İslam düşünce tarihine baktığımız zaman resulullah (sav) vefatından sonra oluşturulan düşünce ekollerinden biri olan "ehli hadis" düşüncesinin "hadisler vahiydir" söylemini kurana onaylatmak amacıyla necm suresi 3.ve 4. ayetlerini bağlamından kopartıp bektaşi misali okuyarak zorlama bir neticeye vardığını görmekteyiz. "O HEVASINDAN KONUŞMUYOR, KONUŞTUĞU KENDİSİNE VAHYEDİLEN BİR VAHİYDİR" ayetinin devamını okumadan ve önkabulunu kur'ana onaylatma düşüncesinin ürünü olan "hadisler vahiydir" söylemi acaba masum bir söylemmidir yoksa kitaplarını tahrif eden ehli kitabın yaptığının bir benzerimidir.
Necm suresini bağlamından koparmadan okuduğumuzda diğer ayetlerde örneklerini gördüğümüz, müşriklerin kurana ve resulullah(sav) e olan şiddetli itrazlarına karşı , kendilerine okunmakta olan sözlerin Muhammed (sav) in sözleri değil Allah azze ve celleden kendisine indirilen vahiy olduğunu ve bu vahyi indiren cebrailin vasıflarının anlatıldığını görürüz. Durum böyle iken bu ayetleri resululllah (sav) in söylediği rivayetleride aynı vahiy içine katarsak ehli kitabın tevrata ve incili yaptığı tahrifin aynısını bizde kurana yapmış oluruz. Resullulah (sav) dan bize gelen rivayetleri namazlarda okunmayan vahiy (yani gayri metluv vahiy) olarak adlandırmak Allaha ve resule atılan en büyük iftiralardan biridir.
Ehli hadis ekolu vahiy kavramını altüst edip vahyi ikiye ayırarak yanına birde namazlarda okunmayan vahiy yani" gayri metluv vahiy " şeklinde bir ayrıma tabi tutması söylemiminin alt yapısını hicr suresinin 9. ayeti olan "muhakkak zikri biz indirdik onu koruyacak olanda biziz"ayetindeki "ezzikir" kavramınıda bağlamından kopararak sünnetinde kuran gibi indirilmiş bir vahiy olduğunu idda etmiştir. Bu iddalarınıda resulullah (sav) e bir hadis söyleterek destekleme yoluna gitmişlerdir . hadis literatüründe "erike hadisi" şeklinde bilinen bu hadiste resulullah güya" bana kuranla birlikte bir misli daha indirildi " demiştir.
Tasavvuf ekolunun resulullah (sav) in bedenini yücelterek onun esas görevini arkaya atmasına denk olarak ehli hadis ekolude onun sözlerini kuran seviyesinde yücelterek onun görevini arkaya atmıştır. görünüşte birbirlerine düşman olan bu iki ekol resulullah (sav) in esas görevini dışlayarak kur'anı terketmekte birbirleri ile kardeşçe geçinmektedirler.
Ehli hadisin rivayetleri kuran seviyesine çıkarmak için kullandıkları söylemlerden biriside bize kuranın, rivayet şeklinde geldiği yolundadır.Yani bize hadisler ne yolla gelmişşse kur'anda o yolla gelmiştir ve dolayısıyla ikiside güveniilirlik bakımından eşittir. Yani kuranın korunduğu gibi hadislerde korunmuştur.Bu sözler apaçık bir bühtandır. Allah azze ve celleden cebrail vasitası ile muhammed as a inen kitap indiği şekli ile yazıya geçmiştir. Bugün elimizde olan kur'anı kerim o gün indiği şekli ile bize kadar gelmiştir ve kıyamete kadarda böyle gidecektir. Halbuki bugün elimizdeki rivayet kitaplarında resulullah (sav) e ait olduğu idda edilen sözleri sahabeler, ehli hadisin aksine vahiy olarak görmemişlerdir. Ve bu sözlerin çok küçük bir kısmı hayatında iken yazıya geçmiştir. Bu yazma konusu ile ilgili olarak kuranla karışma korkusuyla hadis yazımının yasaklanıp daha sonra serbest bırakılma meselesinide hatırlatalım.
Hadisleri kur'ana eşdeğer tutarak kuranda bize rivayet ile gelmiştir şeklinde bir söylemin arka planındaki tehlike ise hadisleri kuran ile aynı seviyeye çıkaralım derken kuranı rivayet derecesine indirmektir. Bu şekilde bir anlayışın kuranın mevsukiyetine gölge düşüreceğini unutmayalım. Madem hadislerde kuran ile aynı seviyededir , kur'anıda hadisler gibi sahih olan olmayan mevzu olan olmayan hadisler gibi , sahih olan olmayan ayetler, mevzu olan olmayan ayetler gibi bir ayrıma tabi tutalım diyenlere acaba hadisleri kur'an gibi gören düşünce sahipleri ne cevap verir?.
Bu hadis külliyatının kurana eşdeğer tutulmasının getirdiği bir tehlikeli durumda şudur. Bilidiğimiz gibi kur'anda ehli kitabın tevrati ve incili Allahtan geldiği şekli ile muhafaza etmeyip tahrif etmeleri bizlere anlatılır. Bunu rabbimiz bizlere anlatma nedenlerinden biride bizimde kur'ana karşı aynı tahrifi yapmamamızı hatırlatmak içindir. tevratın mahiyetini incelediğimiz zaman talmud adını verdikleri bir tevratın yanına ilave bir kitapları daha vardır bu talmudunda mişna ve gemera adlı iki ayrı bölümü vardır . yahudiler bunlarıda muharref tevrata ilaveten Allahın kitabı olarak kabul ederler veyahudiler için tevrat ile aynıdır.
Bugün bir kısım müslümanların kütübü sitte, kütübü tis'a adı altında toplanan hadis kitaplarına atfettikleri değer yahudilerin tevratın yanına koydukları ve muharref tevrata eş tuttukları talmud, mişna ve gemeradan ne farkı vardır?. Peki öyleyse bu hadis külliyatına atfedilmesi gereken değer acaba nedir?.
Öncelikle bir müslüman için kur'an dışında bir vahiy olamaz. . Yani namaz dışında okunan vahiy diye bir kavram Allaha iftiradan başka birşey değilidr. Bu kur'anın dışında kalan bize hadis külliyatı adı altında gelen kütübü sitte , kütübü tis'a vb gibi kitapların bizim için ifade etmesi gereken değeri ise bu kitapların içinde resulullah (sav) in söylediği iddia edilen sözlerin var olduğudur. Bu sözlerin içinde sahih olanlar olduğu gibi sahih olmayanlarda vardır. Mesela bugün buhari için çokça duyduğumuz bir söz olan "Allahın kitabından sonra ikinci sahih kitap" şeklinde bir değerendirme Allahın kitabını küçümsemekten başka bir şey değildir. Bize adı ne olursa olsun rivayet şeklinde gelen bir haberin doğruluğunu ölçmek için kullanacağımız tek ölçü KUR'AN ölçüsüdür.
Sonuç olarak necm suresi 3. ve 4. hicr suresi 9, ayetini bağlamından kopararak kendi oluşturdukları "hadisler vahiydir" düşüncesine dayanak yapılmaya çalışılan ayetler, sure ve kuran bütünlüğü gözönüne alındığı zaman bunların "KURANDAN BAŞKA BİR VAHİY OLMADIĞINA" işaret eden ayetler olduğu, vahiy kavramının içini delik deşik ederek vahyi ikiye ayıran düşüncenin ancak kuran ayetlerinin tahrifi sonunda kurandan onay alabileceği,Hadisleri vahiy olarak kabul etmenin arkasındaki tehlikenin kuranı rivayetler derecesine indirmek olduğu, hadisleri kur'an ile eşdeğer görmenin yahudilerin muharref tevratın yanına koydukları talmud, mişna ve gemeraya verdikleri değer ile aynı olduğu ve bu durumunda kitaplarını direk olarak tahrif eden yahudi ve hıristiyanların düştükleri durumun bir başka versiyonu olan kitabı endirek olarak tahrif etme tehlikesidir. Kitaplarının yanına ek kitaplar koyarak Allahın kitabını tahrif eden yahudiler gibi olmak istemiyorsak kur'anın yanına eşdeğer vahiy kitabı olarak hiçbir kitap koymamak, kuran dışında bize rivayetler şeklinde gelen haberleri ise doğruluk derecesi kur'an ölçüsüne vurulmak suretiyle anlaşılması gereken haberler olduğu şeklinde bir anlayışa sahip olmak bizleri ehli kitabın içine düştüğü durumdan kurtaracaktır.
RABBİMİZ BİZLERİ KUR'ANI, KUR'AN DOĞRULTUSUNDA ANLAYAN KULLARINDAN KILSIN AMİN