Kur'an meseller ile yaptığı anlatımlarda, görsel bir metodu
kullanarak muhataplarının zihninde bilindik şeylerle benzetme yaparak,
verilmek istenilen mesajın anlaşılmasında kolaylık sağlamaktadır. Bu
yazımızda TAHRİM Suresi son ayetlerinde verilen "dört kadın" örneğinin
hayat içindeki yansımalarını okumaya çalışacağız.
[066.010] Allah,
inkâr edenlere, Nuh'un karısı ile Lût'un karısını misal verdi. Bu
ikisi, kullarımızdan iki sâlih kişinin (nikâhları) altında iken onlara
hainlik ettiler. Kocaları Allah'tan gelen hiçbir şeyi onlardan savamadı.
Onlara: Haydi, ateşe girenlerle beraber siz de girin! denildi.
[066.011]
Allah, inananlara da Firavun'un karısını misal gösterdi. O: Rabbim!
Bana katında, cennette bir ev yap; beni Firavun'dan ve onun (kötü)
işinden koru ve beni zalimler topluluğundan kurtar! demişti.
[066.012] İffetini
korumuş olan, İmran kızı Meryem'i de (Allah örnek gösterdi). Biz, ona
ruhumuzdan üfledik ve Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etti. O
gönülden itaat edenlerdendi.
Nuh(a.s) ve
Lut(a.s), Allah(c.c)'nin göndermiş olduğu elçilerden iki tanesidir. Bu
elçiler, Allah(c.c)'den aldıkları vahyi en yakınlarından başlayarak
tebliğ etmek gibi bir mecburiyetleri olduğunu bilerek, en yakınları olan
eşleri ve çocuklarına bu tebliğleri mutlaka iletmişlerdir (ŞUARA 214).
Bütün elçilerin tebliğ süreçlerinde dikkat etmeleri gereken önemli bir
nokta vardır ki o da; kimsenin üzerinde inanması için bir baskı
kuramayacaklarıdır. Muhammed(a.s)'a müteaddit kereler "kimse üzerine vekil gönderilmediği, zorlayıcı olmadığı" vb. ikazlarla bu durum ona ve bizlere hatırlatılmıştır.
En yakınlarının elçi olmalarına rağmen iman etmeyenler ile ilgili ayetlerden birkaç ibretli mesaj çıkarmak mümkündür.
En
yakınlarının elçi olmuş olması, onların yakınlarının iman etmeleri
konusunda onlara herhangi bir üstünlük sağlamıyor. En yakınının elçi
olmuş olması, o kişilere elçiler tarafından hiçbir surette yardım
edilmesi gibi bir durum içine sokmuyor. Hesap günü için gerekli olan
kriterlerde, birilerinin yakını olmak gibi bir durum söz konusu
değildir. Hesap günü herkes dünya hayatında yapmış oldukları ile hesap
meydanına gelecek ve yanlarında asla şefaatçi olarak kimseler
olmayacaktır.
Bu konuya elçiler açısından baktığımızda, en yakınına sesinin duyuramamış biri olarak görülerek başkaları tarafından "sen önce karına, oğluna anlat"
şeklinde itirazların gelmesi, bu konuda onların hata içinde olduklarını
göstermez. İman etmek veya etmemek şeklinde ortaya çıkan durum kişinin
iradesi sonucu alınmış bir karar olup, bu kararın verilmesinde en
yakınlarının herhangi bir dahli olmayabilir. En yakınları elçi olan veya
en azılı müşrik olanların, onların imanından veya imansızlığından
etkilenmeyerek özgür iradeleri ile imanı veya imansızlığı seçmiş
olmaları bunu göstermektedir.
Yukardaki
ayetlerde anlatılan durumlar sadece o elçilerin hayatları ile sınırlı
değildir. Bugün yaşadığımız hayat içinde, en yakınlarımız ile inanç
yönünden farklı düşünerek bir ayrışım içinde olabiliriz. Kadın kocası,
koca karısı, anne kızı veya oğlu, baba kızı veya oğlu, kız veya erkek
evlat anne veya babasıyla inanç yönünden ayrı kulvarlarda olabilir.
İnanan
insan tarafından baktığımızda, en yakınlarına gerekli olan bilgileri
tebliğ ettiği halde onların iman etmemiş olmaları, inanan insanlara
karşı başkaları tarafından bir koz olarak kullanılmamalıdır. Bu kişiler
kendi aile bireyleri dışındaki birisine bir konuda gerekli olan tebliği
yapmaya kalktığı zaman, muhatap kişinin "sen önce yakınlarına söyle bunları" diyerek bu kişiyi rencide etmeye asla hakkı yoktur.
Bu
yapıda olan ailelerde en fazla rahatsızlık duyan kesim iman eden taraf
olup, karşısındaki insanların ne kadar yanlış içinde olduğunu ve
sonlarının hüsran olacaklarını bildikleri için haklı olarak
üzülmektedirler. Maaleseftir ki onları zorlayıcı bir yol kullanmak fayda
yerine zarar getirecek ve onların daha da uzaklaşmasına sebep
olacaktır.
TAHRİM 10 ayetinde iman etmeyen bir
kadın örneğine karşın, 11. ayette iman eden bir kadın örneği
verilmektedir. Bu kadın, kocası bir hükümdar olmasına rağmen onun
verdiğini değil, Allah(c.c)'nin verdiğini tercih ederek dünya hayatını
ahirete değişmemenin nasıl olabileceğinin canlı bir örneğini
sergilemektedir.
TAHRİM 10-11 ayetlerinin bize
dönük mesajını okumaya çalıştığımızda; hayatımızın bir kesitinde inanç
yönünden en yakınlarımız ile bir ayrışım içine girmemizin mümkün olacağı
ve bu durum içinde bizlerin nasıl bir davranış sergilememiz hususunda
yaşanmış örnekler misal verilerek davranış biçimi önerilmektedir.
Sabırlı davranışlar sergileyerek onları zorlamadan, bıktırmadan
izlenecek bir yol onlar için faydalı olabilir ve istenilen yola
girmeleri gerçekleşebilir. Ancak inatçı bir tutum sergileyenler için
maalesef yapacak bir şeyimiz de olmayabiliyor. Bu durumda olan insanlara
karşı olması gereken davranış yollarımız, Muhammed(a.s)'a indirilen
ayetlerde bolca mevcuttur.
TAHRİM 12 ayetinde;
dördüncü olarak Meryem örnek verilmektedir. Onun ırzını korumuş olduğuna
dair vurgu yapılması; İsa(a.s)'ı babasız olarak dünyaya getirmiş olması
neticesinde kavmi tarafından iffetsizlik ile suçlanmasına karşın, onun
Rabbi tarafından temize çıkarılması ve aklanmasıdır.
Ona
ruh üflenerek Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik etmesinin ne
anlama gelebileceği konusunu biraz açmak istiyoruz. Bu konuda benzer bir
ayeti ENBİYA Suresi'nde görmekteyiz.
[021.091] Mahrem yerini koruyana da ruhumuzdan üflemiş; onu da, oğlunu da alemler için bir ayet kılmıştık.
Meryem'e üflenen ruhu anlamanın yolunun, Adem'e üflenen ruhu anlamaktan geçtiğini düşünmekteyiz.
[015.028-9] Rabbin
meleklere: «Ben, balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan
yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye kapanın»
demişti.
[038.071-2] Rabbin meleklere
şöyle demişti: «Ben çamurdan bir insan yaratacağım. Onu yapıp ruhumdan
ona üflediğim zaman ona secdeye kapanın.»
Ruh
üflenmesi sadece Adem'e has bir olay olmayıp, onun prototip bir insan
olmuş olması ile onunla ilgili ayetlerde geçmektedir. Ruh üflenmesi
olayının bütün insanlara has bir durum olmasını SECDE Suresi ayetlerinde
görmekteyiz.
[032.007-009] Yarattığı
her şeyi güzel yaratan, insanı başlangıçta çamurdan yaratan, sonra onun
soyunu, bayağı bir suyun özünden yapan, sonra onu şekillendirip ruhundan
ona üfleyen Allah'tır. Size kulaklar, gözler, gönüller verilmiştir.
Öyleyken, pek az şükrediyorsunuz.
SECDE Suresi
ayetlerinde bütün insanların yaratılış süreci anlatılarak, ayet içinde
geçen duyu organları olan kulak (SEMİ), göz (BASAR) ve gönül (FUAD);
onlara ruh üflenmesi yani hayatiyet kazandırılması ile birlikte
zikredilmektedir.
Semi, basar ve fuad olarak
zikredilen duyu organları, insan ile hayvanı birbirinden ayıran
unsurlardır. Çünkü hayvanlar ve insanlara ruh üflenerek hayatiyet
verilmiştir; burası insan ile hayvan arasındaki ortak bağdır. İnsanı
hayvandan ayıran nokta ise; "semi, basar ve fuad" olarak zikredilen duyu
organları olup, bunlarla vahyi algılayarak yaratılışlarına uygun
davranmak gibi bir zorunluluk içinde olmalarıdır.
[016.078] Ve
Allah sizi analarınızın karınlarından öyle bir halde çıkardı ki hiç bir
şey bilmiyordunuz, öyle iken size, işitme, gözler, gönüller verdi ki
şükredesiniz
[023.078] Halbuki sizin için o kulağı, o gözleri, o Gönülleri inşa eden o siz, pek az şükrediyorsunuz
[067.023] De ki: «Sizi yaratan, size kulaklar gözler ve gönüller veren O'dur. Ne kadar az şükrediyorsunuz!»
Allah(c.c);
ruh üfleyerek ve onları semi, basar ve fuad sahipleri kılarak bir takım
yükümlülükler vermiş ve bunları tarih boyunca elçileri ile
bildirmiştir. Elçilerin getirdiklerini kabul etmeyenler için kör, sağır,
dilsiz, hayvan gibi ifadeler kullanılarak, duyu organlarını gereği gibi
kullanmadıkları ifade edilir.
[002.018] Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, bu yüzden doğru yola dönmezler.
[006.039] Ayetlerimizi
yalanlayanlar karanlıklarda kalmış sağır ve dilsizlerdir. Allah kimi
dilerse onu saptırır ve kimi dilerse onu doğru yola koyar.
[007.179] And
olsun ki, cehennem için de birçok cin ve insan yarattık; onların
kalbleri vardır ama anlamazlar; gözleri vardır ama görmezler; kulakları
vardır ama işitmezler. İşte bunlar hayvanlar gibi hatta daha
sapıktırlar. İşte bunlar gafillerdir.
Verdiğimiz
ayet mealleri ışığında konuya geri dönecek olursak; Meryem'e ruh
üflenerek semi, basar ve fuad verilmesi onları gereği gibi kullanmış
olduğunu göstermektedir. Kendisine verilen duyu organlarını kullanarak
Rabbinin kelimelerini ve kitaplarını tasdik eden Meryem örneği, kendisi
gibi kadın olanlara olduğu gibi bütün insanlar için de bir örnektir.
TAHRİM
10-12 ayetlerinde gördüğümüz insan tiplerini Nuh, Lut, Firavun'un Eşi
ve Meryem olarak bir gruba, Nuh ve Lut'un eşlerini ve Firavun'u ayrı bir
gruba koyarak, bunlardaki ortak payda olan semi, basar ve fuadın
çalışmasına ve çalışmamasına örnek insanlar olarak görebiliriz.
Ayetlerde geçen bütün insanlara ruh üflenmiş, onlara duyu organları
verilmiş fakat bir kısmı bunu kullanmış, bir kısmı kullanmayarak
körleşmiştir.
Sonuç olarak; geçmişte yaşamış
olan insanların yaşadıkları hayattan kesitler sunularak onların
başlarından geçenlerin anlatılması, onlardan sonra yaşayan bizler için
örnek teşkil etme amacına binaendir. Kendimizi bir an için ayetlerde
geçen isimlerin yerine koyarak okuduğumuz zaman; Nuh(a.s) ve Lut(a.s)
açısından olaya baktığımızda farklı, onların eşleri açısından olaya
baktığımızda farklı, Firavun'un eşi tarafından baktığımızda farklı,
Firavun tarafından baktığımızda farklı mesajlar içeriyor olması; her
durumda olan insan için mesajların olduğunu gösterir. Kendisine ruh
üflenerek semi, basar ve fuad verilen yedi kişinin örnek verildiği
ayetlerde, alıcı antenlerini doğru çalıştıran ile çalıştırmayanların
görecekleri akıbet haber verilerek sakınılması ve alıcı antenlerin doğru
çalıştırılarak Nuh, Lut, Firavun'un eşi ve Meryem ile aynı akıbete
kavuşulması öğütlenmektedir.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.