(Kur'an'da etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
(Kur'an'da etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2017 Pazartesi

Kur'an Av Köpeğinin Nasıl Yetiştirileceğini Yazıyor mu? (Kur'an'da Namazı Bulamayanlara)

Yazımızın başlığını okuyanların Böyle soru mu olur, Kur'an'da böyle şeyler yazar mı? şeklinde itirazlarının olması gayet doğaldır. Yazımıza böyle bir başlık atma sebebimiz, Kur'an içinden böyle bir sorunun cevabını aramak değil, Kur'an'da her şeyin teferruatlı olarak bildirildiği iddiası üzerinden, namazın Kur'an'da teferruatının bildirilmemiş olmasına dayanılarak,
Kur'an'da namaz yoktur iddiasının ortaya atılmasının, ne kadar tutarlı bir iddia olduğunu ele almaya çalışmaktır.

[005.004] Sana, kendilerine neyin helal kılındığını sorarlar. De ki: «Bütün temiz şeyler size helal kılındı.» Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakaladıklarından da -üzerlerine Allah'ın adını anarak- yiyin. Allah'tan korkup-sakının. Şüphesiz Allah, hesabı çabuk görendir.

Maide s. 4. ayetinde, kendilerine neyin helal olduğunu soranlara verilen cevabın içindeki, "Allah'ın size öğrettiği gibi öğretip yetiştirdiğiniz avcı hayvanlarının yakaladıklarından da" cümlesinde, Allah (c.c) nin insanlara av için köpek yetiştirmeyi öğrettiğini beyan etmiş olduğunu görmekteyiz. 

Şimdi bu konuyu Kur'an'da her şey teferruatlı şekilde var diyen, namazın nasıl kılındığının Kur'an'da teferruatlı olarak anlatılmamış olduğundan yola çıkarak namazı ret eden, hatta bu ibadeti şirk olarak niteleyen, bazı kimselerin mantığı üzerinden incelemeye çalışalım.

Dikkat edilirse ayet içinde avcı köpekler için, Allah'ın size öğrettiği gibi ifadesi kullanılmaktadır. Bu kimselere bu öğretmenin teferruatının Kur'an'ın neresinde olduğu sorulacak olsa, haklı olarak böyle bir teferruatın olmadığı söyleyeceklerdir, zaten Kur'an'da böyle bir bilginin olması da beklenemez. Yine bu kimselere, Peki bu insanlar köpek eğitmeyi nasıl öğrendiler? diye soracak olsak, bu bilginin insanlığın ortak hafızasının bir ürünü olduğu, bu ayete ilk muhatap olan insanların, kendilerinden önce yaşamış insanların bilgi birikiminin bir sonucu olarak, avcı köpek yetiştirmeyi bildikleri söyleyecekler, ve bu söylediklerinde de kesinkes haklı olacaklardır.

Evet Kur'an'ın ilk muhatapları avcı köpek yetiştirmeyi, binlerce senedir devam eden insan neslinin tecrübi bilgiler sonucunda sahip olduğu ve ortak hafıza haline gelmiş bilgi birikimlerinin bir sonucu olarak bildikleri için, Kur'an avcı köpeklerin nasıl yetiştirileceği konusunda herhangi bir bilgi vermemiş, zaten böyle bir bilgiyi vermesi de beklenemezdi.

Kur'an 1500 sene önce Mekke ve Medine şehirlerinde yaşayan insanlara inerken, bu insanlar yeryüzünde ilk olarak yaratılan, hiç bir şeyden habersiz yaşayan insanlar değildi. Bu insanlar binlerce yıldır yeryüzünde yaşayan insanlık ailesinin, Arap yarımadasında yaşayan fertleri idi. Bu insanların sahip oldukları bilgiler, kendilerinden önce yaşamış olan insanların, binlerce yıldır çeşitli evrelerden geçerek öğrendiği tecrübi bilgilerden başka bir şey değildi. 

Av için köpek yetiştirmek, binlerce yıllık geçmişi olan insanlığın sahip olduğu tecrübi bilgilerden bir tanesi olup, Araplar da bu bilgiler yolu ile av köpeği yetiştirmeyi bilmekteydiler. Binlerce yıllık insanlık ailesinin fertleri olan Mekke ve Medine'de yaşayan insanlara inen Kur'an içindeki bilgiler, bu insanların daha önce hiç duymadıkları, ilk defa Muhammed (a.s) ın ağzından dökülen ayetler sayesinde öğrendikleri bilgiler hiç değildi.

Kur'an'da namaz olmadığı iddiası içinde olan kimselerin asıl sorunu, Kur'an'ın ne liği konusunda sahip oldukları bilgilerin problemli olmasıdır. Bu kimseler, Mekke ve Medine'de yaşayan insanların yeryüzünde yaşayan ilk insan topluluğu, Kur'an'ın insanlar için inen ilk kitap, Muhammed (a.s) ın ise ilk peygamber olduğu gibi bir düşünce içinde Kur'an'a yaklaşım sergiledikleri için, bazı konularda vardıkları sonuçların bir çoğu da bu yüzden problem arz etmektedir.

Böyle bir yaklaşım içinde Kur'an'ı okuyan bu kimselerde, bugün insanlar tarafından ifa edilen namaz ibadetinin detaylarının Kur'an içinde olması gerektiği zannı hakim olduğu için, namaz ibadetinin detaylarının Kur'an'da verilmemiş olmasının, böyle bir ibadetin Kur'an'ın emri olamayacağı düşüncesini doğurmuştur.

Bazı Kur'an ayetlerinin bağlam ve bütünlük gözetilmeden okunması sonucunda yanlış anlaşılması, bu kimselerin sahip oldukları kanıyı güçlendirdiğini zannetmelerine de sebep olmaktadır. 

Enam s. 38. ayetinde BİZ KİTAP'TA HİÇ BİR ŞEYİ EKSİK BIRAKMADIK cümlesindeki KİTAP kelimesinin Kur'an'ı kast ettiği düşüncesi, bu kimselerin düştükleri en büyük yanılgılardan bir tanesidir. Bu ayet içindeki kitap kelimesinin Kur'an'ı işaret ettiğini düşünen kimseler, Demek ki bu kitapta hiç bir şey eksik değilmiş namaz anlatılmadığına göre öyleyse namaz diye bir şey de yoktur diyerek, büyük bir hataya düşmektedirler.

El Kitap kelimesi, Kur'an içinde en fazla geçen kelimelerden bir tanesi olup, geçtiği ayet içinde anlamını bulan bir kelimedir. Bu kelime bazı yerlerde Kur'an'ı işaret etmesine rağmen, Kur'an içinde geçtiği bütün ayetlerde Kur'an anlamına gelmez. Enam s. 38. ayetinde geçen bu kelime, Allah (c.c) nin ilmini ifade etmekte, ve hiç bir şeyin bu ilmin dışında olmadığını ifade etmektedir.

Kur'an ilk defa yaşam sahasına inen insanlara hitap eden bir kitap olmadığı için, bu kitap içinde her şeyin detayını aramak doğru bir yaklaşım değildir. Kur'an'ın eksiksiz olduğunu iddia etmek için bağlam ve bütünlük gözetmeden bir okuma yaparak eksik olmadığına dair delil bulduğunu zannetmek ise hiç doğru bir yaklaşım değildir.

Kur'an'ın namaz adı ile bildiğimiz ibadetin detaylarını vermemiş olmasının sebebi, bu ibadetin ilk defa Mekke ve Medine'de yaşayan insanlara, Muhammed (a.s) a nazil olan Kur'an tarafından emredilmemiş olduğundan dolayıdır. Kur'an nazil olmadan önce bu ibadet, insanlar tarafından bilinen ve icra edilmekte idi. Bu ibadetteki asıl problem şekillerinde değil, kime karşı icra edileceğinde idi. Kur'an bu ibadetin icra ediliş şeklini vaz etmek için değil, Allah (c.c) dışındaki putlara karşı yapılmasından dolayı insanların şirk içine düştüklerini, bu ibadetin yapılması gereken tek ve yegane ilahın Allah (c.c) nin kendisi olduğunu yeniden hatırlatmak için gelmiştir.

Bu noktada, Bu ibadetin önceden bilindiğine ve icra edildiğine dair olan bilginin kaynağı nedir? sorusu sorulacak ve cevabı istenecektir. 




Kur'an'da namazın olmadığını iddia edenler, bu ibadeti müşrik ibadeti olduğu gerekçesi ile ret ettiklerini öne sürmektedirler. Bu iddialarına sundukları delil ise, arkeolojik bulgularda ele geçen, namazın şekillerini icra eden insan heykelleridir. Salim bir akılla düşünen insan için bu heykeller, namazın insanlığın kadim bir ibadeti olduğuna dair en büyük görsel delili teşkil etmektedirler. Arkeolojik bulgular ile Kur'an arasında bağ kurmasını iyi bilen bir kimse için, bu bulgular, namazı ret etmek için değil kabul etmek için delil olabilecek önemli bulgulardır.

Bizim namaz adı ile bildiğimiz ibadet şekilleri insanlığın tarih boyunca icra ettiği ritüellerden olup, asıl mesele onun şeklinde değil, bu şekilsel ibadetin kime karşı yapılması gerektiği noktasında, yani özünde düğümlenmektedir.

İnsan, fıtratında kendisinden yüce olduğuna inandığı varlığa karşı tazimde bulunmak gibi özelliğe sahip olarak yaratılmıştır. İnsan, tarihin bazı zamanlarında kendisinde bulunan bu özelliği nasıl kullanacağı yönünde sapmalar göstermiş, Allah (c.c) bu sapmalara karşı doğru olanı göstermek için tarih boyunca elçiler ve onlarla beraber kitaplar göndermek sureti ile yanlışlara karşı onları uyarmıştır.

Kur'an'ın nüzulü öncesi Mekke, bu sapmaların yaşandığı bir şehir olarak tarih sahnesinde yer alan şehirlerden birisidir. Kur'an bu şehirde yaşayan insanlara, içinde bulundukları şirk inancının onları nereye götüreceğini haber vermek sureti ile yanlışlarına karşı uyarmış, doğruları hatırlatmıştır. Bizim namaz olarak bildiğimiz, Kıyam-Rüku-Secde'den müteşekkil olan ritüel, Arap toplumunda insanlığın ortak hafızasının bir ürünü olarak icra edilen ibadetlerden bir tanesidir. 

Mekkeliler tarafından icra edilen bu ibadet, bilinen formları ile uygulanışı Allah'a değil, ona ortak koştukları putlara has kılınmak sureti ile şirk bulaştırılmış bir hale sokulmuş olmasından dolayı, Kur'an bu konu üzerinde yoğunlaşmış, insanların bu yanlıştan nasıl kurtulacaklarına dair bilgiler vermiştir. 

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmanın yanlışlığı.

Bu hataları yaşamış bir insan olarak, Kur'an konusunda yaptığımız ilk yanlış, geleneğin hatalarına karşı çıkmakta kullandığımız argümanlar ve üsluptur. Yıllar önce elimize ilk Kur'an aldığımız zaman, Kur'an'ın anlattığı din ile, diğer kitapların anlattığı din arasındaki farkı gördüğümüzde, hepimizin gözleri fal taşı gibi açılmış, geleneğe karşı amansız bir savaş başlatmıştık. Yıllar geçtikten sonra, geleneğe karşı açtığımız bu savaşta stratejik hatalar yaptığımızı fark ederek, bu hataları telafi etmek yoluna gitmeye çalışmamıza rağmen, bizim tekrarladığımız hataların aynısının tekrarlandığını gördüğümüz için, bazı uyarılar yapmanın gerekli olduğuna inanmaktayız.

Gelenekteki din algısının yanlış olduğu düşüncesini aynen korumakta olduğumuzu hatırlatarak, Kur'an üzerine kuracağımız din algısının değişmesi gerektiği üzerinden yola çıkarak, bu kitabın önce ne ve nasıl bir kitap olduğu konusunda yeniden bir düşünce arayışlarına girdik. Geleneksel din anlayışının Kur'an'ın önüne geçirdiği kitaplara yönlenmeden bu kitabın doğru anlaşılmasının yolunun yine kendi içinde olduğunu gördük.

Yaptığımız ilk ve önemli hata, Kur'an'ın 1500 sene önce Arap yarımadasında yaşayan, ve binlerce yıllık insanlık tarihinin fertleri olan bir topluluğa inmiş olduğu gerçeğini ıskalamış olmak idi. Geleneksel din algısını ret edelim derken nerede durulması gerektiği bilmeden, geçmişe ait önümüzde ne var ne yok süpürerek büyük bir hata içine girmiş olduk. Birde bunlara yaşadığımız hayat içinde gördüğümüz dindar bir hayat yaşayan, fakat dinleri onları kötülüklerden alıkoymamış Müslümanları gördüğümüzde, onlar gibi olmamak adına, bazı dini ritüelleri inkar etmeyi bir görev saymayı ilave edince her şey tamam oldu sandık.

Nazil olduğu toplumun yaşam gerçeklerini hesaba katmadan okunan bir Kur'an, bir çoğumuzu tatmin etmeyerek, deizme hatta ateizme kaymasına sebep oldu. Çünkü okuduğumuz kitabın hitap ettiği İlk Muhataplar olarak isimlendirebileceğimiz bir kitlesi vardı, ve ayetler önce bu kimselerin yaşadığı sosyokültürel ortam dikkate alınarak nazil olmuştu. Bu durumu dikkate almayan okumalar yapmamızın sonucunda Kur'an'da bir çok hata bularak !!! bu kitabı ret eden insanlara şahit olmanın acısını hala içimizdedir.

Kur'an'ın belirli kişiler tarafından anlaşılacağı iddiasına karşılık, bizlerin bu kitabı herkesin anlayacağı iddiası, dürüst ve samimi bir iddia olmasına rağmen, nasıl anlaşılacağı konusunda yaptığımız yöntem hataları, bugün namaz, oruç, hac, kıble gibi hayati kelimeler üzerinde tartışmalar yapmamızı beraberinde getirmiştir. 

Kur'an'ın çağlar üstü tevhidi merkezli mesajı şayet doğru anlaşılmış olsaydı, bugün bunları tartışmak yerine insanların şirk batağından nasıl kurtulabileceğine dair çözümler üretmeye çalışarak, elçilerin yolunun yılmaz bir takipçisi olabilirdik.

Böyle bir öz eleştiriyi neden yapmak ihtiyacı duyduk?. 

İnsanlar sahip oldukları bilgileri birbirlerinden öğrenerek hayat yolunda ilerlerler. Tecrübi Bilgi dediğimiz şey, insanların binlerce yıldır deneme yanılma yolu ile öğrendiği ve bir sonraki nesillere aktardıkları bilgidir. İnsanlar kendilerinden öncekilerin sahip oldukları bilgilerin üzerine ilaveler yaparak bugüne gelmişlerdir. Tekerleğin icadından itibaren başlayan ve binlerce yıldır süren insanlığın sahip olduğu bilgiler, bizleri bugüne getirmiştir. Bugün sahip olunan bilgilerin üzerine yeni bilgiler konulmak sureti ile insanlar yeni bilgilere kavuşacak bu süreç kıyamete kadar böyle devam edecektir. 

Bizde geçmişte yaşadığımız tecrübeleri aktarmaya çalışarak, bizim yaptığımız hataları başkalarının tekrarlamamasını amaçlayarak, Kur'an adına sahip olacağımız bilginin daha doğru nasıl elde edilebileceği konusundaki düşüncelerimizi elimizden geldiğince aktarmaya çalışmaktayız 


Sonuç olarak; Kur'an'ın nazil olduğu sosyokültürel arka planın dikkate alınmamak sureti ile anlaşılmaya çalışılması, beraberinde bir takım yanlış çıkarımlara sebep olmuş, bu yanlışların başında ise, insanlığın kadim ibadeti olan namazın müşrik ibadeti olduğu sonucuna varılmıştır. 
Bu ibadetin müşrikler tarafından icra edilmesinin sebepleri eğer dikkatlice araştırılmış olsa idi, bu iddianın ne kadar tutarsız bir iddia olduğu anlaşılabilirdi. Kur'an nazil olduğu toplumdaki yanlış inançları doğruya kanalize etmek için inen bir kitap olduğuna göre, müşrikler tarafından icra edilen namazın nasıl doğru bir şekilde icra edileceğini de öğretmektedir. 

Namazın şeklinin Kur'an'da tarif edilmemiş olmasının sebebi, bu ibadetin şeklen müşrikler tarafından önceden beri ifa ediliyor olmasındandır. Bu noktada asıl sorun namazın şirk bulaştırılmış olarak ifa ediliyor olmasındadır. Kur'an bu yanlışı düzelterek, şirk eylemi olarak icra edilen bir ritüeli tevhit eylemi haline çevirmiştir. 

                                       EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.