Kur’an’ın anlatım metodlarından birisi; vermek istediği mesajı görsel bir olay şekline sokarak anlatması olup, bu metodu "Adem ve İblis"
kıssasında görmekteyiz. Bu kıssayı sadece yaşandığı zaman ve mekan
içinde değerlendirmeye kalktığımız zaman, verilmek istenen mesaj mâlesef
güme giderek "kıssa içinde dönüp dolaşmak" tâbir ettiğimiz bir
kısır döngü etrafından çıkılamayacaktır. Adem ve İblis kıssasının,
öncelikle Kur’an’ın görselleştirerek anlatma uslubu içinde bir anlatım
yapmış olduğu kavranarak okunması gerektiğini düşünmekteyiz.
İblis; Adem kıssasında ortaya çıkan bir aktör olup Şeytan
adını almasına sebep olan olayın ve olay akabinde onun dili üzerinden
yapılan anlatımların çok iyi okunarak, bu düşmanlığın nasıl ve ne
şekilde cereyan ettiği ve bizlere karşı nasıl cereyen edeceği, Adem'in
kandırılması sonucu başlarına gelenler ile kendimiz arasında ortak bir
bağ kurmak gerekmektedir.
Şeytan
kavramının anlaşılması için; İblis karakteri üzerinden verilen
mesajların dikkate alınmasının öncelikli olduğunu düşünmekteyiz. Bu konu
ile ilgili ayetleri sıralayarak "Şeytanlaşma" sürecine giden yola nasıl
ulaşıldığını görelim.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs (iblîse), ebâ vestekbere ve kâne minel kâfirîn (kâfirîne).
[002.034]
Hani meleklere: Adem'e secde edin demiştik de onlar hemen secde
edivermişlerdi. Sadece iblis kaçınmış, büyüklük taslamış ve kafirlerden
olmuştu.
BAKARA 34 ayetine baktığımız zaman, İblis'in secde etmeme sebebi "vestekbere" (büyüklenmek) olarak ifade edilmektedir. “EL-KEBİR";
Allah(c.c)’ın esmâsına dahil olan isimlerden biri olması sebebi ile
İblis'in büyüklenmesi demek; Allah'ın isimlerinden birini üzerine almak
istemesi anlamına gelmesi ve bu durumun şeytanlaşması yolunda atılmış
bir adım olduğunu anlamaktayız.
Kur’an’da
bu kelimenin Allah(c.c)’ın dışındakiler için kullanılmış olması;
büyüklenmek sadece ve sadece Allah(c.c)’ın hakkı olmasına rağmen onun
hakkını gasp etmek isteyenlerin, onun esmâsından rol çalmaya
oynadıkları, dolayısı ile "ŞEYTAN" vasfını aldıkları anlaşılır.
1- Şeytanlaşmaya giden yol; "el-kebir"
ismini, Allah(c.c)’ın dışında olan kişi, kurum, kuruluş v.s’nin
sahiplenerek ilahlaşmaya çalışmasından yani "MÜSTEKBİR"leşmesinden
geçer.
Kâle mâ meneake ellâ tescude iz emertuk(emertuke), kâle ene hayrun minh(minhu), halaktenî min nârin ve halaktehu min tîn(tînin).
[007.012]
(Allah) Dedi: «Sana emrettiğimde, seni secde etmekten engelleyen
neydi?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın,
onu ise çamurdan yarattın.»
Kıssanın
ARAF Suresi içindeki bölümüne baktığımız zaman; İblis'in secde etmeme
gerekçesinin 12. ayet içinde kendisinin Adem'den hayırlı olduğu ve
yaratılış farkını öne sürdüğü görülmektedir.
Allah(c.c)’ın
yaratmış oldukları üzerinde yegâne hâkim olduğunu düşünecek olursak,
onun kullarına "yapın" veya "yapmayın" şeklindeki bir emrinin, bu emre
muhatap olanlar tarafından herhangi bir yoruma tabi tutularak red
edilmesi yerine "işittik ve itaat ettik" denilerek kayıtsız şartsız yerine getirilme mecburiyeti vardır.
2-
Şeytanlaşmaya giden yol; kendi yanından çıkardığı bir gerekçeye
dayanarak, Allah(c.c)’ın ona karşı olan herhangi bir emrini geçersiz
sayarak kendi doğrusunu Allah(c.c)'a sunmak.
Kâle lem ekun li escude li beşerin halaktehu min salsâlin min hamein mesnûn(mesnûnin).
[015.033] Dedi ki: «Kuru bir çamurdan, sûretlenmiş bir balçıktan yaratmış olduğun bir insana ben secde etmek için olmadım.»
HİCR
33 ayetinde; secde etmeme gerekçesi olarak yaratılış gayesinin bu
olmadığı gerekçesini ileri sürmektedir. Halbuki Allah(c.c)
yarattıklarını sadece kendisine ibadet etmek için yarattığını beyan
etmektedir. Allah'a ibadet demek; yaratılış amacına uygun ameller
işlemek demek olduğuna göre, İblis bu amacı red ederek isyan edenlerden
olmaktadır.
3-
Şeytanlaşmaya giden yol; yaratılış amacının unutularak kulun kendisinin
bir yaratılış amacı uydurması ve o amaç yolunda çaba sarfetmesi.
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâle e escudu li men halakte tînâ(tînen).
[017.061]
Meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'ten başka hepsi secde
etmiş, o ise: «çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?» demişti.
İSRÂ 61. ayette; diğer ayetlerde gördüğümüz, gerekçe olmadan resmen kafa tutar bir tavır ile emre karşı gelinmektedir.
4- Şeytanlığa giden yol; yaratıcısını hiçe sayarak gerekçe bile göstermeye tenezzül etmeden ona kafa tutmak.
Ve
iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), kâne
minel cinni fe feseka an emri rabbih(rabbihî), e fe tettehızûnehu ve
zurriyyetehû evliyâe min dûnî ve hum lekum aduvv(aduvvun), bi'se liz
zâlimîne bedelâ(bedelen).
[018.050]
Hani meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik; İblis'in dışında secde
etmişlerdi. O cinlerden oldu, böylelikle Rabbinin emrinden dışarı
çıkmıştı. Bu durumda Beni bırakıp onu ve onun soyunu veliler mi
edineceksiniz? Oysa onlar sizin düşmanlarınızdır. Zalimler için ne
kadar kötü bir değiştirmedir.
KEHF 50 ayetinde; İblis'in secde etmeyerek "Fasık"lardan
olduğu bildirilmektedir. Ayet içinde geçen bu kelimenin; Kur'an
bütünlüğünde geçişleri dikkate alınarak bu kelime ile ifade edilen
durumun ne olduğu ve bu duruma düşünlerin akıbeti öğrenilebilir.
5- Şeytanlığa giden yol; imân dairesine girmeyi kabul ettikten sonra, o dairenin dışında bir yol tutmak istemek (fısk).
Ve iz kulnâ lil melâiketiscudû li âdeme fe secedû illâ iblîs(iblîse), ebâ.
[020.116] Hani biz meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'in dışında (diğerleri) secde etmişlerdi, o, ayak diretmişti.
TAHA 116 ayetinde; İblis'in secde etmemesi "Ebaa" kelimesi ile ifade edilmektedir. Bu kelimeyi BAKARA ve HİCR Sureleri içinde anlatılan kıssada da görmekteyiz. Bu kelime, "aşırı derecede kendini uzak tutma, çekinme, ayak direme" anlamına gelmektedir.
6- Şeytanlığa giden yol; kendisine yaratıcısı tarafından verilen bir emre karşı ayak diretmek.
İllâ iblîs(iblîse), istekbere ve kâne minel kâfirîn(kâfirîne).
[038.074] Yalnız İblis secde etmedi. O büyüklük tasladı ve kâfirlerden oldu.
BAKARA Suresi içindeki kıssada gördüğümüz “İstikbar" (büyüklenme) hali, SAD 74 ayetinde de karşımıza çıkmaktadır.
İblis'in secde etmeyerek "Şeytan" vasfını almasına sebep olan gerekçelerini özetleyecek olursak;
1- Allah'tan rol çalmaya çalışması,
2-
Kendi yanından çıkardığı bir gerekçeye dayanarak Allah(c.c)’ın ona
karşı olan herhangi bir emrini geçersiz sayarak kendi doğrusunu
Allah(c.c)’a sunması,
3- Yaratılış amacının unutularak kulun kendisinin bir yaratılış amacı uydurması ve o amaç yolunda çaba sarfetmesi,
4- Yaratıcısını hiçe sayarak gerekçe bile göstermeye tenezzül etmeden ona kafa tutması,
5- İmân dairesine girmeyi kabul ettikten sonra o dairenin dışında bir yol tutmak istemek (fısk) olarak anlayabiliriz.
Burada İblis adlı bir varlık üzerinden müşahhaslaştırılan "Şeytan”lığın, yine onun üzerinden nasıl tezahür edebileceği kendi sözleri üzerinden bizlere hatırlatılarak beyan edilmektedir.
[007.016] İblis dedi ki: «Öyle
ise beni azdırmana karşılık, and içerim ki, ben de onları saptırmak
için senin doğru yolunun üstüne oturacağım. Sonra elbette onlara
önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen,
onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.
ARAF
16. ve 17. ayetlerde; kullarını nasıl saptırcağının haberini veren
İblis, bu sözlerini nasıl pratiğe geçirdiğini, Adem ile eşini
bulundukları makamdan çıkarılmalarına sebeb olarak göstermektedir.
[7.20-22]
Derken şeytan, birbirine kapalı ayıp yerlerini kendilerine göstermek
için onlara vesvese verdi ve: Rabbiniz size bu ağacı sırf melek
olursunuz veya ebedî kalanlardan olursunuz diye yasakladı, dedi.
«Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim» diye ikisine yemin etti. Böylece
onların yanılmalarını sağladı. Ağaçtan meyve tattıklarında kendilerine
ayıp yerleri göründü, cennet yapraklarından oralarına örtmeğe
koyuldular. Rableri onlara, «Ben sizi o ağaçtan menetmemiş miydim?
Şeytanın size apaçık bir düşman olduğunu söylememiş miydim?» diye
seslendi.
Adem ile eşine "size düşmandır"
diyerek haber veren Allah(c.c)’ın bu haberi, Adem ve eşi tarafından
unutulmuş ve Şeytan’ın onlara güzel sözler ile verdiği vesvesenin
kurbanı olarak Şeytan’a uymuşlar ve sonucunda bulundukları makamdan
çıkarılmışlardır.
[007.027]
Ey Âdem oğulları! Şeytan, ana-babanızı, ayıp yerlerini kendilerine
göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de
aldatmasın. Çünkü o ve yandaşları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden
sizi görürler. Şüphesiz biz şeytanları, inanmayanların dostları kıldık.
ARAF
16 ve 17 ayetlerinde saptırmanın nasıl olacağını, 20. ve 22. ayetler
arası pratiğini bizlere göstererek bu tür taktiklerle bizim sapmamıza
sebeb olacak her türlü unsurdan uzak durmamız öğütlenmektedir.
[004.117-121]
Onlar Allah'ı bırakıp dişilere taparlar ve: «Elbette senin kullarından
belli bir takımı alıp onları saptıracağım, onlara kuruntu kurduracağım,
develerin kulaklarını yarmalarını emredeceğim, Allah'ın yarattığını
değiştirmelerini emredeceğim» diyen, Allah'ın lanet ettiği azgın şeytana
taparlar. Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinen şüphesiz açıktan açığa
kayba uğramıştır. (Şeytan) Onlara vaidler ediyor, onları en olmadık
kuruntulara düşürüyor. Oysa şeytan, onlara bir aldanıştan başka bir şey
va’detmez. Onların barınma yerleri cehennemdir, ondan kaçacak bir yer de
bulamayacaklardır.
[015.039-40]
«Rabbim! Beni saptırdığın için, and olsun ki yeryüzünde fenalıkları
onlara güzel göstereceğim; halis kıldığın kulların bir yana, onların
hepsini saptıracağım» dedi.
[017.062-65]
«Benden üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni
ertelersen, and olsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum
altına alacağım» demişti. Demişti ki: «Git, onlardan kim sana uyarsa,
şüphesiz sizin cezanız cehennemdir; eksiksiz bir ceza.» «Sesinle,
gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla
haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde
bulun ama şeytan sadece onları aldatmak için vaadeder. Doğrusu Benim
mümin kullarım üzerinde senin bir hakimiyetin olamaz. Rabbin vekil
olarak yeter.»
[020.120-122]
Ama şeytan ona vesvese verip: «Ey Adem! Sana sonsuzluk ağacını ve
çökmesi olmayan bir saltanatı göstereyim mi?» dedi. Nihayet ondan
yediler. Bunun üzerine kendilerine ayıp yerleri göründü. Üstlerini
cennet yaprağı ile örtmeye çalıştılar. (Bu suretle) Âdem Rabbine âsi
olup yolunu şaşırdı. Sonra Rabbi onu seçkin kıldı; tevbesini kabul etti
ve doğru yola yöneltti.
[038.82-85]
(İblis): «Öyle ise yüceliğine yemin ederim ki, ben onların hepsini
mutlaka aldatıp saptırırım. «Ancak onlardan, muhlis olan kulların
hariç.» Allah buyurdu: «İşte bu doğru! Ben de şu hakikati söyleyeyim ki
cehennemi, gerek senin cinsinden, gerek insanlardan sana uyanlarla
dolduracağım.»
Şeytan
kavramının, İblis ismi üzerinden müşahhaslaştırılarak bizlere
anlatılması, bu ismin anlamı üzerinde durmayı gerektirdiğini
düşünmekteyiz. Bu kelime; "aşırı ümitsizlikten kaynaklanan hüzün, keder, tasa" anlamındadır. Bu kelimenin türevleri Kur’an’da şu şekilde geçmektedir.
[030.012] Kıyamet koptuğu gün suçlular umutsuz kalıverirler (yublisu).
[006.044]
Kendilerine hatırlatılanı unuttuklarında, onlara her şeyin kapısını
açtık; kendilerine verilene sevinince ansızın onları yakaladık da
umutsuz kalıverdiler (müblisune).
[023.077] Sonunda onlara şiddetli bir azap kapısı açtığımız zaman ümitsiz kalıverdiler (müblisune).
[043.075] Azaba hiç ara verilmez, onlar orada tamamen umutsuzdurlar (müblisune).
[030.049] Oysa onlar, daha önce, üzerlerine yağmur yağdırılmasından iyice ümitlerini kesmişlerdi (müblisine).
Burada şöyle bir soru akla gelecektir; "Allah(c.c)
adını «ümitsiz kalmış» olarak verdiği bir varlığı neden yaratmıştır? O
varlık O’na «Ey Rabbim, beni neden ümitsiz bir varlık olarak
yarattın?» diye sorsa ne cevap verirdi?"
Bu
soruların sorulmasını gerektirebilecek durum, İblis adının ontolojik
bir mahiyeti olduğundan yola çıkılarak sorulmuş sorulardır. Allah(c.c),
Cennet veya Cehennem ile cezalandıracağı bir kulunu önceden Cehennemi
garantilemiş olarak yaratmaz. Ona iki yol göstererek hangisine gideceği
konusunda iradesine baskı yapmaz, sadece hangisine giderse o gittiği
yolun neticesini ona haber verip tercihi kuluna bırakır.
İblis
adı ile Adem'in karşısında olan şey ontolojik varlığı olan birisi
olmayan, Şeytan amellerini işleyip, tevbe etmediği takdirde Ahiretteki
sonunun "ümitsiz kalan" yani Cehennem’i hak eden her kişinin adıdır.
Kelimenin geçtiği ayetlere dikkat edecek olursak; Cehennem’i hak edenler
için kullanılmış olması, o hak edenlerin yapmış olduğu ameller ile Adem
kıssası içinde geçen İblis isminin yaptığı ameller ortak olup hak
ettikleri yerin neresi olacağı haber verilmektedir.
Şeytan
kavramı; Kur’an’ın odak kavramlarından birisi olup, kulun yaratıcısına
karşı olan kulluğunu engelleyen her şeye verilebilecek bir isimdir.
İBRAHİM 22 ayeti bu iğvaları yapanların ve kapılanların hallerini tasvir
eden bir çok ayetten biridir.
[014.022]
İş bitince şeytan onlara şöyle diyecek: «Şüphesiz ki Allah size gerçek
olanı vaad etti, ben de size vaad ettim, ama sonra caydım! Zaten benim
size karşı bir gücüm yoktu. Ancak ben sizi (küfür ve isyana) çağırdım,
siz de geldiniz. O halde beni kınamayın, kendi kendinizi kınayın! Ne ben
sizi kurtarabilirim, ne de siz beni kurtarabilirsiniz! Ben, önceden
beni Allah'a ortak koşmanızı da kabul etmemiştim.» Doğrusu zalimler için
acı bir azab vardır!.
ENFAL 48 ayeti; onun insanı kandırma yolunu Bedir harbi örneğinde vererek bizlere anlatmaktadır.
[008.048]
Şeytan onlara işlediklerini güzel gösterdi ve «Bugün insanlardan sizi
yenecek kimse yoktur; doğrusu ben de size yardımcıyım» dedi. İki ordu
karşılaşınca da, geri dönüp, «Benim sizinle ilgim yok; doğrusu sizin
görmediğinizi ben görüyorum ve şüphesiz Allah'tan korkuyorum, Allah'ın
azabı şiddetlidir» dedi.
Adem
ve İblis kıssasındaki yukarda verilen ayetlere tekrar göz atacak
olursak; Şeytan’ın insanlara vaadler vererek aldatacağını söylediği
görülür. Bedir harbindeki Müşrik tarafa böyle bir vaadde bulunarak
onları Müslümanların üzerine kışkırtmış, fakat Şeytanın kışkırttığı bu
ordu darmadağın olmuştu. Bunu yaparken Müşrik ordusunun karşısına etten
kemikten oluşan canlı biri olarak çıkmamış, onlara vesvese yolu ile Adem
ile eşine yaptığını tekrarlamıştır. Geri dönüp söylediklerinin bizlere
yönelik mesajının şu şekilde okunması gerektiğini düşünmekteyiz; "Ey
insanlar, size vaadler vererek yaptığınızı güzel gösteren Şeytan, bu
amacına ulaştıktan sonra sizi aldatmış olduğunu kendisi itiraf
etmektedir. Siz aklınızı kullanın, kendinizi Şeytan’a kullandırarak
yarın kıyamet günü cehennem ile cezalandırılmayın".
Sonuç olarak; Kur’an’ın bir çok
ayetinde bize düşman olduğu beyan edilen Şeytan'ın bizi nasıl bir yolla
kandırabileceği, Adem ve İblis kıssası olarak görselleştirilmiştir.
Şeytan, İblis ismi üzerinden müşahhaslaştırılarak muhatapların zihninde
kalıcılık sağlaması ve daha uzun yer etmesi amacı sağlanmaya
çalışılmıştır. Adem ve İblis kıssası olarak Kur’an'ın yedi ayrı
Suresi’nde anlatılan bu kıssadaki baş rol kahramanları, kıyamete kadar
gelecek olan insanların başlarından geçecek olan bir kıssa olup, bu
kıssada bir kısım insan Adem rolünde, bir kısım insan Şeytan rolünde
olacaktır.
Adem
rolündekiler hayatlarının herhangi bir anında Şeytan’a uyup hata
yapabilirler. Eğer hatasını anlayıp tevbe edip dönerlerse Adem olarak
kalırlar, hata edip hatada İblis gibi ısrar ederlerse onlar da
kendilerini ayartan Şeytan’ın ordusunun bir neferi olarak hep birlikte
Cehennemi boylarlar.
Bu
kıssada şahısların kimliklerinden çok, kimlikler üzerinden verilmek
istenen mesajın okunmaya çalışılması gerektiğini, özellikle İblis adı
ile anlatılanın kim olduğundan çok, insan üzerindeki düşmanlık
planlarının okunması ve bu tür düşmanlıkları yapanların ortak adının
"Şeytan" olduğu, bu Şeytanların ve onların yardakçılarının kıyamet günü
"Müblisin"den yani ümidi kesenlerden olacağının bizlere
anlatılmış olduğu bilinmelidir. Bize düşen vazife; Şeytan’ı sadece
Kur'an içinde anlatılan Adem ve İblis kıssası içinde değil, hayatımıza
yön vermek isteyen Müstekbirler’de arayarak, onların düşmanlıklarına
karşı gerekli hazırlıkları yapmaktır.