Kur'anı kerimin bir çok ayetinde rabbimiz bizlere "Allaha ve resule itaat edin" şeklinde emirler vermektedir. bir kısım müslümanlar bu ayetin açılımını Allaha itaat kitabına itaat, resule itaat ise hadislere itaat etmek şeklinde anlamış ve bu düşüncelerine bazı ayetler ve hadisler yarmıdıyla destek bulmaya çalışmışlardır.Bazı konulardaki ölçüyü kaçırma rahatsızlığımız bu konuda zirveye çıkarak maalesef tavan yapmıştır.
Necm suresi 3ve 4 ayetlerini onun her sözü vahiydir diye anlayarak hadisleride namazlarda okunmayan vahiy(vahyi gayri metluv) yaparak sözlerini kur'ana eşdeğer tutma yoluna gitmişlerdir. Hadis literatüründe "erike hadisi " diye meşhur olan bir rivayette kendisine kur'anın ve bir benzerinin verildiği ve kendisinin haram kılmasının Allahın haram kılması gibi olduğu , bir kişinin koltuğunda rahat bir vaziyette "ben kur'andan başka bir şeye tabi olmam "diye bir söz söylememesi şeklinde bir rivayetle minareyi çalmadan önce kılıfını uydurmuşlardır.Hadis usulunde , isnad bakımından bile problemli olan bu hadis bazıları için bir can simidi mesabesindedir.
Hayber fethi sırasında söylendiği rivayet edilen bu hadisin ravi zincirinde bile problem olmasına hiç bakılmadan kendi oluşturdukları söylemi desteklemesine bakılarak hadis sanki ayetle eşdeğer bir duruma getirlmiştir. Bu hadisin ravi zincirindeki iki sahabeden biri olan "ebu rafi" nin rical kitaplarında haybere katılmadığı bildirilmektedir. İkinci sahabe olan "mikdam bin ma'dikeribin ise hayber fethi sırasında daha çocuk olduğu muhammed as ı görüp görmediği bile tartışmalıdır. İsnad zincirinin başında dahi bu kadar problemli bir hadisin metin tenkidine acaba gerek varmıdır? (erike hadisi ile daha geniş bir açıklama için mehmet emin özavşar'ın islamiyat dergisi 1998 yılı cilt 1 sayı 3 "polemik türü rivayetlerin gerçek mahiyeti"isimli makalesine bakılabilir.
Kur'aının bir çok ayetinde rabbimizin "Allaha ve resule itaat edin" şeklindeki emirleri nasıl anlaşılmalıki doğru bir peygamber anlayışını yakalamış olalım. Öncelikle Allah azze ve celle emirlerini yeryüzündeki kullarına iletmek amacıyla seçtiği insanlara verdiği "resul" olma görevinin mahiyetini gene kur'andan öğrenelim. "Resul" kelimesinin ıstılah anlamı "Allahtan aldığı emirleri yeryüzündeki kullarına iletmek amacıyla seçilmiş ve bu emirleri Allahtan aldığı gibi hiçbir ilave yada eksiltme yapmadan kullarına ileten varlıklardır. bu resullluk vasfına Allah azze ve celleden aldığı vahyi muhammed as iletmekle görevli olan cebrailde dahildir. Burada şöyle bir soru akla gelebilir. peki muhammed as postacımıydı?. buna cevabımızda " muhammed as ne postacıydı nede Allahın yanında haram helal koyma yetkisi olan bir yardımcı ilahtı "şeklinde olur onun "üsvetün hasene" olması ile yardımcı ilah yerine koyulması arasındaki farkı anlamadan doğru bir resul anlayışına maalesef kavuşamayız.
Muhammed as ı ne postacı durumuna nede onu yardımcı ilah pozisyonuna sokup " Allaha ve resule itaat edin" şeklindeki emirleri nasıl anlayalımki kur'ani bir anlayışa sahip olalım? " Onlardan bir takımı, Kitapta olmadığı halde Kitaptan zannedesiniz diye dillerini eğip bükerler. O, Allah katından olmadığı halde: «Allah katındandır» derler, bile bile Allah'a karşı yalan söylerler. Allah'ın kendisine Kitap'ı, hükmü, peygamberliği verdiği insanoğluna: «Allah'ı bırakıp bana kulluk edin» demek yaraşmaz, fakat: «Kitabı öğrettiğinize, okuduğunuza göre Rabb'e kul olun» demek yaraşır.Size melekleri, peygamberleri Rab olarak benimsemenizi emretmesi de yaraşmaz. Siz müslüman olduktan sonra, size inkar etmeyi mi emredecek?"
Bu ayetler ali imran suresi 78. 79. 80. ayetleridir. Ayetlerin bağlamından anlaşıldığı üzere ayetler ehli kitap ile ilgilidir .ancak bu ayetler ile müslümanlar olarak bizde muhatabız.Öncelikle muhammed as a haram helal yetkisi tanıyacağız diye vahiy olmadığı halde" hadislerde vahiydir" diyerek rivayetleri kur'an ile eşdeğer tutma adına ehli kitabın "bu Allah katındandır" şeklindeki iftiralarına hadisleri alet etmişiz.Ve bu şekilde oluturulan ön kabuller neticesinde muhammed as a Allahın vermediği haram helal koyma yetkisini tanımışız. Halbuki rabbimiz üstteki ve daha birçok ayetlerde kendisiniden başka bir rab edinmenin şirk olduğunu bizlere bildirmiştir. Hal böyle iken kulları üzerinde yegane tasarruf hakkını kendi elinde tutan Allah azze ve celle muhammed as ı bundan istisnamı tutmuştur? elbetteki hayır. Kur'anın bir çok ayetinde kendisinin sadece vahyolunana uymakla ve o vahyi Allahın kullarına tebliğle görevli beşer bir resul olduğunu söyleyen kişi gene kur'an tabiriyle "ALLAHI BIRAKINDA BANA KUL OLUN DEMEZ".
Allah azze ve cellenin kullarına resul olarak bir beşer göndermesinin kendi emir ve nehiylerini onlara bildirmek ve onlara örnek olmaktan başka bir sebebi olmadığına göre " resule itaat edin " şeklindeki ayetlerin amacı nedir? Resul kelimesinin anlam karşılığının "Allahtan aldığı vahyi kullarına bildirmek" olduğuna göre "ALLAH AZZE VE CELLE KENDİSİNE İTAATIN ŞARTINI RESULE İNDİRDİĞİ KİTABA BAĞLAMIŞTIR."RESULE İTAAT EDİN " ŞEKLİNDEKİ EMİRİN KARŞILIĞIDA KİTABINI MUHAMMED AS VASITASIYLA KULLARINA ULAŞTIRMASI HASEBİYLE RESULE UYMANIN ALLAHA UYMAK DEMEK OLDUĞUDUR". Rabbimiz kur'anın hiç bir ayetinde resullerinin kendi koyduğu haram ve helallerin haricinde bir haram ve helal koymasının mümkün olabileceğini söylememiştir. Ancak araf suresi 157. ve benzeri ayetlerin muhammed as ın haram helal koyma yetkisi tanıdığına dair delil getirilmesi ayetlerin bağlamlarından kopartılarak ve oluşturulmuş önkabullerin neticesinde kur'ana bakmaktan başka birşey değildir. Araf s 157. ayetinde daha sonra ilgili ayetlerin ışığında ele alınması gerektiği için bundan sonraki yazımıza bırakıyoruz.
" Allaha ve resule itaat edin " mealindeki ayetlerin Allaha itaat kitaba itaat , resule itaat ise hadisler itaat şeklinde bir anlayış doğrultusunda anlaşılamayacağına göre bu şekilde bir anlayışın arka planındaki tehlike acaba nedir?.Muhammed as 23 yıllık resulluğü döneminde ağzından din adına birçok söz çıkmıştır.Onun sözleri hadis adı altında elimizdeki rivayet kitaplarında mevcuttur , ancak herkesin malumudurki bu hadisler rivayet kitaplarına ağzından çıktığı şekli ile değil mana olarak aktarılmıştır. Ve bu aktarmalarda birçok problemler oluşmuştur. Bu oluşan problemleri halletmek için hadis ilimleri adı altında bir ilim dalı geliştirlmiştir.Ve bir hadisin sahih olup olmadığı hadisçilerin kendi oluşturdukları kriterler dahilindeki ölçüler ile anlaşılmaya çalışılmıştır. ve bunun getirdiği birçok problem vardır. Bir hadisçi için sahih olan bir hadis öteki hadisçi için zayıf yada uydurna olmaktadır.
Resule itaat edin şeklindeki ayetin karşılığı hadislere itaat şeklinde anlaşıldığı takdirde karşımıza çok daha müşkilatlı bir tablo çıkmaktadır.Bir hadisi kendi kriterine göre sahih olarak gören kişi ile , kendi kriterine göre aynı hadisi sahih görmeyen kişinin durumu o kişinin "resule itaat edin " şeklindeki ayeti kabul etmemesi suçlamasını getirmektedir.Malum olduğu veçhile hadis konusu üzerinde en çok ihtilaf edilen konuların başında gelmektedir.Bir kişi için sahih olan bir hadis öteki için uydurma olmaktadır. Ve o hadisi kabul etmeyen kişinin eden kişiye göre durumu "hadis inkarcısı" olmaktır . Bu hadis inkarcısı yaftasından maalesef içinde sahabelerinde bulunduğu kişilerde dahil olmak üzere kimse kurtulamaz.Çünkü başta hz aişe olmak üzere bazı sahabelerin hadis adı altında kendisine getirdiği sözleri red etmişlerdir.
Sonuç olarak söylemek gerekirse kur'anda "Allaha ve resule itaat edin " mealindeki ayetleri Allahın kitabından başka bir şeyede itaat şeklinde anladığımız takdirde hadis anlayışları yüzünden herkesin birbirini resule itaat etmemekle suçlaması ve dolayısıyla bir hadisi sahih olarak görenle sahih görmeyenler arasında tarihte ve günümüzdede ortaya çıkan hizipleşmelerin ortaya çıkması kaçınılmazdır. Ebu hanifenin, yaşadığı devir içinde ehli hadis tarafından iki defa tevbeye davet edilmesinin sebebi , hadisleri vahiy gören ehli hadis anlayışına karşı olarak onların kabul ettiği bir çok hadisi sahih olarak kabul etmemesidir. İmam buharinin ebu hanife hakkındaki düşüncelerini acaba kaç kişi kendisini ebu hanifenin mezhebindeyim deyipte buharinin sahihini kur'andan sonra ikinci sahih kitap olarak biliyor? yada kaç tane hanefi mezhebi mensubu ebu hanifenin hadis anlayışını biliyor? ilk soruya cevabımız maalesef bir çok kişi buharinin sahihini kur'andan sonra ikinci sahih olarak, ikinci soruya cevabımızda maalesef çok az kişi kendisini hanefi olarak vasıflandırıp ebu hanifenin hadis anlayışını bilmektedir şeklinde olacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH CC BİLİR. VESSELAM.
Okuduğumuz ayeti doğru anlamak için, "Ayetten ne anlamak istiyoruz?" sorusunun değil, "Ayet bize nasıl bir mesaj veriyor?" sorusunun cevabı aranmalıdır.
ÖLÇÜSÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ÖLÇÜSÜ etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Temmuz 2011 Pazartesi
MUHAMMED (sav) İ SEVMENİN ÖLÇÜSÜ
İnsan olmamızın getirdiği özelliklerden biriside bazı konularda dengeli davranmayı terk ederek ölçüyü kaçırmak ve bu kaçırmanın neticesinde ifrat ve tefrite kaçarak "vasat ümmet" olmanın getirdiği düşünme biçimini yakalayamamızdır.
Şuayb as ın kavmi ile ile ilgili anlatılan kıssadaki ana fikir o kavmin ölçüyü ve tartıyı eksik tutması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu eksikliği acaba onlar sadece alışverişlerinde mi uyguluyorlardı yoksa insan olarak ölçüyü kaçırdıkları için bu hayatlarının her safhasına yansıdığı gibi ticari hayatlarına damı yansıyordu.
Şuayb as ın kavminin örneğinde ve daha başka ayetlerde Allah azze ve celle bizlere , kendisinin bile herşeyi bir ölçüye göre yarattığını bildirerek bizlerinde ölçüyü ve tartıyı adaletli bir şekilde yapmamızı emretmektedir. Tabi ki bu ölçüyü ve tartıyı denk tutma emri sadece ticari hayatımıza has bir emir değil hayatımızın her safhasında ve düşüncelerimize de yansıyan bir denklik olmasıdır.
Allah azze ve celle bizlere ölçüyü ve tartıyı denk tutun şeklindeki bu emrin aksine olarak ölçüyü kaçırdığımız noktalardan birisi bir Müslüman olarak Muhammed (sav) a vermemiz gereken değerin ve konumun ölçüsünü kaçırmamızdır. Bu konuda da ifrat ve tefrit dediğimiz uç anlayışlar maalesef çoğu Müslümana hakim olmuş ve bu ifrat ve tefrit anlayışlar doğrultusunda bir resul anlayışına hakim olan insanlar birbirlerini resule düşman olmakla itham etmektedirler.
Acaba resule dost olan bir anlayış hangisidir ? sorusuna cevap vermeden önce bu ifrat ve tefrit anlayışlar resule bizi dost kılar mı ? yada resule dost olmak için onun konumunu hangi ölçüye göre değerlendirmek lazımdır?. Tabi ki ölçü olarak dünyanın her tarafında geçerli bir terazimiz vardır oda "KUR'AN " terazisidir.
Muhammed (sav) konumu ve değeri noktasında uç olarak görülen anlayışların birleştiği ortak özellik onu kur'an dışında değerlendirmeleridir. Bu değerlendirmeyi "kur'an merkezli bir anlayış" adına yola çıkarak yolda arabayı şarampole deviren bazı kişi ve guruplarda maalesef görmekteyiz. Bu uç anlayışın sebebini daha çok gelenekte hakim olan peygamberi aşırı yüceltme şeklinde ortaya çıkan ifrat anlayışına karşı peygamberi devreden çıkarma şeklinde oluşturulan tefrit anlayışı oluşturmaktadır.
Ve bu anlayışın gereği olarak Muhammed (sav) in görevi kur'anı almakla sınırlandırılmış ve ölünce görevi bitmiş bir kişi olarak görülmüş bugün bizim için hiçbir değer ifade etmeyen bir şahıs konumuna düşürülmüştür. Bu anlayışın vardığı son nokta ise salat kavramı içinde ritüel olarak yaptığımız bir ibadet olan namazın terk edilmesi , abdest ayetinin su ile bir ilgisi olmadığı, orucun akşama kadar mideyi boş bırakmak olmadığı üç öğün yiyerek te orucun tutulabileceği , haccın mekkeye gitmeden de yapılabileceği ,gusül diye bir şeyin olmadığı, kabenin hiç bir değer ifade etmediği gibi kökleri batını ismailiye düşüncesine kadar dayanan beğenmedikleri geleneğe rahmet okutturacak kadar gelenekçi bir anlayıştır.
Bu anlayışın resul ile bir bağlantılarının olmadığını, zaten kendilerininde böyle bir bağlantı iddiasında olmadığını kendileri de ifade etmektedirler. Daha tehlikeli bir durum ise bugün gelenek içinde bilhassa tasavvuf düşüncesinde hakim olan Muhammed (sav) sevmek adına geliştirilen düşüncenin daha yaygın bir biçimde bir çok müslüman da hakim olmasıdır.
Allah azze ve celle kuranda resuller arasında bir ayrım olmadığını adem as dan muhammed as a kadar gelen bütün resullerin ortak mesajının aynı olduğunu bildirmesine , amentü diye çocukluğumuzda bize öğretilen bütün resullere iman ettiğimize dair olan sözlerimize rağmen ,hıristiyanların isa as ı ilah derecesine yükseltmelerine karşılık olarak "sizin varda bizim yokmu" şeklinde bir düşünceyle muhammed as ı isa as ile yarıştırma yoluna maalesef gidilmiştir.
Bunun en masum örneği hepimizin diline hakim olan muhammed as için kullandığımız "bizim peygamberimiz " sözüdür. Muhammed as bizim peygamberimizde isa veya musa as acaba bizim peygamberimiz değilde kimin peygamberidir?.İsa ve musa as a en uzak olanlar bugün kendilerini onlara iman ettiğini iddia eden yahudi ve hıristiyanlardır. Bu uzaklıklarının sebebi ise bugün müslümanlar üzerinde hakim olan düşüncelere de kaynaklık, eden onları yahudiler gibi düşük gören , hıristiyanlar gibi ilah olarak gören anlayışlara sahip olmalarıdır. Aynı şekilde muhammed as a en uzak olanlar ise onu yahudiler örneğinde düşüren , hıristiyanlar örneğinde ilah seviyesine çıkaranlardır.
Bugün selefi düşünce adı altında onun sözlerini "namazda okunmayan vahiy" kabul edip hadisleri kuran seviyesine çıkaran anlayışla onun bedenini, getirdiği kitabı arkaya atarak , saçına sakalına terliğine hırkasına bir değer atfeden anlayış görünüşte birbirine düşman olmasına rağmen resulu hıristiyanlar gibi görme bakımından birbirleriyle kolkola gitmektedirler. Halbuki bir" müslüman olarak muhammed as a vermemiz gereken değer ve konum bu değildir" diye bir söz söyleyen kişiye verilen cevap onun "resul düşmanı, hadis ve sünnet inkarcısı olduğudur.
Bu itirazları yapan kişiler, isa as ı ilah derecesine yüceltenlerin kur'anda neden "kafir" olarak vasıflandıklarını isa as ın ahirette onların aleyhinde davacı olacaklarını düşünmezlermi?. Bir resulu sevmenin ölçüsü onu Allah azze ve celle ile ortak olması ise neden hıristiyanlar "kafir" damgasını yemişlerdir yada isa as onların aleyhinde neden ahirette davacı olsun? , Bunun cevabı ise " BİR RESULU SEVMENİN ÖLÇÜSÜ ONU ALLAH AZZE VE CELLENİN YANINA ORTAK OLARAK OTURTMAK DEĞİL ONU RESUL OLARAK GÖRMEKTİR" olmalıdır.
Resule , yahudi ve hıristiyanların verdiği gibi bir değer mademki kur'an tarafından onaylanmıyor, öyleyse kur'anın onayladığı veya resule bu ölçü ile bakın dediği hangi ölçü nedir? elcevap tabiki "KUR'ANDIR".
Allah cc tarafından seçilerek cebrail as vasitasıyla kullarını şirk bataklığından kurtarıp tevhidin aydınlığına çıkarması için kendisine kur'an verilen bir peygamber kur"an ifadesiyle" Allahı bırakın bana kul olun demez" o sadece Allaha kul olun sizin ondan başka ilahınız ve şefaatçiniz yoktur, ona dua edenin duasına o icabet eder, araya kimseyi koymanıza ihtiyacınız yoktur, şeklindeki ayetler ışığında bizleri tevhide yöneltir.
Müşriklerin ısrarla mucize getirmesini istemelerine rağmen "ben beşer bir resulum bana sadece ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor" müşriklerin mucize istemelerine rağmen bu mucizelerin gelmeme sebebini rabbimiz" bizi ayetler göndermekten meneden öncekilerin yalanlamalarıdr " şeklinde buyurmasına rağmen haşa mucize getirmeyen bir peygamber bize yakışmaz , diğer peygamberlere verilenin daha fazlası neden muhammed (sav), verilmemiş , verilmediyse biz verdiririz mantığı içinde ona yüzlerce mucize isnad edilmiştir.
Kamer suresi kuran bütünlüğünden koparılarak arapların" herşey apaçıkmeydana çıktı" anlamında kullandıkları " şakkul kamer " ayeti bile medinede müslüman olmuş yada kamer suresinin nazil olduğu zamanda çocuk yada doğmamış olan sahabelerin dilinden aktarılarak ayın ortadan ikiye yarıldığı iddiasını getirmişlerdir.Tabiki "levleke levlek vema halaktul eflak"uydurma sözünün sırrına mazhar olan bir peygambere diğer peygamberlerden aşağı kalmak yakışmazdı , Hıristiyanların isası varsa bizimde 40 pehlivan kuvvvetinde muhammed (as) ımız vardı.
Peki kur'an bize muhammed (sav) i nasıl tanıtıyor?. Kendisi gaybı bilmeyen, kendisine vahyolunana uyan, bu vahye uymaması veya kendisinden birşey katması halinde can damarının kesileceği bildirilen, müjdeci, korkutucu, bir beşer olarak tanıtıyor, Kendisi bile ashabına "beni isa yı yücelttikleri gibi yüceltmeyin" diyen ve bu sözün tam aksi bir muameleye tabi tutulan bir peygamber.Ve karşımıza çıkan tablo ona dost olmak ve onu sevmek adına yapılan büyük bir düşmanlıktır.
Resule uymak konusunda ölçüyü kaçırıp onu sevmek veya ona dost olmak amacıyla onu kur'anın tanımladığından başka bir şekilde görüp ona dost olduğunu iddia etmek ona " DÜŞMANLIKTAN" başka birşey değildir. Bu şekilde davrananlarda kıyamet günü isa ın kendisine tabi olanlar aleyhinde şehadette bulunması gibi muhammed as ın da kıyamet günü aynı şehadette bulunması sonucunu doğuracaktır.
Sonuç olarak "vasat ümmet " olma bilincini bir kenara koyarak" ifrat ve tefrit ümmet" olma yolunu seçen bir kısım müslümanların kur'an ölçüsünü bırakarak başka ölçülerle muhammed (sav) ı tanıma ve ona Allah azze ve cellenin yüklemediği vasıfları yükleyip ona dost olduklarını iddia edenler onun dostu değil "EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR"
RABBİMİZ BİZLERİ RESULE DOST OLMAK ADINA ONA DÜŞMAN OLAN KULLARINDAN KILMASIN AMİN.
Şuayb as ın kavmi ile ile ilgili anlatılan kıssadaki ana fikir o kavmin ölçüyü ve tartıyı eksik tutması şeklinde karşımıza çıkmaktadır. Bu eksikliği acaba onlar sadece alışverişlerinde mi uyguluyorlardı yoksa insan olarak ölçüyü kaçırdıkları için bu hayatlarının her safhasına yansıdığı gibi ticari hayatlarına damı yansıyordu.
Şuayb as ın kavminin örneğinde ve daha başka ayetlerde Allah azze ve celle bizlere , kendisinin bile herşeyi bir ölçüye göre yarattığını bildirerek bizlerinde ölçüyü ve tartıyı adaletli bir şekilde yapmamızı emretmektedir. Tabi ki bu ölçüyü ve tartıyı denk tutma emri sadece ticari hayatımıza has bir emir değil hayatımızın her safhasında ve düşüncelerimize de yansıyan bir denklik olmasıdır.
Allah azze ve celle bizlere ölçüyü ve tartıyı denk tutun şeklindeki bu emrin aksine olarak ölçüyü kaçırdığımız noktalardan birisi bir Müslüman olarak Muhammed (sav) a vermemiz gereken değerin ve konumun ölçüsünü kaçırmamızdır. Bu konuda da ifrat ve tefrit dediğimiz uç anlayışlar maalesef çoğu Müslümana hakim olmuş ve bu ifrat ve tefrit anlayışlar doğrultusunda bir resul anlayışına hakim olan insanlar birbirlerini resule düşman olmakla itham etmektedirler.
Acaba resule dost olan bir anlayış hangisidir ? sorusuna cevap vermeden önce bu ifrat ve tefrit anlayışlar resule bizi dost kılar mı ? yada resule dost olmak için onun konumunu hangi ölçüye göre değerlendirmek lazımdır?. Tabi ki ölçü olarak dünyanın her tarafında geçerli bir terazimiz vardır oda "KUR'AN " terazisidir.
Muhammed (sav) konumu ve değeri noktasında uç olarak görülen anlayışların birleştiği ortak özellik onu kur'an dışında değerlendirmeleridir. Bu değerlendirmeyi "kur'an merkezli bir anlayış" adına yola çıkarak yolda arabayı şarampole deviren bazı kişi ve guruplarda maalesef görmekteyiz. Bu uç anlayışın sebebini daha çok gelenekte hakim olan peygamberi aşırı yüceltme şeklinde ortaya çıkan ifrat anlayışına karşı peygamberi devreden çıkarma şeklinde oluşturulan tefrit anlayışı oluşturmaktadır.
Ve bu anlayışın gereği olarak Muhammed (sav) in görevi kur'anı almakla sınırlandırılmış ve ölünce görevi bitmiş bir kişi olarak görülmüş bugün bizim için hiçbir değer ifade etmeyen bir şahıs konumuna düşürülmüştür. Bu anlayışın vardığı son nokta ise salat kavramı içinde ritüel olarak yaptığımız bir ibadet olan namazın terk edilmesi , abdest ayetinin su ile bir ilgisi olmadığı, orucun akşama kadar mideyi boş bırakmak olmadığı üç öğün yiyerek te orucun tutulabileceği , haccın mekkeye gitmeden de yapılabileceği ,gusül diye bir şeyin olmadığı, kabenin hiç bir değer ifade etmediği gibi kökleri batını ismailiye düşüncesine kadar dayanan beğenmedikleri geleneğe rahmet okutturacak kadar gelenekçi bir anlayıştır.
Bu anlayışın resul ile bir bağlantılarının olmadığını, zaten kendilerininde böyle bir bağlantı iddiasında olmadığını kendileri de ifade etmektedirler. Daha tehlikeli bir durum ise bugün gelenek içinde bilhassa tasavvuf düşüncesinde hakim olan Muhammed (sav) sevmek adına geliştirilen düşüncenin daha yaygın bir biçimde bir çok müslüman da hakim olmasıdır.
Allah azze ve celle kuranda resuller arasında bir ayrım olmadığını adem as dan muhammed as a kadar gelen bütün resullerin ortak mesajının aynı olduğunu bildirmesine , amentü diye çocukluğumuzda bize öğretilen bütün resullere iman ettiğimize dair olan sözlerimize rağmen ,hıristiyanların isa as ı ilah derecesine yükseltmelerine karşılık olarak "sizin varda bizim yokmu" şeklinde bir düşünceyle muhammed as ı isa as ile yarıştırma yoluna maalesef gidilmiştir.
Bunun en masum örneği hepimizin diline hakim olan muhammed as için kullandığımız "bizim peygamberimiz " sözüdür. Muhammed as bizim peygamberimizde isa veya musa as acaba bizim peygamberimiz değilde kimin peygamberidir?.İsa ve musa as a en uzak olanlar bugün kendilerini onlara iman ettiğini iddia eden yahudi ve hıristiyanlardır. Bu uzaklıklarının sebebi ise bugün müslümanlar üzerinde hakim olan düşüncelere de kaynaklık, eden onları yahudiler gibi düşük gören , hıristiyanlar gibi ilah olarak gören anlayışlara sahip olmalarıdır. Aynı şekilde muhammed as a en uzak olanlar ise onu yahudiler örneğinde düşüren , hıristiyanlar örneğinde ilah seviyesine çıkaranlardır.
Bugün selefi düşünce adı altında onun sözlerini "namazda okunmayan vahiy" kabul edip hadisleri kuran seviyesine çıkaran anlayışla onun bedenini, getirdiği kitabı arkaya atarak , saçına sakalına terliğine hırkasına bir değer atfeden anlayış görünüşte birbirine düşman olmasına rağmen resulu hıristiyanlar gibi görme bakımından birbirleriyle kolkola gitmektedirler. Halbuki bir" müslüman olarak muhammed as a vermemiz gereken değer ve konum bu değildir" diye bir söz söyleyen kişiye verilen cevap onun "resul düşmanı, hadis ve sünnet inkarcısı olduğudur.
Bu itirazları yapan kişiler, isa as ı ilah derecesine yüceltenlerin kur'anda neden "kafir" olarak vasıflandıklarını isa as ın ahirette onların aleyhinde davacı olacaklarını düşünmezlermi?. Bir resulu sevmenin ölçüsü onu Allah azze ve celle ile ortak olması ise neden hıristiyanlar "kafir" damgasını yemişlerdir yada isa as onların aleyhinde neden ahirette davacı olsun? , Bunun cevabı ise " BİR RESULU SEVMENİN ÖLÇÜSÜ ONU ALLAH AZZE VE CELLENİN YANINA ORTAK OLARAK OTURTMAK DEĞİL ONU RESUL OLARAK GÖRMEKTİR" olmalıdır.
Resule , yahudi ve hıristiyanların verdiği gibi bir değer mademki kur'an tarafından onaylanmıyor, öyleyse kur'anın onayladığı veya resule bu ölçü ile bakın dediği hangi ölçü nedir? elcevap tabiki "KUR'ANDIR".
Allah cc tarafından seçilerek cebrail as vasitasıyla kullarını şirk bataklığından kurtarıp tevhidin aydınlığına çıkarması için kendisine kur'an verilen bir peygamber kur"an ifadesiyle" Allahı bırakın bana kul olun demez" o sadece Allaha kul olun sizin ondan başka ilahınız ve şefaatçiniz yoktur, ona dua edenin duasına o icabet eder, araya kimseyi koymanıza ihtiyacınız yoktur, şeklindeki ayetler ışığında bizleri tevhide yöneltir.
Müşriklerin ısrarla mucize getirmesini istemelerine rağmen "ben beşer bir resulum bana sadece ilahınızın bir tek ilah olduğu vahyolunuyor" müşriklerin mucize istemelerine rağmen bu mucizelerin gelmeme sebebini rabbimiz" bizi ayetler göndermekten meneden öncekilerin yalanlamalarıdr " şeklinde buyurmasına rağmen haşa mucize getirmeyen bir peygamber bize yakışmaz , diğer peygamberlere verilenin daha fazlası neden muhammed (sav), verilmemiş , verilmediyse biz verdiririz mantığı içinde ona yüzlerce mucize isnad edilmiştir.
Kamer suresi kuran bütünlüğünden koparılarak arapların" herşey apaçıkmeydana çıktı" anlamında kullandıkları " şakkul kamer " ayeti bile medinede müslüman olmuş yada kamer suresinin nazil olduğu zamanda çocuk yada doğmamış olan sahabelerin dilinden aktarılarak ayın ortadan ikiye yarıldığı iddiasını getirmişlerdir.Tabiki "levleke levlek vema halaktul eflak"uydurma sözünün sırrına mazhar olan bir peygambere diğer peygamberlerden aşağı kalmak yakışmazdı , Hıristiyanların isası varsa bizimde 40 pehlivan kuvvvetinde muhammed (as) ımız vardı.
Peki kur'an bize muhammed (sav) i nasıl tanıtıyor?. Kendisi gaybı bilmeyen, kendisine vahyolunana uyan, bu vahye uymaması veya kendisinden birşey katması halinde can damarının kesileceği bildirilen, müjdeci, korkutucu, bir beşer olarak tanıtıyor, Kendisi bile ashabına "beni isa yı yücelttikleri gibi yüceltmeyin" diyen ve bu sözün tam aksi bir muameleye tabi tutulan bir peygamber.Ve karşımıza çıkan tablo ona dost olmak ve onu sevmek adına yapılan büyük bir düşmanlıktır.
Resule uymak konusunda ölçüyü kaçırıp onu sevmek veya ona dost olmak amacıyla onu kur'anın tanımladığından başka bir şekilde görüp ona dost olduğunu iddia etmek ona " DÜŞMANLIKTAN" başka birşey değildir. Bu şekilde davrananlarda kıyamet günü isa ın kendisine tabi olanlar aleyhinde şehadette bulunması gibi muhammed as ın da kıyamet günü aynı şehadette bulunması sonucunu doğuracaktır.
Sonuç olarak "vasat ümmet " olma bilincini bir kenara koyarak" ifrat ve tefrit ümmet" olma yolunu seçen bir kısım müslümanların kur'an ölçüsünü bırakarak başka ölçülerle muhammed (sav) ı tanıma ve ona Allah azze ve cellenin yüklemediği vasıfları yükleyip ona dost olduklarını iddia edenler onun dostu değil "EN BÜYÜK DÜŞMANIDIR"
RABBİMİZ BİZLERİ RESULE DOST OLMAK ADINA ONA DÜŞMAN OLAN KULLARINDAN KILMASIN AMİN.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)