Kime etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kime etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Ekim 2018 Pazartesi

Al-i İmran s. 36. Ayetinde Geçen "Erkek Kız Gibi Değildir" Sözü Kime Aittir?

Al-i İmran 36. ayeti, Meryem'in doğumunu anlatan bağlama dahil olan bir ayettir. Bu ayet içinde geçen, "Erkek kız gibi değildir" sözünün kime ait olduğu noktasında, bu ayetin meallerine baktığımız zaman, sözün İmran'ın karısına veya Allah'a ait olduğu şeklinde iki farklı çeviri görmekteyiz. Yazımızda bu sözün kime ait olabileceği üzerindeki düşüncemizi paylaşmaya çalışacağız.

Ayetin Arapça metni şu şekildedir: 

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَىٰ وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنْثَىٰ ۖ وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ

Bu ayete verilen mealler ise şöyledir:

1- [003.036]  Onu doğurduğunda, Allah onun ne doğurduğunu bilirken «Ya Rabbi! Kız doğurdum. Erkek, kız gibi değildir, ben ona Meryem adını verdim, ben onu da soyunu da, kovulmuş şeytandan Sana sığındırırım» dedi.

2- [003.036] Vaktâ ki hamlini vaz etti (karnındakini doğurdu), dedi ki: «Yarabbi! Ben onu kız olarak doğurdum.» Allah Teâlâ ise onun ne doğurduğunu daha ziyâde bilir. Halbuki erkek, dişi gibi değildir. «Ve ona Meryem adını verdim. Ve ben onu ve onun zürriyetini racîm olan şeytandan Senin himayene ısmarladım.»

1. sırada verilen meal örneğinde "Erkek kız gibi değildir" sözünün İmran'ın karısı tarafından söylendiği şeklinde çeviri yapılırken, 2. sırada verilen meal örneğinde ise, sözün Allah (c.c) tarafından söylendiği şeklinde bir çeviri yapıldığı görülmektedir. Dikkatli bir meal okuyucusu, çeviriler arasındaki bu farkı görecek, ve hangi mealin daha isabetli olduğu yönündeki sorusuna cevap arayacaktır.

"Hangi meali daha isabetli olduğu yönündeki sorusuna cevap arayacaktır" şeklinde bir ifade kullanmış olmamız, bu ayete verilen bir mealin yanlış, diğerinin doğru olduğu için değil, yapılan her iki çevirinin de yorum olduğu, ve bu yorumların isabet kaydedip kaydetmeme gibi bir sorunu olduğu içindir. Çünkü yapılan her iki mealin de kendisine göre gerekçeleri ve haklı nedenleri bulunmaktadır. Biz yazımızda sadece hangi meali tercih ettiğimiz yönündeki görüşümüzü ortaya koymaya çalışacağız.

Konuyu kısaca özetleyecek olursak; İmran'ın karısı hamiledir ve bu hamileliğinin sonunda erkek bir çocuk doğuracağını umarak, o çocuğu Allah'a hizmet yolunda adayacağına söz verir. Fakat erkek çocuk beklerken, kız çocuğu doğurduğunu görür ve hayal kırıklığına uğramış bir halde 36. ayetteki sözler, ağzından dökülür.

Ayete bakacak olursak, orada hem İmran'ın karısına hem de Allah'a ait olan sözlerin olduğu görülecektir. Kanaatimizce ayet içindeki "Erkek kız gibi değildir" sözü, eğer İmran'ın karısı tarafından söylenecek olsaydı, bu şekilde değil "Kız erkek gibi değildir" şeklinde söylenmesi gerekirdi. 

Çünkü İmran'ın karısı erkek çocuk beklerken bu beklentisi boşa çıkarak kız çocuk doğurmuştur. Hayal kırıklığına uğrayan bir kadının ağzından çıkabilecek sözlerin, doğurduğu kız çocuğunun, doğmasını beklediği erkek çocuk gibi olmadığı, yani doğurduğu kız çocuğunun onun Allah'a verdiği sözü yerine getiremeyeceğinin endişesini taşıdığını beyan eden sözler olması gerekmekteydi.

Büyük ihtimalle yaşanan zamanda sadece erkek çocukları böyle bir amaca hizmet için kullanılabiliyor, kız çocukları ise kullanılamıyordu. İmran'ın karısı bu nedenle doğurduğu çocuğun kız olmasından dolayı hayıflanmaktaydı. Ancak İmran'ın karısının bilmediği fakat Allah'ın bildiği bazı şeyler vardı. İmran'ın karısının doğurduğu kız, ilerleyen zamanlarda İsa'yı doğuracak ve bu kişi ise bir elçi olarak görevlendirilecekti. Elbette İmran'ın karısı bunu bilemezdi.

Ayet içinde geçen "Erkek kız gibi değildir" sözünün Allah (c.c) tarafından söylenmiş olduğunu düşündüğümüzde  İmran'ın karısının doğmasını istediği erkek çocuğunun ileride böyle bir olayın vuku bulmasına sebep olmayacağının Allah (c.c) tarafından ifade edilmiş olması açısından okunabilir. 

Bütün bunları dikkate aldığımızda, Al-i İmran s. 36. ayetine şöyle bir anlam vermek mümkündür: 

فَلَمَّا وَضَعَتْهَا قَالَتْ Onu doğurduğunda dedi ki: 

رَبِّ إِنِّي وَضَعْتُهَا أُنْثَىٰ Rabbim onu kız olarak doğurdum. (Bu söz İmran'ın karısına aittir)

 وَاللَّهُ أَعْلَمُ بِمَا وَضَعَتْ وَلَيْسَ الذَّكَرُ كَالْأُنْثَىٰ  Allah onun neyi doğurduğunu daha iyi bilir ve erkek kız gibi değildir.

(Bu cümledeki sözler bazı meallerde ikiye bölünerek bir kısmı İmran'ın karısına, bir kısmı ise Allah'a ait olarak çevrilmektedir. "Allah onun neyi doğurduğunu daha iyi bilir " sözü Allah'a, " erkek kız gibi değildir" sözü ise İmran'ın karısına atfedilmektedir. Halbuki sözün tamamının Allah'a atfedilmesi kanaatimizce daha uygundur). 

وَإِنِّي سَمَّيْتُهَا مَرْيَمَ وَإِنِّي أُعِيذُهَا بِكَ وَذُرِّيَّتَهَا مِنَ الشَّيْطَانِ الرَّجِيمِ Onu Meryem olarak isimlendirdim. Onu ve soyunu kovulmuş şeytandan sana sığındırırım.

Sonuç olarak: Al-i İmran suresi 36. ayetinde geçen, "Erkek kız gibi değildir" İmran'ın karısına değil, Allah'a ait olduğu yönünde yapılan çeviri ve yorumların, daha isabetli olduğunu düşünmekteyiz. Ancak bizim düşüncemizin tersi olan çeviri ve yorumların da hatalı olduğunu iddia etmediğimiz bilinmelidir. Biz bu yazımızda sadece tercihimizin hangisi olduğunu belirtmeye çalıştık.

                                        EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR. 

5 Mart 2017 Pazar

Fecr s. 27. ve 30. Ayetleri: Ey Mutmain Nefs Hitabı Kime Yapılmaktadır ?

Kur'an'ın doğru anlaşılmasında , okunan ayetlerin sure içi bağlam bütünlüğünün göz önünde bulundurulması, ve ön yargılardan arınmış bir bakış açısı çok önemlidir. Bağlamdan kopuk ve ön yargılı okumaların getirdiği sorunlar ,ve bu türden yapılan okumaların yol açtığı farklı fikir ve düşünceler , bizlerin hizip ve cemaatlere bölünmek sureti ile ayrışmalar yaşamamıza sebep olmaktadır. 

Fecr s. 27. ve 30. ayetlerinde , Ey mutmain nefs şeklinde yapılan hitabın kime olduğu konusunda, tefsirlerde yapılmış yorumlarının sure bütünlüğü ile alakasız olduğu dikkatli Kur'an okuyucularının gözünden kaçmamaktadır. Yazımızda bu hitabın kime yapılmış olabileceği konusunu ele almaya çalışacağız.

Fecr s. 27. ayetinde Ey mutmain nefs şeklindeki hitap ile ilgili olarak tefsirlerde , bu hitabın cenneti hak etmiş kişiye yapıldığı şeklinde yorumlar yapılmaktadır. Ancak bu ayeti sure ve Kur'an bütünlüğünü dikkate alarak okuduğumuzda, bu hitabın kime yapılmış olabileceği konusunda farklı bir düşünce ortaya çıkacak , tefsirlerde yapılan yorumların isabetli olmadığı görülecektir. 

Öncelikle surenin tamamının mealini paylaşarak konuyu sure bütünlüğünü dikkate alarak anlamaya çalışalım. 

[089.001]  Fecre and olsun,
[089.002]  Ve on geceye,
[089.003]  Çifte ve tek'e,
[089.004]  Gitmekte olan geceye.
[089.005]  Bunda akıl sahibi için bir yemîn yok mudur?
[089.006]  Görmedin mi rabbın nasıl yaptı Ade?
[089.007]  Sütunlar sahibi İrem'e?
[089.008]  Ki o, şehirlerde bir benzeri yaratılmayandı.
[089.009]  Vâdide kayaları yontan Semud kavmine?
[089.010]  Kazıklar sahibi Firavun'a,
[089.011]  Ki onlar, şehirlerde azgınlaşmışlardı.
[089.012]  Böylece oralarda fesadı 'yaygınlaştırıp-arttırmışlardı.'
[089.013] Onun için de Rabbin üzerlerine bir azap kamçısı yağdırdı.
[089.014] Çünkü senin Rabbin, gerçekten gözetleme yerindedir.
[089.015]  Ama insan, Rabbi onu her ne zaman imtihan edip de kendisi de ikramda bulunur, nimetler verirse: «Rabbim bana ikram etti.» der.
[089.016]  Ama ne zaman onu deneyerek, rızkını kıssa, hemen: «Rabbim bana ihanette bulundu.» der.
[089.017]  Hayır hayır doğrusu siz yetîme ikram etmiyorsunuz
[089.018]  Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize özendirmiyorsunuz.
[089.019]  Mirası hak gözetmeden yersiniz.
[089.020]  Malı da 'bir yığma tutkusu ve hırsıyla' seviyorsunuz.
[089.021]  Ama yer; parça parça dağıtıldığında.
[089.022]  Rabbinin gelip melek sıra sıra dizildiği zaman,
[089.023]  O gün, cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar, ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda?
[089.024]  Der ki, «Keşke hayatım için (güzel ameller) takdim etmiş olsa idim.»
[089.025]  Artık o gün O'nun yapacağı azabı bir kimse yapamaz.
[089.026]  O'nun vurduğu bağı kimse vuramaz.
[089.027]  Ey mutmain  nefis,
[089.028]  Dön Rabbına. Sen O'ndan razı, O da senden razı olarak.
[089.029]  Artık kullarımın arasına gir.
[089.030]  Gir, cennetime.

Sureyi kısaca özetleyecek olursak ; İlk ayetler yemin ile başladıktan sonra (1-5) devamında , yeryüzünde fesat çıkarmak sureti ile tuğyan eden önceki kavimlerin helak edildikleri haber verilmektedir (6-14). Surenin devamında Mekke'li inkarcılara yönelerek onların yaşamları içinde yaptıkları fesat ve tuğyan dile getirilmektedir (15-20). Devam eden ayetlerde ise kıyamet , hesap , ve yeryüzünde fesada ve tuğyana koşanların hesap günündeki akıbeti haber verilmektedir (21-26).

Surenin 27-30. ayetleri arasındaki yapılmış olan hitabın sure bütünlüğü ile uyumlu bir anlama sahip olması gerektiği halde , tefsirlere bakıldığında bu ayetler , sure bağlamından kopuk bir şekilde okunmak sureti ile cenneti hak etmiş olan kimseye yapılmış bir hitap olarak anlaşılmış ve o şekilde yorumlar yapılmıştır. Halbuki Fecr s. 27-30. ayetleri , surenin önceki ayetlerinde yeryüzünde fesat ve tuğyana koşanlara karşı yapılmış bir hitap olarak okunduğunda, sure bütünlüğüne daha uygun bir anlama sahip olmuş olacaktır. Çünkü yapılan hitap , hesap gününde cenneti hak etmiş bir kimseye değil , halen yaşayan dünya hayatını fesat ve tuğyan içinde yaşayanlara yönelik bir hitaptır. 

Mutmain nefs deyiminin,  hitap edilen bu kimseler ile ilgili bir anlama sahip olması gerektiğini düşünmekteyiz. Tefsirlerde bu konuda yapılan yorumlar , sure bütünlüğü dikkate alınarak değil , tasavvuf düşüncesindeki nefsi mutmainne terimine verilen anlam dikkate alınarak verilmiştir. 

Tasavvuf kültüründe Nefsi Mutmainne şu şekilde tarif edilmektedir ; Hiç bir şüphe ve tereddüt taşımadan , itmi'nan-ı kalp ile Allah'ı Rab kabul edip , onun peygamberlerinin getirdiği dini de hak din bilerek Allah'a teslim olan ve ona ulaşan insanın nefsi.

Bu tarife delil olarak Fecr suresi 27-30. ayetleri delil getirilmiş olmasına karşın , bu ayetleri sure ve Kur'an bütünlüğünde okuduğumuzda bu delilin tutarlı olmadığı görülecek , bu ayetlerde geçen bazı kelimeleri Kur'an bütünlüğünde değerlendirmeye çalıştığımız zaman , söylemek istediklerimiz daha kolay anlaşılacaktır. 

Mutmainne ; Huzursuz , rahatsız edildikten sonra sakinleşmek , rahatlamak , huzur bulmak anlamına gelen El İtminanü ve Ettumaninetü kelimesinin , sakinleşmiş , rahatlamış , huzur bulmuş anlamında kullanılmasıdır. 

Bu kelimenin konumuz ile bağını kurabileceğimiz Kur'an içinde geçtiği ayetler şunlardır;

[022.011] İnsanlardan öyleleri de vardır ki; Allah'a bir yar kenarındaymış gibi kulluk eder. Ona bir iyilik gelirse yatışır (etmaenne) . Başına bir bela gelirse; yüz üstü döner. Dünyayı da ahireti de kaybetmiştir. İşte apaçık kayıp budur.

[010.007]  Bizimle karşılaşmayı ummayanlar, dünya hayatı ile mutmain olanlar (vetmaennu) ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz olanlar;

[016.112-113] Allah size güven ve huzur içinde olan (mutmainneten) bir kasabayı misal verir: Her taraftan oraya bolca rızık geliyordu. Ama Allah'ın nimetlerine nankörlük ettiler; bu yüzden Allah onlara yaptıklarına karşılık açlık ve korku belasını tattırdı. And olsun ki, aralarından kendilerine bir peygamber gelmişti, onu yalancı saydılar. Haksızlık ederlerken azaba uğradılar.

Nahl s. 112 ve 113. ayetlerinde verilen kasaba meselinde kendilerine verilen dünya malı ile mutmain bir halde yaşayan , bu nimetlere karşı şükür yerine nankörlüğü seçen bir toplumun , başına gelenler anlatılarak , ilk muhataplar olan Mekkelilere gönderme yapılmaktadır. Fecr suresinin 6. ve 14. ayetleri arasına baktığımızda nimet içinde yüzen şehirlerin isimleri verilerek , bu şehirlerde yaşayan toplulukların helak edildiklerini görmekteyiz. 

Kur'an kendilerinden önce helak edilmiş kavimleri örnek vererek , o kavimlerin Mekkelilerden kat be kat güçlü oldukları halde helak edildiklerini bir çok yerde haber vermektedir. 

[034.045]  Ve onlardan evvelkiler de tekzîp etmişlerdi. Halbuki onlar, ötekilerine verdiklerimizin onda birine ermemişlerdir. Resûllerimizi tekzîp ettiler. Artık bak, Benim (onları) inkârım nasıl oldu?.

Fecr suresi içinde kendilerine verilenler ile mutmain olmuş ahireti unutarak tuğyan içinde koşmalarının bedelini helak ile ödeyen kavimler ile Mekkelilerin onlardan aşağı kalmayan bir yaşam sürdükleri hatırlatılarak uyarılmaktadır. Ey mutmain nefs şeklinde Fecr s. 27. ayetinde yapılan hitabın , huzuru ve tatmini kendilerine verilen nimetlere karşı tuğyan etmek yolu ile bulanlara karşı olması , konuyu Kur'an bütünlüğünde değerlendirmeye çalıştığımızda daha isabetli olarak görülmektedir.

Fecr s. 28. ayetindeki ircii (dön) emri , sure ve Kur'an bütünlüğü dikkat edilerek okunduğunda, bu emrin halen dünya hayatını yaşayan kimseye yapılmış bir hitap olduğu anlaşılacaktır. Dünya hayatını yaşayarak ölmüş olan bir kimse için böyle bir emir , o kişinin ölmek sureti ile zaten Rabbine dönmüş olmasından dolayı söz konusu olamaz. Yani Allah (c.c) kıyamet gününde bir kuluna Rabbine dön şeklinde bir emir vermez ,çünkü kul Rabbine dönmüştür.


[041.050]  Başına gelen sıkıntıdan sonra, kendisine katımızdan bir rahmet tattırsak: «Bu benim hakkımdır; kıyametin kopacağını sanmıyorum. RABBİME DÖNDÜRÜLÜRSEM, O'nun katında and olsun ki, benim için daha güzel şeyler vardır» der. İnkar edenlere, işlediklerini, and olsun ki bildireceğiz. Onlara and olsun ki çetin bir azap tattıracağız.

[002.028]  Ölü idiniz sizleri diriltti, sonra öldürecek sonra tekrar diriltecek ve sonunda ONA DÖNECEKSİNİZ; öyleyken Allah'ı nasıl inkar edersiniz?

[002.281] ALLAH'A DÖNECEĞİNİZ ve sonra haksızlığa uğramadan herkesin kazancının kendisine eksiksiz verileceği günden korkunuz.

[010.056] Dirilten ve öldüren O'dur. ONA DÖNECEKSİNİZ.

Yukarıda verdiğimiz ayet örnekleri , dünya hayatını yaşayan halen ölmemiş olan insana yapılmaktadır. Dolayısı ile Fecr s. 28. ayetindeki Rabbine dön emri , halen yaşayan insana yapılan bir hitap olup , ölmüş ve görülen hesabı sonucunda cenneti hak etmiş insana yapılan bir hitap değildir. 

Fecr s. 28. ayetindeki radiyeten merdiyeten (sen ondan razı o senden razı olmuş) cümlesi , insana rabbine nasıl bir halde dönmesi gerektiğini beyan etmektedir. Kulun dünya hayatında Rabbini razı edecek ameller işlemesi , Rabbinin o kulundan razı olmasını , kulun Rabbinden işlediği amellerinin karşılığında alacakları ise , o kulun Rabbinden razı olmasını beraberinde getirecektir.

[005.119]  Allah dedi ki: «Bu, doğrulara, doğru söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için içinde ebedi kalacakları altından ırmaklar akan cennetler vardır. Allah onlardan razı oldu, onlar da O'ndan razı olmuşlardır. İşte büyük 'kurtuluş ve mutluluk' budur.»

[009.100] (İslâm dinine girme hususunda) öne geçen ilk muhacirler ve ensar ile onlara güzellikle tabi olanlar var ya, işte Allah onlardan razı olmuştur, onlar da Allah'tan razı olmuşlardır. Allah onlara, içinde ebedî kalacakları, zemininden ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. İşte bu büyük kurtuluştur.

[098.008] Onların Rableri katındaki mükafatı, içinde temelli ve sonsuz kalacakları, içlerinden ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razıdır. Onlar da Allah'tan razıdır. Bu, Rabbinden korkan kimseyedir.

Yukarıdaki ayetler dünya hayatlarını Rablerini razı etmek doğrultusunda geçirenlerin , Rableri tarafından razı edileceğini haber vermektedir. Fecr s. 29. ve 30. ayetleri de bu sonucu haber vermektedir. 

Sonuç olarak ; Fecr s. 27-30. ayetlerinde Ey mutmain olan nefs hitabının kime yapılmış olduğunu doğru biçimde anlayabilmek , ilgili ayetlerin sure bütünlüğü ile bağının kurulması ile mümkündür. Bütünlük gözetilerek yapılan bir okumada , yapılan hitabın huzuru , mutluluğu ve tatmini, yaşadıkları dünya hayatında sahip oldukları nimetlere nankörlük etmekte bulan , yaşadıkları beldelerde fesat ve tuğyanı çoğaltanlara ikaz olarak yapıldığı görülecektir. 

Bu ayetlerin tefsirlerinde , yapılan hitabın cenneti hak etmiş olan kişilere olduğu yönündeki yorumlar , surenin bağlamından kopuk bir okumanın sonucudur.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.