İnsan olmamızın getirdiği özelliklerden biriside bazı konularda dengeli davranmayı terk ederek ölçüyü kaçırmak ve bu kaçırmanın neticesinde ifrat ve tefrite kaçarak "vasat ümmet" olmanın getirdiği düşünme biçimini yakalayamamızdır.
Şuayb as ın kavmi ile ile ilgili anlatılan kıssadaki ana fikir o kavmin ölçüyü ve tartıyı eksik tutması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu eksikliği acaba onlar sadece alışverişlerinde mi uyguluyorlardı yoksa insan olarak ölçüyü kaçırdıkları için bu hayatlarının her safhasına yansıdığı gibi ticari hayatlarına damı yansıyordu.
Şuayb as ın kavminin örneğinde ve daha başka ayetlerde Allah azze ve celle bizlere , kendisinin bile herşeyi bir ölçüye göre yarattığını bildirerek bizlerinde ölçüyü ve tartıyı adaletli bir şekilde yapmamızı emretmektedir. Tabi ki bu ölçüyü ve tartıyı denk tutma emri sadece ticari hayatımıza has bir emir değil hayatımızın her safhasında ve düşüncelerimize de yansıyan bir denklik olmasıdır.
Allah azze ve celle bizlere ölçüyü ve tartıyı denk tutun şeklindeki bu emrin aksine olarak ölçüyü kaçırdığımız noktalardan birisi bir Müslüman olarak Muhammed (sav) a vermemiz gereken değerin ve konumun ölçüsünü kaçırmamızdır. Bu konuda da ifrat ve tefrit dediğimiz uç anlayışlar maalesef çoğu Müslümana hakim olmuş ve bu ifrat ve tefrit anlayışlar doğrultusunda bir resul anlayışına hakim olan insanlar birbirlerini resule düşman olmakla itham etmektedirler.
Acaba resule dost olan bir anlayış hangisidir ? sorusuna cevap vermeden önce bu ifrat ve tefrit anlayışlar resule bizi dost kılar mı ? yada resule dost olmak için onun konumunu hangi ölçüye göre değerlendirmek lazımdır?. Tabi ki ölçü olarak dünyanın her tarafında geçerli bir terazimiz vardır oda "KUR'AN " terazisidir.
Muhammed (sav) konumu ve değeri noktasında uç olarak görülen anlayışların birleştiği ortak özellik onu kur'an dışında değerlendirmeleridir. Bu değerlendirmeyi "kur'an merkezli bir anlayış" adına yola çıkarak yolda arabayı şarampole deviren bazı kişi ve guruplarda maalesef görmekteyiz. Bu uç anlayışın sebebini daha çok gelenekte hakim olan peygamberi aşırı yüceltme şeklinde ortaya çıkan ifrat anlayışına karşı peygamberi devreden çıkarma şeklinde oluşturulan tefrit anlayışı oluşturmaktadır.
Ve bu anlayışın gereği olarak Muhammed (sav) in görevi kur'anı almakla sınırlandırılmış ve ölünce görevi bitmiş bir kişi olarak görülmüş bugün bizim için hiçbir değer ifade etmeyen bir şahıs konumuna düşürülmüştür. Bu anlayışın vardığı son nokta ise salat kavramı içinde ritüel olarak yaptığımız bir ibadet olan namazın terk edilmesi , abdest ayetinin su ile bir ilgisi olmadığı, orucun akşama kadar mideyi boş bırakmak olmadığı üç öğün yiyerek te orucun tutulabileceği , haccın mekkeye gitmeden de yapılabileceği ,gusül diye bir şeyin olmadığı, kabenin hiç bir değer ifade etmediği gibi kökleri batını ismailiye düşüncesine kadar dayanan beğenmedikleri geleneğe rahmet okutturacak kadar gelenekçi bir anlayıştır.
Bu anlayışın resul ile bir bağlantılarının olmadığını, zaten kendilerininde böyle bir bağlantı iddiasında olmadığını kendileri de ifade etmektedirler. Daha tehlikeli bir durum ise bugün gelenek içinde bilhassa tasavvuf düşüncesinde hakim olan Muhammed (sav) sevmek adına geliştirilen düşüncenin daha yaygın bir biçimde bir çok müslüman da hakim olmasıdır.
Allah azze ve celle kuranda resuller arasında bir ayrım olmadığını adem as dan muhammed as a kadar gelen bütün resullerin ortak mesajının aynı olduğunu bildirmesine , amentü diye çocukluğumuzda bize öğretilen bütün resullere iman ettiğimize dair olan sözlerimize rağmen ,hıristiyanların isa as ı ilah derecesine yükseltmelerine karşılık olarak "sizin varda bizim yokmu" şeklinde bir düşünceyle muhammed as ı isa as ile yarıştırma yoluna maalesef gidilmiştir.
Bunun en masum örneği hepimizin diline hakim olan muhammed as için kullandığımız "bizim peygamberimiz " sözüdür. Muhammed as bizim peygamberimizde isa veya musa as acaba bizim peygamberimiz değilde kimin peygamberidir?.İsa ve musa as a en uzak olanlar bugün kendilerini onlara iman ettiğini iddia eden yahudi ve hıristiyanlardır. Bu uzaklıklarının sebebi ise bugün müslümanlar üzerinde hakim olan düşüncelere de kaynaklık, eden onları yahudiler gibi düşük gören , hıristiyanlar gibi ilah olarak gören anlayışlara sahip olmalarıdır. Aynı şekilde muhammed as a en uzak olanlar ise onu yahudiler örneğinde düşüren , hıristiyanlar örneğinde ilah seviyesine çıkaranlardır.
Bugün selefi düşünce adı altında onun sözlerini "namazda okunmayan vahiy" kabul edip hadisleri kuran seviyesine çıkaran anlayışla onun bedenini, getirdiği kitabı arkaya atarak , saçına sakalına terliğine hırkasına bir değer atfeden anlayış görünüşte birbirine düşman olmasına rağmen resulu hıristiyanlar gibi görme bakımından birbirleriyle kolkola gitmektedirler. Halbuki bir" müslüman olarak muhammed as a vermemiz gereken değer ve konum bu değildir" diye bir söz söyleyen kişiye verilen cevap onun "resul düşmanı, hadis ve sünnet inkarcısı olduğudur.
Bu itirazları yapan kişiler, isa as ı ilah derecesine yüceltenlerin kur'anda neden "kafir" olarak vasıflandıklarını isa as ın ahirette onların aleyhinde davacı olacaklarını düşünmezlermi?. Bir resulu sevmenin ölçüsü onu Allah azze ve celle ile ortak olması ise neden hıristiyanlar "kafir" damgasını yemişlerdir yada isa as onların aleyhinde neden ahirette davacı olsun? , Bunun cevabı ise " BİR RESULU SEVMENİN ÖLÇÜSÜ ONU ALLAH AZZE VE CELLENİN YANINA ORTAK OLARAK OTURTMAK DEĞİL ONU RESUL OLARAK GÖRMEKTİR" olmalıdır.
Resule , yahudi ve hıristiyanların verdiği gibi bir değer mademki kur'an tarafından onaylanmıyor, öyleyse kur'anın onayladığı veya resule bu ölçü ile bakın dediği hangi ölçü nedir? elcevap tabiki "KUR'ANDIR".
Allah cc tarafından seçilerek cebrail as vasitasıyla kullarını şirk bataklığından kurtarıp tevhidin aydınlığına çıkarması için kendisine kur'an verilen bir peygamber kur"an ifadesiyle" Allahı bırakın bana kul olun demez" o sadece Allaha kul olun sizin ondan başka ilahınız ve şefaatçiniz yoktur, ona dua edenin duasına o icabet eder, araya kimseyi koymanıza ihtiyacınız yoktur, şeklindeki ayetler ışığında bizleri tevhide yöneltir.
Müşriklerin ısrarla mucize getirmesini istemelerine rağmen "ben beşer bir resulum bana sadece ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor" müşriklerin mucize istemelerine rağmen bu mucizelerin gelmeme sebebini rabbimiz" bizi ayetler göndermekten meneden öncekilerin yalanlamalarıdr " şeklinde buyurmasına rağmen haşa mucize getirmeyen bir peygamber bize yakışmaz , diğer peygamberlere verilenin daha fazlası neden muhammed (sav), verilmemiş , verilmediyse biz verdiririz mantığı içinde ona yüzlerce mucize isnad edilmiştir.
Kamer suresi kuran bütünlüğünden koparılarak arapların" herşey apaçıkmeydana çıktı" anlamında kullandıkları " şakkul kamer " ayeti bile medinede müslüman olmuş yada kamer suresinin nazil olduğu zamanda çocuk yada doğmamış olan sahabelerin dilinden aktarılarak ayın ortadan ikiye yarıldığı iddiasını getirmişlerdir.Tabiki "levleke levlek vema halaktul eflak"uydurma sözünün sırrına mazhar olan bir peygambere diğer peygamberlerden aşağı kalmak yakışmazdı , Hıristiyanların isası varsa bizimde 40 pehlivan kuvvvetinde muhammed (as) ımız vardı.
Peki kur'an bize muhammed (sav) i nasıl tanıtıyor?. Kendisi gaybı bilmeyen, kendisine vahyolunana uyan, bu vahye uymaması veya kendisinden birşey katması halinde can damarının kesileceği bildirilen, müjdeci, korkutucu, bir beşer olarak tanıtıyor, Kendisi bile ashabına "beni isa yı yücelttikleri gibi yüceltmeyin" diyen ve bu sözün tam aksi bir muameleye tabi tutulan bir peygamber.Ve karşımıza çıkan tablo ona dost olmak ve onu sevmek adına yapılan büyük bir düşmanlıktır.
Resule uymak konusunda ölçüyü kaçırıp onu sevmek veya ona dost olmak amacıyla onu kur'anın tanımladığından başka bir şekilde görüp ona dost olduğunu iddia etmek ona " DÜŞMANLIKTAN" başka birşey değildir. Bu şekilde davrananlarda kıyamet günü isa ın kendisine tabi olanlar aleyhinde şehadette bulunması gibi muhammed as ın da kıyamet günü aynı şehadette bulunması sonucunu doğuracaktır.
Sonuç olarak "vasat ümmet " olma bilincini bir kenara koyarak" ifrat ve tefrit ümmet" olma yolunu seçen bir kısım müslümanların kur'an ölçüsünü bırakarak başka ölçülerle muhammed (sav) ı tanıma ve ona Allah azze ve cellenin yüklemediği vasıfları yükleyip ona dost olduklarını iddia edenler onun dostu değil "EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR"
RABBİMİZ BİZLERİ RESULE DOST OLMAK ADINA ONA DÜŞMAN OLAN KULLARINDAN KILMASIN AMİN.