Firavun , Kur'anda hacim itibarı ile en fazla yer alan Musa (a.s) kıssasının önemli aktörlerinden, ve evrensel bir karakter haline gelmiş bir kişidir. Bu karakter bilindiği üzere, halkı üzerinde ilahlık ve rablik iddia ederek , onları kendisine kul etmekteydi. Firavun'un halkı üzerinde ilahlık ve rablik baskısını kurmak için kullandığı silahlardan bir tanesi de "Büyü" ve "Sihir" yolu ile insanlara karşı kendisini yenilmez bir kişi olarak göstermeye çalışmasıdır.
Bu durumu Musa (a.s) ile olan karşılaşmasında onu yenmek için ülkenin bütün sihirbazlarını toplaması, ve onunla düello yaptırmaya kalkışmasından anlamaktayız. Bu düellonun sonu da bilindiği gibi, sihirbazların yenilgisi ve iman etmesi ile sonuçlanmıştır.
"Büyü" ve "Sihir" , insanlar üzerinde hegemonya kurmak isteyen güçlerin, binlerce yıldır kullandıkları kadim bir yol olup , şu anda yaşadığımız dünyadaki çağdaş firavunlarının da, insanları kendilerine kul etmek için kullanmaktan çekinmedikleri bir yöntemdir.
Büyü ve sihir denildiği zaman , sadece hacı hoca lakaplı kişilerin bazı kağıt ve nesnelere yazarak üfledikleri ve bununla insanlara zarar verdikleri sanılan şeyler akla gelecek olursa, bu konu gerektiği gibi anlaşılamamış olacaktır. Bu gibi insanların yaptıkları sahtekarlıkların ayrı bir başlık halinde değerlendirilmesi gerektiğini düşündüğümüz için, yazı içinde bu konuya değinmeyeceğiz.
Büyü ve sihir, cahil insanlara karşı kendisini üstün göstermek ve onları hakimiyetleri altına almak isteyenlerin kullandıkları kadim bir yol olarak, bugün de çağdaş firavunların kullandıkları bir yoldur. Elbette bu firavunlar sahtekar hacı hoca takımını değil , daha modern yollar kullanarak kitle iletişim araçları yolu ile büyü ve sihir yapmakta , bu yolla insanları kendilerine kul köle yapmaya çalışmaktadırlar.
[028.004] Gerçekten, Firavun, yeryüzünde zorbalığa yöneldi ve halkını
sınıflara ayırdı. İçlerinden bir zümreyi güçsüz bularak oğullarını boğazlıyor,
kızlarını diri bırakıyordu. Çünkü o, bozgunculardandı.
Firavunların en bariz özelliği , yaşadığımız dünyayı kendilerinin mülkü olduğunu zannederek , bu dünya üzerinde yaşayan her şeyin kendilerinin olması ve onlar üzerinde hüküm sahibi olmaları gerektiğini düşünmeleridir.
[043.051] Firavun, kavmine seslendi ve dedi ki: Ey kavmim; Mısır mülkü ve
altımdan akan şu ırmaklar benim değil mi? Hala görmüyor musunuz?
Musa (a.s) ın mücadele ettiği firavun, sadece Mısır ülkesi üzerinde hak iddia etmekte iken , yaşadığımız dünyanın firavunları ise , dünyanın tamamı üzerinde hak iddia etmektedirler. Kısacası, yaşadığımız dünyadaki mücadele edilmesi gereken firavunlar ,Musa (a.s) çağında yaşayan firavundan daha şedid ve daha zalimdirler.
Bu firavunların dünya üzerindeki emellerinin ne olduğunu anlamak için sadece arama motorlarına "Yeni dünya düzeni" yazmak, ve o başlık altında çıkan yazılara göz atmak yeterli olacaktır.
Kasas s. 4. ayetinde gördüğümüz üzere , firavunların insanlar üzerinde hegemonya kurmak için kullandıkları yöntemlerden bir tanesi de "Böl - Parçala - Yönet" politikası gereğince, insanları toplum olarak bölünebilecek en küçük parçalara ayırmak , bu suretle onlar arasındaki bağları kopararak , birbirlerine düşman edip isteklerine kavuşma taktiğidir.
Aile kurumu , bir toplumu oluşturan en küçük yapı taşı olması itibarı ile insan yaşantısının vazgeçilemez bir unsurudur. Fıtri olarak birlikte yaşama itiyadında olan insanın ,birlikte yaşamını oluşturan en küçük unsur bu kurum olup , aile kurumunun ayakta kalması bir toplum için büyük önem taşımaktadır.
Bir toplumu yıkmak için kullanılan yöntemlerin başında , onları parçalara ayırmak gelmektedir. Aile kurumu bir toplumu oluşturan en önemli yapı taşı olması nedeniyle , şer güçlerin her zaman hedefi haline gelmiştir.
Dünyayı yöneten 13 ailenin içinde ve en büyükleri olan "Rockefeller" ve "Rothschild" adındaki iki ailenin başını çektiği ve adını "YENİ DÜNYA DÜZENİ" olarak koydukları sistemde, sadece kendi aile kurumlarının baki kalması için , başka aileleri yerle bir etmekten ve bu kurumu yıkmaktan çekinmeyen şeytani güçlerin, dünyanın çeşitli ülkelerinde sahneye koydukları oyunların başında MEDYA DÜNYASInı kullanmak olduğu görülmektedir.
Özellikle görsel medya kullanımı, insanların gözünü bağlayarak onlar üzerinde hegemonya kurmanın bir yolu olarak , çağdaş firavunların kullandıkları bir silahtır. Görsel medyanın verdiği imkanlar ile insanların şuur altlarına girerek , insanlar tarafından yanlış ve çirkin görülen bazı fikir ve fiiller , görsel medya yolu ile şuur altına işlenerek , belirli bir zaman içinde insanlar tarafından artık doğru ve güzel fikirler ve fiiller haline getirilebilmektedir.
"Yeni dünya düzeni" denilen sistemi kısaca özetleyecek olursak ; Bu düzen "Tek devlet" - "Tek ekonomi" - "Tek din" - "Tek ilah" sistemine dayanmaktadır. Tabi ki tek din ve tek ilah düşüncesi Allah (c.c) nin dininin tek din ve onun tek ilah olması değil , "KAPİTALİZM" in din ve ilah edinildiği bir sistem üzerine kurulu bir din ve ilahlık düzenidir.
Bu sistemin hakim olduğu topraklarda yaşayan insanlar, Allah'a değil dünyanın kaderini elinde tutan 13 aileye kul olacaklar, ve bu aile tarafından konulmuş olan kurallara göre yaşamlarını sürdüreceklerdir. Bugün dünyanın her neresinde bir fesat hareketi varsa o işte , mutlaka bu şeytanların parmağı vardır. Özellikle ülkemiz içinde ve etrafında, yıllardır süren savaşlar hep bu çağdaş firavunların hedefi olan yeni dünya düzenini oluşturma senaryosunun bir parçasıdır.
"ÇAĞDAŞ FİRAVUNLAR" olarak niteleyebileceğimiz ve dünyayı kendilerinin mülkü zanneden ve bir elin parmakları kadar az sayıdaki ailenin yönettiği dünyada , bu ailelerin insanları kendilerine kul köle yapmak için uyguladıkları bir çok yöntemden bir tanesi de , aile kurumunu ortadan kaldırmaya yönelik uygulamalar olup , bu kurumu ortadan kaldırmak için kullandıkları yöntem ise tv programları vasıtası ile yapılmaya çalışılmaktadır.
Müslüman aileler dahil, toplumun büyük çoğunluğunun izlediği bu tv dizilerinin altında yatan mesajı okumaya çalıştığımızda , bu şeytanların sadece kendi ailelerinin mutluluğu için , başkalarını ahlaki yönden çökertmeye çalıştıkları ve bu yolla "Böl - Parçala -Yönet" şeklindeki taktiklerini gerçekleştirme yoluna gitmeye çalıştıklarını görebiliriz.
Fazla uzağa gitmeye gerek yok , ülkemizde yayın yapan yapan bazı tv kanal(izasyon)larında yayınlanan dizilere baktığımızda , bu dizilerdeki ortak yönün, nikahsız beraberliği özendirmek üzerine kurulu senaryoların oluşturduğu konular üzerine kurulmuş filmler olduğu görülecektir.
Tv kanallarında yayınlanan dizilerin ekseriyet konusu, kadın erkek ilişkileri üzerine kurulu olup , bu ilişkilerin tamamı, flört ve zinayı güzel göstermek üzerine bina edilmektedir. Dizilerin bir çoğuna dikkat edilecek olursa bu diziler, zinadan doğan çocuklar üzerine kurulu ve zinayı hayat tarzı edinmiş insanların üzerine kurulmuş senaryolardır.
Bu diziler seyircilerin şuur altında, "Zina insan yaşamının normal bir parçasıdır" mesajını bırakmaktadır. Müslüman halka şayet , "Zina normal bir şeydir herkes zina etmeli" şeklinde sözlerle yaklaşıldığında elbette tepki ile karşılanarak, "Sen ne biçim konuşuyorsun zina bizim dinimizde haramdır" şeklinde bir karşılık bulacaktır.
Çağdaş firavunların sihirbazları elbette bu kadar aptal değildir. Ulaşmak istedikleri amaçlara insanların şuur altlarına subliminal mesajlar vererek ulaşmaya çalışmanın en uygun metot olduğunu çok iyi bilmektedirler. Bu firavunların sihirbazları görsel medya yolu ile şuur altı mesajları vererek insanların gözlerini bağlamakta, büyü ve sihri bu şekilde gerçekleştirmektedirler.
1980 li yıllarda T.R.T 1 adlı devlet kanalında mehdi bekler gibi yayın saati beklenen "Dallas" adlı bir dizi yıllarca yayınlanmıştır. Bu dizinin ana konusunun Amerikanvari bir hayat tarzının empoze edilmesi ve aile içi çarpık ilişkiler olduğu ,bu dizinin yayınlandığı yılları hatırlayanlar mutlaka bilmektedir. Bu dizi İslam dışı hayat tarzının medya yolu ile insanlara empoze edilmesinde bir milat olmuş , bu diziden sonra yerli yapım "Dallas" türü diziler başını almış gitmiştir.
Bu dizide işlenen gayri ahlaki fiiller , eğer insanlara başka yollarla anlatılıp onların hayatlarının aynısının bizler tarafından taklit edilmesi istenilse idi , bir çok insan bu tür hayatı yaşamayı inancı gereği ret edecekti. Ancak şuur altına yerleştirme taktiğinin kullanılması sebebi ile , bu dizi ile başlayan çarpık ilişkileri konu alan diziler furyası, özel kanalların açılması ile daha da şiddetlenerek, zinanın normal bir ilişki sayıldığı ve İslam dışı hayat tarzının yadırganmak şöyle dursun içselleştirildiği bir ülke haline gelmiş bulunmaktayız.
Bugün artık ülkemiz, zina sonucu doğan çocukların sokağa bırakıldığı veya öldürüldüğü şeklindeki haberlere alışkın bir hale gelmiştir. Kendisini "Sanatçı" olarak lanse eden insanların günlük yaşamlarını konu eden "Paparazzi" haberleri, bir çok kanalda yayınlanmakta ve bu kimselerin gayri ahlaki yaşantıları halkımıza sunularak bu tür yaşantı insanların şuur altında normal bir hale getirilmeye çalışılmaktadır.
Türk yapımı bu dizilerin en iyi müşterilerinin Arap ülkeleri olduğunu düşündüğümüzde , tehlikenin boyutları daha fazla ortaya çıkmaktadır. Bu dizilerin yayınladığı saatlerde hayatın durduğu ve halkın büyük bir kesiminin bu dizleri izlemek için tv başına geçtiği şeklindeki haberler, Arap ülkelerindeki bozulmanın bu diziler ile hızlanacağını göstermektedir.
Sorun ortada bu şekilde iken, bu gibi programların etkisinin en aza indirilmesi için ne gibi önlemler alınmalıdır ? sorusu cevap beklemektedir.
Öncelikle insanların bu diziler ile ne yapılmak istenildiği, ve bu dizilerin kimlerin amaçlarına hizmet ettiği noktasında bilgi sahibi olması gerekmektedir. İlk okul çağında olan çocukların bile derslerinden çok , yayınlanan diziler hakkında bilgi sahibi olduğu bir ülkede eğitimin anne baba dan başlaması gerektiği önemli bir husustur. Kendileri bu konularda bilgi ve şuur sahibi olmayan ebeveynlerin yetiştirdiği çocuklar , maalesef dizi manyağı olarak yetişeceklerdir.
Devlet zoru ile bu gibi diziler yayınlayan kanallara baskı uygulanması mümkün olmadığı gibi , baskı uygulansa dahi bu dizileri izlemek talebinde bulunanlar için bu tür baskılar, daha başka yollarla bu gibi dizilerin izlenmesi yolunu açacaktır. "Zorla güzellik olmaz" atasözünün gereğince , bu iş insanları şuurlandırma yolu ile yapılabilir.
Çağdaş firavunların biz Müslümanlar üzerinde yapmak istediği ifsadı , ve bu ifsadın en önemli ayağı olan tv dizilerinin aile kurumu üzerinde yaptığı olumsuz etkiyi anlamak ve anlatmak her kişinin görevi olmalıdır.
Bu dizilerin yayınlanmasında en büyük desteği seyirci kitlesinin sağladığı malumdur. İnsanlarda, bu diziler ile oluşturulmaya çalışılan yıkım konusunda farkındalık yaratılmaya çalışıldığı zaman, bu dizilerin izleyicileri azalarak , yapımcılar tarafından bu gibi dizilerin artık seyirci tarafından kabul görmediği gerekçesi ile , zinayı konu almayan başka diziler yayına konulmak zorunda kalınacaktır.
Allah (c.c) ye iman duygusundan yoksun olarak insanların yönetimine talip olanların yer yüzünde yaptıkları en önemli ifsad ekini ve NESLİ yok etmeye çalışmak olmuştur (Bakara s. 205).
Nesli yok etmek için çalışan çağdaş firavunlar , bu yok etme işlemini savaşlar dahil olmak üzere bir çok şekilde gerçekleştirmek yoluna gitmektedirler. Bu şeytanların marifeti ile çıkarılan savaşlarda milyonlarca insan ölmüş ve ekin olarak ifade edilen doğal denge mahvolmuştur.
Elbette bu firavunlarda geçmişte yaşayan firavun misali dünya hayatlarında zillete uğrayarak helak olacaklardır. Ancak onların helak olması gökten meleklerin inmesini beklemek ile değil , biz iman edenlerin elleri ile olacaktır. Onların malları , servetleri , sahip oldukları güçler bizleri hiç bir zaman korkuya düşürmemelidir.
Özellikle kıssa yollu anlatımlarda , nice az topluluğun çok topluluğa galip gelmiş olması , çokluğun her zaman para etmediğini göstermektedir. Bizler imanımız gereği Musa misali firavunların karşısına dikildiğimiz zaman , onlar için tehlike çanları çalmaya başlamış demektir.
Sonuç olarak ; Firavun karakteri Musa (a.s) kıssasında yaşamış ve denizde boğulması ile kökü kesilmiş bir karakter değildir. Bu karakter kıyamete kadar yaşayacak bir tip olup yaşadığımız dünyada da kol gezmektedir.
Çağdaş firavunlar, geçmişte yaşamış yaşayan firavundan daha zalim ve daha acımasız olup , tüm dünyaya hakim olmak ve dünyayı kendileri yönetmek gibi bir projeleri bulunmaktadır. "Yeni dünya düzeni" adı verilen bu projenin en büyük amacı, dünyanın kaderini elinde tutan 13 ailenin mutluluğuna dayalı bir düzendir.
Bu aileler kendi sadece kendi ailelerinin mutluluğu için , böl -parçala - yönet taktiğini uygulayarak , kendi dışındaki insan hayatlarını hiçe saymakta ve bir toplumu oluşturan en küçük birim olan aileyi çökertmek için çeşitli planlar yapmaktadırlar. Bu firavunlar şeytani emellerine ulaşmak için kadim bir yol olan büyü ve sihri kullanmaktadırlar.
Zamanımızda kullanılan büyü ve sihir ise görsel medyanın kullanılarak insanların şuur altlarına girilmesi ve onlara firavunların istediği mesajın verilmesidir.
Bu çökertme planlarının bir ayağı , zinayı ve aile kurumunun dağılmasını esas alan senaryolara sahip olan tv dizileri ile yapılmaktadır. Bu türden dizilerin yayınının çoğalması sonucunda , Türkiye genelinde büyük bir toplumsal sorun haline gelen aile dağılması ve ahlaki yozlaşmanın çoğaldığı herkesin malumudur.
Bu diziler , en büyük desteği seyirci kitlesinden aldığı için , seyirci desteğinin kesilmesi bu dizilerin sonunu getirecektir. Bu desteğin kesilmesi ise , bizlerin bu dizilerin sanıldığı kadar masum olmadığı , bu dizilerin yayınlanmasının altında yatan en büyük sebebin yeni dünya düzeninin oluşturulmasına yönelik şeytani emeller olduğu herkes tarafından bilinmesi gerekmektedir.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dünya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Eylül 2016 Çarşamba
27 Eylül 2014 Cumartesi
KASAS 57 Ayeti ve Dünya Hayatını Ahiret'e Tercih Etmek
Allah(c.c) sadece kendisine kul olmak için yarattığı insanı geçici bir süre için dünya
adını verdiği yer üzerinde imtihana tabi tutarak, ölümsüzlük diyarı
olan Ahiret'teki yerini hazırlama imkanı vermiştir. İmtihan dediğimiz
olay; adından da anlaşılacağı üzere kolay bir şey olmayıp hayat içinde
zorlu bir süreç anlamına gelmektedir.
Bu
zorlu süreç, kişinin dünya hayatında kendisine verilen geçici meta ile
imtihan edilmesini kapsamakta olup, soruları en zor imtihan sayılabilir.
[003.014]
Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve
develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel
gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek
yerin güzeli Allah katındadır.
Bu ve
benzeri bir çok ayet; dünya hayatının geçici olduğunu, esas kalıcı
hayatın Ahiret hayatı olduğunu, geçici olanın tercih edilmeyerek kalıcı
olanın tercih edilmesi ve dünya hayatında yapılan amellerin Ahiret
endeksli olması gerektiğini bizlere haber vermektedir.
Allah(cc) kendisine kul olması için yarattığı insanın, başka ilahlara kul olmaya yöneldiği zamanlarda, onlara elçiler
göndererek tek İlah olarak kendisinin tanınmasını istemiştir. Elçilerin
bunu tebliğ etmelerinin akabinde, kabul edenler ve etmeyenler olarak
iki gruba ayrılmaları yine Kur'an kıssalarından öğrenilmektedir.
Allah(cc)'ın ilahlığını kabul etmeyenlerın, sahte ilahlarının ortadan kalkmaması için var güçleri ile mü'minlere
saldırarak, onları sindirmek amaçlı her türlü baskıyı yaptıkları da
yine kıssalar vasıtası ile bizlere anlatılmaktadır. Bu durum tâ
Muhammed(as)'in elçi olarak gönderilmesine kadar devam ederek, aynı
şekil baskı ve zulüm Mekkeliler tarafından da icra edilmeye devam
edilmiştir.
İnanmayanların, inananlara karşı her türlü ekonomik ve sosyal baskıyı uygulayarak onları yalnız bırakma yolunu seçmiş olmaları "Mekke boykotu" veya "hüzün yılları" başlıkları altında siyer kitaplarında yerini almıştır.
Hicret adı verilen olgunun, "bir kimsenin herhangi bir ihtiyacını temin etmek için bulunduğu konumu değiştirmesi" anlamı üzerinden hareket edecek olursak; tarih boyunca elçiler ve onlarla birlikte olanlar inandıkları dini yaşayabilmek için müşrik kavimlerini terkederek o beldeden hicret etmişlerdir.
Hicret
olgusu; Muhammed(as) ve ona iman edenler içinde geçerli olup, bunu
Mekke'den Medine'ye giderek yaşamışlardır. Bu şekil bir terketme; mal,
mülk, evlat ve eşten ayrılmak anlamına geldiği için ve "mü'min oldum" demenin bu terki gerektirecek potansiyele sahip olan bir şehirde mutlaka gerçekleşeceği bilinmekteydi.
Mekke'de
inen ayetlerde; belli bir safhadan sonra artık o şehri terketmenin
zamanının gelmeye başladığına dair beyanlar bulunmaktadır. Medine'de
inen ayetlerde ise hicretin artık bir mecburiyet haline gelmesi,
mümin olduğunu beyan edenlerin hicret etmedikleri takdirde mes'ul duruma
düşecekleri beyanı vardır.
[029.056] Ey iman etmekte olan kullarım, hiç şüphesiz benim arzım geniştir; artık yalnızca bana ibadet edin.
[039.010]
De ki: Ey iman eden kullarım, Rabbınızdan korkun. Bu dünyada iyilik
yapanlara, iyilik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Yalnız sabredenlere
ecirleri, hesapsız ödenecektir.
[004.097-100]
Kendilerine yazık edenlerin melekler canlarını aldıkları zaman onlara:
«Ne yaptınız bakalım?» deyince, «Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik»
diyecekler, melekler de: «Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret
etseydiniz ya!» cevabını verecekler. Onların varacakları yer
cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir! Çaresiz kalan, yol
bulamayan zavallı erkek, kadın ve çocuklar müstesnadırlar.İşte Allah'ın
bunları affetmesi umulur. Allah Affedendir, Bağışlayan'dır.Allah yolunda
hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur.
Evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm
gelirse, onun ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet
eder.
AL-İ İMRAN 14 ayetinde beyan edildiği
üzere; geçici hayatın metaını terketmek, Mekke'deki bazı insanlara zor
geliyordu. Bu insanlar vahye direk olarak karşı çıkmak yerine, iman
ettikleri takdirde başlarına gelecek olan sıkıntıları bahene ederek iman
etmiyorlardı. KASAS 57 ayeti onların bu durumunu anlatmaktadır.
[028.057]
Dediler ki: Seninle beraber hidayete uyacak olursak, yerimizden oluruz.
Halbuki onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün
toplandığı emin bir haremde yerleştirmedik mi? Ama onların çoğu
bilmezler.
Bir sonraki ayet; bu sözü söyleyenlere karşı müthiş bir tehdit olup, kimsenin servetinin kalıcı olmadı hatırlatılmaktadır.
[028.058]
Nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice şehri yok etmişizdir. İşte
yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimseler oturabilmiştir. Oralara Biz
varis olmuşuzdur.
TEVBE 24 ayeti;
ültimatom niteliğinde bir ayet olup dünya malı ile Ahiret arasında kesin
bir tercih yapılması gerektiğini haber vermektedir.
[009.024]
De ki «Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız,
elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza
giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan
daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık
kimseleri doğru yola eriştirmez.»
Kur'an ayetleri sadece indiği zaman ve mekana has olmadığına göre, "bugün için bu ayetler bizlere nasıl bir mesaj vermektedir?" sorusu gündeme gelecektir.
İnsan
fıtratı, mala ve servete karşı meyyal olma niteliğinde yaratıldığı
için; dün, bugün ve yarın aynı şekilde mala karşı zaafı her zaman
olacaktır. İmtihan dediğimiz olgu aynı şekilde devam ederek, sadece
Allah(cc)'a kul olma noktasında denemeye tutulmak kıyamete değin
sürecektir. Allah(cc)'ın dinine karşı olanlar da aynı şekilde dün, bügün
ve yarın inananlara karşı baskı ve zulümde bulunarak onları yerlerinden
etmeye devam edeceklerdir.
İman iddiasında
bulunan bizler bu tür baskılar karşısında Muhammed(as) ve ona
inananların yaptığı gibi; yerimizi, yurdumuzu, servetimizi, evladımızı,
kısaca herşeyimizi feda etmek zorunda kalabiliriz. Denenmenin bir çeşidi
olan bu hicret etme zorunluluğu karşısında eğer KASAS 57 ayetindeki
gibi bir bahanemiz olacak olursa, TEVBE 24 ayeti suratımıza tokat gibi
yapışacaktır.
Dün sokaklarda, dergilerde, gazetelerde "kahrolsun kafir sistem"
türünden sloganlar ile tevhidî bir mücadele peşinde koşan bir kısım
kardeşlerimiz, bugün mevcut iktidarın kendilerine sağladığı bazı
avantajları kullanarak, terketmesi çok zor olacak mal ve servete sahip
oldukları görülmekte olup, servetlerine servet eklemekten başka bir
cihad(!) yapmamaktalar ve eskiden yapmış oldukları mücadeleleri anılarda
kalmış ve torunlarına bile anlamaktan çekindikleri şeyler olmuştur. Bu
satırları yazan kişi kendisi bu tür bir servete kavuşamadığı için
eskileri eleştirmemekte; eğer o da böyle bir mal edinmeye başkoysaydı
mutlaka hatırı sayılır bir mal sahibi olurdu.
Sonuç olarak; iman etmek
demenin sadece dilde olmadığı, bu iddianın ispat isteyeceği ve bu
ispatın, en zor olan mal ve can ile verilebileceği müteaddit Kur'an
ayetlerinde bizlere beyan edilmiştir. Sadece mal ve servete zarar
geleceği kaygısı ile Allah(cc)'ın bizler üzerindeki bir takım
emirlerinin göz ardı edilerek, tatlı su müslümanlığının bizlere
Ahiret hayatında hayırlı sonuçlar sağlamayacağı bilinmelidir.
Müslümanlar olarak geçici dünya hayatına olan sevgimiz, bizleri hiç bir
zaman Ahiret hayatını terk ettirmemelidir. Böyle bir terk edişin hesabı
yine bir çok Kur'an ayetinde bizlere haber verilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)