Süleymaniye Vakfı adı ile bildiğimiz kuruluşun, son yıllarda Türkiye genelinde Kur'an'ın gündeme gelmesinde önemli rol oynadığı, ve bu konuda gayretli çalışmalar içinde bulunduğu malumdur. Ancak vakıf, ortaya koyduğu "Ekip Çalışması Metodu"nun Allah'ın öğrettiği tek metot olduğunu, Kur'an üzerine bireysel olarak çalışma yapanların bu emre itaat etmediklerini iddia etmektedir.
Süleymaniye Vakfı'nın bu iddiasını temellendirdiği tezlerini şöyle özetleyebiliriz:
1- Kur'an'ı sadece Allah diğer ayetleri ile açıklar. Bunun adı Hikmettir.
2- Hikmeti de ekip çalışmaları, yani Şura ile çıkarabiliriz.
3- 1. ve 2. şıklardaki sebeplerden ötürü, KUR'AN HİÇBİR BEŞER TARAFINDAN YORUMLANAMAZ.
(Şayet kendilerini yanlış anlamış isek, Vakfın cevap hakkı mahfuzdur)
Erdem Uygan, Okuyan hoca ile ilgili olarak yaptığı en son suçlamaları sosyal medya ortamındaki sayfasından yapmakta ve şunları söylemektedir:
Bu yazıda ele alacağımız konu Kur'an'ı yorumlamanın çok ötesindedir. Gelinen nokta, profesörlük mertebesine gelmiş kişilerin, yazdıklarının ne kadar anlamsız olduğunu dahi fark edemeyecek durumda olduklarını, söylediklerinin sonuçlarını bir kere dahi düşünmediklerini, tek dertlerinin Kur’an’ı kendi kafalarına göre konuşturmak olduğunu göstermektedir. Artık bir ilahiyatçının değil, ilahiyat akademiyasının ilmî(!) seviyesinin tartışmaya açılması gereken bir durumla karşı karşıya olduğumuz anlaşılmaktadır."
Erdem Uygan, Kur'an'ı kimsenin yorumlayamayacağını, bunun Allah'ın emri olduğunu, böyle yapanların acıklı bir duruma düştüğünü, bazı kişilerin Kur'an'ı kendi kafalarına göre konuşturduklarını, ilahiyatın ilmi seviyesinin tartışmaya açılması gerektiğini iddia etmektedir.
Fakat Uygan, yapmış olduğu suçlamalrdan, mensup olduğu vakfın da pay alabileceğini hiç düşünmemekte, kendilerini "Sudan çıkmış ak kaşın" gibi görmekle büyük bir hataya düştüğünün acaba farkında mıdır?. Bir kişiyi eleştirmeden önce, o hatanın benzerinin mensup olduğu toplulukta bulunup bulunmadığına dikkat etmek, erdemli insanların yapması gereken davranışlardandır. Eğer bu hata kendilerinde varsa, önce kendilerini düzeltmeye çalışmak, sonra başkalarına el atmak, yapılması gereken bir davranış olmalıdır.
Vakıf tarafından yapılan Kur'an mealinin Araf s. 205. ayetine verilen mealdeki hata dahi, bu kişinin Allah'ın emri olduğunu iddia ettiği ekip çalışmasının ne kadar başarılı !! olduğunu göstermesi açısından manidardır. Artı, Uygan'ın Okuyan hoca hakkında ortaya suçlamaların aynısının kendilerinin de hak ettiklerinin bir göstergesidir.
Öncelikle şu noktayı önemle hatırlatmak isteriz: Vakıf tarafından yapılan Araf s. 205. ayeti meali hakkındaki düşüncelerimizi vakfa ileterek bu konuda onları uyarmaya çalıştık, ve bu uyarımızdan ötürü olumlu bir geri dönüş aldık. Derdimiz, vakfın yaptığı bu meal hatasını onların yüzüne vurarak vakfı kınamak ve rencide etmek değil, vakfın düşüncelerini holigan bir taraftar şeklinde dile getirmeye çalışan Uygan'ın, ve onunla aynı paralelde düşünenlerin bu konuda kimseye karşı rencide edici bir söz söyleme durumlarının olmadığını "Tencere dibin kara benimki senden kara" misali bir durumda olduklarını onlara hatırlatmaya çalışmaktır.
Vakfın Araf s. 205. ayetine verdiği meal şu şekildedir:
Vakfın Araf s. 205. ayetine verdiği meal şu şekildedir:
"Öğle ve ikindide[*], yüksek olmayan bir sesle içten içe yalvararak Rabbini gizlice an. Sakın dikkatsizlik etme."
Mealin altına koydukları dipnotta ise, "Öğle ve ikindi namazlarının sessiz kılınmasının delili bu ayettir" şeklinde bir iddia ortaya koymaktadırlar.
Ayet içinde geçen Öğle ve İkindi olarak çevirdikleri kelime ile ilgili sözlerimize geçmeden önce, yapılan mealde "yüksek olmayan bir sesle" ifadesi ile, dipnota koydukları "sessiz" kelimesi arasında anlam bakımından fark olduğunu vakıf maalesef görememiş veya görmek istememiştir.
Yazısında, "tek dertlerinin Kur’an’ı kendi kafalarına göre konuşturmak olduğunu göstermektedir" şeklinde bir cümle sarf eden Uygan'ın taraftarlığını yaptığı vakıf, aynı suçlamanın muhatabıdır. Vakıf, önce kafasında öğle ve ikindi namazlarının sessiz kılınmasının delilinin Kur'an'da olması gerektiğini düşünmüş, ve bu düşüncesine uygun ayet arayışına gitmiştir. Ayet mealini "yüksek olmayan bir sesle" şeklinde yapmalarına rağmen, dipnota "sessiz" kelimesini koyarak, onlarda Kur'an'ı kendi kafalarına konuşturmanın örneğini vermişlerdir. Çocukların dahi bilebileceği yüksek olmayan bir ses ile sessizlik arasındaki fark, vakfın alimler topluluğu tarafından fark edilememiştir.
بِالْغُدُوِّ kelimesi sözlüklerde, günün ilk bölümüne verilen isim olarak geçmekte, وَالْآصَالِ kelimesi ise, bu kelimenin karşıtı olarak yani, günün son bölümüne verilen isim olarak geçmektedir. Bu kelimenin Kur'an içinde geçtiği ayetlerde bu kelimeler, Sabah ve Akşam olarak anlamlandırılmaktadır. Vakıf ise Araf. 205. ayetine verdiği anlamda, bu kelimelere Sabah, Akşam şeklinde anlam vermek yerine, Öğle ve İkindi anlamını vermiştir.
"Kur'an'ın hiç kimse tarafından asla yorumlanamayacağını sürekli söylüyoruz ve söyleyeceğiz" diyerek, vakfın bu konudaki söylemini dile getiren Uygan, bu kelimelere böyle anlam veren bir vakfın Kur'an'ı yorumladığının hem de kendi kafasına göre yanlış olarak yorumladığının acaba farkında değil midir?.
Olayın daha da trajikomik tarafı ise, bu kelimelerin geçtiği başka ayetlerde, bu kelimelere doğru anlam verilmiş olmasıdır. بِالْغُدُوِّ kelimesine bir ayette Sabah anlamı, bir ayette Öğle anlamı, وَالْآصَالِ kelimesine ise bir ayette İkindi anlamı, bir ayette ise Akşam anlamı verilerek, vakıf tarafından büyük bir çelişkiye imza atılmıştır.Mealin altına koydukları dipnotta ise, "Öğle ve ikindi namazlarının sessiz kılınmasının delili bu ayettir" şeklinde bir iddia ortaya koymaktadırlar.
Ayet içinde geçen Öğle ve İkindi olarak çevirdikleri kelime ile ilgili sözlerimize geçmeden önce, yapılan mealde "yüksek olmayan bir sesle" ifadesi ile, dipnota koydukları "sessiz" kelimesi arasında anlam bakımından fark olduğunu vakıf maalesef görememiş veya görmek istememiştir.
Yazısında, "tek dertlerinin Kur’an’ı kendi kafalarına göre konuşturmak olduğunu göstermektedir" şeklinde bir cümle sarf eden Uygan'ın taraftarlığını yaptığı vakıf, aynı suçlamanın muhatabıdır. Vakıf, önce kafasında öğle ve ikindi namazlarının sessiz kılınmasının delilinin Kur'an'da olması gerektiğini düşünmüş, ve bu düşüncesine uygun ayet arayışına gitmiştir. Ayet mealini "yüksek olmayan bir sesle" şeklinde yapmalarına rağmen, dipnota "sessiz" kelimesini koyarak, onlarda Kur'an'ı kendi kafalarına konuşturmanın örneğini vermişlerdir. Çocukların dahi bilebileceği yüksek olmayan bir ses ile sessizlik arasındaki fark, vakfın alimler topluluğu tarafından fark edilememiştir.
بِالْغُدُوِّ kelimesi sözlüklerde, günün ilk bölümüne verilen isim olarak geçmekte, وَالْآصَالِ kelimesi ise, bu kelimenin karşıtı olarak yani, günün son bölümüne verilen isim olarak geçmektedir. Bu kelimenin Kur'an içinde geçtiği ayetlerde bu kelimeler, Sabah ve Akşam olarak anlamlandırılmaktadır. Vakıf ise Araf. 205. ayetine verdiği anlamda, bu kelimelere Sabah, Akşam şeklinde anlam vermek yerine, Öğle ve İkindi anlamını vermiştir.
"Kur'an'ın hiç kimse tarafından asla yorumlanamayacağını sürekli söylüyoruz ve söyleyeceğiz" diyerek, vakfın bu konudaki söylemini dile getiren Uygan, bu kelimelere böyle anlam veren bir vakfın Kur'an'ı yorumladığının hem de kendi kafasına göre yanlış olarak yorumladığının acaba farkında değil midir?.
Bu konuda daha detaylı yaptığımız çalışma için verdiğimiz linkteki yazıya bakılabilir.
https://kuranimuminceanlamak.blogspot.com.tr/2017/12/araf-s-205-ayetine-suleymaniye-vakf.html
Allah'ın emri olduğunu iddia ettiği ekibi oluşturarak Kur'an çalışmalarını yaptığını iddia edenlere şimdi sorarız; Bu ekibin içinde bir Allah'ın kulu kalkıp ta, "Ey alimler topluluğu, biz bir kelimeye bir yerde başka bir yerde başka anlam vererek çelişkili bir meale imza atmıyor muyuz?" diye sor(a)maz mı?.
Şu nokta asla hatırdan çıkarılmamalıdır, Kur'an hakkında söylenen her söz kişisel bir yorumdur. Kur'an hakkında konuştukları hakkında "Ben demiyorum Allah diyor"şeklinde bir iddia, Allah adına konuşmak anlamına gelir ki, bu kapı Muhammed (a.s) ile bir daha açılmamak üzere kapanmıştır. Vakıf Kur'an ile ilgili yaptığı çıkarımlarda böyle bir iddia içine girerek, Allah adına konuşmaya yetkili kılınmış kişiler oldukları havasını oluşturmaktadır. Vakfın bu konuda daha tutarlı bir görüşe sahip olması, yaptıkları çalışmalarının daha geniş kitle tarafından kabul görmesi ve faydalanılması açısından önemlidir.
Yaptıkları çalışmanın benzerinin başkaları tarafından yapılmadığını ileri sürerek, başkalarını bu konuda acımasızca eleştirmenin ellerinde patladığını, sadece Araf s. 205. ayetinde geçen iki kelimenin diğer geçişlerinde yaptıkları çelişkilerde görmelidirler. Ekip çalışması ile yapılan bir mealdeki çelişkinin ekip içinde fark edilmemesi af edilir bir hata değildir. Şayet "Bu meal nihai şeklini daha almadı daha hazırlık aşamasında" denilirse, bizde bitmemiş bir meali neden internet ortamında yayınladıklarını sorarız.
Hasılı kelam, Süleymaniye Vakfı, Erdem Uygan gibi kişilerin yaptığı acımasızca eleştirilerin önce kendi kapılarını çaldığını görmeli, başkalarına laf atarak kendi yaptıklarını üste çıkarma gayretinden vazgeçmelidir. Kur'an'ın asla yorumlanamayacağı iddiası üzerine kurdukları söylem ile önüne gelen laf etmeyi vazife edinmiş insanların, vakfın yaptığı bariz bir hatayı görmeyerek başkalarını acımasızca eleştirmeleri haddini bilmezlikten başka bir şey değildir.
Herkes hata yapabilir, vakıfta bu konuda hata yapmıştır ve hatasını düzeltecektir, ancak holigan taraftarlarının yaptıkları acımasız eleştirilere ses çıkarmayarak, yıpratılmalarına müsaade etmemeleri kendi gelecekleri için gereklidir. Geçmişte bazı kişilerin (şimdi bu kişiler vakfı kafir ve müşrik olarak görmektedir) yaptıkları holigan davranışların, vakfa büyük zarar verdiğini akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Okuyan hocanın avukatı değiliz, yazdıklarını kendisi savunabilir, biz Okuyan hocayı hedef tahtasına oturtmak sureti ile kendi yöntemlerini Allah'a mal eden, ortaya koydukları çalışmaların nihai doğrular olduğunu ileri süren, fakat daha bir kelimenin anlamını tespit etmekte çelişkiye düşerek meal yapan vakfın önce kendisini düzeltmesi, sonra başkalarına el atması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Tek başına çalışma yapanları eleştirerek, ekip çalışması yapanların düştükleri yanlış, bu tür çalışmanın da pek para etmediğini göstermesi açısından manidardır.
Herkes hata yapabilir, vakıfta bu konuda hata yapmıştır ve hatasını düzeltecektir, ancak holigan taraftarlarının yaptıkları acımasız eleştirilere ses çıkarmayarak, yıpratılmalarına müsaade etmemeleri kendi gelecekleri için gereklidir. Geçmişte bazı kişilerin (şimdi bu kişiler vakfı kafir ve müşrik olarak görmektedir) yaptıkları holigan davranışların, vakfa büyük zarar verdiğini akıllarından çıkarmamalıdırlar.
Okuyan hocanın avukatı değiliz, yazdıklarını kendisi savunabilir, biz Okuyan hocayı hedef tahtasına oturtmak sureti ile kendi yöntemlerini Allah'a mal eden, ortaya koydukları çalışmaların nihai doğrular olduğunu ileri süren, fakat daha bir kelimenin anlamını tespit etmekte çelişkiye düşerek meal yapan vakfın önce kendisini düzeltmesi, sonra başkalarına el atması gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Tek başına çalışma yapanları eleştirerek, ekip çalışması yapanların düştükleri yanlış, bu tür çalışmanın da pek para etmediğini göstermesi açısından manidardır.
Kişilere hakaret olarak görülebilecek eleştirilerin hiç bir zaman, karşılık bulmayacağı bilinmeli, şayet Okuyan veya başka hocaların yaptığı hatalar yetkin kişilerce düzgün bir dille eleştirilmelidir. Erdem Uygan gibi kişilerin eline geçen eleştiri silahı, maalesef önce vakfın kendisini vurmaktadır.
Sonuç olarak; Yazımızın başında özetlediğimiz metot saplantısına yukarıda verdiğimiz bir tek örnek olan Araf s. 205. ayetine verdikleri yanlış meal bile şahittir ki şöyle itiraz edilebilir.
1- Kur'an'ı sadece Allah (c.c) diğer ayetleri ile açıklar, bu düşünce elbette doğrudur, ve bizde yazılarımızda bu metodu kullanarak anlama çalışmaları yapmaktayız. Ancak Kur'an'ın Kur'an ile tefsirini yapmak iddiasında olan, ve bu konuda çalışma yapan herkes ama herkes buna Süleymaniye Vakfı da dahildir, sonuçta Allah (c.c) tarafından Resul-Nebiler gibi bazı hatalı davranışları düzeltilmeyen, masum olmayan seçilmemiş kullar ve kuruluşlardır.
Bundan dolayı Resul- Nebi olmayan kulların ve kuruluşların ayetler arasında kuracakları bağlantılar farklılık arz edebilir. Kimsenin ayetler arasında kurduğunu iddia ettiği bağlantı, mutlak olarak "ALLAH'IN ÖĞRETTİĞİ" kesin doğrular değil, hata ve eksik barındırması muhtemel olan bir "İÇTİHATTIR".
2- Hikmeti de ekip çalışmaları ve Şura ile çıkarabiliriz. Elbette bu görüş doğru olmakla beraber, ekip çalışması tek bir görüşe sahip birden fazla kişinin çalışması değildir. Farklı uzmanlık alanlarına sahip, farklı bakış açılarına sahip Kur'an talebelerinin bir konu hakkında istişare etmesidir. Süleymaniye Vakfı ise tek bir görüşün, tek bir bakış açısının adresidir. Bundan dolayı Kur'an üzerine ekip çalışması yapılacak yerin tek ve son adresi olamaz.
3- 1 ve 2 de bahsettiğimiz sebeplerden dolayı, Kur'an üzerinde yapılacak ferdi ya da toplu, tüm anlama çalışmaları başka kişilerin istişarelerine açıktır, kesin ve son nokta değildir, ve buna Süleymaniye Vakfı da dahildir. Her türlü ferdi veya toplu olarak yapılan çalışmalar sonucu Kur'an hakkında varılan yorumlar Kur'an'ı tahrif değildir.
Eğer bu böyleyse bu güne kadar sayın Abdülaziz Bayındır ve vakıf mensuplarının bazı konularda değiştirdikleri (adetli kadının namazı konusu örneğinde olduğu gibi) veya halen savundukları ayet yorumları da tahriftir. Burada açık bir mantıksal çelişki bulunmaktadır.
4- Süleymaniye Vakfı'nın bu metodolojik saplantısı, üslubunun da ötekileştirici ve tekfirci olmasına yol açmakta, Kur'an'ı merkeze alan Müslümanlar arasında bölünme ve çatışmaya sebep olmaktadır. Bu durum hem Müslümanlara, hem de Süleymaniye Vakfına zarar vermekte, takdir edilecek olan güzel çalışmalarının göz ardı edilmesine ve çalışmalarının verimsizleşmesine ve kendilerini taassuba mahkum etmektedir.