15 Temmuz 2011 Cuma

KUR'AN KISSALARINI ANLAMAK

Kur'anda kıssa anlatım metodu ile Adem as dan Muhammed as a kadar geçen resuller ve onların kavimleri ile olan tevhid mücadeleleri muhataplarına anlatılarak her iki kesiminde( mümin ve müşriklerin) ibret almaları istenmektedir. Bu kıssalar anlatılırken kur'anda teferruata girilmeden anlatılması muhataplarının sadece verilmek istenen mesaja yönlendirilmesi amaçlıdır. Günümüze kadar kur'an kıssaları için oluşturulan anlayışları 3 ana kategoride görmek mümkündür. 1-geleneksel anlayış 2- modern anlayış. 3- kur'ani  anlayış . Bu anlayışların özellikle 1. ve 2. kategorideki anlayışların kur'an kıssalarını anlama konusundaki düştüğü yanlışları ayrı başlıklar halinde görelim. 

                 GELENEKSEL     KISSA   ANLAYIŞI  

Geleneksel kıssa anlayışında hakim olan genel geçer düşünce, anlatılan kıssada teferruat verilmeden anlatılan olaylardaki var olduğu düşünülen boşlukları sanki Allah cc "benim boş bıraktığım yerleri siz doldurun" şeklinde bir emir vermişcesine doldurma yarışına girilmesidir. Bu boşluklar doldurulurken doldurulan boşlukların çoğu "hadis" adı altında isimlendirilmektedir. Muhammed sav e kur'anda anlatılan kıssaların haricinde kur'anda bildirilmeyen bazı ayrıntılar
verildide acaba onları  ashabınamı anlattı ? .Bu sorunun cevabını bize kur'an müteaddit ayetlerde vermektedir

3.44 Bu Sana vahyettiğimiz gayb haberlerindendir. Meryem'e hangisi kefil olacak diye kalemlerini atarlarken sen yanlarında değildin, çekişirlerken de orada bulunmadın. 

11.49 Bunlar sana vahyettiğimiz bilinmeyen olaylardır. Sen de, milletin de daha önce bunları bilmezdiniz. Sabret, sonuç, Allah'tan sakınanlarındır.

12.3 Biz bu Kuran'ı vahyederek, sana en güzel kıssaları anlatıyoruz.. Oysa daha önce sen bunlardan habersizdin

12.102 İşte bu (Yusuf kıssası) gayb haberlerindendir. Onu sana vahyediyoruz. Onlar hile yaparak işlerine karar verdikleri zaman sen onların yanında değildin (ki bunları bilesin).

18.22 Karanlığa taş atar gibi, «Mağara ehli üçtür, dördüncüleri köpekleridir» derler, yahut, «Beştir, altıncıları köpekleridir» derler, yahut «Yedidir, sekizincileri köpekleridir» derler. De ki: «Onların sayısını en iyi bilen Rabbim'dir. Onları pek az kimseden başkası bilmez.» Bunun için, onlar hakkında, bu kısaca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma.

28.044 Musa'ya hükmümüzü bildirdiğimiz zaman, sen batı yönünde, (Musa'yı bekleyenler arasında) değildin, onu görenler arasında da yoktun.

28.46 Sen, Musa'ya hitap ettiğimiz zaman Tur'un yanında da değildin. Senden önce kendilerine uyarıcı gelmeyen bir toplumu uyarman için, Rabbinden bir rahmet olarak gönderildin; belki düşünürler

Verdiğimiz ayet meallerindende anlaşılacağı gibi Muhammed sav e kur'an haricinde kendisine herhangi bir kıssa bilgisi verilmemiştir.Kur'an kıssaları hakkındaki bilgisi sadece kendisine indirilen kur'andaki kadardır.Hal böyle iken tefsir kitaplarımıza hakim olan bilgi kirliliğine nasıl bakmamız gerekir veya o bilgilerin değeri nedir sorusu karşımıza çıkmaktadır.


Öncelikle kıssalardaki kur'an harici bilgilerin "hadis" adı altında gelen bütün kısımları yukarda meallerini verdiğimiz ayetler çerçevesinde kendisine kur'an harici hiçbir bilgi verilmediğini kesinlikle bilmemiz hasebiyle "hadis" adı altında gelen bilgilerin tamamı uydurmadır. "Hadis" harici gelen bilgiler ise önceden hıristiyan veya yahudi olupta sonradan müslüman olan ve özellikle "vehb ibni münebbih" ve "ka'bul ahbar" gibi kişilerin rivayetlerinden onlarında genellikle tevrattan alıp rivayet  ve tefsir kitaplarına giren bilgilerdir. Tevratın tahrif edilmiş bir kitap olduğunu bilmemiz ve özellikle resuller hakkında ahlaksızca  anlatımlar olan tevrattaki bu bilgilere ne kadar güvenilir.

Geleneksel tefsir anlayışındaki bu kirli bilgilerin hiçbirine değer vermeden tamamını çöpe atarak kur'an kıssalarını sadece kur'andaki anlatılan kadarı ile yetinip anlamaya çalışmak gerekmektedir.Allah cc bizlere gerektiği kadar bilgi vermiştir.Fazlasını aramak verilen bilginin azlığını iddia ederek haşa "senin eksik bıraktığın yerleri biz dolduruyoruz" demek anlamına gelir. 


Bu kıssa anlayışında , kıssaların yaşanmışlığı ile ilgili bir problem bulunmamasına rağmen kıssaların sadece o günkü yaşanmışlığı etrafında dönüp durularak o kıssanın yaşanan zamana ne tür bir mesaj vermek istediği konusu pek hesaba atılmadan ,sadece kirli bilgiler etrafında oluşan anlayışların getirdiği  gereksiz bilgiler etrafında dönüp dolaşmak şeklinde oluşmuş bir anlayıştır. Geleneksel anlayışın ifrata varan , kıssalardaki kur'an dışı anlatımları , bu ifrata karşı tefrit bir anlayış olan bu uydurmaları red sadedinde toptan bir red anlayışı getirerek modern anlayış dediğimiz düşünceyi oluşturmuştur.
               
Sonuç olarak geleneksel kıssa anlayışında hakim olan düşünce kur'an dışı bilgilerin etrafında oluşmuş ve kıssayı sadece o günkü yaşanmışlığı içinde anlamaya çalışmak, "kıssadan hisse almak " şeklinde değil " kıssanın içinde dönüp dolaşmak" şeklinde oluşturulan bir anlayıştır. 


         MODERN    DÜŞÜNCEDE    KISSA  ANLAYIŞI

Modern düşünce ile kastetmek istediğimiz şudur: Bundan aşağı yukarı ikiyiz yıl önce hin alt kıtasında başlayan "kur'ana dönüş" hareketlerinin etkisi ile ve avrupada oluşan "pozitivist" akımların "kutsal kitapları red" düşüncesine karşı " kutsal kitapları mitolojiden arındırma" düşüncesinin , kur'an kıssaları içinde uygulanabileceği düşüncesinin "kur'an kıssalarının vakiliği" konusundaki şüphelerin getirdiği düşünceler etrafında , bu kıssalardaki dilimizde  "mucize" dediğimiz olayların hakiki anlamda değil mecazi anlam olarak anlaşılması gereğidir. 


Bu anlayışa  yukarda bahsettiğimiz geleneksel kıssa anlayışının kıssaları uydurmalarla anlamaya kalkma ifratının getirdiği  " madem bu olaylar böyle olmuş bunları aklın kabul etmesine imkan yoktur" şeklindeki tefrit anlayışıdır. Bu kıssa anlayışında kur'an dışı önkabullerin etkisi büyüktür. Özellikle "muhammed abduh" "reşid rıza" "muhammed esed" gibi düşünürlerin batının tesiri altında kalarak "eziklik psikolojisi" altında kur'an kıssalarını anlama yöntemi oluşturduğunu görmekteyiz. Günmüz türkiyesindede yine "kur'an merkezli islam" söylemi etrafında oluşturulan bazı düşüncelerdede bu kişilerin etkisi görülmektedir.

Kur'an kıssalarında" mucize" dediğimiz veyasonu helak olma ile biten olayların "hakiki anlamda değil mecazi bir anlatım" olarak anlaşılması gerektiği söyleminin gerekçelerinden biri "determinzim" çıkışlı kur'an anlayışlarıdır."Determinist" bakış açısına göre Allah kainatı tabiri caizse "otomatik pilota" bağlamış ve bunun dışında herhangi bir olay vaki olamaz.İbrahim as ın ateşin yakmaması, denizin yarılması, asanın yılan  olmasına bu yasaya göre imkan yoktur. Yalnız bu düşünce sahiplerinin hesaba katmadığı birşey vardır. Bu yasaları koyanda Allah cc dir. Allah cc başka birinin koyduğu yasaların uygulayıcısı değildirki ona bağlı kalsın " o her istediğini yapandır" kullara düşen " neden böyle yaptın" şeklinde onu sorgulamak değildir. 

 
"Modern anlayış" dediğimiz bu anlayışın en bariz yanlışlarından birisi " ön kabul " ile kur'ana bakış olduğunu söylemiştik. Daha önceki  yazılarımızda özellikle "tebyinül kur'an" adlı eserden yaptığımız alıntılardan anlaşılacağı üzere bu anlayış sahiplerinin bu önkabullerini kur'ana tasdik ettirmek amaçlı olarak ayetler üzerinde oynayarak kur'anda "kelimeleri yerinden oynatmak" olarak gördüğümüz metodu seçmeleridir. 


Biz bunların örneklerini daha önceki yazılarımızda vermeye çalıştık ve bundan sonraki yazılarımızdada vererek bu anlayışlardaki yanlışları ortaya koyup doğruyu anlamaya çalışacağız. Metodumuz, sadece kişilerin yanlışlarını ortaya  koyarak onların yanlışlarını eleştirip doğru olduğunu düşündüğümüz şeyi ortaya koymak olduğu için onların isimlerini vererek eleştirmemiz onların her düşüncesinin yanlış olduğu anlamına gelmez. Bir yanlışı söylerken ortaya doğru olduğuna inandığımız olanıda ortaya koymamız gerekir

                     KUR'ANİ  KISSA ANLAYIŞI

Yukarda gördüğümüz üzere geleneksel ve modern kıssa anlayışlarının birleştiği nokta kıssayı o günkü yaşanmışlığı içinde değerlendirerek, ya uydurmalar ile karıştırarak anlatmak, yada o uydurmaları bahane ederek yaşanmışlığınıda red ederek mecaz anlatımlar olduğunu iddia etmektir. 

Kur'andaki kıssa anlatımlarının amacını yine bizlere kur'an  vermektedir

011.120] [DI] Peygamberlerin başlarından geçenlerden, sana anlattığımız her şey, senin gönlünü pekiştirmemizi sağlar; sana bu belgelerle gerçek; inananlara da öğüt ve hatırlatma gelmiştir

Adem as dan muhammed as a kadar kur'anda zikri geçen resullerin, kavimleri ile olan tevhid mücadeleleri müminler için bir örnek teşkil etmektedir.Bu mücadele kıyamete kadar sürecektir.Her devirde müminlerin karşısına şirk düşüncesini savunanlar kale gibi dikileceklerdir. Kur'an kıssalarında anlatılanları " vay be adamlar ne kahramanmış " yada " vay be adamlar ne zalimmiş" gibi bir bir düşünceyle anladığımız zaman kıssadan hisse almak mümkün olmaz

Kur'an kıssalarını daha kolay anlamak için onları görsel bir eseri, yani sinema veya tiyatro izlerken, yaptığımız gibi oyuncuların oynadığı rol üzerine odaklanarak o eseri anlamaya çalışmamız gerekir.Aksi takdirde o oyuncunun gerçek hayattaki kimliği ile oyunu anlamaya kalkmak yanlış olur. Oynanan eserin seyirciye vermek istediği mesaj bizim için önceliklidir. 


Kur'an kıssalarınıda okurken böyle bir metodla anlamaya çalışmak öncelikle bizlere kıssayı günümüze taşımamıza yardımcı olacaktır. Aksi takdirde sadece kıssadaki kişilere odaklanıp o kişiler üzerinden kıssayı anlamaya çalışmak doğru bir yol değildir. Çünkü o kıssadaki kişiler üzerinden anlatılmaya çalışılan karakterler kıyamete kadar gelecek olan insanların karakterleri ile aynıdır. Öncelikle bir kıssayı okurken "bu kıssa bana ne gibi bir mesaj veriyor" şeklinde bir ön soru ile okumaya başladığımız takdirde o sorunun cevabını bulabiliriz. 

Kuran kıssaları ile ilgili geleneksel anlayıştaki rivayetlerin içine gömülmeden anlama doğrusu ile bu rivayetleri red etme adına kur'andaki doğrularıda red etmek yanlış bir yoldur. Kıssaların mecazi bir anlatım tarzı olduğu şeklindeki düşüncelerin müdafileri öncelikle doğru bir yoldan kalkarak ancak yolun yarısında virajı alamayarak şarampole yuvarlanmaktadırlar.


Muhammed as için rivayet ve hasais kitaplarında ona atfedilen yüzlerce uydurma mucizeden yola çıkarak bunların uydurma olduğu doğrusunda isabet edip ancak bu uydurmalara bakıp kur'anda diğer peygamberlerin kavimleri ile olan tevhid mücadelerinde onlara Allahın izini verilen görsel ayet dediğimiz "mucize" leride red ederek muhammed sav e atfedilen uydurmalar kategorisine koymak çok büyük bir hatayı getirmektedir.

Kur'anda anlatılan kıssaları hiç birimiz gözümüz ile şahid olarak görmedik.Kur'anın bize bildirdiği üzere bilgimiz vardır.Tek taraflı bir önkabul olarak değil iki taraflı bir ön kabulude ( yani ne vaki olmadığı ön kabulu nede vaki olduğu önkabulu) kafamızdan atarak kıssalara bakmak durumunda kaldığımız zaman bize en doğru düşünceyi kur'an metni vermektedir.


Edebi bir anlatım üslubu olarak "mecaz" kur'anda kullanılmaktadır, ancak nerede mecaz nerede hakiki anlam olarak kullanıldığı tesbiti önemlidir. Düşüncemize uyduğu şekli ile" burada mecaz"veya" burada hakiki "anlam olarak kullanılmıştır demek kur'ani bir yöntem değildir. Kuranda bir kelimenin hangi anlamda kullanıldığı siyak ve sibaktan veya kur'an bütünlüğünden rahatlıkla anlaşılabilir. 
Kıssaların vakiliği konusunda şüpheleri olan ve bu düşüncelerini mecaz anlama dayandıranların bu delillerini gördüğümüz zaman traji komik bir manzara karşımıza çıkmaktadır.

Kur'an kendi sağlamasını yine kendisi yapan bir kitaptır.Bir yerde yapılan bir meal yada tefsir hatası başka bir ayette karşımıza çıkar ve diğer ayetteki yaptığımız hatayı ortaya çıkarır. Halis niyetli bir kişinin yanlışını gördüğünde o yanlıştan dönmsi erdemdir. 


Daha önceki yazılarımızda "tebyinül kur'andan tahriful kur'an örnekleri" seri başlıklı yazılarımızda özellikle "mucize" dediğimiz konularla ilgili olarak bunların "mecaz " anlatımlar olduğunu iddia edipte,  aynı kıssanın başka surelerde geçen bölümlerini , veya o kıssada geçen bir kelimeyi tahrif edipte aynı kelimenin geçtiği başka ayetleri tahrif etme imkanı  bulamadağında orayı doğru meallendirerek kendisinin düştüğü tezatları  örnekleri ile ortaya koymaya çalışmıştık. 

Kıssa anlatımlarımda geçen kelimelerin hangisinin mecaz hangisinin hakiki anlamda kullanıldığını yine kur'an bizlere göstermektedir. Önkabulsuz bir okuma sayesinde bunlar bizlere rahatlıkla açılacaktır. Özellikle kıssaların vakiliği konusunda şüpheli bir önkabul bu kelimeleride bizler için kur'andan onay alan değil , "determinizmden" onay alan düşüncelere götürür

Sonuç olarak kur'an kıssalarını kur'ani bir anlayış ile anlamak için öncelikle kur'an dışı hiçbir kaynağa başvurmadan sadece kur'an ile anlamak gerekmektedir.Uydurma rivayetleri kaynak edinerek kur'an kıssalarını o rivayetler ile anlamak "kur'an merkezli düşünce" yöntemi değildir.


Kıssaların anlatım usulubunun "mecazi" olduğu düşünceside kur'andan onay almak zorundadır.Çünkü kur'an kendi sağlamasını kendisi yapar başka kaynaklara gerek duymaz. Başka kaynaklara gerek duyarak kıssaları anlamaya çalışmak kur'ani bir yöntem olmayıp bu yönteme başvuranların vardığı bazı traji komik sonuçlar ortadadır.Kıssaları anlama hususundaki tercih ettiğimiz metod doğrultusundaki kıssa anlayışlarını daha önceden olduğu gibi inşallah bundan sonrada sizlerle paylaşarak teorinin pratiğe geçmiş hali ile sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz

                    EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

11 Temmuz 2011 Pazartesi

Recm Kavramı ve Zina Fiilinin Kur'an ve Tevrattaki Cezası

 İslam hukukunda zina fiilinin cezası evli ve bekar ayrımı yapılarak bekarlar için 100 değnek ,evliler için  recmetmek (taşlayarak öldürmek) şeklinde belirlenmiştir. Ancak kur'anda bu fiilin cezası için evli ve bekar ayrımı yapıldığını göremiyoruz. Nur suresi 2. ayetinde bu cezanın şekli bizlere şu şekilde bildirilmiştir.    " Zina eden kadın ve zina eden erkeğin her birine yüzer değnek (celde) vurun. Eğer Allah'a ve ahiret gününe iman ediyorsanız, onlara Allah'ın dini(ni uygulama) konusunda sizi bir acıma tutmasın; onlara uygulanan cezaya mü'minlerden bir grup da şahit bulunsun. "  Ayetten anlaşıldığı üzere evli veya bekar ayrımı yapılmadan cezanın  ne şekilde olacağını görmekteyiz. 

Ancak Medine de Muhammed sav in rivayetlerde gördüğümüz kadarı ile evli olanları recm ettirdiğine dair rivayetler mevcuttur. Müslümanları ta başından beri ikiye böldüğüne şahid olduğumuz zina cezasının evliler için recmetme şeklindeki kısmı yüzyıllardır ihtilaf konusu olmaktadır. Bugün İslam dünyasının çoğunluğunda hakim olan inancın karşılığını kur'anda bulamamıza rağmen ,kur'anın korunmuşluğuna gölge düşüren rivayetlerle desteklenmeye çalışıldığını maalesef görmekteyiz. Recm ayetinin aslında kur'anda olduğu ve muhammed sav in öldüğü sırada ölüm telaşı esnasında hz aişenin yatağının altında olan ayeti keçinin gelip yediği onun için kur'ana alınmadığı rivayet kitaplarında mevcuttur. Biz bu rivayetleri iftira olarak saymaktayız , üzerinde durup yazının hacmini büyültmemek için sadece hatırlatmakla yetineceğiz. 

Recm cezasını meşru gören düşüncelerin kaynaklarından biriside muhammed sav in bu cezayı uygulamış olmasıdır. Bu cezanın kur'anda olmamasına rağmen tevratta olduğu ve zina fiilini işleyenlerin yaudi olmaları hasebi ile onlara tevrattaki , zina fiilinin evliler için olan karşılığının recm etmek olduğu için bu cezayı uygulamış olduğu iddia edilmektedir. Tevratın muharref bir kitap olduğunun kur'an tarafındanda teyid edildiğini bildiğimize göre muhammed sav in bu cezayı uyguladığı rivayetlerini şüphe ile karşılamak gerekmektedir. Çünkü bugün müslümanlar üzerindeki hakim olan düşünce ,kur'anı rivayetler doğrultusunda anlamak şeklinde geliştiği için kur'ana ters olan bir rivayeti kur'ana yamamak için binbir ilim geliştirilmiştir. Ancak kur'anı rivayetler doğrultusunda değilde rivayetleri kur'an doğrultusunda anlamak şeklinde bir düşünce gelişmiş olsaydı bugün birçok tartışmanın yapılmasına gerek bile kalmazdı. Recm tartışmalarıda bunlardan birisidir

Biz bu makalemizde önce "recm" kavramının kur'anda nasıl kullanıldığını göreceğiz. Sonra kur'anda zina cezasının evliler içinde 100 değnek olduğunun delilerini vereceğiz. Sonrada bugün recm cezasının kur'anda olmadığını savunan, ancak bunun tevratta olduğunu söyleyenlerin bu söylemlerinin kur'anda karşılığının bulunup bulunmadığına bakacağız.Çünkü elimizdeki tek sağlam delil " KUR'AN"dır. Bize kur'an dışında gelenbir bilginin doğruluğunu veya yanlışlığını kur'andan sağlamasını yapmak sureti ile öğreneceğimize göre bu rivayetler de olabilir kur'andan önce inmiş incil veya tevratta olabilir. Tevratta olduğu söylenen bir hükmün doğru olup olmadığı kararını yine kur'andan öğrenmek mecburiyetindeyi

             KUR'ANDA  RECM  KAVRAMI

"Recm " kelimesi, lugatta taş atmak, taşlayarak kovalamak anlamlarına gelmektedir. Herhangi bir kişi bulunduğu toplumun genel geçer kurallarına aykırı davrandığı takdirde onu taşlayarak bulunduğu toplumdan hor ve hakir olarak atma eyleminin adı "recm etmek" olarak karşımıza çıkıyor. Muhammed sav in taife davet için gittiği zaman çocuklar tarafından taşlanarak kovulması örneği hepimizin hafızlarında  üzücü bir olay olarak kalmıştır. "Recm kelimesi çoğunlukla kur'anda da bu lügat karşılığı olarak kullanılmaktadır.

11.91 «Ey Şuayb! Söylediklerinin çoğunu anlamıyor ve doğrusu seni aramızda güçsüz görüyoruz. Eğer taraftarların olmasaydı seni taşlardık. Esasen bizim gözümüzde pek itibarın da yoktur» dediler.

18.20 «Çünkü onlar üzerinize çıkıp gelirlerse, sizi taşa tutarlar veya dinlerine geri çevirirler; bu durumda ebedi olarak kurtuluş bulamazsınız.»

18.22 Karanlığa taş atar gibi, «Mağara ehli üçtür, dördüncüleri köpekleridir» derler, yahut, «Beştir, altıncıları köpekleridir» derler, yahut «Yedidir, sekizincileri köpekleridir» derler. De ki: «Onların sayısını en iyi bilen Rabbim'dir. Onları pek az kimseden başkası bilmez.» Bunun için, onlar hakkında, bu kısaca anlatılanın dışında, kimseyle tartışma ve onlar hakkında kimseden bir şey sorma 
 

19.46 Babası: «Ey İbrahim! Sen benim tanrılarımdan yüz çevirmek mi istiyorsun? Bundan vazgeçmezsen mutlaka seni taşlarım; uzun bir süre benden uzaklaş git.» dedi.
26.116 «Ey Nuh! Eğer bu işe son vermezsen, şüphesiz taşlanacaklardan olacaksın» dediler.
 

44.20«Beni taşlamanızdan ötürü, benim de Rabbim, sizin de Rabbiniz olan Allah'a sığındım.» 

36.18 «Doğrusu sizin yüzünüzden uğursuzluğa uğradık; vazgeçmezseniz and olsun ki sizi taşlayacağız ve bizden size can yakıcı bir azap dokunacaktır» dediler.   

 67.5 And olsun ki, yakın göğü kandillerle donattık, onları şeytanlar için taşlamalar yaptık ve şeytanlara çılgın alev azabını hazırladık.

3.36 Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu bilirken «Ya Rabbi! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir, ben ona Meryem adını verdim, ben onu da soyunu da, kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım» dedi. 

15.17 Onları, kovulmuş her şeytandan koruduk

15.34 Allah şöyle buyurdu: Öyle ise oradan çık! Artık kovuldun! 

16.98Kuran okuyacağın zaman, kovulmuş şeytandan Allah'a sığın. 

38.77 Allah: «Çık oradan sen artık kovulmuş birisin.»

81.25 O, kovulmuş şeytanın sözü değildir. 

Yukarda meallerini verdiğimiz "recm" kelimesi geçen ayetlere baktığımız zaman , resuller ve şeytan  için kullanılan o topluluğun inançlarını reddeden birisini toplumdan kovma şeklindeki anlamın ta nuh as dan muhammed as a kadar kullanılan bir yöntem olduğunu görmekteyiz. Bazı meallerde "taşlayarak öldürürüz" şeklinde olmasına rağmen "öldürmek" kelimesi ayetin metninde olmayıp ilave yapılmıştır. Recm kelimesinin kur'anda ne şekilde kullanıldığını gördükten sonra kur'anda zina cezasının evli veya bekar ayrımı yapılmadan nasıl olduğuna geçebiliriz.  

ZİNA CEZASININ KUR'ANDAKİ HÜKMÜ  

"24.2 Zina eden kadın ve erkeğin her birine yüzer değnek vurun. Allah'a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah'ın dini konusunda o ikisine acımayın. Onların ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun."

Zina cezasının kur'anda belirtilen cezası 100 değnek olarak bildirilmektedir.Ancak bu cezanın bekarlar için olduğu evliler için sünnetten ceza getirilerek onunda recm etmek olarak belirlendiği iddia edilmektedir. Kur'andaki bu cezanın evli veya bekar ayrımına gitmeden aynı olması gerektiğini eski tefsirlerde bu ayrıma karşı çıkanların "harici" olmakla suçlanmasından anlamaktayız. Kur'ana rağmen hüküm getirenler maalesef kendilerinin ne olduğunu düşünmeden karşı düşünceyi "harici " olmakla suçlamaktadırlar.Recm cezası için getirilen en kuvvetli delil muhammed sav in bu cezay uyguladığına dair rivayetlerdir.

 Kur'anı rivayetler ışığında anlamaya ayarlı düşünceler kur'an ile rivayetler çeliştiği zaman rivayetleri atmak yerine maalesef kur'anı attıkları için rivayetlere sarılıp bu cezanın meşruluğunu savunmaya devam etmektedirler. Peki bu kur'an ayetine rağmen muhammed sav recm cezası uygulamış mıdır? bunu hakka suresi 44-47. ayetlerini hatırlayarak devam edelim.  "Eğer o (Muhammed), Bize karşı, ona bazı sözler katmış olsaydı, Biz onu kuvvetle yakalardık, sonra onun şah damarını koparırdık. Sizden kimse de buna mani olamazdı." Kur'an zina cezasının evliler için olan cezasını da 100 değnek olarak belirlemiştir. Bunun delillerini nur s. ayetlerinden bulmaktayız. 

Nur s. 2. ayetinde "O ikisinin ceza görmesine, inananlardan bir topluluk da şahit olsun." cümlesinde zina eden kadın ve erkeğe uygulanan değnek cezası ayetin metninde" AZABEHUMA" ( o ikisinin ceza görmesine) kelimesi 100 değneğin karşılığı olarak zikredilmektedir. devam eden ayetlerde ise eşlerine zina isnad eden erkeklerle ilgili olarak yapması gerekenler zikredilmektedir (6-7-8). Eşine zina isnad eden bir erkek kendinden başka şahidi yoksa 4 defa doğru söylediğine dair yemin edip beşincide eğer yalancı ise Allahın lanetinin üzerine olmasını isteyecektir. Kadının dört defa "kocam yalancıdır "şeklinde yemin etmesi ve beşincide kocası doğrulardan ise kendisinin Allah'ın gazabınını üstüne olmasını istemesidir.

8. ayette " VE YEDREUL ANHELAZABE"(azabı kadından kaldırır) cümlesinden anlaşılması gereken şudur,Kadın kocasının yalancı olduğunu söyleyince ceza üzerinden kalkar bu ceza 2. ayette bildirilen "AZABEHUMA" (ikisinin azabına) kelimesinden anladığımıza göre 100 değnek olarak belirlenen cezadır. 2. ayette "AZABEHUMA" kelimesi ile aynı olan " ANHELAZABE"(azabı kadından kaldırır)kelimesinden , eğer kadın zina ettiğini kabul ettiği takdirde ona uygulanacak olan ceza 2. ayette " AZAB" olarak geçen 100 değnek cezasıdır. Suçlamaya kabul etmediği için kadından 100 değnek cezası kalkmış olur. Şimdi burada sormak lazım 6. ayette " EZVACİHİM" kelimesinin anlamı " EŞLERİNE" olan ve haliyle evli olduklarını anladığımız kadın zina ettiğini kabul etseydi recm cezası ilemi cezalandırılacaktı? Tabiki hayır.  Evli olan kadın eğer kocasınınsuçlamasını kabul etseydi üzerinden kalkan " EL'AZAB " olarak bildirilen 100 değnek cezası ile azab görecekti. Şimdi biraz düşünelim kur'an evli kadın için böyle bir hükmü açık açık vermesine rağmen hala recm,recm diye bağıranlar kur'anın bu açık hükmünü arkaya atmış olmuyorlarmı?

Ayrıca nisa s. 25 ayetinde geçen  zina eden cariyeler için belirlenen "Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara edilen azabın yarısı edilir. " şeklindeki emrin ayetin metninde " EL'AZAB"  şeklinde geçmesinden nur s. 2. ayetindeki " AZAB" kelimesi ile bağının kurularak onlara verilecek olan cezanın 50 değnek olduğu anlaşılır. Zina eden bir kadının cezası taşlayarak öldürme olsaydı bu cezanın yarısı ne şekilde uygulanması gerekirdi,recm cezasını savunanlar bunu acaba hiç düşündülermi?  

ZİNA CEZASININ TEVRATTAKİ GÜVENİLİRLİĞİ  


 Recm cezasının kur'anda olmadığını kabul eden ancak bu cezanın tevratta bulunduğu ve muhammed sav in bu cezayı kendilerine suçlarını itiraf eden yahudiler için uyguladığını iddia edenler ise bu düşünceleri ile bazı çelişkilere düşmektedirler. Bize gelen rivayetleri hem kabul etmemek hem "bu ceza tevratta vardır "diyerek bir şekilde tevratı tasdikleme yoluna gitmek  bize göre çelişki arzetmektedir.Kendisine kur'an indirilen bir resul kur'andaki onca "sana rabbinden vahyolunana uy" emrinin tersi bir uygulamaya kalmasını nasıl izah edebiliriz.  

Nur s.34. ayetinde rabbimiz bizlere "  And olsun ki, size apaçık ayetler, sizden önce geçenlerden misal ve sakınanlara öğüt indirdik."şeklinde buyurmasından önce ayetler, gelen zina fiilinin cezası ve iftira atmanın cezasını bildirmektedir. Buda bize göstermektedirki , özellikle zina fiilinin cezası geçmiş ümmetlerdede aynıdır.


 
Allah cc nisa s. 26. ayetinde bize şöyle buyurmaktadır. "Allah; size bilmediklerinizi açıkça bildirmek, sizden öncekilerin yollarını size göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek ister. Allah Halim'dir, Hakim'dir"

 
Ayette geçen " sizden öncekilerin yollarını size göstermek " cümlesini anlamak için 23-24-25. ayetler ile birlikte okumak gerekmektedir. Ayetlerde geçen bizden öncekilerede emredilen hükümler içinde 25.ayette zina eden bir cariyenin cezasının evli kadının yarısı olması gerektiği hükmü vardır. 26. ayetteki bizden öncekilerin gösterilen yollarından yani onlara uygulanan hükümlerinden "zina edeni öldürün" şeklinde bir emir olmuş olsaydı cariyenin evli kadına göre yarısı olan zina cezasının uygulaması nasıl olması gerekirdi?  

Nisa s. 26 ayeti nur s. 34. ayeti ışığında bizler için uygulanan hükümlerin öncekileride kapsamasından anlaşılması gereken şudurki:  ALLAH TEVRATTA ZİNA EDENİ ÖLDÜRÜN ŞEKLİNDE BİR CEZA EMRETMEMİŞTİR. ŞAYET EMRETMİŞ OLSAYDI CARİYENİN YARI CEZASI NASIL UYGULANMASI GEREKİRDİ. 26. AYETTTEN ANLADIĞIMIZA GÖRE ALLAHIN  KIYAMETE KADAR GEÇERLİ OLAN HÜKÜMLERİ BÜTÜN KİTAPLARDA AYNIDIR. KUR'ANDA  , ÖLDÜRÜLME İLE UYGULANMAYAN ZİNA CEZASI KUR'ANDAN ÖNCEDE ÖLDÜRÜLME ŞEKLİNDE UYGULANMAMIŞTIR.NİSA S.  26  VE NUR S. 34.AYETTEKİ BİZDEN ÖNCEKİLERİN YOLLARINDA ALLAHIN ONLARADA UYGULADIĞI HÜKÜM BUDUR. RABBİMİZ MUHAMMED SAV DEN ÖNCEKİ RESULLEREDE GÖNDERDİĞİ KİTAPLARDA ZİNA FİİLİNİN CEZASI OLARAK 100 SOPA DAN DAHA AŞKA BİR CEZA ÖNGÖRMEMİŞTİR. BUNU AKSİNE BİR İFADE ALLAHA ATILAN BİR İFTİRADIR.

 
Ayrıca şura s. 13. ayetinde "
O,size dinde Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi ve İbrahim, Musa ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi de kanun kıldı. Şöyle ki: Dini doğru tütün ve onda ayrılığa düşmeyin. Bu davet ettiğin iş müşriklere ağır geldi. Allah, ona dilediklerini seçecek ve kendine yüz tutanları (yönelenleri) de ona hidayetle eriştirecektir."
 diye buyuran rabbimiz, eğer musa as a zina edenleri taşlayarak öldürün diye bir emir verseydi aynı emri muhammed as a da vermezmiydi? 

 
Karşımıza soru olarak tevrattaki bu cezayı ne yapacağız ? sorusuna verilecek cevap ise KUR'ANLA SAĞLAMASI YAPILIP DOĞRULUĞU KUR'AN TARAFINDAN ONAYLANMAYAN HER HÜKMÜ NE YAPACAKSAK ONADA ONU YAPACAĞIZ.
SONUÇ OLARAK KUR'ANIN BİR HÜKMÜ İLE KUR'AN DIŞI KAYNAKALARIN BİR HÜKMÜ ZITLIK ARZETTİĞİNCE ALMAMIZ GEREN HÜKÜM KUR'ANIN HÜKMÜDÜR. ALLAH CC BİZLERE KUR'ANDA BU DOĞRULTUDA BİR ÇOK EMİRLER VERMEKTEDİR. BU EMİRLERİN HİLAFINA KUR'AN TARAFINDAN ONAYLANMAYAN VE RESULULLAH SAV E  ATFEDİLEN BİR ÇOK RİVAYET ALLAH VE RESULE İFTİRADAN BAŞKA BİRŞEY DEĞİLDİR. TARİHTE ÖZELLİKLE RECM CEZASI ETRAFINDA OLUŞTURULAN KUR'ANA AYKIRI DİN ANLAYIŞINI SAVUNANLAR KARŞISINDAKİ İNSANLARI HARİCİ OLMAKLA SUÇLAMAKLA UĞRAŞANA KADAR KENDİLERİNİN BU DÜŞÜNCELERİNİN NE OLDUĞUNA BAKMALIDIRLAR. ALLAH CC KIYAMETTE HEPİMİZ HAKKINDA HÜKMÜNÜ VERECEKTİR. 

 
 ENDOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
 
 
 
 

 

10 Temmuz 2011 Pazar

Değişiklik Bulunmayan Sünnet Hangi Sünnettir

Kur'anın , önkabullere veya sibak ve sibaktan koparılarak okunarak anlaşılmaya çalışılan kavramlarından biriside "SÜNNETULLAH" kavramıdır. Bu kavramın geçtiği ayetlerin öncesi gözardı edilerek .bektaşinin nisa s. 43. ayetindeki " sarhoş iken namaza yaklaşmayın" ayetinin "sarhoş iken" kısmını kapatarak sadece " namaz kılmayın" kısmını gösterip bakın kur'anda namaz kılmayın ayeti var onun için namaz kılmıyorum demesi misali, yakın zamanda  muhammed abduh , reşid rıza ve ülkemizde muhammed esedin "kur'an mesajı" adlı mealinin türkçeye çevrilmesi ile biraz daha fazla gündeme gelen , kur'anda kıssaları anlatılan bazı resullerin (salat selam üzerlerine olsun) kavimlerinin helakı ile sonuçlanan olaylar öncesi yaşanan bazı tabiat kanunlarının işleyiş kurallarının tersine cereyen eden olayların,( ibrahim as ın ateşten kurtulması, denizin yarılması vb.) gerçek olarak olarak olmalarının mümkün olamayacağı bunların mecazi anlatımlar olduğu şeklinde düşünceler gündeme gelmeye başladığına şahid olmaktayız. Kur'andaki mecazi bir anlatımın nasıl ve nerede olduğu konusunda pek düşünce  olmayan bazı kişiler, bu oluşturdukları önkabullerinin "bu  olsa olasa mecazi bir anlatımdır" diyerek gerçek olayları bir tür inkar yoluna gitmektedirler. Bu düşüncelerin birden fazla arkaplanı olmakla beraber biz burada hepsine değinmeyip  delil olarak getirdikleri "Sen Allahın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın" mealindeki ayetleri ve içinde "sünnet " kelimesi geçen ayetleri siyak ve sibakı ile meallerini verip o ayetlerin kur'an bütünlüğünde bizlere  ne vermek istediğini anlamaya çalışacağız. 

1-  8.38 İnkar edenlere, eğer savaştan vazgeçerlerse, geçmişlerinin bağışlanacağını ve tekrar başlarlarsa evvelkilerin sünnetinin uygulanacağını söyle.  
enfal s. 38. ayetinde, muhammed sav den önce gelen resullerin , o resule karşı gelip ona svaş açmalarının o kavmin helakı ile sonuçlandığını haber vererek, Muhammed sav in kavmininde buna devam ederlerse önceki kavimler gibi helake uğrayacakları tehdidi yapılmaktadır. Bu surenin geneli ve 38. ayetin öncesi bu konu ile ilgilidir
       *****************************************************
2-    15.13 Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.  
Hicr s. 13. ayetinde ise, 10,11,12. ayetlerin devamı ve sure bütünlüğünde muhammed sav den önce kendilerine kiap gönderilen kavimlerin , o kitabı getiren resullerine karşı sergiledikleri düşmanca tutumların haberi verilmektedir
   *********************************************************
3-   17.76 Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi. 17.77 Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.
 

 İsra s. 76.77. ayetlerinde,resullerini yurtlarından atan kavimlerin o resulun ardından helak edildikleri sünneti hatırlatılarak muhammed sav in kavmine bir ikaz yapılmaktadır.Bu sünnetin ne şekilde gerçekleştiği haberi ise aynı surenin101-102-103. ayetlerinde musa as ve firavun kıssası örnek verilerek anlatılmaktadır

    *********************************************************

4-   18.55 İnsanlara doğruluk rehberi gelmişken, onları inanmaktan, Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan öncekilere uygulanan sünnetin kendilerine de uygulanmasını veya gözleri göre göre azaba uğramayı beklemeleridir. 
Kehf s. 55 ayetinde , İnsanlara resul ve kitap gelipte onların inkarlarının helak olana kadar süreceği anlatılmakta ve bu helak anında iman etmeleri kur'anda bir çok ayette örnek olarak verilmektedir.(21-11,15-/40,84/10-90/21-97) gibi ayetlere bakılabilir
    **********************************************************
5-   33.37 Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: «Eşini bırakma, Allah'tan sakın» diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.
 33.38 Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur. Bu, Allah'ın öteden beri, gelmiş geçmişlere uyguladığı yasasıdır. Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir. 

Ahzab 37.38. ayetlerde ise resullerin, Allahın bir emrini uygulamada örnek şahsiyetler olmasının bir Allah cc nin bir sünneti olduğunun hatırlatılmasıdır.
    *************************************************************

 666666 66666666666-  6-      33.60 İkiyüzlüler, kalblerinde fesat bulunanlar, şehirde bozguncu haberler yayanlar, eğer bundan vazgeçmezlerse, and olsun ki, seni onlarla mücadeleye davet ederiz; sonra çevrende az bir zamandan fazla kalamazlar 
 33.61 Lanetlenmiş olarak, nerede bulunurlarsa yakalanır ve hem de öldürülürler. 33.62 Allah'ın daha önceden geçenler hakkında ki sünnetidir. Sen, Allah'ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın.

Yine ahzab 60.61.62. ayetlerinde münafıkların,tarihin her devrinde yaptıkları fesadlarının karşılıklarını dünyada iken onları müminlerin elleri ile cezalandırılmalarının Allahın bir sünneti olduğu hatırlatılarak münafıkların bu eylemlerinden vazgeçmeleri emrediliyor.
      ***********************************************************
7-    35.42-Kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir milletten daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı (Muhammed) gelince, bu, onların haktan   uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı.35.43 (Bu da) yeryüzünde bir kibirlenme ve bir suikast düzenidir. Halbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer. O halde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Sen Allah'ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın.  
Fatır s.42.43. ayetlerinde, resul gelmeden önce onu kabul edeceklerini söyleyen ancak o resul kendilerine gelince onu inkar eden ve onlara hileli düzenler kuran kafirlerin o planlarının kendilerini kuşatmasının Allahın bir sünneti olduğu hatırlatılıyor. 
     ************************************************************
8-    40.82 Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha kuvvetli, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlam olan öncekilerin sonuçlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Kazandıkları onlara bir fayda vermemiştir 40.83 Peygamberleri onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.40.84 Şiddetli azabımızı gördüklerinde: «Yalnız Allah'a inandık; O'na koştuğumuz eşleri inkar ettik» dediler 40.85 Ama baskınımızı görüp de öylece inanmaları kendilerine fayda vermedi. Bu; Allah'ın kulları hakkında öteden beri cari olan sünnetidir. Ve işte kafirler burada hüsrana uğramışlardır.  
Mü'min s. 42. 45. ayetlerinde ise , kendilerinden daha kuvvetli kavimlerin gelen resullerini inkar ettikleri zaman başlarına gelen helak olayları neticesinde iman ettikleri , ancak bu imanlarının onlara fayda vermediğinin Allahın sürüp gitmekte olan bir sünneti olduğu bildrilmektedir. 
    *************************************************************
9-  48.22 İnkar edenler sizinle savaşsalardı yüzgeri döneceklerdi. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardı. 48.23 Bu, önceden beri geçmiş olan Allah'ın sünnetidir. Ve sen; Allah'ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.  
Fetih 22. 23 ayetlerinde, müminler ile savaşan kafirlerin , müminlere olan yardımı neticesinde mağlup olacakları ve bunun öteden beri uygulanan bir sünnet olduğu bildiriliyor.Kur'anda muhammed sav e tabi olan ve daha önceki müminlerin bu sünnetullahın nasıl gerçekleştiğine dair ayetler mevcuttur.(bedir huneyn,bakara 246-252 ) 
  *************************************************************
 

 
  
10-   3.137 Sizden evvel kanun olmuş bir takım vak'alar geçti(sünen), onun için Arzda dolaşın da bir bakın: Peygamberleri tekzib edenlerin akıbetleri nasıl olmuş? 

Al-i imran s. 137. ayetinde resullerini tekzib eden kavimlerin helak edilmesinin bir sünnet olduğu bildirilmekte ,kur'anın birçok ayetinde helak olan kavimlerin kalıntılarının bir ibret vesikası olduğu bildirilmektedir.(22.45) 
   ******************************************************
 
 11-  4.25- Sizden, hür mümin kadınlarla evlenmeye güç yetiremiyen kimse, ellerinizdeki mümin cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı çok iyi bilir. Birbirinizdensiniz, aynı soydansınız. Onlarla, zinadan kaçınmaları, iffetli olmaları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde, velilerinin izniyle evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara edilen azabın yarısı edilir. Cariye ile evlenmedeki bu izin içinizden, günaha girme korkusu olanlaradır. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlar ve merhamet eder. 4.26 Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını (sünen)göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah Bilen'dir, Hakim'dir. 

Nisa s.23.24.25. ayetlerinde Allah cc evlenilmesi haram olanlar ve nihah hukuku ile ilgili olarak bu hükümlerin geçmiş ümmetler içinde geçerli olduğu ve bu sünnetin kur'an iledevam ettiğini bildirmektedir. Şura s. 13. ayeti bunu en güzel örneğidir.   "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir."
 
  **********************************************************


 Yukarda  meallerini vermiş olduğumuz ayetlerin hiç birinden oluşturulan önkabuller neticesi delil getirilmek istenen, "kur'anda kavimlerin helakı öncesi resullerin vasıtası ile meydana gelen tabiatın işeyiş yasalarının dışındaki olayların tümü mecazi anlatım olup gerçek olması mümkün değildir" şeklindeki söyleme destek olarak getirilen ayetlerin, siyakı ve sibakı ile okunduğu zaman bu söyleme destek olabilecek bir tarafı bulunmamaktadır

Sonuç olarak,Kur'an kıssalarında bizlere anlatılan geçmiş resullerin kavimlerinin ,o kavmin  helakı öncesi kavimleri ile olan tevhid mücadelelerinde, Allah cc nin resulleri  vasıtası ile o kavmin hidayet olması için "mucize" dediğimiz, tabiat kanunlarının  işleyiş kurallarına ters olarak cereyen eden bazı olayların gerçek olaylar olmadığı, bunların birer mecazi anlatım olduğu yolundaki kur'an dışı düşüncelere delil olarak getirilen "sen Allahın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın" mealindeki ayetlerin konu ile alakasının olmadığı, bu ayetlerin bağlamından kopartılarak kendi ön kabullerine destek amaçlı olarak kalkan yapıldıklarını gördük. Muhammed sav ile ilgili olarak hadis, hasais, türü haberlerde ona atfedilen yüzlerce mucize uydurmalarını bahane ederek ,kur'anda bildirilen bu olaylara" mecazi" veya" efsane"diye onları red yoluna gitmek kişinin akidesinde derin yaralar açar. Bazıyanlış  ifrati düşüncelere  karşı onları red etme adına tefrit olarak doğru düşüncelerede karşı çıkmak müslümana yakışan bir davranış tarzı değildir. Müslümana yakışan kur'anı kur'andan anlamaya çalışmak ve kur'an dışı düşüncelere rağbet etmeyerek onları elinin ters ile itmektir.
     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
 
 

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Tebyinül Kurandan Tahrifül Kuran Örnekleri 5 (İbrahim a.s)

"Tebyinül kur'andan tahrifül kur'an örnekleri " seri yazımıza İbrahim as ın ateşe atılması hadisesini "efsane" olarak niteleyen tebyin sahibinin , kur'anda bu kıssa ile geçen surelerdeki görüşlerini ve burada yaptığı tutarsızlıkları paylaşmaya devam edeceğiz. İbrahim as ın ateşe atılma hadisesi kur'anda enbiya,ankebut ve saffat surelerinde geçmektedir." Tebyinül kur'anda"  sahibinin bu kıssa ile iligli düşüncelerini yine kitabından alıntılarla sizlere aktarıp parantez içi yorumlarla kendi ön kabullerini ayetlere desteklettirme çabalarını göreceğiz. Öncelikle saffat suresinde geçen konu ile iligili ayetlerin mealini "tebyinül kuran" dan paylaşalım.  

97.        Onlar: "Şunun için bir bina yapın da bunu cahîmin [çılgınca yanan ateşin] içine atın!" dediler.
98.        Onlar, ona [İbrâhîm'e] tuzak kurmak istediler de Biz onları aşağılıklar kılıverdik. 

Saffat suresindeki konu ile ilgili ayetleri bu şekilde vererek devamında herhangi bir yorumda bulunmadan sonraki ayetlere geçmiştir. Burada dikkatimizi çeken nokta diğer  surelerde geçen kısımlarda yaptığı yorumu burada yapmadan konuya hiç değinmemişitir. Buradaki verdiği ayet meallerinde herhangi değiştirme yapmadan diğer meallerde gördüğümüz ve doğru olduğunu düşündüğümüz şekilde bir meal vermiştir.Ancak başka surede saffat 97. ayetindeki "cahiym" kelimesi ile ilgili olarak yorumda bulunmuştur. 

Biz onun bu yorumunu konu ile ilgili olarak daha geniş açıklamalarda bulunduğu başka surelerden yaptığımız alıntılarda paylaşmak istiyoruz. Ancak saffat suresinde ibrahim as ın kıssasının devamında ismail as ın kurban edilme hadisesi ile ilgili olarak yaptığı ve doru olduğunu düşünmediğimiz tesbitlerini bir başka yazımızda değinmek istiyoruz. 

Sayın yazarın  bu kıssa ile ilgili olarak ankebut suresindeki mealini de verip daha uzun ve detaylı olarak açıklamalarda bulunduğu enbiya suresindeki bölüme geçmek istiyoruz.  

24 – Sonra onun [İbrahim’in] toplumunun cevabı, yalnızca:  “Onu öldürün veya tahrik edin [yandırın]” demeleri oldu. Sonra da Allah onu ateşten kurtardı. Şüphesiz bunda, iman edecek bir toplum için ibretler vardır. 

Kıssanın bu surede geçen bölümünde de meali "tahrik edin(yandırın) " şeklinde verip detaylı bir açıklamada bulunmadan enbiya suresinde konu ile ilgili yaptığı açıklamaların okunmasını istemiştir. Bizde enbiya suresindeki konu ile ilgili yaptığı açıklamaları sizlerle paylaşmak istiyoruz.  
   
Sayın yazar "İBRÂHÎM PEYGAMBERİN YAKILMASI KONUSU "  isimli bir başlık altında şöyle devam etmektedir. 

"Bu konunun birtakım rivayetlerin etkisinden çıkarılıp Kur'ân'daki ifadelerin gerçek anlamları doğrultusunda tahlil edilmesi gerekir. Konu ile ilgili Âyetler üç ayrı Sûrede yer almaktadır: "

Konu ile iligli verdiği ayetlerin iki  ankebut ve saffat surelerinde olan bölümlerini yukarda önceden paylaşmıştık.  "Enbiyâ: 68–70) Onlar [kavmi]: "Eğer yapanlarsanız, şunu tahrik edin [yandırın] ve tanrılarınıza yardım edin" dediler. Biz: "Ey ateş! İbrâhîm'e karşı soğuk ve güvenli ol" dedik. Ve ona bir düzen kurmak istediler de Biz kendilerini daha fazla hüsrana uğramışlar kıldık "   
Enbiyâ Sûresinin 68 . ve Ankebût Sûresinin 24. Âyetlerinde حرّقوه - harriqûhu ifadesi yer almaktadır. Bu ifade genellikle yakın! olarak çevrile gelmiştir. Biz bu ifade üzerinde biraz tahlil yapacağız:
حرّقوا - Harrikû sözcüğü حرق - h-r-q kökünden, tef'il babından çoğul emir kipidir. Bu sözcüğün mastarı olan تحريق - tahrîq sözcüğü "ateşlendirme" anlamıyla Türkçeye de geçmiştir. (Bir de "hareket" kökünden gelen "harekete geçirme, kışkırtma" anlamında تحريك - tahrîk sözcüğü vardır. Kaf ve Kef harfleri Türkçede sadece " k" harfiyle ifade edildiğinden karıştırılabilmektedir.)
Sözcüğün kökü olan ح ر ق h-r-q, "ateşin alevi"nden gelmektedir. Tahrik, "ateşin bir şey üzerindeki etkisi" demektir. Hastalık nedeniyle gözdeki yanma, hastalıklar nedeniyle kalpteki sızı; soğuk, sıcak ve rüzgâr etkisiyle bitkilerin yanması, acı ve tuzlu şeylerle ağızda oluşan acılar da bu sözcükle ifade edilir. [73–24](Lisanü'l Arab, c.2, s. 404- 406)
Bu durumda bu sözcük "sıkıntı verme, eziyet çektirme, mahvetme" anlamlarında da kullanılabilir. Nitekim Türkçede belâya, sıkıntıya düşüldüğünde "ben yandım, bittim, mahvoldum" denildiği gibi, âni bir sıkıntı geldiğinde de "yandım anam! " denir. 

Ayette geçen "harrikuhu" kelimesinin "ateşte yakma"anlamına gelmediğini savunarak "tahriq etmek" yani "ateşlendirmek" anlamıyla türkçeye geçtiğini savunarak arapçaçada "h-r-k" sözcüğünün "harekete geçirme, kışkırtma" anlamına gelen kelimeyle karıştırıldığını iddia ederek kendisi bir karıştırmada bulunmaktadır.Çünkü "harrikuhu" kelimesine verdiği ateşlendirmek şeklindeki zorlama anlamın "ha-re-ke" kelimesinin anlamı ile bağdaştığını anlayarak orada kelime oyununa gitmiştir. Yukarda alıntı yaptığımız yazısndada gördüğümüz gibi " Sözcüğün kökü olan ح ر ق h-r-q, "ateşin alevi"nden gelmektedir. Tahrik, "ateşin bir şey üzerindeki etkisi" demektir " diyerek ateşin bir şeyin üzerindeki etkisinin "yakmak" olduğunu lisanul araptan aldığı mecazi anlamlarla delillendirmeye çalışmaktadır. 

Sayın yazarın kendisininde iyi bildiğini düşündüğümüz tefsirde bir kaide olan " BİR KELİMENİN İLK KONULDUĞU ASIL ANLAMI O KELİMENİN HAKİKİ ANLAMIDIR. ŞAYET BİR KELİME BAŞLANGIÇTA KULLANILDIĞI İLK ANLAMININ DIŞINDA BENZETME YOLUYLA BİR BAŞKA ANLAMI İFADE ETMEK İÇİN KULLANILIRSA O KULLANILDIĞI ANLAMA MECAZİ ANLAM DENİLİR." İbrahim as ın ateşe atılma hadisesinde " yakma " eyleminin mecaz anlamında kullanıldığını söylemek mümkün değildir

Taha suresi 97. ayetinde samirinin yaptığı buzağı heykelinin yakılmasını anlatan ayetlerde kullanılan kelime ile ibrahim as ın kıssasındaki kelime aynı köktendir ibrahim  as kıssasında geçen "harrikuhu" kelimesine "tahrik edin (yandırın)" anlamı veren tebyin sahibi aynı eserinde taha suresi 97. ayetinde geçen "lenuharrikannehu" kelimesine "Elbette Biz onu yakacağız " şeklinde anlam vermiştir. Acaba neden ibrahim as ın kıssasında kullandığı gibi " elbette biz onu tahrik ettireceğiz(yandıracağız)" şeklinde meal vermemiştir. Şurası muhakkaktır ki, kur'anı kur'andan değilde determinizmin verileri ile anlamaya kalkan kişiler , aynı kelimenin geçtiği başka  ayetlerde çarpıtmaları mümkün olmayacak şekilde meal vermek zorunda kalmalarından dolayı çelişkilerini kendileri ortaya  koymaktadırlar. Sadece "Lisanul arap" veya" tacul aruz" gibi lugat kitaplarındaki sözlük anlamları ileveya kafada oluşturdukları ön kabuller ile  kuranı anlamaya kalkmanın kişileri nasıl yanlış sonuçlara götürdüğünün görülmesi açısından" tebyinül kur'an" adlı eser bariz bir örnek teşkil etmektedir.  

Tebyin sahibi konuya şöyle devam etmektedir. 

Ankebût Sûresinin 24. Âyetinde Onu öldürün veya tahrip edin [yandırın] ifadesi dikkat çekmektedir. Bu ifadeye göre İbrâhîm'e iki cezadan biri verilecektir: Ya ölüm ya da tahrip . Tahrip eyleminde İbrâhîm peygamberin öldürülmesi söz konusu değildir. Onu öldürmeyip mahvedeceklerdir .  

Ayette geçen "onu öldürün veya tahrip edin(yandırın)" ifadesinden iki cezadan birinin verilmesi gerektiğini ifade edip ayetteki "yakın" emrinin o anlama gelemeyeceğini iddia etmektedir.Ancak bu tür bir anlatım nisa suresi 157. ayetinde karşımıza çıkmaktadır. Bu ayet ile ilgili verdiği meali yine eserinden alıntı yapalım.  "Biz, Allah'ın Rasûlü Meryem oğlu Mesih Îsâ'yı gerçekten öldürdük” demeleri nedeniyle onlardan sağlam bir söz aldık. Oysa o'nu öldürmediler ve o'nu asmadılar. Ama onlara o, benzetildi. Gerçekten o'nun hakkında anlaşmazlığa düşenler, kesin bir şekk [yetersiz bilgi] içindedirler. Onların zanna uymaktan başka buna ilişkin hiç bir bilgileri yoktur. Onu kesin olarak öldürmediler." Bu ayette geçen " onu öldürmediler ve onu asmadılar" şeklinde geçen kelimelerin uslubu ile "onu öldürün veya yakın" şeklinde geçen cümlelerin üslubu aynıdır. nisa s.157.ayetinde geçen isa as için kullanılan "öldürme ve asma" ile ibrahim as için kullanılan "öldürme ve yakma" işlemlerinin sonucunda ikisinde de ölüm vardır.Ancak tebyin sahibi nisa s. 157. ayetinde bu konu ile ilgili herhangi bir görüş belirtmemiştir. 

Tebyin sahibi şöyle devam etmektedir.

Enbiyâ Sûresinin 70. ve Saffat Sûresinin 98. Âyetlerine göre, toplumu İbrâhîm'i tahrip'ten sonra plan kurmuşlardır. İbrâhîm peygamberi yakıp yok edecek olsalar İbrâhîm peygambere tuzak kurmalarına gerek kalmazdı. Onlar "İbrâhîm'e nasıl eza edebiliriz, sıkıntı çektirebiliriz ve mahvedebiliriz?" diye plan kurmuş olmalıdırlar.

Enbiya 70. ve saffat 98. ayetlerinde geçen "keyden"(tuzak) kelimelerinin kur'anda kullanılış yerlerine baktığımızda Allahın resulleri veya müminler için kurulan "keyd" lerin (tuzakların ) yine Allah cc tarafından başlarına geçirildiği bildirilmektedir. Bu tebyin sahibi tarafından gözardı edilmektedir.

21.70 Ona düzen kurmak istediler, fakat Biz onları hüsrana uğrattık.
 37.98 Ona düzen kurmak istediler, ama Biz onları altettik. 


Ayetlerde geçen son cümleler acaba ne demek istiyor diye düşünen bir kişi bu cümlelerin "birisi için kurulan planın, yapanlar açısından başarısızlığa uğradığını" anlatmak istediğini çok kolay anlaması gerekirdi

"Cahim ve " Nâr " sözcükleri de her zaman gerçek anlamı olan "ateş" anlamında kullanılmaz. Mecâzen aşırı sıkıntı anlamlarında da kullanılır"
diye devam ederek "cahim " ve "nar" kelimelerinin kur'anda kaç yerde hakiki anlamda kaç yerde mecaz anlamında kullanıldığına dikkat etmediğini belli ederek önkabulleri doğrultusunda harekete devam etmektedir. Aslında söylemesi gerekn ve doğru olan cümle şu idi " cahim ve nar sözcükleri de her zaman mecazi anlamında kullanılmaz. Çoğu zaman hakiki anlamda kullanılır". Kur'anda 26 yerde kullanılan "cahiym" kelimesi ,ve yine kur'anda 145 yerde geçen "nar" kelimesi kaç yerde mecaz kullanılmış ? 

Enbiya suresi 69. ayetini " Biz "Ey ateş ! İbrahime karşı soğuk ve güvenli ol" şeklinde çeviren tebyin sahibi 68. ayette verdiği "tahrik edin" meali ile nasıl bir bağlantı kurduğunu anlamak zordur..İbrahim as ın düşmanlarının onu tahrik etmeleri karşısında Allah cc o düşmanlarının tahriklerine karşı "ey tahrik ibrahime karşı soğuk ve güvenlimi ol" demiştir?. Sayın yazar burada kendini maalesef trajikomik bir duruma düşürmüştür.

Sonuç olarak, tebyin sahibinin determinist bir ön kabul ile bakarak ve o ön kabullere bağlı kalarak yaptığı tebyin çalışmaları ,aynı kelimelerin geçtiği başka ayetleri doğru çevirmek zorunda kalması sonucu kendi içinde bir tenakuz arz etmektedir. Bunu İbrahim as ın ateşe atılması olayını gerçek anlamı ile değil mecazi olarak yorumlamaya kalkması sonucunda delil olarak vermiş olduğu ayetleri yine kendi eserindeki başka yerlerde , kedisi tarafından tekzip edildiğin görmekteyiz. İbrahim as ın ateşe atılması olayını kendi ifadesiyle "efsane"  kur'anın deyimiyle " esatirül evvelin" diyerek inkara gitmektedir. 

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

5 Temmuz 2011 Salı

Bundan Sonra Hangi Hadise İnanalım ?

Son zamanlarda "kur'an merkezli düşünce" söylemi etrafında gelişen fikirlere baktığımız zaman bazı ifrati düşüncelere karşı tefrit olarak Resulullah s.a.v adına gelen bütün haberleri red etmemiz gerektiği bunu da kur'anda "bundan sonra hangi hadise inanacaksınız" mealinde gelen ayetlere dayanarak, "bak kur'anda hiçbir hadise inanmayacaksınız  şeklinde ayetler  var" diyerek, kur'an ayetlerinin hadisleri toptan red etmeye alet edildiklerini şahit olmaktayız.Acaba bu ayetler bizlere resul adına gelen bütün hadisleri red etmemizi mi emrediyor ? . Önce içinde "hadis" kelimesi geçen ayetlerin mealini verelim sonrada bu ayetler bizlere hadisleri  toptan red etmeyi mi emrediyor onu görelim.    

-----4.42 O gün, inkar edip Peygambere baş kaldırmış olanlar, yerle bir olmayı ne kadar isterler ve Allah'tan bir söz (hadis) gizleyemezler.  
-----4.78  Nerede olursaniz olun, sağlam kaleler içinde bulunsanız bile, ölüm size yetişecektir. Onlara bir iyilik gelirse: «Bu Allah'tandır» derler, bir kötülüğe uğrarlarsa «Bu, senin tarafındandır» derler. De ki: «Hepsi Allah'tandır». Bunlara ne oluyor ki, hiçbir sözü(hadisi) anlamaya yanaşmıyorlar?
 
 

-----4.140 O, size Kitap'da «Allah'ın ayetlerinin inkar edildiğini ve alaya alındığını işittiğinizde, başka bir söze (hadise)  geçmedikçe, onlarla bir arada oturmayın, yoksa siz de onlar gibi olursunuz» diye indirdi. Doğrusu Allah münafıkları ve kafirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.   
-----6.068 Ayetlerimizi çekişmeye dalanları görünce, başka bir söze(hadise) geçmelerine kadar onlardan yüz çevir. Şeytan sana unutturursa hatırladıktan sonra artık zulmedenlerle beraber oturma.  
-----7.185 Göklerin ve yerin hükümranlığını, Allah'ın yarattığı her şeyi ve ecellerinin yaklaşmış olması ihtimalini düşünmüyorlar mı? Bundan sonra hangi söze (hadise)inanacaklar.  
-----12.111 And olsun ki, peygamberlerin kıssalarında, aklı olanlar için ibretler vardır. Kuran uydurulabilen bir söz(hadis) değildir. Fakat kendinden önceki Kitapları tasdik eden, inanan millete her şeyi açıklayan, doğru yolu gösteren bir rehber ve rahmettir 
-----18.6 Bu söze(hadise) inanmayanların ardından üzülerek nerdeyse kendini mahvedeceksin!  
-----020.009] [IK] Ve sana Musa'nın haberi(hadisi) geldi mi?  
-----31.6 İnsanlar arasında, bir bilgisi olmadığı halde Allah yolundan saptırmak için gerçeği boş sözlerle(hadisle) değişenler ve Allah yolunu alaya alanlar vardır. İşte alçaltıcı azap bunlar içindir.  
-----33.53 Ey inananlar! Peygamberin evlerine, yemeğe çağrılmaksızın vakitli vakitsiz girmeyin; fakat davet edilirseniz girin ve yemeyi yiyince dağılın. Sohbet etmek(lihadisin) için de gidip oturmayın. Bu haliniz peygamberi üzüyor, o da size bir şey söylemeye çekiniyordu. Allah gerçeği söylemekten çekinmez. Peygamber eşlerinden bir şey isteyeceğinizde onu perde arkasından isteyin. Bu sayede sizin kalplerinizde onların Kalplerde daha temiz kalır. Allah'ın Peygamberini üzmeniz ve O'ndan sonra eşlerini nikahlamanız asla caiz değildir. Çünkü bu Allah katında büyük bir günahtır.    

 -----039.023] [DV] Allah sözün(hadisin) en güzelini, birbiriyle uyumlu ve bıkılmadan tekrar tekrar okunan bir kitap olarak indirdi. Rablerinden korkanların, bu Kitab'ın etkisinden tüyleri ürperir, derken hem bedenleri ve hem de gönülleri Allah'ın zikrine ısınıp yumuşar. İşte bu Kitap, Allah'ın, dilediğini kendisiyle doğru yola ilettiği hidayet rehberidir. Allah kimi de saptırırsa artık ona yol gösteren olmaz.
-----45.6 İşte sana gerçek olarak anlattığımız bunlar, Allah'ın varlığının delilleridir. Artık Allah'tan ve O'nun delillerinden sonra hangi söze  (hadise) inanırlar? 

 -----51.24 İbrahim'in ikram edilmiş konuklarının haberi (hadisi)sana geldi mi? 
-----52.34Eğer iddialarında samimi iseler Kuran'ın benzeri bir söz(hadis) meydana getirsinler. 
-----53.59Bu söze (hadise) mi şaşıyorsunuz.  
56.81 Siz bu sözü(hadisi) mü hor görüyorsunuz. 
-----  66.3 Peygamber, eşlerinden birine gizlice bir söz (hadis) söylemişti. Fakat eşi, o sözü başkalarına haber verip Allah da bunu Peygamber'e açıklayınca, Peygamber bir kısmını bildirmiş, bir kısmından da vazgeçmişti. Peygamber bunu ona haber verince eşi: Bunu sana kim bildirdi? dedi. Peygamber: Bilen, her şeyden haberdar olan Allah bana haber verdi, dedi.
  

-----68.44 Bu sözü (hadisi) yalanlayanı bana bırak. Onları bilmedikleri yönden derece derece azaba yaklaştıracağız.   
-----77.50 Kuran'dan başka hangi söze(hadise) inanacaklar?  
-----79.15 Musa'nın haberi (hadisi)sana geldi mi? 
-----85.17Orduların haberi (hadisi) sana geldi mi?  
-----88.1 Her şeyi kaplayacak kıyametin haberi(hadisi) sana gelmedi mi?  

 
 Ayrıca 5 yerde "ehadis " kelimesi olarak geçmekte (12.6-21-101/23.44/34.19)
 
 Bu ayetlerde" ehadis " kelimesi "rüya" ve "efsane" anlamında kullanılmaktadır. 

Yukarda meallerini verdiğimiz ayet meallerinden  tahrim suresi 66.3. ayeti dışında hiç bir "hadis " kelimesi resullullah sav in söylediği sözler anlamında kullanılmamıştır. "Hadis " kelimesi kur'anda "söz" veya " haber " anlamında kullanılmaktadır. Ancak kur'anda geçen "hadis" kelimesi ile resulullah sav adına gelen haber anlamındaki " hadis " kelimesi birbirine karıştırılarak " bundan sonra hangi hadise lnanacaksınız" mealinde gelen bazı ayetleri" resullullah adına gelen haberlerin tümünü inkar edin" şeklinde bir anlam yükleyerek hadisleri kabul etmeme düşüncesini kur'an ayetlerinden cımbızlayarak seçilmiş" hadis" kelimesi ile resulullah hadisini aynı olduğunu zannederek  "bak kur'anda hadisleri inkar edeceksiniz şeklinde ayet var" diyerek ayetleri bir nevi eğip bükmeye kakmışlardır. Kur'andaki "hadis" kelimesi ile resul as adına gelen haberler için kullanılan "hadis" ayrı olduğuna göre kur'an dışı haberlere vermemiz gereken değer, veya kur'an dışı haberleri ne ile test edeceğimiz sorusu gündeme gelmektedir.    

23. yıllık risaleti döneminde muhammed sav kur'an harici  muhakkaki konuşmuştur. Ve bu konuşmaları ashabı tarafından daha çok ezber yolu ile hafızalarda kalmıştır. Arap toplumunda yazının o zamanda pek gelişmediği bilinen bir gerçektir. Yazmayı bilen ashab tarafından sözlerinin bir kısmının yazıya geçirildiği de bir gerçektir. Bazı rivayetlerde "benden kur'andan başka bir şey yazmayın" veya daha önce size sözlerimi yazmayı yasaklamıştım şimdi yazabilirsiniz" şeklinde gelen haberlere karşılık hadislerin toptan reddedenlerin "benden kur'andan başka bir şey yazmayın" rivayetine rağbet etmeleri br çelişkidir.   

Bizler ne kadar toptan red yoluna gitsekte resullulahtan " hadis" adı altında kur'an harici sözleri bize kadar ulaşmıştır.Öncelikle şunu bilmek gerekirki bu sözleri kur'an gibi harfi harfine , kelmesi kelimesine hiç bozulmadan bize gelmemiştir. Hadisçilerin üzerinde mutabık oldukları üzere "mana üzerine" bize gelmişlerdir. Ve birçoğu aşağı yukarı hicretin kinci yüzyılından sonra yazıya geçirilmiştir.Yazıya geçirilmesine kadar geçen zamanda rivayet yoluyla nesilden nesile ulaşmıştır. Bu ulaşma yolunda bazı ekleme çıkarmalar , yanlış anlamalar, o zamanın fıkhi ve itikadi fırkaların oluşumlarında kendi hakılıklarını ispat etmek için resulullah adına bir çok hadis uydurulduğu vakidir.Ve bu uydurmaların günümüzdede çok bariz biçimde "sahih hadis" olarak inanıldığını görmekteyiz.    

Hal böyle  iken bize gelen bir hadisi toptan red etmekmi yoksa belli kriterlere vurarak kabul yoluna gitmek daha mantıklıdır. Mustafa islamoğlu hocanın söylediği gibi " çocuk altını kirletti diye çocuğuda atamayacağımıza göre" hadis adı altında gelen bilgileri " metin tenkidi" metodu ile kur'an ölçüsüne vurarak kabul yada red yoluna gidilmelidir.   
Sonuç olarak kur'anda geçen " hadis" kelimesi ile resullullah adına gelen " hadis" kelimesini aynileştirerek, "bakın kur'anda bundan sonra  hangi hadise inanacaksınız  diye ayet var" diyerek resullulah as adına gelen bütün hadisleri red yoluna gitmek "kur'an merkezli düşünce " söylemine yakışmamaktadır. Bu düşünce sahiplerine ,kur'an kelimelerini bağlamından kopararak, siyak ve sibaka dikkat etmeden, ön kabuller doğrultusunda kur'anı anlamaya çalışmak yakışmaz.  Bu düşünce sahiplerine yakışan tutum, kur'anı bağlamı ile okumak siyak sibaka dikkat etmek, kafadaki ön kabulleri atmaktır.
 
                                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.
 

Bakara Suresinin Son İki Ayeti Miraçta mı Verildi?

Kur'anın en uzun suresi olan Bakara suresinin  Medine de inmiş bir sure olduğu hususunda bir ihtilaf yoktur. Ancak bu surenin son iki ayetinin miraçta verildiğine dair görüşler ağır basmaktadır.

Bu yazımızda miraç hadisesinin Kur'anda haber verilen bir olay olmamasına rağmen hadisler üzerinden bize haber olarak gelmesinin , hadislerin zanni haberler olması üzerindeki düşüncelerimiz doğrultusunda , kabul veya red edilmesinin kur'an ölçüsünde olması gerektiğinden yola çıkarak bu olayın vakiliği konusuna girmeden miraçta verildiği iddia edilen son iki ayetinin Mekki ayetlerin özelliklerini taşımaması ,aksine medeni ayetlerin özelliklerini taşıması hasebiyle bu iki ayetin ,isra hadisesinin Mekkede bi'setin 6. yılında olduğu düşünülecek olursa Mekki ayetler olması meselesinde problem vardır.    

Mekki ayetlerin genel özelliklerini hatırlayacak olursak,indiği toplumun özelliklerine uygun bir hitap ve o toplumun putlara tapma özelliği öne çıkarılarak, o taptıkları putların ne fayda nede zarar vermelerinin mümkün olmadığı, inen kitabın kaynağı ve onu indiren Allah'ın muhatap kitleye ahireti devamlı olarak hatırlatması , ahirete inanmayan o toplumun ahiret inancını sağlamak amacıyla ahiretin delilleri ,kevni ayetlerden deliller verilerek anlatılmaya çalışılmıştır. 

Mekki ayetlerin en bariz özeliklerinden olan ehli kitap ile ilgili konulardan bahsetmemesidir.Ehli kitap ile ilgili ayetler Medinede nazil olan ayetlerin en bariz özelliğidir. Miraçta verildiği iddia edilen, dolayısı ile Mekki olması gereken bakara suresinin son iki ayeti mekkede inen ayetlerin özelliklerini taşımadığı aksine Medinede inen ayetlerin özelliklerini taşıdığını görmekteyiz.    

-----2.285- Peygamber ve inananlar, ona Rabb'inden indirilene inandı. Hepsi Allah'a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine inandı. «Peygamberleri arasından hiçbirini ayırdetmeyiz, işittik, itaat ettik, Rabbimiz! Affını dileriz, dönüş Sanadır» dediler.   
-----2.286 Allah kişiye ancak gücünün yeteceği kadar yükler; kazandığı iyilik lehine, ettiği kötülük de aleyhinedir. Rabbimiz! Eğer unutacak veya yanılacak olursak bizi sorumlu tutma. Rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi, bize de ağır yük yükleme. Rabbimiz! Bize gücümüzün yetmeyeceği şeyi taşıtma, bizi affet, bizi bağışla, bize acı. Sen Mevlamızsın, kafirlere karşı bize yardım et.    

285. ayettte ki " meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine" şeklindeki çoğul hitabı mekki ayetlerde göremeyiz.Çünkü Mekke toplumunda kendilerini bir peygambere veya bir kitaba nisbet ederek o kitaba ve o peygambere inandıklarını iddia ederek , Muhammed sav i veya ona indirilen kitabı inkar etmelerine şahit olmuyoruz. Mekkeli müşriklerin ret gerekçeleri genel olarak, "atalarının dinine tabi olmaları "yada Kur'anın "eskilerin masalları" olduğu iddiasıdır.   

Medineye gelindiğinde ise orada kendilerini İsa as a ve İncile inandığını iddia eden Hıristiyanlar,Musa as a ve Tevrata inandığını iddia eden Yahudiler bulunmaktadır. Bunların ortak iddiaları kendilerine gelen peygambere ve kitaba iman ettikleri için Muhammed as a iman etmeyecekleridir. Medinede inen ayetler bu iddiaları ret noktasındadır. .

-----2.013 Ve onlara: «Siz de nâsın imân ettiği gibi imân edin,» denilince derler ki: «Biz o sefihlerin imân ettiği gibi imân eder miyiz?» Muhakkak biliniz ki sefih olan ancak kendileridir. Fakat bilmezler.  

-----2.091 Kendilerine: Allah'ın indirdiğine iman edin, denilince: Biz sadece bize indirilene (Tevrat'a) inanırız, derler ve ondan başkasını inkâr ederler. Halbuki o Kur'an, kendi ellerinde bulunan Tevrat'ı doğrulayıcı olarak gelmiş hak kitaptır. (Ey Muhammed!) Onlara: Şayet siz gerçekten inanıyor idiyseniz daha önce Allah'ın peygamberlerini neden öldürüyordunuz? deyiver.  

-----2.113 Yahudiler «Hıristiyanlar bir temel üzerinde değil» dediler, Hıristiyanlar da «Yahudiler bir temel üzerinde değil» dediler; oysa onlar Kitaplarını da okuyorlar. Bilgisizler de tıpkı onların söylediklerini söylemiştir. Allah, kıyamet günü, anlaşmazlığa düştükleri şeylerde onların arasında hüküm verecektir.   


-----2.135«Yahudi veya Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız» dediler. «Doğruya yönelmiş olan ve Allah'a eş koşanlardan olmayan İbrahim'in dinine uyarız» de. 
----- 2 .111 «Yahudi veya Hıristiyan olmayan kimse elbette cennete girmeyecek» dediler; bu onların kuruntularıdır. De ki: «Sözünüz doğru ise delillerinizi getirin. 
   ----5.18 Yahudiler ve hıristiyanlar, «Biz Allah'ın oğulları ve sevgilileriyiz» dediler. «Öyleyse günahlarınızdan ötürü size niçin azabediyor? Bilakis siz O'nun yarattığı insanlarsınız» de, Allah dilediğini bağışlar, dilediğine azab eder. Göklerin, yerin ve ikisinin arasındakilerin hükümranlığı Allah'ındır. Dönüş O'nadır.   


Ayet meallerinden anladığımız üzere,Medine çevresindeki Yahudi ve Hıristiyanlar  sadece kendilerinin doğru yolda olduklarını iddia ederek yeni gelen vahyi ve resulu inkar yoluna gitmektedirler. Her iki gurupta  İbrahim as ın kendilerinden olduğunu iddia ederek köklerinin sağlamlığına İbrahim as üzerinden delil getirmeye çalışmaktadırlar. Ancak kur'an onların bu iddalarını ret etmektedir.   

-----3.067 İbrahim, yahudi de, hıristiyan da değildi, ama doğruya yönelen bir müslimdi; ortak koşanlardan değildi.
 
  ----2.140 Yoksa İbrahim, İsmail, İshak, Yakub ve torunlarının Yahudi veya Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? Peki, siz mi yoksa Allah mı daha iyi bilir? de. Allah tarafından kendisine bildirilen bir gerçeği gizleyenden daha zalim kim vardır? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.   


Yahudilerin Cebraile, kendilerinin dışındaki birine vahiy getirdiği için düşmanlık ettiklerini de görmekteyiz.   

-----2 97 De ki, «Cebrail'e düşman olan kimse Allah'a düşmandır», çünkü O, Kuran'ı Allah'ın izniyle kendinden öncekini tasdik ederek, yol gösterici ve inananlara müjdeci olarak senin kalbine indirmiştir. 
-----285. ayette "peygamberlerin arasını ayırd etmeyiz" cümlesinden anlamaktayızki , muhammed as ve ondan önceki gönderilen isa ve musa as gibi resulleri gönderen Allah cc dir.
-----2.136 «Allah'a, bize gönderilene, İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a ve torunlarına gönderilene, Musa ve İsa'ya verilene, Rableri tarafından peygamberlere verilene, onları birbirinden ayırt etmeyerek inandık, biz O'na teslim olanlarız» deyin.  
-----3.84 De ki: Biz, Allah'a, bize indirilene, İbrahim, İsmail, İshak, Ya'kub ve Ya'kub oğullarına indirilenlere, Musa, İsa ve (diğer) peygamberlere Rableri tarafından verilenlere iman ettik. Onları birbirinden ayırdetmeyiz. Biz ancak O'na teslim oluruz.   
-----4.150-151- Allah'ı ve peygamberlerini inkâr edenler ve (inanma hususunda) Allah ile peygamberlerini birbirinden ayırmak isteyip «Bir kısmına iman ederiz ama bir kısmına inanmayız» diyenler ve bunlar (iman ile küfür) arasında bir yol tutmak isteyenler yok mu;İşte gerçekten kâfirler bunlardır. Ve biz kâfirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır.
 
----4.152 Allah'a ve peygamberlerine inanıp, onlardan hiçbirini ayırmayanlara, işte onlara Allah ecirlerini verecektir. O, bağışlar ve merhamet eder.  


Bu ayetlerdede Allahın peygamberlerin arasını ayırmanın küfür olduğu bildirilmektedir.
  

285. ayetteki "semi'na ve ata'na (duyduk ve itaat ettik) cümlesinin kur'anda geçen ilgili ayetlerinin mealleride şöyledir.   

-----2.93 Sizden kesin söz almış ve Tur'u tepenize dikmiştik, «Size verdiğimize kuvvetle sarılın ve dinleyin» demiştik «İşittik ve karşı geldik» dediler de inkarları yüzünden buzağı sevgisi kalblerine sindirildi. De ki, «Eğer inanmışsanız, imanınız size ne kötü şey emrediyor?»   
-----4.46 Yahudilerden, sözleri yerlerinden değiştirip: «İşittik ve karşı geldik, kulak vermeyerek dinle» ve dillerini eğip bükerek ve dini yererek: «Bizi de dinle» diyenler vardır. Şayet: «İşittik ve itaat ettik, dinle ve bizi gözet» demiş olsalardı, onlar için daha iyi daha doğru olurdu. İşte Allah inkarları yüzünden onlara lanet etmiştir. Onların ancak pek azı inanır.   

Bu ayetlerde yahudilerin kendilerine verilen emirler karşısındaki tepkilerinin "işittik ve isyan ettik "şeklinde olduğunu görmekteyiz.
 
 
 286. ayette " rabbimiz bizden öncekilere yüklediğin gibi bizede ağır yük yükleme" mealindeki duanın kur'andaki şekline baktığımız zaman, israiloğullarının yeryüzünde fesad etmeleri , gelen resulleri öldürmeleri gibi birçok  fillerinin karşılığı olarak  Allah onlara daha önceden helal kıldığı bazı şeyleri haram kılmıştır. Bunların neler olduğunu bize kur'an bilidrmektedir. Araf 157. ayeti muhammed as ın görevlerinden bahsederken "onların yüklerini kaldırır " buyurmaktadır.  


Ehli kitabı Kur'ana ve Muhammed as a iman etmeye , müminleri de kur'andan önce gelen kitaplara ve Muhammed as dan önce gelen resullere iman etmeye çağıran birçok ayet mevcuttur.  

-----2.62 Şüphesiz, inananlar, Yahudi olanlar, Hıristiyanlar ve Sabiilerden Allah'a ve ahiret gününe inanıp yararlı iş yapanların ecirleri Rablerinin katındadır. Onlar için artık korku yoktur. Onlar üzülmeyeceklerdir.  
----2.177 Yüzlerinizi doğudan yana ve batıdan yana çevirmeniz iyi olmak demek değildir; Lakin iyi olan, Allah'a, ahiret gününe, meleklere, Kitap'a, peygamberlere inanan, O'nun sevgisiyle, yakınlarına, yetimlere, düşkünlere, yolculara, yoksullara ve köleler uğrunda mal veren, namaz kılan, zekat veren ve ahidleştiklerinde ahidlerine vefa gösterenler, zorda, darda ve savaş alanında sabredenlerdir. İşte onlar doğru olanlardır ve sakınanlar ancak onlardır.  
 
 

-----4.136 Ey İnananlar! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği Kitap'a ve daha önce indirdiği Kitap'a inanmakta sebat gösterin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününu inkar ederse, şüphesiz derin bir sapıklığa sapmıştır.  
-----4.171 Ey Kitap ehli! Dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah'a ve peygamberlerine inanın, «üçtür» demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tek Tanrı'dır, çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde olanlar da yerde olanlar da O'nundur. Vekil olarak Allah yeter.  
-----57.19 Allah'a ve peygamberlerine inananlara, dosdoğru olanlara ve Allah yolunda şehit düşenlere, işte onlara, Rableri katında nur ve ecir vardır. İnkar edip ayetlerimizi yalanlayanlar, işte onlar da, cehennemlik olanlardır.  
-----66.12 Mahrem yerini korumuş olan İmran kızı Meryem de bir misaldir. Ona ruhumuzdan üflemiştik; Rabbinin sözlerini ve kitablarını tasdik etmişti; o, Bize gönülden itaat edenlerdendi.   

Sonuç olarak; yukarda meallerini vermiş olduğumuz ayetler çerçevesinde Bakara suresi 285. 286. ayetlerinin Medine ve çevresinde bulunan ehli kitaba hitap eden ayetler gurubuna dahil olduğunu görmekteyiz. Allah'ın meleklerine, kitaplarına, resullerine imanın medinedeki inen ayetlerde daha açık bir biçimde emredilmesinden, o çevrede bulunan ehli kitabın kendilerini bir peygamber ve kitaba nispet ederek Muhammed as ı  red etmelerinin küfür olduğu bildirilerek, mümin olmanın vasıflarından birisinin Allah'ın resulleri arasında ayrım yapılmadan iman edilme gereğinin olduğu vurgulanmaktadır. Bu iki ayetin Mekkede miraçta verildiği(miraç hadisesinin vaki olup olmadığı konusu şerhlidir) yolundaki görüşlerin tutarsızlığı ortadadır.  

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.