17 Ağustos 2024 Cumartesi

HİCR SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bunlar, o kitabın ve açıklayan okunan (Kur'an)ın ayetleridir.

2- (Gerçeği) örtenler, nice zamanlar: "Keşke teslim olanlar olsaydık" diye arzu edecekler.

3- Onları yemeye ve yararlanmaya ve o beklentinin eğlendirmesine bırak. Artık ileride bilecekler.

4- Ve hiçbir şehri onun bilinmiş bir yazgısı olmadan yok etmedik.

5- (O şehirlerde yaşayan) hiçbir toplum kendi süre sonunu öne çekemiyor ve sonralayamıyordu.

6- 7- Ve: "Ey üzerine o hatırlatma indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer o doğru söyleyenlerden isen, bize o melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

8- Biz o melekleri o gerçek (yok etme nedeni) olmadıkça indirmiyoruz. (İndirdiğimiz) takdirde de bakılmışlardan da olmazlar.

9- Şüphesiz ki o hatırlatmayı biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (o hatırlatmayı) kesinlikle (cin, şeytan müdahalesinden) kollayıcılarız.

10- Ve ant olsun ki senden önce, o önceki gruplara da (elçiler) göndermiştik.

11- Onlara hiçbir elçi gelmiyordu ki, ancak onu alaya alıyor olmasınlar.

12- Biz onu (o hatırlatmayı) o suçluların kalplerine işte böyle sokarız.

13- Ona (o hatırlatmaya) inanmazlar. Oysa ki (onlar gibi inanmayanlara uygulanan) o öncekilerin yasası kesinlikle gelip geçmiştir.

14- 15- Ve eğer üzerlerine gökten bir kapı açsak oradan yükseliyor olsalar, yine de kesinlikle: "Gözlerimiz ancak ve ancak sarhoşlaştırıldı. Aksine biz sihirlenmişler topluluğuyuz" derlerdi.

16-  17- Ve ant olsun ki o gökte kaleler oluşturduk ve onları o bakanlara süsledik. Ve onları her taşlanan şeytandan kolladık.

18- Ancak (buna rağmen yine de) o kulak hırsızlığına kalkışan olursa, artık onu da bir açıklayan ateş parçası takip eder.

19- Ve o yeri uzattık ve orada sabitlikleri attık ve orada her şeyden tartılmış olarak bitirdik.

20- Ve sizin için ve kendisini rızıklandırıcılar olmadığınız canlılar için, orada geçimlikler var ettik.

21- Ve hiçbir şey yoktur ki onun depoları bizim yanımızda olmasın. Ve biz onu bir bilinmiş ölçü olmadan da indirmiyoruz.

22- Ve o rüzgârları aşılayıcılar olarak gönderdik de, böylelikle o gökten bir su indirdik böylece onunla sizi suvardık. Ve oysa siz onun depolayıcıları da değilsiniz.

23- Ve şüphesiz ki biz kesinlikle biz yaşatırız ve öldürürüz. Ve biz o mirasçı olanlarız.

24- Ve ant olsun ki içinizden o öncekileri de bildik ve ant olsun ki o sonraya kalanları da bildik.

25- Ve şüphesiz ki senin Efendin, O, onları sürüp toplayacaktır. Şüphesiz ki O, en bilgedir en iyi bilicidir.

26- Ve ant olsun ki o insanı kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan takdir ettik.

27- Ve o Cann'ı da onu önceden o kavurucu ateşten takdir etmiştik.

28- 29- Ve bir zaman senin Efendin o meleklere: "Şüphesiz ki ben kuru çamurdan şekillenmiş balçıktan bir beşer takdir edenim. Artık onu denkleştirdiğim ve ona esintimden (yaşam verme gücümden) üflediğim zaman, hemen ona boyun eğenler olarak çökün" demişti.

30- O meleklerin hepsi toplu halde hemen boyun eğmişti

31- İblis hariç. O boyun eğenlerin beraberinde olmaya direnmişti.

32- (Allah): "Ey İblis, sana ne oluyor ki o boyun eğenlerin beraberinde olmuyorsun?" demişti.

33- (İblis): "Ben kuru çamurdan şekillenmiş bir balçıktan takdir ettiğin bir beşere boyun eğmek için (var) olmadım" demişti.

34- 35- (Allah): "Oradan hemen çık. Çünkü artık sen taşlanansın. Ve şüphesiz ki o itaatin gününe kadar o dışlama senin üzerinedir" demişti.

36- (İblis): "Ey Efendim, harekete geçirilecekleri döneme kadar beni gözet" demişti.

37- 38- (Allah): " Şüphesiz ki o bilinmiş vaktin gününe kadar sen o gözetilmişlerdensin" demişti.

39- 40- (İblis): "Ey Efendim, senin beni azdırman nedeniyle, bende onlara o yerde (kötülükleri) kesinlikle süsleyeceğim ve onları topluca kesinlikle azdıracağım. Ancak içlerinden senin o özgülenmiş kulların hariç" demişti.

41- 42- 43- 44- (Allah): "İşte bu, bana göre dosdoğru yoldur. Şüphesiz ki sana uyan o azgınlardan başka, benim kullarım üzerinde senin bir yetkin yoktur. Ve şüphesiz ki cehennem, onlara topluca söz verilmiş yerdir. Onun yedi kapısı vardır. Her kapı için onlardan paylaşılmış bir grup vardır" demişti.

45- Şüphesiz ki o korunanlar bahçelerde ve su gözelerindedir.

46- (Onlara) "Bir esenlikle ve güvenliler olarak oraya girin" (denilir).

47- Ve onların göğüslerinde (kin nefret gibi) bağdan ne varsa çekip çıkardık. Kardeşler olarak karşılıklı yüksek oturma yerlerindedirler.

48- Onlara orada yorgunluk dokunmaz ve onlar oradan çıkarılmış da olmayacaklar.

49- Kullarıma haber ver ki: Şüphesiz ki ben (evet) ben O çok bağışlayıcıyım O çok merhamet ediciyim.

50- Ve şüphesiz ki benim azabım da, o son derece acı bir azaptır.

51- Ve onlara İbrahim'in konuklarından haber ver.

52- Ve yanına girdikleri zaman "Selâm" demişlerdi. (İbrahim): "Biz sizden ürperenleriz" demişti.

53- (Konuklar): "Ürperme, şüphesiz ki biz sana bilgin bir oğulu müjdeliyoruz" demişlerdi.

54- (İbrahim): "Üzerime (yaşça) o büyüklük dokunmuşken beni mi müjdelediniz? Hangi nedenle müjdeliyorsunuz?" demişti

55- (Konuklar): "Sana o gerçeği müjdeledik. Artık sakın o beklentiyi terk edenlerden olma" demişlerdi

56- (İbrahim de): "Kendisinin Efendisinin rahmetinden o sapkınlardan başkası kim beklentiyi terk eder?" demişti.

57- (İbrahim): "Başka amacınız nedir ey o elçiler?" demişti.

58- 59- 60- (Elçiler): " Şüphesiz ki biz suçlular topluluğuna gönderildik. Lût ailesi hariç. Şüphesiz biz onları onun karısı dışında topluca kurtaracağız. Çünkü onun (işledikleri sonucunda) kesinlikle o geride kalanlardan olması ölçüsünü koyduk" demişlerdi.

61- 62- O elçiler Lût ailesine geldiğinde (Lût onlara): "Şüphesiz ki sizler bir tanınmayanlar topluluğusunuz" dedi.

63- 64- 65- (Elçiler): "Aksine, biz sana onların, hakkında tereddüte düşmekte oldukları şeyi getirdik. Ve sana o gerçeği getirdik ve şüphesiz ki biz kesinlikle doğru söyleyenleriz. Artık o geceden bir kesitte halkını yürüt ve sen de onların arkalarına uy ve içinizden bir kimse arkasına (kalan kimseye) eğilim göstermesin. Ve nereye buyurulacaksanız geçip gidin" dediler.

66- Ve ona işte şu: "Şüphesiz ki onların arkası sabahlarlarken kesilmiş olacaktır" buyruğunu yerine getireceğimizi bildirdik.

67- Ve o şehrin halkı müjdeleşerek geldi.

68- 69- (Lût): "Şüphesiz ki işte bunlar benim konuklarımdır. Artık beni rezil etmeyin. Ve Allah'a karşı korunun ve beni rezil duruma düşürmeyin" dedi.

70- (Halk): "Biz seni o tüm insanlar(ın işine karışmak)dan vazgeçirmemiş miydik?

71- (Lût): "Eğer (doğru olanı) yapanlarsanız, işte bunlar benim kızlarım" dedi.

72- (Elçiler): "Ömrüne ant olsun ki şüphesiz ki onlar kesinlikle sarhoşlukları içinde bocalıyorlar" (dediler).

73- Gün ağarma vaktine girdiklerinde o korkunç ses birden onları tutuverdi.

74- Oranın üstünü altına getirdik ve üzerlerine pişirilmiş çamurdan taşlar yağdırdık.

75- Şüphesiz ki işte bunda işaretlerden anlayanlar için kesinlikle ayetler vardır.

76- Ve şüphesiz ki orası kalıcı (gelip geçilen) bir yol üzerindedir.

77- Şüphesiz ki işte bunda o inananlar için kesinlikle ayetler vardır.

78- Ve şüphesiz ki o ormanlık yerin arkadaşları da kesinlikle haksızlık yapanlardı.

79- Bu yüzden biz de onlardan öç aldık. Ve şüphesiz ki bu ikisi (Eyke ve Lut'un şehri) kesinlikle bir (gücümüzü) açıklayan önder (şehirler)dir.

80- Ve ant olsun ki o taşlık yerin arkadaşları da o gönderilmişleri yalanladı.

81- Onlara ayetlerimizi vermiştik, fakat onlardan kayıtsız kalanlar oldular.

82- Ve o dağlardan güvenli evler yontuyorlardı.

83- Sabahlarlarken o korkunç ses birden onları tutuverdi.

84- Artık kazanmakta oldukları şeyler onlara bir zenginlik sağlamadı.

85- Ve biz o gökleri ve o yeri ve o ikisinin arasında olan şeyleri o gerçek (bir neden) den başka takdir etmedik. Ve şüphesiz ki o saat kesinlikle gelicidir. Artık sen o güzel müsamaha ile davran.

86- Şüphesiz ki senin Efendin, O tekrar tekrar takdir edicinin O en iyi bilicinin ta kendisidir.

87- Ve ant olsun ki sana o tekrarlanan elçilik gücünden* ve o büyük okunan (Kur'an)ı verdik.

* Ayette geçen "Seb'an" kelimesine "Güç" anlamı verme gerekçemiz, bu ayetin yorumu ile ilgili çok farklı görüşlerin olması ve bu kelimenin sadece 6 dan sonraki bir rakamı ifade etmemesi ve sembolik bir anlamının da olmasındandır. Ayrıca Maide s. 3. ayetinde de geçen bu kelimenin güçten kinaye olarak yırtıcı hayvanlar için kullanılmış olması, bizi bu kelimeye "Güç" anlamı vermeye yöneltmiştir. En doğrusunu Allah (c.c.) bilir.

88- İçlerinden bazılarını onunla çifter çifter olarak yararlandırdığımız şeylere iki gözünü sakın uzatma. Ve onlara da üzülme. Ve o inananlara da kanadını alçalt.

89- Ve de ki: "Şüphesiz ki ben (evet) ben o açıklayan uyarıcıyım."

90- Nitekim (Salih'i öldürmek için aralarında) yemin edenlerin üzerine de (azap) indirmiştik.*

* Bu ayete diğer meâllere göre farklı bir meâl verme gerekçemiz, surenin 80-84. ayetleri arasında Hicr topluluğundan bahsediliyor olması ve Neml s. 49. ayeti ile bağ kurmamızdır.

91- Onlar ki o okunan (Kur'an)ı parça parça yaptılar.

92- 93- Artık senin Efendine ant olsun ki işlemekte oldukları şeylerden dolayı onlara topluca soracağız.

94- Artık sen sana buyurulmakta olanı çatlatırcasına ortaya koy ve o ortak koşanlardan kayıtsız kal.

95- Şüphesiz ki o alaya alıcılara karşı biz sana yeterliyiz.

96- Onlar ki Allah'ın beraberinde diğer bir tanrı ediniyorlar. Artık ileride bilecekler.

97- Ve ant olsun ki onların söylemekte oldukları şeylere göğsünün daralmakta olduğunu biliyoruz.

98- Artık Efendini övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut ve o boyun eğenlerden ol.

99- Ve o kesinkes bilgi ( olan ölüm) sana gelene kadar Efendine kulluk et.


12 Ağustos 2024 Pazartesi

Hicr s. 9. Ayeti: Kur'an'ın Korunmuşluğu Üzerine

Kur'an üzerine yapılan konuşmalarda açılan konulardan bir tanesi de, onun kıyamete kadar Allah tarafından korunacağı üzerinedir. Bu konuşmanın delil getirildiği ayet ise Hicr s. 9. ayetidir. Biz bu yazımızda konu ile ilgili olarak delil getirilen bu ayetin böyle bir anlama gelip gelemeyeceği üzerinde durmaya çalışacağız.

Kur'an üzerinde yapılan konuşmalarda genel olarak yapılan hatalardan bir tanesi de, bütüncül okuma değil parçacı okuma yapılmasıdır. Bu okumanın altında yatan en önemli etken ise, kişinin ön kabulünü Kur'an'a onaylatma çabasıdır. Yani birçok kişinin "Kur'an acaba bu konuda ne demiş olabilir?" sorusunun cevabını aramak yerine, "Ben ön kabulümü Kur'an'a nasıl onaylatabilirim?" sorusunun cevabına yönelik okuma yapmasıdır

Kanaatimizce, Hicr s. 9. ayeti ile ilgili varılan sonuç ta böyle bir parçacı okumanın sonucu olup, eğer bütüncül bir okuma yapılacak olduğunda, daha farklı bir anlam ortaya çıkacaktır. İlgili ayeti daha doğru anlamanın yolu öncelikle surenin 6. ayetinden itibaren okumaya başlamak olduğunu düşünmekteyiz.

Hicr s. 6- 7- Ve (inkâr edenler): "Ey  üzerine Hatırlatma (Ezzikr) indirilmiş olan, şüphesiz ki sen kesinlikle cinlenmişsin. Eğer doğrulardan isen bize melekleri getirmeli değil miydin?" dediler.

Hicr s. 8- Biz melekleri bir gerçek olmadıkça indirmeyiz. İndirdiğimiz takdirde de süre verilmişlerden de olmazlar.

Hicr s. 6. ve 7. ayetlerinde Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ın elçiliğini ret etmek için ortaya sürdükleri iddialardan bir tanesi onun "Mecnun" Yani "Cinlenmiş" olduğu iddiasıdır. Bu kelime, birçok mealde hatalı olarak "Deli" olarak çevrilmekte ve Kur'an'ın bu konuda vermek istediği mesajın doğru anlaşılmamasına sebebiyet vermektedir. Çünkü "Mecnun" olmak nüzul ortamında cinlerle alâka kuranlar için söylenen bir sözdür. Bu iddianın temelinde cinlerden haber alan, söylediği sözün o kişiye cinler tarafından ilham edilmiş olduğu yönünde bir inanç mevcuttur. 

Bu iddia Mekke müşriklerinin Muhammed (a.s.) ı çağrısını insanlar gözünde küçük düşürmek için ortaya atılan iddialardan bir tanesidir. Yani ona indirilen vahyin Allah (c.c.) tarafından değil, cinler tarafından ilham edildiğidir. Cinlerin kendisine musallat olduğu bir kişinin de söyledikleri ciddiye alınacak sözler değildir. İşte surenin 6. ve 7. ayetleri bu iddiayı dile getirmektedir.

Hicr. s. 6. ve 7. ayetleri böyle okuduktan sonra 9. ayeti okuyabiliriz.

Hicr s. 9- Şüphesiz ki Hatırlatmayı (Ezzikr) biz indirdik ve şüphesiz ki biz onu (Hatırlatmayı) kesinlikle (cin müdahalesinden de) koruyucularız.

Ayette bir koruma konusunun olduğu göz ardı edilemez. Fakat bu korumanın kime ve nasıl bir koruma olduğu konusu öncelerden beri tartışma konusudur. Eski tefsirlere bakıldığında, ayetin Arapça metninde geçen "Lehu"  edatının kimin için kullanılmış olabileceği yönünde farklı görüşler bulunmaktadır. Bazı tefsirciler bu edatın Muhammed (a.s.) için kullanılmış olabileceği yönünde görüşler serd ederek, ayetin Muhammed (a.s.) ın korunacağı yönünde bir beyanı olduğunu iddia etmişler, bu iddialarına da başka ayetlerden ve gramer kurallarından delil getirmişlerdir.

Biz bu görüşün asla kabul edilemez olduğunu düşünmemekle birlikle, olayı Kur'an bütünlüğünde ve nuzül dönemi arka plânı dahilinde düşündüğümüzde bu görüşün isabetli olamayacağı kanaatinde olduğumuzu söyleyebiliriz. Çünkü;

Nuzül dönemi arka plânına baktığımızda, kendilerine "Mecnun, Kâhin, Arraf" gibi isim verilen bazı kimselerin insanüstü güçlerden yani "CİN" adı verilmiş olan varlıklardan gökyüzünden haberler aldıklarına dair yaygın bir inanç mevcuttur. Mekkeli müşriklerde böyle bir inanca istinaden Muhammed (a.s.) ın aldığı vahyin böyle bir durumun neticesi olduğu kanaatine sahip olmuşlar ve onu "Mecnun" olarak nitelemişlerdir.

Hicr s. 9. ayetini anlamak, böyle bir iddiayı merkeze aldımızda kolaylaşacaktır. Ayrıca aynı surenin 16.17.18 ayetleri, Saffat s. 6.7. 8. 9. ve 10. ayetleri, Cin s. 8. ve 9. ayetleri, Muhammed (a.s.)a inen vahyin herhangi bir şeytan veya cin bulaşması olmadan ona Allah- Melek elçi- Beşer elçi yoluyla indirildiğini beyan etmektedir. Yani Mekke müşriklerinin vahye ve elçiye karşı olan bu iddialarını yalanlamaktadır.

İşte Hicr s. 9. ayeti böyle korunmuşluktan bahsetmektedir. Muhammed (a.s.) indirilmekte olan ve ayette "Ezzikr" olarak ifade edilen kitap, hiçbir şekilde dış etken olmadan Allah (c.c) den melek elçiye ondan da beşer elçiye ulaşmaktadır. Yani Kur'an vahyediliş sürecinde korunan bir kitaptır ve ona asla herhangi bir dış etken müdahalesi olmamıştır. 

Hicr s. 9. ayeti ile ilgili durum böyle iken, " Şimdi siz Kur'an korunmamıştır mı demek istiyorsunuz?" şeklinde bir sorunun sorulması gayet yerinde bir sorudur. 

El cevap: Hayır, "Kur'an korunmamıştır" şeklinde bir iddiamız asla ve kat'a yoktur. Bizim iddiamız, Hicr s. 9. ayetinin mushafın kıyamete kadar Allah tarafından korunacağının bu ayet ile garanti altına alınmış olduğu düşüncesinin doğru olmadığıdır.

         --------- Peki, Kur'an korunmuş mudur yoksa korunmamış mıdır? --------

Bir kitabın korunmuş veya korunmamış olduğunun bilinmesi, o kitabın asıl nüshası ile karşılaştırılması suretiyle olması gerektiği, bu soruya verilebilecek cevaplardan bir tanesidir.

Biz Tevrat ve İncil'in bugün Yahudi ve Hristiyanlarca kabul edilen kısmının, tamamının Allah (c.c.) tarafından indirilen Tevrat ve İncil olmadığını iddia ederken, Kur'an'ı baz almaktayız. Biz Kur'an'ın Allah (c.c) tarafından indirilen bir kitap olduğuna inanmış olmamızdan dolayı, Kur'an'da Tevrat ve İncil'in tahrif edildiği yönündeki ayetler bizim için delil mesabesindedir.

Eğer Kur'an tahrif edilmiş ise, böyle bir şey mümkün olmamakla beraber, bugün yeni bir kitabın inerek bu kitap üzerinde bazı tahrifatların yapıldığını beyan eden ayetlerin olması gerekir ki, biz Kur'an'ın Muhammed (a.s.) sonrasında tahrif edilmiş olduğuna inanalım.

Bugün Kur'an merkezli düşünce sahibi olduğunu iddia eden bazı kimselerin, Kur'an'ın orjinal metni sanki kendi ellerindeymiş gibiymişcesine, bazı kelimeler üzerinde şahsi tasarruflar yaparak Kur'an'ın tahrif olduğunu ve bu tahrifatın kendileri tarafından düzeltiliyor olduğu iddiası, yeni bir Kur'an yazma çalışmasından başka birşey değildir. Bu kişilerin en garip iddialarından bir tanesi, Kur'an'ın yazılı olarak indirildiği iddiasıdır. 

Onlara göre Kur'an yazılı ve harekesiz olarak inmiş, sonradan harekelendiği için bazı kelimeler üzerinde tahrifat yapılmış, ve ellerinde orjinal metin olan! bu kimseler bu tahrifatları düzeltmektedirler.

Yazımızın konusu Kur'an'ın tahrif edilip edilmediği konusu olmadığı için fazla uzatmamak adına kısaca bu kadarını söylemek istiyoruz.

Hasılı kelâm; Hicr s. 9. ayeti mushafın kıyamete kadar korunacağının garanti alnda olduğunu beyan eden bir ayet değil, onun iniş sürecinde dış etkenlerden korunmuş olduğunu beyan eden bir ayettir. Bununla birlikte Kur'an'ın tahrif edilmiş olduğu yönünde bir düşüncemiz de asla yoktur.

                                   EN DOĞRUSUNU ALLAH(C.C.) BİLİR.


11 Ağustos 2024 Pazar

İBRAHİM SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Ra. Bir kitap ki Efendilerinin onayıyla o insanları o karanlıklardan o ışığa, O en güçlü o övgüye lâyık (Allah)ın yoluna iletmen için, onu sana indirdik.

2- O Allah'ki, o göklerdeki olan şeyler ve o yerdeki olan şeyler O'nundur. Ve şiddetli azaptan dolayı yazıklar olsun o (gerçeği) örtücülere.

3- Onlar ki, bu şimdiki yaşamı o sonrakinin üzerine tercih ederler  ve Allah'ın yolundan uzaklaştırırlar ve onda bir eğrilik peşine düşerler. İşte onlar, uzak bir sapkınlık içindedirler.

4- Ve hiçbir elçiyi onlara açıklaması için topluluğunun dilinden başkası ile göndermedik. Böylece Allah kimi dilerse saptırır ve kimi dilerse doğruya iletir. Ve O, O çok güçlüdür O en bilgedir.

5- Ve ant olsun ki Musa'yı: "Topluluğunu o karanlıklardan o ışığa çıkar ve onlara Allah'ın günlerini hatırlat" diye, ayetlerimizle gönderdik. Şüphesiz ki işte bunda her çokça direnip gayret eden şükreden için kesinlikle ayetler vardır.

6- 7- Ve bir zaman Musa topluluğuna: "Allah'ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizi, oğullarınızı boğazlayarak kadınlarınızı yaşatarak o azabın kötüsüne süren Firavun yoldaşlarından kurtarmıştı. Ve işte bunda size Efendinizden büyük bir yoklama vardı. Ve hani Efendiniz - Ant olsun ki eğer şükrederseniz, kesinlikle size artırırım ve ant olsun ki eğer (gerçeği) örterseniz, şüphesiz ki benim azabım kesinlikle şiddetlidir- diye duyurmuştu" demişti.

8- Ve Musa (devam ederek): "Eğer siz ve o yerdeki kimseler toplu halde (gerçeği) örtecek olursanız, şüphesiz ki Allah kesinlikle zengindir övgüye lâyıktır" demişti.

9- Size, sizden önceki Nuh ve Ad ve Semud ve onların arkasındaki topluluğunun ki onları Allah'tan başkası bilmez, haberi gelmedi mi? Elçileri onlara o apaçık delilleri getirmiş, buna karşılık onlar da ellerini ağızlarına geri döndürmüşler ve: "Şüphesiz ki biz sizin onunla gönderildiğiniz şeyi (ret ederek) örttük ve şüphesiz ki biz, sizin bizi kendisine çağırmakta olduğunuz şeyden de kuşkulu bir belirsizlik içindeyiz" demişlerdi.

10- Elçileri: "O göklerin ve o yerin yarıp çıkarıcısı Allah'ta kuşku mu var? Sizi suçlarınızdan bir kısmını bağışlaması ve sizi isimlenmiş bir süre sonuna kadar sonralaması için çağırıyor" demişti. (Onlar da): "Siz bizim örneğimiz bir beşerden başkası değilsiniz. Siz bizi atalarımızın kulluk etmekte olduğu şeylerden uzaklaştırmak istiyorsunuz. Öyleyse bize bir açıklayan yetki getirin" demişlerdi.

11- 12- Elçileri: "(Evet) biz sizin örneğiniz bir beşerden başkası değiliz. Fakat Allah kullarından kime dilerse büyük iyilikte bulunur. Ve bizim için Allah'ın onayı olmadıkça size bir yetki getirmemiz olamaz. Ve o inananlar artık yalnızca Allah'a dayansın. Ve bize ne oluyor ki, O bizi yollarımıza iletmişken Allah'a dayanmayalım? Ve biz, sizin bize verdiğiniz rahatsızlığa karşı kesinlikle direnip gayret edeceğiz. Ve o dayananlar artık yalnızca Allah'a dayansın" demişti

13- 14- Ve (gerçeği) örtenler elçilerine: "Sizi kesinlikle yerimizden çıkaracağız ya da hemen bizim inancımızı yineleyeceksiz" demişlerdi. Bunun üzerine Efendileri onlara: "O haksızlık yapanları kesinlikle yok edeceğiz. Ve onların arkasından sizi kesinlikle o yere yerleştireceğiz. İşte bu, benim mevkimden kaygılanan ve tehdidimden kaygılanan kimse içindir" diye vahyetmişti.

15- Ve (elçiler) fetih istemişler Ve her zorba inatçı perişan olmuştu.

16- Onun (perişanlığın) ardından da cehennem vardır. Ve irinli bir sudan suvarılır.

17- Onu yutmaya çalışacak, fakat neredeyse onu boğazından geçiremeyecektir. Ve o ölüm ona her taraftan gelecek, oysa o ölecek de değildir. Ve onun ardından daha da sert azap vardır. 

18- Efendilerini(nden gelen gerçeği) örtenlerin işlediklerinin örneği, fırtınalı bir günde o rüzgârın onu savurduğu kül gibidir. (Bu kimseler) kazandıkları şeylerden hiçbir şey elde edemezler. İşte bu, o uzak sapkınlığın ta kendisidir.

19- 20- Allah'ın o gökleri ve o yeri gerçek (bir neden)le takdir ettiğini görmedin mi? Eğer dilerse sizi giderir ve yeni bir takdir ediliş getirir. Ve bu da Allah'ın üzerine güç değildir.

21- Ve toplu halde Allah'a (hesap için) meydana çıktılar. O zayıflar büyüklük taslayanlara: "Şüphesiz ki biz size uymuştuk. Şimdi siz bizi Allah'ın azabından az bir şeyden de olsa zenginleştirici misiniz?" dedi. (Büyüklük taslayanlar): "Eğer Allah bizi doğruya iletmiş olsaydı, biz de sizi doğruya iletirdik. Artık sızlansak da dirensek de bizim için denktir. Bizim için kaçacak hiçbir yer yok" dediler.

22- Ve o buyruk yerine getirildiğinde o şeytan: "Şüphesiz ki Allah, size o sözün gerçek olanını söz verdi. Ve ben de size söz verdim, fakat ben size (verdiğim söze) aykırı davrandım. Benim sizin üzerinizde hiçbir yetkim yoktu. Ancak ben sizi sadece çağırdım, siz de bana (olumlu) cevap verdiniz. Artık beni kınamayın, benliklerinizi kınayın. Ben size imdat edici değilim ve siz de bana  imdat ediciler değilsiniz. Şüphesiz ki ben, sizin beni (kendisine) ortaklaştırdığınız (Allah)ı (n buyruklarını) önceden (redderek) örtmüştüm. Şüphesiz ki o haksızlık yapanlar için acı azap vardır" dedi.

23- Ve inanan ve o düzgün işleri işleyenler, Efendilerinin onayıyla orada sürekli kalacakları altlarından o nehirler akar bahçelere girdirildi. Oradaki esenlik temennileri "Selâm" dır. 

24- 25- Görmedin mi Allah nasıl bir örnek ortaya koydu? Temiz bir kelime, onun kökü kalıcı ve onun dalı o gökteki temiz bir ağaç gibidir. Kendisinin Efendisinin onayıyla yemişini her vakit verir. Ve Allah o insanlara hatırlamaları için o örnekleri böyle ortaya koyar.

26- Ve murdar bir kelimenin örneği ise, gövdesi o yerin üstünden koparılmış hiçbir sabitliği olmayan bir murdar ağaç gibidir. 

27-Allah inananları bu şimdiki yaşamda ve o sonrakinde o kalıcı sözle kalıcılaştırır. Ve Allah o haksızlık yapanları saptırır ve Allah ne dilerse yapar.

28- 29- Allah nimetini (gerçeği) örtmeyle değiştirenleri ve topluluklarına o yıkımın yurdunu serbest hale getirenleri görmedin mi? Cehennem. Ona yaslanacaklar. Ve ne sıkıntılı bir sabitliktir.

30- Ve O'nun yolundan saptırmak için Allah'a denkler kıldılar. De ki: "(Şimdilik) yararlanın. Şüphesiz ki dönüşünüz artık o ateşedir."

31- İnanan kullarıma de ki; Onda ne alışverişin ve ne de dostluğun olacağı gün gelmeden önce, o kulluk görevini ayakta tutsunlar ve onları rızıklandırdığımız şeylerden, saklı veya açık olarak harcasınlar.

32- 33-  Allah, o gökleri ve o yeri takdir eden ve o gökten bir su indirip onunla size rızık olarak o ürünlerden çıkaran ve O'nun buyruğu ile o denizde akması için o gemileri size boyun eğdiren ve o nehirleri size boyun eğdirendir. Ve o güneşi ve o ayı, aynı minval üzere size boyun eğdiren ve o geceyi ve o gündüzü de size boyun eğdirendir.

34- Ve sorduğunuz şeylerin hepsinden size verdi. Ve eğer Allah'ın nimetini adetlemeye kalksanız, onu sayılandıramazsınız. Şüphesiz ki o insan, kesinlikle çok haksızlık yapandır çok nankördür.

35- 36- 37- 38- 39- 40- 41- Bir zaman İbrahim: "Ey Efendim, bu yöreyi güvenli kıl ve beni ve oğullarımı o putlara kulluk etmemizden uzak tut. Ey Efendim, şüphesiz ki onlar o insanlardan birçoğunu saptırdılar. Artık kim bana uyarsa, şüphesiz ki o bendendir. Ve kim bana karşı çıkarsa, şüphesiz ki sen çok bağışlayıcısın çok merhamet edicisin. Ey Efendimiz, şüphesiz ki ben soyumdan bir kısmını ekinsiz bir vadide, senin o yasaklaştırılmış evinin yanında yerleştirdim. Ey Efendimiz, o kulluk görevini ayakta tutmaları için. Artık o insanlardan bir kısmının gönüllerini onlara arzulu kıl ve şükretmeleri için onları o ürünlerden rızıklandır. Ey Efendimiz, şüphesiz ki neyi saklıyoruz neyi açığa vuruyoruz sen onu bilirsin. Ve Allah'a o yerde ve o gökte hiçbir şey gizli kalmaz. O övgü O Allah'a dır ki, bana (yaşça) bu büyüklüğüme rağmen İsmail'i ve İshak'ı bahşetti. Şüphesiz ki benim Efendim o çağrıyı kesinlikle işiticidir. Ey Efendim, beni o kulluk görevini ayakta tutan kıl ve soyumdan da. Ey Efendimiz, ve çağrımı kabul et. Ey Efendimiz, o hesabın ayağa kalkacağı günde beni ve anne babamı ve o inananları bağışla" demişti.

42- Ve Allah'ı o haksızlık yapanların işlemekte olduğu şeylerden duyarsız halde olduğunu sakın hesap etme. Onları ancak ve ancak onda o gözlerin donup kalacağı gün için sonralamaktadır.

43- Başlarını dikerek (develer gibi) koşacaklar. Bakışları onlara geri döndürülmez (gözlerini açıp kapayamazlar). Ve gönülleri de bomboştur (kendileri için rahmet beklentileri yoktur).

44- 45- Ve o insanları onlara o azabın geleceği günle uyar. (O gün geldiğinde) haksızlık yapanlar: "Ey Efendimiz, bizi yakın bir süre sonuna kadar sonrala da senin çağrına (olumlu) cevap verelim ve o elçilere uyalım" derler. (Onlara karşılık olarak): "Önceden kendiniz için değişme olmayacağına dair yemin etmiş değil miydiniz? Ve sizler benliklerine haksızlık yapanların yerleşkelerine yerleşmiştiniz ve onlara (sizden önce) nasıl yaptığımız size apaçık belli olmuş ve sizlere o örnekleri de ortaya koymuştuk" (denir).

46- Ve onlar gerçekten hilelerini kurmuşlardı. Ve onların kurdukları hileleri (n bilgisi ve karşılığı) Allah'ın yanındadır. Ve eğer ki onların kurdukları hileler, (o hilenin gücün)den dolayı o dağlar (yerinden) değişse de.

47- O halde sakın Allah'ı, elçilerine olan (yardım) sözüne aykırı davranıcı hesap etme. Şüphesiz ki Allah çok güçlüdür öç sahibidir.

48- O gün o yer, o yerin başkasıyla değiştirilir ve gökler de (değiştirilir ve insanlar da) O tek O boyun eğdirici güce sahip Allah'a (hesap için) meydana çıkmışlardır.

49- 50- Ve o gün o suçluların o zincirlerle birbirlerine yaklaştırılmış olarak görürsün. Giysileri eritilmiş bakırdandır ve yüzlerini de o ateş kaplar.

51- Allah (haksızlık yapan) her benliğe kazandığı şeyin karşılığı vermesi için. Şüphesiz ki Allah, o hesabı görenin en çabuğudur.

52- İşte bu, o insanlara onunla uyarılmaları ve O'nun ancak ve ancak tek bir tanrı olduğunu bilmeleri ve o temiz akıl sahiplerinin hatırlaması için, bir ulaştırma duyurmadır.


5 Ağustos 2024 Pazartesi

RA'D SURESİ MEALİ

1- Elif, Lâm, Mim, Ra. Bunlar, o kitabın ayetleridir. Ve sana Efendinden indirilmiş o gerçektir. Fakat o insanların daha çoğu bilmezler.

2- Allah, görmekte olduğunuz o gökleri bir direk olmaksızın yükselten, sonra o tahtın üzerine (yönetime) oturan ve o güneşi ve o ayı boyun eğdirendir. Hepsi isimlenmiş bir süre sonu için akmaktadır. (Bunlar ile ilgili) o buyruğu ardı ardına düzenlemektedir, Efendiniz ile karşılaşacağınıza kesinkes inanmanız için, o ayetleri ayrıntılı olarak açıklıyor.

3- Ve O, o yeri yayıp uzattı ve orada sabitlikleri ve o nehirleri yaptı ve orada o bütün ürünlerden iki eş yaptı, o geceyi o gündüze kaplattırdı. Şüphesiz ki işte bunda düşünen bir topluluk için kesinlikle ayetler vardır.

4- Ve o yerde birbirine komşu (toprak) kesitler ve bazısını bazısından o yemişinde (lezzetçe) lütuflandırdığımız üzümlerden bahçeler ve ekinlik ve çatallı ve çatalsız hurmalıklar vardır ki, tek bir suyla suvarılır. Şüphesiz ki işte bunda, bağ kuran bir topluluk için kesinlikle ayetler vardır.

5- Ve eğer şaşacaksan asıl şaşılacak olan onların: "Biz toprak olduğumuz zaman mı, gerçekten biz mi yeni bir takdir edilişte olacağız?" demeleridir. İşte onlar, Efendilerini (nden gelen gerçeği) örtmüş olanlardır. Ve o (demirden) bağlar, işte onların boyunlarındadır.Ve işte onlar, o ateşin arkadaşlarıdır. Onlar  orada sürekli kalıcıdırlar.

6- Ve o güzellikten önce o kötülüğü senden hızla istiyorlar. Oysa onlardan önce kesinlikle o örnekler gelip geçmiştir. Ve şüphesiz ki senin Efendin, haksızlıklarına rağmen o insanlara karşı bağışlama sahibidir. Ve şüphesiz ki senin Efendin, o sonuçlandıranın kesinlikle en şiddetlisidir.

7- Ve (gerçeği) örtenler: "Ona kendisinin Efendisinden (gözle görebileceğimiz) bir ayet indirilmiş olmalı değil miydi?" diyorlar. Sen ancak ve ancak bir uyarıcısın ve her topluluk için bir doğruya iletici vardır.

8- Allah, her bir dişi ne taşıyor ve o rahimler neyi eksiltiyor ve neyi artırıyor, bilendir. Ve herşey O'nun yanında ölçülenmiştir.

9- (Allah) o algılanamayananın ve o tanık olunanın bilenidir. O büyüktür çok yücedir.

10- İçinizden o sözü saklayan da ve onu açıkça söyleyen de ve o geceye gizlenen de ve o gündüze akıp giden de (Allah için) denktir.

11- Onun (insanın) önünden ve arkasından Allah'ın buyruğundan dolayı onun kollayan takipçiler vardır. Şüphesiz ki bir topluluk benliklerindeki şeyi (olumlu veya olumsuz yönde) başkalaştırana kadar, Allah'ta  o topluluktaki şeyi (olumsuz veya olumlu yönde) başkalaştırmaz. Ve Allah bir topluluğa kötülük istediği zaman, artık onu geri döndürecek yoktur. Ve onlar için O'nun aşağısından hiçir yönelen yoktur.

12- O, size kaygı ve umut olarak o şimşeği gördüren ve o ağır bulutları yetiştirendir.

13- O gök gürlemesi, O'nu övgü ile her türlü eksiklikten uzak tutar ve o meleklerde O'nun kaygısından (aynısını yaparlar). Ve o yıldırımları gönderir de, onlar Allah hakkında üstünlük sağlamaya çalışırlarken onu kime dilerse eriştirir. Ve O, o darbesi şiddetlidir.

14- Çağrının gerçeği O'na yapılandır. Ve onların O'nun aşağısından çağırmakta oldukları, onlara hiçbir şeyle cevap veremezler. (Onların durumu) ancak ağzına o suyun ulaşması için iki avucunu genişleten gibidir. Oysa o (su) ona ulaşıcı değildir. O (gerçeği) örtücülerin çağrısı, bir sapkınlıktan başka birşey değildir.

15- Ve o göklerdeki ve o yerdeki kimseler ve onların gölgeleri de isteyerek de istemeyerek de olsa, sabah akşam Allah'a boyun eğerler.

16- De ki: "O göklerin ve o yerin Efendisi kimdir?" De ki: "Allah'tır." De ki: "Benlikleri için bir fayda vermeye ve bir zorluk vermeye sahip olamaz Allah'ın aşağısından yönelenlere mi tutundunuz?" De ki: "O kör ve o gören denk midir? Yahut o karanlıklar ve o ışık denk midir?" Yoksa Allah'a ortaklar kıldılar (o ortaklar) O'nun takdir etmesi gibi takdir ettiler de, o takdir etme onlara benzer mi geldi? De ki: "Allah, her şeyin takdir edicisicidir. Ve O, tektir boyun eğdirici güce sahiptir."

17- O gökten bir su indirdi de dereler kendi ölçüsünce aktı, böylece o akıntı üste çıkan bir köpük yüklendi. Ve süs veya yarar peşine düşmek için o ateşte yakıp tutuşturmakta oldukları şeylerden de üzerinde onun örneği bir köpük vardır. İşte Allah, o gerçeği o geçersizin üzerine işte böyle koyar. O köpüğe gelince, curuf olarak gider. O insanlara faydalı olan şeye gelince, o yeryüzünde durup bekler. Allah o örnekleri işte böyle ortaya koyar.

18- Efendilerine (olumlu) cevap veren kimseler için, o en güzeli vardır. Ve O'na (olumlu) cevap vermeyen kimseler, eğer o yerde olan şeyler toplu halde ve bir o kadarı da onun beraberinde onların olsaydı, kesinlikle onu kurtulmalık olarak verirlerdi. İşte onlar, o hesabın sıkıntılısı onlar içindir. Ve onların sığınağı cehennemdir. Ve ne sıkıntılıdır o yatak.

19- Efendinden sana indirilmiş şeyin gerçek olduğunu bilen kimse, o kör kimse gibi midir? Ancak ve ancak o temiz akıl sahipleri hatırlarlar.

20- Onlar ki, Allah'ın antlaşmasını eksiksiz yerine getirirler ve yeminle bağlanmış o sözü bozmazlar.
 
21- Ve onlar ki, Allah'ın onunla bitişmesini buyurduğunu bitiştirirler ve Efendilerinden endişelenir ve o hesabın kötüsüne karşı kaygılanırlar.

22- Ve onlar ki, Efendilerinin yüzünün peşine düşüp direnip gayret ettiler ve o kulluk görevini ayakta tuttular ve kendilerini rızıklandırdığımız şeylerden saklı veya açık olarak harcadılar ve o kötülüğü o güzellikle kaldırırlar. İşte onlar, o yurdun (güzel) sonucu onlar içindir.

23- 24- Adn bahçeleri. Babalarından ve eşlerinden ve soylarından düzgün kimseler ile ona gireceklerdir. Ve o meleklerde her kapıdan üzerlerine: "Direnip gayret etmeniz nedeniyle esenlik sizin üzerinize olsun. O yurdun sonucu ne güzeldir" (diyerek) girerler.

25- Ve onlar ki, Allah'ın antlaşmasını onun yeminle bağlanmasının arkasından bozarlar ve Allah'ın onunla bitiştirilmesini buyurduğu şeyi keserler ve o yerde bozuculuk yaparlar. İşte onlar, o dışlama onlar içindir ve o yurdun kötüsü onlar içindir.

26- Allah kime dilerse o rızkı geniş tutar ve bir ölçüye göre verir. Onlar bu şimdiki yaşam ile sevindiler. Oysa bu şimdiki yaşam o sonrakine göre (geçici bir) yararlanmadan başka birşey değildir.

27- Ve (gerçeği) örtenler: "Ona kendisinin Efendisinden (gözle görebileceğimiz) bir ayet indirilmiş olmalı değil miydi?" diyorlar. De ki: "Şüphesiz ki Allah kimi dilerse saptırır ve O'na dönen kimseyi de doğruya iletir."

28- Onlar ki, inanan ve kalpleri Allah'ın hatırlamasıyla rahatlayanlardır. Dikkat edin, o kalpler Allah'ın hatırlaması ile rahatlar.

29- İnanan ve o düzgün işleri işleyenler, hoşluk ve varılacak yerin en güzeli onlar içindir.

30- İşte böylece seni kendisinden önce toplumların gelip geçtiği ve o çok şefkatliyi (redderek) örten bir topluma, sana vahyettiğimizi onlara peşi sıra okuman için gönderdik. De ki. "O, benim Efendimdir. O'ndan başka tanrı yoktur. Ben O'na dayandım ve (itaatle) dönüşüm yalnızca O'nadır."

31- Ve eğer bir okunan ki, onunla o dağlar yürütülmüş olsa veya onunla o yer paramparça edilmiş olsa veya onunla o ölüler konuşturulmuş olsa (yine de inanmazlardı). Aksine, o buyruk topluca Allah'a aittir. İnananlar  ümit kesmedi mi; Eğer Allah dilerse, o insanları toplu halde doğruya iletirdi. Ve (gerçeği) örtenlere istekle yaptıkları şeyler nedeniyle Allah'ın sözü gelinceye kadar, başlarına vurucu bir felâket erişmeye veya yurtlarından yakına serbest olmaya devam edecektir. Şüphesiz ki Allah, verdiği o söze aykırı davranmaz.

32- Ve and olsun ki senden önceki elçiler de alaya alınmıştı da ben de o (gerçeği) örtenlere mühlet vermiş sonra onları tutuvermiştim. Artık benim sonuçlandırmam nasılmış?

33- Her benliğin kazandığı şeyin üzerinde ayakta olan (onun her anını gören) O, (böyle olmayan gibi midir?) Ve Allah'a ortaklar kıldılar. De ki: "Onları isimlendirin. Yoksa siz o yerde bilemeyeceği bir şeyi O'na mı haber veriyorsunuz? Yoksa o sözden bir içeriği olmayan boş şeyi mi (söylüyorsunuz?)" Aksine, (gerçeği) örtenlere kurdukları hileleri süslendi ve o yoldan uzaklaştırıldılar. Ve Allah kimi saptırırsa, artık onun için hiçbir doğruya iletici yoktur.

34- Onlar için bu şimdiki yaşamda azap vardır. Ve o sonrakinin azabı ise daha ayrıştırıcıdır. Onlar için  Allah'tan hiçbir koruyucu da yoktur.

35- O korunanlara söz verilmiş olan o bahçenin örneği şu dur: Altından o nehirler akar. Onun yemişleri ve gölgesi süreklidir. İşte bu, korunanların sonucudur. Ve o (gerçeği) örtücülerin sonucu ise o ateştir.

36- Ve kendilerine o kitabı verdiklerimiz sana indirilmiş şeye sevinirler. Ve o taraflardan onun (kitabın) bir kısmını yadırgayan kesim de vardır. De ki: "Ben ancak ve ancak Allah'a kulluk etmemle ve O'nu ortaklaştırmamamla buyuruldum. Yalnızca O'na çağırıyorum ve varışım da yalnızca O'nadır."

37- Ve işte böyle biz onu Arabi bir karar olarak indirdik. Ve ant olsun ki eğer sana gelen bu bilgiden sonra onların keyfi arzularına uyacak olursan, senin için Allah'tan hiçbir yönelen ve koruyucu yoktur.

38- Ve ant olsun ki senden önce de elçiler göndermiş ve onlar için de eşler ve soylar var etmiştik. Bir elçi için Allah'ın onayı olmadıkça (gözle görülebilecek) bir ayet getirmesi olamaz. Her süre sonu için bir yazgı vardır.

39- Allah, neyi dilerse ortadan kaldırır ve (neyi dilerse) kalıcılaştırır. Ve o kitabın anası O'nun yanındadır.

40- Ve eğer onlara söz verdiğimizin bir kısmnı sana göstersek de veya seni ömrünü tamamlasak da, artık senin üzerinde olan ancak ve ancak o ulaştırma ve bizim üzerimizde olan da o hesabı görmektir.

41- Onlar gerçekten bizim o yere gelip onun uçlarından (günbegün) eksiltmekte olduğumuzu görmediler mi? Ve Allah karar verir, O'nun kararı için takipçi yoktur. Ve O, o hesabı görenin en çabuğudur.

42- Onlardan öncekiler de kesinlikle hile kurmuştu. Oysa kurdukları o hileler (in bilgisi) toplu halde Allah'ındır. Her benliğin kazanmakta olduğu şeyi bilir. Ve azılı (gerçeği) örtücüler o yurdun (kötü) sonucu kimindir bilecekler.

43- Ve (gerçeği) örtenler: "Sen gönderilmiş değilsin" diyorlar. De ki: "Allah, benimle sizin aranızda o kitabın bilgisi kendisinin yanında olan tanık olarak yeterlidir."