40. ayetinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
40. ayetinde etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Mayıs 2014 Cumartesi

Neml s. 40. Ayetinde Hükümdarın Tahtını Getiren Kim ?

Neml s. içinde anlatılan Süleyman as kıssasını hatırlayacak olursak, Süleyman as sebe adlı ülkenin hükümdarına kendisine teslim olması için bir mektub(kitab) gönderir , yanındaki mele'sine hükümdar gelmeden önce onun tahtını bana kim getirir? şeklinde bir soru sormuş ve bu soruya cinlerden bir ifrit'in "yerinden kalkmadan önce" cevabına karşılık , "ellezi indehu ilmün min elkitabi" (kitab'tan ilmi yanında olan) olarak anlatılan kişinin " onu sana gözünü kırpmadan getiririm" cevabını verdiğini görmekteyiz.  

Tefsir kitablarında bu kişinin kimliği etrafında farklı yorumlar olduğunu görmekle beraber, bu ayetin özellikle tasavvvuf ekolu tarafından istismar edilerek uçan kaçan şeyhlere mesned edildiğini de görmekteyiz. Kur'an kıssaları ile ilgili yazılarımızda , kıssayı okurken anlatıldığı zaman ve mekana hapsetmeden, ama yaşadığı zaman ve mekan içindeki olaylarıda red etmeden bir okuma yapılması ve bu kıssa dan alınması gerekli olan hisse üzerinde yoğunlaşmak gerektiğini hatırlatarak, kıssaları bu minval üzerinde okumanın örneklerini paylaşmıştık. Süleyman as kıssası ile ilgili olarak yazmaya çalıştığımız bir kaç yazıda bu metodu takip ederek, "bu kıssa bize ne mesaj veriyor?" sorusunun cevabını aramak merkezli bir çalışma yaptığımızı hatırlatarak neml s. 40 ayetindeki tahtı getiren'in kim OLABİLECEĞİ , kim olduğu demiyorum çünkü kim olduğu yönündeki kanaatim benim şahsi düşüncem olup ,yazılarımızın sonunda yazdığımız gibi en doğrusunu Allah cc bilir deyip bu konudaki düşüncelerimizi paylaşmaya çalışacağız. Öncelikle neml s. 40. ayeti ile ilgili olarak tefsir kitaplarında yapılan yorumları kısaca hatırlayalım.

Kâlellezî indehu ilmun minel kitâbi ene âtîke bihî kable en yertedde ileyke tarfuk(tarfuke), fe lemmâ reâhu mustekırran indehu kâle hâzâ min fadlı rabbî, li yebluvenî e eşkur em ekfur(ekfuru), ve men şekere fe innemâ yeşkuru li nefsih(nefsihî) ve men kefere fe inne rabbî ganiyyun kerîm(kerîmun).

[027.040] Kitaptan  ilmi olan kimse ise: Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm, dedi. (Süleyman) onu  yanıbaşına yerleşmiş olarak görünce: Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin  lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir.

Kitab tan ilmi olan kimse için tefsirlerde şu yorumları görmekteyiz.

1-Hızır
2-Süleyman as ın veziri asaf bin berhiya
3-İsmi azam'ı bilen bir kişi
4-ada da yaşayan bir zat
5- Süleyman as ın kendisi
6- Cibril 

Bu görüşlerin kritiğini yaparak yazımızın hacmini büyültmeden bu ayetteki bahsedilen kişinin kim olduğu konusundaki görüşümüzü ve bu görüşümüzü dayandırdığımız delillerimizi sunmak istiyoruz. NEML S. 40. AYETİNDEKİ "KİTABTAN YANINDA İLMİ OLAN ZATIN ALLAH CC  olduğunu düşündüğümüzü belirterek bu düşüncemize dayanak olarak kullandığımız delillerimiz şunlardır. 

Öncelikle müşkil oluşturduğunu düşündüğümüz " gale" (dedi) kelimesi üzerinde durarak bu demenin nasıllığı ile ilgili düşüncemizi paylaşalım. Süleyman as ın "tahtı bana hanginiz getirir?" sorusuna cevaben 40. ayette "gale ellezi indehu ilmün min el kitabi" olarak vasfedilen kişi ile ilgili olarak bunu diyen kişinin bir şahıs olduğu düşüncesi hemen hemen bütün meal ve tefsirlere yansımış olup , "kitab tan ilmi olan kişi " olarak meal verilmiştir. Neml s. 40. ayetinde "gale" (dedi) kelimesi ile ifade edilen kişinin 3. ayrı bir şahıs değil "Allah dedi" şeklinde anlaşılması gerektiğini düşünüp bu demenin Süleyman as tarafından kulak ile duyulması gerekmemektedir.

Allah cc nin kulları ile konuşmasının keyfiyetini bildirdiği şura s. 51. ayetinde ki 1. konuşma şekli olan vahy'in, seçilmiş elçilerin dışındakiler için anlatılan şeklini kur'an ayetlerindeki anlatımları üzerinden bir kaç örnek vererek bu konuyu biraz açalım. Musa as  kıssasını hatırlayacak olursak, annesine vahyedilerek onu denize bırakması söylendiği anlatılır, bu vahyedilmeyi Musa as ın annesi duyu organları ile algılaması diye bir şey söz konusu olmayıp fıtratındaki annelik duygusunun verdiği evlat sevgisinin bir tezahürü olarak yapmış olup sesli bir uyarı olarak bunu duymamıştır. 

Bakara s. 259. ayetinde anlatılan 100 yıl ölü kalan birisinin  diriltildikten sonra olan konuşmalar , ikili bir mukaleme şeklinde verilmesine karşın Allah cc nin o kişinin duyu organları ile şahid olduğu bir konuşması olmamış olup,  konuşma tasviri içinde yapılan bir anlatım uslubudur.   

Zülkarneyn kıssası içinde kehf s. 86. ayetinde "Onlara azap da edebilirsin, iyi muamelede de bulunabilirsin» dedik" şeklinde buyurulması bu demenin keyfiyetinin Zülkarneyn' e vahyedilmesi şeklinde değil mülk sahibi olan hükümdarlarının yetkisi olarak anlaşılması ve mülk sahiplerinin elinde yetki ile , ellerinin altındakilere ya iyi muamele yada azab etme durumunda olduklarını anlatmaktadır. Bu örnekleri kur'an içinden örnekler vererek dahada çoğaltmak mümkündür.

Neml s. 40. ayetinde "gale" (dedi) kelimesi ile ifade edilen sözü söyleyen kişinin illaki kulağın işitmesi şeklinde bir sözü söylemesi gerekli olmayıp Allah cc nin kulları ile konuşmasını anlattığı şura s. 51. ayetindeki 1. şekil çerçevesinde anlamak mümkündür. 

Sad s. 38. ayetinde , "«İşte bu, bizim vergimizdir. (Ey Süleyman) Artık sen de hesaba vurmaksızın, ver ya da tut.»"  buyurulması Süleyman as ın duyu organları ile algıladğı bir söz olmayıp hükümdarlara verilen yetki dahilinde ellerini altında olanlara yapabilecekleri davranış olarak anlayabiliriz.



"Ellezi indehu ilmün min elkitab" ( kitabtan ilmi olan kimse) ibaresine gelince bu kelimenin mesanisi rad s. 43. ayetinde karşımıza çıkmaktadır. 
Ve yekûlullezîne keferû leste murselâ(murselen), kul kefâ billâhi şehîden beynî ve beynekum ve men indehu ilmul kitâb(kitâbi).
[013.043]  Kâfir olanlar: Sen resûl olarak gönderilmiş bir kimse değilsin, derler. De ki: Benimle sizin aranızda şahit olarak Allah ve yanında Kitab'ın bilgisi olan  yeter.

Bu ayet ile ilgili olarak yapılan tefsirlerde, kitab kelimesi ile ifade edilen şeyinhangi kitab  olduğu konusunda farklı yorumlara rastlamaktayız. Rad s. 43. ayetinde, "indehu ilmul kitabi" cümlesinin ," ve men" edatından sonra gelmesi şahid olarak Allah cc den başka, kitabın bilgisine sahip olan yeter şeklinde okunması gramer yapısına daha uygun olmasına rağmen Said bin cübeyr , Zeccac, Hasan el Basri bu cümle ile kastedilenin Allah cc nin kendisi olduğunu iddia etmişler ve bu ayete ," ibâdete müstehak olan ve Levh-i Mahfuz'dakileri ancak kendisi bilen kimse, benimle sizin aranızda şahit olarak yeter" şeklinde anlam vermişlerdir. 
 
Bu kişilerin böyle bir anlam vermesini kendimize delil olarak almamakla beraber bu düşüncemizi destekleyen birilerininde olduğunu görmek, bizi bu konudaki düşüncemizi ortaya koymada bir nebze olsun güçlendirmiştir. Burada "El kitab" olarak nitelenen kitabın hangi kitab olduğu şeklinde bir soru haliyle akla gelecektir. Kitab kelimesi kur'anda en fazla yer tutan kelimelerden olup kullanım alanı içinde Allah cc nin ilminin kayıtlı olduğu kitab olarak nitelenen ve bir başka adının da " levhi mahfuz" olarak bilinen müteşebih yani benzetmeli olarak kullanımıda mevcut olup, neml suresinde bu anlamda kullanıldığını düşünmekteyiz. Rad s. 43. ayetini ele alarak bu düşüncemize delil olarak kullanma sebebimiz budur, her ne kadar gramer açısından böyle bir anlam vermek zorlama olduğu düşünülsede "el kitabın indinde" olmasını, getireceğimiz başka deliller ile takviye etmek mümkündür.

"Levhi mahfuz" veya "Ümmül kitab" gibi  isimlerle nitelenen , Allah cc nin indinde olan bilgi sadece ona has olup bu bilgiye onun seçtikleri dışında kimse vakıf olamaz. İndinde olan bu bilgiden verdiği kimseler için kullandığı ifadeleri dikkate alarak şunları söyleyebiliriz. 

 Fe vecedâ abden min ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu min ledunnâ ilmâ(ilmen).
 [018.065]  Derken, kullarımızdan bir kul buldular ki, ona katımızdan bir rahmet  vermiş, yine ona tarafımızdan bir ilim öğretmiştik.

Allah cc kendisine ait olan bir şey için kullandığı "indehu" kelimesine karşın kullarına verdiği için kullandığı kelime kehf s. 65. ayet örneğinde olduğu gibi "indina" (indimizden) kelimesidir, yani Allah cc kendi katında olan bilgi için "indehu" kullanmakta olup neml s. 40. ayetindeki bu kelimeyi' de " levhi mahfuzun ilmi yanında olan kişi" yani Allah cc olarak anlamanın daha doğru olduğunu düşünmekteyiz. Kehf s. 65. ayetinde ki kişi için kullanılan ibare "katımızdan bir ilim verdiğimiz kul" şeklindedir.

Neml s. 40. ayetinde kitab tan ilmi olan kişi şayet Allah cc olmayıp herhangi bir kul olsaydı bu kullar, tefsirlerdeki gibi gerek Süleyman as, gerek veziri , gerek cibril olduğunu düşünecek olursak bunlar için "indehu ilmun min el kitab" (el kitabın bilgisi indinde olan) ibaresi yerine kehf s. 65. ayetinde olduğu gibi " Fe vecedâ abden ibâdinâ âteynâhu rahmeten min indinâ ve allemnâhu min ledunnâ ilmâ"şeklinde bir ifade kullanılırdı.

Allah cc olduğunu iddia etttiğimiz kitabtan ilmi olan kişinin ," Gözünü açıp kapamadan ben onu sana getiririm" demesinin keyfiyetini illaki duyu organları ile idrak etmek gerekmez , Süleyman as ın elçi olması hasebiyle şura s. 51 ayetinde beyan edilen 1. veya 2. şekil konuşmadan birisi ile olması muhtemeldir.

"Bu, dedi, şükür mü edeceğim, yoksa nankörlük mü edeceğim diye beni sınamak üzere Rabbimin  lütfundandır. Şükreden ancak kendisi için şükretmiş olur, nankörlük edene gelince, o bilsin ki, Rabbimin hiçbir şeye ihtiyacı yoktur, çok kerem sahibidir."

Ayetin asıl mesaj taşıyan cümlesi üstteki cümle olup, Süleyman as açısından baktığımız zaman kendisine böyle bir imkanı sağlayan kişinin rabbi olduğunu ve onu denemeden geçirdiğini idrak ederek gurur ve kibire kapılmadan hemen rabbini anması , Süleyman as gibi güç ve mülk sahibi olanların ne şekil bir hal üzere olmaları gerektiğini hatırlatarak muhataplara bir mesaj  verilmektedir. Kıssa daki şahsin kimliğinden öte, Süleyman as ın sahip olduğu güce karşı verdiği karşılığın dikkate alınarak okunmasının daha doğru sonuçlar çıkaracağını düşünmemize rağmen şahsın kimliği konusunda düşüncelerimizi paylaşmak istedik.

Sonuç olarak; neml s. 40. ayetinde tahtı getiren şahsın kimliği üzerinde yaptığımız çalışmada bu kişinin Allah cc olduğu kanaatini taşımaktayız. Bu iddiamız tefsir ve meallerde bahsedilen farklı kişiler olan Süleyman as , Cibril , Vezir gibi şahıslar olduğunu iddia edenlerin yanlış olduğunu iddia etmemekle birlikte ayette bahsedilen elkitabın "levhi mahfuz" olduğunu düşündüğümüz , levhi mahfuz'un bilgisinin Allah cc nin indinde olduğu , seçtiği bazı kullarına indinde olan kitab tan vermiş olduğu bilgi ile o kulların bilgi sahibi oldukları bilgisinden yola çıkarak böyle bir iddiayı dillendirmeye çalıştık, farklı bir yaklaşım olduğu için anlaşılmakta zorlanılacağını tahmin ederek elimizden geldiğince kur'an içinden bunu delillendirmeye gayret ettik. El kitab kelimesi ile ifade edilmek istenen levhi mahfuz harici bir kitab olduğu düşünülecek olursa tefsirlerde gördüğümüz anlamlar makul görülebilir, kur'an okumalarında farklı yorumların kur'an bütünlüğü gözetilerek , kiralık düşünceler ile yapılmadığı takdirde red edilmemesi gerektiğini hatırlatarak yazımızı her yazımızı bitirdiğimiz gibi bitiriyoruz. 

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR.