Sünnet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sünnet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ekim 2023 Çarşamba

Sünnet (Hitan) Fıtrata Müdahale Etmek midir?

 Türkiye'de son yıllarda Kur'an'ın meal olarak daha geniş kitlelerce okunmaya başlanması, İslam'ın gerekleri olarak bilinen bazı bilgi ameliyelerin  yeniden sorgulanmasını da beraberinde getirdiği malumdur. Sorgulanan ameliyelerden bir tanesi de çocukların sünnet ettirilmesidir. Bu konuda ortaya atılan atılan iddialara baktığımızda, çocukların sünnet ettirilmesinin fıtrata müdahale edilmesi anlamına geldiği, fıtrata müdahale edilmesinin ise (Nisa s. 119) şeytan iğvası olduğu, neticede şirk işlenmiş anlamına geleceği dile getirilmektedir.

Fıtratı kısaca, canlıların yaratılışları gereği kendilerine verilmiş olan özellikler olarak tarif etmek mümkündür. Fıtrata aykırı olan durum ise yaratılıştan kendilerine verilen özelliklerin dışına çıkmaktır.

Sünnet olmak fıtratın değiştirilmesi demek midir? sorusunun cevabını bulabilmek için, sünnet edilme işine konu olan cinsel organın, sünnet sonrasında işlevinin herhangi bir değişime uğrayıp uğramadığının dikkate alınmasının gerekli olduğunu düşünmekteyiz.

Erkeklerde bulunan cinsel organın bilindiği üzere idrar boşaltmak ve ergenlikte cinsel birleşimde bulunmak gibi bir işlevi bulunmaktadır. Sünnet edilme sonrasında bu işlevlerden hiç birisinin değişime uğramadığı herkesçe malumdur. Sünnet edilen bir kişinin sünnet sonrasında idrar ve (yetişkin kimse ise) cinsel işlev konusunda herhangi bir değişime uğramamamış olması, sünnet ameliyesinin herhangi bir şekilde fıtrata müdahale olmadığının, dolayısı ile şirk işlenme durumuna düşülmediğinin bir göstergesidir.

Fıtrata müdahale demek, bir kimse doğuştan cinsiyet olarak tam sağlıklı bir erkek olarak doğmuş, belli bir zaman sonra bu cinsiyetinden sapkınlığından dolayı memnun olmayarak kendisini kadın olarak değiştirmek istemesidir. Bu asla kabul edilebilir bir durum değildir.  

Bu noktada yine İslam coğrafyasının bazı bölgelerinde yapılan kadın sünneti üzerinde kısaca durmak istiyoruz. 

Kadına yapılan sünnet ameliyesinin onun cinsel birleşmeden alacağı hazzı engellemesi amacına matuf olması, dolayısı ile fıtrata müdahale sözkonusu olmasından ötürü yapılması asla doğru olmayan bir ameliyedir. Şayet fıtrata müdahale bakımından konuşulacak bir durum varsa kadın sünneti meselesi olmalıdır, erkek sünneti değil.

Sünnet olmak dini bir vecibe midir?.

Bu soruya vereceğimiz en kısa cevap hayır olacaktır. Çocukların sünnet ettirilmesi ülkemizde her ne kadar dini bir vecibe gereği yapılıyor olsa da bu ameliyenin dini karşılığı hiçbir şekilde bulunmamaktadır. Müslüman coğrafyasında yapılıyor olması dini bir vecibe olarak görülmesine karşın, sünnet olmadan yaşayan ve o şekilde ölen bir kimce için sünnet neden olmadığı konusunda hesap gününde ona herhangi bir soru sorulmayacaktır.


8 Kasım 2014 Cumartesi

Ehli Sünnet Akidesi Adı Altında Müslümanlara Yapılan Mahalle Baskısı

Tarih içinde gelişen siyasi olaylar neticesinde "Ehli sünnet" ve "Şia" olarak iki guruba ayrılan Müslümanlar, bu ayrışımı itikadi noktada da göstererek araya aşılmaz duvarlar örmüşlerdir. Bu iki gurubun tek ortak noktası Kur'an ile olan bağlarının sadece sözde kalmış olması ve itikatlarını Kur'an ın değil rivayetlerin belirlemiş olmalarıdır. 

Türkiye Müslümanlarının bir çoğunun bağlı bulunduğu "Ehli sünnet akidesi" adı altındaki yapılanma son yıllarda ortaya çıkan "Kur'ana dönüş" hareketine alternatif bir hareket olarak yeniden yapılanma sürecine girmiştir. Bu yapılanma asla, yanlış düşünceleri Kur'an merkezli bir zemine oturtma amaçlı değil, aksine Kur'an merkezli düşüncelere alternatif olarak yeniden sunulma gayretidir.

Her hareketin içinde olabilecek olumsuzluklar çerçevesinde, Kur'an dönüş hareketinin içinde de olumsuz düşünceler olduğu bir gerçektir. Bu olumsuzluklar gerekçe gösterilerek hareketin bütününü mahkum etmeye kalkmak doğru bir davranış değildir. Ehli sünnet düşüncesinin savunucuları olumlu- olumsuz ayrımı yapmadan hareketin bütününü mahkum etmeye kalkarak herkesi kendi düşüncelerine davet etmeye çalışmaktadırlar. 

Peki bu davetlerinin temeli nedir ve davet hakları varmıdır?. 

Ehli sünnet akidesi adı altındaki yapılanma temelinin "Ehli Hadis" düşüncesinden almış olup , bilindiği üzere bu düşüncenin ana temeli, rivayetlerin baz alınarak din oluşturulması esasına dayanmaktadır. Rivayet ile Kitap çeliştiği anda Kitabın değil rivayetin alınması gerektiği bu akidenin temel inancı olarak bu düşüncenin savunucuları tarafından her fırsatta dile getirilmektedir. 

Kur'an her yanlış düşünceyi mahkum eden bir Kitap olarak , Ehli sünnet düşüncesinin bu tür yanlışlarını da mahkum etmektedir. Kur'ana dönüş hareketi ile bu yanlışlar ile yüzyüze gelenler ,salim akıl ile düşündükleri zaman gerçeği görmekte ve Ehli sünnet düşüncesine karşı cephe almaya başlamaktadırlar.

Son zamanlarda bu düşünceye mensup "akademisyen" etiketli bazı insanların biraz daha fazla günyüzüne çıkmaya çalışarak, Kur'ani düşüncelere ve bu düşünceler etrafındaki bazı insanlara karşı bir yıpratma kampanyası başlatarak kendi akidelerini savunmaktadırlar.  Özellikle akademisyen kimliklerine sığınarak söylemlerini haklı çıkarma gayretleri gözden kaçmamaktadır.

"O dediyse doğrudur" düşüncesini empoze ederek , bazı insanların empoze ettiği dini "Hak Din" olarak sunma gayretinde olan bu zevat özellikle Kur'ana karşı aşırı bir kutsiyet atfederek onu herkesin eline bile almaya cesaret edemeyeceği bir Kitap olduğu fikrini yaymaya çalışarak kendi söylemlerini oturtmaya çalışmaktadırlar. 

Herkesin anlayamayacağı bir Kitap nasıl olurda avamın eline geçer ve bu avam geleneği sorgulayabilir? , bu bazıları için akıl almaz bir olaydır  halbuki olması gereken şuydu ; Biz din adına ne anlatırsak o kabul edilmeli Kur'ana uyup uymadığı gibi sapıkça! sözlere asla yer verilmemeliydi, ama olanlar oldu ve bazı sapıklar ! zincirlerini şakırdatan köleler misali bazı şeylerin iyi gitmediğini , bazı düşüncelerin yanlış olduğunu söylemeye başladılar hemde bunu avamın anlamayamacağı! bir Kitap olan Kur'an üzerinden yapmaya başladılar.   

Bu sapıklara karşı Ehli sünnet ulemasının ! öne çıkan söylemleri, bütün Müslümanların "Ehli sünnet akidesi" ne uymaları gerektiği ve kendilerinin bu akideye çağırdıkları , bu akidenin dışında kalanların Cehennem azabına hak kazanacakları şeklinde söylemler olup bir tür "Mahalle baskısı" yöntemini kullanmalarıdır. 

Peki Allah (c.c) bizlerin Cennet veya Cehennem ile karşılık bulacağımız ameller yapmayı bu akideye mensup olma veya olmama şartına mı bağlamıştır?.

Allah (c.c) bizleri, Cennet veya Cehennem ile karşılık görmek için Dünya hayatında onun Kitabına uymak veya uymamak şeklinde ortaya çıkan amellerimize bağlamıştır , "Ehli sünnet düşüncesine mensup bir hayat sürerek o düşüncenin söylemlerini savunmak bizleri nereye götürür?" sorusunun cevabını, bu düşüncenin  esaslarından bir kaçını görerek cevaplamaya çalışalım. 

1- Mütevatir Sünnet veya Hadis Kur'an ayetini nesheder. 

Bu teori özellikle zina cezası bağlamında evli bekar ayrımı yapılarak , evli iken zina edenin recm edilerek öldürülmesini meşru bir zemine oturtmak için üretilmiştir. Kur'anın zina eden kişiye evli-bekar ayrımı yapmadan aynı cezayı vermiş olmasına rağmen , evli kişinin recm edilmesini rivayetlerden alınan bilgiler ışığında öngören bu düşünce , evli kişinin recm edilmesine dair bir ayetin aslında indiğini fakat o ayeti keçi yediği için mushafa alınmadığını "Metni mensuh hükmü baki ayetler" adı altında bir kategori oluştururarak Dinin aslı gibi göstermektedirler. 

Kendisine vahy olunandan başkasına uymayan , ve uymamakla yükümlü bulunan bir elçi nasıl böyle bir cürüm işleyebilir sorusunun cevabı , "hadislerde ayet gibidir" şeklinde olup büyük bir iftira ile cevablandırılmaktadır. Şimdi sorarız  , recm cezasının kabul edilmesimi yoksa kabul edilmemesi küfürdür.

2- Muhammed (a.s) ölmediği kabrinde diri olduğu ve amellerimizin ona arz olunduğu. 

Bu düşünce bu akidenin temel düşüncelerinden birisi olup işi daha azıtanlar , Muhammed (a.s) ın eşlerinin bile ölmediğini hatta onlarla cinsel ilşki dahi kurduğunu söyleme cüretine kadar işi götürebilmektedirler. Kur'an da bu şekil bir düşüncenin asla karşılığı olmamasına rağmen üretilen Din esası haline getirilmiş " Sen de öleceksin onlar da ölecekler" , "Her nefis ölümü tadacaktır" gibi ayetler göz ardı edilmiştir. Şimdi sorarız , ayete rağman hale Muhammed (a.s) "ölmedi" demek mi yoksa "öldü" demek mi küfürdür*.

3- İsa (a.s) ın yeniden yer yüzüne ineceği düşüncesi. 

Bu düşünce diğer düşünceler gibi Ehli sünnet in temel düşüncelerinden biri olup , temelini Kur'an dan değil Hıristiyan düşüncesinden almış ve Kur'an ayetlerini tahrif etme pahasına Kitaptanmış gibi gösterilmeye çalışılmaktadır.

4- Allah (c.c) nin dışında şefaatçiler olduğu düşüncesi. 

Şefaat düşüncesi Ehli sünnetin rivayetler kanalıyla oluşturduğu dinin olmazsa olmazlarından olup , Kur'anda Allah (c.c) dışında kimsenin şefaatçi olamayacağına dair ayetlere karşılık bu ayetler rivayetler ışığında okunarak , Allahın dışında şefaatçiler olduğu düşüncesi ayetler tahrif edilerek oturtulmuştur. 

Kur'an aykırı tüm düşünceleri ele almak yazının hacmini büyülteceği için sadee örnek olarak vermeye çalıştığımız bu ve benzeri Ehli sünnet akidesi düşüncelerinin bir çoğu Kur'andan onay almamakta olup aksine Kur'an ın red ettiği düşüncelerdir. 

Bu ve benzeri Kur'an dışındaki düşüncelerin önünde en büyük engel Kur'an olup bu Kitabın öne çıkmaması için elinden gelen gayreti gösteren Ehli sünnet savunucuları , Kur'an dönüş hareketi içindeki bir takım olumsuz düşünceleri delil göstererek bu hareketi mahkum etmek yoluna gitmektedirler. 

Hiç bir düşünce kendi içindeki yanlışlar örnek gösterilerek mahkum edilemez , bu tür davranışları etik olarak değerlendirmek mümkün değildir. Eğer bir hareket veya bir düşünce eleştirilecek ise o düşünceyi savunan kişiler üzerinden değil o düşüncenin argümanları üzerinden yapılmalıdır etik olan budur.  

Ehli sünnet düşüncesi mensupları , kendi düşüncelerini insanlara kabul ettirmek için bu düşüncelerin Kur'an ile uyumlu olup olmadığı gibi bir test edilme düşüncesini dini argümanları kullanarak mahkum etmeye kalkmaları en hafif deyim ile cambazlıktan başka bir şey değildir. 

"Atalar dini" mantığına uygun olarak , "bizden öncekilerin dedikleri mutlaka doğrudur ve kabul edilmelidir" , "biz hocalarımızın dediğini kabul ederiz" , " sizden önce bunları kimse dememiş" gibi belden aşağı vurucu argümanlar ile cahil halk kesimi uyuşturularak bu düşüncenin dışındaki söylemler batılmış inancı yaygınlaştırılmak istenmektedir. 

Akıldan asla çıkarılmaması gereken şudur ki; Din sadece Allahın Kitabında delili bulunan meseleler olup bunun dışında , delilini Kitap tan almayan her düşünce, adı insanları korkutmak için karizmatik bir yapıya büründürülmüş olsa bile  mahkum edilmelidir. 

 Rabbimiz bizlere hesap günü Ehli sünnet akidesine uyup uymadığımızı değil onun Kitabına  uyup uymadığımızı soracak ve ona göre bir değerlendirmeye tabi tutacaktır. Ehli sünnet savunucularının Kur'an dışındaki rivayet kitaplarını Kur'an ile eşdeğer kılmaları bizleri aldatmamalıdır. Rivayet kitaplarında geçen herhangi bir meselenin doğruluğu veya yanlışlığı Kur'ana arz edilerek ölçülmelidir. 

İşte bu noktada Ehli sünnet savunucuları bu kapıyı kapatmak için ellerinden geleni yapmaktadırlar. Kur'ana arz denilen metodun doğru olmadığını! hararetle savunarak Kur'an dışı kaynakların esas alınması gerektiğini yaymaya çalışmakta ve Kur'anı rivayetlere arz ederek okumaktadırlar. 

Rivayetlerin Kur'ana arz edilmesi karşısında hop oturup hop kalkanlar , Kur'anı rivayetlere arz ederek oluşturulmuş dinin verdiği inanç konularının sorgulanmasına asla müsamaha göstermemektedirler. Şayet oluşturulmuş olan düşünceden yana bir sıkıntıları yoksa ve Kur'ana uygun ise neden böyle bir ameliyeden rahatsız olmaktadırlar, malından emin olanın o malın kontrol edilmesinden hiç bir surette kaygı duymaması gerekmektedir,eğer böyle bir kaygısı varsa malından emin değil demektir.

Sonuç olarak; "Aklı birilerine kiraya verme" esasına dayalı din anlayışı olan "Ehli sünnet akidesi" adı altındaki yapılanma , insanlar üzerinde "Mahalle baskısı" oluştururak , "bizden çıkan Cehenneme gider" şeklinde bir dayatma içine girmişlerdir. Yukarıda bir kaçını örnek verdiğimiz Ehli sünnet düşüncesine baktığımız zaman esas o düşünceleri savunanların yerinin Cehennem olduğu açık seçik ortadadır. Kur'an bu tür aykırı düşüncelerin karşısında en büyük engel olup , Kur'anın etkinliğini ortadan kaldırarak rivayetlerin etkinliğini empoze etmeye çalışmak Ehli sünnet düşüncesinin en büyük silahıdır. Bize Kitab'ta "Müslüman" ismi verilmesine rağmen bu ismin önüne veya arkasına eklenecek olan her türlü ilave doğru bir düşüncenin eseri olamaz. Müslümanlar kendi üzerilerinde oluşturulmak istenen bu tür baskı faaliyetlerine karşı Kur'an temelli bir düşünce üzerinde bulunarak , oluşturulmuş her türlü karizmatik ismi ve düşünceyi Kur'ana arz etmek zorundadırlar. 

Ehli sünnet akidesi adı altındaki düşüncelerin ve bu düşünceleri ortaya atanların, sorgulanamaz olduğu gibi bir düşünce asla doğru olmadığı gibi böyle bir düşünceyi yayarak cahil kesimi baskı altında tutmak isteyenler bu fiilerinin karşılığını hesap günü acı bir biçimde ödeyeceklerdir.

EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.

30 Haziran 2013 Pazar

Çocukları Sünnet Ettirmek Şirk midir?

Son zamanlarda Kur'an merkezli bir anlayış ile dini anlama iddiasında olanların gelenekteki  dini kural haline gelmiş bazı uygulamaları da sorgulamaya başladıklarına şahit olmaktayız , çocukların sünnet ettirilmesi uygulaması da bu sorgulamaya takılan konulardan birisi olarak karşımıza çıkmaktadır.   

Sünnet uygulaması çok eski tarihten beri uygulanan bir ameliye olması hasebiyle bunu sadece dini bir uygulama olarak görme yanlışından kurtulunması gerekmektedir. Tevrat'ta İbrahim as ın 99 yaşında sünnet olduğu ve o zamandan beri süregelen bir uygulama olduğu şeklinde yaygın bir düşünce mevcut olmasına rağmen sünnet'in İbrahim as dan önce uygulanan  bir yöntem olduğu , tarihçi Herodot ve Mısır arkeolojik bulgularından elde edilen bilgilere dayanarak bilinmektedir.

Yazımızın konusu sünnet'in tarihçesi , fayda veya zararları olmadığı için sünnet'in tarihçesini değil, iddia edildiği üzere yaratılışı değiştirmek demek olup bunun şirk olup olmadığı üzerine olacaktır.     

Kur'an merkezli düşünce savunması içinde olanların haklı olarak öne sürdükleri argüman, sünnet edilme konusunda kur'anda herhangi bir emir bulunmaması hatta Nisa s. 119. ayetini delil getirerek bu uygulamanın şeytan iğvası olduğu öne sürülmektedir. Evet Kur'anda sünnet edilme ile ilgili olarak uzaktan yakından delil olabilecek hiç bir ayet olmadığı muhakkaktır.  

Sünnet edilmeyi müdafaa  etmek için ya muharref olduğunu iddia ettiğimiz Tevratı yada zan olduğunu iddia ettiğimiz rivayetleri delil getirmek mecburiyetinde olduğumuzu da biliyoruz. Bu kaynakları başkaları bazı konularla ilgili olarak delil getirdiği zaman ret edip sünnet konusu ile ile ilgili olarak kabul etmenin çelişki olacağı da herkesin malumudur. O zaman çocukların sünnet edilmesine Kur'ani boyuttan bakacak olursak nasıl bir müdafaamız veya reddimiz olmalıdır?.

Bu konu ile ilgili olarak dini metin olan Tevrat kaynaklı bilgi elimizde olup bu olayın Allah cc nin emri olup olmaması konusu Tevrat metninin tahrif edilmiş olması hasebiyle kesin bir bilgi olarak karşımızda durmamaktadır. , İbrahim  as ın Tevratta 99 yaşında Allah cc nin emri ile sünnet olması ve bu şeklide sünnet edilmenin onun bir sünnet olarak bu güne kadar devam etmesi Kur'ani bir delil sayılmaz.

Rivayetlerde Muhammed as ın sünnetli doğmuş olması yine rivayetlere bakış açımızın gereği olarak kesin bilgi içermez. Şurası bir gerçek'ki sünnet edilme ameliyesi Kur'anın nazil olmasından öncede Araplar arasında uygulanan bir yöntem olduğu cahiliye Arap şairlerinin şiirlerinden anlaşılmaktadır. Sünnet edilmenin kökeni Kur'anın nazil olmasından önce bilinen ve uygulanan bir gelenek olduğu konusunda herhangi bir itiraza mahal bırakmayacak şekilde açıktır. O zaman konu bu eylemin şirk olup olmamasında düğümlenmektedir.   

Kur'anın insanları şirk bataklığından kurtarıp tevhidin nuruna ileten bir kitap olması hasebiyle nuzül dönemi muhataplarının şirk olan uygulamalarını tevhidi boyuta getirmiştir. Kur'an nazil olmadan önce kurban,hacc, salat gibi ibadetler bilinen ve icra edilen ibadetler idi, ancak şirk bulaştırılmış bir halde icra olunmaktaydı. Kur'an bu ibadetleri sadece Allah cc ye hasredilerek yapılan ibadetler olarak yeniden düzenlemiştir.    

Çocukların sünnet edilerek Allah cc nin şirk saymış olduğu ve Nisa s. 119 da şeytanın insanları yoldan çıkarmak için kullandığı yöntemlerden olan "yaratılışı değiştirmek" olsa idi kur'an bu şekildeki bir şirkin ortadan kalkması için gerekeni yapardı. Kur'anın nazil olmasından önce cahiliye Araplarının şirk olarak yapmış oldukları bütün eylemleri ortadan kaldırma noktasında bir çok ayeti barındıran Kur'anda sünnet edilmenin şirk olduğu noktasında bir ayet bulamıyoruz. O zaman günümüzde sünnet edilme olayına Kur'ani olarak nasıl bir boyut kazandırabiliriz?  

 Sünnet edilme insanlık tarihinin en eski ameliyelerinden birisi ve bu ameliyenin İsrailoğulları ve Araplardan süregelen geleneksel bir uygulama olup dini yönden herhangi bir farziyeti yoktur. Ancak toplumdaki algı bunu farzlaştırmış olup ateist bir babayı bile çocuğunu sünnet ettirmek zorunda bırakmıştır. Sünnet edilme olayına bakışımızın, bunun yapılmasının farz olmadığı gibi,  şirk'te olmadığı yönünde olması gerektiğini düşünmekteyiz.    

Sünnet edilme konusunun yaratılışı değiştirmek olduğu fikrini Türkiye de ilk seslendirenlerin kendilerini "Hanif" olarak adlandıran kişilerden geldiğini hatırlamakta fayda vardır. Haniflik söylemini dillerinden düşürmeyen bu kişilerin bir çoğu atamız İbrahim'in şirk olarak gördüğü ve ateşe atılmak pahasına kırdığı putların önünde secde ve rüku etmelerine bakacak olursak sünnetin şirk olup olmaması konusunda fikir yürütebilecek en son insanlar dahi olmayacağı ortadadır. Bugün kur'anın şirk gördüğü eylemleri haniflik!! adına savunan kişilerin sünnet edilme olayını şirk! olduğu için  muvahhidlik adına red etmeleri onların ne kadar samimi olduklarının bir göstergesidir.   

Yaratılış değişmesi konusu ile ilgili olarak karşı çıkılması gereken şeylerden biri kız çocuklarının kulaklarının delinmesi veya pirsing denilen aksesuarların vucutlardaki bazı bölgelere takılarak "hilkat garibesi" şeklinde gezilmesi olduğunu düşünmekle beraber küpe takmak için kulak delinmesinin de sorgulanması gerektiğini de düşünmekteyiz.

Sonuç olarak, sünnet edilme dini yönden herhangi bir mecburiyet değil öteden beri süregelen bir gelenek olup yapılması veya yapılmaması neticesinde günah veya sevap açısından herhangi bir getirisi veya götürüsü olmayan bir işlemdir. Şirk olduğu iddiası doğru bir iddia olmayıp eğer şirk olsa idi kur'anın nazil olması aşamasında bunun belirtilip bu uygulamanın ortadan diğer şirk uygulamaları gibi kaldırılması gerekirdi. 

Bu gelenek çocuğun küçük yaşta kendi rızasının  olup olmadığı  sorulmadan yapılmış olması da ayrı bir sıkıntılı durum olup eğer gelenek çocukların baliğ olma yaşından sonra sünnet edilmesi şeklinde gelmiş olsaydı ve çocuk kendi rızası ile olmama yolunu seçse idi  ona zorlama şeklinde hiçbir yaptırım uygulanamazdı. Sünnetli olmak Müslüman olmanın şiarlarından olmayıp geleneğin bir uygulamasıdır ve sünnet olmayı istemeyen bir kişiyi zorla sünnet etmekte İslamın bir emri değildir. Muvahhidlik adına putların önünde secde edip sünneti şirk sayan düşünce sahiplerinin samimiyetinin sorgulanması ve bu düşünceyi savunan iyi niyetli kişilerin bu düşünceyi ortaya atan kişilerin ne kadar muvahhid olduğunu sorgulamalarını tavsiye etmekteyiz.

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.

20 Mayıs 2013 Pazartesi

Sünnet Terimi ve Allah'ın Sünneti-Resulun Sünneti-Müşriklerin Sünneti

Yazımızın başlığına 3 farklı sünnet kelimesini kullanmamız bu kelimenin genel bir anlamı olduğu içindir. Hangi terkiple kullanılırsa bu terim ,"onun izlediği yol" anlamına gelmektedir , dolayısı ile Kur'anda bu anlama uygun sünnet çeşitleri görmekteyiz.   

"Sünnet" kelimesi, "iyi veya kötü tutulan yol,gidişat, davranış" anlamlarına gelmektedir. Bu anlama gelen kelimenin önce Kur'anda Allah cc nin kendi uyguladığı yolu yani sünneti olarak kullanılan ayetleri görelim.   

 -----008.038 Kâfir olanlara de ki, nihâyet verirlerse geçmişteki günahları onlara bağışlanır. Ve eğer yine geri dönerlerse, artık şüphe yok ki, evvelkilerin sünneti geçmiştir.

Enfal s. 8. ayetinde kafirlerden mü'minlere olan düşmanlıklarına son vermeleri istenilmekte, aksi takdirde kendilerinden evvel geçmiş olan kavimlere uygulanan helak sünnetinin uygulanacağı tehdidinde bulunulmaktadır. 

-----003.137 Sizden önce, Allah’ın koymuş olduğu sünnete uygun olarak, nice olaylar, ümmetler geçti... İsterseniz dünyayı gezip dolaşın da dîni yalan sayanların âkıbetlerini görün!

Al-i imran s. 137. ayetinde, dini yalanlayanların akıbetlerinin helak olduğu bu helakın bir sünnete uygun olarak herkese uygulandığının , yıkıntılarının görüleceği bildirilmektedir.

-----004.026 Allah, size açıklayarak anlatmak, sizi sizden öncekilerin sünnetlerine iletmek ve tevbelerinizi kabul etmek ister. Allah bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Nisa s. 22-23-24-25. ayetlerinde bildirilen hükümlerin 26. ayette kendilerinden öncekilere uygulanan emirler olduğu bildirilerek kur'andaki ilgili hükümlerin kur'an nazil olmadan evvel insanların yükümlü oldukları emirler olduğu beyan edilmektedir.   

----- 015.013 Onlar ona (indirilen Kitaba) inanmazlar, oysaki evvelkilerin sünneti geçmiştir.

Hicr s. 15. ayetinde kendilerine indirilen kitablara inanmayanlara uygulanan helak sünneti hatırlatılmaktadır.   

----- 017.76 77 Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi.Senden önce gönderdiğimiz resuller hakkında cari olan sünnet budur. Sen bizim sünnetimizde asla bir değişiklik bulamazsın!

İsra s. 76-77. ayetlerinde, müşriklerin Muhammed as ı yurdundan etmek için zorlamaları neticesinde başlarına gelecek olanların kendilerinden önce geçmiş olan kavimlerin kendilerine gönderilenleri inkar edip yurtlarından çıkarmaları neticesinde başlarına gelen helak olayının bunlarında başlarına geleceğini bunun Allah cc nin bir sünneti olduğunu bu sünnette bir değişiklik yapmadan aynısını Mekke müşrikleri içinde uygulayacağı beyan edilmektedir.    

-----018.055 İnsanlara doğruluk rehberi gelmişken, onları inanmaktan, Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan öncekilere uygulanan sünnetin kendilerine de uygulanmasını veya gözleri göre göre azaba uğramayı beklemeleridir.

Kehf s. 55. ayetinde, kendilerine gönderilen elçiye inanmamalarına sebeb olan şeyin kendilerinden öncekilere uygulanan helak sünnetinin gelmesini beklemeleri olduğu beyan ediliyor. Kur'andaki diğer ayetlerde müşriklerin iman etmelerinin artık kendilerine helak gelince ancan bu imanlarının kendilerine fayada vermediği beyan edilirek bu hatırlama yapılıp mekke müşriklerininde helak gelediği vakit imanlarının fayda etmeyeceği hatırlatılmaktadır.   

 -----033.037-38 Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: «Eşini bırakma, Allah'tan sakın» diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur. Bu, Allah'ın öteden beri, gelmiş geçmişlere uyguladığı sünnetidir. Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir.

Ahzab s. 37.38. ayetinde, insanlar arasında yaygın olan bazı adetlerin elçilerinin vasıtası ile  kaldırmasının Alah cc nin bir sünneti olduğu vurgulanarak Muhammed as ı evlatlığının boşamış olduğu hanımla evlendirerek, evlatlıklarının boşamış olduğu kadınlarla evlenilmesini hoş karşılanmayan bir toplumda bu tabuyu onun vasıtası ile kaldırması konu edilmektedir.

-----033.60-61-62 İkiyüzlüler, kalblerinde fesat bulunanlar, şehirde bozguncu haberler yayanlar, eğer bundan vazgeçmezlerse, and olsun ki, seni onlarla mücadeleye davet ederiz; sonra çevrende az bir zamandan fazla kalamazlar.Lanetlenmiş olarak, nerede bulunurlarsa yakalanır ve hem de öldürülürler.(Bu,) Daha önceden gelip-geçenler hakkında (uygulanan) Allah'ın sünnet idir. Allah'ın sünnetinde kesin olarak bir değişiklik bulamazsın.

Ahzab s. 60-61-62. ayetlerinde, münafıkların mü'minlerin elleri ile nifaklarından vazgeçirilmelerinin Allah cc nin bir sünneti olduğu bu sünnetin öncekiler içinde uygulandığı bildirilmektedir. 

-----035.42-43 Var güçleriyle Allah'a yemin ettiler ki; kendilerine bir uyarıcı gelecek olursa; muhakkak ki, ümmetlerin herhangi birinden daha doğru yolda olacaklardır. Fakat kendilerine bir uyarıcı gelince; onların sadece nefretlerini artırdı.(Bu da) yeryüzünde bir kibirlenme ve bir suikast düzenidir. Halbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer. O halde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Sen Allah'ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın.

Fatır s. 42-43. ayetlerinde, kendilerine elçi geldiği takdirde iman edeceğini söyleyenlerin o elçi geldiği zaman onu inkar etmeleri ve bu inkarlarının neticesinde helake uğramalarının Allah cc nin sünneti olduğu aynı şekilde mekkeli muhataplarında bu inkarlarına devam ettiği takdirde değişmeyen sünnetin uygulanacağı bildirilmektedir.   

 -----40.082-85Yeryüzünde gezip dolaşmıyorlar mı ki, kendilerinden öncekilerin nasıl bir sona uğradıklarını bir görsünler. Onlar, kendilerinden (sayıca) daha çoktu ve yeryüzünde kuvvet ve eserler bakımından da kendilerinden daha üstündüler. Fakat kazanmakta oldukları şeyler, (azaba karşı) onlara hiç bir şey sağlayamadı.Resulleri onlara açık açık delilleri getirdikçe, bunlar kendilerinde bulunan bilgi ile şımarıp böbürlendiler. Sonunda alaya almalarının cezası, kendilerini her taraftan kuşatıverdi.Şiddetli azabımızı gördüklerinde: «Yalnız Allah'a inandık; O'na koştuğumuz eşleri inkar ettik» dediler.Ama baskınımızı görüp de öylece inanmaları kendilerine fayda vermedi. Bu; Allah'ın kulları hakkında öteden beri cari olan sünnetidir. Ve işte kafirler burada hüsrana uğramışlardır.

Mü'min s. 82-85. ayetlerinde, güçlü ve kuvvetli kavimlerin kendilerine gelen elçileri inkar etmeleri sonucunda helak edilmeleri anlatılmakta, burada "müşriklerin sünneti" diyebileceğimiz bir durum bizlere anlatılarak o müşriklerin helak anında iman etmeleri , bu imanlarının onlara fayda vermemesi Allah cc nin sünneti olduğu beyan edilemektedir.  

  -----048.22-23 Kâfir olanlar, sizinle savaşmış olsalardı, arkalarını dönüp kaçarlardı; sonra, ne bir veli (koruyucu dost), ne de bir yardımcı bulamazlardı.Bu, önceden beri geçmiş olan Allah'ın sünnetidir. Ve sen; Allah'ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.

Fetih s. 22.23. ayetinde mü'minlerle savaşan kafirlerin kendilerine bir dost ve yardımcı olarak Allah cc yi yanlarında bulamamalarının öteden beri süregelen bir sünnet olduğu beyan edilmektedir.    

Kur'anda "sünnet" kelimesi ile ilgili olarak geçen ayet meallerini sıraladıktan sonra görünen odurki "Allah'ın sünneti" olarak bizlere bildirilen ayetlerin ağırlık noktası , kendilerine gelen elçiyi red edenlerin helak edilmesinin bir sünnet olduğu ve bu sünnette değişme olmadığı görülmektedir.   

Özellikle kur'an kıssalarını okumada önkabullu davranan bir kesim elçilerin bazıları ile ilgili olarak anlatılan görsel ayetlerin inkarına "Allahın sünnetinde değişiklik bulamazsın" cümlesini dillerine dolayarak bu tür ayetlerin imkansız olduğunu savunmaktadırlar. Ortasından kırpılarak yapılan bağlamdan kopuk olarak yapılan bu okumada, Musa as ın asası yılan olamaz, deniz ortadan ikiye ayrılamaz,İsa as babasız doğamaz veya İbrahim as ın atıldığı ateş gerçek ateş olamaz  gibi çıkarımlar yapılmakta savunma ayeti olarak ortasından kırpılıp okunan "Allahın sünnetinde değişiklik bulamazsın" ayeti dilden düşürülmemektedir.   

Allah cc hangi sünnetinde değişiklik olmadığını ayetleri bütüncül bir yaklaşım ile okunduğu kolayca görülebilecek iken kıssalarda anlatılan görsel ayetlerle ilgili olarak "böyle bir şey olamaz" mantığıyla yapılan bir okumada yapılan zorlama tevillere maalesef  ortasından kırpılan "Allahın sünnetinde değişiklik olmadığı" ayeti payanda yapılmak istenmektedir.    

Yine Kur'an hakkında  problemli düşüncelere sahip olduğunu düşündüğümüz bazı kişiler, kur'andan "Sünnetullah" kelimesinin geçtiği "peygamber sünneti" diye bir kelimenin geçmediğinden hareketle Muhammed as ın yaşamış olduğu hayatındaki Kur'ani uygulamaları ret etme yoluna gittikleri görülmektedir.  

Sünnet kelimesi sadece Allah cc için kullanılacak özel bir kelime olmayıp genel bir kelimedir. 

Allah cc nin uyguladığı izlediği bir yol varsa elçilerinde bir yolu sünneti vardır, hatta müşriklerinde helak anında iman etmeleri onların bir sünneti olarak karşımız çıkmaktadır. Muhammed as ın kur'anı hayata tatbik etme noktasında izlediği yolda onun bir sünneti olup buna karşı çıkmak kur'anla elçinin arasını ayırmak anlamına gelir.  

Müşriklerin sünneti olarak niteleyebileceğimiz ilgili ayetlere bakarsak görülür ki , onların her elçi geldiğinde kendilerinden önce helak olan kavimlerin o elçilere karşı geliş yollarını izleyerek sanki karbon kağıdı konmuş gibi aynı sözleri tekrarlamaları, gelen elçilerin beşer olmalarına itirazları, melek elçi istemeleri vs gibi. 

Elçilerin sünnetleri olarak niteleyebileceğimiz ayetlere bakarsak, kendilerinden önce gelen elçiler  gibi aynı tebliği yapmaları, müşriklere karşı olan duruşları, onlara karşı olan tebliğ ve davranışları onların sünneti olarak bizlere örneklik sergilemektedir.   


Kur'anın "sünnet" terimini has değil genel olarak kullanımı bu kelimenin Muhammed as ın örnekliğini ret için istismar edilip kur'anda "Muhammed as ın sünneti geçmiyor" şeklinden bir bahane ile dışlama yoluna gitmek kur'anı arkaya atmaktan başka bir anlamı yoktur. Kur'an bir çok kıssada Muhammed as dan önceki elçilerin örnekliğini anlatırken o elçilerin sünnetlerini de anlatmaktadır, Mekki sureler deki vahiy karşıtlarına nasıl davranılacağını öğütleyen ayetler veya muhataba nasıl tebliğ yapılacağını öğütleyen ayetleri uygulama safhasına koyması Muhammed as ın sünneti değilde nedir?

Medine de nazil olan ayetlerde Mekke deki nazil olan ayetler gibi yaşanan hayatın içindeki olaylarla ilgili olarak inmiş olup yaşantı ve örnekliği bir arada bizlere sunan ayetlerdir. Bizler bu ayetler içinde resul as ve arkadaşlarının yaşantılarını görüp kur'an ayetlerinin bir ütopik düşünceyi anlatmadığını görüyoruz.  

Yaşanmış ve örnekli bir hayattan soyutlanarak okunan bir Kur'an ütopik bir kitap olmaktan öteye geçmeyen "eskilerin masalları" mesabesinde kalmaya mahkum bir kitap olmaktan öteye geçmeyecektir. Kur'anda sünnet kelimesinin  sadece "sünnetullah" olarak geçmesi demek başka sünnetlerde yok demek anlamına gelmez. Resul as ın yaşanmış örnekliğini ret etmek demek Kur'ani bir düşünce olmayıp kur'an düşmanlarının payandalığını yapan bazı cahil kesimin kandırılarak onların kullanılmasından başka bir şey değildir.  

Bizler resul sünneti adı altında yapılan yanlışları gözönüne alıp onun örnekliğini red etmemiz demek "papaza kızıp oruç bozmak " deyiminin bir karşılığıdır. Hiç bir yanlış uygulama bizlere doğru olanları da atmak hakkını vermez bu tür yaklaşımlar doğru ve iyi niyetli yaklaşımlar değildir. 

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.



10 Temmuz 2011 Pazar

Değişiklik Bulunmayan Sünnet Hangi Sünnettir

Kur'anın , önkabullere veya sibak ve sibaktan koparılarak okunarak anlaşılmaya çalışılan kavramlarından biriside "SÜNNETULLAH" kavramıdır. Bu kavramın geçtiği ayetlerin öncesi gözardı edilerek .bektaşinin nisa s. 43. ayetindeki " sarhoş iken namaza yaklaşmayın" ayetinin "sarhoş iken" kısmını kapatarak sadece " namaz kılmayın" kısmını gösterip bakın kur'anda namaz kılmayın ayeti var onun için namaz kılmıyorum demesi misali, yakın zamanda  muhammed abduh , reşid rıza ve ülkemizde muhammed esedin "kur'an mesajı" adlı mealinin türkçeye çevrilmesi ile biraz daha fazla gündeme gelen , kur'anda kıssaları anlatılan bazı resullerin (salat selam üzerlerine olsun) kavimlerinin helakı ile sonuçlanan olaylar öncesi yaşanan bazı tabiat kanunlarının işleyiş kurallarının tersine cereyen eden olayların,( ibrahim as ın ateşten kurtulması, denizin yarılması vb.) gerçek olarak olarak olmalarının mümkün olamayacağı bunların mecazi anlatımlar olduğu şeklinde düşünceler gündeme gelmeye başladığına şahid olmaktayız. Kur'andaki mecazi bir anlatımın nasıl ve nerede olduğu konusunda pek düşünce  olmayan bazı kişiler, bu oluşturdukları önkabullerinin "bu  olsa olasa mecazi bir anlatımdır" diyerek gerçek olayları bir tür inkar yoluna gitmektedirler. Bu düşüncelerin birden fazla arkaplanı olmakla beraber biz burada hepsine değinmeyip  delil olarak getirdikleri "Sen Allahın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın" mealindeki ayetleri ve içinde "sünnet " kelimesi geçen ayetleri siyak ve sibakı ile meallerini verip o ayetlerin kur'an bütünlüğünde bizlere  ne vermek istediğini anlamaya çalışacağız. 

1-  8.38 İnkar edenlere, eğer savaştan vazgeçerlerse, geçmişlerinin bağışlanacağını ve tekrar başlarlarsa evvelkilerin sünnetinin uygulanacağını söyle.  
enfal s. 38. ayetinde, muhammed sav den önce gelen resullerin , o resule karşı gelip ona svaş açmalarının o kavmin helakı ile sonuçlandığını haber vererek, Muhammed sav in kavmininde buna devam ederlerse önceki kavimler gibi helake uğrayacakları tehdidi yapılmaktadır. Bu surenin geneli ve 38. ayetin öncesi bu konu ile ilgilidir
       *****************************************************
2-    15.13 Kur'âna iman etmezler, halbuki öncekilerin sünneti (inanmadıkları için başlarına gelenler) gelip geçmiştir.  
Hicr s. 13. ayetinde ise, 10,11,12. ayetlerin devamı ve sure bütünlüğünde muhammed sav den önce kendilerine kiap gönderilen kavimlerin , o kitabı getiren resullerine karşı sergiledikleri düşmanca tutumların haberi verilmektedir
   *********************************************************
3-   17.76 Memleketinden çıkarmak için seni nerdeyse zorlayacaklardı. O takdirde senin ardından onlar da pek az kalabilirlerdi. 17.77 Bu, senden önce gönderdiğimiz bütün peygamberlerimiz hakkındaki sünnetimizdir. Bizim sünnetimizde herhangi bir değişme göremezsin.
 

 İsra s. 76.77. ayetlerinde,resullerini yurtlarından atan kavimlerin o resulun ardından helak edildikleri sünneti hatırlatılarak muhammed sav in kavmine bir ikaz yapılmaktadır.Bu sünnetin ne şekilde gerçekleştiği haberi ise aynı surenin101-102-103. ayetlerinde musa as ve firavun kıssası örnek verilerek anlatılmaktadır

    *********************************************************

4-   18.55 İnsanlara doğruluk rehberi gelmişken, onları inanmaktan, Rablerinden mağfiret dilemekten alıkoyan öncekilere uygulanan sünnetin kendilerine de uygulanmasını veya gözleri göre göre azaba uğramayı beklemeleridir. 
Kehf s. 55 ayetinde , İnsanlara resul ve kitap gelipte onların inkarlarının helak olana kadar süreceği anlatılmakta ve bu helak anında iman etmeleri kur'anda bir çok ayette örnek olarak verilmektedir.(21-11,15-/40,84/10-90/21-97) gibi ayetlere bakılabilir
    **********************************************************
5-   33.37 Allah'ın nimet verdiği ve senin de nimetlendirdiğin kimseye: «Eşini bırakma, Allah'tan sakın» diyor, Allah'ın açığa vuracağı şeyi içinde saklıyordun. İnsanlardan çekiniyordun; oysa Allah'tan çekinmen daha uygundu. Sonunda Zeyd eşiyle ilgisini kestiğinde onu seninle evlendirdik, ki evlatlıkları eşleriyle ilgilerini kestiklerinde onlarla evlenmek konusunda müminlere bir sorumluluk olmadığı bilinsin. Allah'ın buyruğu yerine gelecektir.
 33.38 Allah'ın Peygamber'e farz kıldığı şeylerde ona bir güçlük yoktur. Bu, Allah'ın öteden beri, gelmiş geçmişlere uyguladığı yasasıdır. Allah'ın emri şüphesiz gereği gibi yerine gelecektir. 

Ahzab 37.38. ayetlerde ise resullerin, Allahın bir emrini uygulamada örnek şahsiyetler olmasının bir Allah cc nin bir sünneti olduğunun hatırlatılmasıdır.
    *************************************************************

 666666 66666666666-  6-      33.60 İkiyüzlüler, kalblerinde fesat bulunanlar, şehirde bozguncu haberler yayanlar, eğer bundan vazgeçmezlerse, and olsun ki, seni onlarla mücadeleye davet ederiz; sonra çevrende az bir zamandan fazla kalamazlar 
 33.61 Lanetlenmiş olarak, nerede bulunurlarsa yakalanır ve hem de öldürülürler. 33.62 Allah'ın daha önceden geçenler hakkında ki sünnetidir. Sen, Allah'ın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın.

Yine ahzab 60.61.62. ayetlerinde münafıkların,tarihin her devrinde yaptıkları fesadlarının karşılıklarını dünyada iken onları müminlerin elleri ile cezalandırılmalarının Allahın bir sünneti olduğu hatırlatılarak münafıkların bu eylemlerinden vazgeçmeleri emrediliyor.
      ***********************************************************
7-    35.42-Kendilerine bir uyarıcı (peygamber) gelirse, herhangi bir milletten daha çok doğru yolda olacaklarına dair bütün güçleriyle Allah'a yemin etmişlerdi. Fakat onlara uyarıcı (Muhammed) gelince, bu, onların haktan   uzaklaşmalarından başka bir şeyi arttırmadı.35.43 (Bu da) yeryüzünde bir kibirlenme ve bir suikast düzenidir. Halbuki fena düzen ancak sahibinin başına geçer. O halde öncekilerin kanunundan başka ne gözetiyorlar? Sen Allah'ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın. Sen Allah'ın sünnetinde asla bir başkalaşma da bulamazsın.  
Fatır s.42.43. ayetlerinde, resul gelmeden önce onu kabul edeceklerini söyleyen ancak o resul kendilerine gelince onu inkar eden ve onlara hileli düzenler kuran kafirlerin o planlarının kendilerini kuşatmasının Allahın bir sünneti olduğu hatırlatılıyor. 
     ************************************************************
8-    40.82 Yeryüzünde dolaşıp, kendilerinden daha çok, daha kuvvetli, yeryüzünde bıraktıkları eserler daha sağlam olan öncekilerin sonuçlarının nasıl olduğunu görmezler mi? Kazandıkları onlara bir fayda vermemiştir 40.83 Peygamberleri onlara belgelerle gelince, kendilerinde olan bilgiden gururlandılar da, alaya aldıkları şey kendilerini sarıverdi.40.84 Şiddetli azabımızı gördüklerinde: «Yalnız Allah'a inandık; O'na koştuğumuz eşleri inkar ettik» dediler 40.85 Ama baskınımızı görüp de öylece inanmaları kendilerine fayda vermedi. Bu; Allah'ın kulları hakkında öteden beri cari olan sünnetidir. Ve işte kafirler burada hüsrana uğramışlardır.  
Mü'min s. 42. 45. ayetlerinde ise , kendilerinden daha kuvvetli kavimlerin gelen resullerini inkar ettikleri zaman başlarına gelen helak olayları neticesinde iman ettikleri , ancak bu imanlarının onlara fayda vermediğinin Allahın sürüp gitmekte olan bir sünneti olduğu bildrilmektedir. 
    *************************************************************
9-  48.22 İnkar edenler sizinle savaşsalardı yüzgeri döneceklerdi. Sonra bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardı. 48.23 Bu, önceden beri geçmiş olan Allah'ın sünnetidir. Ve sen; Allah'ın sünnetinde asla bir değişiklik bulamazsın.  
Fetih 22. 23 ayetlerinde, müminler ile savaşan kafirlerin , müminlere olan yardımı neticesinde mağlup olacakları ve bunun öteden beri uygulanan bir sünnet olduğu bildiriliyor.Kur'anda muhammed sav e tabi olan ve daha önceki müminlerin bu sünnetullahın nasıl gerçekleştiğine dair ayetler mevcuttur.(bedir huneyn,bakara 246-252 ) 
  *************************************************************
 

 
  
10-   3.137 Sizden evvel kanun olmuş bir takım vak'alar geçti(sünen), onun için Arzda dolaşın da bir bakın: Peygamberleri tekzib edenlerin akıbetleri nasıl olmuş? 

Al-i imran s. 137. ayetinde resullerini tekzib eden kavimlerin helak edilmesinin bir sünnet olduğu bildirilmekte ,kur'anın birçok ayetinde helak olan kavimlerin kalıntılarının bir ibret vesikası olduğu bildirilmektedir.(22.45) 
   ******************************************************
 
 11-  4.25- Sizden, hür mümin kadınlarla evlenmeye güç yetiremiyen kimse, ellerinizdeki mümin cariyelerinizden alsın. Allah sizin imanınızı çok iyi bilir. Birbirinizdensiniz, aynı soydansınız. Onlarla, zinadan kaçınmaları, iffetli olmaları ve gizli dost tutmamış olmaları halinde, velilerinin izniyle evlenin ve örfe uygun bir şekilde mehirlerini verin. Evlendiklerinde zina edecek olurlarsa, onlara, hür kadınlara edilen azabın yarısı edilir. Cariye ile evlenmedeki bu izin içinizden, günaha girme korkusu olanlaradır. Sabretmeniz sizin için daha hayırlıdır. Allah bağışlar ve merhamet eder. 4.26 Allah size açıklamak ve sizden öncekilerin yollarını (sünen)göstermek ve tevbenizi kabul etmek ister. Allah Bilen'dir, Hakim'dir. 

Nisa s.23.24.25. ayetlerinde Allah cc evlenilmesi haram olanlar ve nihah hukuku ile ilgili olarak bu hükümlerin geçmiş ümmetler içinde geçerli olduğu ve bu sünnetin kur'an iledevam ettiğini bildirmektedir. Şura s. 13. ayeti bunu en güzel örneğidir.   "Allah Nuh'a buyurduğu şeyleri size de din olarak buyurmuştur. Sana vahyettik; İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya da buyurduk ki: «Dine bağlı kalın, onda ayrılığa düşmeyin.» Ortak koşanları çağırdığın şey onların gözünde büyümektedir. Allah dilediğini kendine seçer, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir."
 
  **********************************************************


 Yukarda  meallerini vermiş olduğumuz ayetlerin hiç birinden oluşturulan önkabuller neticesi delil getirilmek istenen, "kur'anda kavimlerin helakı öncesi resullerin vasıtası ile meydana gelen tabiatın işeyiş yasalarının dışındaki olayların tümü mecazi anlatım olup gerçek olması mümkün değildir" şeklindeki söyleme destek olarak getirilen ayetlerin, siyakı ve sibakı ile okunduğu zaman bu söyleme destek olabilecek bir tarafı bulunmamaktadır

Sonuç olarak,Kur'an kıssalarında bizlere anlatılan geçmiş resullerin kavimlerinin ,o kavmin  helakı öncesi kavimleri ile olan tevhid mücadelelerinde, Allah cc nin resulleri  vasıtası ile o kavmin hidayet olması için "mucize" dediğimiz, tabiat kanunlarının  işleyiş kurallarına ters olarak cereyen eden bazı olayların gerçek olaylar olmadığı, bunların birer mecazi anlatım olduğu yolundaki kur'an dışı düşüncelere delil olarak getirilen "sen Allahın sünnetinde bir değişiklik bulamazsın" mealindeki ayetlerin konu ile alakasının olmadığı, bu ayetlerin bağlamından kopartılarak kendi ön kabullerine destek amaçlı olarak kalkan yapıldıklarını gördük. Muhammed sav ile ilgili olarak hadis, hasais, türü haberlerde ona atfedilen yüzlerce mucize uydurmalarını bahane ederek ,kur'anda bildirilen bu olaylara" mecazi" veya" efsane"diye onları red yoluna gitmek kişinin akidesinde derin yaralar açar. Bazıyanlış  ifrati düşüncelere  karşı onları red etme adına tefrit olarak doğru düşüncelerede karşı çıkmak müslümana yakışan bir davranış tarzı değildir. Müslümana yakışan kur'anı kur'andan anlamaya çalışmak ve kur'an dışı düşüncelere rağbet etmeyerek onları elinin ters ile itmektir.
     EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.