Allah(c.c) sadece kendisine kul olmak için yarattığı insanı geçici bir süre için dünya
adını verdiği yer üzerinde imtihana tabi tutarak, ölümsüzlük diyarı
olan Ahiret'teki yerini hazırlama imkanı vermiştir. İmtihan dediğimiz
olay; adından da anlaşılacağı üzere kolay bir şey olmayıp hayat içinde
zorlu bir süreç anlamına gelmektedir.
Bu
zorlu süreç, kişinin dünya hayatında kendisine verilen geçici meta ile
imtihan edilmesini kapsamakta olup, soruları en zor imtihan sayılabilir.
[003.014]
Kadınlara, oğullara, kantar kantar altın ve gümüşe, nişanlı atlar ve
develere, ekinlere karşı aşırı sevgi beslemek insanlara güzel
gösterilmiştir. Bunlar dünya hayatının nimetleridir, oysa gidilecek
yerin güzeli Allah katındadır.
Bu ve
benzeri bir çok ayet; dünya hayatının geçici olduğunu, esas kalıcı
hayatın Ahiret hayatı olduğunu, geçici olanın tercih edilmeyerek kalıcı
olanın tercih edilmesi ve dünya hayatında yapılan amellerin Ahiret
endeksli olması gerektiğini bizlere haber vermektedir.
Allah(cc) kendisine kul olması için yarattığı insanın, başka ilahlara kul olmaya yöneldiği zamanlarda, onlara elçiler
göndererek tek İlah olarak kendisinin tanınmasını istemiştir. Elçilerin
bunu tebliğ etmelerinin akabinde, kabul edenler ve etmeyenler olarak
iki gruba ayrılmaları yine Kur'an kıssalarından öğrenilmektedir.
Allah(cc)'ın ilahlığını kabul etmeyenlerın, sahte ilahlarının ortadan kalkmaması için var güçleri ile mü'minlere
saldırarak, onları sindirmek amaçlı her türlü baskıyı yaptıkları da
yine kıssalar vasıtası ile bizlere anlatılmaktadır. Bu durum tâ
Muhammed(as)'in elçi olarak gönderilmesine kadar devam ederek, aynı
şekil baskı ve zulüm Mekkeliler tarafından da icra edilmeye devam
edilmiştir.
İnanmayanların, inananlara karşı her türlü ekonomik ve sosyal baskıyı uygulayarak onları yalnız bırakma yolunu seçmiş olmaları "Mekke boykotu" veya "hüzün yılları" başlıkları altında siyer kitaplarında yerini almıştır.
Hicret adı verilen olgunun, "bir kimsenin herhangi bir ihtiyacını temin etmek için bulunduğu konumu değiştirmesi" anlamı üzerinden hareket edecek olursak; tarih boyunca elçiler ve onlarla birlikte olanlar inandıkları dini yaşayabilmek için müşrik kavimlerini terkederek o beldeden hicret etmişlerdir.
Hicret
olgusu; Muhammed(as) ve ona iman edenler içinde geçerli olup, bunu
Mekke'den Medine'ye giderek yaşamışlardır. Bu şekil bir terketme; mal,
mülk, evlat ve eşten ayrılmak anlamına geldiği için ve "mü'min oldum" demenin bu terki gerektirecek potansiyele sahip olan bir şehirde mutlaka gerçekleşeceği bilinmekteydi.
Mekke'de
inen ayetlerde; belli bir safhadan sonra artık o şehri terketmenin
zamanının gelmeye başladığına dair beyanlar bulunmaktadır. Medine'de
inen ayetlerde ise hicretin artık bir mecburiyet haline gelmesi,
mümin olduğunu beyan edenlerin hicret etmedikleri takdirde mes'ul duruma
düşecekleri beyanı vardır.
[029.056] Ey iman etmekte olan kullarım, hiç şüphesiz benim arzım geniştir; artık yalnızca bana ibadet edin.
[039.010]
De ki: Ey iman eden kullarım, Rabbınızdan korkun. Bu dünyada iyilik
yapanlara, iyilik vardır. Ve Allah'ın arzı geniştir. Yalnız sabredenlere
ecirleri, hesapsız ödenecektir.
[004.097-100]
Kendilerine yazık edenlerin melekler canlarını aldıkları zaman onlara:
«Ne yaptınız bakalım?» deyince, «Biz yeryüzünde zavallı kimselerdik»
diyecekler, melekler de: «Allah'ın arzı geniş değil miydi? Hicret
etseydiniz ya!» cevabını verecekler. Onların varacakları yer
cehennemdir. Orası ne kötü dönülecek yerdir! Çaresiz kalan, yol
bulamayan zavallı erkek, kadın ve çocuklar müstesnadırlar.İşte Allah'ın
bunları affetmesi umulur. Allah Affedendir, Bağışlayan'dır.Allah yolunda
hicret eden kişi, yeryüzünde çok bereketli yer ve genişlik bulur.
Evinden, Allah'a ve Peygamberine hicret ederek çıkan kimseye ölüm
gelirse, onun ecrini vermek Allah'a düşer. Allah bağışlar ve merhamet
eder.
AL-İ İMRAN 14 ayetinde beyan edildiği
üzere; geçici hayatın metaını terketmek, Mekke'deki bazı insanlara zor
geliyordu. Bu insanlar vahye direk olarak karşı çıkmak yerine, iman
ettikleri takdirde başlarına gelecek olan sıkıntıları bahene ederek iman
etmiyorlardı. KASAS 57 ayeti onların bu durumunu anlatmaktadır.
[028.057]
Dediler ki: Seninle beraber hidayete uyacak olursak, yerimizden oluruz.
Halbuki onları katımızdan bir rızık olarak her şeyin mahsulünün
toplandığı emin bir haremde yerleştirmedik mi? Ama onların çoğu
bilmezler.
Bir sonraki ayet; bu sözü söyleyenlere karşı müthiş bir tehdit olup, kimsenin servetinin kalıcı olmadı hatırlatılmaktadır.
[028.058]
Nimet ve refaha karşı nankörlük eden nice şehri yok etmişizdir. İşte
yerleri! Kendilerinden sonra pek az kimseler oturabilmiştir. Oralara Biz
varis olmuşuzdur.
TEVBE 24 ayeti;
ültimatom niteliğinde bir ayet olup dünya malı ile Ahiret arasında kesin
bir tercih yapılması gerektiğini haber vermektedir.
[009.024]
De ki «Babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, akrabanız,
elde ettiğiniz mallar, durgun gitmesinden korktuğunuz ticaret, hoşunuza
giden evler sizce Allah'tan, Peygamberinden ve Allah yolunda savaşmaktan
daha sevgili ise, Allah'ın buyruğu gelene kadar bekleyin. Allah fasık
kimseleri doğru yola eriştirmez.»
Kur'an ayetleri sadece indiği zaman ve mekana has olmadığına göre, "bugün için bu ayetler bizlere nasıl bir mesaj vermektedir?" sorusu gündeme gelecektir.
İnsan
fıtratı, mala ve servete karşı meyyal olma niteliğinde yaratıldığı
için; dün, bugün ve yarın aynı şekilde mala karşı zaafı her zaman
olacaktır. İmtihan dediğimiz olgu aynı şekilde devam ederek, sadece
Allah(cc)'a kul olma noktasında denemeye tutulmak kıyamete değin
sürecektir. Allah(cc)'ın dinine karşı olanlar da aynı şekilde dün, bügün
ve yarın inananlara karşı baskı ve zulümde bulunarak onları yerlerinden
etmeye devam edeceklerdir.
İman iddiasında
bulunan bizler bu tür baskılar karşısında Muhammed(as) ve ona
inananların yaptığı gibi; yerimizi, yurdumuzu, servetimizi, evladımızı,
kısaca herşeyimizi feda etmek zorunda kalabiliriz. Denenmenin bir çeşidi
olan bu hicret etme zorunluluğu karşısında eğer KASAS 57 ayetindeki
gibi bir bahanemiz olacak olursa, TEVBE 24 ayeti suratımıza tokat gibi
yapışacaktır.
Dün sokaklarda, dergilerde, gazetelerde "kahrolsun kafir sistem"
türünden sloganlar ile tevhidî bir mücadele peşinde koşan bir kısım
kardeşlerimiz, bugün mevcut iktidarın kendilerine sağladığı bazı
avantajları kullanarak, terketmesi çok zor olacak mal ve servete sahip
oldukları görülmekte olup, servetlerine servet eklemekten başka bir
cihad(!) yapmamaktalar ve eskiden yapmış oldukları mücadeleleri anılarda
kalmış ve torunlarına bile anlamaktan çekindikleri şeyler olmuştur. Bu
satırları yazan kişi kendisi bu tür bir servete kavuşamadığı için
eskileri eleştirmemekte; eğer o da böyle bir mal edinmeye başkoysaydı
mutlaka hatırı sayılır bir mal sahibi olurdu.
Sonuç olarak; iman etmek
demenin sadece dilde olmadığı, bu iddianın ispat isteyeceği ve bu
ispatın, en zor olan mal ve can ile verilebileceği müteaddit Kur'an
ayetlerinde bizlere beyan edilmiştir. Sadece mal ve servete zarar
geleceği kaygısı ile Allah(cc)'ın bizler üzerindeki bir takım
emirlerinin göz ardı edilerek, tatlı su müslümanlığının bizlere
Ahiret hayatında hayırlı sonuçlar sağlamayacağı bilinmelidir.
Müslümanlar olarak geçici dünya hayatına olan sevgimiz, bizleri hiç bir
zaman Ahiret hayatını terk ettirmemelidir. Böyle bir terk edişin hesabı
yine bir çok Kur'an ayetinde bizlere haber verilmiştir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.