Kur'an , insan hayatının "Dünya" ve "Ahiret" olmak üzere iki aşamalı olduğunu , geçici bir süre yaşadığımız dünya'da öldükten sonra yeniden dirilerek, "Cennet Ehli" veya "Cehennem Ehli" olarak, ebedi bir hayata geçeceğimizi haber vermektedir. Cennet veya cehennem ehli olmak için gerekli olan amellerin, dünya'da yaşanılan hayatların karşılığı olarak verileceğini beyan eden Kur'an , cennet ehli olmak cehennem ehli olmamak için,nasıl bir hayat yaşanması gerektiğini de beyan etmektedir.
Yine Kur'an, dünya hayatı içinde yaptıklarının karşılığı olarak cehennemi hak etmiş olanların, cehennemdeki yaşantılarından kesitler sunmak sureti ile, yaşamlarını cehennem ehli olmaya aday bir şekilde sürdürenlere , başlarına gelecek olanı önceden haber vermek sureti ile sakınmalarını ve yaşamlarına çeki düzen vererek , yaşadıkları yanlış hayatlardan dönmelerini amaçlayan anlatımlar sunmaktadır.
Yazımıza konu edeceğimiz Hadid s. 12. ve 15. ayetler arasında , yaşamlarını "Mü'min" olarak geçirerek cenneti hak etmiş olanların , yaşamlarını "Münafık" olarak geçirerek , cehennemi hak etmiş olanlar ile aralarında geçen konuşmalar anlatılmaktadır. Bu ayetleri ele almaya çalışırken , konumuz olan ayetler içindeki bazı kelimelere dikkat çekerek , Kur'an'ın kendi bütünlüğü içindeki muhteşem anlam örgüsünü de görmeye çalışacağız.
[057.012] O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve
sağlarında koşar iken görürsünüz. «Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar
olarak altından ırmaklar akan Cennetlerdir.» İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk'
budur.
[057.013] O gün; münafık erkeklerle münafık kadınlar, iman edenlere: bize de bakın; nurunuzdan faydalanalım, diyeceklerdir. Onlara: Dönün, arkanıza
da bir nur arayın, denilir. Nihayet onların arasına kapısının içinde rahmet,
dışında azab olan bir sur çekilir.
[057.014] Onlara: Biz sizinle beraber değil miydik? diye seslenirler. Onlar
da: Evet, ama siz kendinizi fitneye düşürdünüz, pusu kurdunuz, şüpheye düştünüz ve
kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan, sizi Allah'a karşı bile aldattı. Nihayet
Allah'ın emri gelip çattı.
[057.015] Artık bugün sizden herhangi bir fidye alınmaz ve küfretmekte
olanlardan da. Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size yaraşan dost) odur;
o ne kötü bir gidiş yeridir.
Konumuz ile ilgili ayetin bir benzerini Tahrim s. 8. ayetinde de görmekteyiz.
[066.008] Ey iman edenler! Samimî ve kesin bir dönüşle Allah’a tövbe
ediniz. Böyle yaparsanız Rabbinizin sizin günahlarınızı affedeceğini, sizi
içinden ırmaklar akan cennetlere yerleştireceğini umabilirsiniz. O gün Allah,
Peygamberini ve onun beraberindeki müminleri utandırmaz. Onların nur'u,
önlerinden ve sağ taraflarından sür’atle ilerler. Şöyle derler onlar: «Ey Kerim
Rabbimiz! nurumuzu daha da artır, tamamına erdir, kusurlarımızı affet, çünkü Sen
her şeye kadirsin!»
Hadid s. 12. ayetinde görülen hesap sonrası cenneti hak etmiş mü'min erkek ve kadınların sevinçli halleri tasvir edilmektedir. 13. ayette ise cehennemi hak etmiş münafık erkek ve kadınların düştükleri zelil durum tasvir edilmektedir. Bu ayetlerde öne çıkan kelime "NUR" kelimesidir. Şimdi bu kelime etrafında Kur'an içinde bir gezinti yaparak , konumuz olan ayetler ile bağını kurmaya çalışalım. Bu kelime ayrıca surenin diğer ayetlerine yayılmış bir halde olup, konu ile bağını kurarak onları da birleştirmeye çalışacağız.
[057.009] Sizi zulümattan nur'a çıkarmak için kuluna, apaçık
ayetler indiren O'dur. Doğrusu Allah size karşı şefkatlidir, merhametlidir.
[057.019] Allah'a ve peygamberlerine iman edenler; işte onlar, Rabbları
katında doğrular ve şahidlerdir. Onların hem mükafatları, hem de nurları vardır.
Küfredip de ayetlerimizi yalanlayanlara gelince; onlar da cehennem
yaranıdırlar.
[057.028] Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve Peygamberine inanın ki O,
size rahmetinden iki kat versin ve size ışığında yürüyeceğiniz bir nur lütfetsin; sizi bağışlasın. Allah, çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
Hadid s. 9. 19. ve 28. ayetlerine baktığımızda, konumuz olan ayetlerdeki kelimeyi burada da görmekteyiz. Bu ayetler de konumuz olan ayetler ile çok yakından alakalıdır. Nur kelimesinin bir sure içinde en fazla olarak geçen bir kelime olması dikkat çekicidir. Konumuz olan ayetlerde , yaşadıkları hayat içinde kendilerine inmiş olan NUR'a karşı takındıkları tavrın karşılığını alanların anlatıldığını görmekteyiz.
Nur ; "Karanlıkta yol bulmaya yarayan ışık" anlamındadır. Kur'an bu kelimeyi hem hakiki , hem de mecaz anlamda kullanarak , karanlıkta yol bulmaya yarayan ışığın insan hayatındaki önemi üzerinden , Allah (c.c) nin indirdiği kitaplar için de kullanılmaktadır.
[006.001] Hamd, gökleri ve yeri yaratan, zulümatı ve nur'u var eden
Allah'a mahsustur. Öyle iken, inkar edenler Rablerine başkalarını eşit
tutuyorlar.
"Karanlık" ve "Işık" insan hayatında önemli olan iki kavramdır. Allah (c.c) bu kavramların insan hayatı içindeki önemini dikkate alarak , dalaleti "Zulümat" olarak , hidayeti ise "Nur" olarak benzetmek sureti ile bizlere tanımlamaktadır.
[002.257] Allah inananların dostudur, onları zulümattan nur'a çıkarır. İnkar edenlerin ise dostları tağuttur. Onları nur'dan zulümata sürüklerler. İşte onlar cehennemliklerdir, onlar orada temelli
kalacaklardır.
[005.015] Ey Kitap ehli! Kitap'dan gizleyip durduğunuzun çoğunu size açıkça
anlatan ve çoğundan da geçiveren peygamberimiz gelmiştir. Doğrusu size Allah'tan
bir nur ve apaçık bir Kitap gelmiştir.
[005.016] Allah, rızasını gözetenleri onunla, selamet yollarına eriştirir
ve onları, izni ile, zulümattan nur'a çıkarır. Onları doğru yola
iletir.
[005.044] Doğrusu Tevrat'ı Biz indirdik. Onda hidayet ve nur vardır.
Kendilerini Allah'a teslim etmiş peygamberler, yahudi olanlara onunla, Rabb'a
kul olanlarla bilginler de Allah'ın kitabından elde mahfuz kalanla
hükmederlerdi. Ve ona şahid idiler. İnsanlardan korkmayın da Ben'den korkun. Ve
ayetlerimi az bir değerle değiştirmeyin. Kim de Allah'In indirdiğiyle
hükmetmezse, işte onlar, kafirlerin kendileridir.
[005.046] Ve onların izinden Meryem oğlu İsa'yı, önündeki Tevrat'ı
doğrulayıcı olarak gönderdik. Ve ona İncil'i verdik. Onda hidayet ve nur vardır.
Kendinden önceki Tevrat'ı doğrulayıcı, hidayet ve müttakiler için bir öğüt
olarak.
[007.157] Yanlarındaki Tevrat ve İncil'de yazılı buldukları o elçiye, o
ümmî Peygamber'e uyanlar (var ya), işte o Peygamber onlara iyiliği emreder,
onları kötülükten meneder, onlara temiz şeyleri helâl, pis şeyleri haram kılar.
Ağırlıklarını ve üzerlerindeki zincirleri indirir. O Peygamber'e inanıp ona
saygı gösteren, ona yardım eden ve onunla birlikte gönderilen nur'a (Kur'an'a)
uyanlar var ya, işte kurtuluşa erenler onlardır.
[009.032] Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Kafirler istemese
de Allah nurunu mutlaka tamamlayacaktır.
[014.001] Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur'an), Rablerinin izniyle insanları zulümattan nur'a, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan Allah'ın
yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.
[039.022] Allah kimin gönlünü İslam'a açmışsa, o, Rabbi katından bir nur üzere olmaz mı? Kalbleri Allah'ı anmak hususunda katılaşmış olanlara yazıklar
olsun; işte bunlar apaçık sapıklıktadırlar.
Allah (c.c) nin insanlara rahmet ve hidayet olmak üzere indirmiş olduğu kitaplara verdiği isimden bir tanesi de "NUR" dur. Bu nurlar insanları "ZULÜMAT" olarak adlandırılan küfür karanlığından aydınlığa çıkarmak gibi bir işleve sahiptir. Fakat insanların bir çoğu bu nurlara iman etmek yerine , karanlığı seçerek dünya ve ahiretini tehlikeye atmış , halen de atmaktadır.
Hadid s. 9. ayetinde kitabın indiriliş gayesi "Sizi zulümattan nur'a çıkarmak için" şeklinde beyan edilerek , 19. ve 28. ayetlerde , nur'a iman eden bir hayat geçirenlere yapılan vaadi görmekteyiz. Surenin 12. ayetinde ise , bu vaadin gerçekleşmiş hali tasvir edilmektedir.
Hadid s. 13. ayetinde ise , dünya hayatlarında nur'a iman etmemiş , etmediği ile kalmayarak onu ağızları ile söndürmeye kalkarak Allah'a ve elçisine savaş açan "Münafık" olarak adlandırılan insanların hali tasvir edilmektedir.
Bu ayet içinde mü'min ve münafıklar arasında geçen bir konuşma dikkatimizi çekmektedir.
Münafıklar , mü'minlere "bize de bakın; nurunuzdan faydalanalım" diye seslenerek karanlıkta kalmış ve nereye gideceğini bilmeyen çaresiz insanların halini tasvir etmektedirler.
Mü'minler ise münafıkların isteklerine "Dönün, arkanıza da bir nur arayın" şeklinde cevap vermektedirler. "Dönün, arkanıza" ifadesi , "Nur" elde edilecek olan adresi yani dünyayı göstermektedir. Çünkü ahirette kazanılan nur , dünya hayatında yapılanların bir karşılığı olarak iman edenlere verilmiştir. İman edenler o gün önlerinde nurları ile yollarını kaybetmeden yürüyebiliyor ise , dünya hayatlarında yollarını Allah (c.c) nin "NUR" olarak nitelendirdiği kitaplar ile yollarını aydınlatmışlar , ahirette ise yine bu nur onları yalnız bırakmayarak , yollarını bularak cennete kolayca gitmelerini sağlamıştır.
Fakat dünya hayatında iman etmesi gereken nur'u inkar eden bir yaşam sürenler , ahirette yaptıklarının karşılığını gördüklerinde geri dönmek isteyecekler , fakat artık böyle bir dönüş mümkün olmayacaktır.
[026.096-102] Orada birbirleri ile çekişerek: «Vallahi biz apaçık bir
sapıklıkta idik; çünkü biz sizi Alemlerin Rabbine eşit tutmuştuk; bizi
saptıranlar ancak suçlulardır; şimdi şefaatçimiz, yakın bir dostumuz yoktur;
keşke geriye bir dönüşümüz olsa da inananlardan olsak» derler.
[035.036-37] İnkar edenlere cehennem ateşi vardır. Ölümlerine hükmedilmez ki
ölsünler; kendilerinden cehennemin azabı da hafifletilmez. Her inkarcıyı böylece
cezalandırırız.Orada; «Rabbimiz! Bizi çıkar; yaptığımızdan başka, yararlı iş işleyelim» diye
bağrışırlar. O zaman onlara şöyle deriz: «Öğüt alacak kişinin öğüt alabileceği
kadar bir süre sizi yaşatmadık mi? Size uyarıcı da gelmişti. Artık azabı
tadınız, zalimlerin yardımcısı olmaz.»
Dünya hayatlarını küfür ve nifak üzerine kurmak sureti ile , kendilerine gönderilen nur'a iman etmemeyi ve onu söndürmeyi yaşam biçimi edinerek bu halde ahirete geçenler , dünya yaşamlarında nasıl nur'dan mahrum kalarak karanlıklarda yaşamış ise , ahiret yaşamlarında da nur'dan mahrum kalarak karanlıklar içinde yaşayacaklardır.
[002.123] Ve bir günden sakının ki, o günde hiç kimse başkası namına bir
şey ödeyemez, kimseden fidye kabul edilmez, hiç kimseye şefaat fayda vermez.
Onlar hiçbir yardım da görmezler.
Allah (c.c) nin bir çok ayetinde haber verdiği ahiret ile ilgili olacaklar , Hadid suresi ayetlerinde gerçekleşmiş şekli ile anlatılmaktadır. Kimsenin kimseye faydasının olmadığı gerçek biçimde bu ayetlerde ortaya çıkmaktadır. Herkes ahiret azığını, yaşamış olduğu dünya hayatında yaptığı amelleri ile elde etmektedir. Dünyada cenneti kazanmak için gerekli olan amelleri işlemeyerek cehennemi hak etmiş olanlara , cenneti hak etmiş olanlar tarafından herhangi bir fayda sağlayacak yardım asla yapılmayacaktır. Cehennemi hak etmiş olanlara ise artık yeni bir şans tanınmayacaktır.
Hadid s. 14. ayetinde münafıklar , mü'minlere "Biz sizinle beraber değil miydik?" diyerek onların kazandığı nur'dan kendilerinin de bir payı olması gerektiğini iddia ederek isteklerinde ısrar etmektedirler. Fakat " Evet, ama siz kendinizi fitneye düşürdünüz, pusu kurdunuz, şüpheye düştünüz ve kuruntular sizi aldattı. O çok aldatan, sizi Allah'a karşı bile aldattı. Nihayet Allah'ın emri gelip çattı" şeklinde aldıkları cevap, artık onları çaresiz bırakarak başka söz söyleyemeyecek bir hale getirmiştir.
Özellikle Medine'de nazil olan ayetlerin münafıklar ile ilgili anlatımlar dikkate alındığında, Hadid s. 14. ayetindeki cümleler daha net olarak anlaşılacaktır. Çünkü bu ayetlerin ağırlıklı konusu , münafıklar ve onların yaptıkları yanlışlardır.
[002.008-17] İnsanlardan öyleleri vardır ki: «Biz Allah'a ve ahiret gününe
iman ettik.» derler; oysa onlar inanmış değildirler. Allah'ı ve müminleri aldatmaya çalışırlar. Halbuki sadece
kendilerini aldatırlar da farkına varmazlar. Kalblerinde hastalık vardır. Allah da hastalıklarını artırdı.
Yalan söylemekte olduklarından dolayı onlara elem verici bir azab vardır. Onlara: Yeryüzünde fesat çıkarmayın, denildiği zaman, «Biz ancak
ıslah edicileriz» derler. Haberiniz olsun; gerçekten, asıl fesatçılar bunlardır, ama
şuurunda değildirler. Onlara; insanların inandıkları gibi siz de inanın, denilince; o
beyinsizlerin inandığı gibi mi biz de inanacağız? derler. Bilesin ki asıl
beyinsizler onlardır da bunu bilmezler. Onlar iman edenlere rastladıkları zaman: «İnandık» derler. Fakat
şeytanlarıyle yalnız kaldıkları zaman: «Biz, sizinle beraberiz, biz sadece
(onlarla) alay ediyoruz.» derler. Onlarla Allah alay eder ve taşkınlıkları içinde bocalar durumda
bırakır. İşte bunlar, hidayete karşılık sapıklığı satın almışlardır; fakat
bu alışverişleri bir yarar sağlamamış; hidayeti de bulmamışlardır. Onların misali; ateş yakan kimsenin misali gibidir ki, ateş
çevresindekileri aydınlatınca, Allah onların nurunu giderdi. zulümat içerisinde görmez halde bırakıverdi.
Yaşadıkları hayat içinde Müslümanların arasına çöreklenerek , her fırsatta onların zarar görmeleri için uğraşanların , kendilerini Allah'ın görmediğini zannederek yaptıkları nifak hareketleri , en ince detayına kadar kayıt altına alınarak hesap günü karşılarına çıkarılmış, ve yaptıklarının karşılığı olan cehennem onlara ödenmiştir. Dünyada nur'a karşı kayıtsız kalarak zulümat'ı tercih edenler , hesap gününde de aynı karşılığı görerek nur'dan mahrum kalmaktadırlar.
Bu ayetler bizlere aynı zamanda insanın nur'a olan ihtiyacını da hatırlatmaktadır. Karanlıkta yol bulmak için mutlaka yolu gösterecek bir aydınlatıcıya ihtiyaç duyan insan , aydınlatıcıdan mahrum kaldığında etrafını göremeyerek , nereye gideceğini şaşıracaktır.
14. ayet içinde geçen "El Ğarur" kelimesi de konumuz olan ayetler gurubu içinde önemli bir yer tutmaktadır. Münafıkların nur'dan mahrum kalmalarına sebep olarak bu kelimenin anlam alanına giren şeyler gösterilmektedir.
Bu kelime , "Uyanık halde iken gaflete düşmek" anlamına gelen "El Ğırretü" den türemiştir. Bu kelime insanı aldatan , akılını çelen , değersiz ve boş şeylere arzu duymasına neden olan Şeytan'a isim olmuştur. Kelime aynı surenin 20. ayetinde de geçmektedir.
[057.020] Bilin ki, dünya hayatı oyun, oyalanma, süslenme, aranızda övünme
ve daha çok mal ve çocuk sahibi olmaktan ibarettir. Bu, yağmurun bitirdiği,
ekicilerin de hoşuna giden bir bitkiye benzer; sonra kurur, sapsarı olduğu
görülür, sonra çerçöp olur. Ahirette çetin azap da vardır. Allah'ın hoşnudluğu
ve bağışlaması da vardır; dünya hayatı ise sadece aldatıcı bir geçinmedir.
Kelimenin geçtiği bazı ayetler de şunlardır ;
[031.033] Ey insanlar, Rabb'inizden korkup-sakının ve öyle bir günün
azabından çekinip-korkun ki, (o gün hiç) bir baba, çocuğu için bir karşılık
veremez ve (hiç) bir çocuk da babası için bir şeyi verebilici değildir. Hiç
şüphesiz Allah'ın va'di haktır. Artık dünya hayatı sizi aldatmaya sürüklemesin
ve aldatıcı(lar) da sizi Allah ile aldatmasın.
[035.005] Ey insanlar, hiç şüphesiz Allah'ın va'di haktır, öyleyse dünya
hayatı sizi aldatmasın ve aldatıcı(lar) da, sizi Allah ile aldatmasın.
[007.020-22] Fakat şeytan, gözlerinden saklı tutulan ayıp yerlerini meydana
çıkarmak amacı ile onlara şu sözleri fısıldadı. Rabbiniz, ya melek olmayasınız
ya da burada sürekli kalacakların arasına katılmayasınız diye size bu ağacı
yasakladı.«Doğrusu ben size öğüt verenlerdenim» diye ikisine yemin etti. Böylece onları aldatarak düşürdü. Ağacı tattıkları anda ise, ayıp
yerleri kendilerine beliriverdi ve üzerlerini cennet yapraklarından
yamayıp-örtmeye başladılar. (O zaman) Rableri kendilerine seslendi: «Ben sizi bu
ağaçtan menetmemiş miydim? Ve şeytanın da sizin gerçekten apaçık bir düşmanınız
olduğunu söylememiş miydim?»
[004.117-120] Onlar (müşrikler) O'nu bırakıp yalnızca bir takım dişilerden istiyorlar, ancak inatçı şeytandan dilekte
bulunuyorlar. Allah onu (şeytanı) lânetlemiş; o da: «Yemin ederim ki, kullarından belli bir
pay edineceğim» demiştir. Ve mutlaka onları saptıracağım ve her durumda onları kuruntulara düşürüp,
olmayacak kuruntularla aldatacağım. Mutlaka onlara emredeceğim de hayvanların
kulaklarını yaracaklar ve yine mutlaka onlara emredeceğim de Allah'ın
yarattığını değiştirecekler.» Ve her kim Allah'ı bırakıp şeytanı dost edinirse,
şüphesiz açıktan açığa bir zarara düşmüştür!Şeytan onlara vadediyor, onları kuruntulara düşürüyor, ancak aldatmak için
vaadde bulunuyor.
[006.112] İşte böylece Biz, her peygambere insan ve cinn şeytanlarını
düşman yaptık. Onlardan kimi, kimini aldatmak için cazip sözler fısıldarlar.
Eğer Rabbın dileseydi; bunu yapamazlardı. Öyleyse onları iftiraları ile başbaşa
bırak.
[017.061-64] Meleklere: «Adem'e secde edin» demiştik, İblis'ten başka hepsi
secde etmiş, o ise: «çamurdan yarattığına mı secde edeceğim?» demişti. «Benden üstün kıldığını görüyor musun? Kıyamet gününe kadar beni ertelersen, and
olsun ki, azı bir yana, onun soyunu kendi buyruğum altına alacağım» demişti. Demişti ki: «Git, onlardan kim sana uyarsa, şüphesiz sizin cezanız cehennemdir;
eksiksiz bir ceza.» «Sesinle, gücünün yettiğini yerinden oynat, onlara karşı yaya ve atlılarınla
haykırarak yürü, mallarına ve çocuklarına ortak ol, onlara vaadlerde bulun ama
şeytan sadece onları aldatmak için vaadeder.
İnsanın ayağını cennetten kaydırarak cehenneme yuvarlanmasına sebep olan her türlü unsura ad olan Şeytan , Kur'an içinde geçen odak kavramlardan bir tanesidir. Aldatıcı anlamına gelen "El Ğarur" ise, Şeytan'a ad olmuş kelimelerden bir tanesidir. Bu kelimelerin geçtiği ayetleri okuduğumuz zaman , insanın cehenneme yuvarlanmasına sebep olan amelleri de görmekteyiz.
Sonuç olarak ; Bu çalışmayı yapma amacımız sadece ayetler üzerinde düşüncelerimizi paylaşmak değil , aynı zamanda Kur'an'ın kelimeler ile birbiri içindeki anlam örgüsü hakkında bir fikir vermeye çalışmaktır. Nur kelimesinin geçtiği ayetleri birliktelik içinde okuduğumuzda şunları görmek mümkündür;
Allah (c.c) biz kullarına olan mesajını daha kolay ve net olarak anlamamızı sağlamak için , yaşantımız içinde önemli olan kavramları kullanmaktadır. Nur , insan için hayati değere sahip gecenin karanlığında yolunu bulması için kullandığı aydınlanma aracına verdiği bir isimdir. Kur'an bu kelimenin insan hayatındaki önemini dikkate alarak , İnsanları doğru yola davet etmek için indirilmiş olan kitaplara bu ismi vermek sureti ile , inen kitapların insan hayatındaki önemine dikkat çekmektedir.
Nur'un karşıtı olan Zulümat ise, karanlıklar anlamına gelmekte olup , insan hayatında olumsuz yöndeki önemine binaen , vahye karşı inkarcı bir takınanların içinde bulunduğu durumu tasvir etmek için bu kelime kullanılmaktadır.
Kur'an, insan hayatının "Dünya" ve "Ahiret" olmak üzere iki taraflı olduğunu beyan etmektedir. Dünya hayatı içinde yapılması veya yapılmaması emredilen fiillerin inkar edilmesi neticesinde ahiret hayatında acı karşılıkların olduğu bir çok yerde haber verilmektedir. Ahirette verileceği vaad edilen bu karşılıklar , karşılıklı konuşma yollu anlatım üslubu ile gerçekleşmiş bir halde bizlere sunulmaktadır.
Dünya hayatlarında doğru yolu bulmaları için indirilmiş olan nur'a karşı inkarcı davranmak sureti ile zulümatı tercih edenler , bir çok ayette uyulmaması gerektiği emredilen El Ğarur'a uymak sureti ile cehennem hayatını hak etmişlerdir. Konumuz olan sure içinde geçen "Nur" kelimelerinin geçtiği ayetleri , 9-20-19-28-12-13-14-15 şeklinde bir sıra gözeterek okuduğumuz zaman, ayetler konu bütünlüğü içinde daha kolay anlaşılacaktır.
Bu anlatımlarda asıl amaç , halen yaşamını sürmekte olan ve bu yaşam karşılığında cennet veya cehennem ehli olacak olanların , ahirette nasıl bir durum ile karşılaşacaklarını haber vermek olup , cennet ameli işleyenleri teşvik etmek , cehennem ameli işleyenleri sakındırmaktır.
EN DOĞRUSUNU ALLAH (C.C) BİLİR.