih olup olmadığı konusunda kişisel içtihatlar yapılmıştır.
Buhari ve Müslim gibi kitaplardaki rivayetlerin senet zincirinde olan bazı kişiler, daha ilk yıllarda tenkide tabi tutularak , başkaları tarafından güvenilmez olarak görülebilmişlerdir. Kısacası rivayet zincirinde olan kişilerin güvenilirliği, kişisel tercihler neticesinde yapılmış olup , o kitabın derleyicisinin belirlediği şartlar, bu konuda baz alınmıştır.
Uzun yıllar önce, bugün İslam dünyasında Kur'anın önüne geçen kitaplardaki bazı rivayetler ve bu rivayet zincirindeki bazı kişiler, hadisçiler tenkide tabi tutularak , eleştirel yaklaşımlar getirilmiştir. Bu yaklaşımlar, adı geçen kitapların asla bir dokunulmazlığı olmadığını göstermektedir. İlerleyen zamanlarda değişen algılar , bu kitapları sorgulanamaz bir hale getirmiş , bu konuda müthiş bir mahalle baskısı ile kişiler sindirilmiş , bu kitaplara en küçük bir dil uzatmanın, kişiyi küfre düşüreceği korkusu ile kimse bu kitaplara eleştirel bir yaklaşım getirmeye cesaret dahi edememiştir.
Bugün Türkiye genelinde yapılan mücadelenin hadis tarafında olanlar , bu kitaplara öyle bir misyon yüklemektedirler ki , bu kitaplar kesinlikle sorgulanamaz ve eleştirilemez. Bu kitaplar, "Ne derse ne yazıyorsa doğrudur" şeklinde bir bakış açısı ile savunulmaktadır. Mücadelenin hadis tarafında olanların, bu kitaplar hakkında söyledikleri akla zarar sözler , konu ile alakalı olanların malumudur.
Buhari ve Müslim gibi rivayet kitapları sadece , Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözleri ihtiva eden kitaplar olup , bu kitapların içindeki Muhammed (a.s) atfedilen sözlerin doğru veya yanlış olma ihtimalleri vardır. "Kesinlikle doğrudur" şeklinde bir ifadenin sadece, Allah (c.c) nin kitabı için kullanılabileceğini hatırlatarak , diğer kitaplar için böyle bir ifadenin kullanılması ve böyle bir muamele yapılması , Allah (c.c) kitabına ortak kitaplar ihdas etmek anlamına gelecektir.
Bu kitaplar içindeki sözlerin üzerinde herhangi bir şüphe duyulmaması noktasında geliştirilen argümanlar , kişileri itikadi yönden sıkıntıya sokacak , bu bu kitapların musanniflerini yüceltmek durumuna getirecektir.
Allah (c.c) nin, dinini eksik bırakarak bu eksikliğin Muhammed (a.s) ın hadisleri ile doldurulduğu iddiası , Muhammed (a.s) ı Allah (c.c) nin dininde ortak bir hale getirmek anlamına nasıl geliyorsa , Muhammed (a.s) ın hadislerinin toplandığı kitaplara iman etmenin farz olduğu iddiası da , aslında Resule değil bu sözleri toplayan kişilere iman edilmesinin farz olduğunu iddia etmek anlamına, yani Buhari ve Müslim gibi kişileri Allah (c.c) ye ortak koşmak anlamına gelir.
Çünkü bu kitaplardaki sözlerin Resule aidiyet noktasındaki belirlemesi , o kitapların musannifleri tarafından yapılmış, doğru veya yanlışlığı kişilerin insiyatifine göre belirlenmiştir. Kişinin sahih olarak görerek aldığı bir rivayet sahih olmayabileceği gibi , sahih görmeyerek almadığı bir rivayetinde sahih olabilme ihtimali mevcuttur.
Buhari ve Müslim gibi kitapların Müslümanların hayatında nerede ve nasıl bir yeri olmalıdır?.
Bu kitapların İslam kültürünün bir gerçeği olduğunu unutmadan, bunlara öyle bir yer verilmesi gerekir ki, bu kitapların isimleri duyulduğu ve anıldığı vakit , Müslümanların elleri ve ayakları titremesin, ve yüzlerinin rengi değişmesin.
Bu kitaplar Müslümanların hayatında, onlara dininin kurallarını vaz eden kitaplar olarak değil , geçmişteki yaşanmışlıklardan kesitler sunan, içinde doğru veya yanlış olma ihtimalini taşıyan bilgileri ihtiva eden, bir siyer kitabı olarak yer almalıdır.
Allah (c.c) dinini eksik bırakarak resulüne eksikliği doldurması gibi bir yetki vermediği gibi , bizleri bu eksikliği tamamladığı iddia edilen hadis kitaplarına da mahkum etmemiştir. Bu konular açıldığı zaman "Hadi bana Kur'anda namazı göster" , "Hadi bana zekatın kaçta kaç verileceğini göster" hadi bana ..... göster" v.s diyerek , Kur'anın eksik olduğunu ispatlamaya çalışarak , rivayet kitaplarını kutsamak adına , Allah (c.c) nin dininin eksik olduğunu utanmadan söyleyebilmektedirler.
Namaz, Muhammed (a.s) ile farz olan bir ibadet olmayıp , insanlığın kadim bir ibadet şeklidir. Hadis ehli taraftarları, bu ibadetin Muhammed (a.s) ile farz olduğu gibi bir cehalet içine girerek , miraç masalları ile, haşa Muhammed (a.s) ı Allah (c.c) ile pazarlığa oturtmaktan haya etmemişlerdir. Zekat miktarı zaman ve zemine göre değişebilen bir miktar olup , rivayet kitaplarında olan miktar, evrensellik arz eden bir miktar değildir . Belirlenen miktar , o zamanın değerlerine göre belirlenmiş olup , toplumun ihtiyaç durumuna göre artar veya eksilebilir.
Bu kitaplar, İslam dünyasında bu hali ile saltanat sürmeye devam ettiği müddetçe , çok başlılığın getirdiği zararlar, biz Müslümanlara daha büyük etkiler yaparak , hala 1400 sene öncesinin din anlayışını savunan ve onun kavgalarını yapan insanlar olarak, yaşanan zamandan uzak bir halde kendimizle kavgaya devam ederek , düşmanlarımıza kendimizi güldürmekten başka bir şey yapmış olmayız.
Ayrıca bu kitapları Kur'an ile eş tutmanın kişiye verdiği itikadi zararın boyutları ahirete de yansıyarak , telafisi imkansız olan bir duruma sokacaktır. Bu kimseleri, o kitaplarda yazan şefaat masalları veya cehennemde biraz yanıp çıkacağız gibi rivayetler tarafından belirlenmiş din algısı bile kurtaramayacak , dünya hayatında yaptıkları şirk ve küfür amellerinin cezasını ebedi olarak ödeyeceklerdir.
Sonuç olarak ; Allah (c.c) dinini, Resulü ile bizlere bildirmiş, bu konuda herhangi bir eksik bırakarak , "Buraları Resulüm doldursun" şeklinde kimseye bir yetki vermemiştir. Resulün sözleri olduğu iddia edilen kitaplara bizi mahkum ederek, "Resule itaat Buhari ve Müslime itaat ile gerçekleşir" şeklinde küfür ve şirk içeren sözleri söylememize ve bunları savunmamızı gerektirecek herhangi bir emirde vermemiştir.
Bugün iyice gün yüzüne çıkmış olan Kur'an-Hadis savaşının , Hadis tarafında olanlar tarafından koparılan yaygaralar , bu kitapların saltanatının sallanmaya ve bu kitaplar üzerinden oluşmuş olan din algısının sorgulanmaya başlanmasından doğan bir rahatsızlığın iyice su yüzüne çıkmış şeklidir.
Allah (c.c) dininde asla eksik bırakarak bu eksiğin giderilmesini , ne elçisine bırakmamış ne de elçisinin sözlerinin yer aldığı rivayet kitaplarına bizi mahkum etmemiştir. Elçinin sünneti, eğer bu kimselerin çok umurlarında ise , o elçinin gerçek sünneti Kur'an içinde ayan beyan ortada durmaktadır. Ancak Kur'an yerine hadis kitaplarını din edinenler için bu gerçek maalesef görülememektedir.
RABBİMİZ BİZLERİ RİVAYET KİTAPLARINA KUL OLMAYA ÇAĞIRAN PEYGAMBER DÜŞMANLARINDAN MUHAFAZA ETSİN.
5 Ocak 2016 Salı
İHSAN ŞENOCAK : Allah (c.c) nin Buhari ve Müslim'e İmanı Emrettiğini İddia Eden Bir Müfteri
Son yıllarda Türkiye geneline baktığımızda , geleneksel düşüncede hakim olan din konusunda rivayetlerin belirleyiciliğine karşı , Kur'anın belirleyici ve hakem olmasını savunan düşüncenin filizlendiğine şahit olmaktayız. Ancak bu filizlenmeye, din konusunda rivayetlerin belirleyici olmasını savunanlar tarafından şiddetli bir biçimde karşı çıkıldığı da malumdur.
Kur'anın din konusunda belirleyici ve hakem olmasına karşı çıkanların bayraktarlığını yapan şahsiyetlerden bir tanesi de İhsan Şenocak adlı bir kişidir. Yapmış olduğu konuşmalarda , din konusunda Kur'anın belirleyici ve hakem olmasını savunan kişileri hedef alarak onları acımasız bir biçimde eleştiren bu kişi, rivayetleri savunmak adına Allah adına yalan ve iftira atmayı dahi göze alacak kadar gözü kararmış bir halde, Kur'ana karşı rivayetleri savunmaya devam etmektedir.
Bu yazımızda, onun bu konudaki konuşmasından bir kesit sunup, nasıl bir şirk içinde olduğunu göstererek, kendisini ve kendisi ile aynı düşünceyi paylaşanları şirklerinden dönmeye davet edeceğiz.
İzlemiş olduğunuz video da , İhsan Şenocak adlı kişi , "Buhari ve Müslim'i hakem kılmayı Müslüman olmanın şartı olarak görmekte ve bu şartı söylerken ,"BEN DEMİYORUM ALLAH DİYOR KARDEŞİM" diyerek Allah (c.c) adına yalan ve iftira uydurmaktadır.
"Buhari" ve "Müslim" adlı rivayet kitapları din de belirleyici ve hakem midir?.
Adını verdiğimiz kitaplar bilindiği üzere , Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözlerin toplandığı kitapların iki tanesinin ismidir. Zaman içinde özellikle bu iki ismi taşıyan kitaplar, İslam dünyasında Kur'anın önüne geçirilerek , din de belirleyici ve hakem kılınan marka isimler haline getirilmiş , bu kitaplara yapılacak en küçük bir itirazın, kişinin dinden çıkarak "Kafir" damgası yemesine sebep olacağı şeklinde bir düşünce geliştirilmiştir.
"Buhari" ve "Müslim" in bu kadar savunulmasının amacı nedir ?.
İhsan Şenocak ve benzer kişilerin, bu kitapları böyle hararetli bir şekilde savunmasının altında yatan sebeplerin en başta geleni , bu kitaplar içindeki bir takım rivayetlerin , Kur'an ile uyum arz etmeyen bir yapıya sahip olmasına rağmen , bu rivayetlerin dini inanç haline getirilmiş olmasıdır. Kur'an hakem kılınarak bu rivayetler tahlil edildiği takdirde , bu kişilerin savunduğu din anlayışı büyük bir çöküş içine gireceğini kendileri de bildiği için, bu kadar hararetli bir savunma içine girmişlerdir.
Kardeşim Allah (c.c) kitabında "Allah a ve resulüne itaat edin" şeklindeki emirlerini inkar mı ediyorsunuz siz ?.
Allah (c.c) nin kitabında, kendisine ve resulüne iman etmemizi emreden ayetlerin hiçbiri inkar edilemez. Ancak , "Resule itaat" emrini hadis kitaplarında onun söylediği rivayet edilen sözlere bağlamaya itirazımız vardır neden mi ? ;
Herhangi hadis kitabında rivayet edilen bir hadis , Muhammed (a.s) ın ağzından çıktığı anda yazılmış bir söz değildir. Onu dinleyen sahabenin , duyduklarından akıllarında kalanı, bir başkasına aktararak, onun vefatından onlarca yıl sonra yazıya geçirilmiş olan sözlerdir. Sahabe ve ondan sonrakiler tarafından yapılan bu aktarımlarda , insan olmanın bir neticesi olarak , yanlış anlamak , unutmak gibi durumların yanı sıra , konuşmanın yarısında gelerek bir kısmını dinleyememenin vermiş olduğu bazı yanlış anlama ve aktarımlar söz konusudur.
Kur'an , kendisinde böyle bir problem asla söz konusu olmayan , indiği anda yazıya geçirilerek , en küçük bir hataya dahi yer verilmeyen bir kitap olarak elimizde bulunmaktadır. Problem olan nokta , hadis kitaplarının aynı Kur'an gibi olduğu muamelesine tabi tutulmasıdır. Bu kitaplar eğer üzerinde mahalle baskısı oluşturulmadan Kur'ana eş değer görülmemiş olsaydı , bu kadar kavganın meydana gelmesine gerek dahi kalmazdı. Bu kavganın baş müsebbipleri , zaman içinde bu kitaplara aşırı bir değer yükleyerek Kur'anın önüne geçirenlerdir.
Allah (c.c) bizlere "Buhari" ve "Müslim" e itaat etmemizi mi emrediyor?.
Allah (c.c) nin bizlerden böyle bir itaat istediği iddiası , İhsan Şenocak'ın okuduğu bir ayetin o anlama geldiğini iddia etmesinden başka bir şey değildir. Bu düşünce hocanın indi düşüncesi olup "Ben böyle olduğunu düşünüyorum" demiş olsa idi bu hoşgörülebilir di, fakat "BEN DEMİYORUM ALLAH DİYOR KARDEŞİM" şeklinde bir iddia ALLAH ADINA KONUŞMAK anlamına gelip , Allah (c.c) adına konuşmak Muhammed (a.s) ile bitmiş olup ,böyle bir konuma ondan sonra kimse sahip olmayacaktır.
İhsan Şenocak'ın okumuş olduğu "Hayır; Rabb'ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar." mealindeki Nisa s. 65. ayetinin nasıl anlaşılması gerekmektedir?.
Ayetleri bağlam gözetmeden , veya bağlamından kopararak okuma metodu , kendi ön yargılarını Kur'ana kabul ettirmek isteyenlerin en çok başvurdukları bir yöntem olup , bu yöntemi iddia sahibi olan zat çok açık bir biçimde kullanmaktadır şöyle ki;
İlgili ayetlerin bize dönük herhangi bir mesajı olmadığını iddia etmemekle birlikte , öncelikle ilk hitabın dikkate alınması gerektiğini düşünerek , sonra ki aşamada bize dönük nasıl bir mesajı olduğu anlaşılmaya çalışılabilir.
Nisa s. 65. ayeti , 60. ve 70. ayetler arası bir bağlama sahip olarak bütünlük içinde okunması gereken bir ayettir. 60. ayetten itibaren "Münafık" olarak bahsedilen kişilerin , iman ettiklerini iddia ettikleri kitabın hakemliğini ret ettiklerini görmekteyiz. Ayetleri bağlamı dahilinde okuduğumuzda , münafıkların çekiştikleri şeylerde , iman ettikleri kitabın hakemliğine başvurmadıkça iman etmiş sayılmayacağı beyan edilmektedir.
Ayeti bağlamından koparıp , sonra bu hakemliğin bu gün hadis kitaplarına düştüğünü "Ben demiyorum Allah diyor kardeşim" şeklinde cezbeye gelmiş sofiler misali söylemek, zalimlikten başka bir şey değildir.
Ayet içinde geçen "seni hakem tayin edip" cümlesi , Muhammed (a.s) ın kendisine inen kitabın haricinde bir hakemliği olduğunu mu, ve bu gün bu hakemliğin Buhari" ve "Müslim" gibi hadis kitaplarına düştüğünü mü ifade etmektedir ?.
[004.105] Doğrusu Biz sana gerçeğin ta kendisi olan kitab (Kur'an)'ı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma!
[003.023] Kendilerine Kitapdan bir pay verilenleri, görmedin mi? Onlar aralarında hüküm vermek için Allah'ın Kitabına çağırılmışlar, sonra onlardan bir takımı dönmüşlerdir. Onlar temelli yüz çevirenlerdir.
[024.051] Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: «İşittik, itaat ettik» demek, ancak müminlerin sözüdür, işte saadete erenler onlardır.
[005.048] Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.
[005.049] O halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar.
[042.010] Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na dayandım ve O'na yönelirim.
[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
Yukarıda mealini verdiğimiz ayetlerde , Muhammed (a.s) ın kendisine inmiş olan kitabın hakemliğine uyduğunu görmekteyiz. Problem "Elçiye itaat edin" şeklindeki emirlerin bu gün nasıl okunması gerektiğinde düğümlenmektedir. İhsan Şenocak adlı kişi bu düğümü Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarının çözeceğini iddia etmektedir.
http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2015/12/hasr-s-7-ayeti-resulun-verdigini-almak.html
http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2016/01/tevbe-s-29-ayeti-allah-ve-elcisinin.html
Yukarıdaki linkler , "Allah ve Resulü" şeklinde geçen ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaştığımız yazılardır.
Nisa s. 65. ayetine dönecek olursak, bu benzeri ayetler bu gün nasıl anlaşılmalıdır ?.
Muhammed (a.s) ın hakem olmasının anlamı , öncelikle onun "Resul" olmasının ne anlama geldiğinin anlaşılmasından sonra mümkün olacaktır.
Resuller , Allah (c.c) nin insanlar içinden seçtiği insanlar olup , onların görevi aldıkları vahyi insanlara aktarmaktır. Bu aktarmayı postacılık ile aynı anlama geldiğini söylemek istemediğimizi hatırlatarak , aynı vahyin muhatabı kendilerinin de olması nedeniyle , okudukları vahyi hayatlarına en doğru pratize eden "Üsvetün hasene" yani güzel örneklerdir.
Muhammed (a.s) bu örneklerin sonuncusu olup , yaşadığı zaman zarfı içinde ,kendisine inen kitabı hakem yapan bir hayatı devam ettirmiştir. Onun vefatı sonrasında ,"Vahiy merkezli din" yerine "Elçi merkezli din" anlayışı hakim kılınarak , bu gün meydana gelen elçinin konumu tartışmalarının önü açılmıştır.
Vahyin belirleyiciliği yerine , rivayetlerin belirleyici olmasına sebep olan bu din algısı , resulun görevini daha yukarılara taşıyarak , onu din koyucu bir konuma getirmiş , ve onun söylemiş olduğu rivayet edilen sözleri "Vahiy" ile eşdeğer hale getirmiştir. Bu eşdeğer kılma çalışmaları , yine bazı Kur'an ayetlerinin ön yargılar sonucu ve bağlamından koparılarak okunması ve ona atfen yalan ve iftira türünden hadisler uydurularak yapılmıştır.
"Buhari ve Müslim tapıcılığı" olarak ifade edebileceğimiz durum , bu tür bir din algısının yansıması olup , "Buhari çökerse din çöker" , "Buhari yere gök , göğe yer dese inanacaksınız" türünden bildiğimiz söylemler bu düşüncenin yansımasıdır.
Elçinin sözlerini Kur'an ile eşdeğer tutmak düşüncesi , Elçiyi ilah , veya Allah (c.c) nin elçisinin seviyesine indirilmesi gibi bir itikadi bozukluğu beraberinde getirir. Elçinin söylemiş olduğu sözlerin içinde bulunduğu kitaplar , o kitaplardaki rivayetleri toplayan kişilerin içtihatları sonucunda belirlenmiş olan rivayetler olup , sahih olup olmaması kişilerin içtihatları ile belirlenmiştir.
Bizler bu gün , kişisel içtihatların belirlediği rivayetlerin toplandığı kitapları , Allah (c.c) nin kitabı olarak görür , bu kitaplara iman edilmesi gibi bir şartın Allah (c.c) tarafından emredildiği gibi bir iddia içinde olduğumuz takdirde bu iddianın bize getirisi "Küfr" ve "Şirk" ten başka bir şey olmayacaktır.
İhsan Şenocak'ın iddiasına göre , Allah (c.c) eğer Müslüman olmak için , Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarına iman etmeyi şart koştu ise , Buhari ve Müslim gibi hadis kitapları tedvin edilmeden önce yaşayanlar Müslüman değilmiydi ?.
Sonuç olarak ; İhsan Şenocak adlı kişinin cezbe halindeki dervişler misali ağzından çıkan sözler, aklı başında bir müslüman tarafından söylenecek sözler değildir. Rivayetleri kotarmak için ortaya atılan düşünceyi seslendirirken ,"BUHARİ HAKEM OLMADIKÇA , MÜSLİM HAKEM OLMADIKÇA, ALLAH'A YEMİN OLSUN Kİ MÜSLÜMAN OLAMAZSINIZ ALLAH DİYOR KARDEŞİM BEN DEMİYORUM" şeklindeki sözler , "«Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?»" beyanı gereğince , tek hakem olması gereken kitabın, KUR'AN olduğunu ret ederek bu kitaba, kişilerin içtihatları ile belirlenen Muhammed (as) ın söylemiş olduğu rivayet edilen sözleri ortak koşması nedeniyle Allah adına yalan ve iftira atmak denilen cürüm'ün işlenmesi anlamına gelmektedir.
[011.018] Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kim vardır? Bunlar Rabblarının huzuruna götürülürler ve şahidler: Rabblarına yalan uyduranlar bunlardır, derler. Bilin ki; Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.
"Ben demiyorum Allah diyor" ifadesi asla kullanılmaması gereken bir söz olup , sahibini "Allah (c.c) adına konuşmak" konumuna getirir ki , böyle bir yetki seçilmiş elçiler haricinde kimseye verilmemiştir.
İhsan Şenocak'ı "Müfteri" olarak itham etmiş olmamız, ona ve onun gibi düşünenlere hakaret mahiyetinde bir söz olmayıp , söylenen sözün , kişiyi nasıl bir duruma düşürdüğünü göstermek içindir.
Ona ve onun gibi düşünenlere tavsiyemiz şu dur ; Yol yakın iken tevbe edip , kendinizi Kur'anın hakem kılındığı bir din anlayışına teslim ediniz. Eğer bu yolda devam ederseniz , Allah (c.c) uydurduğunuz yalanlar hesap gününde yakanızı bırakmayacak ve bunun cezası ağır biçimde size ödetilecektir.
Bu yazı, başta sözün sahibi olmak üzere, bu sözü sahiplenenlere bir tebliğ mahiyetindedir .
ŞAHİD OL YA RAB , ŞAHİD OL YA RAB, ŞAHİD OL YA RAB
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kur'anın din konusunda belirleyici ve hakem olmasına karşı çıkanların bayraktarlığını yapan şahsiyetlerden bir tanesi de İhsan Şenocak adlı bir kişidir. Yapmış olduğu konuşmalarda , din konusunda Kur'anın belirleyici ve hakem olmasını savunan kişileri hedef alarak onları acımasız bir biçimde eleştiren bu kişi, rivayetleri savunmak adına Allah adına yalan ve iftira atmayı dahi göze alacak kadar gözü kararmış bir halde, Kur'ana karşı rivayetleri savunmaya devam etmektedir.
Bu yazımızda, onun bu konudaki konuşmasından bir kesit sunup, nasıl bir şirk içinde olduğunu göstererek, kendisini ve kendisi ile aynı düşünceyi paylaşanları şirklerinden dönmeye davet edeceğiz.
İzlemiş olduğunuz video da , İhsan Şenocak adlı kişi , "Buhari ve Müslim'i hakem kılmayı Müslüman olmanın şartı olarak görmekte ve bu şartı söylerken ,"BEN DEMİYORUM ALLAH DİYOR KARDEŞİM" diyerek Allah (c.c) adına yalan ve iftira uydurmaktadır.
"Buhari" ve "Müslim" adlı rivayet kitapları din de belirleyici ve hakem midir?.
Adını verdiğimiz kitaplar bilindiği üzere , Muhammed (a.s) ın söylediği rivayet edilen sözlerin toplandığı kitapların iki tanesinin ismidir. Zaman içinde özellikle bu iki ismi taşıyan kitaplar, İslam dünyasında Kur'anın önüne geçirilerek , din de belirleyici ve hakem kılınan marka isimler haline getirilmiş , bu kitaplara yapılacak en küçük bir itirazın, kişinin dinden çıkarak "Kafir" damgası yemesine sebep olacağı şeklinde bir düşünce geliştirilmiştir.
"Buhari" ve "Müslim" in bu kadar savunulmasının amacı nedir ?.
İhsan Şenocak ve benzer kişilerin, bu kitapları böyle hararetli bir şekilde savunmasının altında yatan sebeplerin en başta geleni , bu kitaplar içindeki bir takım rivayetlerin , Kur'an ile uyum arz etmeyen bir yapıya sahip olmasına rağmen , bu rivayetlerin dini inanç haline getirilmiş olmasıdır. Kur'an hakem kılınarak bu rivayetler tahlil edildiği takdirde , bu kişilerin savunduğu din anlayışı büyük bir çöküş içine gireceğini kendileri de bildiği için, bu kadar hararetli bir savunma içine girmişlerdir.
Kardeşim Allah (c.c) kitabında "Allah a ve resulüne itaat edin" şeklindeki emirlerini inkar mı ediyorsunuz siz ?.
Allah (c.c) nin kitabında, kendisine ve resulüne iman etmemizi emreden ayetlerin hiçbiri inkar edilemez. Ancak , "Resule itaat" emrini hadis kitaplarında onun söylediği rivayet edilen sözlere bağlamaya itirazımız vardır neden mi ? ;
Herhangi hadis kitabında rivayet edilen bir hadis , Muhammed (a.s) ın ağzından çıktığı anda yazılmış bir söz değildir. Onu dinleyen sahabenin , duyduklarından akıllarında kalanı, bir başkasına aktararak, onun vefatından onlarca yıl sonra yazıya geçirilmiş olan sözlerdir. Sahabe ve ondan sonrakiler tarafından yapılan bu aktarımlarda , insan olmanın bir neticesi olarak , yanlış anlamak , unutmak gibi durumların yanı sıra , konuşmanın yarısında gelerek bir kısmını dinleyememenin vermiş olduğu bazı yanlış anlama ve aktarımlar söz konusudur.
Kur'an , kendisinde böyle bir problem asla söz konusu olmayan , indiği anda yazıya geçirilerek , en küçük bir hataya dahi yer verilmeyen bir kitap olarak elimizde bulunmaktadır. Problem olan nokta , hadis kitaplarının aynı Kur'an gibi olduğu muamelesine tabi tutulmasıdır. Bu kitaplar eğer üzerinde mahalle baskısı oluşturulmadan Kur'ana eş değer görülmemiş olsaydı , bu kadar kavganın meydana gelmesine gerek dahi kalmazdı. Bu kavganın baş müsebbipleri , zaman içinde bu kitaplara aşırı bir değer yükleyerek Kur'anın önüne geçirenlerdir.
Allah (c.c) bizlere "Buhari" ve "Müslim" e itaat etmemizi mi emrediyor?.
Allah (c.c) nin bizlerden böyle bir itaat istediği iddiası , İhsan Şenocak'ın okuduğu bir ayetin o anlama geldiğini iddia etmesinden başka bir şey değildir. Bu düşünce hocanın indi düşüncesi olup "Ben böyle olduğunu düşünüyorum" demiş olsa idi bu hoşgörülebilir di, fakat "BEN DEMİYORUM ALLAH DİYOR KARDEŞİM" şeklinde bir iddia ALLAH ADINA KONUŞMAK anlamına gelip , Allah (c.c) adına konuşmak Muhammed (a.s) ile bitmiş olup ,böyle bir konuma ondan sonra kimse sahip olmayacaktır.
İhsan Şenocak'ın okumuş olduğu "Hayır; Rabb'ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar." mealindeki Nisa s. 65. ayetinin nasıl anlaşılması gerekmektedir?.
Ayetleri bağlam gözetmeden , veya bağlamından kopararak okuma metodu , kendi ön yargılarını Kur'ana kabul ettirmek isteyenlerin en çok başvurdukları bir yöntem olup , bu yöntemi iddia sahibi olan zat çok açık bir biçimde kullanmaktadır şöyle ki;
İlgili ayetlerin bize dönük herhangi bir mesajı olmadığını iddia etmemekle birlikte , öncelikle ilk hitabın dikkate alınması gerektiğini düşünerek , sonra ki aşamada bize dönük nasıl bir mesajı olduğu anlaşılmaya çalışılabilir.
Nisa s. 65. ayeti , 60. ve 70. ayetler arası bir bağlama sahip olarak bütünlük içinde okunması gereken bir ayettir. 60. ayetten itibaren "Münafık" olarak bahsedilen kişilerin , iman ettiklerini iddia ettikleri kitabın hakemliğini ret ettiklerini görmekteyiz. Ayetleri bağlamı dahilinde okuduğumuzda , münafıkların çekiştikleri şeylerde , iman ettikleri kitabın hakemliğine başvurmadıkça iman etmiş sayılmayacağı beyan edilmektedir.
Ayeti bağlamından koparıp , sonra bu hakemliğin bu gün hadis kitaplarına düştüğünü "Ben demiyorum Allah diyor kardeşim" şeklinde cezbeye gelmiş sofiler misali söylemek, zalimlikten başka bir şey değildir.
Ayet içinde geçen "seni hakem tayin edip" cümlesi , Muhammed (a.s) ın kendisine inen kitabın haricinde bir hakemliği olduğunu mu, ve bu gün bu hakemliğin Buhari" ve "Müslim" gibi hadis kitaplarına düştüğünü mü ifade etmektedir ?.
[004.105] Doğrusu Biz sana gerçeğin ta kendisi olan kitab (Kur'an)'ı indirdik ki insanlar arasında Allah'ın sana gösterdiği şekilde hükmedesin. Sakın hainlerin savunucusu olma!
[003.023] Kendilerine Kitapdan bir pay verilenleri, görmedin mi? Onlar aralarında hüküm vermek için Allah'ın Kitabına çağırılmışlar, sonra onlardan bir takımı dönmüşlerdir. Onlar temelli yüz çevirenlerdir.
[024.051] Aralarında hüküm verilmek üzere Allah'a ve Peygambere çağırıldıkları vakit: «İşittik, itaat ettik» demek, ancak müminlerin sözüdür, işte saadete erenler onlardır.
[005.048] Kuran'ı, önce gelen Kitap'ı tasdik ederek ve ona şahid olarak gerçekle sana indirdik. Allah'ın indirdiği ile aralarında hükmet; gerçek olan sana gelmiş bulunduğuna göre, onların heveslerine uyma! Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık; eğer Allah dileseydi sizi bir tek ümmet yapardı, fakat bu, verdikleriyle sizi denemesi içindir; o halde iyiliklere koşuşun, hepinizin dönüşü Allah'adır. O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri size bildirir.
[005.049] O halde, Allah'ın indirdiği Kitap ile aralarında hükmet, Allah'ın sana indirdiği Kuran'ın bir kısmından seni vazgeçirmelerinden sakın, heveslerine uyma; eğer yüz çevirirlerse bil ki, Allah bir kısım günahları yüzünden onları cezalandırmak istiyor. İnsanların çoğu gerçekten fasıktırlar.
[042.010] Ayrılığa düştüğünüz herhangi bir şeyde hüküm vermek, Allah'a mahsustur. İşte, bu Allah, benim Rabbimdir. O'na dayandım ve O'na yönelirim.
[006.114] «Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?» Kendilerine Kitap verdiklerimiz, onun gerçekten Rableri katından indirilmiş olduğunu bilirler. Öyleyse, sen şüpheye düşenlerden olma!
Yukarıda mealini verdiğimiz ayetlerde , Muhammed (a.s) ın kendisine inmiş olan kitabın hakemliğine uyduğunu görmekteyiz. Problem "Elçiye itaat edin" şeklindeki emirlerin bu gün nasıl okunması gerektiğinde düğümlenmektedir. İhsan Şenocak adlı kişi bu düğümü Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarının çözeceğini iddia etmektedir.
http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2015/12/hasr-s-7-ayeti-resulun-verdigini-almak.html
http://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2016/01/tevbe-s-29-ayeti-allah-ve-elcisinin.html
Yukarıdaki linkler , "Allah ve Resulü" şeklinde geçen ayetlerin nasıl anlaşılması gerektiği yönündeki düşüncelerimizi paylaştığımız yazılardır.
Nisa s. 65. ayetine dönecek olursak, bu benzeri ayetler bu gün nasıl anlaşılmalıdır ?.
Muhammed (a.s) ın hakem olmasının anlamı , öncelikle onun "Resul" olmasının ne anlama geldiğinin anlaşılmasından sonra mümkün olacaktır.
Resuller , Allah (c.c) nin insanlar içinden seçtiği insanlar olup , onların görevi aldıkları vahyi insanlara aktarmaktır. Bu aktarmayı postacılık ile aynı anlama geldiğini söylemek istemediğimizi hatırlatarak , aynı vahyin muhatabı kendilerinin de olması nedeniyle , okudukları vahyi hayatlarına en doğru pratize eden "Üsvetün hasene" yani güzel örneklerdir.
Muhammed (a.s) bu örneklerin sonuncusu olup , yaşadığı zaman zarfı içinde ,kendisine inen kitabı hakem yapan bir hayatı devam ettirmiştir. Onun vefatı sonrasında ,"Vahiy merkezli din" yerine "Elçi merkezli din" anlayışı hakim kılınarak , bu gün meydana gelen elçinin konumu tartışmalarının önü açılmıştır.
Vahyin belirleyiciliği yerine , rivayetlerin belirleyici olmasına sebep olan bu din algısı , resulun görevini daha yukarılara taşıyarak , onu din koyucu bir konuma getirmiş , ve onun söylemiş olduğu rivayet edilen sözleri "Vahiy" ile eşdeğer hale getirmiştir. Bu eşdeğer kılma çalışmaları , yine bazı Kur'an ayetlerinin ön yargılar sonucu ve bağlamından koparılarak okunması ve ona atfen yalan ve iftira türünden hadisler uydurularak yapılmıştır.
"Buhari ve Müslim tapıcılığı" olarak ifade edebileceğimiz durum , bu tür bir din algısının yansıması olup , "Buhari çökerse din çöker" , "Buhari yere gök , göğe yer dese inanacaksınız" türünden bildiğimiz söylemler bu düşüncenin yansımasıdır.
Elçinin sözlerini Kur'an ile eşdeğer tutmak düşüncesi , Elçiyi ilah , veya Allah (c.c) nin elçisinin seviyesine indirilmesi gibi bir itikadi bozukluğu beraberinde getirir. Elçinin söylemiş olduğu sözlerin içinde bulunduğu kitaplar , o kitaplardaki rivayetleri toplayan kişilerin içtihatları sonucunda belirlenmiş olan rivayetler olup , sahih olup olmaması kişilerin içtihatları ile belirlenmiştir.
Bizler bu gün , kişisel içtihatların belirlediği rivayetlerin toplandığı kitapları , Allah (c.c) nin kitabı olarak görür , bu kitaplara iman edilmesi gibi bir şartın Allah (c.c) tarafından emredildiği gibi bir iddia içinde olduğumuz takdirde bu iddianın bize getirisi "Küfr" ve "Şirk" ten başka bir şey olmayacaktır.
İhsan Şenocak'ın iddiasına göre , Allah (c.c) eğer Müslüman olmak için , Buhari ve Müslim gibi hadis kitaplarına iman etmeyi şart koştu ise , Buhari ve Müslim gibi hadis kitapları tedvin edilmeden önce yaşayanlar Müslüman değilmiydi ?.
Sonuç olarak ; İhsan Şenocak adlı kişinin cezbe halindeki dervişler misali ağzından çıkan sözler, aklı başında bir müslüman tarafından söylenecek sözler değildir. Rivayetleri kotarmak için ortaya atılan düşünceyi seslendirirken ,"BUHARİ HAKEM OLMADIKÇA , MÜSLİM HAKEM OLMADIKÇA, ALLAH'A YEMİN OLSUN Kİ MÜSLÜMAN OLAMAZSINIZ ALLAH DİYOR KARDEŞİM BEN DEMİYORUM" şeklindeki sözler , "«Allah size Kitap'ı açık açık indirmişken O'ndan başka bir hakem mi isteyeyim?»" beyanı gereğince , tek hakem olması gereken kitabın, KUR'AN olduğunu ret ederek bu kitaba, kişilerin içtihatları ile belirlenen Muhammed (as) ın söylemiş olduğu rivayet edilen sözleri ortak koşması nedeniyle Allah adına yalan ve iftira atmak denilen cürüm'ün işlenmesi anlamına gelmektedir.
[011.018] Allah'a karşı yalan uyduranlardan daha zalim kim vardır? Bunlar Rabblarının huzuruna götürülürler ve şahidler: Rabblarına yalan uyduranlar bunlardır, derler. Bilin ki; Allah'ın laneti zalimlerin üzerinedir.
"Ben demiyorum Allah diyor" ifadesi asla kullanılmaması gereken bir söz olup , sahibini "Allah (c.c) adına konuşmak" konumuna getirir ki , böyle bir yetki seçilmiş elçiler haricinde kimseye verilmemiştir.
İhsan Şenocak'ı "Müfteri" olarak itham etmiş olmamız, ona ve onun gibi düşünenlere hakaret mahiyetinde bir söz olmayıp , söylenen sözün , kişiyi nasıl bir duruma düşürdüğünü göstermek içindir.
Ona ve onun gibi düşünenlere tavsiyemiz şu dur ; Yol yakın iken tevbe edip , kendinizi Kur'anın hakem kılındığı bir din anlayışına teslim ediniz. Eğer bu yolda devam ederseniz , Allah (c.c) uydurduğunuz yalanlar hesap gününde yakanızı bırakmayacak ve bunun cezası ağır biçimde size ödetilecektir.
Bu yazı, başta sözün sahibi olmak üzere, bu sözü sahiplenenlere bir tebliğ mahiyetindedir .
ŞAHİD OL YA RAB , ŞAHİD OL YA RAB, ŞAHİD OL YA RAB
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)