8 Kasım 2025 Cumartesi

Narsist ve Bağnaz Duyguları Din Üzerinden Tatmin Etmeye Çalışmak

 Bugün kendisini İslam'a ve Müslümanlığa nisbet eden bir çok kimsenin birbirleri ile birçok konuda anlaşamadığı, fikir ayrılığı içinde olduğu bir gerçektir. Bu durumun elbette birçok sebepleri bulunmaktadır.  Biz, bu durumun sebeplerini sadece kişilik sorunu üzerinden irdelemeye çalışacağız. 

Müslümanların fikir ayrılığı içinde olmasının bir çok sebebi olmasına rağmen, biz bu durumu bir kişilik bozukluğu olan "Narsistlik" ve "Bağnazlık" üzerinden değerlendirmeye çalışacağız.

İnternet ortamında arama motoruna "Narsistlik nedir?" diye bir soru sorsanız alacağınız cevaplardan biri aşağıdadır. 

-----Narsistik kişilik bozukluğu, insanların mantıksız derecede yüksek bir kendi önem duygusuna sahip olduğu bir ruh sağlığı durumudur. Çok fazla ilgiye ihtiyaç duyarlar ve bunu ararlar. Tüm insanların kendilerine hayran olmasını isterler. Bu bozukluğa sahip kişiler, başkalarının duygularını anlama veya önemseme yeteneğinden yoksun olabilir. Ancak bu aşırı özgüven maskesinin ardında, öz değerlerinden emin değildirler. En ufak bir eleştiriden kolayca rahatsız olurlar.

Maalesef kendisini İslam'a ve Müslümanlığa nisbet eden bazı kimselerde bu kişilik bozukluğuna rastlamaktayız. Nasıl mı?

Kendisini öne çıkarmak ve insanların gözünde önemli bir konuma sahip olma hastalığına sahip olan kişiler bu duygularını bir cemaat sahibi olmak üzerinden tatmin etmeye gayret ettiklerini görmekteyiz.

                                                         Kör satıcının kör alıcısı olur.

Bugün İslam dünyasındaki din konusundaki cehaletin had safhada olduğu aşikardır. Bu cehaletten nemalanmak isteyen açıkgöz din simsarları kendilerini bir şekilde öne çıkararak, cahil insanları kendilerine bağlamakta, onları kendi etrafında toplayarak dini bir oluşum meydana getirmektedir.

Bunları yaparken kendilerinde çok büyük ilmi ve fikri faziletler olduğu yönünde göz boyamalarla insanları aldatmaktadırlar. Din konusunda zır cahil olan bu aldanan insanlar, bağlandıkları kişinin kendilerine göre din konusunda son derece bilgili!! olduğunu gördüklerinde onu neredeyse ilah konumuna getirerek farkında olmadan "Şirk" batağına saplanmaktadırlar. Bu konuda kendilerini ikaz edenleri ise kesinlikle ret etmekte oldukları da malumdur. Bu durumu bağnazlıkla ilgili olarak işlemeye çalışacağız.

"Türkiye'de dini hayat kliniklerde tedavi görmesi gereken din manyakları tarafından ele geçirilmiştir." (Atasoy Müftüoğlu)

Atasoy ağabeyin bu tesbiti sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Özellikle tarikatçı kesime bakıldığında, bu tarikatların başındakilerin veya onlara mensup bazı kimselerin din adına anlattığı menkıbelerin aklı başında bir insanın ağzından çıkması mümkün olmayan sözler ve meydana gelmesi imkansız olaylar olduğu her aklı selim sahibi kişinin malumudur.

Bunları söyleyen kişiler ise kendilerini dinleyen insanlar üzerinde öyle bir etkiye sahiplerdir ki, "Alem buysa kral benim" edasında tavırlar sergileyerek karşısısındaki insanları sihirlemekte, zaten bu duruma baştan gönüllü olanlar da anında sihirlenmektedirler.

Bu tiplerin önce psikiyatrik açıdan incelemeye tabi tutmak gerektiğini düşünmekteyiz. Çünkü içlerinde olan narsist duyguları tatmin etmenin yolunu din kapısında bulmuşlar, bu yollar hem manevi olarak duygularını tatmin etmekteler hem de maddi olarak nemalanmaktadırlar.

Narsist duygulara sahip olan kesim sadece tarikatlar içinde değil, kendisini "Kur'anMüslümanı" olarak takdim eden bazı kimselerde de narsist türden duygulara sahip olduklarını görmekteyiz. Şöyle ki;

                                    "1500 senedir kimsenin bulamadığını ben buldum"

Bu ifadeleri sözlü olarak kullanmamalarına rağmen, fiili olarak kullanan ve Kur'an üzerinden akla ziyan çıkarımlarda bulunan kimselerin olduğu da gözden kaçmayan bir gerçektir. Elbette Kur'an hakkında konuşma yapma hakkını kimseye sınırlayacak değiliz, ancak bu kitap kimsenin narsist duygularını tatmin etme aracı da olamaz.

Kur'an hakkında bir çıkarım yapabilirsiniz, bu yaptığınız çıkarım doğru olabilir, yanlış da olabilir hatta akıllara zarar bir çıkarım da olabilir. Fakat yaptığınız çıkarım sonucunda "İşte en doğrusu bu dur, bunu ötesindeki çıkarımlar hepsi yanlıştır" diye bir söz sarfettiğinizde bu cahillikten öte bir kişilik bozukluğunun göstergesi olacaktır.

1500 yıldır Kur'an hakkında doğru veya yanlış bir çok söz söylenmiştir, bundan sonra da söylenecektir. Ancak söz söyleyecek kişinin hakkında konuştuğu kitabı iyi tanıması anlaması ve ondan sonra konuşmaya cesaret etmesini beklemek hakkımızdır.

Meal okumanın çoğalması ile başlayan meal sorgulama konusu bazı narsist kimseler tarafında istismar edilerek kendi kişilik bozukluklarının tatmin aracı olduğunu söyleyebiliriz.

                                            "Bütün mealler hatalı benim mealim hariç"

Meallerde hata konusu Kur'an okuyanların gündeminde önemli bir yer tuttuğu yadsınamaz bir gerçektir. Ancak bütün mealleri bir kalemde silip atmak hatanın ötesinde sıkıntılı bir durumdur. Bu söylemi dillendiren insanların bir kısmına baktığımızda kendilerinin yaptığı ve doğru olduğu mealin bu olduğunu ifade ettikleri ayet mealleri, yanlış olduğunu iddia ettikleri ayet meallerine rahmet okutturacak derece hatalı ve hatanın ötedinde tahrif unsurları taşımaktadır.

"1500 yıldır bu söylenmemiş bunu da ben söyleyeyim tamam olsun" dercesine söylemler üretmek kişilik bozukluğunun göstergesinden başka bir şey değildir. 

Ayrıca konuları tartışmaya açma ve onlar üzerinde konuşabilme yeteneğinde de başarılı olduğumuz pek söylenemez.

Kişi yüzde yüz doğru olduğunu iddia ettiği bir konu hakkında, eğer bu konunun karşı bir muhalifi varsa onun haklılık payı yüzde elliye düşecektir. Neden mi?

Kişi eğer bu düşüncesini karşı tarafla konuşmak istiyorsa, karşı tarafa katılmasa da ona da bir haklılık payı bırakmalıdır ki karşılıklı konuşma imkanı olsun. Eğer kişi sadece ben haklıyım tarzında bir yaklaşım ile karşı tarafı dışlayacak olursa, kendisini de dinleyen çıkmayacak, bu sefer karşı tarafla herhangi bir iletişim imkanı da kalmayacaktır.

Biz karşımızdaki düşüncenin yanlış olduğu kanaatinde olsak bile kendimizin tezinin dinlenmesi için, karşı tarafı da  dinlemek zorunda olduğumuzu unutmayan bir yaklaşım tarzı sergilemek zorundayız. Aksi takdirde "Kargadan başka kuş tanımam" üslubu ile yapılan bir yaklaşım, kişilik bozukluğunun bir yansıması olacaktır.

Bu konuda elbette söylenebilecek birçok söz ve konu vardır, bir de en büyük hastalığımız olan bağnazlık üzerinde durmak istiyoruz.

Müslüman olarak çoğumuz sahip olduğumuz düşüncenin tek doğru olduğu bunun dışında herhangi bir doğru olmadığı, bizim doğrularımız dışında bir düşünce sahibi olmanın saf dışı edilme dini literatürü kullanacak olursak tekfir edilme sebebbi olarak görmekteyiz.

Şurası bir gerçektir ki, dini anlamda herhangi bir ihtilafın mercii Kur'an olmalıdır. İhtilaflar bu kitabın aydınlığında çözülmeli ve herkes bu kitabın hükmüne teslim olmalıdır. Bu konu da ayrı bir sıkıntı kaynağı olmakla birlikte bu yazının konusu değildir.

Narsistlik olarak ortaya çıkan kişilik bozukluğu daha sınırlı sayıdaki kimselerde olmasına rağmen, Bağnazlık olarak ortaya çıkan kişilik bozukluğu daha geniş sayıdaki kimselerde görülmektedir.

Narsistlik daha akıllı!! kimselerde ortaya çıkan bir bozukluk olmasına rağmen, bağnazlık kıt akıllı kimselerde, yani aklını narsistlere kiralayanlarda ortaya çıkan bir bozukluktur.

Bağnaz kimselerde beyin denilen düşünme organı, narsistlere kiraya verildiği için o narsistler o bağnazların yerine düşünmekte, o bağnazlara ise sadece o söylenileni bilinçsizce savunmak düşmektedir. 

Tabi bunu din adına yaptıkları için uhrevi bir karşılığı da olduğunu zannederek bu işlerini daha bir aşkla ve şevkle yapmaktadırlar.

Narsistlik ve Bağnazlık ortaya çıkan bozukluk, kişinin bazı duygularını tatmin aracıdır. Bizim ilgi alanımız dini konular olduğu için, biz bu alanda böyle kişilik bozukluklarına sahip olan kimselere dikkat çekmeye çalışıyoruz. Diğer alanlarda bu tür kişilik bozukluğuna sahip insanların olduğu malumdur.

Bu durum tedavi gerektiren bir konu olmasına rağmen maalesef, hiç kimse bunun bir hastalık olduğunu bile farketmeden ortalıkta dolaşmaktadır. 

Peki böyle durumda olan insanlarla karşılaştığımız zaman yapmamız gereken nedir?

--- Furkan s. 63 - Ve Rahman'ın kulları o kimselerdir ki o yerin üzerinde alçak gönüllü olarak yürürler ve o düşüncesizler onlara söz söylediği zaman, "Selam" derler.

Bu konuda örnek verilebilecek birçok ayet bulunmaktadır. Eğer biz de karşımızdaki gibi aynı bozukluğa sahip değilsek yapılacak en doğru davranış Furkan s. 63. ayeti olmalıdır.

Bunun tersi bir davranış iki inatçı keçinin bir köprüde toslaşmasından başka bir şey olmayacak neticede her iki keçi dereye düşecektir.


7 Ekim 2025 Salı

Kur'an'da Eti Pişirerek Yemek Var mı? (Kur'an'da Namazı Bulamayanlara)

Son yıllarda Kur'an üzerine kafa yoran bazı kimselerin, biz insanlık ailesi olarak sanki dün yeryüzüne indirilmiş ve bize Allah (c.c.) tarafından da bir kitap verilmiş ve bu kitaptaki bazı emir ve nehiyler konusunda önceden hiçbir bilgi birikimine sahip değilmişiz gibi kitabı okuma eylemi içinde olduklarına şahit olmaktayız.

Özellikle ritüel olarak bildiğimiz namaz, hacc, oruç gibi kulluk ameliyelerinin Kur'an'da olmadığı iddia edilmekte ve bunlarla ilgili ayetler bin dereden su getirilerek tevil edilmekte, sonuçta "Bakın Kur'an'da namaz, hacc, oruç yok" denilerek işin içinden çıkılmaktadır. Hatta daha ileri gidilerek namaz adı bildiğimiz ibadetin müşrik adeti olduğu bile iddia edilmektedir.

Bu iddiada bulunanlar aslında bir noktada haklı sayılabilir. Nasıl mı?

Çünkü namaz içinde yapılan kıyam, rüku, secde gibi ameliyeler insanlığın ortak paydasıdır. Yani insanlar tanrı olarak kutsadıkları varlıklara olan tazimlerini bu şekiller ile yerine getirmektedirler. Bir hindu, tanrı olarak bildiği şeye kulluğunu ona secde ederek gösterirken, bir Müslüman ise tanrı olarak bildiği Allah (c.c.) ye karşı olan kulluğunu ona secde ederek gösterir.

Burada secde eyleminin ilk olarak müşriklerden çıktığı, Müslümanların da bunu onlardan sahiplendiği anlaşılmasın. Allah (c.c) bize kitabında insanların tek bir toplum olduğu yani fıtri melekelere sahip olarak yaratıldığı, sonradan bu melekelerin bazılarında kaybolarak şirke dönüştüğünü bildirir.

Yani insanda aslonan Allah'a kulluktur, şirk ise arızi bir durumdur. İnsanlık fıtri melekelerini kullanarak Allah'a secde ederken, zaman içinde bazıları bunu unutup secdelerini başka tanrılara yapmış, ortak adı "EZZİKR" olan tarih boyunca elçilerle gönderilen kitaplar bunu hatırlatmak amacı ile gönderilmiştir.

Bizim asıl amacımız Kur'an'da namazı ispat değildir. Amacımız Kur'an'ın binlerce yıllık insanlık bilgi birikimine sahip bir topluma indiğinden hareketle Hacc s. 36. ayetinden bir örnekleme yapmaya çalışmaktır.

Hacc s. 36- Ve o iri bedenli develer, biz onları da sizin için Allah'ın farkındalıklarından olarak yaptık. Onlardaki hayır sizin içindir. (Kesim için) saflar halinde oldukları zaman, onların üzerine Allah'ın ismini hatırlayın. Yanları üzeri düşüp kımıldamadıkları zaman, artık onlardan yeyin ve o tok gözlüye de ve aç gözlüye de yedirin. İşte böylece şükretmeniz için onları size boyun eğdirdik.

Yukarıdaki ayet çevirisi hayvan kesiminin nasıl yapılacağı hakkındadır. Şimdi biz eğer daha önceden et yemek konusunda hiçbir bilgi birkimimiz yok ve bu et yemeyi Kur'an'a göre yapacak olursak, bu etin pişirilmeden yenmesi gerektiğini iddia edebiliriz.

Çünkü ayet, kesim bittiği zaman onlardan yemeyi emretmektedir. Ayette kestikten sonra pişirerek yeyin şeklinde bir emir bulunmamaktadır. Hatta Kur'an'ın herhangi bir yerinde kesilen hayvanın etinin pişirilerek yenmesi ile ilgili bir ayet bulunmamaktadır.

Ama hiçbir alklı selim sahibi kimse "Kur'an'da etin pişirilerek yenmesi hakkında ayet yoktur, etin çiğ olarak yenmesi gerekir, onun için eti pişirerek yemek müşriklerin adetidir" şeklinde bir söz de sarfetmez.

Neden sarfetmez?

Çünkü etin pişirilerek yenmesi insanlığın binlerce yıllık bilgi birikiminin getirdiği bir ameliyedir. Aslonan etin pişmiş olarak yenmesidir, etin çiğ olarak yenmesi şeklinde bir eylem ortaya koyan kimse sıradışı bir iş yapmış olarak görülür.

Şimdi, etin nasıl yeneceğini Kur'an'dan bulmaya çalışan bir kimse bu ayeti gördüğü zaman Kur'an'a uymak adına yapması gereken şey hayvan kesildikten sonra onu hemen yemesi yani pişirmeden yemesidir. Eğer Kur'an'da etin nasıl yeneceğini arayan bir kimseyse eti pişirerek yemesi Kur'an'a uymaMAsı anlamına gelecektir.

Burada hemen haklı olarak "Etin nasıl yeneceğini de mi Kur'an'a bakacağız?" itirazı gelecektir.

Elbette bizim böyle bir iddiamız yoktur. Bizim kastımız bazı kimselerin Kur'an'a bakış açısındaki sakatlığa dikkat çekmektir.

Kur'an'ın namaz hocası kitapları gibi detaylı bir namaz anlatımında bulunması gerektiği iddiasında bulunarak, bu detayları bulamadıkları için "Kur'an'da namaz yoktur" iddiasında bulunanlar, Kur'an'da etin nasıl yeneceği hakkında bilgi olmamasına rağmen, onu pişirerek yemektedirler.

Kur'an namazın şeklinden çok, ruhuna vurgu yapmıştır. Çünkü şekli olarak öteden beri müşrikler tarafından uygulanan bir eylemdir. Putlara karşı kılınan namaz şirk eylemi olup, putlardan temizlenerek kılınan namaz ise bir tevhid eylemidir.

Şimdi tekrar sorarız;

Kur'an'da nasıl namaz kılınacağını bulamayanlar, kesilen hayvanın etini nasıl yiyorlar?


29 Ağustos 2025 Cuma

Asr Suresi ve Hakkı ve Sabrı Tavsiye Etme Görevimiz

Asr suresini okuduğumuz zaman, insanın hakkı ve sabrı birbirine tavsiye ederek zarardan kurtulabileceğinin bizlere beyan edildiğini görmekteyiz.

Peki bir inanan olarak bu surenin beyanını bugün hayata nasıl yansıtabiliriz?

Bu sorunun cevabını bu yazının yazıldığı günlerde Konya'da bir doktorun bir hastasını açık giyiminden dolayı "Teşhirci" olduğu gerekçesi ile muayene etmemesi üzerinden yürüyen tartışmaları merkeze alarak vermeye çalışacağız.

Bu olayın karşı mahalle çocukları tarafından nasıl görüldüğü bu yazının konusu değildir. Çünkü karşı mahalleye göre o doktor gerici bir yobaz olduğu için böyle bir tepki vermiştir. 

Biz bu olay üzerinden İslami hassasiyet gerektiren konularda bir inanan olarak nasıl bir bakış açısı sergilemek gerektiği üzerinde düşünmeye çalışacağız.

Konu hakkında yazılanlara baktığımızda İslami cenahın bu noktada farklı tutumlar sergilediğini görmekteyiz.

1- Doktorun hastasının muayene etmeyi ret etmesinin doğru olduğunu savunan taraf.

2- Doktorun hastasının muayene etmeyi ret etmesinin yanlış olduğunu savunan taraf.

3- "Size ne kardeşim nasıl giyinirse giyinsin alemin giyiminden size ne" diyen taraf.

Bizim bu konudaki kanaatimiz şu dur; Bir doktor her ne kadar hasta seçimi hakkı olduğunu iddia etse de, bir kişinin giyiminin uygun olmadığı gerekçesi ile onu muayene etmeyi ret etmesi doğru değildir.

Dün baş örtüsünden dolayı haksızlığa uğrayan insanların haklarını savunurken kullandığımız argümanları unutarak, bugün açık giyimli bir bayanın uğradığı durumu alkışlamamız hakkaniyete uygun değildir.

Sayın doktorun hassasiyetini bu noktada doğru görüyor, fakat hastasına karşı yaptığı muameleyi doğru bulmuyoruz.

Bunu söylerken 3. şıktaki tarafta olmadığımız bilinmelidir. Sayın doktor eğer kendisine gelen o hastanın giyim tarzının hoş olmadığını uygun bir dille söylemiş olsaydı, daha doğru bir iş yapmış olacağını düşünüyoruz.

"Hastanın giyiminden doktora ne" diyen olabilir. Fakat İslami hassasiyetii olan bir kişi inancı açısından yanlış bulduğu bir şeyi karşı tarafa uygun bir dille uyararak aktarmak durumundadır.

İşte zurnanın zırt dediği yer burasıdır. İnsanların yaşam tarzına karışmak kimin haddinedir?

Bu olay bizlere göstermektedir ki, inanan insanlar olarak toplumun İslami değerlere olan saygısızlığı bizleri gerçekten rahatsız etmektedir ve bu rahatsızlığımızı nasıl dile getirmemiz gerektiği asıl konuşulması gereken noktadır.

Öncelikle şunu ifade etmek isteriz ki; Toplumda İslami değerlere uygun olmayan bir durum görüldüğü zaman bizim inanç değerlerimiz, bu duruma tepki verilmesi gerektiğini söyler. Bu tepkinin nasıl ve ne şekilde verilmesi gerektiği önemlidir. 

Bu tepki elbette incitici dil ve şiddet ile verilmeyecektir.

İnandığımızı iddia ettiğimiz kitap, her konuda olduğu gibi bizlere bu konuda da yol göstericidir.

Kimsenin inandığı değerlere küfür ve hakaret etmeyeceğiz ki onlar da bizim inandığımız değerlere küfür ve hakaret etmesinler. (Enam s. 108. ayet)

Bir kimsenin inandığı değerlere hakaret ederek o kimsenin inancını terk ettiği görülmüş değildir, aksine o kişi inancına daha da sıkı sarılacaktır.

Bugün toplulumuzun büyük bir kesimi İslami değerleri baz alarak ona göre bir yaşam tarzı belirlemediği, hatta İslami değerlere aleni bir şekilde karşı olduğunu beyan ederek bu değerlere ters ne varsa yapıp inkarcılığını alenileştirme eğiliminde olduğu için, bizim inandığımız değerler üzerinden onları eleştirmemiz toplumda bir sıkıntıya neden olmaktadır. Bu sıkıntı bizim susmamızı ve yanlışlara karşı tepki vermememizi elbette gerektirmez.

Toplumdaki insanların yargı değerlerinin farklı olması bu durumu ortaya çıkarmaktadır. Bizim için yanlış olan bir yaşam tarzı onlar için gayet normal olup, buna müdahele edilmesi onlar için yanlıştır.

Yaşadığımız toplumda durum maalesef bu şekildedir.

Bizler elbette "Ne halleri varsa görsünler" diyerek bir kenara çekilecek değiliz.

Herkesini inancını ve yaşamını ona göre belirlediği bir ideolojisi vardır ve yaşamını bu çizgide sürdürmektedir.

Bizim kimseye şirin görünmek için değerlerimizden taviz vermek gibi durumumuz asla söz konusu değildir. Fakat içimizde bu noktaya gelmiş insanların olması maalesef üzücü bir durumdur.

Bazı bayanların açıklık sınırlarını zorlar şekilde olan giyim(sizlik) tarzı, gerçekten rahatsızlık vericidir. Bu rahatsızlığı önlemek polisiye tedbirlerle de mümkün değildir.

Bizler Asr suresi gereği hakkı ve sabrı tavsiye etmeye her zaman devam edeceğiz. Araf suresi 161. 166. ayetler arasında anlatılan deniz kıyısında yaşayan bir toplumun helak edilişi bizler için bu noktada önemli bir beyandır.

O kıssaya baktığımızda toplumun 3 kısma ayrıldığı görülmektedir. 1- Yasağa riayet etmeyenler. 2- Yasağa riayet edenler ve etmeyenleri uyaranlar. 3- Neme lazımcı olanlar. 

1. ve 3. gurupta olanların helak edildiğinin bizlere beyan edilmiş olması yasağa riayet etmemenin ve neme lazımcılığın yanlış bir tutum olduğunun anlaşılmasıdır. İçimizde olan neme lazımcılar ve müdaheneciler bize bir ayak bağından başka birşey değildir.

Toplumdaki gidişatın yanlış olduğunu bu durumun insanlara açıkça söylenmesi bizim inancımızın bir gereği ve inananlar olarak vazifemizdir. İçimizden ve dışımızdan buna engel olmaya çalışanlar elbette olacaktır.

İnananlar olarak her konuda ayrışmayı başardağımız gibi toplumdaki yanlışlara tepki verilecek mi yoksa verilmeyecek mi noktasında da ayrışmayı başardığımız bu olay üzerinden anlaşılmaktadır.

Tekrar ediyoruz, biz inandığımız değerleri kitaba uygun bir yolla anlatmaya devam edeceğiz, başkaları da karşı çıkmaya devam edecek. İnsanlar karşı çıkıyor diye susacak veya aman onları kırmayalım incitmeyelim diye onların hoşuna gidecek tavırlar içinde asla olmayacağız. 

Neticede herkes inandığının ve yaşadığının hesabını verecektir. 


24 Temmuz 2025 Perşembe

ZÜMER SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Bu kitabın indirilmesi, o en güçlü, o en bilge Allah'tandır.

2- Şüphesiz ki biz o kitabı sana o gerçekle indirdik, öyleyse sen de o yaşam sistemini Allah'a özgüleyerek O'na kulluk et.

3- Dikkat edin, o katışıksız yaşam sistemi Allah'ındır. Ve o kimseler ki O'nun berisinden bir takım yönelenler bellemişlerdir, onlar: "Biz onlara, bizi Allah'a bir yakınlıkla yaklaştırmalarından başka (bir nedenle) kulluk etmiyoruz" (diyorlar). Şüphesiz ki Allah, onların aykırılığa düşmekte oldukları şeyler hakkında onların arasında karar verecektir. Şüphesiz ki Allah, o yalancı, çok nankör kimseyi doğruya iletmez.

4- Eğer Allah bir çocuk sahiplenmek isteseydi, kesinlikle takdir etmekte olduğu şeylerden dileyeceği şeyi seçerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır. O, tek, boyun eğdirici güç sahibi Allah'tır.

5- O, o gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etti. O geceyi o gündüzün üzerine sarıyor ve o gündüzü de o gecenin üzerine sarıyor ve o güneşi ve o ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süreye akmaktadır. Dikkat edin O, çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır.

6- O, sizi bir tek benlikten takdir etti, sonra ondan da onun eşini meydana getirdi ve sizin için o hayvanlardan sekiz eş indirdi. O sizi, sizin annelerinizin karınlarında üç karanlık içindeki bir takdirin ardından bir takdirle takdir ediyor. Bu, sizin Efendiniz Allah'tır. O hükümranlık O'nundur. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Böyle iken siz nasıl da çevriliyorsunuz?

7- Eğer siz gerçeği örterseniz, şüphesiz ki Allah sizden çok zengindir ve O, kulları için o gerçeği örtmeye hoşnut olmaz. Ve eğer siz şükrederseniz, sizin için ona hoşnut olur. Ve bir ağır yük taşıyıcı, diğerinin ağır yükünü taşımaz. Sonra sizin dönüşünüz Efendinizedir, artık O sizin işlemekte olduğunuz şeyleri size haberlendirecektir. Şüphesiz ki O, o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

8- Ve o insana bir zarar dokunduğu zaman, kendisinin Efendisini O'na içtenlikle yönelerek çağırır, sonra O onu kendisinden (mal ve insan gücü gibi) bir nimetle güçlendirdiği zaman, önceden O'nu çağırmakta olduğu şeyi unutur ve Allah'a benzerler edinir, bunun sonucunda (başkalarını da) O'nun yolundan saptırır. De ki: "Sen gerçeği örtmenle biraz yararlan. Şüphesiz ki sen o oteşin arkadaşlarındansın."

9- (Böyle bir kimse mi daha hayırlıdır) yoksa o, o diğer (yaşamın) sakınmasıyla o gecenin vakitlerinde boyun eğici olarak ve ayakta durucu olarak gönülden bağlı olan ve kendisinin Efendisinin şefkatini beklemekte olan kimse mi? De ki: "Bilir kimseler ve bilmez kimseler denk midir?" Ancak ve ancak o temiz akıl sahipleri hatırlarlar.

10- De ki: "(Allah size şöyle buyuruyor.) Ey benim inanmış olan kullarım, siz Efendinize karşı korunun. Bu şimdiki (yaşamda) iyilik etmiş olan kimseler için bir iyilik vardır. Ve Allah'ın yeri kapsayıcıdır. Ancak ve ancak o direnerek gayret edenlere iş karşılıkları bir kısıtlama olmaksızın tastamam verilecektir." 

11- 12- De ki: "Şüphesiz ki ben o yaşam sistemini Allah'a özgüleyerek O'na kulluk etmekle buyuruldum. Ve ben o teslim olanların ilki olmak için de buyuruldum."

13- De ki: "Eğer ben Efendime karşı çıkarsam, şüphesiz ki bir büyük gün azabından kaygılanırım."

14- 15- De ki: "Ben yaşam sistemimi Allah'a özgüleyerek O'na kulluk ediyorum. Artık siz de O'nun berisinden dilediğiniz şeye kulluk edin." De ki: "Şüphesiz ki o ziyan edenler o kimselerdir ki, onlar o kalkışın günü kendi benliklerini ve kendi ailelerini ziyana sokmuşlardır. Dikkat edin bu, o apaçık ziyanın ta kendisidir."

16- Onların üstünden o ateşten gölgeler ve onların altından da (o ateşten) gölgeler, onlar içindir. Bu, Allah'ın kendisinin kullarını onunla kaygılandırmakta olduğudur. Ey benim kullarım, artık siz benden korunun.

17- Ve o kimseler ki o taşkınlık yapandan (Tağut'tan) ona kulluk etmekten uzaklaştılar ve Allah'a içtenlikle yöneldiler, o müjde onlar içindir. Artık sen benim kullarımı müjdele.

18- O kimseler ki, o söyleneni dinlerler de onun en iyisini izlerler. İşte onlar o kimselerdir ki, Allah onları doğruya iletmiştir ve işte onlar, o temiz akıl sahiplerinin ta kendileridir.

19- O kimseyi mi o azabın kelimesi kendisinin üzerine bir gerçek olmuştur? Artık o ateşin içindeki kimseyi sen mi kurtaracaksın?

20- Fakat o kimseler ki Efendilerinden korundular, özel odalar onlar içindir, onların altından o nehirler akar yapılanmış özel odalar da onların üstündedir. (Bu), Allah'ın söz vermesidir. Allah, o verdiği söze aykırı davranmaz.

21- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah o gökten bir su indirdi böylece onu o yerin içindeki kaynaklara soktu, sonra onunla bir ekin çıkarıyor ki onun renkleri değişiktir? Sonra (o ekin) olgunlaşır böylece sen de onu sararmış olarak görürsün, sonra onu bir kırıntı haline getiriyor. Şüphesiz ki bunda, o temiz akıl sahipleri için kesinlikle bir hatırlatma vardır. 

22- (O kalpleri katılaşan kimse mi) yoksa Allah onun göğsünü İslam'a açmış, artık o da kendisinin Efendisinden bir ışık üzerindeki kimse mi (daha hayırlıdır?) Artık yazıklar olsun Allah'ın hatırlatmasından kalpleri katılaşanlara. İşte onlar, bir apaçık sapkınlık içindedir.

23- Allah, o sözün en iyisini bir benzeşmeli tekrarlanan kitap olarak indirdi. Efendilerinden endişe etmekte olan kimselerin derileri ondan ürperir. Sonra onların derileri ve kalpleri Allah'ın hatırlatmasına karşı yumuşar. Bu, Allah'ın doğruya iletmesidir, onunla kimi dilerse doğruya iletir. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir doğruya iletici yoktur.

24-  (O azaptan güvende olan kimse mi) yoksa o kalkışın günü o azabın kötüsünden kendi yüzünü koruyacak kimse mi (daha hayırlıdır?) Ve o haksızlık yapanlara: "Siz kazanmakta olduğunuz şeyleri tadın" denilmiştir.

25- Onlardan önceki kimseler de yalanlamıştı da o azap onlara fark edemeyecekleri yerden gelmişti.

26- Böylece Allah onlara bu şimdiki yaşamda o rezilliği tattırmıştı. Ve o diğer (yaşam)ın azabı ise, daha büyüktür. Eğer onlar biliyor olsalardı.

27- Ve ant olsun ki biz o insanlara, bu okunan (Kur'an) da onların hatırlamaları için, her bir örnekten ortaya koyduk.

28- Onların korunmaları için, bir eğriliği olmayan bir Arabi okuma olarak.

29- Allah, kendisinde birbiriyle uyuşamayan ortakları olan haldeki bir adamı ve tek adama bağlı haldeki bir adamı, bir örnek olarak ortaya koydu. Bu ikisi bir örnek bakımından denk olur mu? O övgü Allah'adır. Hayır, onların tamamı bilmezler.

30- Şüphesiz ki sen (gelecekte) bir ölüsün ve şüphesiz ki onlarda (gelecekte) ölülerdir.

31- Sonra şüphesiz ki sizler o kalkışın günü Efendinizin yanında birbirinizle çekişeceksiniz.

32- Artık Allah'a karşı yalan söylemiş ve o doğruyu, kendisine geldiği zaman yalanlamış kimseden daha haksızlık yapan kimdir? O gerçeği örtücüler için cehennemde bir barınak yok mudur?

33- Ve o kimse ki o doğruyu getirmiş ve kendisi de onu doğrulamıştır, (ona uyanlar var ya) işte onlar, o korunanların ta kendileridir.

34- Efendilerinin yanında dileyecekleri şeyler, onlar içindir. Bu, o iyilik edenlerin karşılığıdır.

35- Sonunda Allah onlardan işledikleri şeyin en kötüsünü örtecek ve onları işlemekte oldukları şeylerin en iyisiyle karşılık verecektir.

36- Allah kendisinin kuluna yeterli değil midir? Ve onlar seni O'nun berisinden olan kimselerle kaygılandırıyorlar. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir doğruya iletici yoktur.

37- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık onun için hiçbir saptırıcı yoktur. Allah çok güçlü, öç sahibi değil midir?

38- Ve eğer sen onlara: "O gökleri ve o yeri kim takdir etti?" diye sorsan, onlar kesinlikle "Allah" diyecekler. De ki: "Siz, Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeyleri gördünüz mü? Eğer Allah bana bir zarar isterse, onlar O'nun zararını kaldıranlar mıdır? Veya bana bir şefkat isterse, onlar O'nun şefkatini tutanlar mıdır?" De ki: "Allah bana yeterlidir. O dayananlar yalnızca O'na dayanır."

39- 40- De ki: "Ey topluluğum, siz durumunuzun gereği üzere işleyin. Şüphesiz ki ben de işleyiciyim. Kendisini rezil edecek bir azab kime gelecek ve bir sürekli azap kimin üzerine serbest olacak, siz ileride bileceksiniz.

41- Şüphesiz ki biz sana o kitabı o insanlar için o gerçekle indirdik. Artık kim doğruya iletilirse, kendi benliği içindir. Ve kim saparsa, ancak ve ancak kendi benliğine karşı sapar. Ve sen onların üzerine bir dayanak değilsin.

42- Allah, o benlikleri ölümlerinin vaktinde ömürlerini tamamlar ve ölmeyen benliği ise uykusunda (ömrünü tamamlar). Böylece o benliğin üzerine o ölümü ona hükmettiğini tutar ve o diğerini ise bir isimlenmiş süreye kadar (yaşama) gönderir. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluğa kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

43- Yoksa onlar Allah'ın berisinden eşlikçiler mi bellediler? De ki: "Eğer ki onlar bir şeye hükümran olamazlar ve bağlantı kuramazlar olsalarda mı?"

44- De ki: "O eşlikçilik, toplu olarak Allah'ındır. O göklerin ve o yerin hükümranlığı, O'nundur. Sonra siz O'na döndürüleceksiniz."

45- Ve Allah tek olarak hatırlandığı zaman, o diğer (yaşama) inanmaz kimselerin kalpleri sıkışır. Ve O'nun berisinden kimseler hatırlandığı zaman ise, onlar birden müjdeleşirler.

46- De ki: "O göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı, o algılanamayanın ve tanık olunanın bilicisi Allah'ım! Hakkında aykırılığa düşmekte oldukları şeylerde kullarının arasında sen karar vereceksin."

47- Ve eğer o yerde olan şeyler toplu olarak ve onun beraberinde bir örneği de haksızlık yapmış olan kimselerin olsaydı, o kalkışın günü o azabın kötülüğünden dolayı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirlerdi. Ve onlara hesap etmekte olmadıkları şeyler Allah'tan belli olmuştur.

48- Ve onlara kazandıkları şeylerin kötülükleri belli olmuş ve kendisiyle alay etmekte oldukları şey onları sarıvermiştir.

49- Ve o insana o zarar dokunduğu zaman, bizi çağırır. Sonra biz onu bizden (mal ve insan gücü gibi) bir nimet verdirdiğimiz zaman: "O bana ancak ve ancak (benim yanımdaki) bir bilgi üzerine verilmiştir" der. Hayır, o bir denemedir, fakat onların tamamı bilmezler.

50- (Karun gibi) onlardan önceki kimseler de kesinlikle onu demişti de kazanmakta oldukları şeyler onlara bir zenginlik sağlamamıştı.

51- Böylece kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara eriştirildi. Bunlardan (Mekkelilerden) haksızlık yapmış olan kimselere de kazandıkları şeylerin kötülükleri onlara eriştirilecektir. Ve onlar başarısız bırakıcılar olamazlar.

52- Onlar bilmediler mi, şüphesiz ki Allah o rızkı kime dilerse geniş tutuyor ve bir ölçüye göre veriyor? Şüphesiz ki bunda, inanmakta olan bir topluluğa kesinlikle ayetler vardır.

53- 54- 55- 56- 57- 58- De ki: "(Allah size şöyle buyuruyor): Ey benim kendi benliklerine karşı savurganlık yapmış kimseler olan kullarım, siz sakın Allah'ın şefkatinden karamsar olmayın. Şüphesiz ki Allah, o arkaya takılı suçları toplu olarak bağışlar. Şüphesiz ki O, çok bağışlayıcının, çok merhamet edicinin ta kendisidir. Siz, o azabın size gelmesi öncesinden Efendinize içtenlikle yönelin ve O'na teslim olun, sonra siz yardım da edilmezsiniz. Ve siz, fark edemezken o azabın beklenmedik bir zamanda gelmesi öncesinden, Efendinizden size indirilmiş olan şeyin en iyisini izleyin. Bir benliğin 'Ey Allah'ın yanında ölçüyü kaçırmam üzerine duyduğum özlemim, şüphesiz ki ben kesinlikle o maskaraya alanlardandımdemesi veya 'Eğer şüphesiz ki Allah beni doğru yola iletmiş olsaydı, kesinlikle ben de o korunanlardan olurdumdemesi veya o azabı gördüğü vakit 'Eğer şüphesiz ki benim için bir tekrar olsaydı, artık ben de o iyilik edenlerden olurdumdemesi (öncesinden size indirilmiş şeye takılın).

59- (Allah ona): "Hayır, ayetlerim kesinlikle sana gelmişti de sen onları yalanlamış ve büyüklük taslamış ve o gerçeği örtücülerden olmuştun" (diyecek).

60- Ve sen o kalkışın günü sen Allah'a karşı yalan söylemiş olan kimselerin yüzlerini simsiyah olarak görürsün.  O büyüklenenler için cehennemde bir barınak yok mudur?

61- Ve Allah, korunmuş olan kimseleri başarıları nedeniyle kurtarır. Onlara o kötülük dokunmaz ve onlar üzülmezler.

62- Allah, her bir şeyin takdir edicisidir. Ve O, her bir şeyin üzerinde bir dayanaktır.

63- O göklerin ve o yerin kilitleri, O'nundur. Ve o kimseler ki Allah'ın ayetlerini (redderek) örttüler, işte onlar, o ziyan edenlerin ta kendileridir.

64- De ki: "Ey o düşüncesizler, siz bana Allah'tan başkasına kulluk etmemi mi buyuruyorsunuz?"

65- 66 -Ve ant olsun ki sana ve senden önceki kimselere (şöyle) vahyedilmiştir: "Eğer sen ortak koşarsan, senin işin kesinlikle boşa gider ve kesinlikle o ziyan edenlerden olursun. Hayır, öyleyse sen Allah'a kulluk et ve o şükredenlerden ol."

67- Ve onlar Allah'ı O'nun gücünün gereğiyle değerlendiremediler. Ve o yer o kalkışın günü toplu olarak O'nun avucundadır ve o gökler de O'nun sağ eliyle dürülmüştür. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortak koşmakta oldukları şeylerden yücedir.

68- Ve boruya üflenmiştir de Allah'ın dilediği kimseler dışında o göklerdeki kimseler ve o yerdeki kimseler yıkılmıştır. Sonra ona diğer bir daha üfürülmüş, birden onlar ayağa kalkmış olarak bakıyorlar.

69- Ve o yer kendisinin Efendisinin ışığıyla aydınlanmış ve o kitap konulmuş ve o haberciler ve o tanıklar getirilmiş ve onların arasında o gerçek onlara haksızlık yapılmaksızın yerine getirilmiştir.

70- Ve her bir benliğe işlediği şey tastamam verilmiştir. Ve O, onların yapmakta oldukları şeyleri en iyi bilendir. 

71- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler cehenneme küme küme olarak sevk edilmiştir. Nihayet ona geldikleri zaman, onun kapıları açılmış ve onun  görevlileri onlara: "Efendinizin ayetlerini size peşi sıra okumakta olan ve sizi bu gününüzle karşılamakla uyarmakta olan sizden elçiler size gelmedi mi?" demiş, (onlar da): "Evet (geldi)" demişler, fakat o azabın kelimesi o gerçeği örtücülerin üzerine gerçek olmuştur.

72- (Onlara): "Siz onda sürekli kalıcılar olarak cehennemin kapılarına girin" denilmiştir. Ne sıkıntılıdır o büyüklenenlerin barınağı.

73- Ve Efendilerinden korunmuş olan kimseler o bahçeye küme küme olarak sevk edilmiştir. Nihayet ona geldikleri zaman onun kapıları açılmış haldedir ve onun görevlileri onlara: "Selam sizin üzerinizedir siz temizlendiniz, artık sürekli kalıcılar olarak ona girin" demiştir.

74- Ve onlar da: "O övgü Allah'adır, O ki bize verdiği sözünü doğruladı ve bu yere bizi mirasçı yaptı, biz o bahçeden nerede dilersek yerleşiyoruz" demişlerdir. Artık o (güzel işleri) işleyenlerin iş karşılığı ne güzeldir.

75- Ve sen, o melekleri de o arşı çevresinden kuşatanlar olarak Efendilerini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutmakta olduklarını görürsün. Ve onların arasında (karar) gerçekle yerine getirilmiş ve: "O övgü o tüm insanların Efendisinedir" denilmiştir.

 

17 Temmuz 2025 Perşembe

SAD SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Sad. O hatırlatma sahibi okunan (Kur'an) a ant olsun. 

2- Hayır, gerçeği örtmüş olan kimseler bir güçlülük ve bir ayrışma içindedir.

3- Biz onlardan önce kuşaktan kaçını yok ettik de, onlar (kurtulmak için) seslendiler, oysa kurtulmanın vakti değildi.

4- 5- Ve onlar kendilerine içlerinden bir uyarıcı gelmesine şaştılar ve o gerçeği örtücüler: "Bu, bir çok yalancı sihirbazdır. O tanrıları bir tek tanrı mı yaptı? Şüphesiz ki bu, kesinlikle şaşılacak bir şeydir" dedi.

6- 7- 8- Ve içlerinden o ileri gelenler: "Yürüyün ve tanrılarınızın üzerinde direnip gayret edin. Şüphesiz ki bu, kesinlikle (sizden) istenilen bir şeydir. Biz bunu o diğer inançta işitmedik. Bu, bir düzmeceden başkası değil. O hatırlatma aramızdan ona mı indirildi?" diye hareketlendi. Hayır, onlar benim hatırlatmamdan bir kuşku içindedir. Hayır, onlar benim azabımı henüz tatmadılar.

9- Yoksa, o en güçlü, o bolca bahşeden senin Efendinin şefkat depoları onların yanında mıdır? 

10- Yoksa, o göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin hükümranlığı onların mıdır? Öyleyse onlar (hükümranlığındaki) o araçlarla yükselsinler.

11- (Onlar) orada hezimete uğramış o gruplardan herhangi bir askerdir.

12- 13- Onların öncesi Nuh'un topluluğu ve Ad ve o kazıkların sahibi Firavun ve Semud ve Lut'un topluluğu ve o ormanlık yerin arkadaşları da yalanlamıştı. İşte onlar o (hezimete uğramış) gruplardı.

14- (O grupların) hepsi o elçileri yalanlamaktan başkasını yapmamıştı. Böylece benim sonlandırmam bir gerçek oldu.

15- Ve bunlar da (Mekke'liler) bir tek korkunç sesten başkasına bakmıyor, öyle ki onun iki sağım arası kadar süresi yoktur.

16- Ve onlar: "Ey Efendimiz, bizim paymızı o hesabın gününden önce bize çabuklaştır" dediler.

17- Sen onların söylemekte oldukları şeylere karşı direnip gayret et ve o (güçlü) elin sahibi kulumuz Davud'u hatırla. Şüphesiz ki o, (Allah'a) çokça dönen biriydi.

18- 19- Şüphesiz ki biz, o dağları onun beraberinde boyun eğdirmiştik, o akşam karanlığı ve o kuşluk vakti tesbih ederlerdi*. Ve sürülüp toplanmış o kuşlar da. Hepsi ona (Davud'a) çokça dönendi.

*Dağların ve kuşların Davud ile beraber tesbih etmelerinin anlamı, Davud'un her şeye hükmeden bir kral olmasından doğan yetkisini ekolojik dengeyi bozmadan kullanması anlamında olabileceğini düşünüyoruz. Allahu a'lem.

20- Ve biz onun hükümranlığını çetinleştirmiş ve ona o bilgeliği ve o sözü ayırmayı vermiştik.

21- Ve sana o çekişme haberi geldi mi? Hani onlar o özel bölmeye tırmanmışlardı.

22- 23- Hani Davud'un yanına girmişlerdi de o da onlardan dehşete düşmüştü. (Onlar): "Sen sakın kaygılanma. (Biz)iki çekişeniz, bir kısmımız bir kısma karşı haddi aştı, artık sen bizim aramızda o gerçekle karar ver ve sakın haktan uzaklaşma ve bizi o yolun denk olanına ilet. Şüphesiz ki bu, benim kardeşimdir. Onun doksandokuz dişi koyunu ve benim ise bir tek dişi koyunum var. Hal böyle iken o 'Onu da benim güvenceme ver' dedi ve o sözde bana güçlü geldi" demişlerdi.

24- (Davud): "Ant olsun ki o, senin koyununu kendi koyunlarına (katmayı) istemekle sana haksızlık yapmıştır. Ve şüphesiz ki o (mallarını birbirine) karıştıranlardan birçoğu, bir kısmı bir kısma karşı kesinlikle haddi aşar. İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseler başka ve onlar da bir azdır" demişti. Ve Davud bizim kendisini ancak ve ancak denediğimize kanaat getirmişti de Efendisine bağışlama istemiş ve saygıyla eğilerek kapanmış ve içtenlikle yönelmişti.

25- Bunun üzerine bizde bunu (yaptığı yanlışı) bağışlamıştık. Ve şüphesiz ki onun bizim yanımızda kesinlikle bir yakınlığı ve dönülecek yerin iyisi vardır.

26- (Biz ona): "Ey Davud, şüphesiz ki biz seni o yerde bir ardıl olarak atadık, artık sen o insanların arasında o gerçekle karar ver ve o keyfi arzuyu izleme, yoksa seni Allah'ın yolundan saptırır. Şüphesiz ki o kimseler Allah'ın yolundan sapıyorlar, o hesabın gününü unutmuş olmaları nedeniyle, bir çetin azap onlar içindir" (dedik).

27- Ve biz o gökleri ve o yeri ve ikisinin arasında olan şeyleri geçersiz olarak takdir etmedik. Bu, gerçeği örtmüş olan kimselerin kanaatidir. Artık yazıklar olsun o ateşten dolayı o (gerçeği) örtmüş olan kimselere.

28- Yoksa biz inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseleri o yerde o bozuculuk yapanlar gibi mi sayarız? Yoksa biz o korunanları sınır tanımayanlar gibi mi sayarız?

29- (Bu), onun ayetlerini onların derinlemesine düşünmeleri için ve o temiz akıl sahiplerinin de hatırlamaları için bizim onu sana indirdiğimiz berketlenmiş bir kitaptır.

30- Ve biz Davud'a Süleyman'ı bahşettik. O ne güzel kuldu. Şüphesiz ki o, (Allah'a) çokça dönen biriydi.

31- 32- Hani ona o akşam karanlığı o soylu koşu atları sunulmuştu da: "Şüphesiz ki ben o malın sevgisini Efendimi hatırlatmasından dolayı sevdim" demişti. Nihayet (o atlar) o engele gizlenmişti.

33- (Süleyman): "Onları bana geri döndürün" (demiş, atların) o bacaklarını ve  o boyunlarını sıvazlamaya başlamıştı.

34- 35- Ve ant olsun ki biz Süleyman'ı denemiş ve onu tahta çıkan basamağının üzerinde bir cesetle karşılaştırmıştık, sonra o içtenlikle yönelmiş: "Ey Efendim, beni bağışla ve bana, benden sonra bir kimseye uygun düşmeyecek bir hükümranlık bahşet. Şüphesiz ki sen, o bolca bahşedenin ta kendisisin" demişti.

36- 37- 38- Bunun üzerine biz, onun buyruğuyla eriştirdiği yere yumuşakça esen o rüzgarı ve her bir yapı ustası ve dalgıçlık yapan o şeytanları ve o zincirlerle birbirine yaklaştırılmış diğerlerini de ona boyun eğdirmiştik.

39- (Ona): "Bu, bizim vergimizdir. Artık bir kısıtlama olmaksızın büyük iyilikte bulun veya tut" (demiştik).

40- Ve şüphesiz ki onun bizim yanımızda kesinlikle bir yakınlığı ve dönülecek yerin iyisi vardır.

41- Ve sen, bizim kulumuz Eyyub'u da hatırla. Hani kendisinin Efendisine: "Şüphesiz ki o şeytan bana bir yorgunluk ve bir azap dokundurdu" (diye) seslenmişti.

42- (Biz de ona): "Ayağınla binitine vur (şifa için çare aramaya çık). Bu, bir yıkanacak ve içecek soğuk (su)" (demiştik).

43- Ve biz ona bizden bir şefkat ve o temiz akıl sahiplerine bir hatırlatma olarak kendi halkını ve onların beraberinde onların bir mislini de bahşetmiştik.

44- Ve (biz ona): "Bir demet bitkiyi elinle tut da onu (vücudunun hasta yerlerine) koy ve sakın günaha meyletme" demiştik. Şüphesiz ki biz onu direnip gayret eden olarak bulmuştuk. O ne güzel kuldu. Şüphesiz ki o, (Allah'a) çokça dönen biriydi.

45- Ve sen, bizim o (güçlü) eller ve o gözler sahipleri kullarımız İbrahim'i ve İshak'ı ve Yakub'u da hatırla.

46- Şüphesiz ki biz onları, o yurdu hatırda tutmaları nedeniyle bir özgülemeyle özgülemiştik.

47- Ve şüphesiz ki onlar, bizim yanımızda kesinlikle o hayırlı seçilmişlerdendir.

48- Ve sen, İsmail'i ve Elyesa'yı ve Zülkifl'i de hatırla. Ve hepsi o hayırlılardandır.

49- Bu, bir hatırlatmadır. Ve şüphesiz ki o korunanlara kesinlikle dönülecek yerin iyisi vardır.

50- O kapıları sonuna kadar açılmış Adn bahçeleri onlar içindir.

51- Onlarda (o süslü koltuklar üzerine) dayananlar olarak. Onlar, onlarda birçok meyveyi ve içeceği çağıracaklar.

52- Ve o bakışı (sadece eşlerine) kısaltan yaşıt (kadın)lar onların yanındadır.

53- (Onlara): "Bu, o hesabın günü için söz verilmekte olduğunuz şeydir" (denilecektir).

54- Şüphesiz ki bu, kesinlikle ona tükenme hiç olmayan bizim rızkımızdır.

55- Bu, (inananlar içindir). Ve şüphesiz ki o taşkınlık yapanlara kesinlikle dönülecek yerin şerlisi vardır.

56- (Orası) cehennemdir. Onlar ona yaslanacaklardır. Artık ne sıkıntılıdır o döşek.

57- Bu, artık onlar onu tatsınlar, bir kaynar su ve bir irindir.

58- Ve onun şeklinden diğer (azaplar da) eşler halindedir.

59- 60- (Onlar birbirleriyle şöyle konuşacaklardır): "Bu, sizin beraberinizde (ateşe) göğüs geren bir bölüktür. Onlara bir genişlik rahatlık (dileği) bile yok. Şüphesiz ki onlar o ateşe yaslananlardır." (Diğer bölük): "Hayır, size bir genişlik rahatlık (dileği) bile yok. Onu bizim önümüze siz getirdiniz. Artık o ne sıkıntılı sabitliktir" dediler.

61- Onlar (yine): "Ey Efendimiz, bunu bizim önümüze kim getirdiyse, artık onun o ateşin içindeki azabını bir kat artır" dediler.

62- 63- Ve onlar (yine): "Bize ne oluyor bizim onları o en şerlilerden olarak saymakta olduğumuz, bir maskara konusu bellediğimiz bir takım adamları biz göremiyoruz? Yoksa o gözler onlardan  kaydı mı?" dediler.

64- Şüphesiz ki bu, o ateşin halkının birbiriyle çekişmesi, kesin bir gerçektir.

65- 66- De ki: "Ben ancak ve ancak bir uyarıcıyım. O tek o boyun eğdirici Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur. O, o göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir, çok güçlüdür, çok bağışlayıcıdır."

67- 68- 69- 70- De ki: "O, bir büyük haberdir. Siz ondan kayıtsız kalanlarsınız. O en yüce ileri gelenler çekişirlerken benim için hiçbir bilgi olmadı. Bana ancak ve ancak benim bir apaçık uyarıcı olduğumdan başkası vahyedilmiyor."

71- 72- 73- Bir zaman senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben bir çamurdan bir beşer takdir ediciyim. Artık ben onu denkleştirdiğim ve ona esintimden (yaşam verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğiciler olarak çökün" demişti de, o meleklerin hepsi toplu olarak hemen boyun eğmişti.

74- İblis hariç, o büyüklük taslamış ve o gerçeği örtücülerden olmuştu.

75- (Allah): "Ey İblis, benim iki elimle takdir ettiğim o şeye boyun eğmenden seni ne alıkoydu? Büyüklük mü tasladın yoksa o yücelenlerden mi oldun?" demişti.

76- (İblis): "Ben kendisinden daha hayırlıyım. Beni bir ateşten takdir ettin ve onu ise bir çamurdan takdir ettin" demişti.

77- 78- (Allah): "Ondan hemen çık. Şüphesiz ki sen artık bir taşlanansın. Ve şüphesiz ki benim dışlamam o karşılığın gününe kadar senin üzerinedir" demişti.

79-   (İblis): "Ey Efendim, onların harekete geçirilecekleri güne kadar beni gözet" demişti.

80- 81- (Allah): "Şüphesiz ki sen o bilinmiş vaktin gününe kadar o gözetilmişlerdensin" demişti.

82- 83- (İblis): "Senin güçlülüğüne ant olsun ki, içlerinden senin o özgülenmiş kulların hariç onları kesinlikle toplu olarak azdıracağım" demişti.

84- 85- (Allah): "(İşte bu söylediğin), o gerçektir. Ve bende o gerçeği söylüyorum, ben cehennemi kesinlikle senden ve onlardan seni izleyen kimselerden topluca dolduracağım" demişti.

86- 87- 88- De ki: "Ben sizden buna karşı hiçbir iş karşılığı sormuyorum. Ve ben o yükümlendirenlerden de değilim. O, o tüm insanlar için bir hatırlatmadan başkası değildir. Ve siz onun haberini bir süre sonra kesinlikle bileceksiniz."


12 Temmuz 2025 Cumartesi

SAFFAT SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ant olsun saf saf dizilenlere.

2- Bir haykırışla sevk edenlere.

3- Bir hatırlatma okuyanlara.

4- Şüphesiz ki sizin tanrınız, kesinlikle tektir.

5- O göklerin ve o yerin ve ikisinin arasında olan şeylerin Efendisidir ve o doğuların da Efendisidir.

6- Şüphesiz ki biz o yakın göğü, o parlak cisimlerin süsüyle süsledik.

7- Her bir inatçı şeytandan bir kollamayla (onu kolladık).

8- Onlar o en yüce ileri gelenleri dinleyemezler ve her bir yandan atılırlar.

9- Bir kovulmayla (kovulurlar). Ve bir sürekli azap, onlar içindir.

10- Bir kapıverme yapmış olan kimse başka, hemen onu da bir parlak ateş parçası izlemiştir.

11- Şimdi sen onlara (sorarak) görüş bildirmelerini iste: Onlar mı bir takdir ediliş bakımından daha çetin, yoksa bizim takdir etmiş olduğumuz (diğer) kimseler mi? Şüphesiz ki biz onları bir yapışkan çamurdan takdir ettik.

12- Hayır, sen (bu işe) şaştın, oysa onlar maskaraya alıyorlar.

13- Ve (bu gerçekler onlara) hatırlatıldığı zaman, onlar hatırlamazlar.

14- Ve onlar (gözle görülen) bir ayet gördükleri zaman, maskaraya almaya kalkıyorlar.

15- 16- 17- Ve onlar: "Bu, bir apaçık sihirden başkası değil. Biz öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi kesinlikle harekete geçirilmişler (olacağ)iz? Ve bizim o ilk atalarımızda mı?" dediler.

18- De ki: "Evet ve siz boyun bükenler olarak (harekete geçirileceksiniz)."

19- O, ancak ve ancak bir tek haykırıştır. Birden onlar (harekete geçirilmişler olarak) bakacaklar.

20- Ve onlar: "Yazıklar olsun bize! Bu, karşılığın günüdür" demişlerdir.

21- (Onlara): "Bu, kendisini yalanlamakta olduğunuz o ayrılma günüdür" (denilir).

22- 23- 24- (Allah meleklere): "Toplayın haksızlık yapmış olan kimseleri ve onlara eşlik edenleri ve onların Allah'ın berisinden kulluk etmekte oldukları şeyleri de o şiddetli ateşin yoluna iletin. Ve onları (orada sürekli) durdurun, şüphesiz ki onlar sorumludurlar" (der).

25- (Onlara): "Size ne oluyor birbirinizle yardımlaşmazsınız?" (denilir)

26- Hayır, onlar bugün (çaresizce) teslim olanlardır.

27- Ve onların bir kısmı bir kısma dönmüş birbirleriyle soruşmaktadırlar.

28- (Bir kısmı): "Şüphesiz siz bize o sağdan gelmekte idiniz" demişlerdir.

29- 30- 31- 32- (Diğer bir kısım): "Hayır, siz inananlar değildiniz. Ve bizim için sizin üzerinizde hiçbir yetki olmadı. Hayır, siz taşkınlar topluluğu idiniz. Bu yüzden Efendimizin sözü bizim üzerimize bir gerçek oldu. Şüphesiz ki biz (azabı) kesinlikle tadıcılarız. Biz sizi azdırmıştık, şüphesiz ki biz azanlar idik" demişlerdir.

33- Artık şüphesiz ki onlar o gün o azapta ortak olanlardır

34- Şüphesiz ki biz o suç işleyenlere böyle yaparız.

35- 36- Şüphesiz ki onlara: "Allah'tan başka hiçbir tanrı yoktur" denildiği zaman, büyüklük taslarlar ve onlar: "Gerçekten biz mi bir cinlenmiş şair için kesinlikle tanrılarımızı bırakıcılarız?" derlerdi.

37- Aksine, (cinlenmiş şair dedikleri) o gerçeği getirmiş ve o gönderilmişleri de doğrulamıştır.

38- Şüphesiz ki sizler o acı azabı kesinlikle tadıcılarsınız.

39- Ve siz işlemekte olduğunuz şeylerden başkasıyla da karşılık görmüyorsunuz.

40- Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

41- 42- 43- 44- 45- 46- 47- 48- 49- İşte onlar, meyvelerden bir bilinmiş rızık onlar içindir. Ve onlar değer verilmişler olarak o nimet bahçelerinde karşılıklı döşekler üzerindedirler. Bembeyaz bir su gözesinden (doldurulmuş) o içenlere bir lezzet veren kadehler, onların üzerinde dolaştırılır. Onların içinde hiçbir sersemleten olmaz ve onlar ondan sersemleşmezler. Ve o bakışı (sadece eşlerine) kısaltan iri gözlü (eşler) onların yanındadır. Onlar bir yumurta gibi kamufle edilmişlerdir.

50- Böylece onların bir kısmı bir kısma dönmüş birbirleriyle soruşmaktadırlar.

51- 52- 53- İçlerinden bir sözcü: "Şüphesiz ki benim bir arkadaşım vardı. (Bana) 'Gerçekten sende mi o kesinlikle doğrulayıcılardansın? Biz öldüğümüz ve bir toprak ve kemikler olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi kesinlikle karşılık görmüşler (olacağ)iz?' derdi" dedi.

54- "Sizler (onun durumuna) muttali olanlar mısınız? dedi.

55- Derken (onun durumuna) muttali oldu, böylece onu o şiddetli ateşin içinde gördü.

56- 57- 58- 59- 60- 61- (Ona): "Allah'a yemin olsun ki şüphesiz ki sen neredeyse beni de kesinlikle mahvedecektin. Ve eğer Efendimin nimeti olmasaydı, kesinlikle bende (azap için) o hazır bulundurulmuşlardan olmuştum. (Cennet arkadaşlarına hitaben) Biz o ilk ölümümüzden başka ölenler olmayacağız değil mi? Ve biz azaba çarptırılmışlardan da olmayacağız. Şüphesiz ki bu, o büyük başarının ta kendisidir. O işleyenler bu örnek (gibisini kazanmak) için işlesin" dedi.

62- Bu mu bir ikram olarak daha hayırlıdır, yoksa o zakkum ağacı mı?

63- Şüphesiz ki biz onu o haksızlık yapanlar için bir deneme aracı yaptık.

64- Şüphesiz ki o, bir ağaçtır ki o şiddetli ateşin dibinde çıkar.

65- Onun tomurcuğu o şeytanların başları gibidir.

66- Şüphesiz ki onlar, kesinlikle ondan yiyenlerdir ve ondan o karınları dolduranlardır.

67- Sonra şüphesiz ki onlar için, onun üzerine kesinlikle kaynar sudan bir karışım vardır.

68- Sonra şüphesiz ki onların dönüş yerleri kesinlikle o şiddetli ateşedir.

69- Şüphesiz ki onlar, kendi atalarını sapkınlar olarak bulmuşlardı.

70- Onlar da onların (atalarının) izleri üzerine koşturuyorlar.

71- Ve ant olsun ki onların öncesi o ilklerin daha çoğu sapmıştı.

72- Ve ant olsun ki biz onların içine uyarıcılar da göndermiştik.

73- Şimdi sen bak o uyarılmışların sonu nasıl olmuş.

74- Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

75- Ve ant olsun ki Nuh bize seslenmişti de o ne güzel cevaplandıranlardık.

76- 77- Ve biz onu ve onun halkını o büyük çıkmazdan kurtarmış ve onun soyunu o kalıcıların ta kendileri yapmıştık. 

78- Ve biz ona o diğerleri içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

79- Selam, o tüm insanlar içinde Nuh'un üzerinedir.

80- Şüphesiz ki biz, o iyilik edenlere böyle karşılık veririz.

81- Şüphesiz ki o, bizim o inanan kullarımızdandı.

82- Sonra biz o diğerlerini batırdık.

83- Ve şüphesiz ki onun taraftarından (birisi de) kesinlikle İbrahim'dir.

84- 85- 86- 87- Bir zaman kendisinin Efendisine bir selim kalple gelmişti. Hani kendi babasına ve topluluğuna: "Siz neye kulluk ediyorsunuz? Bir çarpıtma olarak mı Allah'ın berisinden tanrılar istiyorsunuz? Sizin o tüm insanların Efendisi hakkında kanaatiniz nedir?" demişti.

88- 89- 90- Derken o yıldızlara bir bakışla bakmış, akabinde: "Şüphesiz ki ben (sizin bu durumunuzdan) rahatsız haldeyim" demişti de, onlar arkasını dönenler olarak ondan (başka tarafa) yönelmişlerdi.

91- 92- Böylece kurnazlıkla onların tanrılarına varmış: "Siz yemez misiniz? Size ne oluyor ki siz konuşmazsınız?" demişti.

93- Derken onların üzerine kurnazlıkla varmış sağ eliyle bir vuruş yapmıştı.

94- Bunun üzerine (topluluğu) ona doğru dönerek (deve kuşu gibi) koşturuyorlardı.

95- 96- (İbrahim onlara): "Siz, yontmakta olduğunuz şeylere kulluk mu ediyorsunuz? Ve Allah sizi ve sizin işlemekte olduğunuz şeyleri de takdir etmiştir" demişti.

97- (Topluluğu): "Onun için bir yapı inşa edin de onu o şiddetli ateşin içine atın" demişlerdi.

98- Onlar ona bir plân kurmak istemişler, biz de onları birden o en aşağı hale getirmiştik.

99- 100- 101- Ve (İbrahim): "Şüphesiz ki ben Efendime gidiciyim, O beni doğruya ilecektir. Ey Efendim, bana o düzgünlerden (bir oğul) bahşet" demiş, bunun üzerine biz de ona bir yumuşak huylu oğulu müjdelemiştik.

102- (Oğlu) onun beraberinde o koşma (çağına) ulaştığında (babası): "Ey oğulcuğum, şüphesiz ki ben o uykuda görüyorum ki, seni boğazlıyorum. Artık sen bak (bu durumu) nasıl görüyorsun?" demişti. (Oğlu): "Ey babacığım, sen buyurulmakta olduğun şeyi yap. Eğer Allah dilemişse, sen beni o direnip gayret edenlerden bulacaksın" demişti.

103- 104- 105- 106- Ve ikisi de (buyruğa) teslim olduğunda ve onu şakağı üzerine yatırdığında ve biz ona: "Ey İbrahim, sen kesinlikle o rüyayı doğruladın. Şüphesiz ki biz, o iyilik edenlere işte böyle karşılık veririz. Şüphesiz ki bu, kesinlikle bir apaçık yoklamaydı" diye seslenmiştik.

107- Ve biz ona bir büyük boğazlamalığı kurtulmalık olarak vermiştik.

108- Ve biz ona o diğerleri içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

109- Selam, İbrahim'in üzerinedir.

110- O iyilik edenlere biz böyle karşılık veririz.

111- Şüphesiz ki o, bizim o inanan kullarımızdandı.

112- Ve biz ona o düzgünlerden bir haberci olarak İshak'ı müjdelemiştik.

113- Ve biz onun üzerine ve İshak'ın üzerine bereketler verdik ve ikisinin soyundan iyilik yapan da ve kendi benliğine apaçık haksızlık yapan da vardır.

114- Ve ant olsun ki biz Musa'ya ve Harun'a büyük iyilikte bulunduk.

115- Ve biz ikisini ve ikisinin topluluğunu o büyük çıkmazdan kurtardık.

116- Ve biz onlara yardım ettik böylece o yenenlerin ta kendileri oldular.

117- Ve biz ikisine o açıklayıcı kitabı verdik.

118- Ve biz ikisini o dosdoğru yola ilettik.

119- Ve biz ikisine o diğerleri içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

120- Selam, Musa'nın ve Harun'un üzerinedir.

121-  Şüphesiz ki biz, iyilik edenlere böyle karşılık veririz.

122-  Şüphesiz ki o ikisi, bizim o inanan kullarımızdandı.

123- Ve şüphesiz ki İlyas da kesinlikle o gönderilmişlerdendi.

124- 125- 126- Bir zaman topluluğuna: "Siz korunmaz mısınız? Siz Ba'li mi çağırıyorsunuz ve o takdir edicilerin en iyisini bırakıyorsunuz? Allah, sizin de Efendinizdir ve sizin o ilk atalarınızın da Efendisidir" demişti.

127- Buna rağmen onlar, onu yalanladılar, artık şüphesiz ki onlar (azap için) kesinlikle hazır bulundurulmuşlardır.

128- Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

129- Ve biz ona o diğerleri içinde (bir doğruluk dili) bıraktık.

130- Selam, İlyas'ların üzerinedir.

131- Şüphesiz ki biz, o iyilik edenlere böyle karşılık veririz.

132- Şüphesiz ki o, bizim o inanan kullarımızdandı.

133- Ve şüphesiz ki Lut da kesinlikle o gönderilmişlerdendi.

134- 135- 136- Bir zaman biz onu o geride kalanlar içindeki bir kocamış kadın dışında ve onun halkını toplu olarak kurtarmış, sonra da biz o diğerlerini yerle bir etmiştik.

137- 138- Ve şüphesiz ki siz sabahlayıcılar ve o gece iken kesinlikle onların üzerinden geçip gidiyorsunuz. Siz hiç bağlantı kurmaz mısınız?

139- Ve şüphesiz ki Yunus da kesinlikle o gönderilmişlerdendi.

140- Bir zaman (yolcularla) o  dolmuş gemiye kaçmıştı.

141- Akabinde kura çekişmişler de (denize) o kaymışlardan olmuştu.

142- Ve kendisini kınayıcı bir halde iken o balık tarafından yutulmuştu.

143- 144- Eğer şüphesiz ki o, (Allah'ı) o her türlü eksiklikten uzak tutanlardan olmasaydı, onun karnında harekete geçirilecekleri güne kadar kesinlikle kalırdı.

145- 146- Ve kendisi (yorgunluktan) rahatsız bir halde iken biz onu o çıplak alana fırlatıp atmış ve üzerine kabak cinsinden bir ağaç bitirmiştik.

147- 148- Ve biz onu yüz bin veya artmakta olan (topluluğa) göndermiş, akabinde ona inanmışlar böylece biz de onları bir vakte kadar yararlandırmıştık.

149- Şimdi sen onlara (sorarak) görüş bildirmelerini iste: O kızlar senin Efendinin midir de ve o oğullar onlarındır?

150- Yoksa biz o melekleri dişiler olarak takdir etmişiz de ve onlar buna tanık olanlar mıdır?

151- 152- Dikkat edin, şüphesiz ki onlar çarpıtmalarından dolayı: "Allah çocuk sahibi oldu" diyorlar. Ve şüphesiz ki onlar, kesinlikle yalancılardır.

153- O, o kızları o oğulların üzerine mi seçmiş?

154- Size ne oluyor, siz nasıl karar veriyorsunuz?

155-  Siz hiç hatırlamaz mısınız?

156- Yoksa sizin için bir apaçık yetki mi var?

157- Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, haydi siz de kitabınızı getirin.

158- Ve onlar O'nunla ve o cinler arasında bir soy bağı uydurdular. Ve ant olsun ki o cinler, şüphesiz ki onların (bu bağı uyduranların) kesinlikle hazır bulundurulmuşlar olacaklarını bilmiştir.

159- Allah, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

160-  Allah'ın o özgülenmiş kulları başka.

161- 162- 163- Artık şüphesiz ki siz ve sizin kulluk etmekte olduğunuz şeyler, o şiddetli ateşe yaslanan o kimse dışında, O'na karşı (kimseyi) fitneye düşürenler değilsiniz.

164- 165- 166- (Melekler): "Ve bizden kimse yoktur ki, onun bilinmiş bir konumu olmasın. Ve şüphesiz ki biz, kesinlikle biziz o saf saf dizilenler. Ve şüphesiz ki biz, kesinlikle biziz (Allah'ı) o her türlü eksiklikten uzak tutanlar."

167- 168- 169- Ve şüphesiz ki onlar (Mekke'liler önceden) kesinlikle: "Eğer bizim yanımızda o ilklerden bir hatırlatma olsaydı, kesinlikle biz Allah'ın o özgülenmiş kulları olurduk" diyorlardı.

170- Buna rağmen onlar (hatırlatma geldiğinde) onu (ret ederek) örttüler. Onlar ileride bilecekler.

171- 172- 173- Ve ant olsun ki o gönderilmiş kullarımız hakkında şu kelimemiz öne geçmiştir: Şüphesiz ki onlar, kesinlikle onlar o yardım edilmişlerdir ve şüphesiz ki bizim askerimiz o yenenlerin ta kendileridir.

174- Artık sen bir süreye kadar onlardan (başka tarafa) yönel.

175- Ve sen onları gör, onlar ileride (neler) görecekler.

176-  Şimdi onlar bizim azabımızın (hala) çabuklaşmasını istiyorlar mı?

177- Ve (azabımız) onların sahasına indiği zaman, Artık ne kötüdür o uyarılmışların sabahı.

178-  Artık sen bir süreye kadar onlardan (başka tarafa) yönel.

179-  Ve sen onları gör, onlar ileride (neler) görecekler.

180- O güçlülüğün Efendisi senin Efendin, onların nitelemekte oldukları şeylerden uzaktır.

181- Ve selam, o gönderilmişlerin üzerine olsun.

182- Ve o övgü, o tüm insanların Efendisi Allah'adır.


3 Temmuz 2025 Perşembe

YASİN SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Ya, Sin.

2- O bilge okunan (Kur'an) a ant olsun.

3- 4- Şüphesiz ki sen, bir dosdoğru yol üzerinde kesinlikle o gönderilmişlerdensin. 

5- (Bu kitap) o en güçlünün, o çok merhamet edicinin indirmesidir.

6- (Onunla) senin bir topluluğu uyarman için ki onların ataları uyarılmamıştır, bu yüzden de onlar duyarsız kalanlardır.

7- Ant olsun ki o söylenen onların daha çoğunun üzerine bir gerçek olmuştur, artık onlar inanmazlar.

8- Şüphesiz ki biz, onların o boyunlarına o (demirden) bağları o çenelere kadar geçirdik, bu yüzden başları dikleşmiştir.

9- Ve biz onların önlerinden bir set ve artlarından bir set çektik böylece onları kapladık, artık onlar göremezler.

10- Ve sen onları uyarsan da yahut uyarmasan da onlar için denktir, onlar inanmazlar.

11- Sen ancak ve ancak o hatırlatmayı izlemiş olan ve o algılanamayananla o çok şefkatli den endişelenmiş olan kimseyi uyarabilirsin. Artık sen onu, bir bağışlama ve bir değerli iş karşılığı ile müjdele.

12- Şüphesiz ki biz, o ölüleri (yeniden) biz yaşatırız ve onların önceledikleri şeyleri ve onların izlerini biz yazarız. Ve her bir şey ki, biz onu bir apaçık önder de (kitap) sayılandırmışızdır.

13- Ve sen onlara o kasabanın arkadaşlarını bir örnek olarak ortaya koy. Hani ona (kasabaya) o gönderilmişler gelmişti.

14- Hani biz onlara (kasabanın halkına) iki (elçi) göndermiştik de onlar ikisini de yalanlamışlardı. Bunun üzerine biz de ( o iki elçiyi) bir üçüncü ile güçlendirmiştik de (bu üç elçi): "Şüphesiz ki biz, size gönderilmişleriz" demişlerdi.

15- (Onlar): "Siz bizim örneğimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Ve o çok şefkatli de hiçbir şey indirmemiştir. Siz yalan söylemekte olanlardan başkası değilsiniz" demişlerdi.

16- 17- (Elçiler): "Efendimiz biliyor, şüphesiz ki biz size gönderilmişleriz. Ve bizim üzerimizde o apaçık ulaştırmadan başkası yoktur" demişlerdi.

18- (Onlar): "Şüphesiz ki biz sizin yüzünüzden uğursuzluğa dolandık. Eğer, siz vazgeçmediyseniz, biz sizi kesinlikle taşlayacağız ve bizden size kesinlikle bir acı azap dokunacaktır" demişlerdi.

19- (Elçiler): "Sizin uğursuzluğunuz sizin beraberinizdedir. Size hatırlatıldı diye mi (böyle söylüyorsunuz)? Hayır, siz savurganlık yapanlar topluluğusunuz" demişlerdi.

20- 21- 22- 23- 24- 25- Ve o şehrin en uzağından bir adam koşarak gelmiş: "Ey topluluğum, siz o gönderilmişleri izleyin. İzleyin o kimseleri ki, sizden bir iş karşılığı sormaz ve onlar doğruya iletilenlerdir. Ve bana ne oluyor ki ben, beni açığa çıkarmış olan kimseye kulluk etmeyeyim? Ve siz de O'na döndürüleceksiniz. Ben, hiç O'nun berisinden tanrılar beller miyim? Eğer o çok şefkatli bana bir zarar isterse, onların eşlikçilikleri benden bir şeyi zenginleştiremez ve onlar beni kurtaramazlar da. Şüphesiz ki ben o takdirde, kesinlikle bir apaçık sapkınlık içindeyim. Şüphesiz ki ben, sizin Efendinize inandım, artık siz beni işitin " demişti.

26- 27- (Ona): "O bahçeye gir" denildi. (O da): "Ah keşke benim topluluğum da, Efendimin beni hangi nedenle bağışladığını ve o değer verilmişlerden kıldığını bilselerdi" dedi.

28- Ve biz onun arkasından onun topluluğunun üzerine o gökten hiçbir asker indirmedik ve indiriciler de olmadık.

29- (Onların yıkımı) bir tek korkunç sesten başkasıyla olmadı, birden onlar sönen ateşler (gibi oldular).

30- Ey o kulların üzerinde ki özlem, onlara herhangi bir elçi gelmiyordu ki, ancak onunla alay ediyor olmasınlar.

31- Onlar görmediler mi biz onlardan önceki o kuşaklardan kaçını yok ettik? Şüphesiz ki onlar bunlara dönemezler.

32- Ve şüphesiz ki hepsi bizim yanımızda istisnasız bir bütün olarak hazır bulundurulmuşlardır.

33- Ve o ölü yer, onlar için bir ayettir. Biz onu yaşattık ve ondan bir dane çıkardık da onlar ondan yiyorlar.

34- Ve biz onda hurmalıklardan ve üzümlüklerden bahçeler yetiştirdik ve onda o su gözlerinden fışkırttık.

35- Onların onun ürününden yemeleri için. Oysa onu kendi elleri işlememiştir. Onlar hiç şükretmezler mi?

36- Her türlü eksiklikten uzaktır ki O, yerin bitirmekte olduğu şeylerden ve kendi benliklerinden ve bilemeyecekleri şeylerden bütün o eşleri takdir etti.

37- Ve o gece, onlar için bir ayettir. Biz ondan o gündüzü sıyırırız, birden onlar karanlıkta kalanlardır.

38- Ve o güneş kendisi için bir sabitliğe akar. Bu, o en güçlünün, o en iyi bilicinin ölçüsüdür.

39- Ve o ay, biz ona da o eski hurma dalı gibi olmaya tekrar dönene kadar, iniş yerleri (evreler) ölçüledik.

40- O güneşin kendisine o aya yetişmesi uygun olmaz. Ve o gece de o gündüzün önüne geçen değildir. Ve her biri bir yörüngede yüzmektedirler.

41- Ve bizim onların soylarını, o (yolcularla) dolmuş geminin içine yüklemiş olmamız, onlar için bir ayettir.

42- Ve biz onlar için onun örneğinden binmekte oldukları şeyleri de takdir ettik.

43- Eğer biz dilersek, onları batırırız da onlar için feryada yetişen olmaz ve onlar kurtarılmazlar da.

44- Bizden bir şefkat ve belirli bir vakte kadar bir yararlanma başka.

45- Ve onlara: "Siz, merhamet edilmeniz için önünüzde olan şeyden ve ardınızda olan şeyden korunun" denildiği zaman, (onlar aldırmazlar).

46- Ve onlara Efendilerinin ayetlerinden bir ayet gelmiyor ki ondan ancak kayıtsız kalanlar olmasınlar.

47- Ve onlara: "Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden harcayın" denildiği zaman, gerçeği örtmüş olan kimseler, inanmış olan kimselere: "Eğer Allah dilerse kendisini yedireceği kimseye biz mi yedireceğiz? Siz bir apaçık sapkınlık içindekilerden başkası değilsiniz" der.

48- Ve onlar: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

49- Onlar, birbirleri ile çekişirlerken kendilerini tutuverecek bir tek korkunç sesten başkasına bakmıyorlar.

50- Bu durumda onlar bir tembihlemeye güç yetiremezler ve ailelerine de dönemezler.

51- Ve boruya üflenmiştir, birden onlar o mezarlardan Efendilerine doğru akın ediyorlar.

52- (Onlar): "Yazıklar olsun bize, bizi uyuduğumuz yerimizden kim harekete geçirdi? Bu, o çok şefkatlinin söz verdiği şeydir, ve o gönderilmişler doğru söylemiş" dediler.

53- Bir tek korkunç sesten başkası olmadı, bir anda onlar bizim yanımızda hazır bulundurulmuşlardır.

54- Bugün bir benliğe hiçbir şeyle haksızlık yapılmaz ve siz de işlemekte olduğunuz şeylerden başkasıyla karşılık görmezsiniz.

55- Şüphesiz ki bugün o bahçenin arkadaşları, bir meşguliyet içinde meyveyle lezzetlenenlerdir.

56- Onlar ve onların eşleri gölgelikler içindeki o süslü koltuklar üzerine dayananlardır.

57- Ondaki meyveler onlar içindir ve çağıracakları (yemek içmek için isteyecekleri) şeyler de onlar içindir.

58- "Selam", bir bağışlayıcı Efendiden bir söz olarak (onlar içindir). 

59- 60- 61- 62- 63- 64- Ve (Allah): "Ey o suç işleyenler, siz bugün ayrılın. Ey Adem'in oğulları, ben size 'Siz o şeytana sakın kulluk etmeyin. Şüphesiz ki o, sizin için bir apaçık düşmandır' diye ve 'Siz bana kulluk edin. Bu, bir dosdoğru yoldur' diye, antlaşma yapmamış mıydım? Ve ant olsun ki (o şeytan) sizden bir çok büyük topluluğu saptırdı. Siz bağlantı kuranlar olmadınız mı? Bu, cehennemdir ki o, sizin söz verilmekte olduğunuzdur. Siz gerçeği örtmekte olmanız nedeniyle bugün ona yaslanın" (der).

65- Bugün biz onların ağızlarının üzerini mühürleriz ve onların elleri bize konuşur ve onların ayakları kazanmakta oldukları şeylere tanıklık eder.

66- Ve eğer biz dilesek onların gözlerinin üzerini kesinlikle silerdik de o yola (o durumda) öne geçmeye çalışırlardı, böyle iken nasıl göreceklerdi?

67- Ve eğer biz dilesek onların durumlarını kesinlikle başka şekle sokardık da, onlar bir geçişe ve dönmeye güç yetiremezlerdi.

68- Ve biz kimi ömrülendirirsek, onu o (ilk) takdirdeki (durumuna) ters döndürürüz. Onlar hiç bağlantı kurmazlar mı?

69- Ve biz ona o şiiri öğretmedik ve bu ona uygun da olmaz. O, bir hatırlatmadan ve bir apaçık okuma (Kur'an) dan başka değildir.

70- Yaşayan kimseyi uyarması ve o söylenenin o gerçeği örtücülerin üzerine gerçek olması için.

71- Onlar görmediler mi, şüphesiz ki biz ellerimizin işlediği şeylerden onlar için hayvanlar takdir ettik böylece onlar, onlara hükümran olanlardır?

72- Ve biz onları kendilerine aşağı (boyun eğer) hale getirdik ki onların binekleri, onların bir kısmındandır ve onlar, onların bir kısmından da yiyorlar.

73- Ve onlardaki faydalar ve içecekler onlar içindir. Onlar hiç şükretmezler mi?

74- Ve onlar yardım edilmeleri için, Allah'ın berisinden tanrılar bellediler.

75- Onlar (tanrılar), onlara yardıma güç yetiremezler. Oysa kendileri, onlar (tanrılar) için hazır bulundurulmuş bir askerdir.

76- Artık onların dedikleri sakın seni üzmesin. Şüphesiz ki biz onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri biliyoruz.

77- O insan görmedi mi şüphesiz ki biz kendisini bir döllenmiş hücreden takdir ettik? Böyle iken birden o bir apaçık çekişmecidir.

78- Ve kendi takdir edilişini unutmuş bir halde bize bir örnek ortaya koydu: "O kemikleri (yeniden) kim yaşatacak ki onlar un ufak haldedir?" dedi.

79- De ki: "Onları yaşatacak olan, O ki ilk defasında onları meydana getirmiştir. Ve O, her bir takdirin en iyi bilicisidir."

80- O ki, size o yeşil ağaçtan bir ateş çıkardı, siz ondan birden tutuşturuyorsunuz.

81- O ki o gökleri ve o yeri takdir etmiştir, onların bir örneğini (yeniden) takdir etmeye ölçü koyucu değil midir? Evet, ve O, tekrar tekrar takdir edicidir, en iyi bilicidir.

82- Bir şey istediği zaman O'nun buyruğu, ona ancak ve ancak "Ol" demesidir, o da birden oluverir.

83- O halde her türlü eksiklikten uzaktır ki O, her bir şeyin hükümranlığı, O'nun elindedir. Ve siz O'na döndürüleceksiniz.


30 Haziran 2025 Pazartesi

FATIR SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O övgü, o göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı, o meleklerin ikişer ve üçer ve dörder kanat sahibi elçiler yapıcısı, Allah'adır. O takdir edişte dileyeceği şeyi artırır. Şüphesiz ki Allah, her bir şeyin üzerine bir en doğru ölçü koyucudur.

2- Allah, o insanlara bir şefkatten neyi açarsa, artık onu hiçbir sımsıkı tutucu olamaz. Ve neyi de sımsıkı tutarsa, artık onu O'ndan sonra hiçbir gönderici de olamaz. Ve O, çok güçlüdür, en bilgedir.

3- Ey o insanlar, siz Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Size o gökten ve o yerden rızık vermekte olan Allah'ın dışında bir takdir edici var mıdır? O'ndan başka tanrı yoktur. Böyle iken siz nasıl çarptırılıyorsunuz?

4- Ve eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, senden önce elçiler de kesinlikle yalanlanmıştı. Ve o işler Allah'a döndürülür.

5- Ey o insanlar, şüphesiz ki Allah'ın söz vermesi bir gerçektir. Öyleyse bu şimdiki yaşam sakın sizi aldatmasın ve o aldatıcı da sakın sizi Allah'a karşı aldatmasın.

6- Şüphesiz ki o şeytan size bir düşmandır, öyleyse siz de onu bir düşman belleyin. (O şeytan) ancak ve ancak kendi grubunu o alevli ateşin arkadaşlarından olmalarına çağırır.

7- O kimseler ki gerçeği örttüler, bir çetin azap onlar içindir. Ve o kimseler ki inandılar ve o düzgün işleri işlediler, bir bağışlama ve bir büyük iş karşılığı onlar içindir.

8- Öyleyse kötü işi kendisine süslenmiş de onu iyi olarak görmüş olan kimse (doğruya iletilen kimse gibi) midir? Artık şüphesiz ki Allah, kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Öyleyse senin benliğin sakın onlara karşı özlemlere gitmesin. Şüphesiz ki Allah, onların ustalıkla yapmakta oldukları şeyleri bir en iyi bilicidir.

9- Ve Allah O ki, o rüzgarları gönderdi de (o rüzgarlar) bir bulutu sürer, akabinde biz onu bir ölü yöreye sevk ettik de onunla o yeri onun ölümünden sonra yaşattık. O (yeniden) yayılma da böyledir.

10- Kim o güçlülüğü istiyorsa, o güçlülük toplu olarak Allah'ındır. O temiz kelime O'na çıkar ve o düzgün iş de onu yükseltir. Ve onlar ki o kötülükleri o kötülükleri kuruyorlar, bir çetin azap onlar içindir. Ve onların kurduğu tuzak ise o, yıkıma uğrayacaktır.

11- Ve Allah, sizi bir topraktan, sonra bir döllenmiş hücreden takdir etti, sonra sizi eşler haline getirdi. Ve O'nun bilgisi olmaksızın hiçbir dişi yüklenmiyor ve doğuramaz. Ve bir kitapta olmaksızın hiçbir ömürlenmiş, ömrülenmiyor ve onun ömründen eksiltilmez. Şüphesiz ki bu, Allah'a göre kolaydır.

12- Ve o iki su kütlesi denk olmuyor. Bu, tatlı susuzluğu giderici, onun içimi boğazdan kolay geçici ve bu, tuzlu acı. Ve siz her birinden bir taze et yiyorsunuz ve siz onu takınacağınız bir süs eşyası çıkarıyorsunuz. Ve sen o gemileri, O'nun lütfundan bir kısmın peşine düşmeniz ve şükretmeniz için onda (suyu) yarıcılar olarak (gittiklerini) görürsün.

13- O, o geceyi o gündüzün içine geçiriyor ve o gündüzü de gecenin içine geçiriyor ve o güneşi ve ayı boyun eğdirmiştir. Her biri bir isimlenmiş süreye akmaktadır. Bu, sizin Efendiniz Allah'tır, o hükümranlık O'nundur. Ve sizin O'nun berisinden çağırmakta olduğunuz şeyler bir çekirdek zarına bile hükümran olamıyorlar.

14- Eğer siz onları çağırsanız, onlar sizin çağrınızı işitmezler. Ve eğer onlar işitseler de, sizi cevaplandıramazlar. Ve onlar o kalkışın günü sizin ortak koşmanızı (ret ederek) örtecekler. Ve kimse seni bir en iyi haber alıcı gibi haberlendiremez.

15- Ey o insanlar, siz Allah'a o muhtaçlarsınız. Ve Allah, o çok zenginin, o övgüye çok lâyığın ta kendisidir.

16- 17- Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine bir güçlük değildir.

18- Ve bir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve eğer bir ağırlık yüklenmiş olan onu taşımaya (birisini) çağırsa ve (çağırdığı) eğer ki yakınlık sahibi olsa da, ondan bir şey taşıtılmaz. Sen ancak ve ancak o algılanamayananla Efendilerinden endişelenmekte olan ve o kulluk görevini ayağa kaldırmış olan kimseleri uyarabilirsin. Ve kim arınırsa, ancak ve ancak kendi benliği için arınır. Ve o dönüş yeri Allah'adır.

19- 20- 21- 22- 23- Ve o kör ve o gören denk olmuyor. Ve o karanlıklar ve o ışık da (denk) olmaz. Ve o gölge ve o sıcaklık da (denk) olmaz. Ve o yaşayanlarla ve o ölüler denk olmuyor. Şüphesiz ki Allah, kime dilerse işittirir. Ve sen o kabirlerin içindeki kimselere işittirici değilsin. Sen bir uyarıcıdan başkası değilsin.

24- Şüphesiz ki biz seni o gerçekle bir müjdeci ve bir uyarıcı olarak gönderdik. Ve hiçbir ana toplum yoktur ki, onun içinden bir uyarıcı gelip geçmiş olmasın.

25- Eğer onlar seni yalanlıyorlarsa, onlardan önceki kimseler de kesinlikle yalanlamıştı. Onların elçileri o apaçık delilleri ve yazılı metinleri ve o ışık verici kitabı onlara getirmişti.

26- Sonra da ben gerçeği örtmüş olan kimseleri tutuvermiştim. Artık benim yadırgamam nasıl olmuş?

27- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah, o gökten bir su indirdi böylece biz onunla kendi renkleri değişik ürünleri çıkardık? Ve o dağlardan beyaz ve kırmızı kendi renkleri değişik kuzguni siyah caddeler.

28- Ve o insanlardan ve o canlılardan ve o hayvanlardan aynı şekilde kendi renkleri değişik (olanlar vardır). Kullarının içinde Allah'tan ancak ve ancak o bilginler endişelenir. Şüphesiz ki Allah, bir çok güçlüdür, bir çok bağışlayıcıdır.

29- Şüphesiz ki o kimseler Allah'ın kitabını peşi sıra okuyorlar ve o kulluk görevini ayağa kaldırdılar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden saklı ve açık olarak harcadılar, onlar asla yıkıma uğramayacak bir ticareti bekleyebilirler.

30- Sonuçta onların iş karşılıklarını tastamam verir ve kendi lütfundan daha da artırır. Şüphesiz ki O, bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir.

31- Ve bizim sana o kitaptan vahyetmiş olduğumuz şey, onun önünde olan şeyi bir doğrulayıcı o gerçeğin ta kendisidir. Şüphesiz ki Allah, kullarının kesinlikle bir en iyi haber alıcısıdır, bir en iyi görücüsüdür.

32- Sonra biz o kitaba bizim kullarımızdan seçtiğimiz kimseleri mirasçı yaptık. Artık onlardan kimi kendi benliğine haksızlık yapıcı ve onlardan kimi orta yol tutandır. Ve onlardan kimi de Allah'ın onayıyla o hayırlarda öne geçendir. Bu, o büyük lüftun ta kendisidir.

33- Adn bahçeleri, onlara girecekler, onlarda altından bileziklerden ve incilerden takınacaklar. Ve onların onlardaki elbiseleri de, bir ipektir.

34- 35- Ve onlar: "O övgü Allah'adır, O ki bizden o üzüntüyü giderdi. Şüphesiz ki bizim Efendimiz, kesinlikle bir çok bağışlayıcıdır, bir çok şükredicidir. O ki, bize kendi lütfundan o kalıcılık yurdunu serbestleştirdi. Onda bize bir yorgunluk dokunmaz ve onda bize bir bitkinlik de dokunmaz" dediler.

36- Ve o kimseler ki gerçeği örttüler, cehennem ateşi onlar içindir. Onlara (ölüm hükmü) yerine getirilmez ki ölsünler ve onun azabından bir kısmı bile onlardan hafifletilmez. Biz, her nanköre böyle karşılık veririz.

37- Ve onlar onda: "Ey Efendimiz bizi çıkar, biz (dünyada iken) işlemekte olduğumuz şeyden başka bir düzgün iş işleyelim" diye feryat edecekler. (Onlara): "Biz, sizi hatırlayacak kimsenin onda hatırlayacağı kadar ömürlendirmedik mi? Ve size o uyarıcı da gelmişti. Öyleyse siz tadın (azabı), artık o haksızlık yapanlara hiçbir yardımcı yoktur" (denilecek).

38- Şüphesiz ki Allah, o göklerin ve o yerin algılanamayananın bilicisidir. Şüphesiz ki O,  o göğüslerin sahip olduğunu bir en iyi bilicidir.

39- O ki o yerde sizi ardıllar yaptı. Artık kim gerçeği örterse, onun örtmesi kendisinedir. Ve o gerçeği örtücülerin gerçeği örtmeleri, Efendilerinin yanında bir öfkeden başkasını artırmaz. Ve gerçeği örtücülerin gerçeği örtmeleri, (onlara) bir ziyandan başkasını da artırmaz.

40- De ki: "Siz, sizin Allah'ın berisinden çağırmakta olduğunuz şeyler olan ortaklarınızı gördünüz mü? Gösterin bana, onlar o yerden neyi takdir etmişler?" Yoksa o göklerde bir ortaklık onlar için midir? Yoksa biz onlara bir kitap verdik de onlar, ondan bir apaçık delil üzerinde midirler? Hayır, o haksızlık yapanların bir kısmı bir kısma bir aldatmadan başka söz vermiyor.

41- Şüphesiz ki Allah, o gökleri ve o yeri düşerler diye sımsıkı tutuyor. Ve eğer (o ikisi) düşerlerse, O'ndan sonra hiçbiri ikisini sımsıkı tutamaz. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

42- Ve onlar eğer kendilerine bir uyarıcı gelirse, o ana toplumların herhangi birinden kesinlikle daha doğru yolda olacaklarına dair güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Ne zaman ki onlara bir uyarıcı geldiğinde, (bu geliş) onlara nefretten başka bir şey artırmadı.

43- O yerde bir büyüklük taslamalarından ve o kötülüğün tuzağını kurmalarından (başka bir şey artırmadı). Oysa o kötülüklerin tuzağı onun ailesinden (yapanından) başkasını sarıvermez. Artık onlar o ilklerin yasasından başka bir şeye mi bakıyorlar? Öyleyse sen Allah'ın (azabı hak etme) yasası için bir değişme asla bulamayacaksın. Ve sen Allah'ın yasası için (başka yasayla) bir değiştirme asla bulamayacaksın.

44- Onlar, o yerde gezmediler mi böylece kendilerinden önceki kimselerin sonu nasıl olmuş baksınlar? Ve onlar, kendilerinden (Mekke'lilerden) kuvvet bakımından daha çetindi. Ve Allah, o göklerde ve o yerde hiçbir şey O'nu başarısız bırakacak değildir. Şüphesiz ki O, bir en iyi bilicidir, bir en doğru ölçü koyucudur.

45- Ve eğer Allah o insanları kazandıkları nedeniyle (hemen) tutacak olsaydı, onun sırtında (o insanlardan) hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar ertelemektedir. Artık onların süresi geldiği zaman, artık şüphesiz ki Allah, kullarını bir en iyi görücüdür.


26 Haziran 2025 Perşembe

SEBE SURESİ ÇEVİRİSİ

1- O övgü Allah'adır ki, o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve o övgü, o diğer (yaşamda) da O'nundur. Ve O, en bilgedir, en iyi haber alıcıdır.

2- O, o yerin içine geçmekte olan şeyi ve ondan çıkmakta olan şeyi ve o gökten inmekte olan şeyi ve ona yükselmekte olan şeyi bilir. Ve O, çok merhamet edicidir, çok bağışlayıcıdır.

3- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "O an bize gelmez" dedi. De ki: "Hayır, o algılanamayanın bilicisi Efendime ant olsun ki, (o an) size kesinlikle gelecektir. Ve o göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığınca O'ndan uzak kalmaz ve ondan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki, bir apaçık kitapta olmasın."

4- İnanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimselere karşılık vermek için (o saat gelecektir). İşte onlar, bir bağışlama ve bir değerli rızık onlar içindir.

5- Ve o kimseler ki bizim ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koştular, işte onlar, titreten bir acı azap onlar içindir.

6- Ve kendilerine o bilgi verilmiş olan kimseler, senin Efendinden sana indirilmiş olan şeyin o gerçeğin ta kendisi ve o en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmekte olduğunu görür.

7- 8- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz size, siz bir parçalanmayla tamamen parçalandığınız zaman şüphesiz ki sizlerin kesinlikle bir yeni takdir ediliş içinde olacağınızı haber vermekte olan bir adama kılavuzluk edelim mi? O, Allah'a karşı bir yalan mı yakıştırdı yoksa onda bir cinnet mi var?" dedi. Hayır, o diğer (yaşama) inanmaz kimseler o azabın ve o uzak sapkınlığın içindedir.

9- Onlar, o gökten ve o yerden önlerinde olan şeyleri ve artlarında olan şeyleri görmediler mi? Eğer biz dilersek onları o yerin dibine sokarız veya onların üzerine o gökten bir parça düşürürüz. Şüphesiz ki bunda, her bir içtenlikle yönelen kul için kesinlikle bir ayet vardır.

10- 11- Ve ant olsun ki biz Davud'a bizden bir lütuf verdik. (Dağlara da):"Ey dağlar onun beraberinde eşlik edin" Ve o kuşlara da (aynısını dedik). Ve biz ona o demiri: "Tam tekmil zırhlar yap ve o dokumasını da ölçülendir" diye yumuşattık. (Ona): "Ve siz bir düzgün iş işleyin. Şüphesiz ki ben, sizin işlemekte olduğunuz şeyleri, bir en iyi görücüyüm" (dedik).

12- Ve Süleyman'a da, onun sabah serinliği (gidişi) bir ay ve onun akşam serinliği (dönüşü) bir ay olan o rüzgarı (verdik). Ve biz ona o erimiş bakırın gözesini sel haline getirdik. Ve o cinlerden kimi de kendisinin Efendisinin onayı ile onun önünde iş görürdü. Ve onlardan kim bizim buyruğumuzdan kaypaklık yaparsa, biz ona o alevli ateş azabından tattırırız.

13- Onlar, ona korunaklı özel yerlerden ve heykellerden ve o havuzlar gibi çanaklardan ve sabit kazanlardan ne dilerse işlerlerdi. Ey Davud'un hanedanı, şükür için işleyin. Ve benim kullarımdan o şükredenler bir azdır.

14- Biz ona o ölümü yerine getirdiğimizde, onun ölümünü onlara onun bastonunu kemirmekte olan o yerin bir canlısı dışında kılavuzluk etmedi. O, yere kapaklandığında o cinlere (o zaman) apaçık belli oldu. Eğer onlar o algılanamayananı biliyor olsalardı, o alçaltıcı azap içinde kalmazlardı.

15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. (Onların) biri sağdan biri soldan iki bahçe(leri vardı ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (demiştik).

16- Buna rağmen onlar (bu uyarıya) kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onlara o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve bir az şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

17- Bu, onlara gerçeği örtmüş olmaları nedeniyle bizim karşılığımızdır. Biz, o gerçeği örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

18- Ve biz onlar ve o kasabalar arasına ki bizim onlarda bereketler verdiğimiz, görünen kasabalar da meydana getirmiş ve (onlara): "Siz onlarda geceleri ve gündüzleri onlarda güvenliler olarak gezin" (diyerek) onlarda o (güvenli) gezmeyi ölçülemiştik.

19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz, seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline getirdik ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki bunda her bir çokça direnip gayret eden şükredene kesinlikle ayetler vardır.

20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında onu izlemişlerdi.

21- Ve onun, o diğer (yaşama) inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bizim bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir etkisi olmadı. Ve senin Efendin, her bir şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

22- De ki: "Siz Allah'ın berisinden iddia ettiğiniz kimseleri çağırın. Onlar o göklerde ve o yerde bir zerre ağırlığına hükümran olamazlar. Ve onlar için ikisinde hiçbir ortaklık yoktur ve onlardan O'na hiçbir arka çıkan da yoktur."

23- Ve O'nun yanında kendisine onay verdiği kimseden başkasına o eşlikçilik fayda vermez. Nihayet onların kalplerinden dehşet giderildiği zaman onlar: "Sizin Efendiniz ne dedi?" derler. Onlar da: "O gerçeği (dedi)" derler. Ve O, o çok yücedir, o çok büyüktür.

24- De ki: "O göklerden ve o yerden size kim rızık veriyor?" De ki: "Allah. O halde biz veya siz kesinlikle bir yola ileten üzerindeyiz veya bir apaçık sapkınlık içindeyiz."

25- De ki: "Siz bizim işlediğimiz suçumuzdan sorulmazsınız ve biz de sizin işlemekte olduklarınızdan sorulmayız."

26- De ki: "Efendimiz bizim aramızı toplayacak, sonra bizim aramızı o gerçekle açacaktır. Ve O, en hayırlı açıcıdır, en iyi bilicidir."

27- De ki: "Siz bana sizin O'na ortaklar olarak kattığınız kimseleri gösterin." Hayır. O, çok güçlü, en bilge Allah'tır.

28- Ve biz seni o insanların hepsine bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle) göndermedik. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.

29- Ve onlar: "Eğer siz doğru söyleyenler iseniz, bu söz ne zaman (gerçekleşecek)?" diyorlar.

30- De ki: "Sizin için verilen sözün bir günü vardır, siz ondan bir anı erteleyemezsiniz ve önceleyemezsiniz."

31- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Biz, bu okunan (Kur'an)a ve onun önünde olan şeye asla inanmayacağız" dedi. Ve eğer ki sen, o haksızlık yapanları Efendilerinin yanında durdurulmuşlar olarak bir kısmın bir kısma o sözle döndüğünü bir görsen. Zayıf düşürülmüş olan kimseler büyük taslamış olan kimselere: "Eğer siz olmasaydınız, biz kesinlikle inananlardan olurduk" der.

32- Büyüklük taslamış olan kimseler de zayıf düşürülmüş olan kimselere: "Size geldikten sonra o doğruya iletenden sizi biz mi  uzaklaştırdık? Hayır, siz suç işleyenler olmuştunuz" dedi.

33- Ve zayıf düşürülmüş olan kimseler büyüklük taslamış olan kimselere: "Hayır, bir zaman siz bize o gecenin ve o gündüzün tuzağını kurarak, bizim Allah'a nankörlük etmemizi ve O'na benzerler edinmemizi buyuruyordunuz" dedi. Ve onlar o azabı gördüklerinde o pişmanlığı (içlerinde) sakladılar. Ve biz gerçeği örtmüş olan kimselerin boyunlarına (demirden) bağları geçirdik. Onlar işlemekte oldukları şeylerden başkasıyla mı karşılık görecekler?

34- Ve biz bir kasabaya hiçbir uyarıcı göndermedik ki, onun refahlıları: "Şüphesiz ki biz, sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret eden) örtücüleriz" dememiş olsunlar.

35- Ve onlar (yine): "Biz mallar ve çocuklar bakımından daha çoğuz ve biz azaba çarptırılmışlar da olmayacağız" dediler.

36- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kimse dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir, fakat (gerçeği örtücü) o insanların tamamı bunu bilmezler."

37- Ve sizin mallarınız ve çocuklarınız, sizi bizim yanımızda bir yakınlıkla yaklaştıracak değildir. İnanmış ve bir düzgün iş işlemiş olan kimse başka. işte onlar için işledikleri nedeniyle o kat kat karşılık vardır. Ve onlar özel odalarda güvenli olanlardır.

38- Ve o kimseler ki bizim ayetlerimizi başarısız bırakıcılar olmaya koşuyorlar, işte onlar, o azabın içine hazırlanmışlardır.

39- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o rızkı kullarından kime dilerse geniş tutar ve ona bir ölçüye göre verir.Ve siz, bir şeyden ne harcarsanız, O, onun yerine ardılını getirir. Ve O, o rızık vericilerin en hayırlısıdır."

40- Ve O, o gün onları toplu olarak sürüp toplayacak, sonra o meleklere: "Size kulluk etmekte olanlar bunlar mıydı?" diyecek.

41- (Melekler): "Sen her türlü eksiklikten uzaksın, bizim onların berisinden yönelenimiz sensin. Hayır, onlar cinlere kulluk etmekteydiler. Onların tamamı onlara inananlardı" dediler.

42- Artık bugün sizin bir kısmınız bir kısma bir faydaya ve bir zarara hükümran olamaz. Ve biz haksızlık yapmış olan kimselere: "Siz tadın o ateşin azabını ki, siz onu yalanlamakta idiniz" diyeceğiz.

43- Ve onlara bizim ayetlerimiz peşi sıra okunmakta olduğu zaman onlar: "Bu, kendi atalarınızın kulluk etmekte olduğu şeylerden sizi uzaklaştırmak isteyen bir adamdan başkası değil" dediler. Ve onlar: "Bu, bir yakıştırılmış çarpıtmadan başka bir şey değil" dediler. Ve gerçeği örtmüş olan kimseler o gerçek kendilerine geldiğinde: "Bu, bir apaçık sihirden başkası değil" dedi.

44- Ve biz onlara ders alacakları kitaplar vermemiş ve biz onlara senden önce bir uyarıcı da göndermemiştik.

45- Ve onlardan (Mekke'liler) önceki kimseler de (uyarıcılarını) yalanlamıştı. Oysa onlar (Mekke'liler) bizim onlara (öncekilere) verdiğimizin onda birine dahi ulaşamamışlardır. Hal böyleyken (öncekiler) elçilerimi yalanlamışlardı. Artık benim yadırgamam nasıl olmuş?

46- De ki: "Ben size ancak ve ancak tek öğüt veriyorum. O da sizin ikişer ve teker olarak ayağa kalkmanız, sonra düşünmenizdir. Sizin arkadaşınızda cinnetten eser yoktur. O, bir çetin azabın önünde sizi bir uyarıcıdan başkası değildir."

47- De ki: "Ben sizden hiçbir iş karşılığı sormadım, artık o sizin olsun. Benim iş karşılığım Allah'tan başkasının üzerinde değildir. Ve O, her bir şeyin üzerinde bir tanıktır."

48- De ki: "Şüphesiz ki benim Efendim, o gerçeği (ortaya) atar. O, algılanamayananların en iyi bilicisidir."

49- De ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz (takdir etmeyi) başlatamıyor ve tekrar döndüremiyor."

50- De ki: "Eğer ben saparsam, kendi benliğime saparım. Ve eğer ben doğruya iletilirsem, bu da bana Efendimden vahyedilmekte olan şey nedeniyledir. Şüphesiz ki O, bir en iyi işiticidir, bir en yakındır."

51- Ve eğer ki sen onları dehşete düşecekleri zaman bir görsen, artık kaçış olmaz ve onlar bir yakın yerden tutulmuşlardır.

52- Ve onlar: "Biz O'na inandık" demişlerdir. Fakat onlar için bir uzak yerden onu elde etmek nasıl olacak?

53- Ve onlar önceden onu kesinlikle (ret ederek) örtmüşlerdi. Ve o algılanamayanana bir uzak yerden atıyorlardı.

54- Ve onların arasıyla iştahlanmakta oldukları şeylerin şeylerin arası, önceden onların taraftarlarına yapıldığı gibi çevrelenmiştir. Şüphesiz ki onlar bir kuşkulu belirsizlik içindeydiler.


24 Haziran 2025 Salı

Sebe s. 19. Ayeti Örneğinde Fiili Duanın Hayata Yansıması

İçimizden herhangi birimize "Dua nedir" diye sorulduğunda, aklına gelecek ilk cevap, "El açıp Allah'a yakarmak" şeklinde bir cevap gelecektir. Bu cevap elbette yanlış bir cevap değildir, fakat eksik bir cevaptır. Bugün Müslümanlar olarak dua konusundaki bu eksik bilginin yansımalarını maalesef görmekteyiz.

Kur'an bize her konuda yol gösterdiği gibi, dua konusunda da yol göstermekte, bu yol işaretleri özellikle kıssa yollu anlatımlar içinde kendisini bulmaktadır. Duayı 1- Kavli dua, 2- Fiili dua şeklinde ikiye ayırmak mümkündür. Fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağı da yine bize o anlatımlar içinde Allah'ın yardım vaadinin onu hak etmeyle yakında alakalı olduğu bildirilmektedir.

Sebe suresini okuduğumuzda surenin 15. ve 21. ayetlerinde "Sebe" adlı bir topluluktan bahsedilmektedir. Bu topluluk bir refah toplumu iken, Allah onları ters kepçe etmiş ve zenginliklerini ellerinden almıştır. İşte onların bu ters kepçe getirilme hallerinin ne şekilde meydana geldiği, fiili duanın etkisini anlamamız açısından önemli bir örneklik sergilemektedir.

Kıssanın ayet mealleri şöyledir.

--- 15- Ant olsun ki Sebe için kendi durulma yerlerinde bir ayet vardı. Biri sağdan biri soldan iki bahçeleri vardı (ve onlara): "Efendinizin rızkından yeyin ve O'na şükredin. Bir temiz yöre ve bir çok bağışlayıcı Efendi(niz var)" (denilmişti).

--- 16- Bu uyarıya kayıtsız kaldılar, bunun üzerine biz de onların üzerine o barajın selini gönderdik ve onların iki bahçelerini yemişi (yenmeyecek derece) ekşiliğe ve acılığa ve az bir şey de bir sedirden (ağaca) sahip iki bahçeyle değiştirdik. 

--- 17- Bu, (gerçeği) örtmeleri nedeniyle onlara bizim karşılığımızdır. O (gerçeği) örtenlerden başkasına (böyle) karşılık verir miyiz?

--- 18- Ve onların arasında ve oraları berekenlendirdiğimiz o kasabalar arasında görünen kasabalar da oluşturmuş ve "Oralarda geceleri ve gündüzleri oralarda güvenliler olarak yürüyün" (diyerek) oralarda o (güvenli) yürümeyi ölçülemiştik.

--- 19- Buna rağmen onlar: "Ey Efendimiz seferlerimizin arasını uzaklaştır" dediler ve kendi benliklerine haksızlık ettiler, bunun üzerine biz de onları olmuş geçmiş bir olay haline dönüştürdük ve onları bir parçalanmayla tamamen parçaladık. Şüphesiz ki işte bunda, her bir çokça direnip gayret eden, her bir şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

--- 20- Ve ant olsun ki İblis, onların hakkındaki kendi kanaatini doğrulamış, o inananların bir bölüğü dışında ona takılmışlardı.

--- 21- Ve onun, o sonrakine inanan kimseyi, ondan bir kuşku içinde olan o kimseden bilmemiz dışında onların üzerinde hiçbir yetkisi olmadı. Ve senin Efendin her şeyin üzerinde bir kollayıcıdır.

Bizim bu kıssada dikkati çekmek istediğimiz nokta, kıssanın 19. ayetidir. Ayeti okuduğumuz zaman, o toplumun bir duasını görmekteyiz. Aslında bu dua o toplumun el açıp yalvararak, Allah'a nida eder bir yolla, yani kavli dua yoluyla değil, fiili dua dediğimiz yaşayarak ve fiiliyata dayanan bir yolla yapılan dua, yani hak ediş neticesinde gerçekleşmiş bir olaydır.

Allah (c.c.) Sebe toplumuna bir toplumun refah içinde olması demek olan tüm imkanları bahşettiğini beyan etmekte, bunun karşılığında ise onlardan kendisine şükretmelerini nankörlük etmemelerini istemektedir. Fakat bu toplum şükür yerine nankörlüğü seçmiş, bu seçişin sonunda ise ters kepçe edilmişlerdir.

Onların bu nankörlükleri kavli dua formuyla anlatılmasına rağmen, fiili dua formuyla yani hayat içinde yaşanan olayların bir neticesi olarak gerçekleşmiştir. İşte fiili duanın önemini bu anlatıdan da öğrenebiliyoruz.

Dua etmek demek, sadece iyi şeyleri Allah'tan istemek anlamına gelmez, toplumlar yaşamlarında kötü örnekler sergileyerek de, Allah'a dua edebilir, yani yok oluşlarını hak etmeleri için gereken alt yapıyı kendileri oluşturabilir.

Bir toplum yok edilmek veya nimetlerin elinden alınması için Allah'a nasıl dua eder, Sebe toplumu örneğinde görülmektedir.

Bir toplum eğer elindeki maddi imkanları, yaşadığı dünyanın daha güzel olması için harcamadığı takdirde, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine ahlaki sorumlulukları terk ederek, gayri ahlaki tavırlar içinde bir yaşam sergilemekte ise, "Allah'ım bizi yok et" şeklinde bir yakarışta bulunmaktadır.

Bir toplum eğer Allah'ın kendisine yüklediği düşmanı ile nasıl savaşması gerektiğini terk ederek, "Allah'ım bizi muzaffet et" şeklinde kavli dua da bulunuyorsa, bu duanın gerçeği "Allah'ım bizi yok et" şeklinde yapılan bir fiili duadır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür.

Burada kavli dua olarak bildiğimiz dua formunu elbette ret etmiyoruz. Ancak fiili dua olmadan kavli duanın hiçbir işe yaramayacağını hatırlatmak istiyoruz. Sebe toplumunun başına gelenler fiili olarakyaptıkları duanın, yani yaşamlarında şükretmeyi değil nankörlük etmeyi seçmelerinin bir sonucu olduğu unutlmamalıdır.

                                              EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.