mealinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mealinin etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Şubat 2017 Çarşamba

Elmalılı Mealinin Sadeleştirilmişinde Yapılan Bir Tahrif ve İlmi Ahlaksızlık Örneği

Kur'an'ın Arap dilinde nazil olması , bu dili konuşmayan ve bilmeyenler tarafından anlaşılma sorununu ortaya çıkarmış, bu sorun Kur'an'ın diğer dillere çevirilerinin yapılması ile aşılmaya çalışılmıştır. Konuya Türkiye boyutundan baktığımız zaman , bu kitabı okumak ve anlamak isteyen, fakat Arap dilini bilmeyen insanlar, bu kitabın Türkçeye çevrilmiş meallerine başvurmak zorundadırlar. 

Merhum Elmalılı Hamdi Yazır tarafından yapılmış olan Hak dini Kur'an dili adlı tefsir, yıllardır Kur'an'ı anlamak isteyen bir çok kimsenin başvuru kaynağı olmuş , halen de olmaktadır. Ancak bu tefsirin günümüz insanı için dilinin ağır ve anlaşılır olmaktan uzak olması , bir çok insanın bu tefsiri anlamakta sıkıntı çekmesine sebep olmaktadır. Bu tefsirin dilinin ağır olmasından doğan sıkıntının  aşılması için, onun günlük konuşulan Türkçeye çevrilmesi yani sadeleştirilmesi yolu ile daha çok kimsenin okumasını sağlamak fikrini doğurmuş, ve bu tefsirin dili sadeleştirilerek konuştuğumuz dile çevrilmek sureti ile farklı yayın evleri tarafından piyasaya sürülmüştür.

Ancak Elmalılı tefsirini sadeleştirmek adına yola çıkanlar, bu konuda 2 defa sorumlu oldukları yani hem çevirdikleri tefsirin aslına ve ilmi ahlaka sadık kalmak sureti ile bir çeviri yapmak, hem de orjinal mealdeki ayet çevirileri üzerinde herhangi bir tahrifatta bulunmamak bilinci içinde olmaları gerekiğini öncelikli olarak bilmeleri gerekirken, bu tefsirin sadeleştirilmiş meali üzerinde bazı hatalar ve tahrifler bulunduğu gözden kaçmamaktadır.

Bu tefsirin sadeleştirmesini yapan kimselerin mutlaka akademik kariyer sahibi insanlar olduğunu düşünmekteyiz. Bu yazıyı yazarken, bu tefsiri sadeleştirenlerin hiç birini tanımadığımızı, ismini dahi bilmediğimizi , yapacağımız eleştirideki hatayı yapan sadeleştiriciyi tanımadığımızı, ve amacımızın herhangi bir kimseyi karalamak olmadığını öncelikle hatırlatmak isteriz.

Bundan önceki yazılarımızda adı geçen tefsirdeki Enbiya s. 95. ve Mümtehine s. 13. ayetlerinin Elmalılı tarafından yapılmış olan orjinal meale sadık kalınmayarak, farklı biçimde çevrilmiş olduklarını ele almaya çalışmıştık. Bu yazımızda Zuhruf. 61. ve 63. ayetlerinin Elmalılı tarafından yapılmış olan orjinal çevirisi ile , sadeleştiriciler tarafından yapılmış olan çevirisini ele alarak bu konuda yapılan hatayı ve büyük bir tahrifi gözler önüne sermeye çalışacağız. 

Herkesin malumu olduğu üzere İsa (a.s) ın kıyamete yakın bir süre dünyaya geri döneceği inancı , Hristiyan inancından İslam inancına ithal edilmiştir. Kur'an bu konuda herhangi bir bilgi vermez iken , Hristiyanlardan ithal edilen bu bilgiler, rivayetler yolu ile inanç konusu haline getirilmiş ve İsa (a.s) ile ilgili bazı ayetler , bu rivayetler merkeze alınarak rivayetleri tasdik etmeye yönelik biçimde tahrifata uğratılmaya çalışılmıştır.

Zuhruf s. 61. ayeti bu konuda başı çeken bir ayet olup , ayet meallerine parantez açmak veya hiç açmadan , onun tekrar dünyaya gelecek olduğu inancı sanki Kur'an tarafından bildiriliyormuş gibi bir hava oluşturulmaya çalışılmakta ve Kur'an tahrif edilmektedir.

Zuhruf s. 61. ve 63. ayetlerinin Arapça metnini , bu ayetlerin Elmalılı tarafından yapılmış orjinal meallerini ve internet ortamında bulunan "Elmalılı sadeleştirmiş 2" olarak yapılmış sadeleştirilmiş halini vererek durumu görmeye çalışalım ;

Zuhruf s. 61 . ayeti ;

                                           وَإِنَّهُ لَعِلْمٌ لِّلسَّاعَةِ فَلَا تَمْتَرُنَّ بِهَا وَاتَّبِعُونِ هَذَا صِرَاطٌ مُّسْتَقِيمٌ


Elmalılı Hamdi Yazır (orjinal meal):
Ve hakkıkat o, saat için bir ılimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi' olun, işte bu yegâne doğru yoldur


Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
Gerçekten o, (İsâ'nın yere inişi) kıyâmetin yaklaştığını gösteren bir bilgidir. Sakın kıyâmet hakkında şüpheye düşmeyip, bana uyun, bu doğru yoldur.

2 meali karşılaştıracak olursak , Elmalılı orjinal mealinde bulunmayan İsa'nın yere inişi kısmı parantez içinde sadeleştirici tarafından ilave edilmiştir. Sadeleştirme adına yapılan bu ilave önce ilmi bir ahlaksızlık örneği olup , sonra da asıl metinde olmayan bir ilavenin sadeleştiriciler tarafından meale sokulmak sureti ile yapılan bir tahrif örneğidir.

Ayetin Arapça metninde İsa'nın yere inişi ile ilgili olarak en küçük bir bilgi kırıntısı dahi olmamasına rağmen , sadeleştirme adına meale yapılan bu ilave ile İsa'nın yere inişi ayetin tahrif edilmesi yolu ile Allah'a söyletilmek istenilmektedir. İsa'nın tekrar dünyaya geri gelebileceğine inanmak ayrıdır , onun tekrar dünyaya geleceğini Kur'an'a söyletmeye çalışmak ayrıdır. Kur'an içinde olmayan bir şeyi parantez yolu ile olsa dahi Kur'andanmış gibi göstermek ne ilim adamı ne de Müslüman sıfatına sahip olan kimselere asla yakışmamaktadır. 

Zuhruf s. 63. ayetinde yapılan hata ise tam bir cinayet örneğidir.


             وَلَمَّا جَاء عِيسَى بِالْبَيِّنَاتِ قَالَ قَدْ جِئْتُكُم بِالْحِكْمَةِ وَلِأُبَيِّنَ لَكُم بَعْضَ الَّذِي تَخْتَلِفُونَ فِيهِ فَاتَّقُوا اللَّهَ وَأَطِيعُونِ

Elmalılı Hamdi Yazır (orjial meal) :
Isâ da o beyyinelerle geldiği vakıt şöyle dedi: ben size hikmet ile ve ihtilâf edip durduğunuz şeylerin ba'zısını size beyan edeyim diye geldim, onun için Allahdan korkun ve bana ıtaat edin,

Elmalılı (sadeleştirilmiş - 2) :
İsâ mucizelerle İNDİĞİ zaman dedi ki: «Ben size hikmeti getirdim ve hakkında ihtilâfa düştüğünüz şeylerin bir kısmını size açıklamak için geldim. O halde Allah'tan korkun ve bana itaat edin.

Zuhruf s. 63. ayetinin Arapça metni içindeki CAE (geldi) fiili , Elmalılı tarafından doğru çevrilerek aslına sadık biçimde anlam verilmiş olmasına karşın , sadeleştirici tarafından tahrif edilerek, İNDİĞİ şeklinde çevrilmiştir. Bu eseri sadeleştiren kimse büyük ihtimal ilahiyat eğitimi görmüş, ve Arapçayı bilen bir kimsedir. 

Bu kimsenin Cae fiilinin hangi anlama geldiğini bilmemesine imkan ve ihtimal yoktur. İndiği olarak sadeleştirdiği kelimenin Arapça aslının hangi kelime olması gerektiğini çok iyi bilmesi gereken bu kimse , sırf İsa'nın yere inişi olarak parantez içine aldığı 61. ayetin devamı olan 63. ayetin, rivayetler ile gelen bir bilgi olan , sanki İsa (a.s) kıyamete yakın bir sürede yere indikten sonra bu sözleri söyleyecekmiş gibi bir anlam oluşturmaya çalışması ,yenilir yutulur bir hata değil , açık ve net bir tahrif örneğidir. 

Bu şahsın yapmış olduğu sadeleştirilmiş Elmalılı mealinden Kur'an'ı okuyan bir kimse, bu ayeti okuyunca , İsa (a.s) ın yeniden dünyaya geleceğinin Kur'an tarafından beyan edilmiş olduğunu zannederek , 63. ayetteki İsa (a.s) tarafından söylenen sözlerin , onun yere indikten sonra söyleyeceği sözler olduğuna inanarak , yanlış bir düşünceye sahip olacaktır. Halbuki ilgili ayetler , İsa (a.s) ın yaşadığı zaman içindeki kavmi ile olan mücadelesinden kesitler sunmakta olup , yeniden dünyaya indikten sonra söyleyeceği sözler değildir , çünkü böyle bir yeniden iniş Kur'an tarafından beyan edilmemiştir.

Zuhruf s. 63. ayetinde yapılan bu kelime tahrifi hem sadeleştirildiği iddia edilen bir kitaba karşı İLMİ BİR AHLAKSIZLIK örneği , hem de Allah (c.c) nin ayetleri üzerinde yapılan TAHRİFAT örneğidir. 

Adı her neyse veya kimse Elmalılıyı sadeleştirdiğini iddia eden bu şahsiyetin kafasında İsa'nın kıyamete yakın dünyaya geri döneceği fikri hakim olup , bu düşüncesini ayete söyletmek istemektedir. Bu kişi ilmi ahlaktan öyle yoksun bir kimsedir ki , bu düşüncesini Elmalılı meali üzerinden yapmakla önce Elmalılı'ya iftira atmakta , sonra da Allah (c.c) nin kelimesini tahrif ederek tam bir Yahudilik örneği sergilemektedir.

Elmalılı veya onun mealini sadeleştiren kişi, İsa'nın kıyamete yakın bir zamanda dünyaya geri döneceğine dair bir inanç içinde bulunabilir, bu onların bileceği iştir. Ancak Elmalılı nasıl Allah'ın ayetleri üzerinde tahrifat yapmak sureti ile bu düşüncesini Kur'an'a onaylatmak yoluna gitmekten imtina etti ise , onun mealini sadeleştirmek adına eline kimsenin de, önce Elmalılının eserine karşı yerine getirmesi gereken ilmi ahlaka sahip olarak onun demediğini ona dedirtmeye çalışmaya , sonra da Allah'ın demediğini Allah'a dedirtmeye asla hakkı yoktur. 

İlmi ahlak , herhangi bir kimsenin eseri üzerinde çalışma yapan kimsenin , o eser üzerinde herhangi bir şahsi tasarruf yapması imkanı tanımaz. İlmi ahlaka sahip bir kimse , üzerinde çalıştığı esere sadık kalmak zorundadır. Hele bu eser Allah (c.c) kitabı ise bu kimsenin 2 defa dikkatli olmasını gerektirmektedir. Eser sahibinin demediği ve yazmadığı bir şeyi onun eserine ilave etmeye , Allah (c.c) nin demediği bir şeyi ona dedirtmeye kimsenin hakkı yoktur , böyle bir ameliye içine giren kimse asla güvenilir olamaz.

Bu yanlışı yapan kimseye tavsiyemiz şu olacaktır ; Önce eserini çevirdiğiniz kişinin eserine karşı yaptığınız gayri ahlaki davranıştan vazgeçerek ilgili ayetleri onun orjinal mealine sadık kalarak yeniden düzenlemeniz , sonra da Allah (c.c) nin kelimesine karşı yapmış olduğunuz tahrifattan dolayı ondan bağışlanma istemenizdir. Bunu yapmadığınız takdirde, bir kimsenin eserine karşı yapmış olduğunuz hata ile, ilmi kariyerinizin nasıl bir çukurda olduğunu gözler önüne sermiş olacak, Allah (c.c) nin ayetlerine karşı tahrifkar bir tutum takınmanız sebebi ile de sizden önceki tahrifçilerin akıbetine uğramaktan kendinizi kurtaramayacaksınız. 

24 Nisan 2012 Salı

Mümtahine s. 13. Ayetinin Farklı Mealleri ve Elmalılı Mealinin Katli

Son yıllarda kur'ana olan yönelişlerin sevinç verici olan olumlu yanları ile birlikte, piyasada görülen kur'an çevirileri maalesef bu sevince gölge düşürecek mahiyettedir. Kur'an çevirisi yapmanın ilk şartı arap dilini bilmek olduğu kadar çeviri yapan kişinin kur'an bütünlüğüne olan hakimiyeti bu çeviriyi yaparken belkide arapça bilgisinden dahada önemlidir. Pazara mal yetiştirmek gayesi içinde ve sadece ticari kaygılar hesab edilerek yapılan kur'an çevirilerinin bazısı hem türkçeyi güzel kullanma yönünden yetersiz hemde arapçadan çeviri yönünden bazı yanlışların yapılmasına sebebiyet vermiştir.Masa üzerine daha önceden yapılmış olan mealleri koyarak her mealden bir tutam alarak yapılan kur'an çevirileri o mealdeki aynı hatayı tekrarlamaktan başka bir işe yaramamaktadır. Bu düşüncemiz bütün mealler için geçerli olmamasına rağmen önemli bir kısım meallerin bu metodla yapıldığı maalesef ortadadır. Bu konu ile ilgili olarak daha önceden enbiya s. 95. ayetinin elmalılı tefsirindeki orjinali o tefsiri sadeleştirme adına yola çıkanların o ayetini mealinin elmalılıın orjinal tefsiri doğrultusunda değil başka meallerden alınan diğer mealle nasıl değiştirdiklerini görmüştük.  


Aynı hata maalesef bu seferde mümtahine s. 13. ayetinde yapılarak, merhum elmalılı hamdi yazır'ın orjinal tefsirinde bu ayet ile ilgili yaptığı meal onun mealini sadeleştrime adına yola çıkanlar tarafından başka bir mealden alıntı yapılarak onun meali olarak sunulmuştur. Önce bu ayet ile ilgili diğer meallerden örnekler verip sonra bu ayet ile ilgili elmalılı tefsirindeki orjinal metni ,sonrada sadeleştirenlerin onun adına vermiş olduğu meali vereceğiz.


 -----Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine karşı gazablandığı bir kavmi veli (dost ve müttefik) edinmeyin; ki onlar, kafirlerin mezar halkından umut kesmeleri gibi ahiretten umut kesmişlerdir. (ALİ BULAÇ MEALİ)
-----Ey imân edenler! Allah'ın kendilerine gazab ettiği bir milleti, bir topluluğu dost ve arkadaş edinmeyin ; kâfirler kabirlerdeki kimselerden nasıl umutlarını kesmişlerse, onlar da Âhiret'ten öylece umutlarını kesmişlerdir. (CELAL YILDIRIM MEALİ)
-----Ey inananlar! Allah'ın gazabına uğramış milleti dost edinmeyin; inkarcıların kabirde bulunan kimselerden umutlarını kestikleri gibi, onlar da, ahiretten umutlarını kesmişlerdir. (DİYANET MEALİ)
------Ey iman edenler, Allah’ın kendilerine gazap ettiği bir toplumu dost edinmeyin. Onlar, kabirdeki kafirlerden ümitlerini kestikleri gibi, ahiretten ümitlerini kesmişlerdir. (ŞABAN PİRİŞ MEALİ)
-----Ey inananlar, ALLAH'ın kendilerine kızgın olduğu bir topluluğu dost edinmeyin. İnkarcılar, mezardakilerden nasıl umut kesmişlerse onlar da ahiretten öylesine umut kesmişlerdir.(EDİP YÜKSEL MEALİ)

Bu meallerdeki ortak yön  " kafirlerin mezar halkından ümit kesmeleri" şeklinde yapılmasıdır, ancak aynı ayetin farklı bir mealide şu şekildedir .


----- Ey îman edenler, üzerlerine Allahın gazab etdiği o kavm ile dost olmayın ki mezarların yaranından olan kâfirler nasıl ümidlerini kesdilerse onlar da öylece âhiretden ümidlerini kesmişlerdir.(H. B. ÇANTAY MEALİ)
-----Ey iman edenler! Öyle bir kavmi dost edinmeyin ki, Allah onlara gazab etmiş, ahiretten ümidi kesmişler ve mezarlıklarda yatan kâfirlerin ümidsiz halleri gibi, ümidsizliğe düşmüşlerdir, (Allah’ın rahmetinden ümidlerini kesmişlerdir). (A.F YAVUZ MEALİ)
-----Ey o bütün iyman edenler! Öyle bir kavmı dost tanımayın ki Allah kendilerine gazabetmiş, Âhıretten ümidi kesmişler, eshabı kuburdan olan kâfirlerin me'yusiyyetleri gibi ye'se düşmüşlerdir.(ELMALILI ORJİNAL)

Bu meallerdeki ortak taraf ise "ölmüş olan kafirlerin Allah cc nin rahmetinden ümit kesmiş olmalarıdır. 


Mümtahine s. 13. ayetinin iki farklı meali böyle yapılmasına rağmen ilk olarak örneklerini vermiş olduğumuz, " kafirlerin mezar halkından ümit kesmeleri" şeklindeki meallerin doğru bir şekilde yapılmadığı kanaatindeyiz.

Ayetin kelime kelime mealine bakarsak doğru meal kolayca anlaşılacaktır. 
 "yâ eyyuhâ (ey) ellezîne âmenû (iman edenler) lâ tetevellev(dost edinmeyin , dönmeyin) kavmen (kavim)
gadıbe allâhu aleyhim (Allahın onlara gazaplandığı) kad yeisû min el âhireti (ahiretten ümidini kesenler) kemâ yeise (ümid kestiği gibi) el kuffâru min ashâbi el kubûri (kabir ashabından olan kafirler )

Bu ayetin yukarıda vermiş olduğumuz h.b. çantay- a.f. yavuz- elmalılı nın yaptığı gibi yapılan mealler ayetin metnin daha uygun düşmektedir. Ayet mealen, iman edenlere seslenmekte ve kafir olarak ölerek Allah cc nin rahmetinden ümidini kesmiş olan kafirler gibi olan dünyadaki kafirleri dost edinmememizi emretmektedir .  


Bu ayetin mealini doğru bir şekilde veren elmalılı hamdi yazır tefsirini sadeleştrimek adına yola çıkanlardan bir kısmının yaptıkları sedeleştirme orjinal ile aynı değildir. Elmalılı tefsiri dil yönünden anlaşılması zor olması nedeniyle böyle bir yola başvurulmuş ancak bu yola çıkanların bırakın kur'anı anlamak elmalılının dilini bile anlamakta zorlandıkları görülmektedir. Bu şekilde yapılan bir sadeleştirmenin adı ancak tahrif olabilir ve hem ilmi açıdan hemde etik açısından affedilmezdir.  
İnternet ortamında elmalılı sadeleştrime adında 2 adet meal vardır ve bu meallerden bir tanesi orjinale sadık kalmış diğeri maalesef kalmamıştır.
[060.013] [E0] Ey o bütün iyman edenler! Öyle bir kavmı dost tanımayın ki Allah kendilerine gazabetmiş, Âhıretten ümidi kesmişler, eshabı kuburdan olan kâfirlerin me'yusiyyetleri gibi ye'se düşmüşlerdir.
[060.013] [E1] Ey iman edenler, Allah'ın kendilerine gazap etmiş olduğu ve kabirlerdeki kafirlerin ümidini kestiği gibi ahiretten ümidini kesmiş olan bir topluluğu dost tanımayın!
[060.013] [E2] Ey inananlar, Allah'ın gazab ettiği kimselerle dostluk etmeyin. Kâfirler, mezarlık halkından nasıl ümidi kesmişse, onlar da ahiretten öyle ümidi kesmişlerdi.

Yukarda mümtahine s. 13 . ayetinin elmalılı orjinal ve 2 tane sadeleştirilmiş mealini verdik, dikkat edecek olursak orjinal metin " kabirlerdeki kafirlerin ümidini kesmeleri" şeklindedir.( E1) deki meal orjinal metne sadık kalarak sadeleştirlmesine rağmen, (E2) deki meal, " kafirlerin mezarlık halkından ümit kesmeleri " olarak orjinale sadık aklınmadan yapılmıştır. 


Yukarda görmüş olduğumuz mümtahine suresi 13. ayeti ile ilgili olarak yapılan farklı meallerden anlaşılacağı üzere kur'an meali yapmak tabiri caizse her babayiğid'in harcı değildir, bu işe soyunacak olanların arapça bilgisinden daha fazla kur'an bütünlüğüne hakim olmaları gerekmektedir hele hele türkçe yazılmış bir tefsiri yine türkçeye çevirmek adına yola çıkacak olanların öncelikle türkçeye hakim olmaları ve orjinal metne sadık kalmaları gerekmektedir bu hem ilmi hemde etik açısından gerekli bir durumdur çünkü kur'an herahngi bir kitap değil Allah cc nin kitabıdır.  
                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.




19 Ekim 2011 Çarşamba

Enbiya s. 95. Ayetinin Farklı Mealleri ve Elmalılı Mealinin Katli

Türkiyede yapılan meallerin bazılarında dikkatimizi çeken fazla hata kur'an bütünlüğüne riayet edilmeden yapılan ayet mealleridir. Kur'anı türkçe meallendirmek için sadece arpaça bilmenin yeterli olmadığı , arapça bilgisinden daha gerekli olan meal yapan kişinin kur'an bütünlüğüne olan hakimiyetidir. Bu hakimiyet noksan olunca bazı hataların yapılması kaçınılmazdır. Yazımızda konu edeceğimiz enbiya s. 95. ayetinin farklı mealleride kur'an bütünlüğüne hakimiyet eksikliğinden kaynaklanan bir durumdan ötürü farklı olarak meallendirlmiştir. Gördüğümüz mealler içinde kur'an bütünlüğüne uygun olan meali merhum elmalılı kendisinin "hak dini kur'an dili" adlı eserinin orjinalinde vermiş ancak bu mealide onun bu eserini sadeleştirenler maalesef katletmişlerdir. Önce ayet ile farklı mealleri verip elmalılının bu ayet hakkındaki orjinal tefsirinden ilgili ayetin tefsirini verip sadeleştirilen meal ile aradaki farkı görelim. 


1- Bizim helak ettiğimiz bir şehre artık (dünya) hayatı artık haramdır. Şüphesiz onlar bir daha dünyaya dönemezler.
 2-Yok ettiğimiz kasaba halkının ahirete ceza görmek üzere bize dönmemesi imkansızdır.
3-İhlak ettiğimiz karyeye dahi haramdırki rucu etmiyecek olsunlar. (elmalılının orjinal meali) 


Yapılan meallerin hepsi 1. ve 2. şıktaki mealler doğrultusundadır. 1. şıktaki meale göre, helak edilen bir şehrin dünyaya dönmesi imkansızdır.2. şıktaki meale göre ise helak edilen bir şehir halkı mutlaka ahirette ceza görecektir. Bunların neresi yanlış diye bir soru akla gelebilir. evet helak bir şehir halkı  bir daha dünyaya geri dönemez, yine helak edilen bir şehir halkı ahirette mutlaka hesaba çekilecektir. Ancak enbiya s. 95. ayeti bize acaba bunlardanmı bahsediyor?.  


Bu ayetin nasıl bir konudan bahsettiğini anlamak için yine siyak ve sibaka ayrıca sure bütünlüğüne bakmak gerekmektedir. Surenin 96. ve 97. ayet meallerine bakarak nasıl bir meseleden bahsettiği konusunda fikir sahibi olmak mümkündür. 

[021.096] [E0]- Nihayet Ye'cûc ve Me'cûc açılıb da her tepeden saldırdıkları.
[021.097] [E0] ve hak va'd yaklaştığı vakıt, o zaman işte o küfredenlerin derhal gözleri belerecek «eyvah bizlere biz bundan gaflet ettik, hayır kendimize zulmetmiş olduk» diyecekler.

97. ayete baktığımız zaman kıyamet zamanı kafirlerin yaptıklarından bir pişmanlık duydukları ve zalimliklerini kendi ağızları ile itiraf etmeleri dile getirilmektedir. Bu pişmanlık aynı surenin 6. ve 15 ayetleri arasına baktığımız o ayetlerde helak edilen şehir halklarının bu helaklerine küfürlerinin sebeb olduğu ve helak anında ise 14. ayette " yazıklar bize dediler. Gerçekten biz zalimlermişiz" şeklinde pişmanlıkları dile getirilmektedir. Kafirlerin helak anındaki pişmanlıkları diğer ayetlerdede dile getirilmektedir.  


-021.046-Rabbinin azabından onlara bir esinti dokunsa: «Vah bize! Doğrusu biz haksızdık» derler.
-007.005- Zorlu azabımız onlara geliverince yakarabildikleri: «Biz gerçekten zulme sapanlardandık» demelerinden başka olmadı.
-010.090-91- İsrailoğullarını denizden geçirdik, Firavun ve askerleri haksızlık ve düşmanlıkla ardlarına düştüler. Firavun boğulacağı anda: «İsrailoğullarının inandığından başka tanrı olmadığına inandım, artık ben O'na teslim olanlardanım» dedi.O'na: «Şimdi mi inandın? Daha önce baş kaldırmış ve bozgunculuk etmiştin» dendi.
-040.084-85 Şiddetli azabımızı gördüklerinde: «Yalnız Allah'a inandık; O'na koştuğumuz eşleri inkar ettik» dediler.Ama, Bizim şiddetli azabımızı görüp de öyle inanmaları kendilerine fayda vermedi. Bu, Allah'ın kulları hakkında, öteden beri yürürlükte olan yasasıdır. İşte inkarcılar o zaman hüsranda kaldılar.

Ayetlerde kafirlerin helak olma anındaki pişmanlıkları dile getirilmiştir , mümin (40) 85. ayetindeki " bu Allahın kulları hakkında öteden beri yüyülükte olan yasasıdır" cümlesinden anlaşılmaktadırki , helak anında kafirlerin pişmanlık göstermeleri ve bu pişmanlığın fayda etmediği Allahın sünnetidir

Enbiya s. 95. ayetini de bu çerçeve içinde anlamak gerekmektedir  devam eden 96. 97. ayetler ile birlikte anlaşılması gerektiği için bu ayeti , kafir olupta helaki hakeden bir şehir halkının o helak anında pişman olup imana dönmemelerinin imkansız olduğu , o kafirlerin mutlaka pişman olup imana döneceklerini,  siyak ve sibak, sure ve kuran bütünlüğü içindeki bağlantısının kurularak anlaşılmaya çalışıldığı takdirde elmalılının verdiği meal üzerinden anlamak daha doğru olduğu kananatindeyiz. Ancak merhumun bu mealini onu sadeleştirme adına yola çıkanlar anlayamamıştır. Şimdi elmalılı merhumun tefsirindeki bu ayet ile ilgili kısmı ve sadeleştirlmiş hali arasındaki farkı görelim.  


ELMALILI TEFSİRİNDE ENBİYA S. 95 AYETİ VE SADELEŞTİRİLMİŞİNDEKİ HATA

Merhum elmalılı hamdi yazır "hak dini kur'an dili" adlı tefsirinde enbiya s. 95. ayetini "İhlak ettiğimiz karyeye haramdırki rucu etmeyecek olsunlar" şeklinde meallendirerek şunları yazar ( orjinal metninden alıntıdır): 

" Yani surenin başlarında geçtiği üzere helake mahkum ettiğimiz memleket ahalisinede dönün bakalım denildiği zaman inkarlarından dönecekler dönmemeleri mümkün değildir." Eyvah,bizler zalim idik " diyerek feryad ede ede biçilip söneceklerdir." 

Orjinal metne sadık kalarak yapılacak bir sadeleştirme şu şekilde olmalıdır. " helak anı geldiği  zaman o helakı haketmiş olan o kavim mutlaka imana dönecektir. imana dönmemesi imkansızdır " 

Gördüğümüz mealler içinde tek doğru meal olarak verebileceğimiz merhumun meali ancak onu "sadeleştirme" adına yola çıkanlar tarafından anlaşılamamış ve iki ayrı sadeleşmiş elmalılı meali şu şekildedir. 

[021.095] [E1] Helak ettiğimiz bir belde (halkı) nın Bize dönmemesi imkansızdır.
[021.095] [E2] Yok ettiğimiz bir memleket (ahalisinin ahiretteki cezasını da çekmek üzere) bize dönmemesi gerçekten imkansızdır.

Merhumun sadeleştrilmiş tefsirinde bu ayet ile ilgili yazılanlar şunlardır. "95- Yok ettiğimiz bir memleket halkının da bize dönmemesi gerçekten imkansızdır. Yani sûrenin baş taraflarında geçtiği üzere, yok olmaya mahkum ettiğimiz bir memleket halkına da "dönün bakalım" denildiği zaman, inkârlarından dönecekler, dönmemeleri mümkün değildir. "Eyvah bizler zalim idik!..." diye itiraf ederek feryat ede ede biçilip söneceklerdir.
Merhumun tefsirini bu şekilde sadeleştirenler, tefsirin sadeleştirilmesindeki ibare ile meal arasında bir bağlantı kurmayarak ayetin meali ile tefsirindeki bağı koparmışlardır. Böylece enbiya s. 95. ayetini sadece, elmalılı merhum sure bütünlüğünde anlamış ve o şekilde bir meal vermiş olmasına rağmen onu sadeleştirenler bunu anlamayarak başka meallerden aldıkları herhangi bir meali elmalılı mealine koymuşlardır. 


Sonuç olarak , enbiya s. 95 ayeti ile ilgili yapaılan meallere baktığımız zaman ağırlıklı olarak 2 farklı meal gözümüze çarpmakta, ancak bu 2 mealden hiçbiri sure bütünlüğü ile bir uygunluk arzetmemektedir.Mrehum elmalılı hamdi yazırın "hak dini kur'an dili" adlı eserinde bu ayete doğru meal verilmesine rağmen bu eserin sadeleştirilmişinde yapılan tefsir ile mealin birlikteliği koparılarak yanlış bir sadeleştirme yapılmıştır. Sadeleştirmeyi yapanların bırakın kur'an bilgisini elmalılının yazdıklarını anlayacak kapasiteden yoksun oldukları aşikardır. Umariz bu yanlış düzeltilir ilmi ahlaka uygun olan bir şekilde eserin orjinalinden kopuk olmayan bir sadeleştirme yapılır. 

                 EN DOĞRUSUNU ALLAH  CC BİLİR.