tercih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tercih etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Eylül 2014 Cumartesi

KASAS 57 Ayeti ve Dünya Hayatını Ahiret'e Tercih Etmek

Allah(c.c) sadece kendisine kul olmak için yarattığı insanı geçici bir süre için dünya adını verdiği yer üzerinde imtihana tabi tutarak, ölümsüzlük diyarı olan Ahiret'teki yerini hazırlama imkanı vermiştir. İmtihan dediğimiz olay; adından da anlaşılacağı üzere kolay bir şey olmayıp hayat içinde zorlu bir süreç anlamına gelmektedir.

Bu zorlu süreç, kişinin dünya hayatında kendisine verilen geçici meta ile imtihan edilmesini kapsamakta olup, soruları en zor imtihan sayılabilir.

[003.014] Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek yerin güzeli Allah katındadır.

Bu ve benzeri bir çok ayet; dünya hayatının geçici olduğunu, esas kalıcı hayatın Ahiret hayatı olduğunu, geçici olanın tercih edilmeyerek kalıcı olanın tercih edilmesi ve dünya hayatında yapılan amellerin Ahiret endeksli olması gerektiğini bizlere haber vermektedir.

Allah(cc) kendisine kul olması için yarattığı insanın, başka ilahlara kul olmaya yöneldiği zamanlarda, onlara elçiler göndererek tek İlah olarak kendisinin tanınmasını istemiştir. Elçilerin bunu tebliğ etmelerinin akabinde, kabul edenler ve etmeyenler olarak iki gruba ayrılmaları yine Kur'an kıssalarından öğrenilmektedir.

Allah(cc)'ın ilahlığını kabul etmeyenlerın, sahte ilahlarının ortadan kalkmaması için var güçleri ile mü'minlere saldırarak, onları sindirmek amaçlı her türlü baskıyı yaptıkları da yine kıssalar vasıtası ile bizlere anlatılmaktadır. Bu durum tâ Muhammed(as)'in elçi olarak gönderilmesine kadar devam ederek, aynı şekil baskı ve zulüm Mekkeliler tarafından da icra edilmeye devam edilmiştir.

İnanmayanların, inananlara karşı her türlü ekonomik ve sosyal baskıyı uygulayarak onları yalnız bırakma yolunu seçmiş olmaları "Mekke boykotu" veya "hüzün yılları" başlıkları altında siyer kitaplarında yerini almıştır.

Hicret adı verilen olgunun, "bir kimsenin herhangi bir ihtiyacını temin etmek için bulunduğu konumu değiştirmesi" anlamı üzerinden hareket edecek olursak; tarih boyunca elçiler ve onlarla birlikte olanlar inandıkları dini yaşayabilmek için müşrik kavimlerini terkederek o beldeden hicret etmişlerdir.

Hicret olgusu; Muhammed(as) ve ona iman edenler içinde geçerli olup, bunu Mekke'den Medine'ye giderek yaşamışlardır. Bu şekil bir terketme; mal, mülk, evlat ve eşten ayrılmak anlamına geldiği için ve "mü'min oldum" demenin bu terki gerektirecek potansiyele sahip olan bir şehirde mutlaka gerçekleşeceği bilinmekteydi.

Mekke'de inen ayetlerde; belli bir safhadan sonra artık o şehri terketmenin zamanının gelmeye başladığına dair beyanlar bulunmaktadır. Medine'de inen ayetlerde ise hicretin artık bir mecburiyet haline gelmesi, mümin olduğunu beyan edenlerin hicret etmedikleri takdirde mes'ul duruma düşecekleri beyanı vardır.

[029.056] Ey iman etmekte olan kullarım, hiç şüphesiz benim arzım geniştir; artık yalnızca bana ibadet edin.

[039.010] De ki: Ey iman eden kullarım, Rabbınızdan korkun. Bu dünyada iyilik yapanlara, iyilik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Yalnız sabredenlere ecirleri, hesapsız ödenecektir.

[004.097-100] Kendilerine yazık edenlerin melekler canlarını aldıkları zaman onlara: «Ne yaptınız bakalım?» deyince, «Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik» diyecekler, melekler de: «Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret etseydiniz ya!» cevabını verecekler. Onların varacakları yer cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir! Çaresiz kalan, yol bulamayan zavallı erkek, kadın ve çocuklar müstesnadırlar.İşte Allah'ın bunları affetmesi umulur. Allah Affedendir, Bağışlayan'dır.Allah yolunda hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur. Evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm gelirse, onun ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet eder.

AL-İ İMRAN 14 ayetinde beyan edildiği üzere; geçici hayatın metaını terketmek, Mekke'deki bazı insanlara zor geliyordu. Bu insanlar vahye direk olarak karşı çıkmak yerine, iman ettikleri takdirde başlarına gelecek olan sıkıntıları bahene ederek iman etmiyorlardı. KASAS 57 ayeti onların bu durumunu anlatmaktadır.

[028.057] Dediler ki: Seninle beraber hidayete uyacak olursak, yerimizden oluruz. Halbuki onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün toplandığı emin bir haremde yerleştirmedik mi? Ama onların çoğu bilmezler.

Bir sonraki ayet; bu sözü söyleyenlere karşı müthiş bir tehdit olup, kimsenin servetinin kalıcı olmadı hatırlatılmaktadır.

[028.058] Nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice şehri yok etmişizdir. İşte yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimseler oturabilmiştir. Oralara Biz varis olmuşuzdur.

TEVBE 24 ayeti; ültimatom niteliğinde bir ayet olup dünya malı ile Ahiret arasında kesin bir tercih yapılması gerektiğini haber vermektedir.

[009.024] De ki «Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız, elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık kimseleri doğru yola eriştirmez.»

Kur'an ayetleri sadece indiği zaman ve mekana has olmadığına göre, "bugün için bu ayetler bizlere nasıl bir mesaj vermektedir?" sorusu gündeme gelecektir.

İnsan fıtratı, mala ve servete karşı meyyal olma niteliğinde yaratıldığı için; dün, bugün ve yarın aynı şekilde mala karşı zaafı her zaman olacaktır. İmtihan dediğimiz olgu aynı şekilde devam ederek, sadece Allah(cc)'a kul olma noktasında denemeye tutulmak kıyamete değin sürecektir. Allah(cc)'ın dinine karşı olanlar da aynı şekilde dün, bügün ve yarın inananlara karşı baskı ve zulümde bulunarak onları yerlerinden etmeye devam edeceklerdir.

İman iddiasında bulunan bizler bu tür baskılar karşısında Muhammed(as) ve ona inananların yaptığı gibi; yerimizi, yurdumuzu, servetimizi, evladımızı, kısaca herşeyimizi feda etmek zorunda kalabiliriz. Denenmenin bir çeşidi olan bu hicret etme zorunluluğu karşısında eğer KASAS 57 ayetindeki gibi bir bahanemiz olacak olursa, TEVBE 24 ayeti suratımıza tokat gibi yapışacaktır.

Dün sokaklarda, dergilerde, gazetelerde "kahrolsun kafir sistem" türünden sloganlar ile tevhidî bir mücadele peşinde koşan bir kısım kardeşlerimiz, bugün mevcut iktidarın kendilerine sağladığı bazı avantajları kullanarak, terketmesi çok zor olacak mal ve servete sahip oldukları görülmekte olup, servetlerine servet eklemekten başka bir cihad(!) yapmamaktalar ve eskiden yapmış oldukları mücadeleleri anılarda kalmış ve torunlarına bile anlamaktan çekindikleri şeyler olmuştur. Bu satırları yazan kişi kendisi bu tür bir servete kavuşamadığı için eskileri eleştirmemekte; eğer o da böyle bir mal edinmeye başkoysaydı mutlaka hatırı sayılır bir mal sahibi olurdu.

Sonuç olarak; iman etmek demenin sadece dilde olmadığı, bu iddianın ispat isteyeceği ve bu ispatın, en zor olan mal ve can ile verilebileceği müteaddit Kur'an ayetlerinde bizlere beyan edilmiştir. Sadece mal ve servete zarar geleceği kaygısı ile Allah(cc)'ın bizler üzerindeki bir takım emirlerinin göz ardı edilerek, tatlı su müslümanlığının bizlere Ahiret hayatında hayırlı sonuçlar sağlamayacağı bilinmelidir. Müslümanlar olarak geçici dünya hayatına olan sevgimiz, bizleri hiç bir zaman Ahiret hayatını terk ettirmemelidir. Böyle bir terk edişin hesabı yine bir çok Kur'an ayetinde bizlere haber verilmiştir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.