25 Eylül 2014 Perşembe

Musa (a.s) Kıssası ile İlgili Genel bir Değerlendirme

Kur'an kıssaları; taşıdıkları mesajlar itibarı ile "Tevhid" ve "Şirk"in kıyamete kadar olacak mücadelesinin, Muhammed(as) öncesi elçiler ve kavimleri arasında nasıl cereyan ettiğini canlı biçimde gösteren ve bu mücadelenin içindeki aktörler olan "Mü'min" ve "Müşrik"lere vaad edilen karşılık önerisinin boş bir iddiadan ibaret olmadığını gösteren yaşanmış anlatımlardır.

Musa(as) kıssası, Kur’an'da en fazla yer tutan kıssa olması itibarı ile bizlere bir çok mesaj vermektedir. Musa(as) kıssasında öne çıkan aktörleri;

1. Firavun,
2. Haman,
3. Karun,
4. Askerler,
5. Sihirbazlar,
6. İsrailoğulları,
7. Samiri,
8. Asa, olarak sıralamak mümkündür.

Bu aktörlerin üzerinden yapılan anlatımları sadece yaşadıkları zaman içinde düşünerek ileriye dönük mesajlar taşımış olması bakımından okumayacak olursak, kıssalar sadece "eskilerin masalları"na dönüşür. Musa(as) kıssasındaki bu aktörler ile ilgili anlatımları ayrı ayrı başlıklar halinde değerlendirerek, onlar üzerinden verilmek istenen mesajları anlamaya çalıştığımız takdirde, onlarca ayrı başlık altında yazılabilecek bir çok konu başlığı çıkacaktır.

Musa(as) kıssasını;

1. Firavun ile olan mücadelesi,
2. İsrailoğulları ile olan mücadelesi şeklinde iki ana başlık altında değerlendirmek mümkündür.

Firavun ile olan mücadelesini; Allah(cc) tarafından sadece kendisine kul olmak için yarattığı insanın eline güç, servet ve iktidar geçince nasıl "Müstekbir"leştiğinin, yönetimi altındaki insanlara karşı nasıl zalim olabileceğinin, ezilen "Müstaz'af"ların bir zalimi nasıl devirebileceklerinin ipuçlarının verilmesi açısından evrensel bir mesaj olarak okumak gerektiğini düşünmekteyiz.

İsrailoğulları ile olan mücadelesini ise; insanın nasıl nankör olabileceği, "Müstaz'af" iken "Müstekbir"lerin elinden kurtulmalarının onlar için bir ibret olmaması, "Müstaz'af" iken onları kurtaranı unutarak "Müstekbir"leşerek arz üzerinde hakim olan yasalar gereği başlarına neler geldiğini okuyarak, bu yolu takip edenlerin akıbetlerinin ne olacağı açısından evrensel bir mesaj olarak okumak gerektiğini düşünmekteyiz.

1. FİRAVUN İLE OLAN MÜCADELE

[28.4-6] Şüphe yok ki, Firavun o yerde yükseldi ve ahalisini bölük bölük etti, onlardan bir tâifeyi zayıf düşürmek istiyordu. Oğullarını boğazlıyordu, kadınlarını da berhayat bırakıyordu. Muhakkak ki o müfsitlerden olmuştu.Biz, memlekette güçsüz sayılanlara iyilikte bulunmak, onları önderler kılmak, onları varis yapmak, memlekete yerleştirmek; Firavun, Haman ve her ikisinin askerlerine, çekinmekte oldukları şeyleri göstermek istiyorduk.

KASAS 4 ve 6 ayetleri; Musa(as) kıssasının, Firavun ile olan mücadelesi kısmının bel kemiğini oluşturan ayetlerdir. Firavun ve kıyamete kadar gelecek olan çağdaş “Firavunlar"ın yıkımlarının nasıl bir yasaya tâbi olarak gerçekleştiği, onun denizde boğulmasına kadar varan süreç içinde anlatılmaktadır.

Firavunların yıkımının yasası; onların zulmü altında inleyen mazlumların, onları yıkmak için gerekli olan çabayı göstermeleri sonucunda olduğu, bu çabanın nasıl olması gerektiği YUNUS 87 ayetinde anlatılmaktadır.

[010.087] Biz de Musa ile kardeşine şöyle vahyettik. «Kavminiz için Mısır'da bir takım evler hazırlayın, evlerinizi kıble edinin ve salatı ayakta tutun ! Bir de mü'minleri müjdele!

İsrailoğulları, Mısır’da zulme uğradıkları süre içinde elleri kolları bağlı olarak sadece Musa(as)'a güvenselerdi, bu zulumden kurtulmaları asla mümkün olmazdı. Kurtuluş; hep birlikte çabalayarak gelmiş ve zalimler helak olmuştur. Musa(as) kurtuluş sürecini koordine eden bir önder olarak önemli bir konuma sahiptir ve bu tür önderlik her devir içinde olması gereken bir kurum olup, mazlumların örgütlenerek başkaldırması ve başarıya ulaşması için gereklidir.

Kıssa ile ilgili anlatımlarda, bu olayların sanki çok kısa bir zaman içinde olmuş gibi bir izlenim vermesine rağmen kurtuluş; uzun yıllar içine yayılan bir mücadele sürecinde gelmiştir. Denizin ortadan ikiye ayrılarak İsrailoğulları’nın kurtulmasının sağlanmasının sıradışı bir olay olması; böyle bir olayın bir daha gerçekleşeceği anlamına gelmez. Böyle bir durumun gerçekleşmeyeceğini söylemek; Allah(cc)'nin kullarına yardım etmeyeceği anlamına da gelmez.

Denizin yarılması üzerinden verilen mesaj; Allah(cc)’nin, zulümden kurtulmak için en üst seviyede gayret gösteren kullarına vermiş olduğu, onları zalimler elinden kurtarma sözünün gerçek olduğunun canlı bir ifadesidir. İsrailoğulları’nın kurtuluşu; denizin yarılması ile gerçekleşmesine rağmen, daha önceki yıllar içinde yapılan kurtuluş faaliyetlerinin, Allah(cc)’nin kullarına ve elçilerine söz verdiği onları zalimlerden kurtarma sünnetinin, kullara düşen kısmını yerine getirmeleri sonucunda gerçekleşmiştir. Allah(cc) zalimlerin yıkılarak mazlumların iş başına geçmesi için bir takım yasalar koymuş ve bu yasalara tabi olarak çalışıldığı takdirde kullarına yardım edeceğine söz vermiştir. Denizin yarılma olayı mazlumlara verilen bu sözün lafta kalan bir söz olmadığının açık bir göstergesidir.

2. İSRAİLOĞULLARI İLE OLAN MÜCADELE

Ancak mazlumlar zalimlerin elinden kurtulduktan sonra rol değiştirip, zalim rolune soyunacak olurlarsa; aynı yasalar bu sefer dünkü mazlum bugünkü zalimlerin üzerinde de işleyecektir. İsrailoğulları’nın denizin karşı kıyısına geçtikten sonra yapmış oldukları nankörlükler yüzünden başlarına gelenler, bu yasanın sadece onlara değil evrensel olduğu ve bütün zalimlere uygulanacağını göstermektedir.

Denizin öte yanına geçtiklerinde müşrik bir kavme rastlayan İsrailoğulları, Musa(as)'dan o kavmin putları gibi bir put yapmasını istemiş, Tur Dağı’na 40 günlük bir süre için çıkmasını fırsat bilenler hemen buzağı heykeli yapıp “Musa'nın ilahı bu fakat unuttu" diyerek halkı aldatmışlar (ARAF 137, 148), kesmeleri gereken ineği kırk dereden su getirerek kesmişler (BAKARA 67-74), kendilerine nimet olarak sunulanları beğenmeyerek daha başka yiyecekler istemişler (BAKARA 61), girmeleri istenen şehre girmeyi red ederek "sen ve Rabbin gidin savaşın” demiş ve Musa(as)'ı yalnız bırakmışlardır.

Kur'an genelinde, daha bir çok nankörlük örnekliklerini gördüğümüz İsrailoğulları; prototip bir kavim olarak mazlum iken zalimleşenlerin nasıl bir sona uğradığının canlı örneği olarak karşımızdadır. İSRA 2-8 ayetleri; bu kavim üzerinden ulusların yükseliş ve düşüşlerinin yasasının nasıl gerçekleştiğini bizlere göstermektedir.

Bugüne gelecek olursak; ezilen mazlumlar, ezen zalimlerin tasallutundan kurtulmak için Musa(as) ve İsrailoğulları gibi "Mısır direnişi" diyebileceğimiz bir örnekliği Kur’an'dan okumak zorundadırlar. Zalimler mazlumlara en ağır baskıları revâ görebilirler. Bu da zalimin zalim olmasının bir gereğidir. Eğer mazlumlar bu zulme seyirci kalarak, sadece birilerinin gelip onları kurtaracaklarını umarlarsa; zulümden kurtulmaları asla mümkün olmayacaktır.

Burada önderlik dediğimiz olgu büyük bir önem taşımaktadır. Örgütlenmeden, başıbozuk bir şekilde, bölük börçük parçalar halinde yapılan zulme başkaldırı hareketleri meyvesini vermez. Aksine zalimlerin ekmeğine yağ sürer. YUNUS 87 ayetinde emredilen hareket süreci; önemli bir süreç olup, çileli ve meşakkatli bir yolculuktur, sabır isteyen bir süreçtir. Liderlik vasıflarına haiz olan kimsenin bu işin ehli olmasının ve emri altında olan farklı karakterdeki insanları yönetmesinin kolay bir şey olmadığı malumdur. Musa(as)’ın; bir yöneticide olması gereken baskın ve sert bir karakterde olması, bu işi başarmasında önemli bir rol oynadığını düşünmekteyiz.

[007.129] Kavmi de ona: «Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da işkenceye uğratıldık.» dediler. O da: «Umulur ki, Rabbiniz hasımınızı helak edip de sizi yeryüzünde halife kılacak ve sizin nasıl işler yapacağınıza bakacaktır.»
ARAF 129 ayeti; direniş süreci içinde olması muhtemel bazı sabırsızlık örneklerinin nasıl bertaraf edilebileceğinin ipuçlarını vermesi bakımından önemli mesajlar taşımaktadır. Her topluluk içinde o topluluğa ayak bağı olabilecek düşünceler ve kişiler mutlaka çıkacaktır. 

Özellikle Medine’de nâzil olan ayetlerde ortaya çıkan, savaştan geri kalanların iki farklı karakter taşıdıklarını görürüz;

1. Müslüman olmasına rağmen savaşın zorluğuna katlanmaya cesaret edemeyen tip,
2. Menfaatleri doğrultusunda iman etmiş görünen fakat iman etmeyen, her defasında Müslümanların tekerine çomak sokmaya çalışan münafık tip.

Bu iki tipi biribirinden ayırmamızı sağlayan ayetler bir toplum içinde olması muhtemel tipleri anlatmaktadır.

İsrailoğulları içindede bu tip insanlar olmasına rağmen liderlik vasıflarını son derece iyi kuşanmış olan Musa(as), bu tür sıkıntılı durumları yönetmesini bilerek İsrailoğulları’nın kurtuluş sürecini ustalıkla yönetmiştir.

Sonuç olarak; Kur'an kıssaları içinde önemli bir hacmi olan Musa(as) kıssasını, iki ana başlık altında değerlendirmeye çalıştığımız takdirde; onlarca alt başlık açılarak gündem edilmesi gereken konular çıkacak kadar geniş ve evrensel mesajları olan bir kıssadır. Firavun ve yandaşları olan aktörlerin nasıl bir süreç içinde yıkılmış olduğu, yine kıssa içindeki ayetlerin okunması ile bizlere öğretilerek, bizlerin bundan sonraki zalimleri yıkma çalışmalarında örneklik olarak sunulmuştur.

Mazlumların zulümden kurtulduktan sonra zalim rolunü üstlenmeleri, bu sefer onların yıkımlarını beraberinden getirmiş olması, Firavun zulmünden kurtulduktan sonra zalimleşen İsrailoğulları üzerinden canlı olarak bizlere anlatılarak aynı yolu izlemememiz hatırlatılmaktadır.

Musa(as) kıssası okunurken bu tür bir değerlendirme ile okunacak olursa, kıssalar üzerinden verilmek istenen Tevhid ve Şirk mücadelesinin aktörlerinin, sadece yaşamış bitmiş şahıslar olmadığı, evrensellik taşıyan bir karaktere sahip olduğu görülerek, Kur’an’ın yaşanan zamana hitap eden beyanları olduğu görülecektir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

--

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder