Kur'anın herhangi bir konu ile ilgili bilgi verirken kullandığı metotlardan birisi, olayı görsel bir hale sokarak anlatmasıdır. Bizler bu yol ile anlatılan ayetler üzerinden verilmek istenilen mesajı okumaya çalışarak , hisse almaya yönelik okumalar gerçekleştirmek gereğini çoğu zaman unutarak , yapılan anlatımın içinde kalan bir okuma yaparak , verilmek istenilen mesajı çoğu zaman ıskalayabiliyoruz.
Yazımıza başlık olarak aldığımız ayetin , böyle bir okumaya tabi tutularak verilmek istenilen mesajı okumaya yönelik olmaktan çok , o ayet içinde bahsedilen kişilerin kim olduklarına dair yapılan tartışmaların yoğunlaştığı bir okuma yöntemi ile anlaşılmaya çalışıldığını görmekteyiz. Biz bu ayeti, "Bize dönük nasıl bir mesaj içermektedir?" sorusunun cevabına yönelik bir okuma yapmaya çalışacağız.
Konumuz olan ayetin , Araf s. 35. ve 53. ayetler arasındaki bir bağlam dahilinde okunması gerektiğini düşünmekteyiz.
[007.035] Ey Âdem oğulları! Size kendi içinizden âyetlerimi anlatacak resuller gelir de kim (onlara karşı gelmekten) sakınır ve ıslah
ederse, onlara korku yoktur ve onlar üzülmeyeceklerdir.
[007.036] Ayetlerimizi yalanlayıp onlara karşı büyüklük taslayanlara
gelince, işte onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
Bu ayette , Allah (c.c) bizlere bütün elçileri ile yaptığı ortak bir çağrıyı hatırlatmaktadır , ne var ki bu ayet farklı bir bakış açısı üzerinden okunarak , resullerin devam edip etmediği noktasındaki tartışmalara kurban edilmeye çalışılmaktadır. Konumuz resullüğün devam edip etmemesi olmadığı için bu konuya burada değinmeyeceğiz.
[007.037] Allah'a karşı yalan uyduran veya ayetlerini yalan sayandan daha
zalim kimdir? Kitap'daki payları kendilerine erişecek olanlar onlardır.
Elçilerimiz canlarını almak üzere geldiklerinde onlara, «Allah'tan başka
taptıklarınız nerede?» deyince, «Bizi koyup kaçtılar» derler, böylece inkarcı
olduklarına kendi aleyhlerine şahidlik ederler.
Allah (c.c) , Ademoğullarına göndermiş olduğu elçilerini ve onlarla birlikte göndermiş olduğu ayetleri inkara dayalı bir hayat sürenleri "Zalim" olarak niteleyerek , bunların akıbetlerinin "Kitap" ta yani "Levhi Mahfuz" olarak ta bildiğimiz Allah (c.c) nin ilminde belirlenmiş olduğunu , ve bu belirlenen hükme göre onlara yer ayrılacağını beyan etmektedir. Zalimlerin can vermeleri anında artık elleri kolları bağlanır bir hale düşerek ölüme teslim oldukları yine görsel bir anlatım tarzı ile anlatılmaktadır.
[007.038] (Allah onlara) «Sizden önce geçmiş cin ve insan topluluklarıyla
beraber cehennem ateşine girin!» dedi. Cehenneme giren her ümmet kendi kardeşine lanet etti. Nihayet hepsi oraya toplandığında, sonrakiler öncekiler
hakkında dediler ki: «Rabbimiz ! İşte şunlar bizi doğru yoldan saptırdı. Onlara
cehennem ateşinden kat kat azab ver». Allah dedi ki: «Herkesin azabı kat kattır,
fakat siz bilemezsiniz».
[007.039] Öncekiler sonrakilere, «Sizin bizden bir üstünlüğünüz yoktu,
kazandığınıza karşılık azabı tadın» derler.
Cehennem ehlinin birbirlerini yemelerini tasvir eden bu ayetlerin benzerlerini, başka surelerde de görmekteyiz.
[007.040] Doğrusu ayetlerimizi yalan sayıp, onlara karşı büyüklük
taslayanlara, göğün kapıları açılmaz; deve iğnenin deliğinden geçmedikçe cennete
de giremezler. Suçluları böyle cezalandırırız.
[007.041]Onlar için cehennemden bir yatak ve üstlerine de örtüler vardır.
Zalimleri böyle cezalandırırız.
"Gök kapılarının açılmaması", inkar edenlerin Allah (c.c) tarafından bir rahmete erişemeyeceklerini ifade eden bir deyimdir. Deve veya halat'ın iğne deliğinden geçmesinin imkansız olduğundan hareketle , bu kişilerin cennete girebilmeleri , deve veya halat eğer iğne deliğinden geçerse onlar da o zaman cennete girebilir denilmektedir , yani bizdeki deyimler ile örnekleyecek olursak , "Kırmızı kar yağarsa" veya "Çıkmaz ayın son çarşambası" gibi.
[007.042] İman edenler ve iyi amellerde bulunanlar - ki biz hiç kimseye
gücünün üstünde bir şey teklif etmeyiz işte onlar cennet ehlidir ve orada ebedî
olarak kalacaklardır.
[007.043] Onların içlerinde kin namına ne varsa hepsini söküp atmışızdır,
altlarından ırmaklar akar. Onlar: «Hamdolsun bizi buna eriştiren Allah'a. O,
bize doğru yolu göstermeseydi, bizim kendiliğimizden bunun yolunu bulmamız
mümkün değildi. Gerçekten Rabbimizin resulleri bize gerçeği getirdiler!»
demektedirler. Onlara: «İşte bu gördüğünüz, yaptığınız iyi işler karşılığında
mirasçısı olduğunuz cennettir.» diye seslenilmektedir.
35. ayete dönecek olursak , elçi ve kitaplar ile gelen hakikatı kabul eden bir hayat sürenlerin , ahiretteki karşılıklarının ebedi cennetler olduğu bildirilmektedir. 35. ve 43.ayetler arasını özetleyecek olursak , elçi ve kitaplar ile gelen hakikate uygun bir hayat sürmeyenler ile sürenlerin alacakları karşılıklar bu ayetlerde bildirilmektedir.
[007.044] Cennet ehli cehennem ehline: Biz Rabbimizin bize vadettiğini
gerçek bulduk, siz de Rabbinizin size vadettiğini gerçek buldunuz mu? diye
seslenir. «Evet!» derler. Ve aralarından bir çağrıcı, Allah'ın lâneti zalimlerin
üzerine olsun! diye bağırır.
[007.045] Onlar, Allah yolundan alıkoyan ve onu eğip bükmek isteyen
zalimlerdir. Onlar ahireti de inkâr edenlerdir.
Ayetleri ilk okuyuşta , Cennet ve Cehennem ehlinin birbirleri ile olan konuşmalarının nasıl gerçekleştiği düşünülebilir. Ayetler , sanki iki komşunun birbiri ile olan konuşması gibi bir çağrışım yapmaktadır. Biz konuşmanın nasıllığına değil , o konuşmanın içeriğine odaklanan bir bakış açısı ile ayetlere baktığımızda , bu konuşmanın nasıl gerçekleştiği sorusu önemini kaybedecektir.
Bizler bu konuşmalardan , Allah (c.c) nin elçiler ve kitaplar aracılığı ile bize olan dünya hayatımızda yaptıklarımızın karşılığının Cennet veya Cehennem olarak karşılık görecek olmamız vaadinin, her iki taraf ehlinin konuşturulması üzerinden gerçek olduğunun beyan edilerek , daha hayatta olan bizler ,yani Cennet veya Cehennem adayları için , bu vaadin yalan olmadığı gösterilmektedir.
[007.046] İki taraf (cennetlikler ve cehennemlikler) arasında bir perde ve
A'râf üzerinde de herkesi simalarından tanıyan adamlar vardır ki, bunlar henüz
cennete giremedikleri halde (girmeyi) umarak cennet ehline: «Selâm size!» diye
seslenirler.
[007.047] Gözleri cehennemlikler yönüne çevrilince: «Rabbimiz! Bizi
zalimlerle beraber bulundurma» derler.
Yazımızın ana konusunu teşkil eden bu ayette Cennet ve Cehennem ehlinin arasındaki engel üzerinde bir takım adamlardan bahsedilerek , bunların daha cennete giremeyen fakat oraya girmeyi uman insanlar olduğu ve bunların cennet ehline seslendiklerini görmekteyiz.
Tefsirlere baktığımızda , bu adamların kim olduklarına dair uzunca malumatların olduğunu görmekteyiz. Bu malumatların hepsinin ortak yönünün , anlatım içinde kalarak ayeti anlamaya yönelik yorumlar olduğunu söyleyebiliriz. Biz bu yorumlara sebep olan bakış açısından farklı bir bakış açısı sergileyerek , bu adamların kim olduklarından ziyade sözlerini dikkate alan bir okumaya yapmaya çalışacağız. Kim oldukları üzerinde yorum yapmak gerekirse , bu yorumumuz da bizi ilgilendiren bir bakış açısı olacaktır.
Öncelikle şunu ifade etmeliyiz ki ; Kur'anın gaybi alem ve varlıklar için kullandığı dil "Teşbihi Dil" yani benzetme dilidir. Gaybi alana dahil olan bilgiler, bizim zihni kapasitemizin algılayamayacağı bir konuma sahip olduğu için , bu bilgiler bizim yaşadığımız hayat içinde sahip olduğumuz bilgilere benzetilerek anlatılır. Bu ayet ile ilgili anlatımın, benzetme kullanılarak yapılmış bir üslubu olduğunu söyleyebiliriz.
Bu benzetmeyi daha iyi anlamak için önce , konumuz olan ayetler ile bağlantısı olduğunu düşündüğümüz Hadid s. 12. ve 15. ayetler arasını okumak gerektiğini düşünmekteyiz.
[057.012] O gün mümin erkeklerle, mümin kadınları önlerinden ve sağ
taraflarından nurları koşarken göreceksin: «Bu gün müjdeniz altlarından ırmaklar
akan cennetlerdir. İçlerinde ebedi olarak kalacaksınız.» (denir). İşte büyük
kurtuluş budur!
[057.013] Münafık erkeklerle münafık kadınların, müminlere: Bizi bekleyin,
nurunuzdan bir parça ışık alalım, diyeceği günde kendilerine: Arkanıza dönün de
bir ışık arayın! denilir. Nihayet onların arasına, içinde rahmet, dışında azap
bulunan kapılı bir sur çekilir.
[057.014] Münafıklar onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye
seslenirler. (Müminler de) derler ki: Evet ama, siz kendi başınızı belaya
soktunuz; fırsat beklediniz; şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok
aldatan (şeytan) sizi, Allah hakkında bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip
çattı!
[057.015] Bugün sizden ve inkar edenlerden fidye kabul edilmez; varacağınız
yer ateştir, layığınız orasıdır; ne kötü bir dönüştür!
Yukarıdaki ayetlere baktığımızda Cennet ve Cehennem için , nuzül dönemi insanının bilgileri dahilinde olan "Kale" şeklinde bir benzetme kullanıldığını görmekteyiz. İman edenlerin ebedi kalacakları yerin adı olan "Cennet" , "Kale" olarak bilinen , ve duvarlar ile çevrilerek dışarıdan gelecek olan herhangi bir tehlike için sığınılacak bir yer ve insanların rağbet ettiği korunaklı bir mekan olarak dünyada bilinen bir yapıya benzetilmiştir.
"Cehennem" ise , bu kalenin dışarısı için kullanılmış olup , kalenin dışında kalmanın , her türlü tehlikeye açık bir durum teşkil etmesi açısından , insanların rağbet etmeyeceği bir alan olarak bilinmesinden yola çıkılarak , kimsenin kalmak istemediği bu alana benzetilmiştir.
"Araf" kelimesi anlam olarak , yüksek mekanlara verilen isim olan "Urf" kelimesinin çoğuludur.
Bu yüksek mekanı, kalenin düşmanları gözlemek için yapılmış olan yüksek kısımları ile ilişkilendirdiğimiz zaman , Araf s. 46. ayetinde anlatılan konu biraz daha aydınlanacaktır. Bu adamlar yüksek bir yerde olup kalenin içindekileri yani "Cennet Ehli" ni , kalenin dışında kalanları yani "Cehennem Ehli" ni görmektedirler. Bize burada lazım olan taraf, bu adamların konuşmalarından çıkarılacak olan bize düşen hisse olmalıdır.
[007.048] A'raf ehli yüzlerinden tanıdıkları kişilere seslenerek şöyle
derler: «NE TOPLULUĞUNUZ , NE DE BÜYÜKLÜK TASLAMANIZ, size hiç bir yarar
sağlamadı».
Araf ehlinin , kalenin dışında yani Cehennemde kalanlara söyledikleri söz dikkat çekicidir. Bu sözlerin bir benzerini yine Kur'anın diğer ayetlerinde görmekteyiz.Kendilerine verilmiş olan servet ve çokluk ile övünerek Allah'a isyan etmenin bedelinin Cehennem olacağını vaat eden ayetlerde, bu tiplerin akıbeti hatırlatılmaktadır.
[003.010] İnkar edenlerin malları ve çocukları, Allah'a karşı onlara bir
şey sağlamaz. İşte onlar ateşin yakıtlarıdır.
[003.116] İnkar eden kimselerin malları ve çocukları, Allah'tan yana,
onlara bir fayda vermeyecektir. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada
temellidirler.
[058.017] Malları ve çocukları, onlara, Allah katında bir fayda sağlamaz.
Onlar cehennemliklerdir, orada temelli kalacaklardır.
[060.003] Yakınlarınız ve çocuklarınız size kıyamet gününde bir fayda
veremezler. Allah onlarla sizi ayırır. Allah işlediklerinizi görendir.
[063.009] Ey inananlar! Sizi, mallarınız ve çocuklarınız Allah'ı anmaktan
alıkoymasın; böyle olanlar hüsrana uğrayanlardır.
Bu ve benzeri bir çok ayet , inkar edenlerin yapmış olduklarına karşılık onlara cehennemi vaat etmektedir. Araf ehlinin sözleri işte bu vaadin gerçek olduğunun bir ifadesi ve inkarcıların inkarlarının sonucu olarak aldıkları karşılığı göstermektedir.
[007.049] Allah'ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin
ettiğiniz kimseler bunlar mı?» «Girin cennete; artık
size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz» .
İnkar edenlerdeki gurur ve kibir onlarda, iman etmiş olanlara karşı aşağılamayı beraberinde getirmekteydi.
[006.052-53] Sabah akşam, Rabblerinin rızasını isteyerek O'na yalvaranları
kovma. Onların hesabından sana bir sorumluluk yoktur, senin hesabından da onlara
bir sorumluluk yoktur ki onları kovarak zulmedenlerden olasın.Böylece, «Aramızdan Allah bunlara mı iyilikte bulundu?» demeleri için onları
birbiriyle denedik. Allah şükredenleri iyi bilen değil midir?
[038.008] «Zikir (Kur'an), içimizden ona mı indirildi?» (dediler).Hayır, onlar benim
zikrimden bir kuşku içindedirler. Hayır, onlar henüz benim azabımı
tatmamışlardır.
[011.027] Kavminden, ileri gelen inkarcılar: «Biz seni yalnızca bizim gibi
bir beşerden başkası görmüyoruz; sana, sığ görüşlü olan en aşağılıklarımızdan
başkasının uyduğunu görmüyoruz ve sizin bize bir üstünlüğünüzü de görmüyoruz.
Aksine biz sizi yalancılar sanıyoruz» dedi.
Araf ehlinin bu hitabı , dünya hayatında iman edenlere karşı aşağılayıcı bir tavır takınarak onları hor ve hakir görenlerin görecekleri karşılığı bizlere göstermektedir. Aynı ayet içindeki "Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz" ifadesinin , Araf ehli tarafından, cennet ehline söylendiği yönünde görüşler olup, bazı meallerin bu görüşler doğrultusunda parantezler açılarak yapıldığını görmekteyiz. Bu görüşe katılmadığımızı baştan söyleyerek gerekçemizi şu şekilde ifade etmeye çalışalım ;
Araf ehlinin bahsettiği kişiler zaten cennete girmiş olup ,"Cennet ehli" olarak nitelenmektedir. Bunlara yeniden "Girin cennete" demenin pek mantığı yoktur. O zaman bu hitap cennete henüz girmemiş olanlara yapılan bir hitap olmalıdır. 46. ayete geri dönecek olursak , o ayette "Araf ehli" olarak bahsedilenlerin henüz cennete girmediğini fakat umduğunu görmekteyiz. 49. ayette hazfedilmiş bir ibare olup , bu ibare araf ehline yapılmış bir hitaptır. Yani "Girin cennete" ifadesi araf ehline hitaben yapılmış , fakat bu hitabın onlara yapılmış olduğunu haber veren ibare hazf edilmiştir. Bu ayete takdir edilecek olan ibare "Araf ehline şöyle seslenilir" şeklinde olmalıdır.
[007.049] Allah'ın, kendilerini hiçbir rahmete erdirmeyeceğine dair yemin ettiğiniz kimseler bunlar mı?» (Araf ehline şöyle seslenilir) «Girin cennete; artık size korku yoktur ve siz üzülecek de değilsiniz» .
[007.050] Cehennem ehli, cennet ehline: Suyunuzdan veya Allah'ın size
verdiği rızıktan biraz da bize verin! diye seslenirler. Onlar da: Allah bunları
kâfirlere haram kılmıştır, derler.
Bu ayet sanki cennet ve cehennem ehlinin birbirleri ile komşu oldukları gibi bir izlenim uyandırmaktadır. Ancak diğer ayetlerdeki cennet ve cehennem ehlinin yediklerinden bahsedilmesini dikkate aldığımızda , cehennem ehline yiyecek olarak verilenlerin ne kadar iğrenç oldukları , cennet ehline verilen yiyeceklerin ne kadar güzel ve tatlı oldukları görüldüğünde , onların bu istekleri anlaşılacaktır.
[056.051-55]Sonra siz, ey sapık yalanlayıcılar!Doğrusu bir zakkum ağacından yiyeceksiniz.Karınlarınızı onunla dolduracaksınız;Sonra onun üzerine kaynar sudan içicilersiniz. Artık kendisine bir hastalık
arız olmuş devenin içişi gibi içicilersiniz.
[038.056] Cehenneme girerler; ne kötü bir konaktır! İşte kaynar su ve irin; tatsınlar onu.
[056.016-21] Üstlerinde karşılıklı olarak dayanıp-yaslanmışlardır. Hiç ölmeyecek genç hizmetçiler aralarında dolaşır, Kaynağından doldurulmuş, testiler, ibrikler ve kadehlerle.Ondan ne başları ağrıtılır, ne de akılları giderilir. Beğendikleri meyvalar,Canlarının çektiği kuş etleri,
Araf s. 50. ayetini , aynı surenin 32. ayetinin sonuç ayeti olarak nitelemek mümkündür.
[007.032] De ki: «Allah'ın kulları için yarattığı zineti ve temiz hoş
rızıkları kim haram etmiş?» De ki: «Onlar, KIYAMET GÜNÜNDE SADECE KENDİLERİNE HAS OLMAK ÜZERE, dünya hayatında iman edenler içindir.» İşte bu şekilde ayetleri,
ilim sahibi olanlar için ayrıntılarıyla açıklıyoruz.
32. ayette , Allah (c.c) nin kulları için yarattığı temiz rızıkların , kıyamet gününde sadece iman edenlere verileceği , bunun tersi olarak iman etmeyenlere ise bu temiz rızıkların onlara haram edileceği 50. ayette , cehennem ehlinin yalvarmalarından öğrenilmektedir.
Dünya hayatında iken hor ve hakir gördükleri insanlardan bir yudum su dilenmek , bir insanın düşebileceği en kötü durumlardan birisidir. Dünya hayatını yaşarken ellerinde her türlü serveti tutanların , etrafında dönün hizmetçiler onlara su götürebilmek için yarışırken , kıyamet gününde bir bardak suya muhtaç kalmak gurur ve kibrin, kişileri ne hale düşürdüğünü anlatması bakımından ibretli bir görüntüdür.
[007.051] O kâfirler ki, dinlerini bir eğlence ve oyun edindiler de dünya
hayatı onları aldattı. Onlar, bu günleri ile karşılaşacaklarını unuttukları ve
âyetlerimizi bile bile inkâr ettikleri gibi biz de bugün onları unuturuz.
51. ayet onların bu hale düşmelerine neden olan durumu ifade etmektedir. Allah (c.c) nin dinini ciddiye almayarak, onu alay konusu edinenlerin kıyamet günü düşecekleri zavallı durum böyle haber verilmektedir. Allah (c.c) nin unutması gibi bir eksiklik mümkün olmadığına göre, burada bahsedilen unutma ifadesi , kafirlerin Allah'ın rahmetinden uzak bir hayat yaşamasını ifade etmektedir.
[007.052] Gerçekten onlara, inanan bir toplum için yol gösterici ve rahmet
olarak, ilim üzere açıkladığımız bir kitap getirdik.
Halbuki onlara yol gösterici ve rahmet olan kitaplar elçiler aracılığı ile gelmiş idi , fakat onlar bu kitaplara iman ederek , hayatlarını bu kitapların çerçevesinde yönlendirmeyi tercih etmeyip , başka kitaplar çerçevesinde hayatlarını yönlendirerek bu karşılığa hak kazandılar . Kitabın ilim üzere açıklanması , bu kelimenin zıddı olan cehalet kelimesini düşündüğümüzde anlaşılacaktır. Allah (c.c) nin kitap içinde bizlere beyan ettiği bilgilerin tamamı , insanın fıtri yapısına uygun olup , bunların hayata geçirilmesi neticesinde kişilerin dünya ve ahiret hayatları kurtulacaktır.
[007.053] Onlar, onun te'vilinden başkasını mı bekliyorlar? Onun te'vilinin
geldiği gün; daha önce onu unutmuş olanlar derler ki: Gerçekten Rabbımızın
elçileri, bize hakkı getirmiştir. Şimdi bize şefaat edecek var mı ki; şefaat
etsin. Yahut geriye çevrilir miyiz ki, yapmış olduğumuzdan başkasını yapalım?
Onlar gerçekten kendilerini hüsrana uğratmışlardır. Ve uydurageldikleri şeyler,
kendilerinden uzaklaşıp kaybolmuştur.
Şimdiye kadar inkarcıların kıyamet günü düşecekleri durumu haber veren ayetler , geri dönüş yaparak dünya hayatını yaşayan inkarcılara dönmekte ve iman etmek için illaki vaat edilen haberin gerçekleşmesini beklememelerini haber vermektedir. Çünkü vaat edilen gün geldiği zaman yapılan iman artık fayda etmeyecektir.
"Müşriklerin sünneti" olarak ifade edebileceğimiz , son anda iman etmek durumu kişiden kabul edilmeyen bir imandır. Firavunun boğulacağı anda yapmış olduğu iman , kendisinden kabul edilmeyerek , kafir olarak can vermiştir. Yine bir çok ayet , müşriklerin helak anında imana döndüğünü beyan ederek , bu imanın bir faydası olmadığı , yol yakın iken dönmenin daha karlı olduğu bildirilmektedir.
[021.012-14] Onlar bizim baskınımızı hissettiklerinde, oradan kaçmağa
koyuluyorlardı.Kaçmayınız, sizi baştan çıkaran nimetlere ve evlerinize dönünüz ki, sorguya
çekileceksiniz! Vay bizlere: bizler cidden zalimler idik dediler
[040.084-85]Onlar bizim dayanılmaz-azabımızı gördükleri zaman, dediler ki:
«Bir olan Allah'a iman ettik ve O'na şirk koşmakta olduğumuz şeyleri de inkâr
ettik.» Fakat şiddetli azabımızı gördükleri zaman inanmaları, kendilerine bir fayda
sağlamadı. Allah'ın kulları hakkında eskiden beri yürürlükte olan yasası budur.
İşte o zaman kafirler ziyana uğramışlardır.
Sonuç olarak ; Allah (c.c) nin kullarına olan cennet ve cehennem vaadinin hak olduğu , kıyamet gününden sahneler ile bizlere anlatılmakta, bu anlatımlar yapılırken teşbihi anlatım üslubu kullanılarak , insanların dünya hayatlarında sahip olduğu bilgiler kullanılmaktadır.
Tarihte kullanılan , "Kale" adındaki yapılar insanlara güvenli bir hayat sunması bakımından, geçmiştekilerin sıkça kullandıkları yapılardır. İşte bu yapılar üzerinden bir benzetme yapılarak , cennet adlı mekan kalenin içi , cehennem adlı mekan ise kalenin dışı, olarak tasvir edilmektedir. Kale teşbihine uygun olarak kalelerin en yüksek yerlerinde her iki tarafı gören insanların dilinden , biz dünyada yaşayan ve halen cennet veya cehenneme aday olan insanlara canlı örnekler sunulmaktadır.
Bizler çoğunlukla bu tür teşbihi anlatımlardaki mesajlara değil , anlatımlardaki aktörlere takılı kalmış bir okuma üzerinde gittiğimiz için maalesef çoğu zaman özü kaçıran yorumlarla vakit geçirmekteyiz. Araf ehlini kıyamet gününden şu ana taşıyarak, onlar üzerinden bize verilmek istenilen mesajı okumakta mümkündür.
"Araf ehli bir bakıma dünya hayatında olan , kitap ve elçi ile tanışmış olan herkestir" , diye bir tarif getirmek sanırım yanlış olmayacaktır. Çünkü bizler kitap ile muhatap olmuş insanlar olarak cenneti ve cehennemi gören ve onlardan birisine gitmeye aday bir duruma sahibiz. Aklı selim sahibi herkes , kendisine gösterilen biri iyi olan , diğeri kötü olan seçeneklerin , kötü olanını asla seçmez. Araf ehli olarak bahsedilen kişilerin kendileri için iyi olanı seçen aklı selim sahibi kişilere örnek olarak okumak ta mümkündür.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.