Allah (c.c) göndermiş olduğu elçi ve kitapları ile bizlere , yaşadığımız dünya hayatının geçici , ahiret hayatının ise kalıcı olduğunu beyan etmektedir. Ahiret hayatında , "Cennet" ve "Cehennem" olmak üzere iki mekan olduğunu , bu mekanlarda kalacak olanların , buraları yaşadıkları dünya hayatı içinde yapacak olduğu amelleri ile hak edeceklerini bildirmektedir.
Allah (c.c) Kur'anda, cennet veya cehenneme gidecek olanların, bu mekanları hak etmek için, belirli kimliğe sahip olmaları şartını değil , belirli kriterlere göre bir yaşam sürmelerini gerekli kılmış olsa da , her din mensubu cennete kendilerinin gideceklerini iddia ederek , cennetin rezervasyonunu şimdiden yaparak cenneti tekellerine almışlardır.
Bakara s. 111 ve 112. ayetleri bu durumu bizlere anlatan , cennete gitmenin kriteri konusunda bilgi veren ayetlerdendir.
[002.111] Ve dediler ki: Yahudi ve Hristiyan olanlardan başkası cennete
girmeyecek. Bu onların kuruntusudur. De ki: Eğer sadıklar dan iseniz delilinizi
getirin.
[002.112] Hayır... Kim muhsin olduğu halde yüzünü Allah için salim kılarsa
işte onun için Rabbinin nezdinde mükâfaatı vardır. Ve onların üzerine bir korku
yoktur. Ve onlar mahzun da olmayacaklardır.
Ayetlere baktığımızda , Yahudiler kendilerinin , Hıristiyanlar da kendilerinin cennete gideceklerini söylemektedirler , cenneti tekelleştirme furyasına biz müslümanları da katacak olursak , bizlerde cennete sadece bizim gideceğimizi iddia etmekteyiz. Tekelci mantığa sahip olan ,Yahudi ve Hıristiyanların kendi yollarından başka yolun doğru olmadığı iddiaları başka ayetlerde de geçmektedir.
[002.135] «Yahudi veya Hıristiyan olun ki doğru yolu bulasınız» dediler.
«Doğruya yönelmiş olan ve Allah'a eş koşanlardan olmayan İbrahim'in dinine
uyarız» de.
[004.122-125] İman edip iyi ameller işleyenleri ise altından ırmaklar akan,
içinde ebedi olarak kalacakları cennetlere yerleştireceğiz. Bu Allah'ın
vaadidir. Kim Allah'tan daha doğru sözlü olabilir.O, ne sizin kuruntularınıza, ne de kitap ehlinin kuruntularına göredir. Kim bir
kötülük yaparsa onunla cezalanır ve Allah'tan başka da ne bir koruyucu, ne de
bir yardımcı bulabilir.Erkek olsun kadın olsun kim mümin olarak iyi ve yararlı işler yaparsa, işte
onlar cennete girerler ve zerre kadar bile hakları yenmez.Ve din itibariyle daha güzel kimdir o kimseden ki, muhsin olduğu halde yüzünü
Allah a teslim etmiş, ve Hanîf olarak İbrahim'in milletine tâbi olmuştur.
Allah da İbrahim'i bir dost edinmiştir.
Yahudi ve Hıristiyanlar tarafından dillendirilen , ancak Allah (c.c) tarafından reddedilen tekelci mantığın aynısı bu gün Müslümanlar tarafından dile getirilerek , Müslümanlardan başkasının cennete gidemeyeceği iddia edilmektedir.
Bu yazının konusu Yahudi ve Hıristiyanların da cennete gidebileceği değildir. Yazının konusu belirli bir kimliğe sahip olmak değil , belirli kritere sahip olmak ve bu kriterlerin ne olduğu üzerinedir.
Biz Müslümanlar , Kur'anın reddettiği Yahudi ve Hıristiyan olanların cennete gideceği düşüncesini , aynen devam ettirerek , sadece bizlerin cennete gideceğimiz iddiasını dile getirmekteyiz. Ancak "Müslüman kimliği altında yaşadığımız bu hayat acaba bizi cennete götürmeye yetecek mi ?" sorusunu kendimize sorarak bunun cevabını aramaya çalıştığımız pek söylenemez.
Bu gün "İslam dini"ne mensubiyet adına yaptığımız ameller olan , ve sadece ritüel boyuta indirgenmiş namaz , oruç , hacc gibi ibadetleri ihya etmemiz sonucunda cennete gideceğimiz gibi bir inanç mevcuttur. Bu inanç doğru bir yaklaşım olmayıp , İslam dinini sadece tapınaklarda yaşanan bir din haline , Müslümanları da cami dışında başka dinlere ,yani başka sistemlere tabi olan insanlar haline getirmiştir.
Bu gün insanlara "Din" dediğimiz zaman , bir çoğun aklına , sadece belirli zamanlarda yaşanan ve hayatın bir kısmında hakim olan kurallar akla gelmektedir. Din kavramının hayatın her zamanı ve anına dair söyleyecek sözü olduğu , bir çok kişi tarafından bilinmemekte , veya bilinse dahi bu kuralların artık uygulanamaz olduğu düşüncesidir. Aynı insanlar hayatlarında uyguladıkları veya tabi oldukları kuralların, İslam harici bir din'in kuralları olduğunu maalesef bilmemektedirler.
Cennete nasıl gidilir ve oraya kimler gider?.
Allah (c.c) ayetlerinde , iman edip salih amel işlemek ve Muhsinlerden olmak neticesinde cennete gidileceğini beyan etmektedir, peki bu şartların içi nasıl doldurulur ?. Muhammed (a.s) ve arkadaşları tarafından yaşanan din iman sadece dil ile söylenen bir söz değil , hayat içinde yaşanan bir olgudur , zaman içerisinde iman kavramı etrafında gelişen farklı mülahazalar Kur'anın perspektifinden bakılmaması sonucunda bazılarını memnun etmek için eğilip bükülen bir kavram haline getirilmiştir . Müslümanlar olarak yaptığımız en büyük hata , "İman" kavramının tarifini amele dökmemek sureti ile onu sadece dilde söylenen bir söz haline sokmak olmuştur.
Klasik İslam düşüncesinde iman'ın tarifi , "Dil ile ikrar kalp ile tasdik" şeklinde olup , yüzyıllardır bitmek tükenmez tartışmalardan bir tanesi, "Amel imandan bir cüz müdür değil midir?" tartışmalarıdır. "Ehli sünnet velcemaat" akidesine göre ,ameller imandan bir cüz değildir , eğer ameli imanın bir cüzü sayarsak herkes kafir olur korkusu ile iman sadece dile tahsis edilmiş bu iman'ın ispatı olması gereken amelsiz bir iman, cennetin garantisi !! sayılmıştır.
Hayat sahasından çıkarılmış , ve sadece söze indirgenerek , cennetin garantilendiği bir din söylemi ve tatbiki içine giren biz Müslümanların artık dünyaya söyleyecekleri bir şeyleri kalmamıştır. Bu durum maalesef başta bir Müslümanları ve diğer insanları temeli zulme dayanan beşeri dinlere mahkum etmiştir.
"Salih amel"siz iman sahiplerinin cennete gitme şansları ne kadarsa , "İman"sız salih amel sahiplerinin cennete gitme şansları aynıdır.
Geçmişten gelen , amel imandan bir cüzmü dür değilmi dir ? tartışmalarının temelinde yatan sebeb , Allah (c.c) nin dininin tüm kuralları ile yaşam alanına sokulmak istenilmeyişidir. Amelin imandan bir cüz olmadığı düşüncesi akide olarak dine sokulduğunda , insanlar Allah (c.c) nin dinini hayata pratize etmek gibi bir mecburiyetten kurtulmuş olacaklar , neticede kafalarına göre takılmanın önü açılmış olacaktır. Bu tarif ile, hayata pratize etmek amacı ile indirilmiş olan İslam yaşanan bir hayat içinden çıkarılmış , ortaya çıkan boşluk ise başka sistemler tarafından doldurulmuştur.
Amelsiz iman'ın ne işe yaradığı, bu gün dünya üzerindeki müslümanların durumuna bakıldığında , imansız amel'in ne işe yaradığı ise bu gün dünya üzerinde yaşayan gayri müslimlere baktığımızda daha kolay anlaşılmaktadır.
Bu gün dünya üzerinde yaşayan Müslümanların büyük bir kesiminin "Din" olarak bildikleri en önemli etkinliklerden bir tanesi, bu dinin kutsal kitabı olan Kur'anı okumaktır. Kur'an sadece sevab kazanmak , hastaları iyileştirmek , kızına koca , oğluna eş , işlerin açılması v.s gibi şeylere faydası olan bir kitap haline getirilmiştir.
Biz Müslümanların, kitabımızı bu hale getirmiş olmamız , yaşadığımız dünya hayatı içerisinde bizlerin büyük bir zillet ve meskenet damgası yememize sebep olmuş ve bu damga halen üzerimizdedir. Biz Müslümanların yaptıkları en önemli hatalardan birisi de , "Ayet okumak" denilince sadece Kur'an içindeki ayetlerin okunacağı zannı ile yaşanan bir dini hayatın akla getirilmesidir.
Bizim dışımızdaki insanlar , özellikle Avrupa ve Amerika , Japonya gibi ülkelerde yaşayan insanlar ise, "Ayet okumak" denilince Kur'an dışında olan , "Kainat ayetleri" denilen ayetleri okuyarak büyük bir maddi güce ulaşmışlardır. Kısacası Müslümanlar kitabın bir kısmına , Müslüman olmayanlar ise kitabın diğer bir kısmına iman etmektedirler.
Her iki kesimde ortaya çıkan en büyük eksiklik, "Kitap" kavramı içine giren ayetlerin bütününü okuyamamaktan kaynaklanmaktadır. Kitap ve kainat içindeki ayetlerin birbirinden ayrılarak okunması sonucunda ortaya çıkan durum , içinde yaşadığımız dünyanın kan ve gözyaşı seli içinde boğulmasına sebep olmaktadır.
Cennete gidebilmek için "Kitab" ın tamamı okunmalıdır. Yani , kevni ayetleri sadece bir kesim , kitabi ayetleri sadece bir kesim okumamalıdır. Kevni ayetlerin okunması sonucu batılılar tarafından elde edilen güç servet doğru kullanılmayarak , emperyalist amaçlar için kullanılmaya başlanmıştır. Bu durum ise,"kevni ayetleri okuma klavuzu" diyebileceğimiz Kur'anın, batılı emperyalistler tarafından okunmayarak bir nevi canavara dönüşmelerini beraberinde getirmiştir.
Biz Müslümanların Kur'an okuması şu misale benzemektedir ; Herhangi bir beyaz eşya bayiinden aldığımız buzdolabı televizyon v.s gibi eşyanın içinde bulunan kullanma klavuzunu sadece okumak sureti ile o eşyanın çalışmasını beklemektir. Halbuki o eşyanın içine kullanma klavuzunun konulma sebebi , o klavuzdaki talimatları okuyarak eşyanın doğru çalışmasını sağlayacak kurulumu yapmaktır.
Müslüman olmayanların ise kevni ayetleri okuması şu misale benzemektedir ; Yapmış oldukları herhangi bir teknoloji ürünü aletin nasıl kullanılması gerektiğine dair olan bilgileri göz ardı ederek , "biz yaptık istediğimiz gibi kullanırız" mantığını güttükleri için yaptıkları teknoloji onların ellerinde bir zulüm aracı haline gelmiştir.
Halbuki Müslümanların yapması gereken şey , Kur'an ile birlikte kevni ayetleri de okumaya çalışmak , Müslüman olmayanların ise , kevni ayetler ile elde edilmiş olan teknolojinin nasıl kullanılması gerektiğini, kitabi ayetlerden öğrenmek olmalıdır.
Batılı emperyalistler tarafından kevni ayetlerin okunması sonucunda elde edilen silahlar başlarından boca edilirken , biz Müslümanların yaptığı şey sadece bu durumun sona ermesi için beddua seansları düzenlemek ve gökten melek inmesini beklemektir. Halbuki Allah (c.c) şu anda gökten melekleri bizler için değil , hak ettikleri için batılı emperyalistler için indirmektedir.
Bizlerin Yahudi ve Hıristiyanlara öykünerek , kendimizi "Seçilmiş kullar" olarak görmemiz , bizi sadece bir aldanma içerisine sokmuş, zillet ve meskenet damgası boynumuzda hala asılı olarak dünya hayatımızı sürdürmekte ve cennette kaç tane huri alacağımızı okuyacağımız salavat adedine bağlayarak avunmaktayız.
Bizler insanları cennet veya cehenneme gönderme memurumu yuz?.
Allah (c.c) cennete gitmek için yapılacak amellerin "Mü'min" olarak yapılma şartını koşmaktadır. Günümüzde bir çok kişi misal olarak, Edison adlı kişinin insanlığa karşı yapmış olduğu faydalı çalışmalardan dolayı, onun cehenneme gitmesinin haksızlık olacağını söyleyerek onun yerinin cennet olması gerektiğini söylemektedir.
Şurasını asla unutmamalıyız ; Bizler kimsenin cennet veya cehenneme gideceğini söylemek gibi bir hak ve yetkiye sahip değiliz, Allah (c.c) nin konudaki adaletinden asla şüphemiz yoktur. Allah (c.c) bir kişiyi cennet veya cehenneme soktuğu zaman , o kişinin orayı hak edip etmediği konusunda ona karşı bir itirazda bulunmak gibi bir hakkımız yoktur ,çünkü kişi girmiş olduğu cennet veya cehennemi, yaşadığı hayat ile hak etmiş ve bu konuda ona en küçük bir haksızlık yapılmamıştır.
Allah (c.c) cennete gitme kriterlerini belirli kimselere göre değil , kişilerin o koyduğu kriterleri yerine getirip getirmediğine bakarak belirler. Allah (c.c) cennete gitmenin en başka gelen şartını kendisinin tek ilah olarak bilinmesine ve ona göre yapılan düzenlemeleri hayata aktarılmasına bağlamıştır.
Tevhid biz Müslümanların yaşantısının neresinde ?.
Müslümanlar olarak "Şirk" diye bildiğimiz durumu , sadece Mekke de Kabe içinde bulunduğu rivayet edilen 360 adet put ile sınırlandırarak, onların kırılması sonucunda artık şirk diye bir durumun bizlerin hayatında yeri olmadığını , şirk denilen şeyin sadece tahtadan taştan putlara tapmak olduğunu , hayatımızda bir kere olsun "La ilahe illallah" dediğimiz zaman cennetin garanti olduğu gibi temeller üzerine bir din bina ederek , ahirette de zaten hazır olan şefaatçilerimiz !! sayesinde , dünyada günah işlesek bile bunların affettirileceği inancı içinde yarınımızdan emin bir hayat sürmekteyiz.
Bu inanç ve düşünce ne kadar doğrudur ?.
Hayatlarının sadece bir kısmını din olarak bildiğimiz kurallara hasreden bizler, hayatımızın bütün kısmında din kurallarının geçerli olması gerektiği bilincinden uzak bir yaşam sürmekteyiz. "Din" denilince artık çağa söyleyeceği bir şeyi kalmamış kurallar bütünü akla gelerek , çağın gereklerine uygun kurallar, yani dinler ihdas edilmesi gerektiği inancı bizlerin zihinlerinde yer etmiştir.
Ancak dünyada yaşanan kaosun nedeni , insan eli ile hayata geçirilmek istenilen beşeri ideolojiler yani dinler olup, beşeri dinlerin insana vereceği herhangi bir şeyin olmadığı yakınen anlaşılmış ancak bu duruma alternatif olacak İslami bir söylem maalesef geliştirilememektedir. İslam adına konuştuğunu iddia edenlerin büyük bir kısmı, yaşanan hayatın gerçeklerinden uzak bir din söylemi içinde oldukları için söylediklerinin bir çoğu kabul görmemektedir.
Nasıl bir İslam söylemi insanları celbedebilir ?.
Bu sorunun cevabı , "insanları celbetmek için İslam'ın kuralları konusunda indirime gitmek , söylemi yumuşatmak adına bazı şeyleri güzel göstermek gibi ameliyeler içinde olmak" değildir.
Bu gün İslam'ın anahtar kavramları olan , Tevhid , Şirk , Tağut gibi kavramlar özellikle bir takım tekfirci gurupların söylemi olduğu için , bir çoklarımız bu kelimeleri duyduğu anda ürpermektedir. Halbuki bu kavramların içerdiği anlamları öteleyerek sürülen bir hayat'ın bedeli, dünya ve ahirette hüsrana uğramak olarak karşımıza çıkacaktır.
Bu kavramların ifade ettiği anlamlar, insan hayatının en önemli kavramları olmasına rağmen , bazılarının elinde bazılarını tekfir etmek için kullanılan bir silah haline gelmiştir. İslam'ın hakimiyeti denildiği zaman , bir çoğumuzun zihninde beliren imaj , sakalın kesilmediği , kadınların ikinci plana itildiği , bazı suçlara verilen cezaların Kur'ana aykırı olduğu (recm cezası gibi) bir yönetim olup böyle bir yönetim altında kendisini Müslüman olduğunu iddia edenler bile haklı olarak yaşamak istememektedirler.
"İslam düşüncesi" altında yaşanan çağın okunarak , yapılan yanlışlıklar doğru bir dil ile anlatılmadığı müddetçe , insanların bir çoğu İslam adlı dinden kaçarak başka dinlerin kucağında yer arayacaklardır. Başka dinlerden kastımız elbette , Yahudilik , Hıristiyanlık , Budizm v.s gibi dinler değildir. "Din" kavramını kısaca , "kişinin yaşamını belirleyen kurallar" olarak tarif ettiğimizde , hiç bir kişinin böyle bir kuraldan beri bir hayat süremeyeceğine göre , kimsenin dinsiz bir hayat sürmesi mümkün değildir. Kişilerin hayatında İslam adlı din olmaz ise , mutlaka başka isimlerle anılan dinler hakim olacaktır.
Bu konuda en büyük sorun, Kur'an dilinin yaşayan insanlara olan hitabının anlatılmasında yaşanmaktadır. Örneğin , "Salat" kavramının sadece namaza indirgenmiş olması kişileri "Kıl beşi bitir işi" modunda bir hayata yöneltmiş , salat sadece namaz olmuş bu namaz ise sadece yatıp kalkmaya indirgenmiş sportif bir faaliyet haline dönüştürülmüştür. Bu örnekleri çoğaltmak mümkündür , müslümanların yaşantısı ile örnek olamamaları neticesinde yaşadıkları hayatın İslam olduğunu zannedenler , "İslam buysa ben gavur kalmayı tercih ederim" demektedirler.
Müslümanlar olarak eksik kaldığımız taraflardan bir tanesi , İslam'ın tüm kuralları ile hakim olacağı "İslam devleti" kavramının içini doldurmaktaki olan sıkıntılarımızdır. Fıkıh , içtihad , mezhep gibi kavramlar üzerinden yapılan kişisel çıkarımların dinleştirildiği bir islam düşüncesine sahip olmamız ve bu kavramlar üzerinden güncel bir söylem geliştirilememesi, bizleri bu konularda yaşanan çağa dair islamın bir söylemi olmadığı düşüncesine götürmektedir.
İslam'ın diğer sistemlere karşı bir alternatif oluşturması için , onun her zaman ve zemine dair söylemi olduğunu bilmek ve bu söylemi, Kur'anı merkeze alarak oluşturmak gerekmektedir. Aksi takdirde Kur'an bizlerin elinde sadece birbirimizi tekfir etmeye yarayan bir obje haline dönüşecektir. Bu gün bir çok müslüman entellektüelin bu konuda artık pes ederek , içinde yaşadığımız sistemi içselleştirmiş olması bu sıkıntıların sonucudur. Birçok müslüman entelektüel , Tağut , Tevhid , Şirk gibi kavramları duyduklarında , "Siz hala oralardamısınız" diyerek bıyık altından gülmektedirler (bir çoğunun sakalı ve bıyığı keserek imaj değiştirdiğini hatırlatalım).
Son zamanlarda ortaya atılan "Ilımlı İslam" projelerinin hayata geçirilmeye başlanması sayesinde, İslam dininin çehresi değiştirilmiş , ve bu din şirk'e bile müsamaha gösteren "Vur ensesine al lokmasını" türünden bir Müslüman tipini tavsiye eden bir inanç haline getirilmiştir. İslam'ın sadece gönüllerde ve kalplerde yaşanan mistik bir inanç haline getirilmesi, en çok kendi sistemlerini dünyaya hakim kılmak isteyen emperyalistlerin işine yaramaktadır.
Kimseye ses etmeyen , gelene ağam gidene paşam diyen bir Müslüman tipinin kimseye zararı olmayıp, böyle bir Müslüman tipinin bütün dünyada yaygınlaşması kimseyi rahatsız etmeyecek hatta memnun edecektir.
Sonuç olarak ; Cennet hayali, ahirete inanan tüm insanlar için güzel bir hayal olup , bu hayalin gerçekleşmesinin şartlarını, Allah (c.c) kitabında beyan etmektedir. Ahirette cenneti hak etmek için , dünyayı cehenneme çeviren düşünceleri reddeden bir hayatın yaşanması başta gelen şart olarak görülmektedir. İman ve Salih amel birlikteliği içinde ,ve Muhsinlerden olarak yaşanması gereken bir hayatın karşılığı, sadece ritüel boyuta indirgenmiş bir dini yaşam değildir. Hayatın her alanına dair sözü olan bir inancın müntesibi olduğumuzun önce bizler tarafında idrak edilmesi , sonra diğer insanları doğru bir dil ile anlatılması gerekmektedir.
Bunun sağlanması için , Kur'anın mistik duygulara hitap eden bir kitap değil , insanın yaşadığı hayatta karşısına çıkan her şeye dair sözü olan bir kitap olduğunu bilinci içinde önce biz Müslümanların olması gereklidir. Kur'anın her çağa olan hitabı derken , ayakkabının nasıl bağlanması gerektiğini dahi yazması gereken bir kitap akla getirilmemelidir. Özellikle son yıllarda çıkan Kur'an merkezli düşüncenin açmazlarından birisi böyle bir düşünce olup , aradıkları bazı şeylerin kitapta olmadığını gören bir kısım insan, artık bu kitabı red etmektedirler.
Bu insanların en büyük yanlışı, okudukları kitabın ayetlerinin ana yolun işaretlerini beyan ettiği , yan yollarda çıkan durumlara yani o konuda Kur'an içinde net bilgi bulunmamasına karşı insanlar tarafından, ana yolun işaretlerin beyan eden ayetleri örnek alarak yaşanan günün sorunlarına çözüm üretilebilir , bu çözüm çalışmalarının lüteratürdeki ismi "İçtihad" dır. İçtihad yolu ile diri ve canlı tutulan bir kitabın çağrısı , her zaman içinde yaşayan insanlar tarafından anlaşılarak , yaşanan zamana dair olan mesajlar daha kolay anlaşılacaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.