(ismail as) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
(ismail as) etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Ağustos 2011 Perşembe

Tebyinül Kur'andan Tahrifül Kur'an Örnekleri 6(İsmail a.s)

"Tebyinül kur'andan tahriful kur'an örnekleri " adlı yazı serimizin 6. sını  mutad olduğu vechile tahrifçiliğini özellikle kur'an kıssaları üzerinde gösteren , kelimeleri yerinden oynatarak kıssaları tahrif etmede  usta olan tebyin sahibinin saffat suresindeki ismail as kıssasını nasıl tahrif ettiğini görmeye çalışacağız. Bir fedakarlık ve teslimiyet gösterisi olan bu kıssa kıyamete kadar bütün müminlere örnek olması hasebiyle müminler üzerindeki fedakarlık ve teslimiyeti ortadan kaldırma amaçlı olarak bununda bir şekilde tahrif edilmesi gereğini çok iyi bilen araf s. 175.176 ayetlerinin muhatabı olan sayın yazar kıssasyı tahrife şu şekilde başlar

Bu Âyet gurubunda da İbrâhîm peygamberin hayatından başka kesitler verilmektedir. te'vîlleri yapılamadığı için bu Âyetlerden yola çıkılarak birçok yalan senaryolar düzülmüştür 

Diyerek kıssayı te'vil etmeye başlayan sayın yılmaz 

Bilindiği gibi, Sâffât Sûresi'nin bu pasajı ile ilgili olarak dine, inanç ve amellere aykırı, akla ve mantığa sığmayan birçok şey sokulmuştur. Hem bu saçmalıkları bertaraf etmek hem de Kur'ân'ı doğru anlamak için Âyetlerde geçen ifadeleri ve bunların işaret ettiği olayları doğru bilmek zorundayız

Şeklinde devam ederek "başkasının koyduğu aykırı şeyler yerine ben aykırı şeyler koymaya daha layığım" edalarında kendi şaçmalıklarını sıralamaya başlamaktadır.Önce kıssa ile ilgili mealini vererek devam edelim. 

99–100.    Ve o [İbrâhîm]: 'Kuşkunuz ben Rabbime gideceğim, O, bana yol gösterecek: Rabbim! Bana sâlihlerden birini lütfet!' demişti.
101.       Bunun üzerine Biz, İbrâhîm'e yumuşak huylu bir delikanlıyı müjdeledik.
102.       Sonra ne zaman ki o [müjdelenen çocuk] onunla birlikte koşacak duruma/onunla birlikte iş tutacak çağa geldi, o zaman o [İbrâhîm]: "Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni boğazlıyor [helak; perişan, mağdur ediyor]  görüyorum. Bak bakalım sen ne görürsün [sen ne düşünürsün]?" dedi. O (Oğlu): "Babacığım! Sen emir olunacağın şeyleri yap. İnşallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın" dedi.
103–105.   Sonra ne zamanki ikisi de İslâmlaştılar ve O [İbrâhîm], onu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz ona: "Ey İbrâhîm! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın" diye seslendik… –Şüphesiz Biz, muhsinleri [iyilik güzellik üretenleri]  işte onun gibi karşılıklandırırız/ödüllendiririz.–
106.       Şüphesiz bu [oğulu yüzüstü bırakma işi], kesinlikle, apaçık bir beladır.
107.       Ve Biz ona [İbrâhîm'e], bu boğazlayacağı [[helak; perişan, mağdur edeceği] çok büyük şey karşılığında/sebebiyle bedel [bahşiş] verdik.
108.       Ve sonra gelenler içinde onun üstüne bıraktık.
109.       Selâm olsun İbrâhîm'e!
110.       İşte Biz[ iyilik güzellik üretenleri] onun gibi ödüllendiririz.
111.       Şüphesiz o, Bizim inanan kullarımızdandır.
112.       Ve Biz ona sâlihlerden bir peygamber olarak İshâk'ı müjdeledik.
113.       Ona [İbrâhîm'e] ve İshâk'a bereketler verdik. Her ikisinin neslinden de iyilik - güzellik üreten ile açıkça kendi nefsine zülmeden vardır.  

Saffat s 102. ayetine verdiği mealde parantez içi tahrif yaparak "zebhetme" kelimesine (helak,perişan,mağdur) etmek anlamı vermiştir.Bu anlamı desteklemek için zebehe fiiline şu anlamı vermektedir. 

Âyetteki ifadeler içinde, üzerinde önemle durulması gereken sözcük, "kurban kesmek" anlamıyla değerlendirilen "zebh" sözcüğüdür.

ZEBH:

ذبح - zebh sözcüğünün esas anlamı şaklamak; herhangi bir şeyden parça koparmak demektir. Daha sonraları "boğazdan kesme" anlamında kullanılır olmuştur.Zebh sözcüğü mecazen "helak" anlamında kullanılır. Zira boğazın kesilmesi, bir canlıyı helâke götürmenin en seri yoludur. [56–25](Lisanü'l Arab; c: 3, s: 486–488 "zbh" mad; Tacü'l-Arus, c: 4, s: 38–41 "zbh" mad.)
ذبح - zebh sözcüğünün mecaz anlamından açıkça bu sözcüğün "Kurban etme (Kurban kesme değil), helak etme, mağdur etme, feda etme", argo ifadeyle"harcama" anlamlarında kullanıldığı anlaşılmaktadır.    

Ragıp el isfahanin müfredatında "zebeha" kelimesinin anlamı "temelde hayvanların boğazını yarmak " şeklinde ifade edilmiştir.Sayın yazar her zaman olduğu gibi bir kelimenin kur'anda kullanılış anlamından öte hakiki anlam ile mecaz anlamı işine geldiği şekilde kullanarak burada "mecaz anlam" olduğunu idda etmektedir.Kendisi ciltlerce kur'an tefsiri olduğunu iddia ettiği kitabı olmasına rağmen kur'an bütünlüğünü hiçe sayarak nerede mecaz anlam, nerede hakiki anlamı kullanacağına hevasının gereğince karar vermektedir. eserlerinde "zebeha" fiilinin geçtiği bütün ayetleri parantez koymadan çeviren sayın yazar burada acaba neden parantez koyma gereği duymuştur?. Bakara kıssasında ve firavunun israiloğullarının erkeklerini boğazlaması ile ilgili ayetlerinde parantez istesede koyamayacağı için bu ayetlerdeki "zebeha" fiilinin karşılığını mecburen doğru olarak vermek zorunda kalmıştır, çünkü kur'an öyle bir kitaptırki bel'amların elinde oyuncak olmaz. 

Sayın yazar kıssanın başında başkalarını akla mantığa aykırı şeyler yazmakla suçlayıp kendisi "benim akla mantığa aykırılarım iyidir" edası içinde şöyle devam eder.

Âyetten anladığımıza göre, İbrâhîm, henüz çocuk yaşta, bakıma, himayeye muhtaç bir çağda olan oğlunu bırakıp gitme niyetindedir. Bu fikrini oğluna açarak oğlunun tepkisini ölçmektedir. Baba ile oğul arasında şu diyalog geçer:
İbrâhîm;
– Oğulcuğum! Şüphesiz ben, uykumda; şüphesiz kendimi seni boğazlıyor [helak; perişan, mağdur ediyor]görüyorum. Bak bakalım sen ne görürsün [sen ne düşünürsün]?
Oğlu:
– Babacığım! Sen emir olunacağın şeyleri yap. İnşaallah beni [sen yokken başıma gelecek tüm sıkıntılara, mağduriyetlere] sabredenlerden bulacaksın.
Bu diyalogdan anlaşılmaktadır ki, İbrâhîm peygamberin elçilik görevine başlarken kendisine ayak bağı olacak şeylerden uzaklaşması gerekmektedir. Nitekim Rabbimiz Mâsâ'ya (a.s) elçilik görevi lütfettiğinde şöyle buyurmuştu:    

Sayın yazarın mantığına göre ismail as ibrahim as a risalet görevinde ayak bağı olacağı için onu helak mağdur ve perişan etmesi!! gerekmektedir. Bunuda musa as ın tur dağında ayakkabılarını çıkarması emrine dayandırmaktadır. Kendi düzgün!! mantığına göre 102. ayetteki "tü'meru" kelimesinide başını gözünü yararak halletmesi gerekmektedir. Bu kelimeyle ilgili olarak şunları yazmaktadır.  

Âyette افعل بما تؤمر - if'al bimâ tü'mer ifadesi yer almaktadır. Bu ifade genellikle Emir olunduğun şeyi yap! anlamıyla çevrilmektedir. İfadeye verilen bu anlam bir de İsrâîliyattan kalma bilgilerle Allah'ın İbrâhîm'e oğlunu boğazlamayı emrettiği anlayışıyla birleştirilince, yukarıdaki ifade de "Madem Allah sana beni kurban kesmeni emretti, hiç durma, beni kurban kes!" anlamına gelecek şekilde bütün Müslümanların zihinlerine yerleşmiştir. Bu konuya dair asılsız söylentiler pasajın sonunda toplu olarak verilecektir. Hâlbuki Âyette yer alan تؤمر - tü'mer ifadesi Arapça deyimiyle "fiil-i müzari"; Türkçe ifadesiyle "geniş zaman ve gelecek zaman" anlamlarını içeren siygadır. Anlamı da "emir olunacağın" şeklindedir.


 "Tü'meru" kelimesi kur'anda birde hicr suresi 94. ayetinde geçmektedir. sayın yazarın bu ayete verdiği meal şu şekildedir."Şimdi sen emrolunduğunu açıkça bildir ve müşriklerden yüz çevir.  "

Arapça gramer kaideleri acaba ayete göre bir değişkenlikmi gösteriyorda aynı kelimeyi bir ayette başka, diğer ayette başka anlam vermiş.Hicr suresi 94. ayetine "emrolunacağın " şeklinde bir meal verseydi sanki daha önceden hiçbir emir gelmemiş gibi bir durum arzedeceği için burada doğru anlamı mecburen vermek zorunda kalmıştır. Sayın yazarın ,hicr s. 94. ayetine "emrolunduğun" şeklinde meal verip hem bu meali saffat s. 102 de vermemesi , üstelik eleştirmesi, bu tür tenakuzları başka ayet meallerinde vermesi kendi yazdığından haberi olmaması veya eseri kendisinden başka kimselerede yazdırmış olduğu intibaıını vermektedir.Yukarda belirttiğimiz gibi kur'an kendini tahrifçilerin elinde oyuncak edecek bir kitap değildir ve bir şekilde bu tahrifi yine tahrifçinin eli ile açığa çıkarmaktadır.
Başkalarını israiliyatçılıkla suçlayıp israiliyatçılara parmak ısırtacak şekilde tevillerine devam ederek ismail as a şunları dedirtmektedir. 

"Bundan sonra beni kafana takma! İnşallah senin yokluğunda, başıma gelecek her sıkıntıya, perişanlığa, kurban edilmişliğe sabırlı davranacağım. Sen, elçilik görevinde, tevhid mücadelende sana ne emir olunacaksa onları yap! Sen, kendi görevini sürdür!" demiştir. 

Saffat s. 103.105 ayetleri ile ilgili olarak şunları yazmaktadır. 

103–105. Âyetlerdeki Sonra ne zamanki ikisi de İslâmlaştılar ve O [İbrâhîm], - onu alnı üzere yatırdı [yüzüstü bıraktı, mağdur etti] ve Biz ona: Ey İbrâhîm! Sen o rüyayı kesinlikle onayladın diye seslendik… ifadesiyle İbrâhîm ve oğlu ile ilgili bir başka safha anlatılmaktadır. Bu anlatımın önceki Âyetlerle bağlantısı yoktur. Sadece İbrâhîm'in oğlunu yüzüstü bıraktığına dair bir gönderme yapılmış, hayatlarındaki o safha kısaca hatırlatılmıştır.
Bu Âyetlerdeki فلمّا اسلما - felemmâ eslemâ = ne zaman ki teslim oldular ifadesi de "İbrahim (a.s) Allah'ın 'oğlunu kurban kes!' emrine, oğlu da kurban kesilme emrine teslim oldular" şeklinde kabullenilmiştir. Hâlbuki Âyetteki اسلما - eslemâ sözcüğünün "teslim olmak" anlamıyla hiç mi hiç ilişkisi yoktur. Sözcüğün anlamı "ne zaman ki İslamlaştılar; Müslümanlaştılar" demektir.  

103. ayetteki "onu alnı üzere yatırdı" ayetini parantez içine (yüzüstü bıraktı, mağdur etti) şeklinde vermiştir. Halbuki sayın yazar "yüzüstü bırakma ve mağdur etme" kelimelerini "zebeha" fiilinin karşılığı olarak daha önceki ayette vermişti.103. ayette" bu kadarınada pes" dedirtecek bir tahrife girerek "ve tellehu lilcebine" şeklindeki ayetin metnini " zebeha" fiiline verdiği anlam ile aynı şekilde vermiştir.Yine aynı şekilde "eslema" fiilini teslim olmak anlamında değil "müslümanlaştılar" şekilnde vererek sanki bundan önce ibrahim as ve oğlu ismail as ın müslüman olmadıkları şeklinde bir iddia ortaya atmaktadır. 

Sonuç olarak, kur'anda örnek ,öğüt ve ibret alınması için anlatılan kıssaları sadece o gün içine hapsederek öğüt ve ibret almaktan uzaklaştırıp bir masal haline getiren geleneksel ve modernist kıssa anlayışının modernist kıssa anlatımına örneklerini verdiğimiz ismail as  kıssası bir teslimiyet örneği olması hasebiyle müminler için büyük bir örnektir.Geleneksel kıssa anlayışına rahmet okutturacak kadar tahrif ve te'vil örnekleri ile dolu olan "tebyinül kur'an" adlı eserin bu kıssaları tahrif amacı ne olabilir diye sorduğumuzda cevabımız şu olacaktır. Bir hayat kitabı olan kur'an ve yaşanmış hayattaki iman örnekleri ile dolu kıssaları sadece o gün yaşanmış bitmiş ve ibret alınması gerekmeyen bir olaylar zinciri halinde göstererek bir masal şekline sokarak anlatılması ancak kur'an düşmanları tarafından yapılabilecek yorumlardır. Halbuki kur'an kıssaları hayat kitabı olan kur'anın çağlar boyunca süren tevhid ve şirk mücadelesi örneklerini vererek bağlılarına ibret vesikası olması, iman ve teslimiyet örneklerini vererek yaşanmışlığını ve yaşanabilirliğini göstermesi açısından canlı örneklerdir.Modernist ve tahrifçi yöntemlerle bu kıssalar bir şekilde te'vil ve tahrif edilerek kur'anla hayatın bağı koparılmaya çalışılmaktadır. Bunun en bariz örneklerini "tebyinul kur'an " adlı eserde görmekteyiz. Tabiki her devirde bu tür eserler çıkacaktır ve tabiki her devirde bunların tahirfleri yine kendi elleri ile ortaya konulacaktır.

         EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.