5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ MEALİ

1- 2- 3- 4- O övgü Allah'adır. O'ki kuluna o kitabı indirdi ve kendi katından bir sert sıkıntıyı uyarması ve o düzgün işleri işleyen o inananlara, şüphesiz ki onlar için orada ebedi olarak durup bekleyici olacakları bir iyi iş karşılığı müjdelemesi ve "Allah bir çocuğa tutundu" diyenleri uyarması için, onu bir eğriliği olmayan dosdoğru (bir kitap) olarak oluşturdu.

5- Onun hakkında onların ve atalarının hiçbir bilgisi yoktur. Ağızlarından çıkan büyük bir kelimedir. Onlar bir yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen bu söze inanmadılar diye, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin

7- Şüphesiz ki biz o yerin üzerinde olan şeyleri, onların hangisi bir işçe daha iyi işleyecek diye yoklamak için, ona bir süs olarak oluşturduk.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olan şeyleri, kesinlikle bir kupkuru toprak haline de dönüştürücüleriz.

9- Yoksa sen o mağara ve o yazıt arkadaşlarının şaşılacak ayetlerimizden olduklarını mı hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler o mağaraya sığınmış da: "Ey Efendimiz katından bize bir rahmet ver ve işimizden bizim için bir olgunluk oluştur" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de (ses duyup uyanmamaları için) onların kulaklarının üzerine o mağarada seneler sayısınca vurmuştuk.

12- Sonra onları (o mağarada) kaldıkları süreyi o iki grubun hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz onların haberlerini sana o gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış genç erkeklerdi ve biz de onların doğruya iletilmelerini artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkarak: "Bizim Efendimiz, o göklerin ve o yerin Efendisidir. O'nun aşağısından hiç birini tanrı olarak asla çağırmayız, (eğer çağırırsak) ant olsun ki haddi aşan bir söz söylemiş oluruz. İşte şu topluluğumuz, O'nun aşağısından bir takım tanrılara tutundular. Onlar hakkında bir açık yetki getirmeleri gerekmez miydi? Artık Allah'a karşı bir yalan yakıştıran kimseden daha haksızlık yapan kimdir" dedikleri zaman, kalplerinin (sağlamlaşması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte oldukları şeylerden uzaklaştınız, artık o mağaraya sığının ki Efendiniz size kendi rahmetinden yayar ve size içinizden dirseklik (dayanacak ortam) oluşturur (demişti).

 17- Ve onlar onun geniş bir yerinde (uyuyor) iken sen (orada olsaydın) o güneşi aydınlandığı zaman onların mağaralarından o sağın tarafına eğriliyor ve battığı zaman da o solun tarafına aşıyor olduğunu görürdün. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilmiştir. Ve kimi saptırırsa, artık onun için yönelen bir olgunlaştıran asla bulamazsın

18- Ve sen (orada olsaydın) onları uyanıklar olarak hesap ederdin oysa onlar uyuyorlardır. Ve onları o sağın tarafına ve o solun tarafına çevriltiyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu o girişe genişletmişti. Eğer onların üzerine aydınlatılsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçarak (başka tarafa) yönelir ve (içine) onlardan dolayı bir korku doldurulurdu.

19- 20- Ve işte böyle (bir haldelerken) kendilerinin arasında birbirlerine sormaları için onları harekete geçirdik. İçlerinden bir sözcü: "(Uykuda) kaç (zaman) kaldınız?" dedi. (Onlar da): "Bir gün veya bir günün kısmı kadar kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Kaldığınız zamanı Efendiniz en iyi bilendir. Birinizi şu gümüş paranızla hemen şu şehre harekete geçirin de hangi yiyecek daha arınmış ona baksın da ondan size bir rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sizi bir kimseye fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer sizin üzerinize üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi inançlarına tekrar döndürürler ve o takdirde de ebedi olarak asla başarıya eriştirilmezsiniz" dediler. 

21- Ve işte böylece şüphesiz ki Allah'ın verdiği sözün bir gerçek olduğunu ve şüphesiz o saat ki onda bir belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları rastlaştırdık. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini kendilerinin arasında çekişiyorlardı. (Bazıları): "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları daha iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) yenenler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer (inşa edip ona) tutunacağız" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtürler onların dördüncüleri köpekleridir." Ve o algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştirler onların altıncıları köpekleridir" diyecekler. Ve (kimileri de): "Yedidirler ve onların sekizincileri köpekleridir" diyecekler. De ki: Benim Efendim onların sayılarını en iyi bilendir. Onları az kimseden başkası bilmiyor." Artık onlar hakkında (sana bilgisi gaybi olmayan) bir görünür münakaşadan başka münakaşa etme. Ve onlar hakkında onlar hakkında bir kimseden de çözüm isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, "Eğer Allah'ın dilemesi başka" (demeden) sakın: "Şüphesiz ki ben bunu yarın yapıcıyım" deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin olgunlukça beni bundan daha yakına iletmesini umulur" de.

25- Ve: "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar" (dediler).

26- De ki: "Allah, onların ne kadar kaldıklarını en iyi bilendir. O göklerin ve o yerin algılanamayananı (n bilgisi) O'nundur. O, neler görür ve neler işitir. Onların O'nun aşağısından hiçbir yöneleni yoktur. Ve kendi kararına bir kimseyi ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyolunan şeyi peşi sıra oku. O'nun kelimelerini değiştirici olmaz. Ve O'nun aşağısından bir sığındırıcı da asla bulamazsın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek o sabah o akşam karanlığı (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnip gayret et. Ve iki gözünü bu şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve keyfi arzusuna takılarak işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "O gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen inansın ve artık dileyen de  (gerçeği) örtsün." Şüphesiz ki biz o haksızlık yapanlar için bir ateş hazırladık ki onun surları onları kuşatmıştır. Ve eğer yana yakıla yardım isterlerse, onlara o yüzleri kavuran o yağ tortusu gibi bir suyla yardım edilir. O ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara gelince, şüphesiz ki biz bir işçe daha iyi kimsenin iş karşılığını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar için altlarından o nehirler akar Adn bahçeleri vardır. Orada o süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak orada altından bileziklerden süslendirilecekler ve ince ipekten ve kalın ipekten giysiler giyeceklerdir. Ne iyi ödüldür ve dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlara iki adamı bir örnek olarak ortaya koy. İkisinden birine üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla çevirmiş ve ikisinin arasını da bir ekinlik olarak oluşturmuştuk.

33- O iki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi haksızlık yapmamıştı. Ve ikisinin arasından bir de bir nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun (o adamın başka) ürünü de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal olarak daha çok ve insan gücü olarak da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve benliğine haksızlık yapan biri olarak bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına ebedi olarak kanaat getirmiyorum ve ben o saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve ant olsun ki eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, kesinlikle bundan daha hayırlı bir çevrilmişlik bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni bir topraktan sonra bir döllenmiş hücreden takdir eden sonra seni bir adam olarak denkleştireni(n iyiliğini) mi örttün? Fakat O Allah benim Efendimdir ve ben, benim Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden malca ve çocukça daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka bir kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten bir hesap gönderip de kaygan bir toprak olarak sabahlaması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir olarak sabahlaması onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetirememen (umulabilir)" demişti.

42- Ve onun ürünü kuşatıldı. Böylece onun tavanları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) ona harcadığı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturuyor ve: "Keşke ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" diye sabahladı. 

43- Ve ona Allah'ın aşağısından ona yardım edecek hiçbir askeri birlik olmadı ve kendisi de öç alıcı da olamadı.

44- İşte o durumda o gerçek yönelim Allah'a aittir. O, bir dönüşümce daha hayırlı ve bir sonca daha hayırlıdır.

45- Ve onlara bu şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Bu şimdiki yaşam) o gökten onu indirdiğimiz böylece o yerin bitkisinin birbirine karıştığı gökten indirdiğimiz bir su gibidir. Derken (o bitki) o rüzgârların savurmakta olduğu bir ot kırıntısı olarak sabahladı. Ve Allah her şey üzerine güç yetiricidir.

46- O mal ve o çocuklar, bu şimdiki yaşamın bir süsüdür. Ve o kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlıdır ve beklentice daha hayırlıdır.

47- Ve o gün o dağları dolaştırırız ve sen o yeri (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve onlardan hiçbirini geride bırakmaksızın sürüp toplamışızdır.

48- Ve saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. Ant olsun ki sizi ilk defasındaki takdir ettiğimiz gibi bize geldiniz. Oysa ki sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve o kitap konulmuştur, artık o suçluların onun içindeki şeylerden dolayı: "Vay başımıza gelene bu kitaba ne oluyor ki küçük ve büyük geride bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek titrediklerini görürsün. Ve işledikleri şeyleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin bir kimseye haksızlık yapmaz.

50- Ve bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. O cinden olmuş böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Onlar size bir düşman olduğu halde, siz benim aşağımdan ona ve soyuna yönelenler olarak mı tutunuyorsunuz? O haksızlık yapanlar için ne kötü bir değişimdir.

51- Ben onları o göklerin ve o yerin takdir edilişine ve benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırmadım. Ve ben o saptırıcılara bir pazu (güçlü kol) olarak tutunan da olmadım.

52- Ve o gün (Allah): "İddia ettiğiniz ortaklarıma seslenin" der. Bunun üzerine onları çağırmışlar fakat onlar kendilerini cevaplandırmamışlardır. Ve (çünkü) onların arasına bir derinlik koymuşuzdur.

53- Ve o suçlular o ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler olduklarına (kesin) kanaat getirmişlerdir. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve ant olsun ki biz bu okunan (Kur'an) da o insanlara her bir örnekten evire çevire açıkladık. Ve o insanın söz dalaşıcılığı ise her şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve o insanları, onlara o doğruya ileten geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine o ilklerin yasasının onlara gelmesinden veya o azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve o gönderilmişleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve (gerçeği) örtenler ise onunla gerçeği kaydırmaları için o geçersizle söz dalaşı yapıyorlar. Benim ayetlerime ve uyarıldıkları şeye bir alay konusu olarak tutundular.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri hatırlatılmış, buna rağmen onlardan kayıtsız kalmış ve iki elinin öncelediğini unutmuş kimseden, daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Eğer sen onları o doğruya iletene çağırsan, yine de onlar ebedi olarak asla doğruya iletilmezler.

58- Ve senin Efendin o çok bağışlayıcıdır, o çok rahmet sahibidir. Eğer kazandıkları şeyler nedeniyle onları (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için o azabı kesinlikle çabuklandırırdı. Aksine, onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun aşağısından kurtulacak bir yer de asla bulamazlar.

59- İşte şu kasabalar, haksızlık yaptıklarında onları yok etmiştik. Ve onların yok edilmeleri için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "O iki su kütlesinin birleştiği birleştiği yere ulaşıncaya kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (oraya ulaşmak için) uzun bir zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki su kütlesinin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unutmuşlar. Böylece o da o su kütlesinde kaçıp gidecek bir yol tutmuştu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah gıdamızı bize getir, ant olsun ki bu yolculuğumuzdan dolayı bir yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı): "Gördün mü, o kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu (sana) hatırlatmamı bana o şeytandan başkası da unutturmadı ve o da o su kütlesinde şaşılacak bir şekilde yolunu tuttu" demişti.

64- (Musa): "İşte bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen eserlerinin üzerini takip ederek geri döndürülmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, yanımızdan ona bir rahmet verdiğimiz ve katımızdan ona bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana bir olgunluk olarak öğretilmiş olan şeyden, senin de bana öğretmen için sana takılabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremezsin. Ve haber olarak onu kuşatamadığın bir şeye karşı nasıl direnip gayret edebileceksin?" demişti.

69- (Musa): "Eğer Allah dilemişse, beni direnip gayret eden biri olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul): "Eğer sen bana takılacak olursan, ben sana ondan bir hatırlatma oluşturuncaya kadar, bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi o gemiye bindikleri zaman (kul) onu delmişti. (Musa): "Onun halkını batırman için mi sen onu deldin? Ant olsun ki çok tehlikeli bir işle geldin" demişti.

72- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa): "Unutmam nedeniyle beni (sorumlu) tutma ve beni işimden (itirazımdan) dolayı bir zorluk büründürme" demişti.

74- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürmüştü. (Musa): "Sen bir arınmış benliği, bir benliği (öldürmesi) olmaksızın mı öldürdün? Ant olsun ki çok yadırganacak bir işle geldin" demişti.

75- (Kul): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnip gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa): "Eğer ondan sonra sana bir şeyden sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Yine ikisi (bulundukları yerden) çözülmüşlerdi. Nihayet ikisi bir kasaba halkına geldikleri zaman, oranın halkından yiyecek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi orada yıkılmayı isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir iş karşılığı tutardın" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul): İşte bu, senin aranla benim aramın ayrılmasıdır. Kendisine karşı direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümünü seni haberlendireceğim. O gemiye gelince, o su kütlesinde çalışan durgunlara aitti. Ben onu kusurlu yapmayı istedim, çünkü onların ötesinde her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve o oğlan çocuğuna gelince, Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla onun, ikisini bir taşkınlığa ve bir (gerçeği) örtücülüğe büründürmesinden endişelendik. Böylece ikisinin Efendisinin onlara arınmışlıkça ondan daha hayırlısıyla ve merhametçe daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve o duvara gelince, O şehirdeki yetim o iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve babaları da düzgün biriydi. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin en sertliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir rahmet olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi buyruğumdan dolayı yapmadım. İşte bu, kendisine direnip gayret etmeye güç yetiremediğin şeylerin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Sizin üzerinize ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz o yerde ona olanak sağlamış ve ona her şeyden bir araç vermiştik. Böylece o da bir araca takılmış (ordusuyla yola çıkmış)tı.

86- Nihayet o güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu bir kara balçık gözesinde batıyor bulmuş ve onun yanında da bir topluluk bulmuştu. Ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya o azabı etmen ve ya da onlar hakkında iyiliğe tutunman (sana kalmış)" demiştik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapana gelince, onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve bir düzgün iş işleyene gelince, ona da o en iyi bir karşılık vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz" demişti.

89- Sonra bir araca takılmış (ordusuyla yola devam etmiş)tı.

90- Nihayet o güneşin aydınlandığı yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) aşağısından kendilerine bir engel oluşturmadığımız bir topluluğun üzerine aydınlanıyor olarak bulmuştu.

91- Onun katında olan şeyleri haber (alma) bakımından kesinlikle işte böyle kuşatmıştık.

92- Sonra bir araca takılmış (ordusuyla yola devam etmiş)tı.

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, o iki seddin berisinde söyleneni anlama bakımından neredeyse hiçbir şey kavrayamaz bir topluluk bulmuştu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapıyorlar. Bizim aramızla onların arasına senin bir sed oluşturman (karşılığı) üzerine sana bir vergi verelim mi?" demişlerdi.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı olanak daha hayırlıdır. Artık siz beni (bedeni) bir kuvvet ile destekleyin de bizim aramıza ve onların arasına dayanıklı bir engel oluşturayım. Bana o demirin tomarlarını getirin" demişti. Nihayet o iki yamacın arası denkleştiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" demişti. Nihayet onu (demiri) bir ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine erimiş bir bakır boşaltayım" demişti.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ona üstün gelmeye güç yetirememişler ve onu delmeye de güç yetirememişlerdi.

98- (Zülkarneyn): " İşte bu, benim Efendimden bir rahmettir Artık benim Efendimin sözü (nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz bir hale dönüştürür. Ve benim Efendimin sözü bir gerçektir" demişti.

99- Ve o gün onları bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve o boruya da üfürülmüş böylece onları toplu olarak toplamışızdır.

100- Ve o gün cehennemi o (gerçeği) örtücülere bir sunumla sunmuşuzdur.

101- Onlar ki, benim hatırlamamdan gözleri bir perde içindeydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O (gerçeği) örtenler benim aşağımdan kullarıma yönelenler olarak tutunabileceklerini mi hesap ettiler? Şüphesiz ki biz cehennemi o (gerçeği) örtücülere bir ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından o en ziyan edenleri sizi haberlendireyim mi? Kendilerini bu şimdiki yaşamda ustalıkla yaparak iyilikler işlediklerini hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar, Efendilerinin ayetlerini ve O'nun karşılamasını örtmüş olanlardır, böylelikle onların işleri boşa gitti. Artık o kalkışın günü onlar için bir tartı kurmayacağız.

106- İşte bu, (gerçeği) örtmelerinin ve benim ayetlerime ve elçilerime bir alay konusu olarak tutunmalarının karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlara da, o firdevs bahçeleri onlar için bir ikramlık olmuştur.

108- Orada sürekli kalıcıdırlar. Oradan bir yer değişimi peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer o su kütlesi benim Efendimin kelimeleri için bir mürekkep olsa, ve eğer ki onun bir örneğini de bir mürekkep olarak getirsek, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce o su kütlesi tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak tek bir tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık kim kendisinin Efendisinin karşılamasını bekliyorsa, bir düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta bir kimseyi ortaklaştırmasın."


24 Kasım 2024 Pazar

İSRA SURESİ MEALİ

 1- Kulunu bir gece, ona (gözle görülen) ayetlerimizden bazılarını göstermemiz için kendi çevresini bereketlendiğimiz o yasak mescit (Mekke) den o en uzak mescit'e (Medine'ye) yürüten, her türlü eksiklikten uzaktır. Şüphesiz ki O, o en iyi işiticinin o en iyi görücünün ta kendisidir.

2- Ve Musa'ya o kitabı vermiş ve onu "Benim aşağımdan bir dayanağa tutunmayın" diye Yakub oğulları'na bir doğruya ileten yapmıştık.

3-Ey Nuh'un beraberinde taşıdığımız soy, şüphesiz ki o, çok şükreden bir kuldu.

4- Ve Yakub oğulları'na o kitaptaki: "Siz o yerde kesinlikle iki kere bozuculuk yapacak ve kesinlikle bir büyük yücelenme ile yüceleneceksiniz" hükmünü (nün gereğini) yerine getirdik.

5- Ve iki (yücelenme) den ilkinin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman, sizin üzerinize bir sert sıkıntı vermeye sahip kullarımızı harekete geçirdik de o yurtların arasını yokladılar. Ve bu, bir  yapılmış söz olmuştur.

6- Sonra sizi onların üzerine o tekrar daha geri döndürdük ve sizi mallar ve oğullar ile uzattık. Ve sizi savaşçı sayısınca daha çok hale getirdik.

7- Eğer iyilik ederseniz, benlikleriniz için iyilik edersiniz. Ve eğer kötülük yaparsanız, artık o da kendinizedir. Artık o sonraki (büyüklenme)nin (hükmünü yerine getirme) sözü geldiği zaman yüzlerinizi kötü duruma düşürmeleri için ve o Mescide ilk defasındaki girdikleri gibi ona girmeleri ve ele geçirdikleri şeyleri darmadağın etmeleri için (yine üzerinize şiddetli kötülük sahibi kullarımızı harekete geçiririz).

8- Efendinizin size merhamet etmesi umulur. Ve eğer tekrar dönerseniz, biz de tekrar döneriz. Ve cehennemi o (gerçeği) örtücüler için kısıtlama yeri yaptık.

9- Şüphesiz ki bu okunan (Kur'an) o en sağlama iletir ve o düzgün işleri işleyen o inananlara şüphesiz ki bir büyük iş karşılığının onlar için olduğunu müjdeler.

10- Ve şüphesiz ki o sonrakine inanmazlar için de onlara bir acı azap hazırladık.

11- Ve o insan o hayra olan çağrısı gibi o şerri de çağırır. Ve o insan çok çabukçudur.

12- O geceyi ve o gündüzü iki (gözle görülen) ayet olarak oluşturduk o gecenin (gözle görülen) ayetini ortadan kaldırdık ve Efendinizden bir lütuf peşine düşmeniz ve o senelerin sayısını ve o hesabı bilmeniz için o gündüzün (gözle görülen) ayetini (her şeyi) bir gösterici olarak oluşturduk. Ve her şeyi ayrıntılı olarak açıkladık.

13- 14- Ve her insanın kuşunu (işlediklerinden doğan sonuçları) mecbur tuttuk. Ve o kalkışın günü (işlediklerinden doğan sonuçları) onunla karşılaşacağı yayılmış bir kitap olarak ona çıkaracağız. (Ve ona): "Oku kitabını, bugün benliğin bir hesap görücü olarak sana yeter" (diyeceğiz).

15- Kim doğruya iletilirse, ancak ve ancak kendi benliği için doğruya iletilir. Ve kim saparsa ancak ve ancak kendisi için sapar. Ve hiçbir ağır yük taşıyıcı diğerinin ağır yükünü taşımaz. Ve biz bir elçi harekete geçirinceye kadar, azaplandırıcılar da olmadık.

16- Ve biz bir kasabayı yok etmeyi istediğimiz zaman, oranın refahlılarına buyururuz da onlar orada itaatten çıkarlar, böylelikle oranın üzerine o söz bir gerçek olur da orayı yerle bir ederiz.

17- Ve Nuh'un arkasından o kuşaklardan kaçını yok ettik. Ve senin Efendin, kullarının arkaya takılı suçlarını bir en iyi haber alıcı olarak, bir en iyi görücü olarak yeter.

18- Kim o çabuğu isterse, istediğimiz kimse için dilediğimiz şeyi orada ona çabuklandırır, sonra ona cehennemi (yurt) yaparız. Yerilmiş kovulmuş olarak oraya yaslanır.

19- Ve kim o sonrakini ister ve orası için koşar, o koşmasını da bir inanan olarak yaparsa, işte onların koşmaları şükre değerdir.

20- Her birine onlara da ve bunlara da senin Efendinin vergisinden el uzatırız. Ve senin Efendinin vergisi (tek tarafa) yığınlanmış değildir.

21- Bak, onların bir kısmını bir kısmının üzerine nasıl lütuflandırdık. Ve o sonraki ise kesinlikle kademelerce daha büyük ve lütufça daha büyüktür.

22- Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturma, yoksa yerilmiş yüzüstü bırakılmış olarak oturup kalırsın.

23- Ve senin Efendin (başkasına) kulluk etmemenize yalnızca O'na (kulluk etmenize) ve anne babaya iyilik etmeye hükmetti. Eğer ikisinden biri veya her ikisi senin yanında (yaşça) o büyüklüğe ulaşırsa, artık her ikisine de sakın "Öf" bile deme ve ikisini azarlama ve ikisine bir değerli söz söyle.

24- Ve ikisine o rahmetten dolayı o alçalmanın kanadını indir ve: "Ey Efendim, beni bir küçükken büyüttükleri gibi ikisine merhamet et" de.

25- Efendiniz benliklerinizdeki şeyleri en iyi bilendir. Eğer siz düzgünler olursanız, artık şüphesiz ki O, (suçlarından) o dönenler için bir çok bağışlayıcıdır.

26- Ve o yakınlık sahibine ve o durguna ve o yolun oğluna (yolda kalmışa) hakkını ver ve savurganlıkla saçıp savurma.

27- Şüphesiz ki o saçıp savuranlar o şeytanların kardeşleridir. Ve o şeytan ise Efendisine karşı (iyiliği) çok örtücüdür.

28- Ve eğer Efendinden beklemekte olduğun bir rahmetin peşine düşerek onlardan kayıtsız kalacak olursan, artık onlara kolaylaşmış söz söyle.

29- Ve elini boynuna bağlanmış hale getirme ve onu büsbütün de genişletme, yoksa kınanmış hayıflanmış olarak oturup kalırsın.

30- Şüphesiz ki senin Efendin o rızkı, kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Şüphesiz ki O, kullarını(n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür.

31- Ve geçim darlığının endişesiyle çocuklarınızı öldürmeyin. Size de onlara da biz ve size de biz rızık veriyoruz. Şüphesiz ki onların öldürülmesi büyük bir hatadır.

32- Ve o zinaya yaklaşmayın. Şüphesiz ki o, bir hayasızlık ve kötü bir yoldur.

33- Ve Allah'ın (öldürülmesini) yasakladığı o benliği gerçek (bir neden) dışında öldürmeyin. Kim haksızlık yapılmış olarak öldürülürse, artık onun yönelenine (kısas veya diyette) bir yetki vermişizdir. Artık o da o öldürme (bu yetki) de savurganlık yapmasın. Çünkü o (bu kadarıyla) yardım olunmuştur.

34- Ve en sertliğine ulaşıncaya kadar, o en iyisi dışında o yetimin malına yaklaşmayın. Ve o antlaşmayı eksiksiz yerine getirin. Şüphesiz ki o antlaşma bir sorumluluktur.

35- Ve ölçtüğünüz zaman, o ölçeği eksiksiz yapın. (Tarttığınız zaman da) o dosdoğru terazi ile tartın. İşte bu, daha hayırlı ve geri dönüşümü bakımından en iyidir.

36- Ve hakkında sana bir bilgi olmayan şeyin peşine düşme. Şüphesiz ki o işitme ve o görme ve o gönül hepsi, işte onlar ondan bir sorumludur.

37- Ve o yerde bir çalımlanan olarak yürüme. Çünkü sen yeri asla delemez ve uzunlukça o dağlara asla ulaşamazsın. 

38- İşte bütün bunların kötü olanı senin Efendinin yanında çirkin görülmüştür.

39- İşte bu senin Efendinin sana o bilgelikten vahyettiği şeylerdendir. Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturma, yoksa kınanmış kovulmuş olarak cehennemde atılır kalırsın.

40- Yoksa Efendiniz o oğulları size saflaştırdı da kendisi de o meleklerden kızlara mı tutundu? Şüphesiz ki siz kesinlikle büyük bir söz söylüyorsunuz.

41- Ve ant olsun ki bu okunan (Kur'an)da hatırlamaları için evirip çevirdik. Ve (bütün bunlar) onlara bir nefretten başkasını arttırmıyor.

42- 43- De ki: "Eğer söylemekte oldukları gibi O'nun beraberinde tanrılar olsaydı, o takdirde (tanrılar) o tahtın sahibine karşı kesinlikle yol peşine düşerlerdi. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve söylemekte oldukları şeylerden büyük bir yücelikle yücedir."

44- O yedi gökler ve o yer ve onlarda olan kimseler, O'nu her türlü eksiklikten uzak tutmaktadır. Ve hiçbir şey yoktur ki, O'nu övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutmasın. Fakat siz onların her türlü eksiklikten uzak tutmalarını kavrayamazsınız. Şüphesiz ki O, bir yumuşak davranıcıdır, bir çok bağışlayıcıdır.

45- Ve okunan (Kur'an) ı okuduğun zaman, senin arana ve o sonrakine inanmazların arasına gizlenmiş bir engel oluştururuz.

46- Ve onu kavrarlar diye kalplerinin üzerine bir kamuflaj ve kulaklarına da bir ağırlık oluşturduk. Ve Efendini okunan (Kur'an)da O'nu tek olarak andığın zaman, bir nefretle arkalarına yönelirler.

47- Onlar seni dinleyecekleri zaman neyi dinleyeceklerini ve onlar gizli konuştukları zaman o haksızlık yapanların: "Siz bir sihirlenmiş adamdan başkasına takılmıyorsunuz" diyeceğini, biz en iyi bileniz.

48- Bak, sana karşı nasıl o örnekleri ortaya koydular da böylelikle saptılar. Artık (doğru) bir yola güç yetiremezler.

49- Ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" dediler.

50- 51- 52- De ki: "Taş veya demir olun veya göğüslerinizde büyüyen şeylerden bir takdir ediliş olun (yine de harekete geçirileceksiniz)." Buna karşılık: "Bizi kim tekrar döndürecek?" diyecekler. De ki: "Sizi ilk defasında yarıp çıkaran." Ve sana şaşkınca başlarını sallayarak: "O ne zaman?" diyecekler. De ki: "Yakın olması umulur. O gün sizi çağıracak da siz de O'nu övgü ile cevaplandıracak ve (kabirlerde) pek az dışında kalmadığınız kanaatine varacaksınız."

53- Ve kullarıma de ki: O en iyiyi söylesinler. Şüphesiz ki o şeytan onların arasını dürtükler. Şüphesiz ki o şeytan o insan için bir açıklayan düşmandır.

54- Sizin Efendiniz sizi en iyi bilendir. Eğer dilerse size merhamet eder veya eğer dilerse size azap eder. Ve seni onlara bir dayanak olarak göndermedik.

55- Ve senin Efendin o göklerdeki ve o yerdeki kimseleri en iyi bilendir. Ve ant olsun ki o bir kısım habercileri bir kısımın üzerine lütuflandırdık ve Davud'a da (vahyimizi) yazılı metin (Zebur) olarak verdik.

56- De ki: "O'nun aşağısından iddia ettiklerinizi çağırın. Oysa onlar sizden o zorluğu kaldırma ve değiştirme gücüne sahip olamazlar."

57- İşte onların çağırmakta oldukları da Efendilerine hangisi en yakın olacak diye o yakınlık fırsatının peşine düşerler ve O'nun rahmetini beklerler ve O'nun azabından kaygılanırlar. Şüphesiz ki senin Efendinin azabı çekinilmiştir.

58- Ve hiçbir kasaba yoktur ki, o kalkışın gününden önce onu yok etmeyelim veya onu bir sert azapla azaplandırmayalım. Bu, o kitapta satırlanmıştır.

59- Ve bizi o (ggözüle görünen) ayetleri göndermekten, o ilklerin onları yalanlamış olmasından başka bir şey alıkoymadı. Ve Semud'a o dişi deveyi gösterici bir şekilde verdik de ona haksızlık yaptılar. Ve o (gözle görünen) ayetleri kaygılandırmaktan başka amaçla göndermiyoruz.

60- Ve bir zaman sana: "Şüphesiz ki senin Efendin o insanları kuşatmıştır" demiştik. Ve sana gösterdiğimiz o rüyayı ve o okunan (Kur'an)daki o dışlanmış ağacı o insanlara bir denemeden başka amaçla oluşturmadık. Ve biz onları kaygılandırıyoruz da bu (kaygılandırmamız) onlara büyük bir taşkınlıktan başkasını da artırmıyor.

61-Ve bir zaman o meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik de İblis hariç hemen boyun eğmişlerdi. (İblis): "Ben çamur olarak takdir ettiğin kimseye boyun eğer miyim?" demişti.

62- (İblis devamla): "Bu benim üzerime çok değerli kıldığını görüyor musun? Ant olsun ki eğer beni o kalkışın gününe kadar sonralarsan, onun soyunu pek azı dışında yularlayacağım" demişti.

63- 64- 65- (Allah): "Git, içlerinden kim sana takılırsa, artık şüphesiz ki cehennem bollaştırılmış bir karşılık olarak sizin karşılığınızdır. Ve içlerinden güç yetirebildiğin kimseyi sesinle tedirgin et, atlılarını ve yayalarını onların üzerine görevlendir ve o mallarda ve o çocuklarda onlara ortak ol ve onlara söz ver. Ve o şeytan onlara bir aldatmadan başka söz vermez. Şüphesiz ki benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve senin Efendin, bir dayanak olarak yeter" demişti.

66- Sizin Efendiniz sizin için O'nun lütfundan (olan nimetlerin) peşine düşmeniz için o gemileri o su kütlesinde sürükleyendir. Şüphesiz ki O, size karşı bir çok merhamet edicidir.

67- Ve size o su kütlesinde o zorluk dokunduğu zaman, (O'nun aşağısından) çağırdıklarınız kaybolur yalnızca O hariç. Fakat sizi o karaya (çıkarıp) kurtardığında ise, (O'na) kayıtsız kalırsınız. Ve (Allah'a ortak koşan) o insan (iyiliği) çok örtücüdür.

68- O karanın tarafında sizi dibe sokmasından veya üzerinize bir kızgın taş yağdıran fırtına göndermesinden güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bir dayanak da bulamazsınız.

69- Yoksa sizi diğer bir kere daha oraya tekrar döndürüp, üzerinize o rüzgârdan kırıp geçiren fırtına gönderip de (iyiliği) örtmeniz nedeniyle sizi batırmasından güvende mi oldunuz? Sonra kendiniz için bize karşı ona (size yapılanın arkasına aramaya) bir takılan da bulamazsınız.

70- Ve ant olsun ki Ademoğullarını çok değerli kıldık ve onları o karada ve o su kütlesinde taşıdık ve onları o temizlerden rızık verdik ve onları takdir ettiklerimizden birçoğunun üzerine çokça lütuflandırdık.

71- O gün bütün insanları önderleri ile çağırırız. Artık kimin kitabı sağ eline verilirse, işte onlar kitaplarını okuyacaklar ve çekirdek lifi kadar dahi haksızlık yapılmaz.

72- Ve kim bunda kör ise, artık o sonrakinde de kördür ve yolca da daha şaşkındır.

73- Ve neredeyse bizim sana vahyettiğimizden başkasını bize karşı yakıştırman için seni ayartacaklar ve o takdirde de kesinlikle sana bir dost olarak tutunacaklardı.

74- Ve eğer seni kalıcılaştırmamış olsaydık, ant olsun ki neredeyse sen onlara az da olsa yanaşacaktın.

 75- O takdirde o yaşamın katlamalı (azabını) ve o ölümün katlamalı (azabını) sana tattırırdık, sonra kendin için bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.

76- Ve neredeyse seni o yer (Mekke) den çıkarmaları için seni tedirgin edecekler. Ve o takdirde onlar da senin ardından (Mekke'de) pek az (bir süre) dışında kalamazlar.

77- Senden önce göndermiş olduğumuz elçilerimizden (bazılarının toplumlarına) uygulanan bir yasadır. Ve sen bizim yasamız için bir değiştirme bulamazsın.

78- O güneşin batıya yönelmesinden o gecenin karanlığına kadar o kulluk görevini ayakta tut ve o şafağın okumasını da. Şüphesiz ki o şafağın okuması tanık olunmuştur.

79- Ve gecenin bir kısmında sana bir fazlalık olarak onunla (Kur'an ile) uyan. Senin Efendinin seni övülmüş bir konuma* (Mekke'ye tekrar geri) harekete geçirmesi umulur.

*Makam-ı Mahmud, tefsirlerde her ne kadar "Şefaat makamı" olarak anlaşılmış olsa da. Biz "Makam" kelimesinin Bakara s. 125. ve Al-i İmran s. 97. ayetinde İbrahim (a.s.) ve Mekke ile bağlantılı olarak kullanılmasından hareketle Makam-ı Mahmud ifadesini Mekke olarak anlamayı tercih ettik ve 80. ve 81. ayetlerin de hicret ile alâkasını dikkate alarak, 79. ayetin Muhammed (a.s.)ın bulunduğu şehirden başka bir şehre hicret etmesini ve sonra o şehre tekrar muzaffer olarak geri dönmesini ifade ettiğini düşünüyoruz. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

80- Ve de ki: "Ey Efendim, beni (Medine'ye) doğru bir girdirişle girdir ve (Mekke'den) doğru bir çıkarışla çıkar ve katından bana yardımcı bir yetki oluştur."

81- Ve de ki: "O gerçek geldi ve o geçersiz perişan oldu. Şüphesiz ki o geçersiz perişan olucudur.

82- Ve o okunan (Kur'an) dan o inananlara bir iyileştirme ve bir rahmet olan o şeyleri indiriyoruz. Oysa (indirdiklerimiz) o haksızlık yapanlara ziyandan başkasını artırmaz.

83- Ve o insanı nimetlendirdiğimiz zaman, kayıtsız kalır ve yan çizerek uzaklaşır. Ve ona o şer dokunduğu zaman ise, ümitsizliğe düşer.

84- De ki: "Herkes (işini) inandığı değerler üzerine işler. Ve sizin Efendiniz yolca daha doğruya iletilen o kimseyi en iyi bilendir."

85- Ve sana o esintiden soruyorlar. De ki: "O esinti, benim Efendimin buyruğundandır. Ve size (bunun hakkında) o bilgiden pek az (bir bilgi) dışında verilmemiştir." 

86- Ve ant olsun ki eğer dilersek, sana vahyettiğimizi kesinlikle gideririz, sonra kendine onun için bize karşı bir dayanak da bulamazsın. 

87- Senin Efendinden bir rahmet olması başka. Şüphesiz ki O'nun senin üzerindeki lütfu büyüktür.

88- De ki: "Ant olsun ki eğer o insan ve o cin bu okunan (Kur'an)ın bir örneğini getirmeleri üzerine toplanmış olsa, ve eğer onların bir kısmı bir kısmına da bir sırt veren olsa da, onun bir örneğini getiremezler."

89- Ve ant olsun ki o insanlara bu okunan (Kur'an)da her örnekten evirip çevirdik. Buna rağmen o insanların daha çoğu ancak (gerçeği) örtmekte diretti.

90- 91- 92- 93- Ve dediler ki: "Bizim için o yerden bir kaynak fışkırtmana kadar, sana asla inanmayacağız veya senin hurmalıklardan ve üzümden bir bahçen olmalı da onun arasından o nehirleri fışkırttıkça fışkırtmalı veya iddia ettiğin gibi o göğü üzerimize tek parça olarak düşürmeli veya Allah'ı ve o melekleri önümüze getirmelisin veya senin altından bir evin olmalı veya o göğe yükselmelisin. Ve senin (o göğe) yükselmene de sen üzerimize onu okuyacağımız bir kitap indirene kadar, asla inanmayacağız." De ki: "Efendimi her türlü eksiklikten uzak tutarım. Ben bir beşer elçiden başkası mı oldum (ki bunları yerine getirebileyim)?"

94- Ve o insanları, onlara o doğru yol geldiği zaman inanmalarına, onların: "Allah bir beşer elçiyi mi harekete geçirdidemelerinden başkası alıkoymadı.

95- De ki: "Eğer o yerde rahat rahat yürüyenler melekler olsaydı, kesinlikle onların üzerine o gökten bir melek elçi indirirdik."

96- De ki: "Allah, benimle sizin aranızda bir tanık olarak yeter. Şüphesiz ki O, kullarını (n işlerini) bir en iyi haber alıcıdır bir en iyi görücüdür."

97- Ve Allah kimi doğruya iletirse, artık o, o doğruya iletilmiştir. Ve kimi saptırırsa, artık onlar için O'nun aşağısından yönelenler asla bulamazsın. Ve o kalkışın günü onları yüzleri üzerine körler ve dilsizler ve sağırlar olarak sürüp toplayacağız. Onların sığınakları cehennemdir. Her ne zaman ateş yavaşlarsa, alev olarak onlara artırırız.

98- İşte bu, onların karşılığıdır. Çünkü onlar, ayetlerimizi örtmüşler ve: "Biz kemikler ve ufalanmış topraklar olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni takdir edilişle harekete geçirilmişler (olacağ)iz?" demişlerdi.

99- Onlar şüphesiz ki Allah'ın o gökleri ve o yeri takdir ettiğini ve onların bir örneğini takdir etmeye de güç yetirici olduğunu görmediler mi? Ve onlar için onda bir belirsizlik olmayan bir süre belirledi. Fakat o haksızlık yapanlar (inanmak yerine) sadece (gerçeği) örtmekte diretti.

100- De ki: "Eğer sizler benim Efendimin rahmet depolarına sahip olsaydınız, o takdirde o harcamanın endişesiyle onu kesinlikle sımsıkı tutardınız. Ve o insan bir cimridir.

101- Ve ant olsun ki Musa'ya apaçık dokuz (gözle görünen) ayet vermiştik. Yakub oğulları'na sor, (Musa) onlara geldiği zaman Firavun ona: "Şüphesiz ki ben seni kesinlikle bir sihirlenmiş olduğun kanaatine varıyorum Ey Musa" demişti.

102- (Musa'da ona): "Ant olsun ki bunları doğruyu görmeler olarak o göklerin ve o yerin Efendisinden başkasının indirmediğini sen de bilmişsindir. Ve şüphesiz ki ben seni kesinlikle bir yok olmuş olduğun kanaatine varıyorum ey Firavun" demişti.

103- Böylece (Firavun) onları o yerde tedirgin etmeyi istemişti de biz de onu ve onun beraberinde olanları toplu olarak batırmıştık.

104- Ve onun (batırılmasının) arkasından Yakub oğulları'na: "O yerde durulun. Artık o sonrakinin sözü geldiği zaman, sizi birbirine geçmiş olarak (hesap için) getireceğiz" demiştik.

105- Ve onu o gerçekle indirdik ve o da o gerçekle indi. Ve seni bir müjdeci ve bir uyarıcı olmaktan başka (bir görevle de) göndermedik.

106- Ve bir okunan olarak onu o insanlara, durup bekleyerek (zaman içinde) okuman için onu ayırdık. Ve onu peyderpey olarak indirdik.

107- 108- De ki: "Ona inanın veya inanmayın. Şüphesiz ki onun öncesinden o bilgi verilmişlere okunmakta olduğu zaman, boyun eğerek çeneleri üzerine yere kapanırlar. Ve 'Efendimizi her türlü eksiklikten uzak tutarız. Şüphesiz ki Efendimizin sözü kesinlikle yapılmıştır' derler."

109- Ve ağlayarak çeneleri üzerine kapanırlar ve (o okunan) onların saygısını artırır.

110- De ki: "Allah diye çağırın veya Rahman (çok şefkatli) diye çağırın. Hangisiyle çağırırsanız, o en iyi isimler O'nundur." Ve kulluk görevini (insanlara çağrını) açıkça yapma ve onu yavaş sesle de yapma ve bunun arasında bir yol peşine düş.

111- Ve de ki: "O övgü o Allah'a ki bir çocuğa tutunmamıştır ve O'nun hükümranlıkta ortağı da  olmamıştır ve O'nun o alçalmışlıktan dolayı bir yöneleni de olmamıştır." Ve O'nu büyükledikçe büyükle.


13 Kasım 2024 Çarşamba

NAHL SURESİ MEALİ

 1- Allah'ın (elçilerini yalanlayanlar hakkındaki azap) buyruğu (önceki topluluklara) gelmiştir. Artık onun çabuklanmasını istemeyin. O, her türlü eksiklikten uzaktır ve onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

2- Kullarından kime dilerse: "Gerçek şu ki, benden başka tanrı yok, artık benden korunun" (diyerek insanları) uyarın diye kendi buyruğundan o esinti ile o melekleri indirir.

3- O gökleri ve o yeri gerçek (bir neden)le takdir etti. Onların ortaklaştırmakta oldukları şeylerden yücedir.

4- O insanı bir döllenmiş hücreden takdir etti. Buna rağmen o, bir açıklayan çekişmecidir.

5- Ve o hayvanlar, onları da takdir etti. Onlarda sizin için ısınma ve faydalar vardır ve onların bir kısmından da yiyorsunuz.

6- Ve sizin için onlarda (akşam) serinlediğiniz vakit (ağıla koyarken) ve (sabah ağıldan) salıverdiğiniz vakit bir güzellik vardır.

7- Ve ağırlıklarınızı o benliklerin çatlaması dışında ona ulaşıcı olmadığınız bir yöreye taşır. Şüphesiz ki sizin Efendiniz kesinlikle çok acıyıcıdır çok merhamet edicidir.

8- Ve o atları ve o katırları ve o eşekleri sizin onlara binmeniz için ve süs olarak (takdir etti). Ve sizin bilemeyeceğiniz şeyleri de takdir etmektedir.

9- Ve o yolun ılımlı olanı Allah'a aittir ve ondan bazısı da eğridir. Ve eğer dilemiş olsaydı, sizi toplu olarak doğruya iletirdi.

10- O, sizin için o gökten bir su indirendir. Ondan size içecek vardır ve ondan sürülerinizi otlattığınız yeşillik yetişir.

11- Onunla sizin için o ekinleri ve o zeytinleri ve o hurmalıkları ve o üzümleri ve bütün o ürünlerden bitirir. Şüphesiz ki işte bunda, düşünen bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

12- Ve o geceyi ve o gündüzü sizin için boyun eğdirdi. Ve o güneş ve o ay ve o yıldızlar O'nun buyruğuna boyun eğdirilmişlerdir. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuran bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

13- Ve o yerde o renkleri aykırı olan şeyleri de sizin için yaydı. Şüphesiz ki işte bunda, hatırlayan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

14- Ve O, ondan taze bir et yemeniz ve ondan onu takınacağınız bir süs eşyası çıkarmanız için, o su kütlesini size boyun eğdirdi. Ve O'nun lütfundan olanların peşine düşmeniz ve şükretmeniz için o gemileri, onda (suyu) yaranlar olarak (gittiklerini) görürsün.

15- Ve o yerde sizi sarsar diye sabitlikler ve (gideceğiniz) doğruya iletilmeniz için de o nehirler ve yollar bıraktı. 

16- Ve (daha nice) bilmelikler. Ve o yıldızla onlar (gidecekleri) doğruya iletilirler.

17- Öyleyse takdir eden kimse, takdir edemez kimse gibi midir? Halâ hatırlamaz mısınız?

18- Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki Allah, kesinlikle çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.

19- Ve saklamakta olduğunuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğunuz şeyleri Allah bilir.

20- Ve onların Allah'ın aşağısından çağırmakta oldukları hiçbir şey takdir edemezler, (üstelik) onların kendileri takdir edilmektedirler.

21- Ölülerdir, yaşayanlar değildir. Ve onlar ne zaman harekete geçirileceklerinin fark edemiyorlar.

22- Sizin tanrınız tek bir tanrıdır. O sonrakine inanmazların kalpleri ise bunu yadırgayıcıdır ve onlar büyüklük taslayanlardır.

23- Suç olmaz şüphesiz ki Allah, onların saklamakta oldukları şeyleri ve açığa vurmakta oldukları şeyleri bilir. Şüphesiz ki O, o büyüklük taslayanları sevmez.

24- Ve onlara: "Rabbiniz neyi indirdi?" denildiği zaman (onlar): "O ilklerin söylencelerini" derler.

25- Bunun sonucunda o kalkışın günü kendi ağır yüklerini eksiksiz olarak ve bir bilgi olmaksızın saptırdıklarının ağır yüklerinden bir kısmını taşırlar.  Dikkat edin, yüklenmekte oldukları şey ne kötüdür.

26- Onlardan öncekiler de kesinlikle hile kurmuştu da Allah onların yapılarına o temellerinden gelmiş, böylece o tavan üstlerinden üzerlerine kapaklanmış ve o azap onlara fark edemeyecekleri yerden gelmişti.

27- Sonra o kalkışın günü onları rezil eder ve şöyle der: "Kendileri uğrunda (inananlarla) bir çatışma içinde olduğunuz ortaklarım nerede?" Kendilerine o bilgi verilmiş olanlar: "Şüphesiz ki bugün o rezillik ve o kötülük, o (gerçeği) örtücülerin üzerinedir" dedi.

28- Onlar ki, o meleklerin, kendi benliklerine haksızlık yapanlar oldukları halde ömürlerini tamamlamakta olduklarıdır: "Biz hiçbir kötülük işleyen değildik" (diyerek onları) o teslimiyetle karşıladılar. Hayır şüphesiz ki Allah, işlemekte olduğunuz şeyleri en iyi bilicidir.

29- Orada sürekli kalıcılar olarak cehennem kapılarına artık girin. Kesinlikle ne sıkıntılıdır o büyüklenenlerin barınağı.

30- Ve o korunanlara:"Efendiniz neyi indirdi?" denildi. (Korunanlar): "Hayrı (indirdi)" dediler. İyilik edenler için bu şimdikinde bir güzellik vardır. Ve o sonrakinin yurdu ise kesinlikle daha hayırlıdır. Ve o korunanların yurdu kesinlikle ne iyidir.

31- Adn bahçeleri, oraya girerler. Altından o nehirler akar. Onlar için orada dileyecekleri şeyler vardır. Allah, o korunanlara işte böyle karşılık verir.

32- Onlar ki, o meleklerin onların ömürlerini temizler oldukları halde tamamlamakta olduklarıdır: "Esenlik üzerinize olsun, işlemekte olduklarınız nedeniyle o bahçeye girin" derler.

33- Onlar, kendilerine o meleklerin gelmesinden veya senin Efendinin buyruğunun gelmesinden başka bir şeye mi bakıyorlar? Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Ve Allah onlara haksızlık yapmamış, fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

34- Böylece işledikleri şeylerin kötülüğü, onlara eriştirildi ve onu alaya almakta oldukları şey onları çepeçevre kuşattı.

35- Ve ortaklaştıranlar: "Eğer Allah dilemiş olsaydı, biz ve atalarımız, O'nun aşağısından hiçbir şeye kulluk etmez ve O'nun aşağısından (birinin buyruğu ile) hiçbir şeyi  yasaklamazdık" dedi. Onlardan öncekiler de işte böyle yapmıştı. Artık o elçilerin üzerine o apaçık ulaştırmadan başkası var mıdır?

36- Ve ant olsun her bir topluma: "Allah'a kulluk edin ve o taşkınlık yapandan uzaklaşın" (diyerek uyarsın) diye bir elçi harekete geçirdik. Bunun sonucunda içlerinden kimine Allah doğruya iletti ve içlerinden kimine de o sapkınlık gerçek oldu. Artık o yerde dolaşın da, o yalanlayanların sonu nasıl olmuş bir bakın.

37- Onların doğruya iletimine ne kadar istekli olsan da şüphesiz ki Allah, saptırdığı kimseyi doğruya iletmez. Ve onların hiçbir yardımcıları da yoktur.

38- Ve: "Allah ölen kimseyi (yeniden) harekete geçirmez" (diyerek) güçlü yeminleriyle Allah'a yemin ettiler. Hayır, O'nun üzerine gerçek bir söz olarak (bunu yapacaktır). Fakat (bunu söyleyen) o insanların tamamı bunu bilmezler.

39- Hakkında aykırılaşmakta olduklarını onlara açıklaması için ve (gerçeği) örtenlerin kendilerinin kesinlikle yalancılar olduğunu bilmesi için (bunu yapacaktır).

40- Bir şey için onu(n olmasını) istediğimiz zaman ona sözümüz ancak ve ancak "Ol" dememizdir, o da hemen oluverir.

41- Ve haksızlık yapılmalarından sonra Allah'a göç edenleri, bu şimdikinde kesinlikle bir iyilikle yerleştireceğiz. Ve o sonrakinin iş karşılığı ise daha büyüktür. Keşke biliyor olsalardı.

42- Onlar ki, direnip gayret etmişler ve Efendilerine dayanmaktadırlar.

43- Ve biz senden önce de kendisine vahyediyor olduğumuz adamlardan başkasını da göndermemiştik. Eğer bilmezlerseniz, artık o Hatırlatma'nın (Tevrat'ın) halkına sorun.

44- O apaçık deliller ve o yazılı metinlerle. Ve o insanlara kendilerine indirilmiş olan şeyi açıklaman ve onların da düşünmeleri için, sana bu Hatırlamayı indirdik.

45- O kötülükleri (yapmak için) hile kuranlar, Allah'ın onları o yerin dibine sokmasından veya o azabın kendilerine fark edemeyecekleri yerden gelmesinden güvende mi gördü?

46- Veya (normal yaşamları) içinde çevrilip dururlarken onları tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Oysa onlar (Allah'ı) başarısız bırakıcılar değillerdir.

47- Veya kaygılandırma üzerine kendilerini tutuvermesinden (güvende mi gördü?) Oysa şüphesiz ki sizin Efendiniz, kesinlikle çok acıyıcıdır çok merhamet edicidir.

48- Allah'ın herhangi bir şeyden takdir ettiğinin gölgelerinin Allah'a boyun bükenler olarak o sağdan ve o sollardan dönmekte olduğunu görmediler mi?

49- Ve canlıdan o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler ve o melekler, büyüklük taslamazlar olarak Allah'a boyun eğer. 

50- Kendilerinin üstünde olan Efendilerinden kaygılanırlar ve buyuruldukları şeyi yaparlar.

51- Ve Allah: "İki tanrıya tutunmayın. O, ancak ve ancak tek bir tanrıdır. Artık yalnızca benden ürkün" dedi.

52- Ve o göklerdeki ve o yerdeki olan şeyler O'na aittir. Ve o itaat nizamı da sürekli olarak O'na aittir. Artık Allah'tan başkasına karşı mı korunuyorsunuz?

53- Ve nimetten sizde olan şey, Allah'tandır. Sonra size o zorluk dokunduğu zaman, artık O'na feryat edersiniz.

54- Sonra o zorluğu sizden kaldırdığı zaman, içinizden bir bölük hemen Efendilerini ortaklaştırırlar. 

55- Onlara verdiğimiz şeylere (biraz daha) nankörlük etmeleri için. (Şimdilik) yararlanın, ileride bileceksiniz.

56- Ve onlara rızık olarak verdiğimiz şeylerden, bilmez (görmez, işitmez) şeylere hisse ayırıyorlar. Allah'a yemin olsun ki yakıştırmakta olduğunuz şeylerden kesinlikle sorulacaksınız.

57- Ve o kızları Allah'a ayırıyorlar, O, her türlü eksiklikten uzaktır. Ve kendilerine de zevklendikleri şeyleri (erkek çocukları ayırıyorlar).

58- Ve onlardan biri o kız ile müjdelendiğinde (öfkesinden) yutkunarak yüzü simsiyah olur.

59- Kendisiyle müjdelendiği şeyin kötülüğünden dolayı o topluluktan gizlenir. Onu bir önemsizlik üzere tutacak mı yoksa onu o toğrağa gömecek mi? Dikkat edin karar vermekte oldukları şey ne kötüdür.

60- Sonrakine inanmazlar için o kötülüğün örneği vardır. Ve Allah için ise o en yüce örnek vardır. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

61- Ve eğer Allah o insanları haksızlıkları nedeniyle (hemen) tutmuş olsaydı, onun üzerinde (haksızlık yapan) hiçbirini canlı olarak bırakmazdı. Fakat onları bir isimlenmiş süreye kadar sonralamaktadır. Artık süreleri geldiği zaman, bir saat sonralayamazlar ve öne çekemezler.

62- Ve hem çirkin görmekte oldukları şeyleri Allah'a ayırıyorlar ve hem de o en iyisi şüphesiz ki kendilerinin diye dilleri o yalan nitelemeyi yapıyor. (Allah'a) suç olmaz, şüphesiz ki onlar için o ateş vardır. Ve hiç şüphesiz ki onlar ölçüyü kaçırmışlardır.

63- Allah'a yemin olsun ki senden önceki toplumlara da muhakkak (elçiler) göndermiştik de o şeytan onlara işlerini süslemişti. (Önceki ortak koşanların yöneleni olduğu gibi) artık o, bugün onların da (Mekke'li ortak koşanların) yönelenidir. Ve bir büyük azap onlar içindir. 

64- Ve sana da o kitabı hakkında aykırılaştıkları konuları onlara açıklaman ve inanan bir topluluk için bir doğruya ileten ve bir rahmet olmasından başka (bir amaçla) indirmedik.

65- Ve Allah o gökten bir su indirdi de onun ölümünden sonra o yeri yaşattı. Şüphesiz ki işte bunda, işiten bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

66- Ve şüphesiz ki sizin için o hayvanlarda kesinlikle bir ders vardır. Onların karınlarındaki şeyden atık ile kan arasından o içenler için kolay yutulabilir olan katışıksız süt ile sizi suvarmaktayız.

67- Ve o hurmalıkların ve üzümlerin meyvelerinden de (sizi suvarıyoruz). Ondan (su çıkararak) bir sarhoşluk verici ve bir iyi rızık (ile hayata) tutunuyorsunuz. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuran bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

68- 69- Ve senin Efendin o bal arısına: "O dağlardan ve o ağaçlardan ve (yaptıkları) çardaklardan evlere tutun. Sonra o bütün ürünlerden ye, böylece senin Efendinin sana (bal yapmak için) boyun eğdirdiği yollarına sokul" diye vahyetti. Onların karınlarından renkleri aykırı bir içecek çıkar ki onda o insanlar için bir iyileştirme vardır. Şüphesiz ki işte bunda, düşünen bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) bir ayet vardır.

70- Ve Allah sizi takdir etti, sonra sizin ömrünüzü tamamlar. Ve içinizden kimi bilgiden sonra hiçbir şey bilmez olması için o ömrün en aşalığına geri döndürülür. Şüphesiz ki Allah, en iyi bilicidir, en doğru ölçü koyucudur.

71- Ve Allah bir kısmınızı bir kısım üzerine o rızıkta lütuflandırmıştır. Artık lütuflandırılmış olanlar rızıklarını sağ elleriyle sahip olduklarına geri döndürücü değillerdir ki artık onlar onda denk olsunlar. Şimdi onlar ısrarla Allah'ın nimetini mi reddediyorlar?

72- Ve Allah size kendi benliklerinizden eşler oluşturdu ve sizin için eşlerinizden oğullar ve torunlar oluşturdu ve sizi o temizlerden rızık verdi. Şimdi onlar geçersize inanıyor ve Allah'ın nimetini mi örtüyorlar?

73- Ve Allah'ın aşağısından kendileri için o göklerden ve o yerden hiçbir şeyle bir rızka hükümran olamaz ve güç yetiremez şeylere kulluk ediyorlar.

74- Artık Allah için o örnekleri ortaya koymayın. Şüphesiz ki Allah bilir ve siz bilmezsiniz.

75- Allah, hiçbir şeye gücü yetmez sahiplenilmiş bir kulu ve kendisini bizden biri iyi rızıkla rızık verdiğimiz, ondan saklı ve açık olarak harcayan bir kimseyi bir örnek olarak ortaya koydu. Onlar denk midir? O övgü Allah'adır. Hayır, onların daha çoğu bilmezler.

76- Ve Allah iki adamı bir örnek olarak ortaya koydu: O ikiden biri dilsizdir hiçbir şeye gücü yetmez, sahibinin üzerine bir yüktür. Onu nereye yöneltirse hiçbir hayır getirmez. Şimdi o, o denkliği buyuran ve kendisi de bir dosdoğru yol üzerinde olanla denk midir?

77- Ve o göklerin ve o yerin algılanamayananı Allah'ındır. O saatin buyruğu da ancak o gözün açıp kapaması gibi hatta o (ondan) daha yakın (bir zaman)dır. Şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine en doğru ölçü koyucudur.

78- Ve Allah sizi annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ve şükretmeniz için size o işitmeyi ve o görmeleri ve o gönülleri oluşturdu.

79- O göğün boşluğunda boyun eğdirilmiş o kuşları görmediler mi? Onları Allah'tan başkası tutmuyor. Şüphesiz ki işte bunda, inanan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

80- Ve Allah sizin için evlerinizden bir durgunlaşma oluşturdu ve sizin için o hayvanların derilerinden göçerlik gününüzde ve yerleşik gününüzde onlarla hafifleyeceğiniz evler oluşturdu. Ve onların yünlerinden ve yapağılarından ve kıllarından belirli bir vakte kadar eşyalar ve yararlanmalık yaptı.

81- Ve Allah takdir ettiği şeylerden sizin için gölgelikler oluşturdu. Ve sizin için o dağlardan kamuflajlar oluşturdu. Ve sizin için o sıcaktan koruyacak gömlekler ve savaşınızda sizi koruyacak gömlekler oluşturdu. Teslim olmanız için sizin üzerinize olan nimetini işte böyle tamamlıyor.

82- Eğer (başka tarafa) yönelirlerse, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o açıklayan ulaştırmadır.

83- Allah'ın nimetini tanıyorlar (ve faydalanıyorlar) sonra onu yadırgıyorlar. Ve onların tamamı o (gerçeği) örtücülerdir.

84- Ve o gün her bir toplumdan bir tanık harekete geçireceğiz. Sonra (gerçeği) örtenlere (özür dilemeleri için) onay verilmez ve (Allah'ın) azap etmeme istekleri de kabul edilmez.

85- Ve haksızlık yapanlar o azabı gördüğü zaman, artık (o azap) onlardan hafifletilmez ve onlar bakılmazlar.

86- Ve ortaklaştıranlar ortaklarını gördüğü zaman: "Ey Efendimiz, senin aşağından çağırmakta olduklarımız işte şunlardır" derler. Onlar da onları şu sözü atarlar: "Şüphesiz ki sizler kesinlikle yalancılarsınız."

87- Ve o gün o teslimiyeti Allah'a atmışlar ve yakıştırmakta oldukları şeyler de onlardan sapmıştır.

88- Onlar ki, (gerçeği) örttüler ve Allah'ın yolundan uzaklaştırdılar, bozuculukta olmaları nedeniyle onlara o azabın üstüne azabı artırdık.

89- Ve her bir toplumun üzerine kendi benliklerinden bir tanık harekete geçireceğimiz ve seni de işte şunların (elçi gönderildiğin toplumun)  üzerine tanık olarak getirdiğimiz gün (halleri nasıl olacak). Ve sana o kitabı her şey için bir açıklama, o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir rahmet ve bir müjde olarak indirdik.

90- Şüphesiz ki Allah, o denkliği sağlamayı ve o iyiliği ve o yakınlık sahiplerine vermeyi ve o hayasızlıktan ve o yadırganandan ve o saldırganlıktan vazgeçirmeyi buyuruyor. Hatırlamanız için size öğüt veriyor.

91- Ve antlaşma yaptığınız zaman Allah'ın antlaşmasını eksiksiz yerine getirin ve Allah'ı üzerinize bir güvence olarak göstererek onların pekiştirilmesinden sonra o yeminleri bozmayın. Şüphesiz ki Allah, ne yaparsanız bilir.

92- Ve bir toplumun diğer bir toplumdan sayıca fazla olmasından dolayı, yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunarak, ipliğini bir kuvvetle eğirmenin arkasından söküp bozan kadın gibi olmayın. Allah onunla sizi ancak ve ancak sizi yoklamaktadır. Ve o kalkışın günü hakkında aykırılaşmakta olduğunuz şeyleri size kesinlikle açıklayacaktır.

93- Ve eğer Allah dilemiş olsa, sizi tek bir topluma dönüştürür. Fakat kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve işlemekte olduğunuz şeylerden sorulacaksınız.

94- Ve yeminlerinize aranızda bozuculuk sebebi olarak tutunmayın. Yoksa ayak onun kalıcılaşmasından sonra kayar ve Allah'ın yolundan uzaklaştırmanız nedeniyle o kötülüğü tadarsınız. Ve büyük azap sizin içindir.

95- Ve Allah'ın antlaşmasını az bir bedele satmayın. Eğer bilmekte olanlarsanız sizin için ancak ve ancak o Allah'ın yanında olan daha hayırlıdır. 

96- Sizin yanınızda olan şey tükenir ve Allah'ın yanında olan şey ise kalıcıdır. Ve direnip gayret edenlerin iş karşılığını işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile kesinlikle vereceğiz

97- Erkekten veya dişiden kim bir inanmış olarak bir düzgün iş işlerse, artık onu güzel bir yaşamla yaşatacağız ve onların iş karşılığını işlemekte oldukları şeylerin daha iyisi ile kesinlikle karşılıklandıracağız.

98- 99- 100- O okunan (Kur'an)ı okuyacağın zaman, artık o taşlanan şeytandan Allah'a sığın. Gerçek şu ki, onun inanmışlar üzerinde ve Efendilerine dayananlar üzerinde bir yetkisi yoktur. Onun yetkisi ancak ve ancak onu yönelen edinenler ve onu (Efendilerine) ortak koşanlar üzerindedir.

101- Ve biz bir ayetin yerini (başka) bir ayetle değiştirdiğimiz zaman -ki Allah neyi indireceğini en iyi bilendir- "Sen ancak ve ancak bir yakıştırıcısın" derler. Hayır, onların tamamı bilmezler.

102- De ki: "Onu senin Efendinden inanmışları kalıcılaştırmak için ve o teslim olanlara bir doğruya ileten ve bir müjde olarak o Kutsal'ın esintisi indirdi."

103- Ve ant olsun onların: "Ona ancak ve ancak bir beşer öğretiyor" demekte olduklarını şüphesiz ki biliyoruz. Kendisine eğrilmekte oldukları kişinin dili bir yabancıdır ve işte bu (Kur'an) ise bir açıklayan  Arabi dildir.

104- Allah'ın ayetlerine inanmazlar (var ya), şüphesiz ki Allah onları doğruya iletmez. Ve acı bir azap onlar içindir.

105- O yalanı ancak ve ancak Allah'ın ayetlerine inanmazlar yakıştırır. Ve işte onlar, o yalancıların ta kendileridir.

106- Kim inanmasının arkasından Allah'ı (ret ederek) örterse- zorlanmış ve kalbi o inançla rahatlamış olan başka- fakat kim (zorlama olmaksızın) o (gerçeği) örtmeye göğüs açarsa, artık Allah'tan bir hiddet onların üzerinedir. Ve büyük bir azap onlar içindir.

107- İşte bu, bu şimdiki yaşamı o sonrakinin üzerine tercih etmelerindendir. Ve şüphesiz ki Allah, o (gerçeği) örtücüler topluluğunu doğruya iletmez.

108- İşte onlar, Allah'ın kalplerine ve işitmelerine ve görmelerine damga vurmuş olduklarıdır. Ve işte onlar, o duyarsızların ta kendileridir.

109- (Allah'a) suç olmaz, şüphesiz ki onlar o sonrakinde o ziyan edenlerin ta kendileridir.

110- Sonra şüphesiz ki senin Efendin denemeye uğramalarının arkasından göç edenlerin ve güçlerini kullananların ve direnip gayret edenlerin (yardımcısıdır). Şüphesiz ki senin Efendin bunların arkasından kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

111- O gün gelir her bir benlik benliğinden yana söz dalaşı yapar ve her bir benliğe işlediği şey eksiksiz ödenir ve onlara haksızlık yapılmaz.

112- Ve Allah bir kasabayı bir örnek olarak ortaya koydu. (Bu kasaba) güvenlikte rahatlıkta idi, onun rızkı da her taraftan bol bol geliyordu. Durum böyleyken (o kasaba) Allah'ın nimetlerine nankörlük etti de ustalıkla yapmakta oldukları nedeniyle, artık Allah ona o açlığın ve o kaygının elbisesini tattırdı.

113- Ve ant olsun ki içlerinden bir elçi gelmişti de onu yalanlamışlardı, bunun üzerine o azap onları haksızlık yaparlarken tutuverdi.

114- Öyleyse Allah'ın size rızık olarak verdiği şeylerden serbest temiz olarak yeyin ve eğer yalnızca O'na kulluk ediyorsanız, Allah'ın nimetine şükredin.

115- Size ancak ve ancak o ölü hayvanı ve o kanı ve o domuzun etini ve (kesilirken) kendisine Allah'tan başkasına ses yükseltilmişi yasaklamıştır. Artık kim (açlık sebebi ile) zorlanırsa, saldırganlık yapmaksızın ve sınırı aşmaksızın (yiyebilir), şüphesiz ki artık Allah, çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

116- Ve dillerinizin o yalan nitelendirmesi dolayısıyla o yalanı Allah'a karşı yakıştırmak için "Bu serbesttir ve bu yasaktır" demeyin. Şüphesiz ki o yalanı Allah'a karşı yakıştıranlar, başarıya eriştirilmezler.

117- Az bir yararlanmadır. Ve acı bir azap onlar içindir.

118- Ve Dönenlerin* üzerine de önceden sana anlattığımızı yasaklaştırmıştık. Ve biz onlara haksızlık yapmadık. Fakat onlar benliklerine haksızlık yapıyorlardı.

*Hadu kelimesine "Dönenler" anlamı verme gerekçemiz, Araf s. 156. ayetindeki bağlamına binaendir.

119- Sonra şüphesiz ki senin Efendin düşüncesizce o kötülüğü işlemiş sonra bunun arkasından (itaatle) dönmüş ve (durumlarını) düzeltmiş olanları (bağışlar). Şüphesiz ki senin Efendin bunun arkasından da kesinlikle çok bağışlayıcıdır çok merhamet edicidir.

120- 121-122- Şüphesiz ki İbrahim Allah'a bağlanan bir önder, (fıtrat yasalarına) bir meyilli idi. Ve o, o ortak koşanlardan değildi. O'nun nimetlerine şükrediciydi. O, onu derleyip toplamış ve bir dosdoğru yola iletmişti. Ve ona şimdikinde bir iyilik vermiştik. Ve şüphesiz ki o sonrakinde de kesinlikle o düzgünlerdendir.

123- Sonra sana: "(Fıtrat yasalarına) bir meyilli olarak İbrahim'in inancına takıl. Ve o, o ortak koşanlardan değildi" diye vahyettik.

124- O dinlenme (günü) ancak ve ancak onun hakkında aykırılaşanların üzerine şart kılındı. Ve şüphesiz ki senin Efendin o kalkışın günü hakkında aykırılaşmakta oldukları şeylerde onların arasında kesinlikle karar verecektir.

125- Senin Efendinin yoluna o bilgelikle ve o iyi öğütle çağır. Ve onlarla o en iyi yöntemle söz dalaşı yap. Şüphesiz ki senin Efendin, kendisinin yolundan sapanı en iyi bilenin ta kendisidir ve o doğruya iletilenleri de en iyi bilenin de ta kendisidir.

126- Ve eğer sonlandıracaksanız, artık size kendisiyle sonlandırılanın örneği kadar sonlandırın. Ve eğer direnip gayret ederseniz, ant olsun ki o direnip gayret edenler için daha hayırlıdır.

127- Ve direnip gayret et, senin direnerek gayretin Allah'tan başkasına değildir. Ve onlara üzülme. Ve onların kurmakta oldukları tuzaklardan dolayı da darlık içinde olma.

128- Şüphesiz ki Allah korunanların ve iyilik edenlerin beraberindedir.


21 Ekim 2024 Pazartesi

Kabirde Kalma Süresi Örneğinde Ayetlerin Rivayetler Işığında Anlaşılma Çabaları

 Allah (c.c.) son kitabı olan Kur'an'ı "Hakem Kitap" olarak indirmiş olmasına rağmen, bu kitabın hakemliği maalesef çok kısa bir zaman sürmüş, zaman içinde hakem olarak Allah'ın kitabı değil rivayet kitapları hakem kitap olarak görülmeye başlanmış, bu durum halâ da devam etmektedir. Bu durum öyle bir raddeye gelmiştir ki Kur'an ayetleri bile artık rivayetler doğrultusunda anlaşılmaya başlanmış ilgili ayetler parantez açılarak veya hiç açılmadan direk tahrifata uğratılarak rivayetleri onaylar hale getirilmeye çalışılmıştır.

Bu duruma pek çok konuda örnek vermek mümkün olmasına rağmen biz bu yazımızda ölümden sonra diriliş safhasının anlatıldığı ayetlerde geçen konuşmaların bazı meallerde parantez açılarak veya hiç açılmadan kabir azabının olduğu önyargısıyla nasıl tahrifata uğratıldığını ele almaya çalışacağız.

Aşağıda vereceğimiz ayet meal örnekleri bir aslına uygun çevrilen bir de tahrifata uğramış şekilde çevrilen olmak üzere iki örnek olacaktır. Amacımız bu örneklerde meallerin kimin tarafından yapıldığına değil nasıl yapıldığına dikkat çekmek olacağı için herhengi bir isim verilmeyecektir.

--- İlk vereceğimiz ayet örneği Yunus s. 45. ayetidir.

وَيَوْمَ يَحْشُرُهُمْ كَاَنْ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنَ النَّهَارِ يَتَعَارَفُونَ بَيْنَهُمْۜ قَدْ خَسِرَ الَّذ۪ينَ كَذَّبُوا بِلِقَٓاءِ اللّٰهِ وَمَا كَانُوا مُهْتَد۪ينَ

Örnek 1-- Allah’ın onları, sanki günün ancak bir saati kadar kaldıklarını zanneder vaziyette yeniden diriltip toplayacağı gün aralarında birbirleriyle tanışırlar. Allah’ın huzuruna varmayı yalanlayanlar elbette zarara uğramışlardır. Zira onlar doğru yola gitmemişlerdi.


Örnek 2-- Allah onları mahşerde topladığı gün, sanki dünyada sadece günün bir saatinde birbirleriyle tanışmaya yetecek kadar kısa bir süre kaldıklarını sanacaklardır. Allah’a kavuşmayı yalanlayıp da doğru yola bulamayanlar o gün kesinlikle hüsrâna uğramışlardır
Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir meal örneğidir. Örnek 2 de verdiğimiz  meal örneğinin içinde geçen "dünyada" Kelimesi Arapça metinde olmamasına rağmen metne parantez dahi açılma ihtiyacı duyulmadan ilave edilmiştir.

--- 2. örneğimiz İsra s. 52. ayetidir.

يَوْمَ يَدْعُوكُمْ فَتَسْتَج۪يبُونَ بِحَمْدِه۪ وَتَظُنُّونَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا۟

Örnek 1-- O sizi çağıracağı gün derhal ona kemali ta'zîm ile icabet edeceksiniz ve zannedeceksiniz ki pek az bir müddet kaldınız

Örnek 2-- Sizi (kabirlerinizden) çağıracağı gün, hemen O'na hamd ederek (da'vetine) icâbet edeceksiniz ve (dünyada) ancak pek az kaldığınızı zannedeceksiniz.

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de yine parantez içine "dünyada" yazılarak önyargılar meale yansıtılmıştır.

--- 3. örneğimiz Taha s. 103. ayetidir. Örnek 2-- Örnek

يَتَخَافَتُونَ بَيْنَهُمْ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا عَشْرًا

Örnek 1--«Ondan fazla durmadınız» diye aralarında gizli gizli konuşacaklar

Örnek 2--Aralarında (korkularından) gizlice şöyle konuşacaklar: “- Dünyada ancak on gece kaldınız, değil mi?”

Örnek 1 de verilen meal örneği metne daha uygun bir örnektir. Örnek 2 de paranteze bile gerek duyulmadan "dünyada" ilâvesi yapılmıştır. Yine bu ayette de parantez açılarak veya açılmadan önyargılar Kur'an'a onaylatılmaya çalışılmıştır. 

--- 4. örneğimiz Mü'minun s. 112-113-114. ayetleridir. 

قَالَ كَمْ لَبِثْتُمْ فِي الْاَرْضِ عَدَدَ سِن۪ينَ

قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍ فَسْـَٔلِ الْعَٓادّ۪ينَ

قَالَ اِنْ لَبِثْتُمْ اِلَّا قَل۪يلًا لَوْ اَنَّكُمْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ

Örnek 1--(Allah inkârcılara) "Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar.

Örnek 2--(Allah, kâfirlere kıyamet günü şöyle) buyuracak: “- Dünyada veya mezarda ne kadar seneler sayısınca kaldınız?”

Örnek 1 de verilen meal metne uygun bir örnek olup, örnek 2 de ise "Dünyada veya mezarda" şeklinde verilen anlamın metinde yeri yoktur. Meal yapıcısı kendisi ikilem içinde kaldığı için bunu meale yansıtarak sanki Allah'ın böyle bir soru sorduğunu patanteze dahi gerek duymadan göstermeye çalışmıştır. Halbuki metinde her iki kelime de bulunmamaktadır. Şayet parantez açılarak (mezarda) şeklinde bir anlam verilmiş olsaydı daha isabetli olabilirdi. 113. ve 114. ayetlerin meallerinde genelde sıkıntı olmadığı için 112. ayet meali ile yetiniyoruz.

--- 5. örneğimiz Rum s. 55- 56. ayetlerdir.

وَيَوْمَ تَقُومُ السَّاعَةُ يُقْسِمُ الْمُجْرِمُونَۙ مَا لَبِثُوا غَيْرَ سَاعَةٍۜ كَذٰلِكَ كَانُوا يُؤْفَكُونَ

وَقَالَ الَّذ۪ينَ اُو۫تُوا الْعِلْمَ وَالْا۪يمَانَ لَقَدْ لَبِثْتُمْ ف۪ي كِتَابِ اللّٰهِ اِلٰى يَوْمِ الْبَعْثِۘ فَهٰذَا يَوْمُ الْبَعْثِ وَلٰكِنَّكُمْ كُنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

Örnek 1--  O gün ki saat gelir Kıyamet kopar, mücrimler, bir saatten fazla durmadıklarına yemîn ederler evvel de böyle çeviriliyorlardı

Örnek 2-- Kıyamet koptuğu gün, günahkârlar, (dünyada) ancak pek kısa bir süre kaldıklarına yemin ederler. İşte onlar, (dünyada da haktan) böyle döndürülüyorlardı.  

Örnek 1 de verilen meal metne daha uygun, örnek 2 deki ise yine önyargının bir eseri parantez açılarak (dünyada) anlamı ilave edilmiştir.

--- 6. örneğimiz Ahkaf s. 35. ayetidir.

فَاصْبِرْ كَمَا صَبَرَ اُو۬لُوا الْعَزْمِ مِنَ الرُّسُلِ وَلَا تَسْتَعْجِلْ لَهُمْۜ كَاَنَّهُمْ يَوْمَ يَرَوْنَ مَا يُوعَدُونَۙ لَمْ يَلْبَثُٓوا اِلَّا سَاعَةً مِنْ نَهَارٍۜ بَلَاغٌۚ فَهَلْ يُهْلَكُ اِلَّا الْقَوْمُ الْفَاسِقُونَ

Örnek 1-- Artık sabret, resûllerden azim sahiplerinin sabrettiği gibi ve onlar için isti'cal etme. Sanki onlar vaadolunduklarını görecekleri gün, gündüzden bir saatten başka durmamışlar gibi olacaklardır. (Bu) Bir tebliğdir, fâsıklar olan kavimden başkası, helâke uğratılacak mıdır? (Elbette uğratılmayacaktır).

Örnek 2-- Azim ve sebat sahibi peygamberler nasıl sabrettiyse, sen de sabret; onlar için acele etme. Kendilerine vaad olunan günü gördüklerinde, onlar dünyada gündüzün bir saatinden fazla kalmadıklarını sanırlar. Bu bir tebliğdir. Yoldan çıkmışların güruhundan başkası helâk olur mu hiç?

Örnek 1 de yine metne daha uygun bir meal verilmiş olup, örnek 2 de ise parantez dahi açılmadan dünyada ilavesi yapılmıştır.

Bu verdiğimiz örneklerden anlaşılmaktadır ki meal yapıcılarının bir kısmında belirleyici olan kitap Kur'an değildir. Onlar için hakem kitap rivayet kitapları olup, Kur'an ayetlerini bu doğrultuda çevirmektedirler. 

Eğer bu kimseler Kur'an'ı belirleyici olarak görmüş olsalardı Bakara s. 259 ve Kehf s. 19. ayetlerini diğer ayetleri anlamak konusunda ayetleri anlamada baz alırlardı. 

---- Bakara s. 259. ayeti:

اَوْ كَالَّذ۪ي مَرَّ عَلٰى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلٰى عُرُوشِهَاۚ قَالَ اَنّٰى يُحْي۪ هٰذِهِ اللّٰهُ بَعْدَ مَوْتِهَاۚ فَاَمَاتَهُ اللّٰهُ مِائَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُۜ قَالَ كَمْ لَبِثْتَۜ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالَ بَلْ لَبِثْتَ مِائَةَ عَامٍ فَانْظُرْ اِلٰى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْۚ وَانْظُرْ اِلٰى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ اٰيَةً لِلنَّاسِ وَانْظُرْ اِلَى الْعِظَامِ كَيْفَ نُنْشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًاۜ فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُۙ قَالَ اَعْلَمُ اَنَّ اللّٰهَ عَلٰى كُلِّ شَيْءٍ قَد۪يرٌ


---Bakara s. 259- Veya çatıları üzerine çökmüş haldeki bir şehre uğrayan kişiyi (görmedin mi). "Allah buraya ölümünden sonra nasıl yaşam verecek?" demişti. Bunun üzerine Allah onu yüz yıl öldürmüş, sonra yeniden harekete geçirmişti. (Allah ona) "Ne kadar kaldın?" demiş, o da: "Bir gün veya bir günün bir kısmı kadar kaldım" demişti. (Allah): "Aksine yüz yıl kaldın, gıdana ve içeceğine bak hiç bozulmamış. Ve eşeğine de bak, seni insanlara böylece delil yapmak için. Ve  kemiklere de bak onları nasıl ayaklandırıyor, sonra et giydiriyoruz." (Sorusunun cevabı) apaçık belli olduğunda: " Biliyorum şüphesiz ki Allah her şeyin üzerine ölçü koyandır" demişti.

Bakara s. 259. ayeti, 100 yıl ölü kalan ve sonrasında diriltilen bir kişiden bahsetmekte ve bu kişiye sorulan soruya verdiği cevap örnek ayetleri anlama noktasında anahtar konumdadır. Hiçbir meal yapıcısı "Ne kadar kaldın?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Bunun nedeni ise ayetin ölüm ile diriliş süresi arasında geçen süreden açık ve net bir şekilde bahsetmesidir.

----Kehf s. 19

وَكَذٰلِكَ بَعَثْنَاهُمْ لِيَتَسَٓاءَلُوا بَيْنَهُمْۜ قَالَ قَٓائِلٌ مِنْهُمْ كَمْ لَبِثْتُمْۜ قَالُوا لَبِثْنَا يَوْمًا اَوْ بَعْضَ يَوْمٍۜ قَالُوا رَبُّكُمْ اَعْلَمُ بِمَا لَبِثْتُمْ فَابْعَثُٓوا اَحَدَكُمْ بِوَرِقِكُمْ هٰذِه۪ٓ اِلَى الْمَد۪ينَةِ فَلْيَنْظُرْ اَيُّهَٓا اَزْكٰى طَعَامًا فَلْيَأْتِكُمْ بِرِزْقٍ مِنْهُ وَلْيَتَلَطَّفْ وَلَا يُشْعِرَنَّ بِكُمْ اَحَدًا

----Kehf s. 19-- Yine böyle onları ba's de ettik ki aralarında soruşsunlar diye: içlerinden bir söyliyen «ne kadar durdunuz?» Dedi, bir gün yâhud bir gün yâhud bir günün birazı dediler, ne kadar durduğunuza dediler: rabbınız a'lemdir, şimdi siz birinizi şu gümüş paranızla şehre gönderin de baksın hangisi yiyecekçe daha temiz ondan size bir rızık getirsin, hem çok kurnaz davransın ve zinhar sizi birine sezdirmesin.

Bu ayette senelerce bir mağarada uyutulanların uyandıktan sonra birbirlerine sordukları soruyu görmekteyiz. Bu ayette aynı Bakara s. 259. ayeti gibi yukarıda verdiğimiz örnek ayetleri doğru anlama noktasında anahtar konumda bir ayettir. Yine bu ayette hiçbi meal yapıcısı "Ne kadar kaldınız?" sorusuna "Dünyada" ilavesi yapmamıştır. Çünkü her iki ayette böyle ilaveye gerek duyulmamaktadır.

Peki her iki ayette ilaveye gerek duyulmadığı halde diğer örnek ayetlerde neden böyle bir ilaveye gerek duyulmuştur?

Bunun tek bir cevabı vardır. O da ilave yapan meal yapıcılarının kafalarında rivayetlerden devşirilmiş olan "Kabir Azabı" inancı bulunmaktadır ve ayetleri de bu inanç doğrultusunda tahrif etme gereği duymuşlardır. 

Halbuki Ümmi bir kafayla bu kitabı okusalar hiçbir yerde kabir azabına dair bir bilgi kırıntısı dahi bulamayacaklar ve örnek ayetleri de Bakara s. 259 ve Kehf s 19. ayetlerini dikkate alarak ölümden sonra diriliş arasında geçen süreden hiçbir şekilde ölen kişinin haberi olmadığı sanki uykudan uyanır gibi uyandığı anlaşılır ve ilgili ayetlere eğer parantez açılacaksa "Dünyada" parantezi veya ilavesi değil "KABİRDE" parantezi açılarak daha doğru anlaşılması sağlanabilirdi. Bazı meallerde bu şekilde parantez açılmış olduğunu karşılaştırmalı meal okuyaanlar görebileceklerdir.

Bu noktada bazı kimseler Mümin s. 46. ayetinin kabir azabına işaret ettiğine dair itiraz edebilir. Onlara da Allah (c.c.) kitabının bir yerinde başka bir yerinde başka şey diyerek çelişkili bir kitap indirmediğini hatırlatmak isteriz.

Kur'an'da sadece tek bir ayet bile ölüm ile diriliş arasında geçen zamanın doğru anlaşılması açısından yeterli olmasına rağmen kitabın içinde binlerce ayet dahi olsa rivayetleri hakem kitap olarak gören kimseler yine de ikna olmayacaklar " Vay seni kabir azabını inkar mı ediyorsun ?" diyerek itirazlarından vazgeçmeyeceklerdir.

--- Yasin s. 52. ayeti:

قَالُوا يَا وَيْلَنَا مَنْ بَعَثَنَا مِنْ مَرْقَدِنَاۢ هٰذَا مَا وَعَدَ الرَّحْمٰنُ وَصَدَقَ الْمُرْسَلُونَ

Derler ki: “Eyvâh bize! Bizi yattığımız yerden kim kaldırdı? Bu, Rahmân'ın va'd ettiği şeydir; demek peygamberler doğru söylemiş!”

Şimdi soruyoruz: Eğer kabir azabı inancı doğru bir inanç olsaydı kabirden kaldırılan bu inkarcılar böyle bir soru ile kalkarlar mıydı?

Eğer böyle bir inanç doğru olsaydı kabirde çektikleri azabın ifadesi olan bazı sözlerle kabirlerinden kalkmazlar mıydı?

Sonuç olarak: Kur'an'ın önyargılardan arınmış bir halde okunması bu kitabı doğru anlamanın olmazsa olmazlarındandır. Şayet bu yapılmazsa yukarıdaki örneklerde görüldüğü gibi önyargılarını onaylatılmaya çalışıldığı bir kitap olmaktan öteye gitmeyen bir kitap karşımıza çıkacaktır.

                                            EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C.) BİLİR.