12 Mart 2015 Perşembe

Tahrim s. 10-12. Ayetleri: 4 Kadın Örneği ve Meryem'e Ruh Üflenmesi

Kur'an meseller ile yaptığı anlatımlarda, görsel bir metodu kullanarak muhataplarının zihninde bilindik şeylerle benzetme yaparak, verilmek istenilen mesajın anlaşılmasında kolaylık sağlamaktadır. Bu yazımızda TAHRİM Suresi son ayetlerinde verilen "dört kadın" örneğinin hayat içindeki yansımalarını okumaya çalışacağız.

[066.010] Allah, inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin (nikâhları) altında iken onlara hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı. Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi.

[066.011] Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: Rabbim! Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü) işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti.

[066.012] İffetini korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O gönülden itaat edenlerdendi.

Nuh(a.s) ve Lut(a.s), Allah(c.c)'nin göndermiş olduğu elçilerden iki tanesidir. Bu elçiler, Allah(c.c)'den aldıkları vahyi en yakınlarından başlayarak tebliğ etmek gibi bir mecburiyetleri olduğunu bilerek, en yakınları olan eşleri ve çocuklarına bu tebliğleri mutlaka iletmişlerdir (ŞUARA 214). Bütün elçilerin tebliğ süreçlerinde dikkat etmeleri gereken önemli bir nokta vardır ki o da; kimsenin üzerinde inanması için bir baskı kuramayacaklarıdır. Muhammed(a.s)'a müteaddit kereler "kimse üzerine vekil gönderilmediği, zorlayıcı olmadığı" vb. ikazlarla bu durum ona ve bizlere hatırlatılmıştır.

En yakınlarının elçi olmalarına rağmen iman etmeyenler ile ilgili ayetlerden birkaç ibretli mesaj çıkarmak mümkündür.

En yakınlarının elçi olmuş olması, onların yakınlarının iman etmeleri konusunda onlara herhangi bir üstünlük sağlamıyor. En yakınının elçi olmuş olması, o kişilere elçiler tarafından hiçbir surette yardım edilmesi gibi bir durum içine sokmuyor. Hesap günü için gerekli olan kriterlerde, birilerinin yakını olmak gibi bir durum söz konusu değildir. Hesap günü herkes dünya hayatında yapmış oldukları ile hesap meydanına gelecek ve yanlarında asla şefaatçi olarak kimseler olmayacaktır.

Bu konuya elçiler açısından baktığımızda, en yakınına sesinin duyuramamış biri olarak görülerek başkaları tarafından "sen önce karına, oğluna anlat" şeklinde itirazların gelmesi, bu konuda onların hata içinde olduklarını göstermez. İman etmek veya etmemek şeklinde ortaya çıkan durum kişinin iradesi sonucu alınmış bir karar olup, bu kararın verilmesinde en yakınlarının herhangi bir dahli olmayabilir. En yakınları elçi olan veya en azılı müşrik olanların, onların imanından veya imansızlığından etkilenmeyerek özgür iradeleri ile imanı veya imansızlığı seçmiş olmaları bunu göstermektedir.

Yukardaki ayetlerde anlatılan durumlar sadece o elçilerin hayatları ile sınırlı değildir. Bugün yaşadığımız hayat içinde, en yakınlarımız ile inanç yönünden farklı düşünerek bir ayrışım içinde olabiliriz. Kadın kocası, koca karısı, anne kızı veya oğlu, baba kızı veya oğlu, kız veya erkek evlat anne veya babasıyla inanç yönünden ayrı kulvarlarda olabilir.

İnanan insan tarafından baktığımızda, en yakınlarına gerekli olan bilgileri tebliğ ettiği halde onların iman etmemiş olmaları, inanan insanlara karşı başkaları tarafından bir koz olarak kullanılmamalıdır. Bu kişiler kendi aile bireyleri dışındaki birisine bir konuda gerekli olan tebliği yapmaya kalktığı zaman, muhatap kişinin "sen önce yakınlarına söyle bunları" diyerek bu kişiyi rencide etmeye asla hakkı yoktur.

Bu yapıda olan ailelerde en fazla rahatsızlık duyan kesim iman eden taraf olup, karşısındaki insanların ne kadar yanlış içinde olduğunu ve sonlarının hüsran olacaklarını bildikleri için haklı olarak üzülmektedirler. Maaleseftir ki onları zorlayıcı bir yol kullanmak fayda yerine zarar getirecek ve onların daha da uzaklaşmasına sebep olacaktır.

TAHRİM 10 ayetinde iman etmeyen bir kadın örneğine karşın, 11. ayette iman eden bir kadın örneği verilmektedir. Bu kadın, kocası bir hükümdar olmasına rağmen onun verdiğini değil, Allah(c.c)'nin verdiğini tercih ederek dünya hayatını ahirete değişmemenin nasıl olabileceğinin canlı bir örneğini sergilemektedir.

TAHRİM 10-11 ayetlerinin bize dönük mesajını okumaya çalıştığımızda; hayatımızın bir kesitinde inanç yönünden en yakınlarımız ile bir ayrışım içine girmemizin mümkün olacağı ve bu durum içinde bizlerin nasıl bir davranış sergilememiz hususunda yaşanmış örnekler misal verilerek davranış biçimi önerilmektedir. Sabırlı davranışlar sergileyerek onları zorlamadan, bıktırmadan izlenecek bir yol onlar için faydalı olabilir ve istenilen yola girmeleri gerçekleşebilir. Ancak inatçı bir tutum sergileyenler için maalesef yapacak bir şeyimiz de olmayabiliyor. Bu durumda olan insanlara karşı olması gereken davranış yollarımız, Muhammed(a.s)'a indirilen ayetlerde bolca mevcuttur.

TAHRİM 12 ayetinde; dördüncü olarak Meryem örnek verilmektedir. Onun ırzını korumuş olduğuna dair vurgu yapılması; İsa(a.s)'ı babasız olarak dünyaya getirmiş olması neticesinde kavmi tarafından iffetsizlik ile suçlanmasına karşın, onun Rabbi tarafından temize çıkarılması ve aklanmasıdır.

Ona ruh üflenerek Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmesinin ne anlama gelebileceği konusunu biraz açmak istiyoruz. Bu konuda benzer bir ayeti ENBİYA Suresi'nde görmekteyiz.

[021.091] Mahrem yerini koruyana da ruhumuzdan üflemiş; onu da, oğlunu da alemler için bir ayet kılmıştık.

Meryem'e üflenen ruhu anlamanın yolunun, Adem'e üflenen ruhu anlamaktan geçtiğini düşünmekteyiz.

[015.028-9] Rabbin meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın» demişti.

[038.071-2] Rabbin meleklere şöyle demişti: «Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.»

Ruh üflenmesi sadece Adem'e has bir olay olmayıp, onun prototip bir insan olmuş olması ile onunla ilgili ayetlerde geçmektedir. Ruh üflenmesi olayının bütün insanlara has bir durum olmasını SECDE Suresi ayetlerinde görmekteyiz.

[032.007-009] Yarattığı her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, gönüller verilmiştir. Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.

SECDE Suresi ayetlerinde bütün insanların yaratılış süreci anlatılarak, ayet içinde geçen duyu organları olan kulak (SEMİ), göz (BASAR) ve gönül (FUAD); onlara ruh üflenmesi yani hayatiyet kazandırılması ile birlikte zikredilmektedir.

Semi, basar ve fuad olarak zikredilen duyu organları, insan ile hayvanı birbirinden ayıran unsurlardır. Çünkü hayvanlar ve insanlara ruh üflenerek hayatiyet verilmiştir; burası insan ile hayvan arasındaki ortak bağdır. İnsanı hayvandan ayıran nokta ise; "semi, basar ve fuad" olarak zikredilen duyu organları olup, bunlarla vahyi algılayarak yaratılışlarına uygun davranmak gibi bir zorunluluk içinde olmalarıdır.

[016.078] Ve Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiç bir şey bilmiyordunuz, öyle iken size, işitme, gözler, gönüller verdi ki şükredesiniz

[023.078] Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri, o Gönülleri inşa eden o siz, pek az şükrediyorsunuz

[067.023] De ki: «Sizi yaratan, size kulaklar gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!»

Allah(c.c); ruh üfleyerek ve onları semi, basar ve fuad sahipleri kılarak bir takım yükümlülükler vermiş ve bunları tarih boyunca elçileri ile bildirmiştir. Elçilerin getirdiklerini kabul etmeyenler için kör, sağır, dilsiz, hayvan gibi ifadeler kullanılarak, duyu organlarını gereği gibi kullanmadıkları ifade edilir.

[002.018] Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doğru yola dönmezler.

[006.039] Ayetlerimizi yalanlayanlar karanlıklarda kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu doğru yola koyar.

[007.179] And olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.

Verdiğimiz ayet mealleri ışığında konuya geri dönecek olursak; Meryem'e ruh üflenerek semi, basar ve fuad verilmesi onları gereği gibi kullanmış olduğunu göstermektedir. Kendisine verilen duyu organlarını kullanarak Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik eden Meryem örneği, kendisi gibi kadın olanlara olduğu gibi bütün insanlar için de bir örnektir.

TAHRİM 10-12 ayetlerinde gördüğümüz insan tiplerini Nuh, Lut, Firavun'un Eşi ve Meryem olarak bir gruba, Nuh ve Lut'un eşlerini ve Firavun'u ayrı bir gruba koyarak, bunlardaki ortak payda olan semi, basar ve fuadın çalışmasına ve çalışmamasına örnek insanlar olarak görebiliriz. Ayetlerde geçen bütün insanlara ruh üflenmiş, onlara duyu organları verilmiş fakat bir kısmı bunu kullanmış, bir kısmı kullanmayarak körleşmiştir.

Sonuç olarak; geçmişte yaşamış olan insanların yaşadıkları hayattan kesitler sunularak onların başlarından geçenlerin anlatılması, onlardan sonra yaşayan bizler için örnek teşkil etme amacına binaendir. Kendimizi bir an için ayetlerde geçen isimlerin yerine koyarak okuduğumuz zaman; Nuh(a.s) ve Lut(a.s) açısından olaya baktığımızda farklı, onların eşleri açısından olaya baktığımızda farklı, Firavun'un eşi tarafından baktığımızda farklı, Firavun tarafından baktığımızda farklı mesajlar içeriyor olması; her durumda olan insan için mesajların olduğunu gösterir. Kendisine ruh üflenerek semi, basar ve fuad verilen yedi kişinin örnek verildiği ayetlerde, alıcı antenlerini doğru çalıştıran ile çalıştırmayanların görecekleri akıbet haber verilerek sakınılması ve alıcı antenlerin doğru çalıştırılarak Nuh, Lut, Firavun'un eşi ve Meryem ile aynı akıbete kavuşulması öğütlenmektedir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

1 yorum:

  1. Gunumuz sartlarinda. cikkate alinmasi gereken onemli hususlarda uyarilarla dolu ayetler.

    YanıtlaSil