Kur'an
kıssaları; taşıdıkları mesajlar itibarı ile "Tevhid" ve "Şirk"in
kıyamete kadar olacak mücadelesinin, Muhammed(as) öncesi elçiler ve
kavimleri arasında nasıl cereyan ettiğini canlı biçimde gösteren ve bu
mücadelenin içindeki aktörler olan "Mü'min" ve "Müşrik"lere vaad edilen
karşılık önerisinin boş bir iddiadan ibaret olmadığını gösteren yaşanmış
anlatımlardır.
Musa(as)
kıssası, Kur’an'da en fazla yer tutan kıssa olması itibarı ile bizlere
bir çok mesaj vermektedir. Musa(as) kıssasında öne çıkan aktörleri;
1. Firavun,
2. Haman,
3. Karun,
4. Askerler,
5. Sihirbazlar,
6. İsrailoğulları,
7. Samiri,
8. Asa, olarak sıralamak mümkündür.
Bu
aktörlerin üzerinden yapılan anlatımları sadece yaşadıkları zaman
içinde düşünerek ileriye dönük mesajlar taşımış olması bakımından
okumayacak olursak, kıssalar sadece "eskilerin masalları"na
dönüşür. Musa(as) kıssasındaki bu aktörler ile ilgili anlatımları ayrı
ayrı başlıklar halinde değerlendirerek, onlar üzerinden verilmek istenen
mesajları anlamaya çalıştığımız takdirde, onlarca ayrı başlık altında
yazılabilecek bir çok konu başlığı çıkacaktır.
Musa(as) kıssasını;
1. Firavun ile olan mücadelesi,
2. İsrailoğulları ile olan mücadelesi şeklinde iki ana başlık altında değerlendirmek mümkündür.
Firavun
ile olan mücadelesini; Allah(cc) tarafından sadece kendisine kul olmak
için yarattığı insanın eline güç, servet ve iktidar geçince nasıl "Müstekbir"leştiğinin, yönetimi altındaki insanlara karşı nasıl zalim olabileceğinin, ezilen "Müstaz'af"ların
bir zalimi nasıl devirebileceklerinin ipuçlarının verilmesi açısından
evrensel bir mesaj olarak okumak gerektiğini düşünmekteyiz.
İsrailoğulları ile olan mücadelesini ise; insanın nasıl nankör olabileceği, "Müstaz'af" iken "Müstekbir"lerin elinden kurtulmalarının onlar için bir ibret olmaması, "Müstaz'af" iken onları kurtaranı unutarak "Müstekbir"leşerek
arz üzerinde hakim olan yasalar gereği başlarına neler geldiğini
okuyarak, bu yolu takip edenlerin akıbetlerinin ne olacağı açısından
evrensel bir mesaj olarak okumak gerektiğini düşünmekteyiz.
1. FİRAVUN İLE OLAN MÜCADELE
[28.4-6]
Şüphe yok ki, Firavun o yerde yükseldi ve ahalisini bölük bölük etti,
onlardan bir tâifeyi zayıf düşürmek istiyordu. Oğullarını boğazlıyordu,
kadınlarını da berhayat bırakıyordu. Muhakkak ki o müfsitlerden
olmuştu.Biz, memlekette güçsüz sayılanlara iyilikte bulunmak, onları
önderler kılmak, onları varis yapmak, memlekete yerleştirmek; Firavun,
Haman ve her ikisinin askerlerine, çekinmekte oldukları şeyleri
göstermek istiyorduk.
KASAS
4 ve 6 ayetleri; Musa(as) kıssasının, Firavun ile olan mücadelesi
kısmının bel kemiğini oluşturan ayetlerdir. Firavun ve kıyamete kadar
gelecek olan çağdaş “Firavunlar"ın yıkımlarının nasıl bir yasaya tâbi olarak gerçekleştiği, onun denizde boğulmasına kadar varan süreç içinde anlatılmaktadır.
Firavunların
yıkımının yasası; onların zulmü altında inleyen mazlumların, onları
yıkmak için gerekli olan çabayı göstermeleri sonucunda olduğu, bu
çabanın nasıl olması gerektiği YUNUS 87 ayetinde anlatılmaktadır.
[010.087]
Biz de Musa ile kardeşine şöyle vahyettik. «Kavminiz için Mısır'da bir
takım evler hazırlayın, evlerinizi kıble edinin ve salatı ayakta tutun !
Bir de mü'minleri müjdele!
İsrailoğulları,
Mısır’da zulme uğradıkları süre içinde elleri kolları bağlı olarak
sadece Musa(as)'a güvenselerdi, bu zulumden kurtulmaları asla mümkün
olmazdı. Kurtuluş; hep birlikte çabalayarak gelmiş ve zalimler helak
olmuştur. Musa(as) kurtuluş sürecini koordine eden bir önder olarak
önemli bir konuma sahiptir ve bu tür önderlik her devir içinde olması
gereken bir kurum olup, mazlumların örgütlenerek başkaldırması ve
başarıya ulaşması için gereklidir.
Kıssa
ile ilgili anlatımlarda, bu olayların sanki çok kısa bir zaman içinde
olmuş gibi bir izlenim vermesine rağmen kurtuluş; uzun yıllar içine
yayılan bir mücadele sürecinde gelmiştir. Denizin ortadan ikiye
ayrılarak İsrailoğulları’nın kurtulmasının sağlanmasının sıradışı bir
olay olması; böyle bir olayın bir daha gerçekleşeceği anlamına gelmez.
Böyle bir durumun gerçekleşmeyeceğini söylemek; Allah(cc)'nin kullarına
yardım etmeyeceği anlamına da gelmez.
Denizin
yarılması üzerinden verilen mesaj; Allah(cc)’nin, zulümden kurtulmak
için en üst seviyede gayret gösteren kullarına vermiş olduğu, onları
zalimler elinden kurtarma sözünün gerçek olduğunun canlı bir ifadesidir.
İsrailoğulları’nın kurtuluşu; denizin yarılması ile gerçekleşmesine
rağmen, daha önceki yıllar içinde yapılan kurtuluş faaliyetlerinin,
Allah(cc)’nin kullarına ve elçilerine söz verdiği onları zalimlerden
kurtarma sünnetinin, kullara düşen kısmını yerine getirmeleri sonucunda
gerçekleşmiştir. Allah(cc) zalimlerin yıkılarak mazlumların iş başına
geçmesi için bir takım yasalar koymuş ve bu yasalara tabi olarak
çalışıldığı takdirde kullarına yardım edeceğine söz vermiştir. Denizin
yarılma olayı mazlumlara verilen bu sözün lafta kalan bir söz
olmadığının açık bir göstergesidir.
2. İSRAİLOĞULLARI İLE OLAN MÜCADELE
Ancak
mazlumlar zalimlerin elinden kurtulduktan sonra rol değiştirip, zalim
rolune soyunacak olurlarsa; aynı yasalar bu sefer dünkü mazlum bugünkü
zalimlerin üzerinde de işleyecektir. İsrailoğulları’nın denizin karşı
kıyısına geçtikten sonra yapmış oldukları nankörlükler yüzünden
başlarına gelenler, bu yasanın sadece onlara değil evrensel olduğu ve
bütün zalimlere uygulanacağını göstermektedir.
Denizin
öte yanına geçtiklerinde müşrik bir kavme rastlayan İsrailoğulları,
Musa(as)'dan o kavmin putları gibi bir put yapmasını istemiş, Tur
Dağı’na 40 günlük bir süre için çıkmasını fırsat bilenler hemen buzağı
heykeli yapıp “Musa'nın ilahı bu fakat unuttu" diyerek halkı
aldatmışlar (ARAF 137, 148), kesmeleri gereken ineği kırk dereden su
getirerek kesmişler (BAKARA 67-74), kendilerine nimet olarak sunulanları
beğenmeyerek daha başka yiyecekler istemişler (BAKARA 61), girmeleri
istenen şehre girmeyi red ederek "sen ve Rabbin gidin savaşın” demiş ve Musa(as)'ı yalnız bırakmışlardır.
Kur'an
genelinde, daha bir çok nankörlük örnekliklerini gördüğümüz
İsrailoğulları; prototip bir kavim olarak mazlum iken zalimleşenlerin
nasıl bir sona uğradığının canlı örneği olarak karşımızdadır. İSRA 2-8
ayetleri; bu kavim üzerinden ulusların yükseliş ve düşüşlerinin
yasasının nasıl gerçekleştiğini bizlere göstermektedir.
Bugüne gelecek olursak; ezilen mazlumlar, ezen zalimlerin tasallutundan kurtulmak için Musa(as) ve İsrailoğulları gibi "Mısır direnişi"
diyebileceğimiz bir örnekliği Kur’an'dan okumak zorundadırlar. Zalimler
mazlumlara en ağır baskıları revâ görebilirler. Bu da zalimin zalim
olmasının bir gereğidir. Eğer mazlumlar bu zulme seyirci kalarak, sadece
birilerinin gelip onları kurtaracaklarını umarlarsa; zulümden
kurtulmaları asla mümkün olmayacaktır.
Burada önderlik
dediğimiz olgu büyük bir önem taşımaktadır. Örgütlenmeden, başıbozuk
bir şekilde, bölük börçük parçalar halinde yapılan zulme başkaldırı
hareketleri meyvesini vermez. Aksine zalimlerin ekmeğine yağ sürer.
YUNUS 87 ayetinde emredilen hareket süreci; önemli bir süreç olup,
çileli ve meşakkatli bir yolculuktur, sabır isteyen bir süreçtir.
Liderlik vasıflarına haiz olan kimsenin bu işin ehli olmasının ve emri
altında olan farklı karakterdeki insanları yönetmesinin kolay bir şey
olmadığı malumdur. Musa(as)’ın; bir yöneticide olması gereken baskın ve
sert bir karakterde olması, bu işi başarmasında önemli bir rol
oynadığını düşünmekteyiz.
[007.129]
Kavmi de ona: «Sen bize gelmeden önce de, geldikten sonra da işkenceye
uğratıldık.» dediler. O da: «Umulur ki, Rabbiniz hasımınızı helak edip
de sizi yeryüzünde halife kılacak ve sizin nasıl işler yapacağınıza
bakacaktır.»
ARAF
129 ayeti; direniş süreci içinde olması muhtemel bazı sabırsızlık
örneklerinin nasıl bertaraf edilebileceğinin ipuçlarını vermesi
bakımından önemli mesajlar taşımaktadır. Her topluluk içinde o topluluğa
ayak bağı olabilecek düşünceler ve kişiler mutlaka çıkacaktır.
Özellikle Medine’de nâzil olan ayetlerde ortaya çıkan, savaştan geri kalanların iki farklı karakter taşıdıklarını görürüz;
1. Müslüman olmasına rağmen savaşın zorluğuna katlanmaya cesaret edemeyen tip,
2.
Menfaatleri doğrultusunda iman etmiş görünen fakat iman etmeyen, her
defasında Müslümanların tekerine çomak sokmaya çalışan münafık tip.
Bu iki tipi biribirinden ayırmamızı sağlayan ayetler bir toplum içinde olması muhtemel tipleri anlatmaktadır.
İsrailoğulları
içindede bu tip insanlar olmasına rağmen liderlik vasıflarını son
derece iyi kuşanmış olan Musa(as), bu tür sıkıntılı durumları
yönetmesini bilerek İsrailoğulları’nın kurtuluş sürecini ustalıkla
yönetmiştir.
Sonuç
olarak; Kur'an kıssaları içinde önemli bir hacmi olan Musa(as)
kıssasını, iki ana başlık altında değerlendirmeye çalıştığımız takdirde;
onlarca alt başlık açılarak gündem edilmesi gereken konular çıkacak
kadar geniş ve evrensel mesajları olan bir kıssadır. Firavun ve
yandaşları olan aktörlerin nasıl bir süreç içinde yıkılmış olduğu, yine
kıssa içindeki ayetlerin okunması ile bizlere öğretilerek, bizlerin
bundan sonraki zalimleri yıkma çalışmalarında örneklik olarak
sunulmuştur.
Mazlumların
zulümden kurtulduktan sonra zalim rolunü üstlenmeleri, bu sefer onların
yıkımlarını beraberinden getirmiş olması, Firavun zulmünden
kurtulduktan sonra zalimleşen İsrailoğulları üzerinden canlı olarak
bizlere anlatılarak aynı yolu izlemememiz hatırlatılmaktadır.
Musa(as) kıssası okunurken bu tür bir değerlendirme ile okunacak olursa, kıssalar üzerinden verilmek istenen Tevhid ve Şirk
mücadelesinin aktörlerinin, sadece yaşamış bitmiş şahıslar olmadığı,
evrensellik taşıyan bir karaktere sahip olduğu görülerek, Kur’an’ın
yaşanan zamana hitap eden beyanları olduğu görülecektir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
--
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder