23 Aralık 2024 Pazartesi

TA HA SURESİ MEALİ

1- Ta, Ha.

2- Sana bu Kur'an'ı kötü sonlu olman için indirmedik.

3- Ancak kaygı duyan kimse için hatırlatma olarak (indirdik).

4- Yüce gökleri ve yeri takdir edenden peyderpey olarak indirilmiştir.

5- Çok şefkâtli (Rahman) tahtın üzerine (yönetime) oturdu.

6- Göklerde olanlar ve yerde olanlar ve ikisinin arasında olanlar ve nemli toprağın altında olanlar, O'nundur.

7- Ve eğer sözü açıkça söylesen de, artık şüphesiz ki O, saklıyı da daha gizliyi de bilir.

8- Allah, O'ndan başka tanrı yoktur. En güzel isimler O'nundur.

9- Ve sana Musa'nın sözü geldi mi?

10- Bir zaman bir ateş görmüş, hemen ailesine: "Durup bekleyin, şüphesiz ki ben bir ateş sezinledim. Umarım ki size ondan bir kor getiririm veya ateşin üzerinde bir yol gösterici bulurum" demişti.

11- 12- 13- 14- 15- 16- 17- Ona geldiğinde: "Ey Musa! şüphesiz ki ben (evet) ben senin Efendinim, hemen iki pabucunu çıkar. Şüphesiz ki sen kutsallaştırılmış vadi Tuva'dasın. Ve ben seni (elçi olarak) hayırlandırdım. Şimdi vahyolunanı dinle. Şüphesiz ki ben (evet) ben Allah'ım. Benden başka tanrı yok, artık bana kulluk et ve beni hatırlamak için kulluk görevini ayakta tut. Şüphesiz ki saat gelicidir. Ben onu neredeyse gizliyorum (vaktini açıklamıyorum ki) her benlik koşmakta olduğu nedeniyle karşılıklansın. Ona inanmayan ve keyfi arzusuna uyan kimse, artık seni ondan alıkoymasın. Yoksa mahvolursun. Şu sağ elindeki nedir ey Musa?" diye seslenilmişti.

18- (Musa): "O, benim değneğimdir, onun üzerine dayanırım ve onunla koyunlarımın üzerine yaprak silkelerim ve benim için onda diğer ihtiyaçlarım da vardır" demişti.

19- (Allah): "Onu at ey Musa" demişti.

20- Onu atınca birden o koşmakta olan canlı bir yılan oluvermişti.

21- 22- 23- 24- (Allah): "Onu tut ve kaygı duyma, biz onu önceki haline geri döndüreceğiz. Ve elini kanadına (kolunun altına) sok, kötü bir durum olmadan diğer bir ayet olarak bembeyaz çıkıverir. Sana en büyük ayetlerimizden göstermemiz için. Firavun'a git. Şüphesiz ki o, taşkınlık yaptı" demişti.

25- 26- 27- 28- 29- 30- 31- 32- 33- 34- 35- (Musa): "Ey Efendim, göğsümü bana aç ve işimi bana kolaylaştır ve dilimden bağı çöz ki, sözümü kavrayalar. Ve bana ailemden kardeşim Harun'u (görevimi birlikte) taşıyıcı olarak ver. Onunla kuvvetimi şiddetlendir ve onu işimde bana ortaklaştır ki seni çokça her türlü eksikten uzak tutalım ve seni çokça hatırlayalım. Şüphesiz ki sen bizi görücüsün" demişti.

36- 37- 38- 39- 40- 41- 42- 43- 44- (Allah): "Sorduğun sana kesinlikle verilmiştir ey Musa. Ve and olsun ki sana diğer bir defasında da büyük iyilikte bulunmuştuk. Bir zaman senin annene 'Onu sandığa koy, onu da (sandığı) hemen denize koy, deniz de onu (sandığı) sahile karşılaştırsın. Bana düşman ve ona düşman olan onu tutardiye vahyolunanı vahyetmiştik. Ve gözümün önünde yetiştirilmen için senin üzerine benden bir sevgi atmıştım. Hani o zaman kız kardeşin yürüyor 'Size onun üzerine güvence olacak birini aracılık edeyim mi? diyordu. Böylece seni annene döndürdük ki onun gözü ferah olsun ve üzülmesin. Ve sen bir kişi öldürmüştün de biz seni kederden kurtarmış, sınamalarla sınamış, Medyen halkı içinde yıllarca kalmıştın. Sonra yaşamın akış şartları üzerine geldin ey Musa. Seni kendim için yetiştirdim. Sen ve kardeşin ayetlerimle git ve ikiniz beni hatırmakta ihmalkâr olmayın. İkiniz Firavun'a gidin şüphesiz ki o taşkınlık yaptı. İkiniz ona hatırlaması veya endişe duyması için yumuşak söz söyleyin" demişti.

45- (İkisi): "Ey Efendimiz, şüphesiz ki biz onun bize ölçüyü kaçırmasından veya taşkınlık yapmasından kaygı duyuyoruz" demişlerdi.

46- 47- 48-  (Allah): "Kaygı duymayın, şüphesiz ki ben ikinizin beraberindeyim. Ben işitiyorum ve görüyorum. Şimdi ikiniz hemen ona gelin ve 'Şüphesiz ki biz senin Efendinin iki elçisiyiz. Artık İsrailoğulları'nı bizim beraberimizde gönder ve onları azaplandırma. Biz sana senin Efendinden kesinlikle bir ayet getirdik. Ve esenlik, doğru yola uyan kimsenin üzerinedir. Bize kesinlikle vahyolundu ki şüphesiz ki azap, yalanlayan ve (başka tarafa) yönelen kimsenin üzerinedir' deyin" demişti.

49- (Firavun): "İkinizin Efendisi kimdir ey Musa?" demişti.

50- (Musa): "Bizim Efendimiz her şeye takdir edilişini veren sonra da yol gösterendir" demişti.

51- (Firavun): "Öyleyse önceki nesillerin durumu nedir" demişti.

52- 53- 54- 55- (Musa): "Onun bilgisi benim Efendimin yanındaki bir kitaptadır. Benim Efendim ne şaşırır ve ne de unutur. O, yeri size beşik olarak yapan ve orada size sokulacak yollar yapan ve gökten su indirendir. (O size)'Böylece onunla ayrı ayrı bitkilerden çiftler halinde çıkardık. (O bitkilerden) yeyin ve hayvanlarınızı otlatın. Şüphesiz ki işte bunda (yanlıştan) vazgeçiren akıl sahipleri için kesinlikle işaretler vardır. Sizi ondan takdir ettik ve ona geri döndüreceğiz ve diğer bir kere de yine ondan çıkaracağız' (diyendir)" demişti.

56- Ve and olsun ki ona o ayetlerimizin hepsini gösterdik, buna rağmen o yalanladı ve direndi.

57- 58- (Firavun): "Bizi sihrinle bizim yerimizden çıkarmak için mi bize geldin ey Musa? O halde biz de sana onun örneği bir sihir getireceğiz. Bizim aramızda ve senin aranda ne bizim ve ne de senin aykırı davranmayacağımız düz bir yeri söz zamanı olarak belirle" demişti.

59- (Musa): "Sizin söz zamanınız süsün (takılma) günü ve (o günün) kuşluk vakti insanların toplanmasıdır" demişti.

60- Firavun bunun üzerine (hazırlık için görüşmeye) yönelmiş, hemen plânını toplamış sonra (sihirbazlarıyla) gelmişti.

61- Musa onlara: "Size yazıklar olsun, Allah'ın üzerine yalan yakıştırmayın, yoksa bir azapla sizi köksüzleştirir. Yakıştırma yapan kimse kesinlikle perişan olmuştur" demişti.

62- 63- 64- Buna rağmen işlerini aralarında tartışmışlar ve gizli konuşmayı saklayarak: "İşte bu ikisi sizi sihirleri ile yerinizden çıkarmak ve en örnek yolunuzu gidermek isteyen iki sihirbazdır. Artık plânınızı toplaştırın sonra saf halinde gelin. Bugün yüceleşen kesinlikle arzuladığına kavuşturulmuştur" demişlerdi.

65- (Sihirbazlar): "Ey Musa (ilk) atan sen ya da ilk atan kimse biz olalım" demişlerdi.

66- (Musa): "Hayır siz atın" demişti. (Attıklarında) onların ipleri ve değnekleri, sihirlerinden dolayı birden kendisine koşuyor olarak hayallendirilmişti.

67- Bunun üzerine Musa benliğine kaygı hissettirmişti.

68- 69- Ona: "Kaygı duyma, şüphesiz ki sen (evet) sen yüce olansın. Ve sağ elinde olan şeyi at, yetiştirdiklerini yutar. Yetiştirdikleri ancak ve ancak sihirbaz plânıdır. Ve sihirbaz nereden gelse arzuladığına kavuşturulmaz" demiştik.

70- Bunun üzerine sihirbazlar boyun eğen olarak  (birden yere) atılmış, "Harun'un ve Musa'nın Efendisine inandık" demişlerdi.

71- (Firavun): "Ben size duyuru yapmadan önce ona inandınız. Şüphesiz ki o kesinlikle, size sihri öğreten büyüğünüzdür. O halde ellerinizi ve ayaklarınızı kesinlikle çaprazdan kestireceğim ve sizi hurmanın gövdelerine astıracağım. Ve hangimiz azapça daha şiddetli ve daha kalıcı, kesinlikle bileceksiniz" demişti.

72- 73- 74- 75- 76- (Sihirbazlar): "Apaçık delillerden bize gelenin ve bizi yarıp çıkaranın üzerine, seni asla yeğlemeyeceğiz. Artık sen neyi yerine getirici isen onu yerine getir. Sen ancak ve ancak bu şimdiki yaşamda (kararını) yerine getirebilirsin. Şüphesiz ki biz, yanılgılarımızı ve bizi kendisine zorladığın sihirden dolayı bizi bağışlaması için Efendimize inandık. Ve Allah, daha hayırlı ve daha kalıcıdır. Gerçek şu ki; Kim kendisinin Efendisine suçlu olarak gelirse, artık şüphesiz ki ona cehennem vardır. Orada ne ölür ve ne de yaşar. Ve kim O'na inanan ve düzgün işler işleyen olarak gelirse de, işte onlar için yüce kademeler vardır. (O kademeler) orada ölüm görmemek üzere kalıcı olacakları altından nehirler akar Adn cennetleridir. Ve işte bu, arınan kimsenin karşılığıdır" demişlerdi.

77- Ve and olsun ki Musa'ya: "Kullarımı geceleyin yürüt. Yetişilmekten kaygı duymaksızın ve endişe etmeksizin onları denizde kuru yolda yolculuğa çıkar" diye vahyetmiştik.

78- Derken Firavun askerleri ile onların ardına düştü. Böylece denizden kaplayacak olan onları kaplayıvermişti.

79- Ve Firavun topluluğunu saptırmış ve doğru yola iletmemişti.

80- 81- 82- Ey İsrailoğulları, kesinlikle sizi düşmanınızdan kurtarmış ve Tur'un sağ yanında sizinle sözleşme yapmış ve sizin üzerinize de kudret helvası ve bıldırcın indirmiş: "Sizi rızıklandırdığımız şeylerin temizlerinden yeyin ve bunda taşkınlık yapmayın, yoksa hiddetim sizin üzerinize serbest olur. Ve benim hiddetim kimin üzerine olursa, artık o kesinlikle aşağı kayıp gitmiştir. Ve şüphesiz ki ben, (itaatle) dönen ve inanan ve düzgün iş işleyen böylece doğru yolu bulan kimse için kesinlikle çok bağışlayıcıyım" (demiştik).

83- (Musa'ya): "Seni topluluğundan acele ettiren nedir ey Musa?" (demiştik).

84- (Musa): "Onlar, işte o kimseler benim izim üzerindedirler. Senin hoşnut olman için acele ettim ey Efendim" demişti.

85- (Allah): "Şüphesiz ki biz, senin ardından topluluğunu kesinlikle sınadık ve Samiri onları saptırdı" demişti.

86- Bunun üzerine Musa topluluğuna çok hiddetli çok kederli olarak dönmüş, (topluluğuna): "Ey topluluğum, sizin Efendiniz size güzel söz olarak bir söz vermedi mi? Yaptığı antlaşma size uzun mu geldi? Yoksa sizin Efendinizden sizin üzerinize bir hiddetin serbest kalmasını istediniz de bana verilmiş söze ondan mı aykırı davrandınız?" demişti.

87- (Topluluğu): "Sana verilmiş söze kendimize hükümran olarak aykırı davranmadık. Fakat o topluluğun süsünden bize ağır yükler olarak taşıtıldı. Onları attık, böylece Samiri de (onları ateşle) karşılaştırdı" demişlerdi.

88- Sonucunda (Samiri) onlara, onun böğürmesi olan bir buzağı heykeli çıkartmış, akabinde: "İşte bu, sizin tanrınız ve Musa'nın tanrısıdır. Fakat o (bunun kendi tanrısı olduğunu)unuttu" demişlerdi.

89- Onlar onun kendilerine bir söz geri döndüremez ve onlara ne zorluğa ve ne de faydaya sahip olamaz olduğunu halâ görmezler mi?

90- Ve and olsun ki Harun önceden onlara: "Ey topluluğum, bununla siz ancak ve ancak sınandınız. Ve şüphesiz ki sizin Efendiniz çok şefkâtli (Rahman) dır, artık bana uyun ve benim buyruğuma itaat edin" demişti.

91- (Topluluğu da): "Musa bize dönünceye kadar onun üzerine kapananlar olmaktan asla ayrılmayacağız" demişlerdi.

92- 93- (Musa döndüğünde): "Ey Harun onların saptıklarını gördüğün zaman, seni bana uymaktan ne alıkoydu? Yoksa buyruğuma karşı mı geldin?" demişti.

94- (Harun): "Ey annemin oğlu, ne sakalımı tut ve ne de başımı. Şüphesiz ki ben senin 'İsrailoğulları'nın arasını ayrıştırdın ve benim sözümü gözetmedin' demenden endişe duydum" demişti.

95- (Musa): "Ya senin amacın nedir ey Samiri?" demişti.

96- (Samiri): "Ben onların kendisini göremedikleri şeyi gördüm. Böylece elçinin izinden bir avuç avuçladım da hemen onu attım. Ve işte böylece benliğim bunu bana hoşlaştırdı" demişti.

97- 98- (Musa): "Hemen git, artık şüphesiz ki senin için yaşam boyu 'Dokunma yok' demen vardır. Ve şüphesiz ki senin için ona asla aykırı davranamayacağın (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır. Ve üzerine kapanan olduğun tanrına bir bak. Onu (ateşe) kesinlikle yaktıracağız sonra da onu denize kesinlikle savurdukça savuracağız. Sizin tanrınız ancak ve ancak Allah'tır ki O'ndan başka tanrı yoktur. O, bilgice her şeyi geniştir" demişti.

99- Ve işte böylece sana geçmişin bazı haberlerinden anlatıyoruz. Ve katımızdan sana kesinlikle bir hatırlatma verdik.

100- Kim ondan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki o, kalkışın gününde ağır yük taşıyacaktır.

101- Orada ölüm görmemek üzere kalıcılar olarak. Ve kalkışın günü onlar için yükçe ne kötüdür.

102- O gün boruya üfürülür ve suçluları o gün göğermiş gözlü olarak sürüp toplarız.

103- Aralarında gizli kapaklı: "On (gün) den başka kalmadınız" diye konuşurlar.

104- Onların yolca en örnek olanlarının: "Bir günden başka kalmadınız" diyeceği zaman, onların söylemekte olduklarını biz en iyi bileniz

105- 106- 107- Ve sana dağlardan soruyorlar. Artık de ki: "Benim Efendim onu savurdukça savuracak, böylece onu dümdüz boş olarak bırakacak, onda ne bir eğri büğrü ve ne de tümsek göreceksin."

108- O gün çağrıcıya uyarlar. Ona karşı eğri büğrü yapmak yoktur. Ve sesler çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı kısılmıştır. Artık fısıltıdan başka (ses) işitemezsin.

109- O gün çok şefkâtlinin (Rahman'ın) kendisine duyuru yaptığı ve sözce kendisinden hoşnut olduğundan başkasına eşlikçilik fayda vermez.

110- O, onların önlerinde olanı ve arkalarında olanı bilir. Ve onlar O'nu bilgice çevreleyemezler.

111- Ve yüzler yaşayan (yarattıkları üzerinde her an) ayaktaki (Allah) için eğiktir. Ve haksızlık taşıyan kimse, kesinlikle perişan olmuştur.

112- Ve kim inanmış olarak düzgün işler işlerse, artık ne haksızlık yapılmaktan ve ne de hakkının yenilmesinden kaygı duyar.

113- Ve işte böylece sana Arabi bir okuma indirdik ve korunmaları veya kendilerine bir hatırlatma oluşturması için onda o tehditten (örnekleri) evire çevire açıkladık.

114- Gerçek hükümdar Allah yücedir. Ve onun vahyi sana yerine getirilmesi (sana bildirilmesi) öncesinde Kur'an'ı (okumaya) acele etme (sana sorulan sorulara cevap vermeye çalışma). Ve de ki: "Ey benim Efendim, bilgiyi bana artır."

115- Ve and olsun ki  önceden Adem'e antlaşma yapmıştık. Fakat Adem (buna uymayı) unutmuştu. Ve biz onu kararlı bulamamıştık.

116- Ve bir zaman meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. Onlar da İblis dışında hemen boyun eğmişlerdi. O direnmişti.

117- 118- 119- Bunun üzerine: "Ey Adem, şüphesiz ki o sana ve eşine düşmandır. Sakın ikinizi cennetten çıkarmasın, yoksa sonu kötü olursun. Şüphesiz ki senin için orada ne acıkman ve ne de çıplak kalman vardır. Ve şüphesiz ki sen orada ne susayacaksın ve ne de kuşluk(vaktindeki sıcak)tan etkileneceksin" demiştik.

120- Derken şeytan onu işkillendirmiş ve: "Ey Adem, sana ölümsüzlüğün ağacını ve yıpranmaz bir hükümdarlığa aracılık edeyim mi?" demişti.

121- Bunun üzerine ikisi de ondan yemişlerdi. Böylece ikisi ağaçtan tattıklarında, avret mahalleri ikisine açığa çıkmış ve ikisi cennetin yaprağından üzerlerine kapamaya başlamışlardı. Ve Adem  kendisinin Efendisine karşı gelmiş ve azmıştı.

122- Sonra kendisinin Efendisi onu seçkinleştirmiş, böylece ona (lütufla) dönmüş ve doğru yola iletmişti.

123- 124- (Allah): "İkiniz, kiminiz kiminize düşman olarak oradan topluca inin. Eğer benden size bir yol gösterici gelir de, kim benim doğru yoluma uyarsa, artık o ne sapar ve ne de sonu kötü olur. Ve kim de benim hatırlatmamdan kayıtsız kalırsa, artık şüphesiz ki onun için sıkıntılı geçimlik vardır. Ve onu kalkışın gününde kör olarak sürüp toplayacağız" demişti.

125- (Hatırlatmadan kayıtsız kalarak kalkışın gününe gelen): "Ey Efendim beni niçin kör olarak sürüp topladın? Oysa ben (dünyada iken) görür haldeydim" dedi.

126- (Allah): "Bu böyledir, ayetlerimiz sana gelmiş fakat sen onları unutmuştun. Ve işte böylece bugün de sen unutuluyorsun" dedi.

127- Ve savurganlık eden ve kendisinin Efendisinin ayetlerine inanmayan kimseye, işte böyle karşılık veririz. Ve sonrakinin azabı kesinlikle daha şiddetli ve daha kalıcıdır.

128- Yerleşkelerinde yürümekte oldukları, kendilerinden önceki nesillerden nicesini yok etmiş olmamız, onları doğru yola iletmedi mi? Şüphesiz ki işte bunda (yanlıştan) vazgeçiren akıl sahipleri için kesinlikle işaretler vardır.

129- Ve eğer senin efendinden geçmişteki bir kelime olmasaydı, süre sonunun (onlara) yapışması kesinlikle şart olurdu 

130- Artık onların söylemekte olduklarına karşı direnerek gayret et. Ve Efendini güneşin doğmasından önce ve onun batmasından sonra övgü ile her türlü eksiklikten uzak tut. Ve gecenin vakitlerinde ve gündüzün uçlarında da, hoşnut olman için (Efendini) her türlü eksiklikten uzak tut.

131- Ve içlerinden onunla bazı çiftleri sınamak için onunla yararlandırdığımız şimdiki hayatın alımlılığına iki gözünü sakın uzatma. Ve senin Efendinin rızkı daha hayırlı ve daha kalıcıdır.

132- Ve halkına kulluk görevini buyur ve sen de onun üzerinde direnerek gayret et. Biz senden rızık sormuyoruz. Sana biz rızık veriyoruz. Ve sonuç korunanlarındır.

133- Ve: "Bize kendisinin Efendisinden bir delil getirmeli değil miydi?" dediler. Onlara önceki sahifelerde olan açık deliller gelmedi mi?

134- Ve eğer biz onları onun (gönderilmesi) öncesinden bir azapla yok etmiş olsaydık, onlar kesinlikle: "Ey Efendimiz, bize bir elçi göndermeli değilmiydin ki aşağılık ve rezil halden önce senin ayetlerine uysaydık" diyeceklerdi.

135- De ki: "Herkes bekleyicidir, artık siz de bekleyin. Dümdüz yolun arkadaşları kim ve doğru yolu kim yakında bileceksiniz."


11 Aralık 2024 Çarşamba

MERYEM SURESİ MEALİ

1- Kâf, Ha, Ya, Ayn, Sad.

2- Senin Efendinin kulu Zekeriyya'ya rahmetini hatırlatmasıdır. 

3- 4- 5- 6- Bir zaman kendisinin Efendisine gizli seslenişle seslenmiş: "Ey benim Efendim, şüphesiz ki benden kemik gevşedi ve baş ihtiyarlık haliyle tutuşturuldu (karşı karşıya kaldı). Ey benim Efendim, sana yaptığım çağrımda (hiçbir zaman) sonu kötü olmadım. Ve şüphesiz ki ben, arkamdaki yönelenlerimden (varislerimden) kaygı duydum. Ve karım da doğurmaktan kesik haldedir. Artık bana katından bir yönelen (varis) bahşet ki, bana varis olur ve Yakub ailesinden bazılarına varis olur. Ve ey Efendim onu hoşnut olunan biri yap" demişti.

7- (Melekler): "Ey Zekeriyya, şüphesiz ki biz seni bir oğlan çocuğu ile müjdelendiriyoruz. Onun ismi Yahya'dır. Önceden (başka birini) ona isimdaş yapmamıştık" demişti.

8- (Zekeriyya): "Ey Efendim, karım doğurmaktan kesik olduğu halde ve ben de (yaşça) büyüklükten zirveye ulaştığım halde, benim oğlan çocuğum nasıl olacak?" demişti.

9- (Melekler): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, benim için küçük bir iştir ve sen önceden hiçbir şey değilken seni de ben takdir etmiştim' dedi" demişti.

10- (Zekeriyya): "Ey Efendim, bana bir delil kıl" demişti. (Allah): "Senin delilin sapasağlam biri olduğun halde insanlarla üç gece konuşamamandır" demişti.

11- Böylece kaldığı bölümden topluluğuna çıkmış, onlara: "Sabah ve akşam ( her daim Allah'ı) her türlü eksiklikten uzak tutun" diye vahyetmiş (işaret etmiş) ti.

12- 13- 14- (Ona): "Ey Yahya kitabı kuvvetlice tut" (demiş) ve çocuk iken ona bilgelik vermiştik. Ve katımızdan sevecenlik ve arınmışlık ta (vermiştik). Ve o korunan biriydi. Ve annesine babasına karşı erdemliydi ve (onlara karşı) zorba, karşı çıkan değildi.

15- Ve doğduğu gün ve öleceği gün ve yaşayan olarak harekete geçirileceği gün, esenlik onun üzerinedir.

16- 17- Ve kitapta Meryem'i de hatırla. Bir zaman, halkından doğu tarafında bir yere ayrılmış ve onların berisinden bir engele tutunmuş (kendisini onlardan tecrit etmiş) ve biz de ona esintimizi göndermiş, böylece o da ona sapasağlam bir beşer olarak örneklenmişti.

18- (Meryem ona): "Şüphesiz ki ben senden, çok şefkâtliye (Rahman'a) sığınıyorum. Eğer sen korunan biriysen (bana ilişme)" demişti.

19- (O Meryem'e): "Ben ancak ve ancak sana arınmış bir oğlan çocuğu bahşetmem için (gönderilmiş) senin Efendinin elçisiyim" demişti.

20- (Meryem ona): "Bana bir beşer dokunmadığı ve ben de iffetsiz biri olmadığım halde, benim oğlan çocuğum nasıl olur?" demişti.

21- (O Meryem'e): "Durum bundan ibaret. Senin Efendin'O, benim için küçük bir iştir. Onu insanlara bir delil ve bizden bir rahmet kılmamız için. Ve buyruk yerine getirilmiştir' dedi" demişti.

22- Böylece ona hamile kalmış ve onunla uzak bir yere ayrılmıştı.

23- (Doğum zamanı gelince) doğum sancısı onu hurmanın gövdesine getirmiş, (sancının acısıyla): "Keşke bunun öncesinde ölseydim de büsbütün unutulmuş olsaydım" demişti.

24- 25- 26- Onun alt tarafından (bir ses) ona: "Üzülme, senin Efendin senin alt tarafından bir akarsu meydana getirdi. Ve hurmanın gövdesini kendine doğru sallayarak harekete geçir ki olgun yaş olarak senin üzerine peş peşe düşer. Artık (hurmayı) ye ve (suyu) iç göz bakımından ferah ol (gözün aydın olsun). Eğer beşerden birini görürsen, artık ona 'Şüphesiz ki ben çok şefkâtliye (Allah'a susma) orucu adadım. Artık bugün insanla asla konuşmayacağım' de" demişti.

27- 28- Böylece onu taşıyarak topluluğuna getirmişti.(Topluluğu ona): "Ey Meryem, and olsun ki acaip bir yakıştırma ile geldin. Ey Harun'un (temiz soyundan gelen) kız kardeşi, senin baban kötü adam değildi ve senin annen de iffetsiz biri değildi" demişlerdi.

29- (Bu sözler üzerine) ona işaret etmişti. (Topluluğu ona): "Beşikteki çocuk olan biriyle biz nasıl konuşuruz?" demişlerdi.

30- 31- 32- 33- (Çocuk): "Şüphesiz ki ben Allah'ın kuluyum. Bana kitabı verdi ve beni haberci yaptı. Ve beni nerede olursam bereketli kıldı. Ve bana yaşadığım sürece kulluk görevini ve arınmayı önerdi. Ve anneme karşı erdemli olmayı da (önerdi). Ve beni zorba sonu kötü yapmadı. Ve doğduğum gün ve öleceğim gün ve yaşayan olarak harekete geçirileceğim gün, esenlik benim üzerimedir" demişti.

34- İşte bu, Meryem oğlu İsa hakkında tereddüte düşmekte oldukları gerçeğin sözüdür.

35- Allah için çocuğa tutunmak (söz konusu dahi ) olmaz. O, her türlü eksiklikten uzaktır. Bir buyruk yerine geleceği zaman, artık ona ancak ve ancak "Ol" der, o da oluverir.

36- Ve (İsa şunu da demiştir) şüphesiz ki Allah benim de Efendimdir ve sizin de Efendinizdir. Artık O'na kulluk edin. İşte bu, dosdoğru yoldur.

37- Fakat kendi aralarından bazı taraflar ayrıştılar. Tanık olunan büyük günden dolayı artık yazıklar olsun o (gerçeği) örtenlere.

38- Onlar bize gelecekleri gün neleri işitecek ve neleri görecek. Fakat o haksızlık yapanlar bugün apaçık sapkınlık içindedir.

39- Ve onlar (şimdilik) duyarsızlık içinde ve inanmazlıkta oldukları halde (haklarındaki) buyruğun yerine getirildiği pişmanlığın günü ile onları korkut.

40- Şüphesiz ki yeryüzüne ve onun üzerinde olan kimselere biz varis olacağız ve onlar bize döndürülecekler.

41- Ve kitap'ta İbrahim'i de hatırla. Şüphesiz ki o, çok doğru söyleyen bir haberciydi.

42- 43- 44- 45- Bir zaman babasına: "Ey babacığım, ne işiten ve ne gören ve ne de sana hiçbir şeyden zenginlik sağlayabilene, neden kulluk ediyorsun? Ey babacığım, sana gelmeyen bilgiden, bana kesinlikle gelmiştir, artık bana uy ki seni dümdüz yola ileteyim. Ey babacığım, şeytana kulluk etme, şüphesiz ki şeytan çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı gelmiştir. Ey babacığım, şüphesiz ki ben sana çok şefkâtli (Allah) dan bir azabın dokunup da böylece şeytana yönelen olmandan kaygı duyuyorum" demişti.

46- (Babası): "Ey İbrahim, sen benim tanrılarımdan ilgi kesici misin? And olsun ki eğer bundan vazgeçmezsen, seni kesinlikle taşlarım. Artık uzun bir mühlet beni terk et" demişti.

47- 48- (İbrahim): "Esenlik senin üzerine olsun. Senin için Efendimden bağışlama isteyeceğim. Şüphesiz ki O, bana karşı çok lütufkârdır. Ve sizden ve sizin Allah'ın aşağısından çağırmakta olduklarınızdan uzaklaşıyor ve ben yalnızca Efendime çağrı yapıyorum. Ben, Efendime yaptığım çağrımda sonu kötü olmamayı umuyorum" demişti.

49- Onlardan ve onların Allah'ın aşağısından kulluk etmekte olduklarından uzaklaştığında, ona İshak'ı ve Yakub'u bahşetmiş ve hepsine haberci olarak görev vermiştik.

50- Ve onlara rahmetimizden bahşetmiştik. Ve onlara yüce doğruluk dili (ile anılmalarını) sağladık.

51- Ve kitap'ta Musa'yı da hatırla. Şüphesiz ki o, özgülenmiş ve haberci elçiydi.

52- Ve ona Tur'un sağ yanından seslenmiştik. Ve onu gizli konuşmacı olarak yakınlaştırmıştık.

53- Ve ona rahmetinizden dolayı kardeşi Harun'u da haberci olarak bahşetmiştik.

54- Ve kitap'ta İsmail'i de hatırla. Şüphesiz ki o, sözün doğrusunu söyleyendi ve haberci elçiydi.

55- Ve halkına kulluk görevini ve arınmayı buyururdu. Ve kendisinin Efendisinin yanında hoşnut olunmuş biriydi.

56- Ve kitap'ta İdris'i de hatırla. Şüphesiz ki o, çok doğru sözlü bir haberciydi.

57- Ve onu yüce bir yere yükseltmiştik.

58- İşte bunlar, Allah'ın kendilerini nimetlendirdiği habercilerdendir. (Bu haberciler) Adem'in soyundan ve Nuh ile beraber taşıdıklarımızdan ve İbrahim ve İsrail'in (Yakub'un) soyundan doğru yola  iletip seçtiklerimizdendir. Çok şefkatlinin (Rahman'ın) ayetleri onların üzerine okunduğu zaman, boyun eğip ağlayarak kapanırladı.

59- Onların ardından kulluk görevini kayba uğratan ve keyfi arzularına uyan kötü bir nesil yerlerine geçti. Onlar ileride azgınlıkları (nın karşılığı) ile karşılaşacaklardır.

60- Dönen ve inanan ve düzgün iş işleyen hariç. İşte onlar cennete girecekler ve hiçbir şekilde hakszılığa uğratılmazlar.

61- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) kullarına, onlar onu duyularla algılayamaz oldukları haldeyken söz verdiği Adn cennetlerine. Şüphesiz ki O'nun sözü, (her zaman) yerine gelmiştir.

62- Orada rastgele söz işitmezler, ancak esenlik (sözü işitirler). Ve onların rızıkları orada sabah ve akşam olarak (her daim hazırdır).

63- İşte, kullarımızdan korunan halde olanı varis kıldığımız cennet budur.

64- Ve biz senin Efendinin buyruğundan başkası ile inmeyiz. Bizim önümüzde olan ve bizim arkamızda olan ve bu ikisinin arasında olan, O'nundur. Ve senin Efendin unutan değildir.

65- Göklerin ve yerin ve ikisinin arasında olanların Efendisidir. Öyleyse O'na kulluk et. Ve O'nun kulluğuna direnerek gayret etmeyi sürdür. Hiç O'na isimdaş (olan birini) biliyor musun?

66- Ve o (gerçeği örten) insan: "Ben öldüğüm zaman mı ileride yaşayan olarak çıkarılacağım?" diyor.

67- Ve o (gerçeği örten) insan o önceden hiçbir şey değilken, şüphesiz ki bizim onu takdir etmiş olduğumuzu hatırlamaz mı?

68- Artık senin Efendine and olsun ki, onları da ve şeytanları da kesinlikle sürüp toplayacağız. Sonra onları cehennemin çevresinde dizüstü çökmüş olarak hazırlandıracağız.

69- Sonra her guruptan onların hangisi çok şefkâtliye (Rahman'a) karşı itaatsizliğin zirvesinde en şiddetlisi ise kesinlikle çekip çıkaracağız.

70- Sonra biz ona yaslanma bakımından daha yakın olacağı kesinlikle en iyi bileniz.

71- Ve (ey gerçeği örtenler) sizin içinizden kimse yoktur ki ona varmayacak olsun. Senin Efendinin üzerine şart kıldığı yerine getirilmiş bir karardır.

72- Sonra korunanları (cehenneme atılmaktan) kurtarır ve haksızlık yapanları da oraya bırakırız.

73- Ve ayetlerimiz onlara apaçık olarak peşi sıra okunduğu zaman, o (gerçeği) örtenler inananlara: "İki kısımdan konum olarak hangisi daha hayırlı ve yönetim gücü bakımından daha (güçlü ve) güzeldir?" derler.

74- Ve onlardan önce nesilden nicesini yok ettik. Onlar kullanım eşyası bakımından ve gösteriş bakımından (onlardan) daha güzeldi.

75- De ki: "Kim sapkınlıkta ise, artık çok şefkâtli (Rahman) ona (bu durumunu) süre olarak uzatsın. Nihayet söz verildikleri  ya azabı ya da saati gördükleri zaman, kimdir o yer bakımından daha kötü ve asker bakımından daha zayıf olan artık bileceklerdir.

76- Ve Allah doğru yolu bulanın yolca doğruluğunu artırır.  Ve kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlı ve geri dönüşçe daha hayırlıdır.

77- Ayetlerimizi örten ve: "Bana kesinlikle mal ve çocuk verilecektir" diyeni gördün mü?

78- Duyularla algılanamayanana (güneş gibi) mı doğduruldu yoksa çok şefkâtlinin (Rahman'ın) yanından bir antlaşmaya mı tutundu?

79- Söylemekte olduğunu yazacak ve ona azaptan süre olarak uzatacağız.

80- Onun söylemekte olduğuna biz varis olacağız ve bize tek başına olarak gelecektir.

81- Ve onlar için güç kaynağı olarak Allah'ın aşağısından tanrılara tutundular.

82- Hayır, (o tanrılar) onların kulluklarını (ret ederek) örtecekler ve onlara karşıt olacaklar.

83- Görmedin mi şüphesiz ki biz şeytanları o (gerçeği) örtücülerin üzerine gönderdik de onları kışkırttıkça kışkırtıyor.

84- Artık onlar için acele etme. Biz ancak ve ancak onlar için (geri) saydıkça sayıyoruz.

85- O günde korunanları çok şefkâtliye (Rahman'a) seçkin konuk olarak sürüp toplayacağız.

86- Ve suçluları da su arayıcısı olarak cehenneme süreceğiz.

87- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) yanından bir antlaşmaya tutunanlar dışında eşlikçiliğe sahip olamazlar.*

*Bu ayet şefaat konusunda saptırılan ayetlerden bir tanesidir. Bu ayetin doğru anlaşılması aynı surenin 78. ayetini ve bağlamı dikkate almakla mümkün olabilir. Ayetin mesajı, kimsenin Allah'ın yanında böyle antlaşmaya sahip olmadığının dolayısı ile kimseye böyle bir hak verilmeyeceği doğrultusundadır.

88- Ve: "Çok şefkâtli (Rahman) çocuğa tutundu" dediler.

89- And olsun ki çok çirkin şey ile geldiniz.

90- Ondan dolayı neredeyse gökler yarılıp ayrılacak ve yer bölünecek ve dağlar da büyük bir gürültü ile yere kapaklanacak.

91- Çok şefkâtliyi (Rahman'ı) çocuk sahibi olarak çağırdılar diye.

92- Çok şefkâtlinin (Rahman'ın) çocuğa tutunmanın peşine düşmesi asla olamaz.

93- Göklerde ve yerde olan kimse yoktur ki, çok şefkatliye ancak (Rahman'a) kul olarak gelici olmasın. 

94- And olsun ki onları sayılandırmış ve onları saydıkça saymıştır.

95- Ve kalkışın gününde onların hepsi O'na tek başına olarak gelicidir.

96- Şüphesiz ki inanan ve düzgün iş işleyenlere, çok şefkâtli (Rahman) onlar için (kalplerinde) sevgi meydana getirecektir.

97- Onu, ancak ve ancak onunla korunanları müjdelendirmen ve onunla azılı topluluğu uyarman için senin dilinle kolaylaştırdık.

98- Ve onlardan önce nesilden nicesini yok ettik. Onlardan birinden bir şey hissedebiliyor veya onlara ait en küçük bir ses dahi işitebiliyor musun?

5 Aralık 2024 Perşembe

KEHF SURESİ MEALİ

1- 2- 3- 4- Övgü Allah'adır. O'ki kulunun üzerine kitabı indirdi ve kendi katından şiddetli sıkıntıyı uyarması ve inanıp düzgün işler işleyenlere, şüphesiz ki onlar için orada ebedi olarak durup bekleyici olacakları güzel ödülü müjdelemesi ve "Allah çocuğa tutundu" diyenleri uyarması için, onu eğrisi büğrüsü olmayan dosdoğru (bir kitap) yaptı.

5- Onun hakkında ne onlar için ve ne de ataları için bilgi vardır. Ağızlarından çıkan kelime ne büyüktür. Onlar yalandan başkasını söylemiyorlar.

6- Herhalde sen eğer bu söze inanmazlarsa, onların izleri üzerinde benliğini kederlenerek tüketicisin.

7- Şüphesiz ki biz yeryüzünün üzerinde olanları, onların iş bakımından hangisi daha güzel işleyecek diye yıpratmak için, ona süs yaptık.

8- Ve şüphesiz ki biz onun üzerinde olanları, kesinlikle kupkuru toprak haline de dönüştürücüleriz.

9- Yoksa sen Mağara ve Yazıt arkadaşlarının şaşılacak delillerimizden olduklarını mı hesap ettin?

10- Bir zaman o genç erkekler mağaraya sığınmış da: "Efendimiz katından bize rahmet ver ve işimizden bizim için erginlik oluştur" demişlerdi. 

11- Bunun üzerine biz de onların kulaklarının üzerine mağarada seneler sayısınca vurmuştuk (uyumalarını sağlamıştık).

12- Sonra onları (mağarada) kaldıkları süreyi iki tarafın hangisinin daha iyi sayan olduğunu bilmemiz için harekete geçirmiştik.

13- Biz onların haberlerini sana gerçekle anlatıyoruz. Şüphesiz ki onlar Efendilerine inanmış genç erkeklerdi ve biz de onların yolca doğruluklarını artırmıştık.

14- 15- Ve ayağa kalkarak: "Efendimiz, göklerin ve yerin Efendisidir. O'nun aşağısından olanı tanrı olarak asla çağırmayız (eğer çağırırsak), o takdirde and olsun ki haddi aşan söz söylemiş oluruz. İşte şu topluluğumuz, O'nun aşağısından tanrılara tutundular. Onlar hakkında apaçık bir yetki getirmeli değiller miydi? Artık Allah'ın üzerine yalan yakıştırmış olandan daha haksızlık yapan kimdir" dedikleri zaman, kalplerinin (kaymaması için) üzerine bağ vurmuştuk.

16- (İçlerinden biri): "Ve madem ki onlardan ve onların Allah'tan başka kulluk etmekte olduklarından uzaklaştınız, artık mağaraya sığının ki Efendiniz sizin için kendi rahmetinden yayar ve sizin için içinizden dirseklik (dayanacak ortam) oluşturur (demişti).

 17- Ve onlar ondan geniş bir yerde (uyuyor halde) iken sen (orada olsaydın) güneşi doğduğu zaman onların mağaralarından sağın tarafına eğriliyor ve battığı zaman da solun tarafına aşıyor olduğunu görürdün. İşte bu, Allah'ın ayetlerindendir. Allah kimi doğru yola iletirse, artık o doğru yolu bulmuştur. Ve kimi saptırırsa, artık onun için yönelen erginleştirici asla bulamazsın

18- Ve sen onları uyanık haldeler hesap edersin oysa onlar uyuyor haldelerdir. Ve onları sağın tarafına ve solun tarafına çevriltiyorduk. Ve onların köpekleri de iki kolunu girişe genişletmişti. Eğer onların üzerine doğsaydın (hallerine tanık olsaydın), kesinlikle onlardan kaçar halde (başka tarafa) yönelir ve (içine) onlardan ürkeklik doldurulurdu.

19- 20- Ve işte aralarında birbirlerine sormaları için böylece onları harekete geçirdik. İçlerinden bir sözcü: "Ne kadar kaldınız?" dedi. (Onlar da): "Bir gün veya günün bir kısmı kaldık" dediler. (Bu cevabı alanlar): "Kaldığınız süreyi Efendiniz daha iyi bilendir. Şimdi birinizi şu gümüş paranızla o şehre harekete geçirin de hangi yemek daha arınmış ona baksın, ondan size rızık getirsin. Ve (şehir halkına) lütufkâr davransın ve sizi hiçbirine fark ettirmesin. Şüphesiz ki onlar eğer size üstün gelirlerse, sizi taşlarlar veya sizi ortak değerlerine geri döndürürler ve o takdirde ebedi olarak asla arzuladığınıza kavuşturulmazsınız" dediler. 

21- Ve işte böylece şüphesiz ki Allah'ın sözünün gerçek olduğunu ve şüphesiz ki saatin kendisinde belirsizlik olmadığını bilmeleri için, onları rastlaştırdık. O zaman (şehir halkı yapacakları) işlerini aralarında çekişiyor ve: "Onların üzerine bir yapı inşa edin. Efendileri onları daha iyi bilendir" dediler. Onların (yapacakları) işleri üzerine (çekişmede) üstün gelenler ise: "Onların üzerine kesinlikle boyun eğilen bir yer (inşa edip ona) tutunacağız" dedi.

22- (Kimileri) diyecekler ki: "Üçtürler onların dördüncüleri köpekleridir." Ve duyularla algılanamayananı taşlayarak (kimileri de): "Beştirler onların altıncıları köpekleridir" diyorlar. Ve (kimileri de): "Yedidirler ve onların sekizincileri köpekleridir" diyorlar. De ki: Benim Efendim onların sayılarını en iyi bilendir. Onları az kimseden başkası bilmiyor." Artık onlar hakkında (sana bilgisi) açık olan münakaşadan başka münakaşa etme. Ve onlar hakkında onların hiçbirinden de çözüm isteme.

23- 24- Ve hiçbir şey için de, eğer Allah dilerse başka (demeden) sakın: "Şüphesiz ki ben işte bunu yarın yapıcıyım" deme. Ve unuttuğun zaman da, Efendini hatırla ve: "Efendimin erginlikçe beni bundan daha yakına iletmesini umarım" de.

25- Ve: "Onlar mağaralarında 300 sene kaldılar ve bunu 9 (sene) artırdılar" (dediler).

26- De ki: "Allah, onların kaldıkları süreyi en iyi bilendir. Göklerin ve yerin duyularla algılanamayananı O'nundur. O, neleri gören ve neleri işitendir. Onların O'nun aşağısından bir yöneleni yoktur. Ve kendi kararına hiçbirini ortaklaştırmaz."

27- Ve senin Efendinin kitabından sana vahyolunanı peşi sıra oku. O'nun kelimelerini değiştirici yoktur. Ve O'nun aşağısından bir sığındırıcı da asla bulamazsın.

28- Ve O'nun yüzünü isteyerek sabah ve akşam (sürekli olarak) Efendilerini çağırmakta olanlarla beraber benliğinle direnerek gayret et. Ve iki gözünü şimdiki yaşamın süsünü isteyerek onlardan ayırma. Ve keyfi arzusuna uyarak işi kusur işlemek olan ve bizi hatırlamaktan kalbini duyarsızlaştırdığımız kimseye de itaat etme.

29- Ve de ki: "Gerçek Efendinizdendir. Artık dileyen inansın ve artık dileyen de  (gerçeği) örtsün." Şüphesiz ki biz haksızlık yapanlar için ateşi hazırladık. Onun surları onları çevrelemiştir. Ve eğer yağmur yardımı isterlerse, onlara yüzleri kavuran yağ tortusu gibi suyla yağmur yardımı yapılır. (O yağ tortusu) ne kötü içecektir ve (o ateş) dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne kötüdür. 

30- Şüphesiz ki inanan ve düzgün işler işleyenlere gelince, şüphesiz ki biz iş bakımından daha güzel kimsenin mükâfatını kayba uğratmayız.

31- İşte onlar için altlarından nehirler akar Adn cennetleri vardır. Orada süslü koltuklar üzerine dayananlar olarak orada altından bileziklerle süslendirilirler ve ince ipekten ve kalın ipekten elbiseler giyerler. Ne güzel ödüldür ve dirseklikçe de (dayanacak ortamca) ne güzeldir. 

32- Ve onlar için iki adamı örnek olarak ortaya koy. İkisinden biri için üzümlerden iki bahçe vermiş ve o ikisini de hurmalıkla çevirmiş ve ikisinin arasını da ekinlik olarak yapmıştık.

33- İki bahçenin her ikisi de yemişini vermiş ve ondan (yemişini vermekten) yana hiçbir şeyi de haksızlık yapmamıştı. Ve ikisinin arasından bir de nehir fışkırtmıştık.

34- Ve onun için (adam için başka) ürün de olmuştu. Durum böyleyken onunla karşılıklı konuşurken arkadaşına: "Ben senden mal olarak daha çok ve insan gücü olarak da daha güçlüyüm" demişti.

35- 36- Ve benliğine haksızlık yapan olduğu halde bahçesine girmiş ve: "Ben bunun kuruyup yok olacağına ebedi olarak kanaat getirmiyorum ve saatin ayağa dikileceğine de kanaat getirmiyorum. Ve eğer Efendime geri döndürülecek olursam da, kesinlikle bundan daha hayırlı bir çevrilmişlik bulurum" demişti.

37- 38- 39- 40- 41- Onunla karşılıklı konuşurken arkadaşı ona: "Seni topraktan sonra döllenmiş hücreden takdir eden sonra seni bir adam olarak düzenlendireni (n iyiliğini) mi örttün? Fakat O Allah benim Efendimdir ve ben Efendime hiçbirini ortaklaştırmam. Ve her ne kadar sen beni senden mal olarak ve çocuk olarak daha az olarak görüyor olsan da bahçene girdiğin zaman, '(Bu bahçe) Allah'ın dilemesidir, Allah'tan başka kuvvet yoktur' demeli değil miydin? Benim Efendimin bana senin bahçenden daha hayırlısını vermesi ve onun üzerine gökten hesap gönderip böylelikle kaygan toprak haline sokması umulabilir. Veya onun suyu çukura çekilir hale gelir de onu (tekrar yukarı) istemeye asla güç yetiremezsin" demişti.

42- Ve onun ürünü çevrelendi. Böylece çardakları üzerine çökmüş haldeki (bahçesine bakıp) ona harcağı şeye (içi yanarak) iki elini oğuşturuyor ve: "Keşke Efendime hiçbirini ortaklaştırmasaydım" diyordu. 

43- Ve onun için Allah'ın aşağısından ona yardım edecek askeri birlik olmadı ve kendisi de öç alabilecek değildi.

44- İşte o durumda gerçek yönelim Allah'a aittir. O, dönüşümce daha hayırlı ve sonuçça daha hayırlıdır.

45- Ve onlar için şimdiki yaşamın örneğini ortaya koy. (Şimdiki hayat) gökten onu indirdiğimiz bir su gibidir. Böylece onunla yeryüzünün bitkisi birbirine karıştı. Derken (sonunda) rüzgârların savurmakta olduğu ot kırıntısı oldu. Ve Allah her şey üzerine güç yetiricidir.

46- Mal ve çocuklar şimdiki yaşamın süsüdür. Ve kalıcı düzgün işler ise, senin Efendinin yanında dönüşümce daha hayırlıdır ve beklentice daha hayırlıdır.

47- Ve o gün dağları yürütürüz ve sen yeryüzünü (bir uçtan bir uca) belirgin olarak görürsün. Ve geride onlardan hiçbirini bırakmaksızın onları sürüp toplamışızdır.

48- Ve saf halinde senin Efendine sunulmuşlardır. And olsun ki sizi ilk defasındaki takdir ettiğimiz gibi bize geldiniz. Oysa ki sizin için (belirlenmiş) bir söz zamanı asla belirlemeyeceğimizi iddia etmiştiniz.

49- Ve kitap konulmuştur, artık suçluların onun içinde olandan dolayı: "Vay başımıza gelene bu kitaba ne oluyor ki ne küçük ve ne de büyük bırakmadan onu sayılandırmış" diyerek afalladıklarını görürsün. Ve (yaptıkları) işleri hazır olarak bulmuşlardır. Ve senin Efendin hiçbirine haksızlık yapmaz.

50- Ve bir zaman meleklere: "Adem'e boyun eğin" demiştik. İblis dışında hemen boyun eğmişlerdi. O (ateşten takdir edildiği için) cinden oldu (ğunu iddia etmiş) böylelikle kendisinin Efendisinin buyruğundan çıkmıştı. Onlar size düşman olduğu halde, siz benim aşağımdan ona ve soyuna yönelenler olarak mı tutunuyorsunuz? Haksızlık yapanlar için ne kötü değişimdir.

51- Ben onları ne göklerin ve yerin takdir edilişine ve ne de benliklerinin takdir edilişine tanıklaştırdım. Ve ben ne de saptırıcılara güçlendirici olarak tutunan oldum.

52- Ve o gün (Allah): "İddia ettiğiniz ortaklarıma seslenin" der. Bunun üzerine onları çağırmışlar fakat onlar kendilerine cevap vermemişlerdir. Ve (çünkü) aralarına derinlik koymuşuzdur.

53- Ve suçlular ateşi görmüş, artık şüphesiz ki kendilerinin de ona düşücüler oldukları kanaatine varmışlardır. Ve ondan çevrilecek bir yer de bulamamışlardır.

54- Ve and olsun ki biz bu Kur'an'da insanlara her örnekten evire çevire açıkladık. Ve (gerçeği örten) insanın tartışmacılığı ise her şeyden (diğer canlılardan) daha çoktur

55- Ve insanları, onlara doğru yol geldiği zaman inanmalarına ve Efendilerinden bağışlama istemelerine öncekilerin yasasının onlara gelmesinden veya azabın karşılarına gelmesinden başkası alıkoymadı.

56- Ve elçileri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olmalarından başkasıyla göndermiyoruz. Ve (gerçeği) örtenler ise onunla gerçeği kaydırmaları için gerçek olmayanla tartışıyorlar. Benim ayetlerime ve uyarıldıkları şeye alay konusu olarak tutundular.

57- Ve kendisinin Efendisinin ayetleri ona hatırlatılmasına rağmen ondan kayıtsız kalan ve iki elinin sunduğunu unutan kimseden daha haksızlık yapan kimdir? Şüphesiz ki biz onu (Kur'an'ı) kavrarlar diye kalplerinin üzerine korunak ve kulaklarına da ağırlık koyduk. Eğer sen onları doğru yola çağırsan, o takdirde de onlar doğru yolu asla bulamayacaklardır.

58- Ve senin Efendin çok bağışlayıcıdır, çok rahmet sahibidir. Eğer kazandıkları nedeniyle onları (hemen) tutmuş olsaydı, onlar için azabı kesinlikle hızlandırırdı. Aksine onlar için (belirlenmiş) bir söz zamanı vardır ki (o zaman gelince) O'nun aşağısından kurtulacak bir yer de asla bulamayacaklardır.

59- İşte bu şehirler, haksızlık yaptıklarında onları yok ettik. Ve onları yok etme zamanı için bir söz zamanı belirlemiştik.

60- Ve bir zaman Musa genç uşağına: "İki denizin birleştiği birleştiği yere ulaşıncaya kadar (yürümekten) ayrılmayacağım veya (buraya ulaşmak için) uzun zaman geçireceğim" demişti.

 61- İkisi, ikisinin (iki denizin) arasının birleştiği yere ulaştıklarında, balıklarını unuttular. Böylece o da denizde akıp giderek yoluna tutundu.

62- İkisi (orayı) geçtiklerinde (Musa) genç uşağına: "Sabah gıdamızı bize getir, and olsun ki bu yolculuğumuzdan (dolayı) yorgunlukla karşılaştık" demişti.

63- (Genç uşağı da ona): "Gördün mü, kayaya sığındığımız zaman şüphesiz ki ben o balığı unuttum. Ve onu (sana) hatırlatmamı bana şeytandan başkası da unutturmadı ve o da denizde şaşılacak şekilde yoluna tutundu" demişti.

64- (Musa genç uşağına): "İşte bu, peşine düşmekte olduğumuz şeydir" demişti. İkisi de hemen izleri üzerine o izleri takip ederek geri döndürülmüşlerdi.

65- (Oraya vardıklarında) ikisi, yanımızdan ona bir rahmet verdiğimiz ve katımızdan ona bir bilgi öğrettiğimiz kullarımızdan bir kul bulmuşlardı.

66- Musa ona: "Sana erginlik olarak öğretilmiş olan o bilgiden, senin de bana öğretmen için sana uyabilir miyim?" demişti.

67- 68- (Kul Musa'ya): "Şüphesiz ki sen benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin. Ve haber olarak onun üzerini çevreleyemediğin bir şeye karşı nasıl direnerek gayret edebilirsin?" demişti.

69- (Musa kula): "Allah dilerse beni direnerek gayret eden olarak bulacaksın ve sana iş konusunda karşı çıkmayacağım" demişti.

70- (Kul Musa'ya): "Eğer sen bana uyacak olursan, ben sana ondan hatırlatma oluşturuncaya kadar, artık bana hiçbir şeyden sormayacaksın" demişti.

71- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözüldüler. Nihayet ikisi bir gemiye bindikleri zaman (kul) onu deldi. (Musa kula): "Onun halkını batırman için sen onu deldin mi? And olsun ki çok tehlikeli bir işle geldin" demişti.

72- (Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

73- (Musa kula): "Unutmam nedeniyle beni (sorumlu) tutma ve beni işimden (itirazımdan) dolayı zorluğa büründürme" demişti.

74-(Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti. bir oğlan çocuğu ile karşılaştıkları zaman (kul) hemen onu öldürdü. (Musa kula): "Arınmış haldeki bir benliği, bir benliği (öldürmenin) karşılığı olmaksızın sen öldürdün mü? And olsun ki çok yadırganacak bir işle geldin" demişti.

75- (Kul Musa'ya): "Ben sana şüphesiz ki sen, benimle beraber direnerek gayret etmeye asla güç yetiremezsin dememiş miydim?" demişti.

76- (Musa kula): "Eğer bundan sonra bir şeyden sana sorarsam, artık bana arkadaşlık etme. Benim katımdan kesinlikle bir gerekçeye ulaştın" demişti.

77- Böylece ikisi (bulundukları yerden) çözüldüler. Nihayet ikisi bir şehre geldikleri zaman, onun halkından yemek istemişler, fakat onlar ikisini konuklamaktan direnmişlerdi. Durum böyle iken ikisi orada yıkılmayı isteyen bir duvar bulmuşlar o (kul) da hemen onu ayağa kaldırmıştı. (Musa ona): "Eğer dileseydin, buna karşı kesinlikle bir ödüle tutunurdun" demişti.

78- 79- 80- 81- 82- (Kul Musa'ya): İşte bu (soru), senin aranla benim aramın ayrılmasıdır. Kendisine direnerek gayret etmeye güç yetiremediğin şeyin geri dönüşümünü sana haber vereceğim. Gemiye gelince; o, denizde çalışan düşkünlere aitti. Ben onu kusurlu yapmak istedim, çünkü onların arkasında her gemiyi zor kullanarak tutan bir hükümdar vardı. Ve oğlan çocuğuna gelince; Onun babası annesi iki inanan idi. Dolayısıyla onun, ikisini taşkınlığa ve (gerçeği) örtücülüğe büründürmesinden endişe duyduk. Böylece ikisinin Efendisinin onlara arınmışlıkça ondan daha hayırlısı ve merhametçe daha yakınıyla değiştirmesini istedik. Ve duvara gelince; o, o şehirdeki yetim iki oğlan çocuğuna aitti ve onun altında ikisine ait bir hazine vardı ve babaları da düzgündü. Dolayısıyla senin Efendin o ikisinin erginliklerine ulaşmalarını ve senin Efendinden bir rahmet olarak hazinelerini (o zaman) çıkarmalarını istedi. Ve ben bunu kendi işimden (dolayı) yapmadım. İşte bu, kendisine direnerek gayret etmeye güç yetiremediğin şeyin geri dönüşümüdür" demişti.

83- Ve sana Zülkarneyn'den soruyorlar. De ki: "Sizin üzerinize ondan bir hatırlatmayı, peşi sıra okuyacağım."

84- 85- Şüphesiz ki biz yeryüzünde ona (güç) sağlamış ve ona her şeyden bir araç vermiştik. Böylece o da araca uymuş (ordusuyla yola çıkmış)tı.

86- Nihayet güneşin battığı yere ulaştığı zaman, onu kara balçık gözesinde batıyor olarak bulmuş ve onun yanında da bir topluluk bulmuştu. Ona: "Ey Zülkarneyn, (onlara) ya azap etmen de ve ya da onlar hakkında güzelliğe tutunman da (sana kalmış)" demiştik.

87- 88- O da: "Haksızlık yapana gelince; onu ileride azaplandıracağız. Sonra kendisinin Efendisine geri döndürülür, böylece O'da onu yadırganan bir azapla azaplandırır. Ve inanan ve düzgün iş işleyene gelince; ona da karşılıkça en güzeli vardır. Ve ona buyruğumuzdan kolay olanı söyleyeceğiz" demişti.

89- Sonra araca uymuş (ordusuyla yola devam etmiş)tu.

90- Nihayet güneşin doğduğu yere ulaştığı zaman onu, onun (güneşin) aşağısından onlar için bir engel yapmadığımız bir topluluğun üzerine doğuyor olarak bulmuştu.

91- İşte böyle, kesinlikle onun katında olanı haber (alma) bakımından çevrelemiştik

92- Sonra araca uymuş (ordusuyla yola devam etmiş)tu.

93- Nihayet iki seddin arasına ulaştığı zaman, iki seddin önünde söyleneni anlama bakımından neredeyse hiçbir şey kavrayamayan bir topluluk bulmuştu.

94- (Topluluk): "Ey Zülkarneyn, Ye'cüc ve Me'cüc bu yerde bozuculuk yapıyorlar. Bizim aramız ve onlar arasına senin bir sed yapman (karşılığı) üzerine sana maddi karşılık bakımından bir şey verelim mi?" demişlerdi.

95- 96- (Zülkarneyn): "Benim Efendimin bu konuda bana sağladığı (güç) daha hayırlıdır. Artık siz bana (bedeni) kuvvet ile yardım edin de bizim aramız ve onlar arasına dayanıklı bir  engel yapayım. Bana demirin tomarlarını getirin" demişti. Nihayet iki yamaç arası eşitlendiği zaman: "Üfleyin (ateşi körükleyin)" demişti. Nihayet onu (demiri) ateş haline soktuğu zaman : "Bana getirin de onun üzerine erimiş bakır boşaltayım" demişti.

97- (Yapıldıktan sonra) artık ne ona üstün gelmeye güç yetirebildiler ve ne de onu delmeye güç yetirebildiler.

98- (Zülkarneyn): " İşte bu, benim Efendimin rahmetindendir. Artık benim Efendimin sözü (nün zamanı) geldiği zaman, onu dümdüz eder. Ve benim Efendimin sözü (her zaman) gerçekleşmiştir" demişti.

99- Ve o gün onları birbirleri içinde dalgalanır hale bırakmışızdır ve boruya da üfürülmüş böylece onları toplu olarak (eksiksiz olarak) toplamışızdır.

100- Ve o dönem cehennemi (gerçeği) örtücülere sunum olarak sunmuşuzdur.

101- Onlar ki benim Hatırlatmamdan gözleri perdeliydi ve onu işitmeye de dayanamazlardı.

102- O (gerçeği) örtenler benim aşağımdan kullarıma yönelenler olarak tutunabileceklerini mi hesap ettiler? Şüphesiz ki biz cehennemi (gerçeği) örtücülere ikramlık olarak hazırladık.

103- 104- De ki: "İş bakımından en çok ziyan edenleri size haber vereyim mi? Kendilerini şimdiki hayatta yetiştirmek bakımından güzellikler işlediklerini hesap ettikleri halde, koşmaları boşa gitmiş olanlardır."

105- İşte onlar Efendilerinin ayetlerini ve O'nunla karşılaşmayı örttüler, böylelikle onların işleri boşa gitti. Artık kalkışın gününde onlar için tartı (dahi) tutmayacağız.

106- İşte bu, (gerçeği) örtmeleri ve benim ayetlerime ve elçilerime alay konusu olarak tutunmalarının karşılığı cehennemdir.

107- Şüphesiz ki inanan ve düzgün işler işleyenlere de Firdevs cennetleri onlar için ikramlık olmuştur.

108- Ölüm görmemek üzere orada kalıcıdırlar. Oradan yer değişimi peşine de düşmezler.

109- De ki: "Eğer deniz benim Efendimin kelimeleri için mürekkep halinde olsa, ve eğer ki onun bir örneği kadarını da el uzatan yardımcı olarak getirmiş olsak, benim Efendimin kelimelerinin tükenmesinden önce deniz tükenirdi."

110- De ki: "Ben ancak ve ancak sizin örneğiniz gibi bir beşerim. Bana sizin tanrınızın ancak ve ancak tek tanrı olduğu vahyolunuyor. Artık kim kendisinin Efendisiyle karşılaşmayı bekliyorsa, düzgün iş işlesin ve kendisinin Efendisine kullukta hiçbirini ortaklaştırmasın."