Araf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Araf etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Nisan 2017 Çarşamba

Araf Suresindeki Adem ve İblis Kıssasını Tarihi Bağlamında Okumak

Kur'an, bilindiği üzere bundan yaklaşık olarak 1500 sene önce, Mekke ve Medine şehirlerinde yaşayan insanlara inmiş bir kitaptır. Bu kitabın doğru anlaşılmasında, ilk indiği zaman ve mekanda yaşayan insanların sosyokültürel alt yapısının bilinmesi büyük bir öneme haizdir. İnen ayetler ilk olarak bu zaman ve mekanda yaşayan insanların algılarına ve inançlarına hitap etmektedir. İlk hitabın doğru anlaşılması, bu hitabın sonrakilere dair neler söylemiş olabileceği konusunda daha doğru yaklaşımlar sergilenmesine yardımcı olacaktır.

Kur'an kıssa yollu anlatımlar ile tarihi bilgiler vermeyi değil, muhataplarına doğru yolu göstermeyi amaçlamaktadır. Dikkatli Kur'an okuyucuları, herhangi bir kıssanın Kur'an içinde birden fazla geçişlerinde aynı olayın farklı olarak anlatıldığını görecektir. Bu farklılığın sebebi, anlatılan bir olay üzerinden muhataplarına mesaj  vermektir. 

Adem ve İblis kıssası, Kur'an içinde 7 ayrı sure içinde geçen bir kıssadır. Kıssanın Kur'an içinde geçtiği bütün sureler dikkatli okunduğunda, aynı kıssanın farklı olarak anlatıldığı görülecektir. Bu farklı anlatımların amacı, muhataplara bu kıssa üzerinden mesajlar vermek amacına matuf olup, okuyucunun, Bu kıssa bize nasıl bir mesaj vermektedir? sorusunun cevabını aramak olması gerektiğini düşünmekteyiz

Adem ve İblis kıssasının Araf suresi bölümünü okuduğumuzda gözümüze çarpan nokta, Adem ile eşinin kendilerine verilen ağaca yaklaşmama emrini çiğnediklerinde çıplak kalmaları ve örtünmek için üzerlerini cennet yaprakları ile örtmeye çalışmalarıdır. Kur'an ayetlerinin öncelikle ilk muhataplara ne dediğinin anlaşılması, sonrakilere ne demiş olabileceğinin anlaşılmasında kolaylıklar sağlayacağını dikkate aldığımızda, Mekke müşriklerinin Kabeyi çıplak olarak tavaf ettikleri tarihi bilgilerden öğrenilmekte, bu bilgiler ise Araf suresinde geçen kıssanın ana mesajını oluşturmaktadır. Ayrıca Mekkelilerin helal haram tayin etme noktasında kendilerini belirleyici kılmak sureti ile, bazı ekinler ve hayvanlar haram kıldıkları Enam suresinde bildirilmektedir. 

İlk muhataplardan olan Mekke müşriklerinin bu durumu dikkate alınarak okunduğunda, Araf suresi içinde geçen Adem İblis kıssasının anlaşılmasında önemli bir adım atılmış olacaktır. 

[007.011] And olsun ki, sizi yarattık, sonra şekil verdik, sonra meleklere, «Adem'e secde edin» dedik; İblis'ten başka hepsi secde etti, o secde edenlerden olmadı.
[007.012] (Allah) Dedi: «Sana emrettiğimde, seni secde etmekten engelleyen neydi?» (İblis) Dedi ki: «Ben ondan hayırlıyım; beni ateşten yarattın, onu ise çamurdan yarattın.»
[007.013] Ona, «İn oradan, orada büyüklenmek sana düşmez, defol, sen alçağın birisin» dedi.
[007.014] «İnsanların tekrar diriltilecekleri güne kadar beni ertele» dedi.
[007.015] (Allah:) «Sen gözlenip-ertelenenlerdensin» dedi.
[007.016] De ki: «Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar(ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım.»
[007.017] «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.
[007.018] (Allah) Dedi: «Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak ordan çık. Andolsun, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım.»
[007.019] «Ey Adem! Sen ve eşin cennette kalın ve istediğiniz yerden yiyin, yalnız şu ağaca yaklaşmayın yoksa zalimlerden olursunuz.»

Kıssanın buraya kadar olan ayetlerinde, Ademe secde emrini yerine getirmeyen İblisin kovulması, Adem ile eşine verilen ağaca yaklaşmama emrini içeren ayetler bulunmaktadır. Kıssanın devam eden ayetlerinde, İblisin artık Şeytan olarak vasfedilerek, insanın ayağını cennetten kaydıran her unsurun bu isim altında anılarak evrensel bir anlama kavuşması dikkat çekmektedir. Şeytanın Adem ile eşine tuzak kurarak onları çıplak bırakmak için onlara oynadığı oyunu, Mekke müşriklerinin Kabeyi çıplak olarak tavaf etmelerini dikkate alarak okuduğumuz zaman, kıssanın ilk muhataplara olan mesajı ortaya çıkacaktır.

[007.020] Derken onların, kendilerinden gizli kalan çirkin yerlerini kendilerine göstermek için onlara fısıldadı: «Rabbiniz, başka bir sebepten dolayı değil, sırf ikiniz de birer melek ya da ebedî kalıcılardan olursunuz diye sizi şu ağaçtan men etti.» dedi.
[007.021] Ve: «Gerçekten ben size öğüt verenlerdenim» diye yemin de etti.
[007.022] Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından yamayıp-örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: «Ben sizi bu ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın da sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız olduğunu söylememiş miydim?»
[007.023] Her ikisi, «Rabbimiz! Kendimize yazık ettik; bizi bağışlamaz ve bize merhamet etmezsen biz kaybedenlerden oluruz» dediler.
[007.024] «Birbirinize düşman olarak inin, siz yeryüzünde bir müddet için yerleşip geçineceksiniz.»
[007.025] «Orada yaşar, orada ölür ve oradan dirilip çıkarılırsınız» dedi.

Kıssanın bu bölümündeki ayetlerde Şeytan, Adem ile eşini çıplak bırakmak için onlara yalan vaadler vererek amacına ulaşmaktadır. Yaptıkları hatanın sonucunda çıplak kalan Adem ile eşinin örtünmek için cennet yapraklarını kullanmaları, örtünmenin insanın fıtratından gelen bir özelliği olduğunu göstermektedir. Örtülü yaşamanın fıtri, çıplak yaşamanın ise arızi bir durum olduğunu, bu ayetler öncelikle Kabeyi çıplak tavaf eden Mekke müşriklerine öğretmektedir. Bu öğretiyi kıssanın ilerleyen ayetlerinde daha net görmekteyiz.

[007.026] Ey ademoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler inzal ettik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
[007.027] Ey ademoğulları, şeytan, ana ve babanızı ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak nasıl cennetten çıkardıysa; sakın size de bir fitne yapmasın. O da, taraftarları da sizin onları görmediğiniz yerden sizi görürler. Biz, şeytanı; iman etmeyenlerin velileri yaptık.

Bu ayetler çıplaklığın Şeytanın Adem oğullarının ayağını cennetten kaydırmak için oynadığı oyunlardan bir tanesi olduğunu vurgulayarak, bundan sakınılmasını emretmektedir.

[007.028] Onlar; bir hayasızlık yaptıkları zaman: Biz atalarımızı da onun üzerinde bulduk. Allah da bize onu emretti, dediler. De ki: Allah; hiçbir zaman hayasızlığı emretmez. Siz, bilmediğiniz şeyi Allah'a karşı mı söylüyorsunuz?

28. ayet, Mekke müşrikleri tarafından Kabenin çıplak olarak tavaf edilmesinin çirkinliğini, Fahişeten kelimesi ile ifade etmekte, Mekkeliler ise bu fahşayı atalarından devraldıklarını ve bunu onlara Allah'ın emrettiğini söylemelerine karşın, bu durumun asla Allah tarafından emredilmediğini ve Mekkeliler'in yalan söylediğini bildirmektedir.

[007.029] De ki: «Benim Rabbim adâletle emretmiştir. Ve her secde yerinde yüzlerinizi doğru tutunuz ve O'na dinde muhlis kimseler olarak ibadette bulununuz. Sizi iptidaen yarattığı gibi, yine O'na döneceksinizdir.»

29. ayet, Allah'ın insanlara dair olan emirlerinin adalet dairesinin dışına çıkmadığını, Allah'ın insanlara böyle bir şey emretmediğini, insanların ona karşı nasıl kulluk yapması gerektiğini beyan etmektedir.

[007.030] O, bir kısmını doğru yola iletti, bir kısmına da sapıklık hak oldu. Çünkü onlar, Allah'ı bırakıp şeytanları veliler edindiler. Bir de kendilerini doğru yolda sanırlar.

30. ayet, bu yanlışı bir kısım insanın gördüğünü, bir kısım insanın ise görmeyerek sapkınlığa devam ederek Şeytanı veli edindiğini, bu yolun doğru yol olduğunu zannettiklerini bildirmektedir.

[007.031] Ey Ademoğulları, her mescid yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez.

31. ayet içinde geçen Zinet kelimesi , İnsanı dünya ve ahirette ona leke getirmeyen, onu rezil etmeyen, onu çirkinleştirmeyen şey anlamındadır. Buna göre zinetin takılması demek , insanı dünya ve ahirette rezil etmeyen ve çirkinleştirmeyen bir hayat sürülmesinin gerektiği anlamındadır. Mekkeliler'in Kabeyi çıplak yani zinetsiz olarak tavaf etmelerinin, onları dünya ve ahirette rezil eden ve çirkinleştiren bir durum olduğu hatırlatılmaktadır.

[007.032] De ki: «Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?» De ki: «Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır.» Bilen bir topluluk için ayeteri böyle birer birer açıklarız.

32. ayet, Haram belirleme yetkisinin Allah'a ait olduğunu hatırlatarak, Mekkeliler'in tayin ettiği haramların yanlışlığına vurgu yapmaktadır. Allah'a iman eden kimselerin böyle bir yanlışa düşmeyeceğini hatırlatan ayet, dünya hayatında bu yanlışa düşenlerin kıyamet gününde bu zinet ve temiz rızıklardan mahrum kalacaklarını haber vermektedir.

[007.033] De ki: Rabbım, açığıyla, gizlisiyle tüm hayasızlıkları, günahı, Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.

İnsanların yegane rabbi ve ilahı olmasının kendisine verdiği yetki ile onlar üzerinde tasarruf sahibi olan Allah (c.c), haram koyma yetkisine dayanarak bu ayette Mekkeliler'in helal gördüğü şeylerin haram olduğunu beyan etmektedir. 28. ayette Fahişeten olarak geçen Kabeyi çıplak tavaf etmenin Mekkeliler tarafından helal olarak görülerek şirk işlenmesinin haram olduğu ve bu durumun Allah'a karşı bilmedikleri şeyi söylemek olduğu haber verilmektedir.

[007.034] Her ümmet için belirli bir süre vardır; vakitleri dolunca ne bir saat gecikebilir ne de öne geçebilirler.
[007.035] Ey Adem oğulları! Size aranızdan ayetlerimizi okuyan peygamberler geldiğinde, onların bildirdiklerine karşı gelmekten sakınan ve gidişini düzeltenlere, işte onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[007.036] Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.

Bu ayetler ise, dünya hayatının belirli bir süre olduğunu bildirerek, yaşadıkları hayat içinde kendilerine gelen elçilere itaat edenlerin kurtuluşa ereceklerini haber vermekte, dünya hayatında ayetleri yalanlayan bir hayat sürenleri ise ebedi cehennem ile tehdit etmektedir.

Sonuç olarak; Adem ve İblis kıssasını tarihi bağlamında okuduğumuzda bu sure içinde anlatılan kıssanın ana mesajının çıplaklığın çirkinliği olduğu görülecektir. Mekkeliler'in Kabeyi çıplak tavaf etmelerinin çirkinliğini hatırlatarak, bu çirkinlikten vazgeçmelerini öğütleyen ayetler, elbette sadece Mekkeliler ile sınırlı ve tarihselliğe gömülecek ayetler değildir. 

Bu ayetler evrensel mesaj olarak, insanın örtülü olmasının fıtratından gelen bir hal olduğunu, çıplaklığın Şeytan işi olduğunu, insanların örtülerini atmak sureti ile gezmelerinin Şeytan iğvası olduğunu belirterek, fıtratın gerektirdiği şekilde bir hayat sürmenin insanları dünya ve ahirette rezil etmeyeceğini ve çirkinleştirmeyeceğini haber vermektedir. 

İnsan hayatında helal ve haramları tayin yetkisinin sadece Allah'a ait olduğu vurgulanan kıssada, bu tayin yetkisini insanlara vermenin şirk olduğu da hatırlatılmaktadır.

Özellikle bayanların güzellik uğruna örtülerin atmaları, onları Allah indinde rezil ve çirkin duruma düşüreceği bu ayetlerin mesajı dahilindedir. 

                                          EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

19 Ocak 2016 Salı

ARAF s. 46. Ayeti : Araf Üzerindeki Adamlar Kim ?

Kur'anın herhangi bir konu ile ilgili bilgi verirken kullandığı metotlardan birisi, olayı görsel bir hale sokarak anlatmasıdır. Bizler bu yol ile anlatılan ayetler üzerinden verilmek istenilen mesajı okumaya çalışarak , hisse almaya yönelik okumalar gerçekleştirmek gereğini çoğu zaman unutarak , yapılan anlatımın içinde kalan bir okuma yaparak , verilmek istenilen mesajı çoğu zaman ıskalayabiliyoruz.

Yazımıza başlık olarak aldığımız ayetin , böyle bir okumaya tabi tutularak verilmek istenilen mesajı okumaya yönelik olmaktan çok , o ayet içinde bahsedilen kişilerin kim olduklarına dair yapılan tartışmaların yoğunlaştığı bir okuma yöntemi ile anlaşılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Biz bu ayeti, "Bize dönük nasıl bir mesaj içermektedir?" sorusunun cevabına yönelik bir okuma yapmaya çalışacağız.

Konumuz olan ayetin , Araf s. 35. ve 53. ayetler arasındaki bir bağlam dahilinde okunması gerektiğini düşünmekteyiz.

[007.035]  Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak resuller gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve ıslah ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[007.036]  Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara gelince, işte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.

Bu ayette , Allah (c.c) bizlere bütün elçileri ile yaptığı ortak bir çağrıyı hatırlatmaktadır , ne var ki bu ayet farklı bir bakış açısı üzerinden okunarak , resullerin devam edip etmediği noktasındaki tartışmalara kurban edilmeye çalışılmaktadır. Konumuz resullüğün devam edip etmemesi olmadığı için bu konuya burada değinmeyeceğiz. 

[007.037]  Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha zalim kimdir? Kitap'daki payları kendilerine erişecek olanlar onlardır. Elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde onlara, «Allah'tan başka taptıklarınız nerede?» deyince, «Bizi koyup kaçtılar» derler, böylece inkarcı olduklarına kendi aleyhlerine şahidlik ederler.

Allah (c.c) , Ademoğullarına göndermiş olduğu elçilerini ve onlarla birlikte göndermiş olduğu ayetleri inkara dayalı bir hayat sürenleri "Zalim" olarak niteleyerek , bunların akıbetlerinin "Kitap" ta yani "Levhi Mahfuz" olarak ta bildiğimiz Allah (c.c) nin ilminde belirlenmiş olduğunu , ve bu belirlenen hükme göre onlara yer ayrılacağını beyan etmektedir. Zalimlerin can vermeleri anında artık elleri kolları bağlanır bir hale düşerek ölüme teslim oldukları yine görsel bir anlatım tarzı ile anlatılmaktadır.

[007.038]  (Allah onlara) «Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla beraber cehennem ateşine girin!» dedi. Cehenneme giren her ümmet kendi  kardeşine lanet etti. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler hakkında dediler ki: «Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara cehennem ateşinden kat kat azab ver». Allah dedi ki: «Herkesin azabı kat kattır, fakat siz bilemezsiniz».
[007.039]  Öncekiler sonrakilere, «Sizin bizden bir üstünlüğünüz yoktu, kazandığınıza karşılık azabı tadın» derler.

Cehennem ehlinin birbirlerini yemelerini tasvir eden bu ayetlerin benzerlerini, başka surelerde de görmekteyiz.

[007.040]  Doğrusu ayetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı büyüklük taslayanlara, göğün kapıları açılmaz; deve iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete de giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız.
[007.041]Onlar için cehennemden bir yatak ve üstlerine de örtüler vardır. Zalimleri böyle cezalandırırız.

"Gök kapılarının açılmaması", inkar edenlerin Allah (c.c) tarafından bir rahmete erişemeyeceklerini ifade eden bir deyimdir. Deve veya halat'ın iğne deliğinden geçmesinin imkansız olduğundan hareketle , bu kişilerin cennete girebilmeleri , deve veya halat eğer iğne deliğinden geçerse onlar da o zaman cennete girebilir denilmektedir , yani bizdeki deyimler ile örnekleyecek olursak , "Kırmızı kar yağarsa" veya "Çıkmaz ayın son çarşambası" gibi.

[007.042]  İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar - ki biz hiç kimseye gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî olarak kalacaklardır.
[007.043]  Onların içlerinde kin namına ne varsa hepsini söküp atmışızdır, altlarından ırmaklar akar. Onlar: «Hamdolsun bizi buna eriştiren Allah'a. O, bize doğru yolu göstermeseydi, bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamız mümkün değildi. Gerçekten Rabbimizin resulleri bize gerçeği getirdiler!» demektedirler. Onlara: «İşte bu gördüğünüz, yaptığınız iyi işler karşılığında mirasçısı olduğunuz cennettir.» diye seslenilmektedir.

35. ayete dönecek olursak , elçi ve kitaplar ile gelen hakikatı kabul eden bir hayat sürenlerin , ahiretteki karşılıklarının ebedi cennetler olduğu bildirilmektedir. 35. ve 43.ayetler arasını özetleyecek olursak , elçi ve kitaplar ile gelen hakikate uygun bir hayat sürmeyenler ile sürenlerin alacakları karşılıklar bu ayetlerde bildirilmektedir.

[007.044] Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vadettiğini gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye seslenir. «Evet!» derler. Ve aralarından bir çağrıcı, Allah'ın lâneti zalimlerin üzerine olsun! diye bağırır.
[007.045]  Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.

Ayetleri ilk okuyuşta , Cennet ve Cehennem ehlinin birbirleri ile olan konuşmalarının nasıl gerçekleştiği düşünülebilir. Ayetler , sanki iki komşunun birbiri ile olan konuşması gibi bir çağrışım yapmaktadır. Biz konuşmanın nasıllığına değil , o konuşmanın içeriğine odaklanan bir bakış açısı ile ayetlere baktığımızda , bu konuşmanın nasıl gerçekleştiği sorusu önemini kaybedecektir. 

Bizler bu konuşmalardan , Allah (c.c) nin elçiler ve kitaplar aracılığı ile bize olan dünya hayatımızda yaptıklarımızın karşılığının Cennet veya Cehennem olarak karşılık görecek olmamız vaadinin, her iki taraf ehlinin konuşturulması üzerinden gerçek olduğunun beyan edilerek , daha hayatta olan bizler ,yani Cennet veya Cehennem adayları için , bu vaadin yalan olmadığı gösterilmektedir.

[007.046]  İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: «Selâm size!» diye seslenirler.
[007.047] Gözleri cehennemlikler yönüne çevrilince: «Rabbimiz! Bizi zalimlerle beraber bulundurma» derler.

Yazımızın ana konusunu teşkil eden bu ayette Cennet ve  Cehennem ehlinin arasındaki engel üzerinde bir takım adamlardan bahsedilerek , bunların daha cennete giremeyen fakat oraya girmeyi uman insanlar olduğu ve bunların cennet ehline seslendiklerini görmekteyiz. 

Tefsirlere baktığımızda , bu adamların kim olduklarına dair uzunca malumatların olduğunu görmekteyiz. Bu malumatların hepsinin ortak yönünün , anlatım içinde kalarak ayeti anlamaya yönelik yorumlar olduğunu söyleyebiliriz. Biz bu yorumlara sebep olan bakış açısından farklı bir bakış açısı sergileyerek , bu adamların kim olduklarından ziyade sözlerini dikkate alan bir okumaya yapmaya çalışacağız. Kim oldukları üzerinde yorum yapmak gerekirse , bu yorumumuz da bizi ilgilendiren bir bakış açısı olacaktır.

Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki ; Kur'anın gaybi alem ve varlıklar için kullandığı dil "Teşbihi Dil" yani benzetme dilidir. Gaybi alana dahil olan bilgiler, bizim zihni kapasitemizin algılayamayacağı bir konuma sahip olduğu için , bu bilgiler bizim yaşadığımız hayat içinde sahip olduğumuz bilgilere benzetilerek anlatılır. Bu ayet ile ilgili anlatımın, benzetme kullanılarak yapılmış bir üslubu olduğunu söyleyebiliriz. 

Bu benzetmeyi daha iyi anlamak için önce , konumuz olan ayetler ile bağlantısı olduğunu düşündüğümüz Hadid s. 12. ve 15. ayetler arasını okumak gerektiğini düşünmekteyiz.

[057.012]  O gün mümin erkeklerle, mümin kadınları önlerinden ve sağ taraflarından nurları koşarken göreceksin: «Bu gün müjdeniz altlarından ırmaklar akan cennetlerdir. İçlerinde ebedi olarak kalacaksınız.» (denir). İşte büyük kurtuluş budur!
[057.013]  Münafık erkeklerle münafık kadınların, müminlere: Bizi bekleyin, nurunuzdan bir parça ışık alalım, diyeceği günde kendilerine: Arkanıza dönün de bir ışık arayın! denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap bulunan kapılı bir sur çekilir.
[057.014]  Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı!
[057.015]  Bugün sizden ve inkar edenlerden fidye kabul edilmez; varacağınız yer ateştir, layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüştür!

Yukarıdaki ayetlere baktığımızda Cennet ve Cehennem için , nuzül dönemi insanının bilgileri dahilinde olan "Kale" şeklinde bir benzetme kullanıldığını görmekteyiz. İman edenlerin ebedi kalacakları yerin adı olan "Cennet" , "Kale" olarak bilinen , ve duvarlar ile çevrilerek dışarıdan gelecek olan herhangi bir tehlike için sığınılacak bir yer ve insanların rağbet ettiği korunaklı bir mekan olarak dünyada bilinen bir yapıya benzetilmiştir.

"Cehennem" ise , bu kalenin dışarısı için kullanılmış olup , kalenin dışında kalmanın , her türlü tehlikeye açık bir durum teşkil etmesi açısından , insanların rağbet etmeyeceği bir alan olarak bilinmesinden yola çıkılarak , kimsenin kalmak istemediği bu alana benzetilmiştir.

"Araf" kelimesi anlam olarak , yüksek mekanlara verilen isim olan "Urf" kelimesinin çoğuludur. 


Bu yüksek mekanı, kalenin düşmanları gözlemek için yapılmış olan yüksek kısımları ile ilişkilendirdiğimiz zaman , Araf s. 46. ayetinde anlatılan konu biraz daha aydınlanacaktır. Bu adamlar yüksek bir yerde olup kalenin içindekileri yani "Cennet Ehli" ni , kalenin dışında kalanları yani  "Cehennem Ehli" ni görmektedirler. Bize burada lazım olan taraf, bu adamların konuşmalarından çıkarılacak olan bize düşen hisse olmalıdır. 

[007.048]  A'raf ehli yüzlerinden tanıdıkları kişilere seslenerek şöyle derler: «NE TOPLULUĞUNUZ , NE DE BÜYÜKLÜK TASLAMANIZ, size hiç bir yarar sağlamadı».

Araf ehlinin , kalenin dışında yani Cehennemde kalanlara söyledikleri söz dikkat çekicidir. Bu sözlerin bir benzerini yine Kur'anın diğer ayetlerinde görmekteyiz.Kendilerine verilmiş olan servet ve çokluk ile övünerek Allah'a isyan etmenin bedelinin Cehennem olacağını vaat eden ayetlerde, bu tiplerin akıbeti hatırlatılmaktadır.


[003.010]  İnkar edenlerin malları ve çocukları, Allah'a karşı onlara bir şey sağlamaz. İşte onlar ateşin yakıtlarıdır.
[003.116]  İnkar eden kimselerin malları ve çocukları, Allah'tan yana, onlara bir fayda vermeyecektir. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temellidirler.
[058.017]  Malları ve çocukları, onlara, Allah katında bir fayda sağlamaz. Onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
[060.003]  Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir.
[063.009] Ey inananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır.

Bu ve benzeri bir çok ayet , inkar edenlerin yapmış olduklarına karşılık onlara cehennemi vaat etmektedir. Araf ehlinin sözleri işte bu vaadin gerçek olduğunun bir ifadesi ve inkarcıların inkarlarının sonucu olarak aldıkları karşılığı göstermektedir.

[007.049]  Allah'ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?»  «Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz» .

İnkar edenlerdeki gurur ve kibir onlarda, iman etmiş olanlara karşı aşağılamayı beraberinde getirmekteydi. 

[006.052-53] Sabah akşam, Rabblerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın.Böylece, «Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?» demeleri için onları birbiriyle denedik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir?
[038.008]  «Zikir (Kur'an), içimizden ona mı indirildi?» (dediler).Hayır, onlar benim zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz benim azabımı tatmamışlardır.
[011.027]  Kavminden, ileri gelen inkarcılar: «Biz seni yalnızca bizim gibi bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz. Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz» dedi.

Araf ehlinin bu hitabı , dünya hayatında iman edenlere karşı aşağılayıcı bir tavır takınarak onları hor ve hakir görenlerin görecekleri karşılığı bizlere göstermektedir. Aynı ayet içindeki "Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz" ifadesinin , Araf ehli tarafından, cennet ehline söylendiği yönünde görüşler olup, bazı meallerin bu görüşler doğrultusunda  parantezler açılarak yapıldığını görmekteyiz. Bu görüşe katılmadığımızı baştan söyleyerek gerekçemizi şu şekilde ifade etmeye çalışalım ; 

Araf ehlinin bahsettiği kişiler zaten cennete girmiş olup ,"Cennet ehli" olarak nitelenmektedir. Bunlara yeniden "Girin cennete" demenin pek mantığı yoktur. O zaman bu hitap cennete henüz girmemiş olanlara yapılan bir hitap olmalıdır. 46. ayete geri dönecek olursak , o ayette "Araf ehli" olarak bahsedilenlerin henüz cennete girmediğini fakat umduğunu görmekteyiz. 49. ayette hazfedilmiş bir ibare olup , bu ibare araf ehline yapılmış bir hitaptır. Yani "Girin cennete" ifadesi araf ehline hitaben yapılmış , fakat bu hitabın onlara yapılmış olduğunu haber veren ibare hazf edilmiştir. Bu ayete takdir edilecek olan ibare "Araf ehline şöyle seslenilir" şeklinde olmalıdır.

[007.049]  Allah'ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?»  (Araf ehline şöyle seslenilir) «Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz» .

[007.050] Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları kâfirlere haram kılmıştır, derler.

Bu ayet sanki cennet ve cehennem ehlinin birbirleri ile komşu oldukları gibi bir izlenim uyandırmaktadır. Ancak diğer ayetlerdeki cennet ve cehennem ehlinin yediklerinden bahsedilmesini dikkate aldığımızda , cehennem ehline yiyecek olarak verilenlerin ne kadar iğrenç oldukları , cennet ehline verilen yiyeceklerin ne kadar güzel ve tatlı oldukları görüldüğünde , onların bu istekleri anlaşılacaktır.

[056.051-55]Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!Doğrusu bir zakkum ağacından yiyeceksiniz.Karınlarınızı onunla dolduracaksınız;Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz.
[038.056]  Cehenneme girerler; ne kötü bir konaktır! İşte kaynar su ve irin; tatsınlar onu.

[056.016-21]  Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp-yaslanmışlardır. Hiç ölmeyecek genç hizmetçiler aralarında dolaşır, Kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler ve kadehlerle.Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. Beğendikleri meyvalar,Canlarının çektiği kuş etleri,

Araf s. 50. ayetini , aynı surenin 32. ayetinin sonuç ayeti olarak nitelemek mümkündür. 

[007.032]  De ki: «Allah'ın kulları için yarattığı zineti ve temiz hoş rızıkları kim haram etmiş?» De ki: «Onlar, KIYAMET GÜNÜNDE SADECE KENDİLERİNE HAS OLMAK ÜZERE, dünya hayatında iman edenler içindir.» İşte bu şekilde ayetleri, ilim sahibi olanlar için ayrıntılarıyla açıklıyoruz.

32. ayette , Allah (c.c) nin kulları için yarattığı temiz rızıkların , kıyamet gününde sadece iman edenlere verileceği , bunun tersi olarak iman etmeyenlere ise bu temiz rızıkların onlara haram edileceği 50. ayette , cehennem ehlinin yalvarmalarından öğrenilmektedir.

Dünya hayatında iken hor ve hakir gördükleri insanlardan bir yudum su dilenmek , bir insanın düşebileceği en kötü durumlardan birisidir. Dünya hayatını yaşarken ellerinde her türlü serveti tutanların , etrafında dönün hizmetçiler onlara su götürebilmek için yarışırken , kıyamet gününde bir bardak suya muhtaç kalmak gurur ve kibrin, kişileri ne hale düşürdüğünü anlatması bakımından ibretli bir görüntüdür.

[007.051]  O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.

51. ayet onların bu hale düşmelerine neden olan durumu ifade etmektedir. Allah (c.c) nin dinini ciddiye almayarak, onu alay konusu edinenlerin kıyamet günü düşecekleri zavallı durum böyle haber verilmektedir. Allah (c.c) nin unutması gibi bir eksiklik mümkün olmadığına göre, burada bahsedilen unutma ifadesi , kafirlerin Allah'ın rahmetinden uzak bir hayat yaşamasını ifade etmektedir.

[007.052] Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik.

Halbuki onlara yol gösterici ve rahmet olan kitaplar elçiler aracılığı ile gelmiş idi , fakat onlar bu kitaplara iman ederek , hayatlarını bu kitapların çerçevesinde yönlendirmeyi tercih etmeyip , başka kitaplar çerçevesinde hayatlarını yönlendirerek bu karşılığa hak kazandılar . Kitabın ilim üzere açıklanması , bu kelimenin zıddı olan cehalet kelimesini düşündüğümüzde anlaşılacaktır. Allah (c.c) nin kitap içinde bizlere beyan ettiği bilgilerin tamamı , insanın fıtri yapısına uygun olup , bunların hayata geçirilmesi neticesinde kişilerin dünya ve ahiret hayatları kurtulacaktır.


[007.053]  Onlar, onun te'vilinden başkasını mı bekliyorlar? Onun te'vilinin geldiği gün; daha önce onu unutmuş olanlar derler ki: Gerçekten Rabbımızın elçileri, bize hakkı getirmiştir. Şimdi bize şefaat edecek var mı ki; şefaat etsin. Yahut geriye çevrilir miyiz ki, yapmış olduğumuzdan başkasını yapalım? Onlar gerçekten kendilerini hüsrana uğratmışlardır. Ve uydurageldikleri şeyler, kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.

Şimdiye kadar inkarcıların kıyamet günü düşecekleri durumu haber veren ayetler , geri dönüş yaparak dünya hayatını yaşayan inkarcılara dönmekte ve iman etmek için illaki vaat edilen haberin gerçekleşmesini beklememelerini haber vermektedir. Çünkü vaat edilen gün geldiği zaman yapılan iman artık fayda etmeyecektir.

"Müşriklerin sünneti" olarak ifade edebileceğimiz , son anda iman etmek durumu kişiden kabul edilmeyen bir imandır. Firavunun boğulacağı anda yapmış olduğu iman , kendisinden kabul edilmeyerek , kafir olarak can vermiştir. Yine bir çok ayet , müşriklerin helak anında imana döndüğünü beyan ederek , bu imanın bir faydası olmadığı , yol yakın iken dönmenin daha karlı olduğu bildirilmektedir.

[021.012-14] Onlar bizim baskınımızı hissettiklerinde, oradan kaçmağa koyuluyorlardı.Kaçmayınız, sizi baştan çıkaran nimetlere ve evlerinize dönünüz ki, sorguya çekileceksiniz! Vay bizlere: bizler cidden zalimler idik dediler
[040.084-85]Onlar bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler ki: «Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koşmakta olduğumuz şeyleri de inkâr ettik.» Fakat şiddetli azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda sağlamadı. Allah'ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan yasası budur. İşte o zaman kafirler ziyana uğramışlardır.

Sonuç olarak ; Allah (c.c) nin kullarına olan cennet ve cehennem vaadinin hak olduğu , kıyamet gününden sahneler ile bizlere anlatılmakta, bu anlatımlar yapılırken teşbihi anlatım üslubu kullanılarak , insanların dünya hayatlarında sahip olduğu bilgiler kullanılmaktadır. 

Tarihte kullanılan , "Kale" adındaki yapılar insanlara güvenli bir hayat sunması bakımından, geçmiştekilerin sıkça kullandıkları yapılardır. İşte bu yapılar üzerinden  bir benzetme yapılarak , cennet adlı mekan kalenin içi , cehennem adlı mekan ise kalenin dışı, olarak tasvir edilmektedir. Kale teşbihine uygun olarak kalelerin en yüksek yerlerinde her iki tarafı gören insanların dilinden , biz dünyada yaşayan ve halen cennet veya cehenneme aday olan insanlara canlı örnekler sunulmaktadır.

Bizler çoğunlukla bu tür teşbihi anlatımlardaki mesajlara değil , anlatımlardaki aktörlere takılı kalmış bir okuma üzerinde gittiğimiz için maalesef çoğu zaman özü kaçıran yorumlarla vakit geçirmekteyiz. Araf ehlini kıyamet gününden şu ana taşıyarak, onlar üzerinden bize verilmek istenilen mesajı okumakta mümkündür.

"Araf ehli bir bakıma dünya hayatında olan , kitap ve elçi ile tanışmış olan herkestir" , diye bir tarif getirmek sanırım yanlış olmayacaktır. Çünkü bizler kitap ile muhatap olmuş insanlar olarak cenneti ve cehennemi gören ve onlardan birisine gitmeye aday bir duruma sahibiz. Aklı selim sahibi herkes , kendisine gösterilen biri iyi olan , diğeri kötü olan seçeneklerin , kötü olanını asla seçmez.  Araf ehli olarak bahsedilen kişilerin kendileri için iyi olanı seçen aklı selim sahibi kişilere örnek olarak okumak ta mümkündür.   

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

27 Şubat 2015 Cuma

Adem ve İblis Kıssasının Araf Suresi Bölümü İle İlgili Bir Değerlendirme

Adem ve İblis kıssası, Kur'anın 7 ayrı suresinde geçmekte olup , Mushaf dizilişine göre 2. olarak Araf s. içindeki Ayetlerde geçmektedir. Bu sure içinde geçen kısmı diğer surelerden farklı olarak, kıssa anlatıldıktan sonra devam eden Ayetlerde ki "Ey Adem oğulları" hitabı ile başlayan Ayetlerin , bu kıssanın sadece belli bir zaman ve mekan içinde değerlendirilmekten çok yaşayan bütün insanların kıssası olduğunu göstermesi açısından önemli mesajlar içermektedir.

Bu kıssa ile ilgili yorumlara bakıldığında, bir çok konuda müşkilat olduğu ve bu müşkilatların , Kur'an bağlamında değil zan ve İsrailiyyat bağlamında çözüme kavuşturulmaya çalışıldığını görmekteyiz. Kur'an geneline yayılmış olan bu kıssayı okurken dikkat edilmesi gereken hususları , "Adem ve İblis Kıssasını Okuma Klavuzu" başlıklı bir yazımızda değinmeye çalışmıştık.

İnsanların nasıl çoğaldığı sorusu herkes tarafından merak edilen bir soru olup , bu sorunun cevabının , bu kıssada verildiği düşüncesi ile bir takım yorumlar getirilmiştir. Meşhur olan yorum , ilk yaratılanın Adem ve eşi olması nedeniyle bunlardan olan çocukların çapraz vari evlilik yaparak çoğaldığı yorumudur. Bu yorum tabi ki problemli bir yorum olup , kardeş evliliğinin haram olması nedeniyle bunun mümkün olmadığı iddiası dile getirilmektedir.

Kardeş evliliği yorumuna karşı getirilen , bir başka yorum bu surenin 11. Ayetinde ," Andolsun ki, sizi yarattık, sonra size suret verdik. Sonra da, «Âdem'e secde ediniz,» diye meleklere emrettik, derhal secde ettiler. Ancak iblis, o secde edenlerden olmadı." şeklinde buyurulmasından hareketle Adem den önce yaratılmış olan İnsanlar var olduğu , çoğalmanın bu yolla gerçekleştiği yönünde iddiaların ortaya atıldığını görmekteyiz.

Ancak bu veya başka surelerde "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar bizlere , Adem den önce insanlar var olduğu iddiasının da doğru bir iddia olmadığını göstermektedir. Şayet Adem den önce İnsan nesli var olmuş olsaydı bu iddiayı ortaya atanlara , "Neden Ey Adem oğulları şeklinde hitapta bulunulduğu" sorusunun sorularak cevabının verilmesi istenmesi gerekirdi. 

Bu sorunun cevabı maalesef verilemezdi , çünkü "Ey Adem oğulları" şeklinde başlayan hitaplar, bizlerin atasının Adem olduğu yönündeki düşüncelerin daha doğru olduğunu göstermektedir. Bunu söylerken İnsan neslinin kardeş evliliği ile çoğaldığı iddialarının doğru olduğunu söylemek istemiyoruz.

Söylemek istediğimiz şu dur ; İnsan neslinin nasıl çoğaldığına dair Kur'anın net bir beyanı yoktur. Bu konu hakkında bize bilgi verilmemiş olup hakkında bilgi verilmeyen bir şeyin peşine düşülmektedir (17. 36). Ne kardeş evliliği ile ne de daha önce yaratılmış olan insanlar ile çoğaldığımıza dair Kur'an bize net bir bilgi vermemektedir , bu iddialar zanna dayanmakta olup , "Şu doğrudur" diyebileceğimiz iddialar değildir. 

Araf. s. 11. Ayetinde verilmek istenen mesaj , bu kıssanın bütün İnsanların kıssası olduğu mesajı olup, bu sure içinde Adem ile bizi özdeşleştirerek , başkası yaşamış gibi okumayın kendiniz için okuyun mesajıdır. 

Kur'anda anlatılan Adem ve İblis kıssalarında en önemli aktör , Adem den çok İblis adı ile müşahhaslaştırılarak anlatılan Şeytan olgusudur. Şeytan kelimesi Kur'an da Adem den daha fazla yer alan bir kelime olması bu kelime etrafında anlatılanların önemini göstermektedir.  

Araf s. 17. Ayetinde , Şeytan ismini alan İblis İnsanları nasıl aldatacağını söyleyerek bu sözünün pratiğini ilerleyen Ayetlerde Adem ve Eşini kandırmaya çalışarak gösterecektir. 

[007.017]  «Sonra elbette onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım ve sen, onların çoklarını şükredenlerden bulmayacaksın!» dedi.

Kıssanın , Araf s. 20.21.22. Ayetlerinde , Şeytanın 17. Ayette gördüğümüz kandırma taktiğini devreye ne şekilde soktuğunu görmekteyiz.

[007.020]  Derken şeytan, kendilerine örtülmüş olan ayıp yerlerini açmak için ikisine de vesvese verdi ve: «Rabbiniz size bu ağacı yalnızca birer melek olmamanız yahut ölümsüzlüğe kavuşmamanız için yasak etti.» dedi.
[007.021]  Ve: «Ben gerçekten sizin iyiliğinizi isteyenlerdenim.» diye ikisine de yemin etti.
[007.022]  Bu şekilde onları kandırıp sarktırdı. Bunun üzerine o ağacın meyvesini tattıklarında, ikisine de ayıp yerleri açılıverdi ve üzerlerini üst üste cennet yapraklarıyla yamamaya başladılar. Rableri onlara: «Ben size bu ağacı yasaklamadım mı, haberiniz olsun bu şeytan size açık bir düşmandır, demedim mi?» diye seslendi.

Burada şu hususun hatırlanmasında fayda vardır ; Şeytan Adem ile Eşinin karşısına 3. bir şahıs olarak çıkmamıştır. Onlara vesvese vererek yani fısıldayarak bu yalanı söylemiştir. Bu şekil yoldan çıkarma bütün İnsanlar için geçerli olup , nefsimize hoş gelen bir günahı işlemeden önce bunun güzel gösterilmiş olması Şeytan iğvası dediğimiz yanaşma yolları ile olmaktadır. Bir çok Ayette "Şeytan onlara işlediklerini güzel göstermiştir" buyurularak , başka Ayetlerde de " bu günahı işlemeye vesile olduktan sonra " Ben sizden uzağım Ben Allah tan korkarım" şeklinde ifadelerle Şeytanın İnsanı nasıl enayi ve aptal yerine koyarak bu duruma düşmeyin mesajı verilmektedir.

Adem ile Eşinin yasağı çiğnedikten sonra ki halini anlatan 22. Ayette , onların çırılçıplak kaldığı ve bu çıplaklığı örtmek için , yapraklarla örtünmeye çalıştıklarını görmekteyiz. Tefsirlerde bu yaprakların hangi ağacın yaprağı olduğu tartışmaları kıssanın bu gün doğru anlaşılamamasının temelini atan düşünceler olarak birer ibret vesikası halinde tefsirlerde bulunmaktadır. Olayı sadece yaşanmışlığı içinde düşünerek yapılan bu yorumları bir tarafa bırakarak , verilmek istenen mesajın bize dönük mesajını okumaya çalışalım.

Araf s. 26.27. Ayetleri yukarıdaki Ayetleri anlamakta müfesser bir Ayettir.

[007.026]  Ey ademoğulları, size ayıp yerlerinizi örtecek ve süslenmenizi sağlayacak elbiseler gönderdik. Takva elbisesi bunlardan daha hayırlıdır. Bu Allah'ın ayetlerinden biridir. Ola ki, düşünüp ders alırlar.
[007.027] Ey ademoğulları, şeytan ana- babanızı elbiselerinden soyundurup ayıp yerlerini meydana çıkararak cennetten çıkardığı gibi sizleri de ayartıp tuzağa düşürmesin. Sizin şeytanı ve adamlarını göremeyeceğiniz yerlerden onlar sizi görürler. Biz şeytanları inanmayanlara dost yaptık.

İki Ayet içinde geçen "Libas" kelimesi , "İnsanı çirkinlikten koruyacak örtü" anlamında bir kelimedir. Öncelikle bu olaydan , İnsanın fıtri yapısının örtünmek gibi bir koruyucuya ihtiyaç duyduğunu okuyabiliriz. Adem ile Eşinin emri çiğnediği anda çıplak kalmış olmaları , Allah (c.c) nin onlara emrettiği koruyucuyu (Şu Ağaca yaklaşmayın emrini) Şeytanın onlara verdiği vesvese ile çiğneyerek koruyucusuz kalmaları ve fıtri olarak ihtiyaç duydukları koruyucuyu başka kaynakta arama çabalarını göstermektedir.

Allah (c.c) bizlere , hepimizin üzerinde olan "Libas" kelimesini onun bizlere indirmiş olduğu "Vahiy" ile benzeştirerek , Kur'ana tabi olmanın yani Kur'an elbisesini giymenin kişiyi tehlikeden koruduğunu , Bu elbiseden soyunan insanın her türlü tehlikeye maruz kaldığını 26.27. Ayetlerde anlatmaktadır. Kendini Vahiyden sıyırarak çıplak kalan insan , artık her tür tehlikeye açık olmakta , korunmak için Vahiy harici  koruyuculara kıssa da"Cennet Yaprağı" olarak teşbih edilen başka koruyucular arama peşine düşecektir. 

İnsan fıtri yapısı gereği kendini hem maddi , hem manevi olarak koruyacak koruyuculara ihtiyaç duymaktadır. Allah (c.c) kullarına korunmaları için hem maddi , hem de manevi koruyucular indirerek onların korunmasını sağlamıştır. "Takva Elbisesisi" olarak yapılan teşbihte insana gerekli olan manevi korunmanın yine kendisi tarafından indirilmiş olduğu ve bunun en hayırlı yani diğer koruyucuların yanında daha değerli olduğu vurgusu yapılmaktadır.

[007.031]  Ey Ademoğulları! Her mescidde zinetlerinize yapışın; yiyin için fakat israf etmeyin, çünkü Allah müsrifleri sevmez.

Araf s. 31. Ayetinin  meali br çok mealde , " Camiye giderken güzel elbiseler giyin" gibi komik bir anlama büründürülerek yapılmıştır. Bu şekil mealler Kur'an mantığını ve bütünlüğünü hiçe sayarak yapılan mealler olup bağlamdan kopuk anlam vermenin bir örneğidir.

"Mescid" kelimesi , "Secde edilecek mekan" anlamında bir kelime olması nedeni ile , secde etmeyi sadece ritüel anlamda görenler , olayı sadece camide güzel elbise giymek anlamında anlama kabiliyetini!! göstermişlerdir. Secde kelimesi anlam itibarı ile hayatının her anında Allah (c.c) emri doğrultusunda hareket etmek demek olup , bu anlamda her yer bir nevi mescid sayılır. 

"Zinet" kelimesi ; İnsanı Dünya ve Ahirette çirkinleştirmeyen , rezil etmeyen" şeye verilen bir isim olarak , yapışılması emredilen Zinetin burada mecaz bir kullanım olduğu , bu kelime ile kast edilen şeyin "Vahiy" olduğu anlaşılmaktadır. Allah (c.c) hayatın her anında bizlere vahye yapışmamızı emretmektedir.

"Zinet" kelimesi ; "Değerli Eşya" anlamını da içinde barındırdığı için , İnsanın Dünya hayatı içinde sahip olduğu bu tür eşyaya verdiği ve onu koruma hususunda nasıl titizlik gösterdiği üzerinden , Kur'anında böyle bir titizlik içinde korunması ve değer verilmesi emredilmiş ve hayatın her safhasında pratize edilmesi istenmiştir. 

Bu koruma maalesef , içeriğinin hayata pratizesi olarak değil , Mushafın en güzel süslenmiş kaplara konularak hiç dokunulmayacak bir yerde saklanması olarak algılandığı için , evlerin en mutena yerinde kimsenin erişemeyeği bir yerde asılı durması olarak anlaşılmış ve hala bir çok evde bu halde muamele görmektedir.

                                 EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.