17 Ağustos 2024 Cumartesi

HİCR SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o kitabın ve apaçık okunan (Kur'an)ın ayetleridir.

2- Gerçeği örtmüş olan kimseler, nice zamanlar: "Keşke teslim olanlar olmalarını" arzu edecekler.

3- Onları yemeye ve yararlanmaya ve o beklentinin oyalandırmasına bırak. Artık ileride bilecekler.

4- Ve biz hiçbir kasabayı onun bir bilinmiş yazgısı olmadan yok etmedik.

5- (Onlarda yaşayan) hiçbir toplum kendi süresini öne geçiremiyor ve erteleyemiyordu.

6- 7- Ve onlar: "Ey üzerine o hatırlatma indirilmiş olan kimse, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer sen o doğru söyleyenlerden isen, bize o melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

8- Biz o melekleri o gerçek olmadıkça indirmiyoruz. (İndirdiğimiz) takdirde de bakılmışlar olmazlar.

9- Şüphesiz ki o hatırlatmayı biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu kesinlikle (cin, şeytan v.s. müdahalesinden) kollayıcılarız.

10- Ve ant olsun ki biz senden önce, o ilk taraftarlara da (elçiler) göndermiştik.

11- Ve onlara hiçbir bir elçi gelmiyordu ki,  onunla ancak alay ediyor olmasınlar.

12- Biz onu (o hatırlatmayı) o suç işleyenlerin kalplerine böyle sokarız.

13- Ona (o hatırlatmaya) inanmazlar. Oysa ki (inanmayanlara uygulanan) o ilklerin yasası kesinlikle gelip geçmişti.

14- 15- Ve eğer biz üzerlerine gökten bir kapı açsak onda yükseliyor olsalar, yine de kesinlikle: "Gözlerimiz ancak ve ancak sarhoşlaştırıldı. Aksine biz sihirlenmişler topluluğuyuz" derlerdi.

16-  17- Ve ant olsun ki biz o gökte kaleler oluşturduk ve onları o bakanlar için süsledik. Ve onları her taşlanan şeytandan kolladık.

18- Ancak (yine de) kim o kulak hırsızlığına kalkışırsa, hemen ona da bir apaçık ateş parçası takılır.

19- Ve o yere gelince, biz onu uzattık ve onda sabitlikler bıraktık ve onda her şeyden tartılmış (dengeli) olarak bitirdik.

20- Ve biz, sizin için ve ona rızık vericiler olmadığınız kimseler için, onda geçimlikler oluşturduk.

21- Ve hiçbir şey yoktur ki onun depoları bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu bir bilinmiş ölçüsü olmadan da indirmiyoruz.

22- Ve biz, o rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik de o gökten bir su indirdik böylece biz onunla sizi suvardık. Ve oysa siz onu depolayıcılar da değilsiniz.

23- Ve biz, şüphesiz ki kesinlikle yaşatırız ve öldürürüz. Ve biz onlara o mirasçı olanlarız.

24- Ve ant olsun ki biz sizden o öncekileri de bilmişizdir ve ant olsun ki biz o diğerleri de bilmişizdir.

25- Ve şüphesiz ki senin Efendin, onları sürüp toplayacak olanın ta kendisidir. Şüphesiz ki O, bir en bilgedir, bir en iyi bilicidir.

26- Ve ant olsun ki biz o insanı kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan takdir ettik.

27- Ve  Cann'ı da biz onu önceden o kavurucu ateşten takdir etmiştik.

28- 29- 30- Ve bir zaman senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan bir beşer takdir ediciyim. Artık ben onu denkleştirdiğim ve ona esintimden (yaşam verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğiciler olarak çökün" demişti de, o meleklerin hepsi toplu olarak hemen boyun eğmişti

31- İblis hariç. O boyun eğenlerin beraberinde olmaktan direnmişti.

32- (Allah): "Ey İblis, sana ne oluyor ki o boyun eğenlerin beraberinde olmuyorsun?" demişti.

33- (İblis): "Ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan kendisini takdir ettiğin bir beşere boyun eğmek için olmadım" demişti.

34- 35- (Allah): "Ondan hemen çık. Artık şüphesiz ki sen bir taşlanansın. Ve şüphesiz ki o karşılığın gününe kadar o dışlama senin üzerinedir" demişti.

36- (İblis): "Ey Efendim, harekete geçirilecekleri güne kadar beni gözet" demişti.

37- 38- (Allah): "Şüphesiz ki sen o bilinmiş vaktin gününe kadar o gözetilmişlerdensin" demişti.

39- 40- (İblis): "Ey Efendim, senin beni azdırman nedeniyle, bende onlara o yerde (kötülükleri) kesinlikle süsleyeceğim ve içlerinden senin o özgülenmiş kulların hariç onları kesinlikle toplu olarak azdıracağım" demişti.

41- 42- 43- 44- (Allah): "Bu, bana göre bir dosdoğru yoldur. Şüphesiz ki sana takılmış o azgınlardan başka, benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve şüphesiz ki cehennem, onlara toplu olarak söz verilmiş yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her bir kapı için onlardan paylaşılmış bir grup vardır" demişti.

45- Şüphesiz ki o korunanlar bahçelerde ve su gözelerindedir.

46- (Onlara) "Bir esenlikle ve güvenliler olarak ona girin" (denilir).

47- Ve biz onların göğüslerinde (kin nefret gibi) bağdan ne varsa çekip çıkardık. Kardeşler olarak karşılıklı döşekler üzerindedirler.

48- Onlara onda bir yorgunluk dokunmaz ve onlar ondan çıkarılmış da olmayacaklar.

49- Kullarıma haber ver ki: Şüphesiz ki ben o çok bağışlacının o çok merhamet edicinin ta kendisiyim.

50- Ve şüphesiz ki benim azabım da, acı azabın ta kendisidir.

51- Ve onları İbrahim'in konuklarından haberlendir.

52- Hani huzuruna girmişlerdi de"Selâm" demişlerdi. (İbrahim de onlara): "Şüphesiz ki biz sizden ürperenleriz" demişti.

53- (Konuklar): "Sakın ürperme, şüphesiz ki biz sana bir bilgin oğulu müjdeliyoruz" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Üzerime (yaşça) o büyüklük dokunmuşken beni mi müjdelediniz? Hangi nedenle müjdeliyorsunuz?" demişti

55- (Konuklar): "Biz sana o gerçeği müjdeledik. Artık sakın o karamsarlardan olma" demişlerdi

56- (İbrahim): "Kendisinin Efendisinin şefkatinden o sapkınlardan başkası kim karamsar olur?" demişti.

57- (İbrahim): "Başka sözünüz nedir ey o elçiler?" demişti.

58- 59- 60- (Elçiler): "Şüphesiz ki biz suç işleyenler topluluğuna gönderildik. Lût'un ailesi hariç. Şüphesiz biz onları onun karısı hariç toplu olarak kesinlikle kurtarıcılarız. Biz şüphesiz ki onun kesinlikle o geride kalanlardan olması ölçüsünü koyduk" demişlerdi.

61- 62- O gönderilmişler Lût'un ailesine geldiğinde (Lût onlara): "Şüphesiz ki siz tanınmayanlar topluluğusunuz" dedi.

63- 64- 65- (Elçiler): "Aksine, biz sana onların, hakkında tereddüte düşmekte oldukları şeyi getirdik. Ve biz sana o gerçeği getirdik ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz. Artık o geceden bir kesitte halkını yürüt ve sen de onların arkalarına takıl ve sizden bir kimse arkasına (kalan kimseye) eğilim göstermesin. Ve buyurulacağınız yere geçip gidin" dediler.

66- Ve biz ona şu: "Şüphesiz ki onların arkası sabah vaktine girdiklerinde kesilmiş olacaktır" buyruğunu yerine getireceğimizi bildirdik.

67- Ve o şehrin halkı müjdeleşerek geldi.

68- 69- (Lût): "Şüphesiz ki bunlar benim konuklarımdır. Sakın beni mahcup etmeyin. Ve Allah'a karşı korunun ve sakın beni rezil duruma düşürmeyin" dedi.

70- (Halkı): "Biz seni o insanlar(ın işine karışmak)dan vazgeçirmemiş miydik?

71- (Lût): "Eğer (doğru olanı) yapanlarsanız, bunlar benim kızlarım" dedi.

72- (Elçiler Lut'a): "Ömrüne ant olsun ki şüphesiz ki onlar kesinlikle kendi sarhoşlukları içinde bocalıyorlar" (dediler).

73- Gün doğma vaktine girenler iken o korkunç ses birden onları tutuverdi.

74- Biz onun üstünü altına getirdik ve onların üzerine de pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75- Şüphesiz ki bunda işaretlerden anlayanlara kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

76- Ve şüphesiz ki o (şehir) kesinlikle bir kalıcı yol üzerindedir.

77- Şüphesiz ki bunda, o inananlara kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

78- Ve şüphesiz ki o ormanlık yerin arkadaşları da kesinlikle haksızlık yapanlar idi.

79- Bu yüzden biz de onlardan öç aldık. Ve şüphesiz ki bu ikisi (Eyke ve Lut'un şehri) kesinlikle bir apaçık yol üzerindedir.

80- Ve ant olsun ki o taşlık yerin arkadaşları da o gönderilmiş olanları yalanladı.

81- Ve biz onlara bizim ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan kayıtsız kalanlar oldular.

82- Ve o dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

83- Sabah vaktine girdiklerinde o korkunç ses birden onları tutuverdi.

84- Artık kazanmakta oldukları şeyler onlara bir zenginlik sağlamadı.

85- Ve biz o gökleri ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri o gerçek (bir neden) den başka takdir etmedik. Ve şüphesiz ki o saat kesinlikle gelicidir. Artık sen o güzel müsamaha ile davran.

86- Şüphesiz ki senin Efendin, o tekrar tekrar takdir edicinin, o en iyi bilicinin ta kendisidir.

87- Ve ant olsun ki biz sana o tekrarlanan elçilik gücünden* ve o büyük okunan (Kur'an)ı verdik.

* Ayette geçen "Seb'an" kelimesine "Güç" anlamı verme gerekçemiz, bu ayetin yorumu ile ilgili çok farklı görüşlerin olması ve bu kelimenin sadece 6 dan sonraki bir rakamı ifade etmemesi ve sembolik bir anlamının da olmasındandır. Ayrıca Maide s. 3. ayetinde de geçen bu kelimenin güçten kinaye olarak yırtıcı hayvanlar için kullanılmış olması, bizi bu kelimeye "Güç" anlamı vermeye yöneltmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

88- Sen içlerinden bazılarını bizim onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız şeylere iki gözünü sakın uzatma. Ve sen onlara da üzülme. Ve sen kanadını da o inananlara alçalt.

89- Ve de ki: "Şüphesiz ki ben o apaçık uyarıcının ta kendisiyim."

90- Nitekim biz (Salih'i öldürmek için aralarında) yemin edenlerin üzerine de (azap) indirmiştik.*

* Bu ayete diğer meâllere göre farklı bir meâl verme gerekçemiz, surenin 80-84. ayetleri arasında Hicr topluluğundan bahsediliyor olması ve Neml s. 49. ayeti ile bağ kurmamızdır.

91- O kimseler ki, o okunan (Kur'an)ı parça parça hale soktular.

92- 93- Artık senin Efendine ant olsun ki işlemekte oldukları şeylerden dolayı biz onlara toplu olarak kesinlikle soracağız.

94- Artık sen sana buyurulmakta olanı (safları birbirinden net olarak) ayırırcasına ortaya koy ve o ortak koşanlardan kayıtsız kal.

95- Şüphesiz ki o alay edicilere karşı biz sana yeteriz.

96- O kimseler ki, Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı oluşturuyorlar. Artık ileride bilecekler.

97- Ve ant olsun ki biz onların söylemekte oldukları nedeniyle göğsünün daralmakta olduğunu biliyoruz.

98- Bu durumda sen Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut ve o boyun eğenlerden ol.

99- Ve o kesinkes bilgi (olan ölüm) sana gelene kadar Efendine kulluk et.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

Hicr s. 9. Ayeti: Kur'an'ın Korunmuşluğu Üzerine

Kur'an üzerine yapılan konuşmalarda açılan konulardan bir tanesi de, onun kıyamete kadar Allah tarafından korunacağı üzerinedir. Bu konuşmanın delil getirildiği ayet ise Hicr s. 9. ayetidir. Biz bu yazımızda konu ile ilgili olarak delil getirilen bu ayetin böyle bir anlama gelip gelemeyeceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Kur'an üzerinde yapılan konuşmalarda genel olarak yapılan hatalardan bir tanesi de, bütüncül okuma değil parçacı okuma yapılmasıdır. Bu okumanın altında yatan en önemli etken ise, kişinin ön kabulünü Kur'an'a onaylatma çabasıdır. Yani birçok kişinin "Kur'an acaba bu konuda ne demiş olabilir?" sorusunun cevabını aramak yerine, "Ben ön kabulümü Kur'an'a nasıl onaylatabilirim?" sorusunun cevabına yönelik okuma yapmasıdır

Kanaatimizce, Hicr s. 9. ayeti ile ilgili varılan sonuç ta böyle bir parçacı okumanın sonucu olup, eğer bütüncül bir okuma yapılacak olduğunda, daha farklı bir anlam ortaya çıkacaktır. İlgili ayeti daha doğru anlamanın yolu öncelikle surenin 6. ayetinden itibaren okumaya başlamak olduğunu düşünmekteyiz.

Hicr s. 6- 7- Ve (inkâr edenler): "Ey  üzerine Hatırlatma (Ezzikr) indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğrulardan isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

Hicr s. 8- Biz melekleri bir gerçek olmadıkça indirmeyiz. İndirdiğimiz takdirde de süre verilmişlerden de olmazlar.

Hicr s. 6. ve 7. ayetlerinde Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ın elçiliğini ret etmek için ortaya sürdükleri iddialardan bir tanesi onun "Mecnun" Yani "Cinlenmiş" olduğu iddiasıdır. Bu kelime, birçok mealde hatalı olarak "Deli" olarak çevrilmekte ve Kur'an'ın bu konuda vermek istediği mesajın doğru anlaşılmamasına sebebiyet vermektedir. Çünkü "Mecnun" olmak nüzul ortamında cinlerle alâka kuranlar için söylenen bir sözdür. Bu iddianın temelinde cinlerden haber alan, söylediği sözün o kişiye cinler tarafından ilham edilmiş olduğu yönünde bir inanç mevcuttur. 

Bu iddia Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ı çağrısını insanlar gözünde küçük düşürmek için ortaya atılan iddialardan bir tanesidir. Yani ona indirilen vahyin Allah (c.c.) tarafından değil, cinler tarafından ilham edildiğidir. Cinlerin kendisine musallat olduğu bir kişinin de söyledikleri ciddiye alınacak sözler değildir. İşte surenin 6. ve 7. ayetleri bu iddiayı dile getirmektedir.

Hicr. s. 6. ve 7. ayetleri böyle okuduktan sonra 9. ayeti okuyabiliriz.

Hicr s. 9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı (Ezzikr) biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin müdahalesinden de) koruyucularız.

Ayette bir koruma konusunun olduğu göz ardı edilemez. Fakat bu korumanın kime ve nasıl bir koruma olduğu konusu öncelerden beri tartışma konusudur. Eski tefsirlere bakıldığında, ayetin Arapça metninde geçen "Lehu"  edatının kimin için kullanılmış olabileceği yönünde farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tefsirciler bu edatın Muhammed (a.s.) için kullanılmış olabileceği yönünde görüşler serd ederek, ayetin Muhammed (a.s.) ın korunacağı yönünde bir beyanı olduğunu iddia etmişler, bu iddialarına da başka ayetlerden ve gramer kurallarından delil getirmişlerdir.

Biz bu görüşün asla kabul edilemez olduğunu düşünmemekle birlikle, olayı Kur'an bütünlüğünde ve nuzül dönemi arka plânı dahilinde düşündüğümüzde bu görüşün isabetli olamayacağı kanaatinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü;

Nuzül dönemi arka plânına baktığımızda, kendilerine "Mecnun, Kâhin, Arraf" gibi isim verilen bazı kimselerin insanüstü güçlerden yani "CİN" adı verilmiş olan varlıklardan gökyüzünden haberler aldıklarına dair yaygın bir inanç mevcuttur. Mekkeli müşriklerde böyle bir inanca istinaden Muhammed (a.s.) ın aldığı vahyin böyle bir durumun neticesi olduğu kanaatine sahip olmuşlar ve onu "Mecnun" olarak nitelemişlerdir.

Hicr s. 9. ayetini anlamak, böyle bir iddiayı merkeze aldımızda kolaylaşacaktır. Ayrıca aynı surenin 16.17.18 ayetleri, Saffat s. 6.7. 8. 9. ve 10. ayetleri, Cin s. 8. ve 9. ayetleri, Muhammed (a.s.)a inen vahyin herhangi bir şeytan veya cin bulaşması olmadan ona Allah- Melek elçi- Beşer elçi yoluyla indirildiğini beyan etmektedir. Yani Mekke müşriklerinin vahye ve elçiye karşı olan bu iddialarını yalanlamaktadır.

İşte Hicr s. 9. ayeti böyle korunmuşluktan bahsetmektedir. Muhammed (a.s.) indirilmekte olan ve ayette "Ezzikr" olarak ifade edilen kitap, hiçbir şekilde dış etken olmadan Allah (c.c) den melek elçiye ondan da beşer elçiye ulaşmaktadır. Yani Kur'an vahyediliş sürecinde korunan bir kitaptır ve ona asla herhangi bir dış etken müdahalesi olmamıştır. 

Hicr s. 9. ayeti ile ilgili durum böyle iken, " Şimdi siz Kur'an korunmamıştır mı demek istiyorsunuz?" şeklinde bir sorunun sorulması gayet yerinde bir sorudur. 

El cevap: Hayır, "Kur'an korunmamıştır" şeklinde bir iddiamız asla ve kat'a yoktur. Bizim iddiamız, Hicr s. 9. ayetinin mushafın kıyamete kadar Allah tarafından korunacağının bu ayet ile garanti altına alınmış olduğu düşüncesinin doğru olmadığıdır.

         --------- Peki, Kur'an korunmuş mudur yoksa korunmamış mıdır? --------

Bir kitabın korunmuş veya korunmamış olduğunun bilinmesi, o kitabın asıl nüshası ile karşılaştırılması suretiyle olması gerektiği, bu soruya verilebilecek cevaplardan bir tanesidir.

Biz Tevrat ve İncil'in bugün Yahudi ve Hristiyanlarca kabul edilen kısmının, tamamının Allah (c.c.) tarafından indirilen Tevrat ve İncil olmadığını iddia ederken, Kur'an'ı baz almaktayız. Biz Kur'an'ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitap olduğuna inanmış olmamızdan dolayı, Kur'an'da Tevrat ve İncil'in tahrif edildiği yönündeki ayetler bizim için delil mesabesindedir.

Eğer Kur'an tahrif edilmiş ise, böyle bir şey mümkün olmamakla beraber, bugün yeni bir kitabın inerek bu kitap üzerinde bazı tahrifatların yapıldığını beyan eden ayetlerin olması gerekir ki, biz Kur'an'ın Muhammed (a.s.) sonrasında tahrif edilmiş olduğuna inanalım.

Bugün Kur'an merkezli düşünce sahibi olduğunu iddia eden bazı kimselerin, Kur'an'ın orjinal metni sanki kendi ellerindeymiş gibiymişcesine, bazı kelimeler üzerinde şahsi tasarruflar yaparak Kur'an'ın tahrif olduğunu ve bu tahrifatın kendileri tarafından düzeltiliyor olduğu iddiası, yeni bir Kur'an yazma çalışmasından başka birşey değildir. Bu kişilerin en garip iddialarından bir tanesi, Kur'an'ın yazılı olarak indirildiği iddiasıdır. 

Onlara göre Kur'an yazılı ve harekesiz olarak inmiş, sonradan harekelendiği için bazı kelimeler üzerinde tahrifat yapılmış, ve ellerinde orjinal metin olan! bu kimseler bu tahrifatları düzeltmektedirler.

Yazımızın konusu Kur'an'ın tahrif edilip edilmediği konusu olmadığı için fazla uzatmamak adına kısaca bu kadarını söylemek istiyoruz.

Hasılı kelâm; Hicr s. 9. ayeti mushafın kıyamete kadar korunacağının garanti alnda olduğunu beyan eden bir ayet değil, onun iniş sürecinde dış etkenlerden korunmuş olduğunu beyan eden bir ayettir. Bununla birlikte Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğu yönünde bir düşüncemiz de asla yoktur.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C.) BİLİR.


11 Ağustos 2024 Pazar

İBRAHİM SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Ra. (Bu) bir kitap ki Efendilerinin onayıyla o insanları o karanlıklardan o ışığa, o en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmen için, biz onu sana indirdik.

2- Allah O ki, o göklerde olan şeyler ve o yerde olan şeyler O'nundur. Ve bir çetin azaptan dolayı yazıklar olsun o gerçeği örtücülere.

3- O kimseler ki, bu şimdiki yaşamı o diğer (yaşamın) üzerine tercih ediyorlar  ve Allah'ın yolundan uzaklaştırıyorlar ve onda bir eğrilik peşine düşüyorlar. İşte onlar, bir uzak sapkınlık içindedirler.

4- Ve biz hiçbir elçiyi onlara açıklaması için topluluğunun dilinden başkası ile göndermedik. Böylece Allah kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve O, o çok güçlüdür, o en bilgedir.

5- Ve ant olsun ki biz Musa'yı: "Topluluğunu o karanlıklardan o ışığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye, bizim ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz ki bunda her bir çokça direnip gayret eden, şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

6- 7- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizi, oğullarınızı boğazlayarak kadınlarınızı yaşatarak o azabın kötüsüne süren Firavun'un hanedanından kurtarmıştı. Ve bu sizin için Efendinizden bir büyük yoklamaydı. Ve hani Efendiniz - Eğer şükrederseniz, kesinlikle size artırırım ve eğer gerçeği örterseniz, şüphesiz ki benim azabım kesinlikle çetindir- diye duyurmuştu" demişti.

8- Ve Musa (devam ederek): "Eğer siz ve o yerdeki kimseler toplu olarak gerçeği örtseniz dahi, şüphesiz ki Allah kesinlikle zengindir övgüye lâyıktır" demişti.

9- Size, sizden önceki kimseler olan Nuh'un ve Ad ve Semud topluluğunun ve onlardan sonraki kimselerin -ki onları Allah'tan başkası bilmez-, haberi gelmedi mi? Elçileri onlara o apaçık delilleri getirmişti de, onlar ellerini onların ağızlarına geri döndürmüşler ve onlar: "Şüphesiz ki biz, sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret ederek) örttük ve şüphesiz ki biz, sizin bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de kesinlikle bir kuşkulu belirsizlik içindeyiz" demişlerdi.

10- Elçileri: "O göklerin ve o yerin açığa çıkarıcısı Allah hakkında bir kuşku mu var? Sizi arkaya takılı suçlarınızdan bir kısmını bağışlaması ve sizi bir isimlenmiş süreye kadar ertelemesi için çağırıyor" demişti. (Onlar): "Siz bizim örneğimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi kendi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize bir apaçık yetki getirin" demişlerdi.

11- 12- Elçileri: "(Evet) biz sizin örneğiniz bir beşerden başkası değiliz. Fakat Allah kullarından kime dilerse büyük iyilikte bulunur. Ve bizim için Allah'ın onayı olmadıkça bizim size bir yetki getirmemiz olamaz. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın. Ve bize ne oluyor ki, Bizi kesinlikle yollarımıza iletmişken Allah'a dayanmayalım? Ve biz, sizin bize verdiğiniz rahatsızlığa karşı kesinlikle direnip gayret edeceğiz. Ve o dayananlar artık yalnızca Allah'a dayansın" demişti

13- 14- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler elçilerine: "Sizi kendi yerimizden kesinlikle çıkaracağız ya da hemen bizim inanç sistemimize tekrar döneceksiz" demişlerdi. Bunun üzerine Efendileri onlara: "O haksızlık yapanları kesinlikle yok edeceğiz. Ve onlardan sonra sizi kesinlikle o yerde durultacağız. Bu, benim mevkimden kaygılanmış olan ve tehdidimden kaygılanmış olan kimseler içindir" diye vahyetmişti.

15- Ve (elçiler) fetih istemişler Ve her bir zorba inatçı perişan olmuştu.

16- Onun (o perişanlığın) ardından da cehennem vardır. Ve (cehennemde) bir irinli sudan suvarılacak.

17- Onu yutmaya çalışacak, fakat neredeyse onu boğazından geçiremeyecektir. Ve o ölüm ona her bir taraftan gelecek, oysa o ölecek de değildir. Ve onun ardından daha da bir sert azap vardır. 

18- Efendileri(nden gelen) gerçeği örtmüş olan kimselerin işlediklerinin örneği, fırtınalı bir günde o rüzgârın onu çetince savurduğu bir kül gibidir. (Bu kimseler) kazandıkları şeylerden hiçbir şeye güç yetiremezler. Bu, o uzak sapkınlığın ta kendisidir.

19- 20- Sen görmedin mi şüphesiz ki Allah o gökleri ve o yeri o gerçekle takdir etmiştir? Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine bir güçlük değildir.

21- Ve toplu olarak Allah'a (hesap için) ortaya çıktılar. O zayıflar büyüklük taslamış olan kimselere: "Şüphesiz ki biz size takılan halde idik, şimdi siz bizi Allah'ın azabından az bir şeyden de olsa zenginleştirenler misiniz?" dedi. (Büyüklük taslamış olanlar): "Eğer Allah bizi doğruya iletmiş olsaydı, biz de sizi doğruya iletirdik. Artık biz sızlansak da dirensek de bizim için denktir. Bizim için hiçbir kaçış yeri yok" dediler.

22- Ve o buyruk yerine getirildiğinde o şeytan: "Şüphesiz ki Allah, size o sözün gerçek olanını söz verdi. Ve ben de size söz verdim, fakat ben size (verdiğim söze) aykırı davrandım. Benim için sizin üzerinizde sizi çağırmaktan başka hiçbir yetki yoktu, siz de beni (olumlu) cevaplandırdınız. Sakın beni kınamayın, kendi benliklerinizi kınayın. Ben sizin feryadınıza cevap verici değilim ve siz de benim feryadıma cevap verici değilsiniz. Şüphesiz ki ben, sizin beni ortaklaştırmanızı önceden (redderek) örtmüştüm. Şüphesiz ki o haksızlık yapanlar var ya, bir acı azap onlar içindir" dedi.

23- Ve inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olan kimseler, Efendilerinin onayıyla onda sürekli kalıcılar olarak onların altından o nehirler akar bahçelere girdirilmiştir. Ondaki esenlik temennileri "Selâm" dır. 

24- 25- Sen görmedin mi Allah nasıl bir örnek ortaya koydu? Temiz bir kelime, onun kökü sabit ve onun dalı o gökteki bir temiz ağaç gibidir. Efendisinin onayıyla yemişini her vakit verir. Ve Allah o insanlara, onların hatırlamaları için o örnekleri böyle ortaya koyuyor.

26- Ve bir murdar kelimenin örneği ise, gövdesi o yerin üstünden koparılmış olan hiçbir sabitliği olmayan bir murdar ağaç gibidir. 

27-Allah inanmış olan kimseleri bu şimdiki yaşamda ve o diğer (yaşamda) o sabit sözle sabitleştirir. Ve Allah o haksızlık yapanları saptırır ve Allah ne dilerse yapar.

28- 29- Sen görmedin mi o kimseleri ki, Allah nimetini gerçeği örtmeyle değiştirdiler ve topluluklarına o yıkımın yurdunu serbest hale getirdiler? Cehennem. Ona yaslanacaklar. Ve o ne sıkıntılı sabitliktir.

30- Ve O'nun yolundan saptırmak için Allah'a benzerler oluşturdular. De ki: "(Şimdilik) yararlanın, ama şüphesiz ki dönüş yeriniz o ateşedir."

31- İnanmış kimseler olan kullarıma de ki; Onda alışverişin ve dostluğun asla olmacağı gün gelmesi öncesinden, o kulluk görevini ayağa kaldırsınlar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden, saklı veya açık olarak harcasınlar.

32- 33- Allah O ki, o gökleri ve o yeri takdir etti ve o gökten bir su indirdi de onunla size bir rızık olarak o ürünlerden çıkardı ve O'nun buyruğu ile o su kütlesinde akması için o gemileri size boyun eğdirdi ve o nehirleri size boyun eğdirdi. Ve o güneşi ve o ayı, aynı minval (dönmek) üzere size boyun eğdirmiş ve o geceyi ve o gündüzü de size boyun eğdirmiştir.

34- Ve kendisinden sorduğunuz şeylerin hepsinden size verdi. Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki o insan, kesinlikle çok haksızlık yapandır, çok nankördür.

35- 36- 37- 38- 39- 40- 41- Bir zaman İbrahim: "Ey Efendim, bu yöreyi güvenli hale getir ve beni ve oğullarımı bizim o putlara kulluk etmemizden uzak tut. Ey Efendim, şüphesiz ki onlar o insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana takılırsa, şüphesiz ki o bendendir. Ve kim bana karşı çıkarsa, şüphesiz ki sen bir çok bağışlayıcısın, bir çok merhamet edicisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki ben soyumdan bir kısmını ekinsiz bir vadide, senin o yasaklanmış evinin yanında yerleştirdim. Ey Efendimiz, o kulluk görevini ayağa kaldırmaları için. Artık o bir kısım insanlardan onlara arzulu gönüller oluştur ve şükretmeleri için onları o ürünlerden rızık ver. Ey Efendimiz, şüphesiz ki sen bizim saklamakta olduğumuz şeyleri ve açığa vurmakta olduğumuz şeyleri bilirsin. Ve Allah'a o yerde ve o gökte hiçbir şey gizli kalmaz. O övgü Allah'adır ki, (yaşça) bu büyüklüğüme rağmen bana İsmail'i ve İshak'ı bahşetti. Şüphesiz ki benim Efendim o çağrıyı kesinlikle işiticidir. Ey Efendim, beni o kulluk görevini ayağa kaldıran biri yap ve soyumdan da. Ey Efendimiz, ve çağrımı kabul et. Ey Efendimiz, o hesabın ayağa kalkacağı günde beni ve anne babamı ve o inananları bağışla" demişti.

42- Ve Allah'ı o haksızlık yapanların işlemekte olduğu şeylerden sakın duyarsız halde olduğunu hesap etme. Onları ancak ve ancak onda o gözlerin donup kalacağı bir gün için ertelemektedir.

43- Başlarını dikerek (develer gibi) koşacaklar. Bakışları onlara geri döndürülmez (gözlerini açıp kapayamazlar). Ve gönülleri ise bomboştur (kendileri için rahmet beklentileri yoktur).

44- 45- Ve o insanları onlara o azabın geleceği günle uyar. (O gün geldiğinde) haksızlık yapmış olan kimseler: "Ey Efendimiz, bizi bir yakın süreye kadar ertele de senin çağrını (olumlu) cevaplandıralım ve o elçilere takılalım" derler. (Onlara karşılık olarak): "Önceden kendiniz için bir düşüş olmayacağına dair yemin etmiş değil miydiniz? Ve sizler kendi benliklerine haksızlık yapmış olanların durulma yerlerinde durulmuştunuz ve onlara (sizden önce) nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuş ve size o örnekleri de ortaya koymuştuk" (denir).

46- Ve onlar gerçekten tuzaklarını kurmuşlardı. Ve eğer ki onların kurdukları tuzaklardan dolayı o dağlar (yerinden) düşecek olsa da, onların kurdukları tuzakları (n bilgisi ve karşılığı) Allah'ın yanındaydı.

47- O halde sakın Allah'ı, elçilerine olan (yardım) sözüne aykırı davranıcı hesap etme. Şüphesiz ki Allah bir çok güçlüdür, bir öç sahibidir.

48- O gün o yer, o yerin başkasıyla değiştirilir ve gökler de (değiştirilir ve insanlar da) o tek, o boyun eğdirici Allah'a (hesap için) ortaya çıkmışlardır.

49- 50- Ve sen o gün o suç işleyenleri o zincirlerle birbirlerine yaklaştırılmış olarak görürsün. onların giysileri eritilmiş bakırdandır ve yüzlerini de o ateş kaplar.

51- Sonuçta Allah (haksızlık yapan) her benliğe kazandığı şeyin karşılığını verir. Şüphesiz ki Allah, o hesabı hızlı görendir.

52- Bu, o insanlara onunla uyarılmaları için ve O'nun ancak ve ancak bir tek tanrı olduğunu bilmeleri için ve o temiz akıl sahiplerinin hatırlaması için, bir duyurudur.


5 Ağustos 2024 Pazartesi

RA'D SURESİ ÇEVİRİSİ

1- Elif, Lâm, Mim, Ra. Bunlar, o kitabın ayetleridir. Ve sana Efendinden indirilmiş olan şey o gerçektir. Fakat o insanların daha çoğu inanmazlar.

2- Allah O ki, o gökleri kendisini görmekte olduğunuz bir direk olmaksızın yükseltti, sonra o tahtın üzerine denkleşti ve o güneşi ve o ayı boyun eğdirdi. Her biri bir isimlenmiş süre için akmaktadır. (Bunlar ile ilgili) o buyruğu ardı ardına düzenlemektedir, Efendinizin karşılaşmasına kesinkes inanmanız için, (gözle görülen) o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyor.

3- Ve O ki, o yeri yayıp uzattı ve onda sabitlikler ve nehirler oluşturdu ve onda o bütün ürünlerden iki eş yaptı, o geceyi o gündüze kaplatmaktadır. Şüphesiz ki bunda, düşünmekte olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

4- Ve o yerde birbirine komşu (toprak) kesitler ve bazısını bazısından o yemişinde (lezzetçe) lütuflandırdığımız üzümlerden bahçeler ve ekinlik ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, bir tek suyla suvarılır. Şüphesiz ki bunda, bağlantı kurmakta olan bir topluluk için kesinlikle (gözle görülen) ayetler vardır.

5- Ve eğer şaşacaksan asıl şaşılacak olan onların: "Biz bir toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi bir yeni takdir ediliş içinde olacağız?" demeleridir. İşte onlar, Efendilerini(nden gelen) gerçeği örtmüş olan kimselerdir. Ve işte onlar, o (demirden) bağlar onların boyunlarındadır. Ve işte onlar, o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar onda sürekli kalıcıdırlar.

6- Ve senden o iyilikten önce o kötülüğün çabuklaşmasını istiyorlar. Oysa onlardan önce kesinlikle o örnekler gelip geçmişti. Ve şüphesiz ki senin Efendin, haksızlıklarına rağmen o insanlara karşı bir bağışlama sahibidir. Ve şüphesiz ki senin Efendin, o sonuçlandırması kesinlikle çok çetindir.

7- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Ona kendisinin Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmiş olmalı değil miydi?" diyor. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın ve her bir topluluk için doğruya ileticisin.

8- Allah, her bir dişi ne yükleniyor ve o rahimler neyi eksiltiyor ve neyi artırıyor, bilmektedir. Ve her bir şey O'nun yanında ölçülenmiştir.

9- O algılanamayananın ve o tanık olunanın bilicisidir, o çok büyüktür, o çok yücedir.

10- Sizden o söyleneni saklamış olan kimse ve onu açıkça söylemiş olan kimse ve o geceye gizlenen kimse ve o gündüze akıp giden, (Allah için) denktir.

11- Onun (insanın) önünden ve ardından Allah'ın buyruğundan dolayı onu kollamakta olan takipçileri vardır. Şüphesiz ki bir topluluk benliklerinde olan şeyi (olumlu veya olumsuz yönde) başkalaştırana kadar, Allahta  o toplulukta olan şeyi (olumsuz veya olumlu yönde) başkalaştırmaz. Ve Allah bir topluluğa kötülük istediği zaman, artık onun geri döndürmesi asla olmaz. Ve onlar için O'nun berisinden hiçbir yönelen yoktur.

12- O ki, size bir kaygı ve bir umut olarak o şimşeği gösteriyor ve o ağır bulutları meydana getiriyor.

13- O gök gürlemesi, O'nu Onun övgüsü ile her türlü eksiklikten uzak tutar ve o meleklerde O'nun kaygısından (aynısını yaparlar). Ve o yıldırımları gönderir de, onları kime dilerse eriştirir. Oysa onlar Allah hakkında söz dalaşı yapmaktadırlar. Ve O, o darbesi çetindir.

14- Çağrının o gerçek olanı O'nadır. Ve onların O'nun berisinden çağırmakta oldukları kimseler ise, onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. (Onların durumu) ancak, ağzına o suyun ulaşması için iki avucunu genişleten gibidir. Oysa o (su) ona ulaşıcı değildir. O gerçeği örtücülerin çağrısı, bir sapkınlıktan başka birşey değildir.

15- Ve o göklerde ve o yerde kim varsa ve onların gölgeleri de isteyerek ve istemeyerek de olsa, o sabah serinliği ve akşamın erken vakti Allah'a boyun eğerler.

16- De ki: "O göklerin ve o yerin Efendisi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "O'nun berisinden kendi benlikleri için bir faydaya ve bir zarara hükümran olamaz yönelenleri mi sahiplendiniz?" De ki: "O kör ve o gören denk midir? Yahut o karanlıklar ve o ışık denk midir?" Yoksa Allah'a ortaklar kıldılar (o ortaklar) O'nun takdir etmesi gibi takdir ettiler de, o takdir etme onlara benzer mi geldi? De ki: "Allah, her bir şeyin takdir edicisicidir. Ve O, tektir, boyun eğdiricidir."

17- O gökten bir su indirdi de dereler kendi ölçüsünce sel oldu, böylece o sel üste çıkan bir köpük yüklendi. Ve bir takı veya bir yararlılık peşine düşmek için o ateşte üzerini yakıp tutuşturmakta oldukları şeylerden de onun örneği bir köpük çıkar. İşte Allah, o gerçeği o geçersizin üzerine işte böyle koyar. O köpüğe gelince, curuf olarak gider. O insanlara faydalı olan şeye gelince, o yerde durup kalır. Allah o örnekleri böyle ortaya koyar.

18- Efendilerini (olumlu) cevaplandırmış olan kimseler için, o en iyisi vardır. Ve o kimseler ki O'nu (olumlu) cevaplandırmadılar, eğer o yerde olan şeyler toplu olarak ve onun beraberinde bir örneği de onların olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirlerdi. İşte onlar, o hesabın sıkıntılısı onlar içindir. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve o ne sıkıntılıdır o döşek.

19- Öyleyse Efendinden sana indirilmiş olan şeyin gerçek olduğunu bilmekte olan kimse, o kör kimse gibi midir? Ancak ve ancak o temiz akıl sahipleri hatırlarlar.

20- O kimseler ki, Allah'ın antlaşmasını tastamam yerine getirirler ve o yeminle bağlanmış sözü bozmazlar.
 
21- Ve o kimseler ki, Allah'ın onunla bitiştirilmesini buyurduğu şeyi bitiştirirler ve Efendilerinden endişelenir ve o hesabın kötüsüne karşı kaygılanırlar.

22- Ve o kimseler ki, Efendilerinin yüzünün peşine düşerek direnip gayret ettiler ve o kulluk görevini ayağa kaldırdılar ve bizim kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden saklı veya açık olarak harcadılar ve onlar o kötülüğü o iyilikle savarlar. İşte onlar, o yurdun (güzel) sonu onlar içindir.

23- 24- Adn bahçeleri, kendi babalarından ve eşlerinden ve soylarından düzgün olmuş kimseler ile ona gireceklerdir. Ve o melekler de her kapıdan: "Direnip gayret etmeniz nedeniyle selam sizin üzerinizedir. O yurdun sonu ne güzeldir" (diyerek) onların üzerine girerler.

25- Ve o kimseler ki, Allah'ın antlaşmasını onun yeminle bağlanmasının arkasından bozarlar ve Allah'ın onunla bitiştirilmesini buyurduğu şeyi keserler ve o yerde bozuculuk yaparlar. İşte onlar, o dışlama onlar içindir ve o yurdun kötüsü onlar içindir.

26- Allah o rızkı kime dilerse geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. (Rızkı geniş tuttuklarımız) bu şimdiki yaşam ile sevindiler. Oysa bu şimdiki yaşam o diğer (yaşamın) yanında bir yarardan başka bir şey değildir.

27- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Ona Efendisinden (gözle görülen) bir ayet indirilmiş olmalı değil miydi?" diyor. De ki: "Şüphesiz ki Allah kimi dilerse saptırır ve O'na içtenlikle yönelen kimseyi de doğruya iletir."

28- O kimseler ki, inanmış ve kalpleri Allah'ın hatırlamasıyla rahatlamakta olanlardır. Dikkat edin, o kalpler Allah'ın hatırlaması ile rahatlar.

29- O kimseler ki, inanmış ve o düzgün işleri işlemiş olanlardır, hoşluk ve dönülecek yerin iyisi onlar içindir.

30- Böylece biz seni kendisinden önce toplumların gelip geçtiği bir topluma, sana vahyettiğimiz şeyi onlara peşi sıra okuman için gönderdik. Oysa onlar o şefkatli (nin ayetlerini) örtüyorlar. De ki. "O, benim Efendimdir. O'ndan başka hiçbir tanrı yoktur. Ben O'na dayandım ve itaate dönüşüm yalnızca O'nadır."

31- Ve eğer bir okunan olsaydı ki, onunla o dağlar gezdirilmiş olsa veya onunla o yer paramparça edilmiş olsa veya onunla o ölüler konuşturulmuş olsa (yine de inanmazlardı). Aksine, o buyruk toplu olarak Allah'a aittir. İnanmış olan kimseler  (onların inanacaklarından) ümit kesmedi mi; Eğer Allah dilerse, o insanları kesinlikle toplu olarak doğruya iletirdi. Ve gerçeği örtmüş olan kimselere ustalıkla yaptıkları şeyler nedeniyle Allah'ın sözü gelinceye kadar, başlarına vurucu bir felâket eriştirilmeye veya yurtlarından yakına serbest olmaya son vermeyecektir. Şüphesiz ki Allah, verdiği o söze aykırı davranmaz.

32- Ve ant olsun ki senden önceki elçilerle de alay edilmişti de ben de o gerçeği örtmüş olan kimselere mühlet vermiş sonra onları tutuvermiştim. Artık benim sonlandırmam nasıl olmuş?

33- Öyleyse her benliğin kazandığı şeyin üzerinde ayakta olan (onu gözeten) O, (böyle olmayan gibi midir?) Ve Allah'a ortaklar oluşturdular. De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz o yerde bilemeyeceği bir şeyi O'nu mu haberlendiriyorsunuz? Yoksa o söylenenden bir içeriği olmayan boş şeyi mi (söylüyorsunuz?)" Aksine, gerçeği örtmüş olan kimselere kurdukları tuzakları süslendi ve o yoldan uzaklaştırıldılar. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir doğruya iletici yoktur.

34- Bu şimdiki yaşamda azap onlar içindir. Ve o diğer (yaşamın) azabı ise daha meşakkatlidir. Ve onlar için  Allah'tan hiçbir koruyucu da yoktur.

35- O korunanlara söz verilmiş olan o bahçenin örneği şu dur: Onun altından o nehirler akar. Onun yemişleri ve gölgesi süreklidir. Bu, korunmuş olan kimselerin sonudur. Ve o gerçeği örtücülerin sonu ise o ateştir.

36- Ve bizim kendilerine o kitabı verdiğimiz kimseler sana indirilmiş olan nedeniyle sevinirler. Ve o gruplardan onun (kitabın) bir kısmını yadırgayan kimseler de vardır. De ki: "Ben ancak ve ancak Allah'a kulluk etmemle ve O'nu ortaklaştırmamamla buyuruldum. Ben yalnızca O'na çağırıyorum ve benim dönüşüm de yalnızca O'nadır."

37- Ve böylece biz onu bir Arabi karar olarak indirdik. Ve eğer sana gelmiş olan bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına takılacak olursan, senin için Allah'tan hiçbir yönelen ve hiçbir koruyucu yoktur.

38- Ve ant olsun ki biz senden önce de elçiler göndermiş ve onlar için de eşler ve soylar oluşturmuştuk. Bir elçi için Allah'ın onayı olmadıkça (gözle görülen) bir ayet getirmesi olamaz. Her bir süre için bir yazgı vardır.

39- Allah, neyi dilerse ortadan kaldırır ve (neyi dilerse) sabitleştirir. Ve o kitabın anası O'nun yanındadır.

40- Ve eğer biz, bizim onlara söz vermekte olduğumuz şeyin bir kısmını sana göstersek de veya seni ömrünü tamamlasak da, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o ulaştırma ve bizim üzerimizde olan da o hesabı görmektir.

41- Onlar görmediler mi gerçekten biz o yere gelip onun uçlarından (günbegün) eksiltmekteyiz? Ve Allah karar verir, O'nun kararı için hiçbir takipçi yoktur. Ve O, o hesabı hızlı görendir.

42- Onlardan önceki kimseler de kesinlikle tuzak kurmuştu. Oysa kurdukları o tuzaklar (ın bilgisi) toplu olarak Allah'ındır. Her benliğin kazanmakta olduğu şeyi bilir. Ve azılı gerçeği örtücüler o yurdun (kötü) sonu kimin içindir bilecek.

43- Ve gerçeği örtmüş olan kimseler: "Sen gönderilmiş biri değilsin" diyor. De ki: "Allah, benimle sizin aranızda o kitabın bilgisi kendisinin yanında olan bir tanık olarak yeter."