Taşını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Taşını etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Ağustos 2016 Pazar

Kabe'nin Taşını Öpmek İçin Mekke'ye Giden Hacı Adaylarına Hatırlatmalar

İçinde bulunduğumuz günler, Allah(c.c)'ın yol bulabilenlere farz kıldığı bir ibadet olan hac ibadeti için insanların Mekke şehrine gitmeye başladığı günler olup, bu ibadet diğer farz kılınan ibadetler gibi ilerleyen zaman içinde içi boşaltılmış, olması gereken boyutundan çıkarılarak kuru bir ritüel haline çevrilmiş, neredeyse Mekke'ye mü'min giden kişinin, oradan müşrik olarak döndüğü bir ibadet haline getirilmiştir.

Allah(c.c)'ı tek ilah ve rab olarak kabul etmenin bir gösterisinin yapıldığı bu topraklarda yapılan hac ibadeti ile ilgili bazı hareketler, bırakın tevhidi bir gösteri olmayı, maalesef şirkin bir gösterisi haline dönüşmüş olarak yapılmaktadır.

Bu yazımızda; hac ve umre ibadeti için Mekke'ye gidenlerin, yapmayı bir ibadet haline dönüştürmüş oldukları ve bunu yapabilmek için birbirini ezmeyi dahi göze aldıkları, Kabe'nin taşını öpme ve ona yüz sürme yarışının yanlışlığını, yanlışlığın ötesinde kişinin itikadında yaptığı hasarı ele almaya çalışarak, bu ibadet için Mekke'ye giden hacı adaylarına bazı hatırlatmalarda bulunmak istiyoruz.

Hac ibadeti bilindiği üzere, gönderiliş amaçları yeryüzünde şirki ortadan kaldırarak tevhidi hakim kılmak olan elçilerden biri olan atamız İbrahim(a.s)'ın, yaşadığı kavmi terk ederek geldiği, kuş uçmaz kervan geçmez bir yer olan ve "Mekke" olarak bildiğimiz topraklarda "El Beyt" olarak beyan edilen "Kabe"yi, oğlu İsmail(a.s) ile birlikte yeniden yükseltmesinin ardından yapmış olduğu duasının, Rabbi tarafından kabul edilmesi sonucunda insanlara farz kılınmıştır.

Bu ibadetin öne çıkan önemli bir özelliği sembolik bir ibadet olmasıdır. Bu sembollerin en önemlisi ise "Kabe" olarak bildiğimiz taştan yapılmış bir binadır. Allah(c.c) bu yapıyı "Beytim" (Evim) olarak niteleyerek (2:125, 22:26) insanların oraya sığınmasını istemekte, oraya sığınanların ise emin olacaklarını (3:97) bizlere bildirmektedir.

Kabe olarak bildiğimiz taştan imal edilmiş olan bu yapının içine girmek ile emin olunmayacağı aşikardır. Emin olmak durumu, "şirk tehlikesinden emin olmak" anlamında olup, bu tehlikeden ancak tevhide sığınılarak emin olunacaktır. Bu bina etrafında "tavaf" adı verilen dönüşler ile insanlar buraya sığındığını göstererek, şirk tehlikesinden nasıl emin olacağının sembolik olarak gösterisi yapılmaktadır.

İşte Kabe adı ile bildiğimiz yapının sembolize ettiği anlam, tevhidi bir yaşamın nasıl olması gerektiğini, atamız İbrahim(a.s)'ın yaşantısı temelinde nasıl olması gerektiğini bizlere öğretmekte olup, tavaf ritüeli ile bu evin etrafını dönmek demek, orayı korumak yani tevhidi koruyarak şirke karşı olan duruşu sergilemek anlamına gelmektedir. Kur'an'ın Hac ve Kabe ile ilgili ayetlerini, Kur'an'ın temel çağrısı olan tevhid eksenli bir okumaya tabi tuttuğumuzda bu gerçek açık bir biçimde ortaya çıkacaktır.

Kur'an'ın özellikle İbrahim(a.s) kıssasının kavmi ile olan mücadelesinin anlatıldığı ayetleri içselleştirerek okumaya çalıştığımızda, yaratılış gayemiz ve hayatın anlamı net olarak ortaya çıkmaktadır. Onun canı pahasına şirke karşı duruşu, kendisine "Ben Müslümanlardanım" diyenler için örneklik teşkil etmesi gerekmektedir. Hac ibadeti; işte onun bu duruşunun her yıl yad edilerek, şirke karşı onurlu duruşun onun şahsında anılması ve sonraki gelenler tarafından onun izinde yüründüğünün bir gösterisidir.

Onun şirke karşı olan mücadelesi kendisinden önce ve sonra gelen bütün elçilerin ortak mücadelesidir. Her yıl belirli zamanlarda onun yaşadığı topraklarda yapılan bir araya gelmelerde, onun anısı tekrar yad edilerek, kendisine "Ben Müslümanlardanım" diyenlerin yaşam gayelerinin ne olduğu hem kendileri tarafından, hem de başkalarına gösterilmek sureti ile kıyamete değin yaşatılmaya çalışılmaktadır.

İşte hac ibadetinin olması, bilinmesi ve icra edilmesi gereken boyutu budur.

Ancak ilerleyen zamanlarda, Kur'an'dan kopuşun getirdiği din algısının öğretileri sonucunda; Hac ibadetinin boyutu da değişime uğrayarak, bu ibadet sadece kuru bir ritüel yığını haline sokulmuş, bu ibadeti icra etmek için o topraklara nice zahmetler ile giden yığınların bir çoğunun tevhidi bir şuurdan yoksun olarak icra ettiği bir ibadet haline getirilmiştir.

Tevhidi şuurun uyanık kalmasını sağlayan bir ARAÇ olması gereken Kabe'nin işlevi, zaman içinde değişim göstererek AMAÇ haline gelmiş, taşına ne pahasına olursa olsun el ve yüz sürülmesi gerekli ve bundan sevap umulan bir yapı olarak görülmeye başlanmıştır.

                      "Canım Kabe'm varsam sana yüzüm gözüm sürsem sana"

Mekke ve Kabe ile ilgili olarak halkın ağzında dolaşan ilahi sözlerine baktığımızda, bu ibadetin tevhidi boyutunun asla gündem edilmediği, sadece kuru bir ritüel haline sokulmuş ve özellikle Kabe'nin taşını öpmek ve el yüz sürmek ile, gitmekteki amacın hasıl olabileceği yönündeki sözleri ihtiva eden ilahileri okuyarak veya dinleyerek yapılan bir ibadet ile, doğduğu günkü gibi tertemiz bir hale gelineceği zannı, çoğu Müslüman arasında yaygın bir inançtır.

Hac ibadetinin asıl amacı olan Hac görevini ifa ederek tevhidi şuuru hayatında pratik olarak yaşadığını Allah(c.c)'a göstermesi gereken insanların Kabe'nin taşını kutsar bir hale gelmeleri, bu taşa dokunmak ve öpebilmek için her türlü tehlikeyi göze almaya çalışmalarının itikadi boyutları da bulunmaktadır.

Bir "araç" olarak görülmesi gereken Kabe'nin "amaç" haline dönerek, taşına dokunulması ve öpülmesinin haccın neredeyse bir rüknü haline getirilmiş olması, kişileri şirke taşıması açısından tehlike arz etmektedir.

İnsanları taştan ve tahtadan putlara tazim etmekten alıkoymak için gelmiş elçilerin ümmetlerinin, taşa tazim eder hale gelmeleri,  ki bu taş Kabe'nin taşı olsa dahi, olacak iş değildir. Bu noktada Hac ibadetini ifa etmek için Mekke'ye giden hacı adaylarının çok dikkatli olması gerekmektedir. Birçok insanın birbirini ezmek pahasına dahi olsa Kabe'nin taşına ve eşiğine yüz sürmek ve öpmek için yarışması, kişileri şirke sokması açısından tehlikeli bir durumdur.

Hac ibadetini ifa etmek için giden Müslümanlara öncelikle bu ibadetin nasıl yapılmasını öğreten ilmihal içerikli bilgiler yerine, bu ibadetin nasıl bir ibadet olduğu, nasıl bir ibadet olması gerektiği öğretilerek tevhidi bir şuur sahibi olarak Mekke'ye gönderilmelidir.

Bu isteğimizin biraz hayal olduğunun farkında olduğumuzu söylemek istiyoruz. D.İ.B. adı verilen kuruluşun içinde olanların bir çoğunun bu şuura vakıf olamadıklarını düşündüğümüzde, isteğimizin kişilerin şahsi gayretleri ile yerine gelebileceği muhakkaktır.

Camilerde kurdukları Kabe maketleri etrafında dönmenin, atamız İbrahim(a.s)'ın şirke karşı olan duruşunun yad edilerek bu duruşun her an canlı olduğunun hatırlanması olduğunu, hacı adaylarına acaba kaç tane D.İ.B görevlisi anlatabilir? Maalesef Hac ibadetinin ilmihal boyutunu değil, tevhidi boyutunu öne çıkararak hacı adaylarına anlatan görevlilerin sayısı bir elin parmaklarını geçmeyecek kadar azdır.

Bugün Hac ibadetinin olması gereken boyutunu Kur'an'dan anlayamayan fakat kendisini "Kur'an Müslümanı" olarak lanse eden bir kısım insanın diline sakız ettiği "Kabe puttur" sloganına, bu yapıyı puthane haline getiren bazı Müslümanların sebep olduğunu hatırlamak isteriz. Bu yapıyı puthane haline getirenlerin yanlışlığına dikkat çekmeyerek, onların yaptığını doğru olarak kabul ederek, Kabe'yi put olarak görmeye çalışan bu gibi insanlar, bu gibi yanlış düşüncelerini Kur'an'ı baz alarak düzeltmeleri gerekmektedir.

Şurası akıldan çıkarılmamalıdır ki; Kabe'nin yapılmasında bir araç olarak kullanılan taşların hiçbir şekilde kutsiyetleri bulunmamakta ve herhangi bir taştan farkı bulunmamaktadır. Hac görevi için Mekke'ye giden hacı adaylarının Kabe ile ilgili olarak yapması gereken ritüel; onu okşamak, öpmek, koklamak, el yüz sürmek için insanları ezmeye çalışmak değil, onun etrafında tavaf etmek olmalıdır. Bu tavafın ise sadece "dön baba dönelim" şeklinde değil, tevhidi bir şuur ile yapılması gerektiği de unutulmamalıdır.

Taştan hayır bekler bir hale gelmek, Müslüman için olmayacak bir hal olup, Kabe adındaki yapının taşını kutsamak için yarışa girmek, bu ibadetten hasıl olması gereken bir amaç değildir. Kabe'nin taşını kutsamak için yarışa girmek, kişinin imanında hasara yol açan bir durumu beraberinde getirmesi açısından büyük tehlike arz etmektedir.

Bu ibadeti icra etmek için Mekke'ye giden hacı adaylarının öncelikle bu ibadetin ne olduğu ve ne için yapıldığı şuurunu Kur'an'dan öğrenmeleri gerektiği açıktır. Kur'an'dan öğrenilmeyen bu ibadet, bazı hurafe kitaplarından veya cahil din görevlilerinden öğrenilmekte, sonuç olarak kuru kuru icra edilen bir ritüel haline dönüşmektedir.

RABBİMİZ BİZLERİ, KABE'NİN TAŞINI KUTSAMAK İÇİN YARIŞAN KULLARINDAN DEĞİL, ATAMIZ İBRAHİM(A.S)'IN YOLUNU İZLEDİĞİNİ DOST-DÜŞMAN HERKESE GÖSTEREN BİR ŞUURA SAHİP OLAN KULLARINDAN KILSIN.