Sayın hocanın konu ile alakalı olarak söylediği sözler, izlemek isteyenler için programın 2 saat 3. dakikasından itibaren başlamaktadır.
Sayın hocanın Maide s. 33. ayetine verdiği meal hakkında daha önceden bir değerlendirme yapmaya çalıştığımız için , bu değerlendirmeyi burada tekrar etmeye gerek duymuyoruz.Sayın hocanın bu ayete yaptığı çeviri hakkındaki düşüncelerimiz, okumak isteyenler için aşağıdaki verdiğimiz linkte mevcuttur.
https://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2014/01/maide-s-33-ayetine-esedislamoglu-ve.html
Sayın hoca Maide s. 33. ayeti ile ilgili sözlerine başlamadan önce , şiddetin sınırının meşru müdafaa olduğunu söyleyerek, sözü Muhammed (a.s) ın işkence emri vererek insan öldürttüğü iddiasının dayanağı olduğu söylenen Maide s. 33. ayetine getirmektedir. Muhammed (a.s) ın işkence emri verdiğini "İftira" olarak niteleyen sayın hocanın bu tesbitine katılmamak mümkün değildir. Ancak "İftira" olarak yaptığı tesbitin Maide s. 33. ayeti ile ilgili kısmına katılmak ta mümkün değildir.
Maide s. 33. ayeti ile ilgili kendisinin yapmış olduğu ve bizim yanlış olduğunu düşündüğümüz şekilde anlamını okuduktan sonra sayın hoca , ayetin inşa cümlesi değil haber cümlesi olduğunu , Kur'an'ın el ve ayakların çaprazlama kesilmesini emretmediğini , Peygamberimizin bu cezayı uygulamamış olmasından yola çıkarak iddia etmektedir.
Dahası bu cezanın , Taha s. 71 , Şuara s. 49 ve Araf s. 124. ayetlerinde Firavun tarafından, iman eden sihirbazlara uygulanmış olduğundan yola çıkarak , Kur'an'ın bu cezayı Firavun cezası olarak gördüğünü söylemekte , Firavun tarafından uygulanan ceza sisteminin, Allah (c.c) tarafından peygambere emredilemeyeceğini ve bunun Allah'a atılmış bir iftira olduğunu söylemektedir.
Sayın hoca şayet , Maide s. 33. ayeti hakkında söylediklerini "Ben bu ayetin anlamının böyle düşünüyorum" şeklinde bir ifade kullanarak söylemiş olsaydı , yine bu görüşüne katılmamakla birlikte , en azından kendi düşüncesidir diyerek ses çıkarmayabilirdik.
Ancak sayın hocanın , Maide s. 33. ayetinin bazı guruplar tarafından isitismar edilerek , Muhammed (a.s) ın işkence uygulamış olduğuna dair uydurma rivayetlerin delili olarak görmelerine , ve marjinal İslami gurupların bu ayete sarılarak insanlara işkence yapmalarının yanlış olduğuna dair düşünceyi, ayete yanlış anlam vermek sureti ile dile getirmesi yanlış bir tutumdur.
Dikkat edilirse sayın hoca konuşmasında sadece Maide s. 33. ayetini okumak sureti ile görüşlerini dillendirmiş , aynı konu ile alakalı olan 34. ayete hiç değinmemiştir. Şayet bu ayete de değinecek olsaydı , dile getirdiği görüşlerin ve ayete verdiği anlamın yanlış olduğu kolayca ortaya çıkacaktı.
[005.034] Ancak, sizin onlara güç yetirmenizden önce tevbe edenler başka. Biliniz ki, şüphesiz Allah bağışlayandır, esirgeyendir.
Ayete dikkat edersek , bir önceki ayet ile bağlantılı olup , 33. ayete verilen anlamın 34. ayet ile uyuşması gerekmektedir.
Şimdi bir an için , Maide s. 33. ayetinin anlamının sayın hocanın iddia ettiği gibi , Allah (c.c) nin emretmediği bir ceza olduğunu , bu cezanın Firavun tarafından uygulanan bir ceza olduğunun haber verildiğini düşünerek , 34. ayeti okumaya çalışalım.
34. ayette , 33. ayette önerilen cezaların uygulanmasına engel olan istisnai bir durumdan bahsedilmiş olduğu noktasında herhangi bir ihtilaf yoktur. Bu cezanın uygulanmasına istisna getiren durum, suç işleyenlerin artık tevbe ederek bir daha böyle bir suçu işlememek sureti ile normal bir hayata geçmiş olmalarıdır. Ancak bu istisna suçu işleyerek yakalandıklarında "Şimdi tevbe ettim" diyenler için geçerli değildir.
Ayet içindeki "Min gablu en takdire aleyhim" (Sizin onlara güç yetirmenizden önce) cümlesindeki "Takdire" kelimesinin muhatap zamiri olmasına dikkat edilmelidir. Ayet, karşıdaki muhataba yani ilk muhataplar bazında olaya baktığımızda Muhammed (a.s) a ve ashabına hitap etmektedir.
Eğer Maide s. 33. ayeti Firavun tarafından uygulanan bir cezayı haber vermiş olsaydı , 34. ayette neden Müslümanlara hitaben "SİZİN ONLARA GÜÇ YETİRMENİZDEN ÖNCE" şeklinde bir ceza uygulaması istisnası getirilsin? . Çünkü bu cümle 33. ayet içinde önerilen cezalar hakkında Muhammed (a.s) ve ashabına hitaben , onların cezayı uygulamayacağı durumu beyan etmektedir.
Bu sorunun cevabı sayın hoca tarafından acaba ne şekilde verilebilir ?.
Sayın hoca , bu konuda sözler sarf ederken kendi düşüncesini mutlaklaştıran bir üslup ile konuşmakla en baştan hatalı bir davranışta bulunmuştur. Hele hele bu ayetin el ve ayakların çaprazlama kesilmesini emrettiğini düşünmenin "İftira" olduğunu iddia etmesi, yenilir yutulur bir hata değildir.
Yapmış olduğu ayet çevirisi , indi kabullerinin bir sonucu olup , bu kabulünü Allah'a mal etmekle , konuşmasında değindiği gibi Allah adına konuşmaya kalkmıştır ve böyle bir yetkiye hiç kimse sahip değildir. Allah'ın ayetleri bazı art niyetli kimselerin elinde istismar ediliyor diye "Aslında o ayet öyle değil böyle" diyerek , ayetleri bağlamından kopuk bir anlam vermeye kalkmak, ilim ehli olan kimselere yakışan bir davranış değildir.
Şuna inanıyoruz ki , sayın hoca eğer Maide s. 33. ayetini ön yargılarını bir kenara bırakarak , 34. ayet ile birlikte düşünecek ve ona göre bir anlam vermeye kalkacak olduğunda , Maide s. 33. ayetine verdiği anlamın yanlış olduğunu rahatlıkla görecektir. Müslümanların bazı kimselerin gözündeki kötü imajını silmek için kimsenin Allah'ın ayetleri üzerinde oynayarak onları güzel göstermeye hakkı yoktur.
Cezalarda asıl olan unsurun , caydırıcılık olması gerektiği unutulmamalıdır. Bir suça verilecek olan ceza , o suçun işlenmesine teşvik etmeye değil , başkaları tarafından işlenmemesi için caydırıcılık teşkil etmesi gerekmektedir. Maide s. 38. ayetine baktığımızda , hırsızlık için öngörülen cezanın "Nekalen" (ibretlik) olması şeklinde bir ifade içermesi , işlenen suçlar hakkında verilen cezaların nasıl olmasını da bizlere öğretmektedir.
Maide s. 33. ayetinde verilmesi istenen cezalara bu açıdan bakılmasının, daha sağlıklı bir netice doğrucağını düşünmekteyiz.
El ve ayakların çaprazlama kesilme cezasının Firavun tarafından uygulanmış olması , bu cezayı Allah (c.c) nin de öneremeyeceği veya önermemesi gerektiği anlamına gelmez. Firavun'un bu cezayı kendisinden önceki nesillerden beri süregelen bir ceza, ve bu cezanın Allah (c.c) tarafından, Firavun'dan önceki zamanlarda yaşamış olan elçilere de vahyetmediği , Firavun'un bu ceza sistemini bu yolla oradan öğrenmediği konusunda hangimizin bilgisi vardır?.
El ve ayakların çaprazlama kesilmesi cezasının , Firavun tarafından uygulanmış bir ceza olduğu dikkate alınarak Allah (c.c) tarafından böyle bir ceza önermesinin yapıldığını düşünmenin, Allah'a iftira olarak düşünülmesi , aynı iftiranın bu ceza hakkındaki düşüncelerinden dolayı sayın hoca tarafından yapılmış olabileceğini de beraberinde getirecektir.
Sayın hocanın iftira olarak nitelediği Maide s. 33. ayetinin yanlış anlaşılmak sureti ile , el ve ayakların çaprazlama kesilmesini emretmiş olması , şayet bu ayet sayın hocanın iddia ettiğinin tersine bir anlam taşıyor ise , aynı iftirayı "Allah böyle bir ceza emretmiyor" demek sureti ile kendisinin atmış olması söz konusudur.
Sayın hocanın düşmanlarının eline verdiği bir koz olduğunu düşündüğümüz Maide s. 33. ayeti ile ilgili düşüncelerini yeniden gözden geçirmesi gerektiğini düşünmekteyiz. Söylemediği veya öyle söylemek istemediği sözleri üzerinden kendisine atılan iftiralar konusunda rahatsız olduğunu her fırsatta dile getiren sayın hoca , düşmanlarının eline bu tür yanlış çeviriler yaparak , kimse tarafından savunulamayacak malzemeler vermemesi gerekmektedir.
Sayın hoca halka açık olarak yapmış olduğu konuşmalarda Kur'an'ı anlama yöntemi ile ilgili olarak kullandığı ifadelerinin, izleyicileri tarafından dinlenerek o ifadelerin dinleyiciler tarafından örnek alındığını unutmamalıdır. Bu nedenle Kur'an hakkında söylediklerinin kendi anladığı olduğunu ifade etmesi , onu dinleyenler tarafından da örnek alınacaktır. Yaptığı konuşmada kendisinin bile yanlış yapacağını ifade etmiş olmasının dikkatimizden kaçmadığını söylemekle birlikte , Maide s. 33. ayeti hakkında ettiği sözler , önceki sözleri ile çelişki arz etmektedir.
Maide s. 33. ayeti ile ilgili ettiği sözler, şayet daha dikkatli seçilmiş olsaydı , kendisininde bu konuda yanlış yapma ihtimalinin olduğunu ifade eden sözlere yer veren cümlelerle , bazı kesimlerin ağzına sakız verilmemiş olacak ve bu konuşması üzerinden düşmanlık yürütülmesine vesile olmayacaktı.
Bu konuda bizlere düşen görev , araştırmacı olmak , hiç kimse için " O dediyse doğrudur" şeklinde bir ön kabule sahip olmamak , yanlış olduğunu düşündüğümüz sözleri için kimsenin hatırına susmamak olmalıdır. Böyle bir yapıya sahip olan toplulukların başındaki kişiler , söyledikleri konusunda daha dikkatli, ve kendi yanlışlarını düzeltme noktasında daha gayretli olacaklardır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.