Türkiye'de son günlerde yaşanan ve İslami söylem ile yola çıkan bir cemaatin baş rolünü oynadığı olaylar, birçok yönden incelenmeye müsait bir yapı arz etmektedir. Yazımızda bu olayı, hareket ve düşünce stratejisini vahiyden almayan İslami bir hareketin zaman içinde gelebileceği noktayı, adı geçen hareket örneğinde değerlendirmeye ve vahyin önerdiği hareket metodunun ne kadar önemli olduğuna dikkat çekmeye çalışacağız.
Muhammed(a.s)'ı, mesajını iletmesi için kendisine elçi seçen Allah(c.c); bu mesajı iletmesini istediği elçisini muhayyer bırakmayarak, nasıl bir yol haritası izlemesi gerektiğini elçisine kendisi bildirmiştir. Kendisine verilen bu yol haritasını milim dahi sapmadan izleyen Muhammed(a.s) ve onunla birlikte olanlar nihai hedefe ulaşarak başarıya ulaşmışlardır.
Muhammed(a.s)'ın nihai hedefi; şirkin kalesi haline gelmiş olan Mekke'yi putlardan temizleyerek Tevhid'in kalesi haline getirmekti. 23 yıl süren mücadele sonucunda bu hedefe ulaşmak için takip edilen yol; birçok Kur'an ayeti ile emredilen yol olup, aynı yolun izlenmesi İslami bir mücadele içinde olanların tümü için gereklidir.
Kendisine "Ben Müslümanlardanım" diyenlerin yaşam gayesi; sadece Allah(c.c)'ye kul olmak yolunda bir hayat için mücadele olup, bu mücadele için gerekli olan yol haritası Muhammed(a.s)'ın izlediği yol olması gereklidir. İzlenmesi gereken yolun dışında izlenen her türlü yol, bizleri dünya ve ahirette ziyana uğrayanlardan kılacaktır.
KALEM Suresi'ndeki ayetler, Kur'an'da ona ve dolayısı ile bizlere önerilen yol haritalarından birkaç tanesidir.
[068.008] Bundan böyle, yalanlayanlara itaat etme;
[068.009] Onlar, senin kendilerine yaranıp-onlarla uzlaşmanı arzu ettiler; o zaman onlar da sana yaranıp-uzlaşacaklardı.
[068.010] Şunların hiçbirine itaat etme: Yemin edip duran, aşağılık,
[068.011] Herkesi kınayan, söz götürüp getiren.
[068.012] Durmadan hayra engel olana, haddi aşana, çok günahkara.
[068.013] Kaba ve haşin, sonra da kötülükle damgalı,
[068.014] Mal ve oğullar sahibi olmuş diye.
[068.015] Ayetlerimiz ona okunduğu zaman: «Öncekilerin masalları» der.
Muhammed(a.s) ve önceki elçilerin yollarını kesmek için her türlü yolu deneyen şer güçlerin denedikleri yol kesme metotlarından bir tanesi; KALEM Suresi 9. ayetinde gördüğümüz ve kesinlikle yasaklanan "müdahene" (karşılıklı taviz) metodudur.
Bu metodla Muhammed(a.s)'a bir takım tavizler vererek ondan da görevli olduğu vahyi tebliğ noktasında kendileri lehine bir takım iyileştirmeler isteyen, işlerine gelen bir din oluşturduğu takdirde İslam'a girebileceklerini söyleyen Mekkeli şer güçlere karşı "Bir elime ayı, bir elime güneşi verseniz yine vazgeçmem" şeklindeki meşhur cevabı veren Muhammed(a.s)'ın ümmeti olmakla gurur duyan bir kısım insanlar, zaman içinde bırakın ayı veya güneşi taviz olarak alabilmeyi, 3 kuruş dünya menfaatini gördüklerinde, yaşadıkları topraklara dahi ihanet ederek, ekmeğini yedikleri, suyunu içtikleri vatanlarını müstekbirlere peşkeş çekmeye dahi kalkmaları, yolunu vahyin ışığı ile çizmeyen İslami bir hareketin zaman içinde ne hal alabileceğinin acı bir göstergesidir.
Şer güçlerin özellikle dini cemaatleri kullanarak kirli emellerini gerçekleştirmek yolunda onları kullanmalarının altında yatan temel saikin çok iyi incelenmesi ve özellikle kendisini İslam'a nispet eden grupların bu noktada uyanık davranmasının şart olduğunu, yaşadığımız son olaylar bizlere acı biçimde göstermiştir.
Yüzyıllardır İslam'ı referans aldıklarını iddia eden tarikat ve hizip yapılanmalarında öne çıkan en önemli husus; bu tarikat ve hiziplerde öne vahyin değil kişilerin çıkmasıdır. Bu tarikat ve hiziplerin tamamı, vahyi değil kişileri merkeze alan bir yapılanma içine girerek her türlü istismara açık duruma düşmüşlerdir.
Tarikat ve hizip yapılanmalarının ilk çıkışı belki samimi ve iyi niyetlerle olabilmesine rağmen, nebevi metod dışında bir yol izlemeleri nedeni ile zaman içinde insan şeytanları tarafından başka yönlere çekilerek şeytanların oyuncağı haline gelmişlerdir. Bunun sebebi ise baştaki kişiye kayıtsız şartsız, tam itaat olarak belirlenen bir inanç kuralıdır.
Muhammed(a.s) tarafından yaşanan ve öğretilen dinin temelinde kişi merkezli değil, vahiy merkezli bir din öğretisi olduğu bir gerçektir. Zaman içinde bu öğreti kaybolmuş, vahiy yerine kişiler merkeze alınarak, o kişilerin dedikleri ve yaptıkları dinin doğruları haline getirilmiştir.
İşte bu hata, şeytani güçlerin iştahını kabartarak İslam'ı ve Müslümanlar'ı kendi hain emelleri için kullanabilecekleri bir inanç ve kişiler haline getirmiştir. Binlerce mensubu olan bir hareketi, kendi emellerine alet edebilmek için sadece bir kişiyi kullanmak gibi bir kolaylık, elbette şeytani güçlerin iştahını kabartan bir durumdur.
Müslümanlar olarak içinde bulunduğumuz tarikat ve cemaat yapılanmalarında köktenci bir sorgulamaya girerek artık yeniden vahye dönmek ve bize emredilen bir hareketin doğruluğunu "Şeyhim ne derse doğrudur" mantığı ile değil "Vahiy ne derse doğrudur" mantığı ile ölçmek zamanı çoktan gelmiş ve geçmektedir.
Ancak tarikat ve cemaat yapılanmaları için en büyük tehlikenin vahiy yani Kur'an olduğu bir gerçektir. Çünkü Kur'an bu gibi yapılanmaları destekleyen bir kitap değil, bu gibi yapılanmalar içinde olmamayı emreden bir kitaptır.
Son olaylarda başı çeken "Nurculuk" hareketinde, dershanelerinde Kur'an meali bulundurmanın ve okumanın YASAK olması, bu ve benzeri hareketlerin kendileri için en büyük tehlike olan şeyin Kur'an olduğunu bildikleri için onu yasaklama yoluna giderek, oluşumlarının hayatiyetlerini devamını istemeleri, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.
Tarikat ve cemaat oluşumlarında Kur'an'ın anlaşılabilecek şekilde okunması ilk yasaklanan şeydir. Serbest ve gerekli olan şey, o oluşumun gıdasını aldığı kitapların okunması ve başlarındaki kişilerin emirlerinin yerine getirilmesidir. Bu ve benzeri oluşumlara giren kişiden ilk istenen şey; bir akide haline getirilmiş olan "Gassal önünde mevt" olması gerektiğidir. Kafasını şeyhine kiraya veren mürit, böylelikle Cennet'i de garantilemiş(!) olmaktadır.
Bugün Kur'an'ın artık dinde belirleyici bir kitap olması gerektiğini savunanların önünde duran kim ve hangi gruplar varsa, bu karşı duruşun altında o gruplar vasıtası ile kurulan dünyevi rant imparatorluğunun elden gitme korkusu yatmaktadır. Çünkü Kur'an bu gibi oluşumları kesinlikle red etmekte ve sadece Allah(c.c)'ye kul olan bir insan istemektedir. Fakat tarikat oluşumlarında esas olan Allah(c.c)'ye kulluk değil, kula kulluktur.
Yazımıza konu ettiğimiz kişi dahil, bütün tarikat ve cemaat yapılanmalarında, baştaki kişiye yüklenen karizmatik yapı, o kişiyi "La yus'el" (sorgulanamaz) bir duruma getirmekte, tabilerini de aynı zamanda şirk bataklığına düşürmektedir.
Bu kişinin başını çektiği hareketin sebep olduğu olayların başında "O ne derse doğrudur" şeklindeki kayıtsız şartsız teslimiyet ve tamamen hurafe olan mehdi inancı yatmakta, bu kişinin şer güçler tarafından kullanılabileceği kimsenin aklının ucundan dahi geçmemektedir.
Yaşadığımız son olaylar bizlere göstermiştir ki; İslam adına hareket ettiğini söyleyen kişi, kurum ve kuruluşların başında her kim varsa, "sorgulanamaz" şeklinde onlara büründürülen korunmuşluk zırhlarından bir an önce sıyrılması gerekmektedir.
"Dünya malı" olarak bahsedilen ve amaca ulaşma yolunda bir vasıta olması gereken şeylerin, zaman içinde tek amaç haline gelmesi, hareket yöntemini vahiyden almayan yapılanmaların en büyük tehlikesidir.
Fıtri olarak herkesin sevdiği dünya malına karşı olan sevginin ölçüsü bizlere Kur'an tarafından belirtilmişken, başka belirleyiciler yolu ile bu mallara karşı olan aşırı düşkünlük tarikat ve cemaatleri istismara açık hale getirmektedir.
Son olayların baş aktörü haline gelen cemaat yapılanmasının sahip olduğu maddi gücü dikkate aldığımızda, bu maddi gücün dünya genelinde İslam'ın hakim kılınması yolunda değil, içinde yaşadığımız ülkenin bir başka ülkeye peşkeş çekilmesi için harcandığını düşünürsek, bu cemaati kimlerin ve hangi ülkelerin böyle bir maddi güç haline getirerek dünyevileştirdiği kolaylıkla anlaşılacaktır.
Vahyin önerdiği hareket metodunda dünya malının Allah(c.c) yolunda sarf edilmesi gerektiği birçok ayette beyan edilmesine karşın, tarikat ve cemaatlerin dünya malına olan tutkunluğunu izah etmek maalesef güçtür. Bugün bütün tarikat ve cemaat yapılanmalarının vakıf, dernek, medya gibi faaliyetlerinin merkezinde parasal güç oluşturmak yattığını görmemek mümkün değildir.
Bu vakıf, dernek ve cemaatler özellikle siyasi iktidar ile KALEM Suresi ayetlerinde kesinlikle yasaklanmış olan "MÜDAHENE" içine girerek, tamamen dünyevi bir hale gelerek siyasi iktidarın koltuk değneği haline gelmişlerdir.
Cemaatleri oy deposu, iktidarı ise palazlanmak için bir basamak olarak gören cemaatlerin, Türkiye'yi getirdikleri nokta son yaşadığımız olaylar olup, etkisinin silinmesi uzun bir zaman alacaktır.
Yaşadığımız olaylar eğer Müslümanları yeniden bir öz eleştiri ve bir düşünce yapılanması içine sokmayacak olursa, tarih yeniden tekerrür edecek, yarın bir başka cemaat siyasi iktidar ile karşılıklı müdahene içine girerek, şeytani güçlerin oyuncağı olarak devleti ele geçirmeye çalışacaktır.
Müslümanlar, eğer yollarını vahyin belirlediği biçimde çizmeyecek olurlarsa, bugün Gülen hareketi ile yapılmak istenenler, yarın başka hareketler kullanılarak yapılmak istenecektir. Bunları önlemenin tek yolu ise; kişi merkezli bir yapılanma değil, vahiy merkezli bir yapılanmadır.
[017.073] Az daha seni bile, sana vahyettiğimizden gayrısını bize karşı iftira edesin diye, fitneye düşüreceklerdi ve o takdirde seni halîl ittihaz edeceklerdi
[017.074] Sana sebat vermemiş olsaydık, and olsun ki, az da olsa onlara meyledecektin.
[017.075] O takdirde sana, hayatın da ölümün de, kat kat azabını tattırırdık. Sonra bize karşı bir yardımcı da bulamazdın.
[017.077] (Bu,) Senden önce gönderdiğimiz resullerimizin bir sünnetidir. Sünnetimizde bir değişiklik bulamazsın.
İSRA Suresi içindeki bu ayetler; başta elçiler olmak üzere tüm zamanlardaki vahiy düşmanlarının, iman edenler ile nasıl bir şekilde dostluk kuracaklarını ifade etmektedir. Bütün zaman dilimlerinde hiçbir müşrik kişi, kurum ve ülkeler kendi amaçlarına hizmet etmediği müddetçe Müslümanları dost olarak görmemiş, asla da görmeyeceklerdir.
Gülen hareketi ile dostluk kuran ve bu harekete destek veren kişi, kurum ve ülkeleri hesaba katarak yukarıdaki ayetleri okuduğumuzda, bu hareketin neye ve kimlere hizmet ettiği daha net anlaşılacaktır.
Sonuç olarak; düşünce ve yöntemini vahiyden almayan her İslami hareket zaman içinde yozlaşarak şeytani güçlerin elinde oyuncak bir duruma düşecek ve bu güçlerin kirli emellerini gerçekleştirmek için kullandıkları hain örgütler haline gelecektir. Bunun acı örneğini son yaşadığımız olaylar maalesef bize göstermiştir. Müslüman olarak vazifemiz; bize önerilen vahyi metod olmalı ve bu metodun dışına milim sapmadan ilerlenmelidir.
Yaşadığımız dünya hayatı içinde, araçları amaç edinmeden, bize doğru olarak önerilen yolda sapma ve yamulma göstermediğimiz müddetçe Sünnetullah gereği başarı mutlaka gelecektir.
"Başarıya giden yolda her yol mübahtır" düşüncesi kesinlikle vahye uygun bir söz olmayıp, tarikat tipi yapılanmaları şer güçler tarafından istismar edilmesine kapı aralayan bir metoddur.
Bizler "ne olursa olsun" veya "hangi yol olursa olsun" şeklinde bir düşünce ile değil, sadece ve sadece "Kur'an'i bir yol" şeklindeki düşünce ile hareket etmek ve bu yolun haricinde hiçbir yola tevessül etmeden yola devam mecburiyetindeyiz. Bu yol dışına taşmanın getirdiği durumları, maalesef yakın zamanda acı olarak yaşamış bulunmaktayız.
ALLAH(C.C) MÜSLÜMANLARI İHANET ŞEBEKESİ HALİNE GELEN OLUŞUMLAR OLMAKTAN MUHAFAZA BUYURSUN.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder