Din'de etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Din'de etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Kasım 2016 Salı

Haram Kavramı ve Din'de Haram Belirlemenin İlahlık İle Alakası

"Haram" ve "İlah" kavramları, Kur'an'ın odak kavramlarından olup , birbiri ile iç içelik arz etmektedir. İnsanların ahiret hayatındaki durumlarını etkileyen konularda yasaklar ve kurallar koymak , ilah olmanın gereği olup , bu yetki sadece Allah c.c den başkasına ait değildir. İslam düşüncesinde aşırı peygamber algısının getirdiği en yanlış sonuçlarından birisi , Muhammed a.s aynı Allah c.c gibi din'de helal haram koyma yetkisinin olduğu inancıdır. 

Muhammed a.s ın din'de helal haram koyma yetkisine sahip olduğu inancı, öyle kemikleşmiş bir hale gelmiştir ki , bu inanca itiraz edenler "Kafir-Müşrik - Peygamber düşmanı-Hadis Sünnet inkarcısı" gibi yaftalar ile suçlanarak din'den aforoz edilmektedir. Halbuki bu inanç, ilahlık yetkisini Allah c.c dışında birisine vermek anlamına gelmekte olup , bu inanca sahip olanları, yukarıda sıralanan yaftaların tümüne layık bir hale getirmektedir. 

Yazımızda , haram koymanın şartlarını ve koyulan haramların insan hayatındaki yerini ve Muhammed a.s a böyle bir bir yetki verilmesinin itikadi boyutunu ele almaya çalışacağız.

Haram kelimesi ; "Men edilmiş , yasaklanmış" anlamındadır. Bu yasaklanma ya ilahi , ya da beşeri kaynaklı olabilir. Istılahi anlamda haram , "Allah c.c tarafından Kur'an'da yapılmamasını emrettiği söz ve fiiller" olarak tanımlanmaktadır. 

Yasaklamanın yani haramlığın ilahi veya beşeri kaynaklı olması önemli, ve birbirinden ayrılması gerekli olan bir noktadır. Bu ayrım yapılmadığından dolayıdır ki , Allah c.c nin ilah olarak koyduğu yasaklar ile , Muhammed as ın beşer olarak koyduğu yasaklar birbirine karıştırılarak İslam düşüncesinde şirk'e düşmenin kapılarından birisi bu yanlışlık sayesinde açılmıştır.

Haramlığın ilahi kaynaklı yani Allah c.c tarafından, kitabında belirtilmiş olması , belirtilen yasakların çiğnendiği zaman, "Günah" denilen fiilin işlenmiş olması ve bu günahın tevbe edilmediği takdirde , ahiret hayatında cezalandırılması söz konusudur. 

Haramlığın beşeri kaynaklı olması , yasaklanan fiilin dünyevi bir zarara istinaden konulmuş olması ile ilgilidir, örneğin ; Kırmızı ışıkta geçmek trafik kurallarına göre yasak yani haramdır. Bu kural çiğnendiği takdirde , çiğneyen kişiye uhrevi bir ceza tahakkuk etmez. Tahakkuk eden ceza dünyevidir, yani kırmızı ışıkta geçen kişi dünyevi cezayı gerektiren bir hata yapmıştır. Şeker hastası olan bir kişinin şekerli gıdalar yemesi yasak, yani haramdır. Bu kişi şekerli gıdaları yediği takdirde , yaptığı bu hata onun sağlını bozacak , fakat uhrevi anlamda ona herhangi bir ceza getirmeyecektir.

İnsan, fıtri olarak birlikte yaşama ihtiyacı duyan bir varlıktır. Birlikte yaşamaya duyulan bu ihtiyaç , bir takım kuralların belirlenmesi , ve herkesin bu kurallara uymasını da beraberinde getirmiştir. İnsanlar tarafından ihdas edilmiş olan yaşam kurallarına uymamanın karşılığı ise , bu kurallara uymayanlara gerekli olan cezanın verilmesi ile sonuçlanmaktadır.  

Muhammed a.s ın yaşamış olduğu hayatın Medine şehri içinde  geçen bölümü , onun Nebi Resul olmasına ek olarak, o şehirde yaşayan Müslümanların başı olması nedeniyle, günümüzdeki karşılığı  "Devlet Başkanı"  ve "Ordu Komutanı" olan ünvanlara da sahip olmasını beraberinde getirmiştir.

Onun bu ünvanlara sahip olarak vermiş olduğu bazı emirler , kendisine vahyedilen emirler değil , o zaman ve mekanın şartlarının getirdiği askeri , ekonomik ve sosyal gerekler neticesinde vermiş olduğu yöresel ve tarihsel olarak ifade edebileceğimiz emirlerdir. Devlet başkanı veya ordu komutanı olarak vermiş olduğu bazı emirlerin evrensellik taşıyan ,yani aynı emirlerin bizim için geçerli olması, ve bizi de bağlayıcı bir mahiyeti bulunmamaktadır.

Örneğin ; Hayber fethi sırasında, merkeplerin taşıma işinde kullanılması nedeniyle , sahabe tarafından kesilerek yenilen bu merkeplerin yenilmesini yasaklamış olduğuna, ehli eşeklerin yenilmesini haram kıldığına dair rivayetler bulunmaktadır. Aynı şekilde altın ve ipeğin erkekler tarafından kullanılmasına yasak getiren,yani haramlılık getiren rivayetler de bulunmaktadır. Muhammed a.s ın yaptığı rivayet edilen bu gibi uygulamaların , kıyamete kadar geçerli olan uygulamalar olarak görülmesi , İslam düşüncesi içinde çok büyük bir soruna yol açmıştır. 

Muhammed a.s ın vefatından sonra ortaya çıkan farklı düşünceler , onun konumunun olduğundan farklı ve yanlış bir zemine kaydırılmasını beraberinde getirmiştir. Yegane ilah olan Allah c.c nin elçisi olması bir tarafa bırakılarak , onun din'de ortağı olan bir peygamber portresi oluşturulmuş , Allah c.c ile aynı konumda olduğuna inanılan bir peygamber ortaya çıkarılmıştır. Helal haram kılma yetkisinde Allah c.c ile aynı yetkiye sahip olduğu düşüncesinin temelinde, aşırı yüceltmeci peygamber algısı olup , bu algı onu Hristiyanlar tarafından İsa a.s için uygun görülen konumun benzeri duruma getirilmesini sağlamıştır.

Muhammed a.s ın devlet başkanı veya ordu komutanı sıfatı ile yaptığı bu yasaklamalar yani haram kılmalar , bu kelimenin beşeri anlamdaki karşılığı ile anlaşılması gerekmesine rağmen , ehli eşek eti , altın , ipek , yırtıcı kuşların etlerinin yenilmesi v.s gibi zaman ve zemin şartlarının gerektirdiği yöre ve zamansal şartlar gereği yapılan yasaklamaların, evrensel anlamda yasaklamalar olduğu düşüncesi ortaya atılarak , devlet başkanı veya ordu komutanı sıfatı ile yaptığı bazı tasarrufların beşeri anlamda değil , ilahi anlamda bir yasaklama olduğu düşüncesi oturtulmuştur. 

İşte burada büyük bir sorun ortaya çıkmaktadır. Şirk'i ortadan kaldırarak, tevhit akidesini tebliğ etmek için gönderilmiş bir elçinin kendisi , vefatından sonra şirk'e alet edilerek ,onu sevmek adına ortaya atılan düşünce , aşırı yüceltmeci peygamber anlayışına dönüşerek onun öldürülmesine sebep olmuştur. 

Allah c.c , insanların ilahı ve rabbi olması nedeniyle onlar üzerinde tasarruf etme hakkına sahip olan yegane varlıktır. Bu hakkı kendisinden başka kimseye vermemiş , vermenin ise "Şirk" olduğunu beyan etmiştir. 

Şirk ve Müşrik kavramlarının anlamını Kur'an çerçevesinde okuduğumuzda şirk kavramına , Allah c.c dışında helal haram koymanın girdiğini , müşrik kavramına ise onu dışında konulan helal ve haramlara uymanın girdiğini görebiliriz. Hükmüne kimseyi ortak etmeyen Allah c.c , bu duruma bir istisna getirerek "Muhammed kulum hariç o ortak olabilir" dememiştir.

Din'de bir şeyin "Haram" olarak bilinmesinin vaz edicisi sadece Allah c.c olup , onun elçisi Muhammed a.s ın görevi ise sadece, Allah c.c nin bize olan emirleri tebliğ etmek , ve kendisi de beşer bir elçi olarak o emirler ile yükümlü olmasından dolayı, o emirleri kendi hayatında yaşamaktır. Allah c.c nin din konusunda eksik bırakıp ta o eksiğin kulu ve elçisi olan Muhammed a.s tarafından giderileceği gibi herhangi bir emir de bulunmamaktadır.

Muhammed a.s a Allah c.c tarafından verilmiş olan "Nebi Resul" olma görevinin içinde onun helal haram tayin etme yetkisi de olduğuna dair ortaya atılan iddia , oluşturulmuş olan ön yargı ile bazı ayetlerin yorumlanması ile varılan sonuçlardır. Onun helal haram kılma yetkisi olduğuna dair delil olarak sunulan ayetleri, daha önceki yazılarımızda ele aldığımız için burada bu ayetleri ele almak yerine , yapılan yanlışın kişinin itikadında açtığı derin yaraya dikkat çekmek istiyoruz.

Muhammed a.s ın din'de aynı Allah c.c gibi helal haram belirme yetkisi olduğunu iddia etmek demek , Muhammed a.s ın aynı Allah c.c gibi olduğunu iddia etmek anlamına gelmektedir. Din adına tek yetki sahibi olan Allah c.c nin yanına Muhammed a.s ı oturtarak onu da din'de Allah c.c ile ortak duruma getirmek , şirk'in ta kendisidir. 

Amacımız kimseyi müşrik olarak suçlamaya yönelik değil , yapılan hatanın boyutunu ortaya koymaktır. Bu hatayı yapanların önemli bir kesimi, tevhit akidesine sıkı sıkıya bağlı olduklarını iddia eden , özellikle tasavvuf merkezli din algısı içindeki şirk düşüncesine şiddetli bir biçimde savaş açarak, bu düşüncedeki insanları kafir ve müşrik olarak niteleyen kişiler olup , kendileri maalesef içine düşmüş oldukları şirk düşüncesinden habersiz olarak , Muhammed a.s ın haram helal koyma yetkisi olmadığını iddia edenleri dahi "kafir" ve "müşrik" olarak itham edebilmektedirler.

Bu konuda takip edilmesi gerekli olan düşünce yöntemi öncelikle "İlah" kavramının ifade ettiği anlamın ne olduğu , Allah c.c nin ilah olarak görev ve yetkilerini "Kul" statüsüne sahip olan birisi ile paylaşıp paylaşmayacağının iyice öğrenilmesi olmalıdır. Bundan sonraki aşamada , elçi olarak seçmiş olduğu kimseler ile yetki paylaşımı yapıp yapmadığını öğrenmek olmalıdır. 

Özellikle İsa a.s ile ilgili ayetlerin nirengi noktası , onu ilah olarak görenlerin yaptıkları yanlışların itikadi anlamdaki yanlışlıklarıdır. İsa a.s a vermediği ilahlığı , Muhammed a.s a vermiş olabileceğini düşünerek onun din'de helal haram tayin etmesine izin verdiğini iddia etmek , Kur'an'dan onay alan bir düşünce değildir. 

Bu konuda yapılan yanlış , Muhammed a.s ı Kur'an'dan değil , onun dışındaki kitap ve kişilerin verdiği bilgilerden tanımaya çalışmaktır. Kur'an'ın tanıttığı peygamber gaybı bilmeyen , beşer , melek olmayan bizlerden farkı sadece onun seçilmiş birisi olarak vahyedilmiş olmasıdır. Kur'an dışı kaynakların tanıttığı peygamber ise , İsa a.s ile yarıştırılan , Allah c.c ile aynı hak ve yetkilere sahip bir kimsedir.

Biz Müslümanların dünyada işlenen her türlü zulüm ve haksızlığa karşı çıkabilmesi için , öncelikle düşünsel anlamda taşların yerine oturması gerekmektedir. Din konusunda doğru ve sahih bilgi sahibi olmayanların , başkalarına örnek olması beklenemez. 

İnsanlığın düştüğü bunalımdan kurtuluşu sadece Allah c.c nin ilah olarak bilindiği ve o doğrultuda bir yaşamın sürülmesi ile gerçekleşecek olmasına rağmen , bu kurtuluşa önderlik yapması gereken bizlerin elçi olarak gönderilmiş olan bir kimseyi ilah olarak tanımaya yönelik düşünceleri içinde olmamız , ve böyle bir düşüncenin şirk olduğunu dahi bilmiyor olmamız , öncelikle kendi içimizde düşünce anlamında yeniden yapılanmanın gereğini göstermektedir.

 Müslümanlar olarak hala bu gibi itikadi konuları aşamamış olarak Muhammed a.s ın konumunu tartışıyor olmak , utanç verici bir durumdur. Halbuki bu gibi konuların Kur'an'ın beyanı çerçevesinde oluşturulmuş inanç çerçevesinde öğrenilmesi ve bilinmesi ve ihtilaf olmaktan çıkmış olması gerekmektedir. 

Yazımızın sınırının , Muhammed a.s a haram helal yetkisi vermenin yanlışlığı etrafında olduğunu hatırlatmak isteriz. İslam düşüncesinde bir kul için açılan din'de haram helal belirleme düşüncesinin başka insanlara da verilmiş olduğu bilinmektedir. Din alimi sıfatına sahip olan bazı kimseler , din konusunda insanlar üzerinde haram helal sınırı belirleyerek , ilahlığa soyunmuş olması asla kabul edilemez. 

Sonuç olarak : İlah olmanın gereği insanlar üzerinde tasarruf etmek hakkına sahip olmak anlamına gelmektedir. Allah c.c bu hakka sahip olan yegane varlık olması nedeniyle , bu hakkın başkalarına devredilmesini "Şirk" olarak nitelendirmektedir.
Bütün elçilerin gönderiliş amacı , bu yetkinin başkalarına verilmesinin yanlış ve ebedi cehennem ile cezalandırılacağını haber vermek olup , son elçi olan Muhammed a.s da bu haber ile gönderilmiştir. Ancak sonradan ortaya atılan yanlış bilgiler, Muhammed a.s ın din'de insanlar üzerinde tasarruf etme yetkisine sahip olan bir kimse algısının oluşmasına sebep olmuştur. 

Şirk ile savaşmak için gönderilen bir elçinin , din'de haram helal belirleme yetkisi olduğu inancı ortaya atılarak şirk unsuru haline getirilmiş olması ona karşı yapılmış en büyük zulümdür. Dahası , onun dinde haram helal koyma yetkisi olduğunu düşünmenin kişiyi şirk'in içine sokması söz konusu iken , bu düşünceyi ret edenlerin kafir , müşrik gibi yaftalarla anılması daha büyük zulümdür. 

Dikkat çekmek istediğimiz nokta ,şirk kavramının dahil olduğu anlamdan Muhammed a.s istisna tutularak , Allah c.c ile yetki paylaşarak din'de ortaklığı olması asla mümkün değildir. Böyle bir düşünce içinde olmanın da şirk bataklığına düşmek olduğunun bilinmesi gerekmektedir. Muhammed a.s ın din'de helal haram koyma yetkisi olduğunu düşünerek , kendileri gibi düşünmeyenleri tekfir edenlerin , eğer illaki birileri tekfir edilmesi gerekirse bu tekfiri hak edenlerin kendileri olduğunu bilmelidirler.

                                      EN DOĞRUSUNU ALLAH C.C BİLİR.